-Düzenlenmiştir.
KANDAŞ SAVAŞI
Kan kokusu havada yoğunlaşırken, aramızdaki gerilim her geçen saniye büyüyordu. Brad’in içinde bir şey uyanmıştı, kontrol edemediği bir güç, onu deliliğe sürüklüyordu. İki melezin Arasındaki savaş, sadece fiziksel bir çarpışma değildi; bir ruhun, diğerine hükmetme çabasıydı.
Bir anda avcumda ince bir acı hissettiğimde Tyler’ın elinde sakladığı keskin jileti fark ettim. Avcumu çizerek kanatmıştı.
Brad bunu duyar duymaz ayağa fırladığında kendisini üzerime atlamak için hazırlamışken onu son anda başını giren ağrı durdurmuştu. Kurt adam tarafının vampir tarafına uyguladığı baskının ağrısı.
‘’Başarabilirsin Brad!’’ diye bağırdı Lilith. Lilith’in güven verici sesi Brad’in yoğun kurt adam tarafına karıştığında içindeki savaş giderek küçüldü. Gözlerinin rengi önce açık turuncuya sonra da turuncuya çalan bir renge dönerken gözleri en sonunda normal göz rengi formunu aldığında herkesle beraber derin bir oh çektim.
Avucumda bir baskı hissettiğimde bakışlarım tekrar aynı yere kaymıştı. Tyler önce kanı peçeteyle sildi ardından da yara bandını kesiğin üstüne yapıştırdı. Sırtımı bedeninden ayırıp yavaşça ona döndüğümde bir kez daha söylemişti.
‘’Özür dilerim.’’
Başımı özrünü kabül etme mahiyetinde salladığımda bodrumdan çıkma vakti de gelip çatmıştı artık. Artık urganlar zehirsiz normal bir ip pozisyonu aldığında herkes bunu Brad’i tutmayacağını bilecek olsa da bu Brad için sadece zihin oyunuydu. Brad baskı altında hissetmeye devam edecek ve daha kontrol sahibi olacaktı.
Bodrumdan ağır ağır çıkıp ardından da kendimizi hızlıca salondaki rahat koltuklara rahat bir nefes verip atladığımızda adrenalin bir kez daha vücudumu ele geçirmişti. Koltuğa yayılarak uzandığımda diğerleri de en az benim kadar yorgundu.
Başaracaktık.
Bir gün normal olmayı da, normal bir gün geçirmeyi de…
Hissedebiliyordum ben bunu!
Her şeyi başaracaktık!
Baloya hala beş gün varken günün akşam saatleriydi ve odamdaydım.
Telefonum bildirim sesi ile titrediğinde ilk defa bildirimin sesi farklı çıkmıştı.
Bu bildirim bana birinin mesaj atmış olmasına işaretti.
Şaşkınca telefonumun ekranını açtığımdaysa ekrandaki yazıyı görünce şok geçirmem bir oldu. Bir yıl sonra nihayet!..
Sky!?
Nasıl şimdi ve şu an yazabilirdi bana!? O kadar geçmiş zamanın ardından şimdi!?
Mesajı açıp baktığımda da apaçık böyle yazıyordu:
‘’Selam. Geri dönüyoruz. Seni özledim, baloda görüşür müyüz?’’
Söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım ama bir şey vardı ki o apaçık belliydi.
Sky buraya, baloya gelecekti!
Heyecanlanmıştım.
Hani içimde ona karşı olan bütün hisler bitmişti?
Niye şimdi böyle olmuştu ki?
Yatağıma uzanarak telefona tamamen bağlandığımda Sky’a uzunca bir süre mesajlar attım. Sky'ın telefonuna birçok mesajımın bildirimi saniyeler içinde ard arda düşmüştü.
‘’Dönüyorsunuz derken?’’
‘’Ailecek mi geliyorsunuz?’’
‘’Nereden esti böyle bir anda?’’
