81. Bölüm

4. SEZON FİNALİ

Eda
selinayeda_x

-Düzenlenmiştir.

 

 

AŞKIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ

Savaş Wilhelm’in kendi sonunu getirmesi ile sona ermişti. Vampirler, liderlerinin düşüşünü görünce geri çekilmeye başladılar. Biz ise, yorgun ama galip bir şekilde ayakta kalmıştık. Tyler, Wilhelm’in cansız bedenine bakarken derin bir nefes aldı. "Bitti," dedi alçak bir sesle. "Bu kabus sonunda bitti."

Ben ise yanına yaklaştım. İçimdeki tüm korkular, endişeler bir anda silinip gitti. Tyler’a sarıldım, ona sıkıca sarıldım. Bu savaş, bu ölüm kalım savaşı, bizim zaferimizle sona ermişti. Ve ben, tüm bu kaosun ortasında, Tyler’ın yanında olmanın verdiği güçle dimdik ayaktaydım.

Gecenin karanlığı, yavaş yavaş dağılırken, dağ evi sessizliğe büründü. Her şey sona ermişti, ama aynı zamanda yeni bir başlangıç da bizim için doğuyordu. Tyler’la birlikte, bu savaştan galip çıkmıştık. Ve şimdi, hayatımıza yeni bir sayfa açma zamanıydı.

...  

Tyler’ın, Thomas'ın, Brad'in ve diğer bütün kurtların en çok da Brad, Thomas ve Tyler'ın desteğiyle, Wilhelm’e son darbeyi vurdum. Onun acı dolu çığlığı, gecenin sessizliğinde yankılandı. Bu, onun sonu olmuştu.

Wilhelm’in ölümü, bu savaşın sona erdiğini işaret ediyordu. Ancak bu zafer, kayıplarımızın acısını hafifletmeye yetmiyordu. Jessica’nın ölümü, Lucas’ın yaralanması ve Nina’nın ihaneti… Bu savaş, hepimizde derin izler bırakmıştı. Ancak Wilhelm’in ölümü, en azından bu acının bir kısmını hafifletmişti.

Tyler, benimle birlikte Wilhelm’in cesedine baktı. Onun gözlerindeki rahatlama, bu zaferin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Ancak bu zafer, sadece bir başlangıçtı. Bizler, kayıplarımızı unutmayacak ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkıp bir sonrakine hazırlanacaktık.

...  

Montana dağlarının derin sessizliğine veda ederken, günün ilk ışıkları yavaş yavaş ufukta belirmeye başlamıştı. Geçirdiğimiz bu zorlu gece, hepimiz için farklı bir anlam taşıyordu. Zaferin tatlı meyvesini tatmıştık, ama aynı zamanda yaralarımız da vardı. Sadece fiziksel değil, ruhsal yaralar da…

Tyler ve diğerleri, Wilhelm’in cesedini ortadan kaldırmakla meşguldü. Bu, bizler için bir sonun değil, belki de daha büyük bir tehlikenin başlangıcıydı. Wilhelm’in yenilgisi, bizi sadece bir sonraki savaşa daha da yaklaştırmıştı. Ama şu an, benim için en acı veren an, Maya'nın geceyi sarsan çığlıkları olmuştu.

Kayıplarımız vardı. Jessica gibi niceleri, Lucas gibi niceleri...

Ama beni en çok dağlayan şey daha birbirlerine kavuşamadan onları ayıran bu yara olmuştu.

Maya ve Lucas henüz ikisi de birbirlerine aşklarını yeni yeni itiraf etmek üzerelerken, daha hala flört aşamasındalarken... Lucas'ın Nina tarafından ağır yaralanması her şeyin sonu olmuştu.

... 

Savaş sona erdiğinde, Wilhelm’in ölümüyle birlikte vampirler geri çekildi. Bu zafer, Adelia, Tyler ve diğer kurt adamlar için büyük bir galibiyet olmuştu. Ancak, bu zaferin bedeli, kayıplarla doluydu. Jessica’nın ölümü, Lucas’ın ağır yaralanması ve diğerlerinin yaşadığı acılar, bu zaferin ne kadar pahalıya mal olduğunu gösteriyordu. Adelia, Wilhelm’in cansız bedenine bakarken, bu savaşın sadece bir son değil, aynı zamanda yeni bir başlangıç olduğunu hissetti. Karanlık, her zaman bir yerlerde pusuya yatmıştı, ama bu karanlığa karşı duracak cesaretleri vardı.

Derken Maya, gözleri dolu bir şekilde Tyler’a baktı.

Sesindeki titreme öfkesinin ne kadar derin olduğunu göstermekteydi. ‘’Senin planların ve stratejilerin yüzünden Lucas ağır yaralandı!

Maya’nın etrafı inleten sesi Tyler’a nüfuz ederken herkesin bakışları ona dönmüştü.

Tyler, Maya’nın öfkesini anlamaya çalışırken, kelimeler boğazında düğümlenip kaldı Maya’nın sesindeki acı, Tyler’ın derinlerinde bir yankı oluşturmuştu. Tyler, Maya’nın sözlerine karşılık vermekte zorlandığında Maya sözlerini sürdürmeye kararlı bir şekilde bir kez daha dikeldi.

''O sana güvenmişti, biz sana güvenmiştik, herkes sana güvendi! Ama senin planların onu bu hale getirdi. Sen varsa yoksa tek bir kişi… Sen hiçbirimizi düşünmedin. Nina’yı zapt edemedin. Hepsi senin suçun! Onun ihanet ettiğini biliyordun! Bekledin, neden kaçması için gerekli zamanı ona verdin Tyler öldürseydin ya!?"

Yüzündeki öfke ve acı gözlerinde karışarak iliklerine kadar işlerken Tyler sadece olduğu yerde kalmıştı. O an yanlarına gelen Thomas’a Maya hızlı bir dönüş yaparak yöneldiğinde Tyler bir adım geriledi.

Geçmişteki arkadaşlıklarını, bağlılıklarını…

Bir bir kaybetmekteydi.

Yani bu koşulda…

Sırada Adelia mı vardı?

Güzeller Güzeli Kraliçesi, Adel’i, biriciği, en değer verdiği, hayatına hayat katan anlamlı kadın…

Sıra onda mıydı, Adelia Winchester’de?

Tyler, Maya’nın öfkesinin sarsıcı etkisi karşısında, çaresiz ve üzgün bir şekilde dururken Maya’nın gözlerinden düşen yaşlar, Tyler’ın derinlerdeki suçluluğunu daha da görünür kıldı.

