-Düzenlenmiştir.
DAMIENLİ SABAHLAR
Bazen hayat, insanın sandığından çok daha hızlı ilerler. Özellikle de bizim gibi doğaüstü varlıkların dünyasında… Damien ve Martina, aramızdaki yeni hayat kıvılcımları. Onların etrafında gelişen her an, bize yeni bir şey öğretiyor. Hem Tyler ile ben hem de Lydia ve Jonas, bu küçük varlıkların hayatımızı nasıl dönüştürdüğünü izlerken büyüleniyoruz. Ama ne kadar mutlu ve huzurlu olsak da, karanlığın içinden gelen bir tehdit, her an bizi gözlüyor gibi…
Damien hızla büyüyor; gözlerimizin önünde her geçen gün daha da gelişiyor. İnanılmaz bir hızla. Daha dün kollarımızda küçücük bir bebekti, bugün ise sanki birkaç ay değil, birkaç yıl geçmiş gibi. Bazen onu izlerken içimde bir korku yükseliyor: Bu hızla büyümenin bedeli ne olacak? Tyler’la göz göze geldiğimizde o da aynı korkuyu paylaşıyor, biliyorum. Ama hiçbir şey söylemiyoruz. Henüz değil.
Tyler, Damien’la ilgilenirken gözlerindeki şefkat, beni her seferinde etkiliyor. Onun güçlü kollarında Damien, güvende ve mutlu hissediyor. Bizim için aile olmanın anlamı daha derinleşiyor. Oğlumuzun gülümsemesi, Tyler’ın ona fısıldadığı sevgi dolu sözler, küçük ailemizi her gün daha da güçlendiriyor. Gece Damien’ı uyuturken Tyler’ın bana sarılışı, her şeyin yolunda olduğunu fısıldıyor. Ama içimdeki huzursuzluk, o karanlık hissi bastıramıyor. Biliyorum, fırtına yaklaşıyor…
Damien’ın hızlı büyümesi karşısında duyduğum şaşkınlık ve endişe arasında gidip geliyorum. Onu her sabah daha da büyümüş bulmak, sanki zamanın bir illüzyonundan ibaretmişiz gibi hissettiriyor. Kollarımda tuttuğum bebek hızla çocukluğa adım atıyor. Yürüme girişimleri, ilk sözcükleri... O kadar hızlı ilerliyor ki bazen gerçekten hayal mi görüyorum diye kendi kendime soruyorum.
Tyler’la, geceleri Damien’ı uyuturken bu durumu konuşuyoruz. "Bu normal değil, Adel," diyor Tyler, gözlerinde endişe belirirken. "Damien’ın büyüme hızı... Bizden farklı." Başımı ona yaslayarak fısıldıyorum. "Biliyorum. Ama onu koruyacağız. Ne pahasına olursa olsun."
Arkadaşlarımız da gelişiyor onlar da bizim gibi süreçlere adım atmak üzere gidi hissettiriyorlar.
Seraphina ve Thomas arasındaki yakınlaşma, fark edilmesi kolay bir şey olmasa da Onların arasındaki bu çekim, dans ederken daha da belirginleşiyor. Gözlerindeki o kıvılcım, kalplerindeki gizli hislerin açığa çıkmaya başladığını gösteriyor. Thomas, Seraphina’ya bakarken gözlerindeki sertlik yerini yumuşak bir ifadeye bırakıyor. Bu değişim, onlarda daha önce hiç görmediğim bir şey. Birbirlerini koruma arzuları, onları her geçen gün daha da yakınlaştırıyor. Seraphina, Thomas’a o soğuk ve katı duvarların ardında sakladığı bir yanını açıyor. Bu yakınlaşma, Thomas’ın bile kendine itiraf edemediği bir kırılganlığı ortaya çıkarıyor.
Düğün sırasında dans ettiklerini hatırlıyorum. O gece, gözlerinde ışık vardı. Seraphina’nın gözlerinde bir umut, Thomas’ın gözlerinde ise bir kabullenme… O anda fark ettim ki, Seraphina Thomas’ı, Thomas da Seraphina’yı iyileştiriyordu. Bu süreç yavaş, bazen acı verici olsa da ikisi de birbirlerinin yaralarını sarmak için oradaydı.