Thomas Maya’nın omzunu sıvazlarken yanlarına gelen Lilith çoktan Lucas ile ilgilenmeye başlamıştı bile ki o an Lilith çığlık attı. ‘’Anne!’’ Lilith’in annesi… Kanada’dan gelen sürüyle birlikte o da gelmişti gerçek bir doktor, sağlıklı olarak.

Yani aslında… Lucas emin ellerdeydi.

Ama Maya yine de bunu kaldıramamıştı işte.

Maya o an Lucas’ın yaralı bedenini sarmaya çalışmakta yardım etmek yerine, Tyler’ın yanında kalmak yerine, büyük bir hüzün ve acı ile Lucas’tan gelecek iyi haberi umutsuzca beklemek yerine…

Maya kendi yoluna gitmeye karar vermişti en sonunda!

Tyler, Maya’nın bu kararı karşısında, yalnızca derin bir iç çekiş ve pişmanlıkla baş başa kaldığında Thomas onu durdurmak istedi.

Ama nafile.

Her şey sadece bu durum karşısında nafile olmuştu.

Maya’nın öfkesi, savaşın ve ihanetin getirdiği derin yaraların, duygusal bir yansıması olarak ortaya çıktığında geriye de yapacak başka bir şeyi kalmamıştı. Bu savaşın ardından diğer Kanadalı sürü ile gitmeye, eve dönmeye karar verdi.

Ama önce…

Önce onların gitmesini bekleyecekti. Ve bunu yaparken de asla o evde bulunmayacaktı.

Maya oradan tıpkı Nina ve vampirler gibi ayrıldığında kendi yolunu çizdi.

Arkasında karanlığa bürünmüş bir kurt sürüsü bırakarak!

Maya’nın ayrılığı, savaşın ve ihanetin yıkıcı etkilerinin somut bir sonucu olurken, Tyler, bu kararın ve Maya’nın öfkesinin getirdiği sorumlulukla baş başa kalan kişi olmuştu.

Ve de günah keçisi ilan edilen.

Ama bir şey vardı ki… O da Maya’nın sözlerindeki haklılık!

Bu sorunu başlarına salan tamamen Tyler olmuştu.

Planı mahveden, hayatları bitiren!

Tyler daha sıkı tutmalıydı.

Tyler o an sadece Adelia’yı düşünmüştü.

Tyler sadece bir saniyeliğine soğukkanlılığını koruyamadığı an Nina o boşlukta kaçmıştı işte.

Ve Nina’nın kaçışı büyük bir yıkım olarak kaldı kurt sürüsünde!

Ve geleceğin üzgün ruhlarına yeni bir düşman…

Tyler ve Wilhelm, Nina’nın oyununa geldiklerini fark etmeden, birbirlerine karşı amansız bir savaşa girdiklerinde bu savaşın tek bir kazananı oldu.

Nina!  

Her zaman karanlıkta saklanıp gerçek bir avcı gibi hareket eden!

Bu savaş, her iki tarafı da zayıflatmıştı. Nina, bu fırsattan faydalanarak, savaşın ortasında yok olan vampirleri topladı. Onları bir araya getirerek, yeni bir liderlik için hazırlık yaptı. Artık sahne onun için kurulmuştu.

Nina, toplanan vampirlerin karşısına geçip, onları birer birer gözden geçirdi. Onlar için artık yeni bir düzenin zamanı gelmişti. "Artık kimse bana ihanet etmeyecek," diye fısıldadı. "Hak eden, hak ettiğini alacak." Bu sözleriyle, vampirler arasında yeni bir düzen kuracağının işaretini vermişti. Bu düzen, onun öfkesine ve karanlığına boyun eğecek bir düzen olacaktı.

Nina’nın bu liderliği yakalama işi Wilhelm ile geçirdiği yakınlık sonrası diğer vampirler tarafından hızlıca kabullenilmişti.

İşte bu da Nina’nın gizli amacı olmuştu.

Wilhelm’in duygularıyla oynarken onunla vampirler arasında cilveleşirken! Birbirlerine kanlarını paylaştıkları ateşli geceleri yaşarken…

Sadece tek bir amaç vardı, sahip olmak!

Nina, liderlik koltuğuna oturduğunda, artık geri dönüş olmadığını biliyordu. Bu noktadan sonra, yalnızca en güçlüler hayatta kalacak, zayıflar ise yok olacaktı. Nina, kendi içindeki karanlığı ve gücü kucaklamıştı. Tyler ve Wilhelm’in birbirleriyle savaşmalarını sağladıktan sonra, onun yolu tamamen açılmıştı. Artık vampirlerin lideriydi, ve bu yeni dünya düzeninde, ona karşı koyabilecek kimse yoktu.

Bu, Nina için bir zaferdi. Ancak bu zaferin bedeli, onun insanlığını tamamen kaybetmek olmuştu. Şimdi, sadece karanlık ve güçle dolu bir varlık olarak, vampirlerin başında duruyordu. Onun için artık tek bir amaç vardı: Hak edenin hak ettiği gibi yönetilmesi. Ve bu yönetim, onun acımasız adalet anlayışıyla şekillenecekti.

Wilhelm’in ölümünden sonra geçen yoğun bir gün; ardında bırakılan derin, sarılmayı bekleyen yaralar…

Yaralar sarılmayı bekleniyordu, ölenlerse ruhunun anılışını.

Herkes yorgundu ve de bitik.

Kurt evine saatler sonucu vardığımızda hava zaten kararmaktaydı.

Herkes bitkin ve herkes açtı.

Fiziksel yaralar sarılmıştı, Tyler ile birlikte iyileşmiştik ama duygusl olan yaralar her daim bizlerle kalmaya devam etmişti.

Diğer kurt kızlar hüzünle yemekleri yaparken Lilith annesine yaralılar için yardım etmekteydi.

Elliot ve Brad masa kurulumunda Thomas’ın verdiği emirler sebebiyle yardım ettiğinde yenecek akşam yemeğinin ardından kamp ateşi yakılacaktı.

Akşam yemeğinin yorgunluğu geçtikten hemen sonra!

Bütün kurtlar bir masaya sığmıyordu.

Brad, Elliot, ben ve Tyler onlardan uzak mutfakta yerken diğerleri yemek odasına doluşmuştu.

Kalanlar ise geniş salonun küçük masasındaydı.

Üç masaya sığan koca kurt sürüsü!

Yine kalmıştık işte.

Yine kalmıştık küçük bir sürü!