Lilith ve Brad arasındaki bağ, giderek güçleniyor. Aralarındaki bu yoğun çekim, karanlık günlerde bile onları bir arada tutuyor. Lilith’in karanlık geçmişi ve Brad’in ona uzattığı yardım eli, onların arasındaki bağı derinleştiriyor. Onları izlerken, aralarındaki bu özel bağı kıskanmamak elde değil. Lilith’in, Brad’in yanında olduğu her an, karanlığın ondan bir parça daha uzaklaştığını hissediyorum.
Bir gün, bahçede sessizce otururlarken onları izledim. Lilith, başını Brad’in omzuna yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Brad ise bir eliyle onun elini tutuyor, diğer eliyle saçlarını okşuyordu. O anın huzurunu ve sadeliğini izlemek bana bile huzur vermişti. Onların bu birlikteliği, karşılarına çıkacak her türlü tehlikeye karşı güçlü bir kalkan gibiydi.
Lucas, Maya’ya evlenme teklif ettiğinde hepimiz şok olduk. Ama bir o kadar da mutlu olduk. Onların arasındaki aşk, yıllar içinde büyümüş, kök salmıştı. Maya’nın gözlerindeki ışık, Lucas’ın içindeki karanlığı aydınlatıyordu. Onların bu birlikteliği, aramızdaki diğer bağları da güçlendirdi. Ailemiz, bu nişanla birlikte daha da büyüdü. Onların nişan sürecini izlerken, kendi hayatımdaki zorlukları unutuyorum.
Hayatlarımız tam olarak böyle ilerliyordu.
Sevgi dolu ve sakince.
Vampirler sorun çıkarmamış aksine bu hayatı kabul etmişlerdi. Her şey sakin ve dinginlik içinde ilerliyordu. Vampirler bu yeni dönemi kabul etmiş ve kurallara uymaktaydı.
Bu yeni barış günü herkes için bir rahatlama olmuştu.
İnsanlar normale döndüğünde Başkan Lewis’in uğurlanması daha iyi yapılmıştı.
Ve yeni başkanlık seçimleri eski meclis üyelerince yapıldı.
Başkanlık seçimlerine Sky’ın ailesi de başvurmuştu.
Ve neyse ki!.. Yapılan oylarda onlar kazanmışlardı.
Dediğim gibi devir değişmişti.
Ve artık geleceğe umutla bakıyorduk.
Şehirde her şey normaldi, bizde de öyle!
Tüm bu süreç içerisinde bir sürü yenilik olmuştu. Ailemiz içinde de öyle!
Martina, yürümeye başlamıştı. Onun o minik adımları, etrafta dolaşırken bıraktığı kahkahalar, tüm karanlık düşüncelerimizi silip süpürüyordu. Damien ve Martina arasındaki bağ, her geçen gün güçleniyordu. Damien, abisi gibi koruyucu bir tavırla Martina’nın yanında duruyor, onu tehlikelerden sakınıyordu. Onları izlerken, kendi içimde bir sıcaklık hissediyorum. Onlar, bizim geleceğimizin en masum ve saf hali. Onların bu masumiyeti, bize her şeyin güzel ve umut dolu olabileceğini hatırlatıyor.
Martina’nın elini tutup ona yürümeyi öğrettiğimiz anları hatırlıyorum. Lydia’nın yüzündeki mutluluk ve Jonas’ın gururlu bakışları, bu küçük varlıkların bizim için ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Onların masumiyeti, içinde bulunduğumuz karanlık dünyaya bir ışık getiriyordu.
Ve Damien!
O ultra hızlı büyümesi ile neredeyse Martina’ya yetişmek üzereydi.
Eminim ki bu hızıyla Martina bebeğimizi de geçecekti.
Her şey huzur ve mutluca ilerlemekteydi.
Kurt sürüsü ve Winchester evi arasında yarım saat bulunuyordu.
Ailemin her şeyini geri kazanmıştım. Bebeğimi resmen bir Winchester gibi büyütmekteydim.
Ve Tyler ise… Neredeyse içgüveysi olmuştu.
Ama demiştik ya hani aile diye…
Aile arasında hiç söz olmazdı. Malın sözü. Ha şehirdeki ev ha burası. İkisi de bizim evimizdi, aile evimiz.
Ve bebeğimiz hem Winchester hem de Salvadore kanı taşıyordu.