Kayıplar, hiç edilen hayatlar…

Yediğim yemek bile boğazımdan geçmezken hem de!

Yemek bitimi kendimi odama attığımda alt kattaki tabak sesleri hala sürmekteydi.

Midem bulanıyor bir şekilde kendimi Tyler’ın odasına attığımda tek istediğim biraz kan içmekti.

Zorlukla yatağa çöküp karnımı tuttuğumda savaşın anıları ve zayıflığı bir bir anılarıma yansımıştı.

Ağzımdan ufak bir öğürme çıktığında Tyler kapıda belirdi.

Her zaman koşulsuz şartsız yanımda olan Tyler…

Sadece benim yanımda koşulsuz şartsız bulunan!

Gözlerim ondan kaçtığında gözüm buğulanmıştı.

Maya’nın çığlıkları aklımda hala yerini korurken Tyler’ın önüme çöküşünü gördüm.

‘’Her şeyi mahvettim öyle değil mi!?’’

Tyler’ın sitemiyle bakışlarım kendisine kaydığında dudaklarım titredi.

Buruk bir tebessüm ederek yatağın ucuna oturduğumda ellerimi Tyler’a uzattım.

Tyler hızlıca ayaklanıp bana sımsıkıca sarıldığında iç çekişlerim kulaklarına doldu.

Etrafımızda sürekli, her gün, her an birileri kaybolup gidiyordu. Ruhları bulutlara ve bedenleri de toprağa karışıp gidiyordu.

Tyler saçlarımı okşarken başımı omzuna gömmüştüm.

''Wilhelm... Kendi sonunu getirdi ve kazandık. Ama ya hiç böyle olmasaydı?'' Tyler'la birlikte bende düşüncelere dalarken birbirimize sıkıca sarılmıştık kaybedecekmişiz gibi.

Kayıplar büyüktü ve Wilhelm'in görüşümü ters tepmeseydi eğer... Biz ayakta kalmayı ve onun bu melez halini yenmeyi başarabilecek miydik?

Sözlerimi sürdürdüm iç çekerek. ''Şimdi ise önümüzde bambaşka bir sorun var. Artık önümüze bakmalıyız. Maya atlatacak, Lucas iyileşecek ayrıca!"

Sözlerim ona anlamlı gelirken başını sürekli sallamaktaydı.

Ama içinde yiyip bitiremediği hislerinin farkındaydım.

‘’Tyler?’’ Bakışları gözlerimi bulmazken yanaklarından tutum.

‘’Hey, bak bana!’’

Gözleri gözlerimle nihayet buluştuğunda gülümseyerek dudaklarına minik bir öpücük bıraktım.

Geri çekildiğimde dudaklarında ufak bir tebessüm belirmişti.

‘’Yorgunum Adel…’’ diye fısıldadı ardından.

Bende yorgundum.

Herkes yorgun ve de yaralıydı.

‘’Bende öyle…’’ dediğimde bakışları bir kez daha anlamla baktı gözlerime.

Ardından… Bakışları mini buzdolabını bulmuştu.

‘’Kan içmeliyim.’’ Başımı sallasam da kalkmamıştım bacakları üstünden.

O an aklımda dolanan fısıltılar ile Tyler’a döndüm.

‘’İç öyleyse.’’ Dedim.

Eli belimi sararken kalkmak istercesine bir hareket yapmıştı ki ona izin verdim. Yavaşça kendimi onun kucağından kayarak yatakta hissettiğimde Tyler ağır adımlarla kan dolabının yolunu tuttu. Kan dolabından aldığı paketleri yatağa getirdiğinde güzel bir ziyafet çekecektik. Bütün bu kayıpların yaşandığı ve korkuların iliklere kadar hissedildiği gecenin miladında!

Ağır hareketlerle kanlarını tüketirken bakışlarımız sadece birbirimizi gördü. Herkes hüzünlüydü bizde öyle. Onlar verdiği kayıplar sebebiyle üzgünken biz kendi zayıflık ve hatalarımız yüzünden bu haldeydik. Biz birbirimizin zayıf noktasıyken birimiz düştüğünde diğeri de çok geçmeden düşüyordu. Hal böyle olduğunda da geriye tek bir sağlam melez olarak Brad kalıyordu. Tıpkı eskiden tek melezin Tyler oluşu gibi. Ama tek fark... Brad'in doğuştan melez değil de sonradan dönüştürülmüş bir melez oluşuydu.

Kendimize gelecek miktarda kanlarımızı tükettiğimizde iç çekerek kendimi yatağa bıraktım. Sırtım yumuşak zeminle buluştuğunda zorlukla nefesimi dışarıya vermiştim. Gerçekten neler yaşamıştık tek bir gecede?

Wilhelm'den kurtulmuş muyduk? Ama hiç huzurlu gelmiyordu, ve de fazla beklenmedikti.

Ama ne olursa olsun biz başarmıştık. Wilhelm artık bir tehdit değildi.

Ama bu sefer de tehdidimiz Wilhelm'in gölgesinden kaçarak vampirlere liderlik edecek olan Nina'ydı.

İç çekişlerimi ortama verirken Tyler da beni gibi yatağa uzandı. Saçlarımla sanki kendisini neşelendirmeye çalışırcasına oynarken buruk bir şekilde gülümsedim. Ardından onu üstüme doğru çekerek sıkıca sarıldım. Şuan iyileşmenin tek ve en kolay yolu -en hızlı çözümü- varsa da sarılma bunu ta kendisiydi.

Tyler'ın nefesi kulağımla buluşurken dudakları yanağıma sürttü. Nefes alışverişlerimiz birbirine karışırken onun doğal kokusunu iliklerime kadar hissetmek istedim huzur bulmak istercesine. Ama o an tek hissettiğim kanla ıslanmış bedeniydi. Birçok vampir ve Wilhelm'in kanı.

Yüzüm bir kez daha buruştuğunda Tyler'ı üstümden ittirerek üstündeki gömleği tek bir hamlede çıkartıp attım. Tyler yaptığım şeylere bir anlam veremezken dirseklerimin üstüne kalkıp aynı şeyi kendim için de yapmıştım. Sanki üstümüzdekiler çıktığında yine saf kalabilecekmişiz gibi...

Duygusala bağlayan hareketlerimle üstümüzden çıkmış kanlı kıyafetleri yere fırlattığımda bir kez daha rahatlamış şekilde nefesimi verdim. Bakışlarım Tyler'a kaydığında ise anlamlı gözlerle bana bakmaktaydı. Anlamıştı sebebini ve ardından bakışları üzerime kaydı. Bakışları üzerimde gezinirken boğazını temizleyerek doğruldu. Bir sonraki amacımız yeni kıyafetler ve belki de temizlenmek için kısa bir duş iken bütün istekler sadece sözde ve sıraya dizili bir şekilde kalakalmıştı o an Brad'in destursuzca içeri dalışı ile.

Bir anda yataktan tamamen doğrulduğumda gözlerimdeki şaşkınlık daha da artmıştı. Brad çoktan içeriye doğru adımını attığımda gözlerim Tyler'ı buldu. Tyler seri bir hareketle üstümden doğrulup ardından vücuduyla vücudumu kapladığında Brad'in bakışları sadece Tyler'a yöneldi.

Aniden yediğimiz bir baskınla kalakalmış iken Brad bizi tamamen yanlış anlamıştı.

Gerçekten bu haldeyken o anladığı şeyi yapabileceğimizi mi düşünmüştü!?

Gözlerim Brad’in üzerinde dururken, Tyler’ın omzundaki ellerim titremeye başlamıştı. “Biliyor musun, böyle bir anı basmak gerçekten de eğlenceli,” dedi. “Ama şuan yapılacak fazlasıyla iş var...”

Brad’in gözleri bir an için ciddileşti. “Kamp ateşi hazır. İkinizi de bahçeye bekliyoruz.’’ Dedi.

Ardından saniyeler içinde odadan çıkıp gitmişti.

Önce etrafa sonra Tyler’a ve en sonunda üstüme bakındığımda ağır bir afallama ile doğruldum.

Başımın dönme anı bu kalkışımla aynı anda gerçekleşmişti mecazi olarak.

Tyler Brad'in gidişinin ardından saniyeler içinde yeni bir kıyafetle geri döndüğünde yatağa, yanıma çöktü.

‘’Hadi üstünü değiştirelim.’’

Üstüme siyah bir tişört geçirdiğinde artık ateş başına inmeye hazırdım.

Kendi için de dolaptan aldığı herhangi bir tişörtü üstüne hızlı bir şekilde geçirdikten sonra yanıma geri gelerek gülümsedi.

Elimi kaldırıp sırtına yerleştirdiğinde beni kolunun altına alarak sarıp sarmaladı ondan destek alırken merdivenlerden aşağıya indiğimizde kamp ateşinin yoğun kokusu burnumu sardı.

Tıpkı kayıplarımız kadar ağırdı!

Brad’in arkasından bahçeye çıkarken, yaşadığımız olayın hem ağırlığını hem de geleneklerin kesinliğini hissedebiliyordum. Tyler’la aramızdaki bağın yoğunluğunu yaşadığımız bu anı, bir gelenekle karşılıyorduk. Bahçede, ateşin çevresinde toplanacak olmanın huzursuzluğu içimi sarhoş etmişti. Yavaşça, utancımla birlikte, bahçeye doğru ilerlemeye başladık. Brad’in arkamızda oluşturduğu soğuk ve uzak mesafe, bu akşamın sıradan bir etkinlikten çok daha fazlası olduğunu hissettiriyordu.

Ateşin etrafında toplandık ve gece, karanlıkla örtülü gökyüzüyle sarmalanmıştı. Kurt evinin geniş bahçesinde, alevlerin sarı ve turuncu ışıkları, etrafımızı aydınlatıyor, uzun gölgeler oluşturuyordu. Ahşap kütükler üzerine konmuş, sıklıkla yenilenen odunlar, ateşin merkezindeki alevlerin çevresinde dönen kıvılcımlar ve dumanlar oluşturuyordu. Havanın serinliği, derin bir nefes aldırarak yüzüme çarpıyor ve ateşin sıcaklığı, tüm vücudumu saran bir rahatlama hissi veriyordu.

Beni çevreleyen insanlar, yüzleri ateşin ışığında parlıyordu. Her birinin gözleri, ateşin dans eden ışıklarıyla bir nebze parlıyor, düşündükleri şeylere dair birer işaret sunuyordu. Tyler, yanında bana destek olma görevini üstlenmiş bir şekilde oturuyordu. Onun yanında olmak, bana içsel bir huzur ve güven veriyordu. Ellerimiz, ateşin sıcaklığına tepki olarak hafifçe terliyor ve her dokunuşum, onun yanında olmanın verdiği mutluluğu yansıtıyordu.

Thomas, ateşin tam karşısında duruyordu, gözleri uzaklarda bir yere odaklanmıştı. Konuşurken sesi derin ve yankılıydı, söyledikleri sözler ise havada asılı kalan bir yankı gibi yayılıyordu. “Bugün,” dedi, sesi, ormanın derinliklerinden gelen uğultularla birleşerek etrafa yayıldı, “Kaybettiklerimizi anıyoruz, bir kez daha. Ama aynı zamanda, düşmanlarımızdan kurtulmanın verdiği keyfi de yaşıyoruz. Onların tehdidinden kurtulmuş olmanın hazzını.’’

Ateşin parıltısının ardında, gözlerim Tyler’ın elini tuttuğumda aradığım güveni buluyordu. Tyler’ın elleri, sıcak bir temasla benimkilerin üzerinde, kalbimi rahatlatan bir güven hissi veriyordu. Onun omzuna yaslandığımda üzerimdeki yorgunluk da bir nebze sönmüştü.

Etrafıma baktığımda geriye kalanların en kadar azınlık olduğunu görmüştüm. Kanada’dan gelmiş sürünün yoğunluğunu iliklerime kadar hissederken gözlerimi kapattım.

Lydia, Jonas ve Martina savaştan uzak durmak için gitmişlerdi.

Jeremy, Fernando ve Jessica bu uğurda ölmüşlerdi.

Lucas bu uğurda yaralanmıştı.

Kanada’dan gelen sürü, Thomas’ın sürüsünün ikinci diğer parçası… Bu uğurda üç kayıp ve beş yaralı yaşamıştı.

Savaşın acımasızlığı ve zorlayıcı günler arkamızda kalmış olduğunu düşünsem de bu kayıplar asla bitmeyecek vereceği acı ise bir daha hiç sönmeyecekti.

Bu gece, yeniden bir başlangıç yapma, yeni umutlar ve hayallerle dolu bir gelecek için hazırlıklı olma fırsatını sunuyordu bizlere. İyi değerlendirmeli ve geçmişi atlatmalıydık.

Böyle yapmalıydık ki daha sıkı bağlı bir şekilde ayağa kalkıp, dinç duralım!