En güçlülerin kanını!
Bu da onu güçlünün güçlüsü yapacaktı. En en güçlü!
Belki de bu… Tehlikenin tam da adıydı!
…
Günler sıradan görünüyordu. Her sabah aynı rutin, her akşam aynı sessizlik… Ama içimde bir huzursuzluk vardı. Bu huzurun ardında bir şeylerin yaklaştığını hissediyordum. Karanlık her zamanki gibi sessizce yaklaşırken, bir şeylerin değişeceği kesindi. Bir gece, Damien’ın odasında onu uyuturken pencereden gelen rüzgarın fısıltısını duydum. Sanki karanlık, onun etrafında dolaşıyor ve bizi izliyordu. Damien'ın nefes alışı bile bana bir tehdit gibi gelmeye başlamıştı.
Ve bir gece, rüyamda o sesleri duydum. Karanlığın içinden gelen, tüylerimi diken diken eden fısıltılar.
Rüya, karanlığın ortasında bir fısıltıyla sona erdi.
‘’O çocuğu yok edeceğiz!’’
O çocuk... Damien'dan bahsediyorlardı. Bir annelik içgüdüsüyle irkildim. Karanlığın amacının artık ne olduğunu biliyordum.
O an her şeyin yeni başladığını anladım. Bizi bekleyen fırtınanın farkına vardım. O gece Tyler’a rüyamı anlattım. Gözlerinde gördüğüm dehşet, içimdeki korkuyu doğruluyordu.
‘’Her şey iyi olacak, Damien koruma altında Adelia, onu korumaya devam edeceğiz!’’
Tyler’a başımı olumluca salladım. Yüzümdeki ıslaklığı fark ettiğimde rüya esnasında olduğunu anladım. Tyler göz altlarımı silerken yanaklarımı avuçladı.
‘’Güçlü olmalıyız, biz güçlü olalım ki herkes güçlü olsun! Sen demiştin değil mi bu sözleri?’’ Başımı Tyler’a olumluca sallarken gülümseyerek dudaklarıma ufak bir öpücük bıraktı. ‘’Sakin ol, hadi gel Damien’e bakalım, o çok iyi.’’ Tyler ile yataktan kalktığımızda doğruca Damien’in beşiğine ilerlemiştik.
Gerçekten de sakin sakin uyuyordu, rahatça, dünyada hiçbir kötülük yokmuşçasına!
O an Damien’in masum yüzüne bakarken, içimdeki korkuların hepsini yutmak zorunda olduğumu fark ettim. Çünkü oğlum, her şeyden habersiz, huzur içinde uyuyordu. Tyler, omzuma hafifçe dokunarak beni gerçek dünyaya geri çekti. "Onu koruyacağız," dedi yumuşak ama kararlı bir sesle. Gözlerinde, hiç sarsılmayan bir inanç vardı. Tyler’a güveniyordum; ama içimdeki anne içgüdüsü, Damien’ın tehlikede olduğuna dair feryat ediyordu.
Son birkaç ay oldukça hareketli geçmişti.
Damien, hızla büyüyordu; normal bir insan bebeğinin gösterdiği gelişimi üç katı hızla gösteriyordu. Şimdi, üç buçuk- dört aylık olmasına rağmen, neredeyse bir yaşında bir çocuk gibiydi.
Bu hızlı büyüme hepimizi hem şaşırtıyor hem de endişelendiriyordu. Tyler ve ben, her gün Damien’in yanında uyumaya başladık; onu gözümüzün önünden ayırmak istemiyorduk.
Sabah olduğunda, her zamanki gibi evin içinde bir hareketlilik vardı.
Bugün şenlik günüydü.
Martina’nın birinci yaşını kutladığımız doğum günü! Her ne kadar kendisi iki yaşında bir bebek olarak gözükse de!
Yakında bebeğimiz Damien de tıpkı Martina gibi yürümeye başlayacağına emindik çünkü on ikinci ayına varmıştı gelişim olarak, belki de çoktan geçmişti.
Thomas ve Seraphina mutfakta kahvaltıyı hazırlıyorlardı. Seraphina, son zamanlarda Thomas’a daha da yakınlaşmıştı. Aralarındaki bağ her geçen gün güçleniyordu ve bu, sürüde bir rahatlama yaratıyordu. Thomas, eskiden olduğu gibi sert ve mesafeli değildi artık. Seraphina’nın varlığı, onun içindeki karanlık köşeleri aydınlatmış gibiydi.
Kahvaltı sonrası bebek Martina için güzel bir sürpriz bu Winchester evinde hazırlanacaktı.
Brad, Lilith, Thomas, Seraphina, Maya ve Lucas tam da bu hazırlıklar için gelmişlerdi erkenden. Çünkü sürpriz kurt sürüsü bölgesinde yapılamazdı değil mi?
Mutfağa indiğimizde, Seraphina bana gülümsedi. "Geceyi nasıl geçirdin, Adelia?" diye sordu. Ona bakıp gülümsemeye çalıştım, fakat gece gördüğüm rüyadan dolayı içimde bir huzursuzluk vardı. "Fena değil," dedim kısaca. Thomas, Damien’a bakmak için mutfaktan çıktı. Seraphina'nın elindeki çayı bana uzatmasıyla, yeniden içimi çekip derin bir nefes aldım.
"Seraphina, bir şey oluyor," dedim usulca. O an herkesin bakışları bana çevrildi. Tyler da yanıma yaklaşıp elimi sıkıca tuttu. "Ne demek istiyorsun?" diye sordu Thomas, gözlerinde o karanlık gölge belirerek. İçimde biriken korkuyu dile getirmek zordu ama yapmalıydım.
"Dün gece bir rüya gördüm," dedim. ‘’Annelik içgüdüsü… Damien’ın tehlikede olacağını hissediyorum.’’
O an odadaki sessizlik, içimdeki korkuyu daha da büyüttü. Herkes bu durumu sindirmeye çalışırken, Tyler’ın sıkılı eli beni yeniden cesaretlendirdi. "Bu sadece bir rüya olabilir, Adelia," dedi Seraphina, beni sakinleştirmeye çalışarak. "Ama aynı zamanda bir uyarı da olabilir," diye ekledi Thomas, kaşlarını çatarak. "Damien’ın farklı olduğunu biliyoruz. Onun koruyucusu olmak zorundayız."
O an kapı açıldı ve Lucas ile Maya içeri girdi. Maya, elinde bir tepsi dolusu meyveyle mutfağa doğru yürürken, Lucas doğrudan bize doğru geldi. "Neler oluyor?" diye sordu, suratındaki endişe ifadesiyle seradan yeni dönmektelerdi.
Tyler, durumu ona hızlıca özetledi. Lucas, başını sallayarak derin bir nefes aldı. "Dışarıda bir tehlike yok. Ama olursa da hepimiz her zaman buradayız, onu koruyacağız!’’ dedi kararlı bir şekilde. ‘’Ve hep birlikte olduğumuz sürece korkmaya gerek yok. Güçlüyüz ve kötülerin hiçbir şansı yok. Haddimizden daha da güçlüyüz hatta üç meleze karşı hiçbir şansları yok!’’
‘’Ve de kurt formuna rahat bürünen kurtlar!’’ diyerek ekledi Maya.
Onların bu desteklerine gülümserken Damien’ı kucakladım.
O mis kokusu burnuma dolarken Damien kollarımda gülücükler saçmaya başlamıştı.
Herkes Damien için elinden gelenin en iyisini yapmaya hazırdı. Tyler ve ben de bu süre zarfında, oğlumuzla daha fazla vakit geçirmeye karar verdik.
Damien, bebek neşeyle etrafına bakarken, Tyler kolumu tutup sıkıca sardı. "Her şeyin üstesinden geleceğiz," dedi fısıldayarak. Ona gülümsedim, ama içimde hâlâ bir huzursuzluk vardı.
Tyler'ın kolları beni sıkıca sarmışken, Damien’ın neşeyle etrafına bakışlarını izliyordum. İçimdeki huzursuzluğu bir anlığına bastırmaya çalışıyordum. Tyler’ın sözleri içimi rahatlatsa da, bir anne olarak hissettiğim o belirsiz korku hep oradaydı. Ama bu anı, ailemizin bu huzurlu anını bozmamak için gülümsedim. "Evet," dedim. "Her şeyin üstesinden geleceğiz."