Ateşin çevresinde toplanmış olan herkesin yüzleri, rahatlamış ve tatmin olmuş görünüyordu. Gözlerimiz, ateşin dans eden ışıklarında birer ışıltı olarak parlıyordu. Geçmişin acımasızlığı ve zorlukları, bu anın huzuru ve mutluluğu karşısında solup gitmiş gibiydi. Thomas’ın derin sesi, içimizdeki kayıpların hatıralarını yaşatırken, bir yandan da bu yeni dönemin umut ve sevincini ifade ediyordu.

Ateşin ışığında, içimi kaplayan huzur ve rahatlama, yüzümdeki gülümsemede belirginleşiyordu. Geçmişin gölgeleri, savaşın yankıları, bu akşamın sıcak ve aydınlık ortamında sönmüş gibi görünüyordu. Kaybettiklerimizin anısını yaşatırken, aynı zamanda düşmanlarımızdan kurtulmanın verdiği özgürlüğü ve rahatlamayı kutluyorduk.

Lilith Brad’in yanına başına oturmuş elleriyle omzunu okşarken adeta Brad’e rahatlık, huzur vermeye çalışıyordu.

Aralarındaki aşk kıvılcımı işime kadar işlerken yanımdaki Tyler’a bir kez daha sokuldum.

Saçlarımı öpüp beni daha da yanı başına çektiğinde yüzüm göğsüne gömülmüştü.

Yüzlerimizdeki ifadeler, ateşin kıvılcımını yansıtarak, derin bir tatmin duygusunu ortaya koyuyordu. Ormanda yankılanan kahkahalar ve konuşmalar, bir düşmanın karanlığından kurtulmanın verdiği özgürlüğü ve rahatlamayı kutluyordu. İçimizdeki boşluk, bu akşamın sıcaklığıyla dolmuştu ve hepimiz, geçmişin hatıralarıyla yüzleşirken geleceğe umutla bakma fırsatını yakalamıştık.

Ateşin etrafında toplandığımız bu akşam, yalnızca zaferin değil, aynı zamanda özgürlüğün ve yeni bir başlangıcın da kutlandığı bir anıydı. Bu gece, geçmişin izleriyle yüzleşirken, yeni umutlar ve hayaller için hazırlık yapma zamanının geldiği bir geceydi. Ve hepimiz, bu akşamın tadını çıkararak, geleceğe dair umutlarımızı besleyip, karanlığa karşı zaferimizi kutlayarak bu unutulmaz anı yaşadık.

Wilhelm’in ölümünden tam bir hafta geçmişti. Yirmi Bir Haziran, en uzun gündüzün yaşandığı o gündeydik işte!

Lucas’ın iyileşme sürecinde bize çok iş düşmüştü, biz melezlere. İki meleze ve bir Tribrid’e.

Yaralarının etkisiyle harap bitap düşmüş Lucas acı içerisindeydi.

Bu acı süreç Tyler’ın melez kanı ile son bulduğunda rahat olmayan bir nefes almıştı.

Yanında onun için dayanmak isteyeceği birisi olmadan, kendisini tamamen bırakmış iken, elinden başka ne gelebilirdi ki!?

Maya’nın huzursuzluğu gerçekten de kendisini derinden etkiliyordu.

Bu gece Yirmi Bir Haziran Çarşamba

En uzun gündüzün bitişinin gecesi.

Yaz tatilinin daha hala başları..

Savaşın bittiği ve yerini tatil havasının aldığı!

Karanlığın ağırlığını hissettiren o uğursuz varlık artık yoktu, ama geride bıraktığı gölgeler de yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Ev, uzun zamandır ilk defa böylesine huzur doluydu. Savaşın, kavgaların ve kanın yerini kahkahalar, eğlence ve sıcak sohbetler almıştı. Herkes, kazandıkları zaferin tadını çıkarıyordu.

Bahçede, devasa meşe ağacının altında bir grup kurt, birbirleriyle şakalaşıyor ve eğleniyordu. Brad, her zamanki gibi ortamdaki neşenin kaynağıydı. Her cümlesine bir espri sıkıştırıyor, arkadaşlarını güldürüyordu. Eskiden ciddi, soğuk ve mesafeli olan Brad’in bile bu kadar rahatlaması, yaşanan dönüşümün en büyük kanıtıydı.

Lucas’ın iyileşme süreci devam ediyordu.

Hayata çoktan tutunmuştu ve melez kanları ona hayat veren şey olmuştu. Tyler doğaüstü bir melez olarak güçlü kanından her gün vermekteydi Lucas’a.

O hayata tutunmayı başarmıştı ve sadece yaralarının sarılmaya ihtiyacı vardı.

Maya’ya ihtiyacı vardı.

Ama o ortalarda gözükmüyordu halen daha.

Kurt sürüsünün ikinci partı, Kanada’dan gelen kurtlar ise… Bugün yurtlarına dönecek ve oradaki sorumluluklarına devam ederek topraklarını koruyacaklardı.

Lucas’ın iyileşme sürecini ise annesinden büyük bir memnuniyetle Lilith devraldı.

Annesinin gelişi ona neşe saçmıştı.

Yeteneklerini geri kazandığında ve annesinden öğrenmesi gereken her şeyi öğrendiğinde ona mutlulukla veda etti.

Eh işte…

Birileri şanslıydı aile konusunda.

Mutluydum onun adına.

Kurt sürüsünün evlerine geri dönüşünün ardından Tyler ve ben, verandada oturmuş, sessizce bu manzarayı izliyorduk. Onun yanında olmak bana hep huzur verirdi, ama bu seferki farklıydı. İçimde hiçbir kaygı ya da endişe kalmamıştı. Tyler’ın kolu omzumda, beni kendine yakın tutarken yüzündeki sakin gülümseme, her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu.

Her şey o kadar huzurluydu ki, geçmişte yaşanan tüm savaşlar ve trajediler sanki bir hayalden ibaretmiş gibi geliyordu. Hepimiz, bu huzurun tadını çıkarırken, gözlerimizde hafif bir ışıltı, dudaklarımızda içten bir gülümseme vardı.

Ama bilirsiniz, sessizliğin içinde her zaman bir şeyler saklıdır. Kalbimin derinliklerinde, bu huzurun bir gün sona ereceğine dair bir his vardı. Ama o an için, bu düşünceyi kenara bırakıp sadece bu anın tadını çıkarıyorduk. Kurt evi, uzun bir süre sonra nihayet gerçek bir yuva gibi hissettiriyordu.