Tyler’ın gözlerinde kararlılık vardı. Gözlerim bir an Damien’a kaydı; minik elleriyle masasının etrafında bulunan oyuncaklara uzanıyordu. Kahvaltının hazırlıkları devam ederken, mutfaktan mis gibi kokular yayılıyordu. Thomas ve Seraphina, kahvaltıyı hazırlamaya koyulmuşlardı. Seraphina, mutfakta ustaca hareket ederken, Thomas ona yardımcı oluyordu. Lucas ve Maya, masayı hazırlıyorlardı; Lucas, tabakları yerleştirirken Maya, çatal bıçakları özenle düzenliyordu.
Tam bu sırada, Brad ve Lilith mutfağa el ele girdiler. İkisinin yüzünde de büyük bir gülümseme vardı, hiçbir şeyden haberleri yoktu. "Günaydın millet!" dedi Brad, gülerek. Lilith ise gülümseyerek başını salladı. "Harika kokuyor burası!"
Seraphina onlara dönerek elindeki tahta kaşığı salladı. "Kahvaltı neredeyse hazır, açsanız çabuk olun!"
Brad ve Lilith kahkaha attılar. "Biz her zaman açız," dedi Lilith, Brad'e bakarak. "Özellikle de bu kadar güzel bir kahvaltı hazırlayan insanlar varken!"
Tyler gülerek başını salladı. "O zaman oturalım. Damien da sanırım sabırsızlanıyor." Damien, mama sandalyesinde kıpır kıpırdı; yüzünde meraklı bir ifadeyle etrafına bakıyordu. Herkes masaya otururken, ben Damien’a mamayı hazırlamak için mutfağa yöneldim. Tyler, Damien’ın yanına geçti ve onunla oynayarak oyalamaya çalıştı.
Herkes masaya oturduğunda, kahvaltının güzelliği gözler önündeydi. Thomas ve Seraphina gerçekten harika bir iş çıkarmışlardı. Masada taze ekmek, reçeller, peynirler, omletler ve meyve tabakları vardı. Her şey mükemmel görünüyordu. "Bu gerçekten harika görünüyor," dedim, elimde Damien’ın mamayla dolu tabağıyla masaya dönerken.
"Damien için hazırladık," dedi Thomas, gururla. "Tabii, biz de faydalanacağız ama... Öncelik minik adamın."
Damien, masada herkesin etrafında toplandığını fark edince, heyecanla kollarını sallamaya başladı. Gözlerinde bir parıltı vardı; minik ağzını açıp kapatıyordu. Onun bu halini görünce herkes gülmeye başladı.
"Sanırım çok aç," dedi Tyler, kıkırdayarak.
"Öyleyse, iş başına," dedim, Damien’ın mama kaşığını alıp onun küçük ağzına doğru götürerek. İlk başta her şey yolundaydı. Damien mama kaşığını açtı ve bir lokmayı ağzına aldı. Küçük yüzünü buruşturdu, sonra gülümsedi. Herkes güldü.
Ancak ne olduysa ikinci kaşıkta oldu. Damien, mama kaşığını elimden aldı ve etrafta sallamaya başladı. "Ah, hayır, tatlım, öyle yapmamalısın," dedim, hafifçe kaşığı geri almaya çalışırken. Ama Damien’ın aklında başka planlar vardı. Küçük elleriyle kaşığı iyice kavradı ve bir anda salladı. Mama, Tyler'ın gömleğine sıçradı.
"Ah!" Tyler şaşkınlıkla geriye çekildi, gömleğinde duran mama lekesine bakarken.
Beyaz gömleğine leke bulaşmıştı.
Bakışlarım Tyler’ı bulurken Tyler üstünü başını süzdükten sonra bakışlarını bana yönlendirdi. Ona sırıtırken iç çekmişti.
Beyaz her zaman lekelenirdi, ve her zaman da kirlenir.
Tyler her ne kadar gömleğine aşık olsa da artık hanımcı ve oğulcu olarak böyle şeyleri dert etmemeliydi değil mi?
Bir anlık sessizliğin ardından herkes kahkahalarla güldü. Damien, yaptığının farkında olmadan, masum masum gülümsüyordu. Brad, elini ağzına kapatıp gülmemeye çalışıyordu. "Sanırım Damien’ın hedefi tam isabet," dedi gülerek.