Tyler başını hafifçe bana çevirdi, gözlerindeki yumuşak ifade kalbimi ısıttı. “Bu huzuru hak ettik,” dedi fısıldayarak. Sesindeki rahatlama ve hafiflik, bana da bulaşıyordu. Gözlerimi kapattım ve başımı onun omzuna yasladım.

Etraftaki neşe, o anın sonsuz olmasını dilememi sağladı. Ama içten içe biliyordum ki, huzur dolu günlerin yerini başka sınavlar alacaktı. Şimdilik, sadece huzurun ve sevdiklerimin yanımda olmasının keyfini çıkarmaya karar verdim.

Kurt evinde neşeyle yankılanan kahkahalar ve şakalar arasında, bir an için her şeyin yolunda olduğu fikrine kapıldık. Herkesin yüzündeki gülümseme, gecenin karanlığını bile aydınlatıyordu.

Yeni bir gün beklenmedik bir şekilde gerçekleşmişti.

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımda, Tyler’ın yatağımın yanındaki notunu fark ettim. Siyah mürekkeple yazılmış birkaç basit cümle vardı:

“Hazır ol, seni bekliyorum. Sürprizlere açık ol, Prenses.”

Kalbim bir an hızlandı. Tyler’ın sürprizleri her zaman beni şaşırtmıştır. Birkaç dakika içinde hızlıca hazırlanıp evin girişine indim. Beni bekleyen Tyler, o kendine özgü rahat tavrıyla kapının önünde duruyordu. Gözlerindeki ışıltı, planladığı şeyin sıradan bir şey olmadığını ele veriyordu.

O gün aynı zamanda Lucas’ın yavaş yavaş ayaklanışın verdiği mutluluğu da taşımaktaydı.

Tyler arkamdan bana yanaştığında genişçe gülümsedim.

En son ki yakınlaşmamış kamp ateşi önceki basılma sahnemizi içermekteydi.

“Hazır mısın?” dedi sırıtarak.

“Tam olarak neye hazır olmalıyım?” diye karşılık verdim, ama cevabını biliyordum. Ne olursa olsun, bu sürpriz beni heyecanlandırmıştı.

Tyler hiçbir şey söylemeden elimi tuttu ve beni dışarı çıkardı. Birlikte Kurt Evi'nin arkasındaki ormana doğru yürümeye başladık. Doğa, sabahın serinliğini içine çekmişti; kuş cıvıltıları ve rüzgarın ağaç yapraklarında çıkardığı hışırtılar bize eşlik ediyordu. Yürüdükçe merakım daha da arttı.

Bir süre sonra, sık ağaçların arasından geçtiğimizde, karşıma küçük bir açıklık çıktı. Ortasında çiçeklerle kaplı bir alan vardı; mor lavantalar, papatyalar ve narin beyaz çiçekler… Tam ortada ise tahta bir masa ve etrafında yer minderleri yerleştirilmişti. Masanın üzerinde basit ama zarif bir kahvaltı sofrası kurulmuştu. Kahvaltının mis gibi kokusu, çiçeklerin taze esansıyla karışmıştı.

“Burası…” dedim, şaşkınlıkla etrafı süzerken.

“Burası senin için,” diye fısıldadı Tyler, gözlerimi yakalayıp. “Biraz huzur bulmanı istedim. Hepimiz son zamanlarda çok şey yaşadık, ama sen… sen her şeyin ortasındaydın. Hak ettiğin bir dinlenmeyi vermek istedim.”

O an kalbimde sıcak bir his yayıldı. Onun ne kadar düşünceli olduğunu zaten biliyordum ama bu sefer bambaşka bir şeydi. Tyler’ın benim için bu kadar detay düşünmüş olması, beni derinden etkiledi. Kollarını açtı ve beni kendine doğru çekti. Başımı göğsüne yasladım; kalp atışlarını dinlemek, bir an için tüm endişelerimi unutmamı sağladı.

“Biliyor musun,” dedi Tyler, saçlarımın arasına yavaşça dokunurken, “Seninle böyle anları paylaşmayı seviyorum. Hep savaşmak zorunda değiliz, değil mi?”

Gözlerimi kapadım ve o anın tadını çıkardım. “Haklısın,” dedim. “Bazen sadece durup birbirimizi hissetmek de yetiyor.”

O sabah, Tyler’ın bana sunduğu bu sade ama büyüleyici an, tüm karmaşanın ortasında bir nefes gibiydi. Birlikte kahvaltımızı yaparken güneş ışıkları yavaşça ormanın içine süzülüyordu. Ve o an, sadece ikimiz vardık; hiçbir düşman, hiçbir kargaşa… Sadece biz, doğa ve kalplerimizdeki sessiz uyum.

Tatmin olmayarak ormanın derinliklerine doğru yürüdük birlikte güneş ufuk çizgisinden düşmek üzereyken bir akşamüstü.

Gün batımının ardından gelen o büyülü anlardan biriydi; gökyüzü, morun, pembenin ve altın sarısının muhteşem bir karışımına bürünmüştü. Rüzgâr hafifçe esiyor, yapraklar tatlı bir hışırtıyla dans ediyordu. Tyler, elimi tuttuğunda sıcaklığı içime huzur verdi.

Sessizce ilerledik, birbirimizin varlığının tadını çıkararak. Sonunda, küçük bir göl kenarına geldik. Su, hafif bir sisin altında parlıyor, etrafı yansıtan bir ayna gibi duruyordu. Tyler, elimden tutarak beni suyun kenarındaki büyük, düz bir kayanın üzerine çıkardı.

“Burada, sadece ikimiz,” dedi Tyler alçak bir sesle. Gözlerinde her zaman görmeye alışık olmadığım yumuşak bir ifade vardı. Gecenin serinliği, onun sıcak dokunuşuyla kayboluyordu.

Birlikte kayanın üzerine oturduk, ayaklarımızı suya sarkıttık. Su soğuktu, ama Tyler’ın yanımda olması o serinliği tamamen unutturuyordu. Bir süre boyunca sadece sessizliği dinledik, uzaklardan gelen gece kuşlarının sesini…

“Adel…” diye fısıldadı Tyler, başımı omzuna yasladığımda. “Bazen seninle bu anları yaşamak, savaştan, güçten ya da kavgadan çok daha önemli geliyor. Seninle olmak, sadece burada, böylece…”

Sözlerini bitiremeden dudaklarımda bir tebessüm belirdi. Onun gözlerine baktım, aramızdaki bağın ne kadar derin olduğunu bir kez daha hissettim. Tyler, parmaklarını yüzümde gezdirdi, dokunuşu tüy kadar hafifti. Kalbim onun her hareketine karşılık verirken, başını bana doğru eğdi ve dudaklarımız arasında sadece birkaç santim kaldı.