Lilith, "Daha yeni başladık sanırım," dedi kıkırdayarak. "Bebeklerle kahvaltı, her zaman sürpriz doludur."
Damien, kaşığı sallamaya devam etti. Bu sefer, bir kısmı masanın diğer ucuna doğru uçtu ve Brad’in koluna yapıştı. "Oh, harika," dedi Brad, gülerek. "Beni de es geçmedi."
Tyler, Damien’a bakarak başını iki yana salladı. "Senin neyin var böyle küçük adam? Kahvaltıyı her yere dağıtmaya mı çalışıyorsun?"
Damien, Tyler’a bakıp kıkırdadı. Sonra kaşığı bir kez daha salladı ve bu sefer kaşığı tamamen yere fırlattı. Mama tabağı da bir şekilde devrildi ve her yere mama yayıldı.
"Tamam, sanırım bu bir felaket," dedim, Damien’a bakarak. Ama o, yüzündeki o mutlu ifadeyle bana bakıyordu. "Ama tatlı bir felaket," diye ekledim, gülerek.
Seraphina, yanımdan kalkıp bebek mendilini uzattı. "Sanırım bu işe yarayabilir," dedi gülerek.
Herkes kahkahalarla gülmeye devam ederken, ben Damien’ın yüzünü ve ellerini silmeye çalıştım. Tyler da gömleğini temizlemeye çalışıyordu ama her yer mama olmuştu. "Sanırım bizim işimiz burada bitti," dedi Tyler, gülerek.
"Sanırım bir banyo vakti geldi," dedim. Damien’ın elini tuttum ve onu mama sandalyesinden kaldırdım. "Hadi bakalım, minik canavar, banyo zamanı!"
Tyler, Damien’ı kucağına alırken bana göz kırptı. "Evet, banyodan sonra temiz bir başlangıç yapabiliriz."
Beraberce Damien’ı banyoya götürdük. Küvette suyu doldurup hazırlık yaparken, Damien’ın neşeli kıpırtıları her anımıza yansıyordu. Küvetin kenarına oturduğumda, Tyler, Damien’ı yavaşça suya bıraktı. Küçük bedeninin suya temas etmesiyle, Damien sevinçle çırpınmaya başladı. Suyun içinde mutlulukla kollarını ve bacaklarını sallıyor, küçük su damlacıklarını etrafa saçıyordu.
"Hey, hey, yavaş," dedim, gülerek. "Su her yere sıçrıyor."
Tyler, Damien’ı destekleyerek gülümseyerek bana baktı. "Bırak, biraz eğlensin," dedi. "Sonuçta bugün bir felaketten dönmüş gibi bir halimiz var."
Damien, suyun içinde keyifle oynarken, küçük elinde su oyuncaklarını tutup sallamaya başladı. "Sanırım bizim minik savaşçımız suyla oynamayı çok seviyor," dedim, ona bakarak. "Bu banyolar daha çok oyun zamanı gibi."
Tyler başını salladı. "Kesinlikle! Güzel bir oyun vakti.’’
Suyu avuçlayıp Damien’ın başına döktüm, minik saçlarını nazikçe yıkarken o gülücükler saçıyordu. Tyler, elindeki küçük süngerle Damien’ın kollarını ve bacaklarını yıkıyordu. Aramızda tatlı bir iş birliği vardı. Damien, suyun içinde mutlulukla çırpınıyor, biz de onun bu mutluluğunu izleyerek gülüyorduk.
Banyo bitip Damien’ı kurulamak için çıkardığımızda, o yine etrafında neşeyle kıpırdanıyordu. Tyler, onu bir havluya sararak başını okşadı. "Bu minik adam tam bir su canavarı," dedi gülerek.
"Evet," diye onayladım, Damien’ı kurularken. "Ve bizim için her anı özel kılıyor."
Damien’ı kurutup temiz giysilerini giydirdik. Tyler, ona küçük bir öpücük kondururken, ben de onu kucağıma alıp Tyler’a baktım. "Her şeyin üstesinden geleceğiz," dedim, tekrarlayarak.
Tyler, elini omzuma koyup hafifçe sıktı. "Evet," dedi. "Çünkü biz bir aileyiz."
Ve o an, bu sıcak aile anımızda, gelecekte karşılaşacağımız zorluklara rağmen, birlikte her şeyin üstesinden geleceğimizi biliyordum.