“Seninle olmak… bu anı paylaşmak… her şeyden daha değerli,” diye mırıldandı. Ardından, dudaklarımız buluştu. Öpücüğü, nazik ve bir o kadar da tutkuluydu; sanki kaybolmuş bir parçayı bulmuş gibiydim. Kalbim hızla atarken, dünya yavaşladı, zaman durdu. O an, sadece Tyler ve ben vardık. Tüm karmaşa, geçmiş ve gelecek önemsizdi. Sadece o anın saflığı ve huzuru…

Tyler’ın elleri belime sarıldığında, kendimi tamamen ona bıraktım. Onunla birlikte olmak, bana güç ve huzur veriyordu. O gece, göl kenarında, rüzgârın hafif fısıltısıyla yankılanan anılarımızın arasında, sadece ikimiz vardık. Ve o an, her şey olması gerektiği gibiydi: basit, saf ve gerçek.

‘’Adel…’’

Bakışlarım ona kaydığında elinde bir kutu vardı.

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdüğünde, ağzım da boş durmayarak fazlasıyla açıldı.

Bu da neydi böyle!?

Tyler’ın elindeki kutuya bakarken kalbim bir kez daha hızla atmaya başladı. Daha önce bana anlamlı hediyeler vermişti; bir bileklik, bir kolye… Ama bu sefer ne olabilirdi? Kutunun sade ama zarif tasarımı, içinde ne olduğunu bilmesem bile, onun değerli bir şey taşıdığını hissettiriyordu.

Tyler, kutuyu açmadan önce bir an duraksadı, sanki o anı benimle paylaşmanın ne kadar özel olduğunu vurgulamak istiyormuş gibi. Gözlerimiz bir kez daha buluştuğunda, içinde taşıdığı duygunun derinliğini hissettim.

"Bu," dedi yumuşak bir sesle, "senin için."

Aç şu lanet olası kutuyu Tyler!

Tyler nazik hareketlerle kutuyu düzeltip önümde uzattığında yavaşça açtı.

İçinden bir çift geceyi ışığa boğup göz kamaştıran küpeler çıktığında şaşkındım.

Her biri, beyaz bir taşı barındıran ince bir altın çerçeveyle süslenmişti. Küçük, ama zarif… Aynı zamanda hem sade hem de görkemliydiler. Işığın yansımasıyla parıldayan taşlar, sanki Tyler’ın bana olan sevgisinin bir yansıması gibiydi.

Tyler, küpeleri kutudan alıp parmaklarının arasına aldı, ardından dikkatlice saçlarımı geriye attı.

‘’Bence harika yakışacaklar.’’

O an yutkundum.

‘’Sen ne ara… Ne ara gidip aldın bunu!?’’

Gülümsemişti, bir kulağıma küpeyi küçük bir çaba ile takarken.

Elleri titremiyordu, her hareketi emin ve şefkat doluydu. Sonra diğerini de kulağıma taktı, parmakları saçlarımın arasında hafifçe gezindi.

"Sana baktığımda, bu taşların zarafetini ve ışıltısını görüyorum," diye fısıldadı. "Bu küpeler, senin güzelliğini tamamlasın diye… Senin gibi eşsiz biri için."

Bir robot gibi, cümlelerini ezberlemiş gibi konuşuyordu adeta ama hayır, onun cümle ezberlemesine gerek yoktu. Her şeyi ile süslü ve zarif gayet ağzı iyi laf eden birisiydi, her daim güzel sözlerle ruhumu çalabilen birisi!

Şimdiyse de sorumu cevaplamak yerine aynı şeyi yapmıştı.

Süslü cümlelerle mest etmek.

Küçük bir an, bir dokunuş, ama o an, kalbimde büyük bir yer edindi. Tyler’ın bana verdiği bu hediye, onun bana olan sevgisinin ne kadar derin olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bu anı sonsuza dek hatırlayacağımı biliyordum.

Peki ya sırada ne vardı?

Ah sıradaki hediye tamamen bir yüzük olacaktı!

Ama o an… Kim bilir ne zaman gelirdi!?.

Her şeyin bittiğini sanmıştım. O an, Tyler’ın ellerindeki zarif küpeleri bana takarken hissettiğim huzur, sanki dünyanın karmaşasından uzak, güvenli bir limanda olduğumu fısıldıyordu. Ama ne kadar yanıldığımı anlamam uzun sürmedi. Bu savaş, bu çılgınlık, bu dünyada asla sona ermeyecek bir dansın sadece küçük bir molasıydı.

Tyler'ın bana verdiği her şey, onun derin duygularını, içtenliğini ve belki de bu dünyadaki en saf sevgisini yansıtıyordu. Ama biliyorum ki, bu huzur dolu anlar, yaklaşan fırtınanın habercisiydi. Geçmişin gölgeleri, gözden kaçmış tehlikeler ve henüz ortaya çıkmamış sırlar bir bir belirmeye başlamıştı bile.

Bir yüzük... Ah, belki de bir gün bu sahnenin bir parçası olabilirdi. Ama şimdi, burada, bu anda, daha büyük bir savaşın eşiğindeyiz. Tyler’ın nazik dokunuşlarının ve tatlı sözlerinin ardında bile hissettiğim o karanlık, gittikçe yaklaşan bir tehdit gibi üzerimize çöküyordu.

Her şey bitmiş miydi? Elbette hayır. Hala çözülmemiş düğümler, yarım kalmış hikayeler vardı. Wilhelm’in gölgesi hâlâ üzerimizde dolaşıyordu; Nina’nın haince planları, Tyler’la olan bağımızı test edecek kadar güçlüydü. Ve her şeyin ötesinde, henüz tanışmadığımız düşmanlar vardı, köşelerde sinsice bekleyenler.

Bu hikaye, hiçbir zaman basit bir aşk masalı olmadı. Her anında kan, ter ve gözyaşı vardı. Her adımımızda bir seçim yapmak zorundaydık: Ya sevdiklerimizi koruyacak, ya da karanlık tarafından yutulacaktık.

Ama bir şey kesindi: Biz, bu karanlığa karşı savaşmaya devam edecektik. Çünkü bu hikaye, henüz sona ermedi. Aşk, dostluk ve sadakat uğruna, bu savaşı sonuna kadar sürdüreceğiz.