Damien’ı kucakladım ve Tyler'la birlikte yatak odasına yöneldik. O, banyodan çıkmış bir topaç gibi kollarımda kıpır kıpırdı. Tyler, odanın kapısını açtı ve ben de Damien’ı yavaşça yatağın ortasına yatırdım. Minik bedenini havlunun içinde dikkatlice tutuyordum; su damlacıkları hâlâ hafifçe yanaklarından süzülüyordu. Tyler, elindeki yumuşak bir havluyla hemen Damien’ı kurulama işine koyuldu. Onu ikimiz de çok sevgi dolu gözlerle izliyorduk.
"Bak bakalım, minik adam," dedim, Tyler’ın Damien’ın minik ayaklarını kurularken çıkardığı komik seslere gülümseyerek. "Baban seni sanki bir küçük prens gibi hazırlıyor."
Tyler kaşlarını kaldırıp bana baktı, gözlerinde alaycı bir parıltı vardı. "Bu minik adam tam bir kral," dedi. "Sadece tahtını bekliyor."
"Öyleyse, kralların kıyafetlerini hazırlayalım," diye karşılık verdim, Damien’ı dikkatlice kaldırarak altına temiz bir bez serdim. Tyler, Damien’ın minik kollarını ve bacaklarını kurularken, ben de ona yumuşak pijamalarını giydirmeye başladım.
Damien, yatağın üstünde yatarken kıkırdayıp duruyordu. Küçük elleriyle havluyu kavradı, ardından minik kollarını havaya kaldırıp durmadan salladı. Tyler, onun bu haline gülerek başını salladı. "Bu çocukta enerji bitmiyor," dedi, sevgiyle. "Bir bakıyorum suyun içinde çırpınıyor, bir bakıyorum yatağın ortasında dans ediyor."
"Sen de pek farklı değildin," diye mırıldandım, Tyler’a bakıp gülerek. "Sadece sen büyüdün."
"Ah, demek yaşlandım ha?" dedi Tyler, sahte bir kızgınlıkla.
"Hayır," dedim, Damien’ı dikkatlice giydirirken. "Sen sadece... olgunlaştın."
Tyler, Damien’ın minik ellerini öptü. "Bir gün o da bizim gibi olacak, değil mi?"
"Olacak," dedim, içimden bir huzurla. "Ama o gün çok uzakta. Şu an onunla bu anın tadını çıkaralım."
Tyler, giydirme işi bittiğinde yatağın kenarına oturdu ve Damien’ı kucağına aldı. Damien, babasının kollarında usulca gülümsedi. O an o kadar huzurluydu ki içim sıcacık oldu. Tyler, Damien’ın saçlarını nazikçe okşadı. "Senin bu güzel küçük ailemizle hayatı keşfetmeni izlemekten daha güzel bir şey yok," dedi.
Gözlerim doldu, ama o anın mutluluğu gözyaşlarıma engel oldu. Tam o sırada Tyler, bir çırpıda gömleğini çıkardı. Üzerine yapışmış mamadan dolayı, gömleğin bir kısmı lekeler içindeydi. Onun bu ani hareketi beni bir kahkaha patlatmaya itti. "Ne?!" dedi Tyler, bana bakarak. "Bana bakma! Bu senin oğlunun işi."
"Benim oğlum mu?" diye karşılık verdim gülerek. "Bizim oğlumuz, Tyler. Ayrıca gömleği çıkarmak... oldukça gösterişliydi."
Tyler omuz silkti. "Sanırım artık tişörtlerle aramı iyi tutma vakti geldi."
Gözlerimden yaş gelene kadar gülmeye başladım. Tyler’ın bu duruma olan bıkkınlığı ve aynı zamanda komikliği her şeyi daha da eğlenceli kılıyordu. Damien da bizim gülüşmelerimize katıldı, minik sesiyle babasına doğru ellerini uzatıp kıkırdadı.
Dolaba doğru yönelip Tyler için bir tişört seçmeye koyuldum. Onun için neyin uygun olduğuna bakarken, elime geçirdiğim tişörtle birlikte yüzümde muzip bir gülümseme belirdi. Gardıroptan çıkardığım tişört, bebeği pembesi rengindeydi. Daha doğrusu, pembenin en canlı ve tatlı tonu. Bunu Tyler’ın giymesini hayal etmek bile beni daha da güldürdü.