Peki, sırada ne var? Yeni tehditler, eski düşmanlar, belki de daha büyük savaşlar… Her şey mümkün. Ve ben, bu sefer daha hazır olacağım. Çünkü artık biliyorum ki, bu dünya bana hiçbir şeyi kolayca sunmayacak.

Ama ne olursa olsun, Tyler’ın yanımda olması, bu karanlık yolda bana rehberlik edecek tek ışık olacak. Ve onunla birlikte, bu hikayenin sonunu yazmaya hazır olacağım.

Burası bizim dünyamız, bizim hikayemiz. Ve biz, savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 06.10.2024 20:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Eda / VAMPİRİSTİK Serisi / 4. SEZON FİNALİ
Eda
VAMPİRİSTİK Serisi

80.82k Okunma

15.4k Oy

0 Takip
135
Bölümlü Kitap
VAMPİRİSTİK01: HER ŞEYİN BAŞLANGICI02: GİZLİ PARTİ GECESİNDEN BİR ÇİFT DİŞ03: PARANOYA SONRASI GERÇEKLİK04: BİR VAMPİRİN SIRRI05: KAÇAMAK06: RUH VE BEDEN07: YÜZLEŞME08. AV VE AVCI09. TATLI BİR BİRLİKTELİK10. WİLHELM SORUNU11.OTELİN KEYFİ12. AİLE EVİ13. KAYIP14. AFFEDİŞ15. WİNCHESTERLER16. ORMANIN HÜKÜMDARLARI17. MELEZ1.SEZON FİNALİ2. SEZON TANITIM19: YENİDEN DOĞUŞ20: İYİLEŞME21: DOĞUM GÜNÜ22: KURT EVİNDE DOLUNAY ETKİSİ23: MELEZ İLE BAŞ BAŞA BİR GECE24: BİR PANSUMAN MESELESİ25: MELEZ EVİNDE MELEZ İMTİHANI26: KARANLIKTA SAKLANAN GÖLGE27: İNSANÜSTÜLERLE İMTİHANDA28: ANTRENMAN29: MELEZİN ÖZELİ30: AKUAMARİN TAŞI31: BİR MELEZ SORUNSALI32: GEÇMİŞİN İZLERİ33: BOKS MAÇI34: MELEZ DE BİR VAMPİR35: ÜÇ BENZEMEZ2. SEZON FİNALİ3.SEZON TANITIM37: YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDA BİR YERDE38: SON STRATEJİ BÜKÜCÜ39: DOĞUŞUN SAATİ40: TYLER SALVADORE41: DÖNÜŞÜM42: KANDAŞ SAVAŞI43: MELEZLİK SORUNLARI44: ACININ IZTIRABI45: DOLUNAYIN ETKİSİZLİĞİ46: MELEZLERİN DANSI47: SAĞLIKÇI İLE ALFA48: BEBEK MARTİNA49: GELİŞİM VE BÜYÜME50: ADELİTO VE SKYİTO51: KAOSUN GETİRİSİ52: GEÇMİŞE DÖNÜŞ53: BALO3. SEZON FİNALİ4. SEZON TANITIM55: BİR YILDIZIN SON PARLAKLIĞI56: AV VE AVCININ İŞBİRLİĞİ57: GEÇMİŞİN İZLERİ58: ZÜMRÜDÜANKA59: ANILARIN YÜKÜ60: YENİDEN DOĞUŞUN ÇAĞRISI61: GEÇMİŞLE YÜZLEŞME62: SÜRÜ SORUNLARI63: KONSEY64: GEÇMİŞTEN BİR HEDİYE65: İÇİNDEKİ VAMPİRİ KONTROL ET66: AVCI İÇGÜDÜSÜ67: BİR CİLVE MESELESİ68: KAYIPLAR VE YARALAR69: MELEZ GÜÇLER70: VEDA ÖPÜCÜĞÜ71: GEÇMİŞTEN BİR ARKADAŞLA YÜZLEŞME72: VEDA ARDINDAKİ SIR73: MONTANA YOLCULUĞU74: KANLI SAVAŞ75: GÜÇ ARZUSU76: BİR DÜŞMANIN SONU4. SEZON FİNALİ5.SEZON TANITIM78: YENİ BAŞLANGIÇLARA79: KANADA SÜRÜSÜNDE YAŞAMA AİDİYET80: BİR BUNGALOV SORUNU81: SÜRÜDE İLK ANTRENMANLAR82: ŞEHRİ KAZANMANIN YOLU83: TAÇSIZ KRAL VE KRALİÇE84: CASUS85: EVE DÖNÜŞ86: HİPNOZ ADIMLARI87: FESTİVAL88: KORUMA İÇGÜDÜSÜ89: MELEZLİK 10190: GÜCÜN İRADESİ91: HUZURLU KOLLAR92: ŞELALE YÜKSELİRKEN93: HUZURUN MANZARASI94: DUYUMLAR VE FİLİZLER95: TERAPÖTİK BİR ANTRENMAN96: EVLİLİK ADIMLARI97: SON DÖVÜŞ İLK KAN98: ÇİÇEĞİ BURNUNDA GELİN99: KURT ADAMIN DÜĞÜNÜ5. SEZON FİNALİ101: BİR BEBEK MESELESİ102: İDDİA ÜZERİNE103: AÇ KURT104: AŞERME MÜCADELESİ105: SÜRÜYE İTİRAF106: KAN ÇEKİMİ107: YENİDEN VEDALAR108: NINA WAYNE'NİN YIKIMI109: TUTULMA110: GÜÇ OYUNLARI111: PLAN PLANA6.SEZON FİNALİ7. SEZON TANITIM113: KANLI MÜCADELE114: SAVAŞIN GÖLGESİNDE115: WINCHESTER MİRASI116: SANCILAR VE HORMONLAR117: ELİAS VE DAMİEN118: BEBEK ODASI TADİLATI119: VAMPİRLERİN KONTROLÜ120: BİR DÜĞÜN MESELESİ121: YENİDEN MERHABA HAYAT122: DAMIENLİ SABAHLAR123: İYİ Kİ DOĞDUN MARTİNA124: KABUSLARIN BAŞLANGICI125: MAĞARAYA YOLCULUK126: KAYIPLAR VE KAÇIŞLAR ÜZERİNE127: SONUN BAŞLANGICIFİNALSON SÖZ
Hikayeyi Paylaş
Loading...