Tişörtü Tyler’a doğru tuttum. O an, yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz. Gözleri kocaman oldu ve bana bıkkınlıkla baktı. "Bu... şaka mı?" dedi, sesi inanamayan bir tonda.
"Hayır, değil," dedim, kendimi tutmaya çalışarak. "Bunu giyeceksin."
"Adel... Bu..."
"Bebek pembesi," dedim, onu kızdırmaktan zevk alarak. "Bu renk sana çok yakışacak."
Tyler, tişörtü eline alıp önünde tuttu. "Ciddi misin?"
Damien, babasının yüzündeki ifadeyi görünce kıkırdadı. Küçük elleriyle tişörtü çekiştirmeye başladı. "Bana bak," dedim, gülümseyerek. "Oğlumuz bile tişörtü sevdi. Hadi Tyler, ne bekliyorsun?"
Tyler derin bir nefes aldı ve pes etmiş bir ifadeyle tişörtü giymeye başladı. Üzerine geçirdiğinde, gerçekten de komik görünüyordu. O kaslı vücut ve ciddi duruş, pembe bir tişörtün altında tamamen farklı bir hale bürünmüştü. Kendime engel olamadım ve kahkahalara boğuldum. "Bu... muhteşem," dedim, ellerimi ağzıma götürerek.
Tyler, aynaya bakıp yüzünü buruşturdu. "Sanırım bu, modaya dair benim anlayışımın dışında," dedi. "Ama... eğer sen mutluysan..."
"Çok mutluyum," dedim, hala gülerek. "Bugünü asla unutmayacağım."
Damien, babasına baktı ve ellerini çırparak güldü. Onun bu tepkisi, Tyler’ın yüzüne hafif bir gülümseme getirdi. "Pekala," dedi. "Eğer oğlum beğendiyse, bu da yeterlidir."
Her şey tamamlanınca, Damien’ı tekrar kucağımıza aldık ve aşağıya inmeye hazırlandık. Tyler, hala o pembe tişörtle gururlu bir şekilde yürüyordu. Onun bu durumu, beni ve tüm evi neşeye boğmuştu.
Mutfak hâlâ kahvaltı masasının kalıntılarıyla doluydu. Brad ve Lilith, masanın köşesinde oturmuş, Damien’ın maceralarını konuşuyorlardı. "Sanırım burada bir savaş alanı var," dedi Brad, Tyler’a bakarak. Gözleri hemen Tyler’ın tişörtüne takıldı ve kahkahasını tutamadı. "Aman Tanrım, Tyler... Bu harika!"
Lilith, Tyler’ın yanına gelip tişörtü işaret etti. "Bu yılın modası mı?"
Tyler, başını iki yana salladı. "Bunun arkasında Adel var," dedi, gözlerini devirerek. "Beni bu hale o soktu. Flamingo gibi oldum iyi mi!?"
Herkes gülmeye devam ederken, ben de Damien’ı mama sandalyesine oturttum. "Sanırım artık masayı toplama ve doğum günü hazırlıklarına başlama vakti," dedim, mutfağın dağınık haline bakarak.
Herkes birden bire hareketlendi. Masayı toparlamaya başladık; tabaklar, çatal bıçaklar kaldırılırken, Damien’ın mama sandalyesindeki döküntüler temizleniyordu. Tyler, pembesi tişörtüyle kahvaltı masasında olanları toparlarken, onun bu haline bakıp içimden gülmeye devam ediyordum.
"Yarın bile bu tişörtün konuşulacağından eminim," dedi Tyler, elindeki bezi masanın üzerine sürterken. "Bu tişört, benim şanımın üstünde kara bir leke olarak kalacak."
"Hayır," diye karşılık verdim, göz kırparak. "Bu tişört, seni daha da sevimli yapıyor. Hem, bu da ailenin bir parçası."
Tyler, başını iki yana sallayarak gülümsedi. "Eğer bu, ailenin bir parçasıysa, bu ailenin en komik üyesi benim."
"Öyle," dedim, gülerek. "Ve bu yüzden seni çok seviyoruz."
…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.77k Okunma |
15.4k Oy |
0 Takip |
135 Bölümlü Kitap |