‘’Selam bu arada.’’
‘’Evet en başta söylemem gerekeni en son söylediğim için de kusuruma bakma.’’
Sky ise sadece bir öpücük atan hareketli emojilerden yollamıştı.
Sonrasında da bir fotoğraf düştü önüme. Bir uçak kabini fotoğrafıydı.
‘’Şu an uçmak üzereyiz indiğimde konuşalım olur mu? Ha bir de balodan önce de buluşabiliriz.’’
Ardından bir göz kırpma emojisi ekranıma düştüğünde sırıtarak telefonumu göğsüme koydum.
Tanrım!
Geçmemiş!
Dur bir saniye!
Buluşmak!?
İşte bu şu an fazlasıyla imkansızdı!
Neyse hiç sorun değil! Baloda buluşurduk biz de!
Kendi kendime öylece kıkırdarken odaya bir anda Tyler girdiğinde gafil avlandım. Telefon ekranını hızlıca kapattığımda doğrulmuştum.
‘’Ne oluyor ya!?’’ diye bir hışımda Tyler'a döndüğümde Tyler aynı şiddetlikte bana karşılık vardı.
‘’Ne bileyim ben sana sormalı!?’’ diye sesini biraz fazla yükselttiğinde şaşırdım.
Ne olmuştu yine, yine ne yapmış olabilirdim ki?
‘’Kalbinin hızı hiç de normal atmıyordu Adel!’’
Kalbimin hızı!?
‘’Sen benim kalbimin hızını mı dinliyordun?’’ Omuz silkip içeri girmişti.
‘’Ne yapayım sıkıldım!’’ diyerek karşılık verdiğinde onun verdiği bu cevaba karşın gözlerim devrilmişti.
‘’Anlıyorum.’’ diyerek mırıldandım. Başımı ona karşı salladığımda ise bir adımda yanıma geldi.
‘’Planı yaptık.’’ Diyerek söze girdi.
Ne planı olduğuna dair kendi içinde anlamlar yüklemeye çalışırken ise sözlerine devam etmişti.
‘’Thomas ve Lilith burada kalıp Brad ile ilgilenirken sen, ben Lucas ve Maya baloya gidiyoruz!’’
Balo!?
Hep birlikte mi!?
Amman ne harika ya!
Gerçekten mi ya!?
‘’Ne oldu sustun?’’ diye bir ses beni düşüncelerimden sıyırığp alırken iç çektim. Ben susmayayım da kim sussun Tyler, kim!?
‘’Yok bir şey.’’ Diyerek geçiştirdiğimde tek bir adımda yanıma geldi.
‘’Hadi ama!..’’ diye fısıldadığında ‘’Ne!?’’ diye terslercesine söylendikten sonra gözlerinin içine baktım.
‘’Dans etmen ve bir konuşma yapman lazımmış sanırım. Her zaman kavalyen olurum!’’ diyerek sırıttı. Aman be!
Sırıttım. Eksik kalsan şaşardım zaten. Tyler'ın en başından beri büyük bir ilgisi vardı çözemediğim. En çok anlam veremediğim ise ilginin bir insana karşı oluşuydu.
Melezin bir insanda arayıp da bulduğu şey neydi?
Bunu gerçekten de çok merak etmekteydim.
‘’Başkasına sözüm var!’’ dediğimde yüzü bir anda düştü. Halbuki öylesine söylediğim birkaç kelimeden ibaretti cümlelerim. Gerçekten de... Tyler neyin var senin böyle!?
‘’Ne?’’ Sesi titrek çıkmıştı.
Sesin niye titrek çıkmıştı Tyler!?
‘’Kendime oturmak için sözüm var Tyler!’’ diyerek bağırdım. Sesim yükseldiğinde elim istemsizce ağzımı kapattı. Ah çok mu bağırmıştım, bir duyan olmuş muydu!?
Tyler’ın rahatlayan nefesi yüzüme çarparken başımı kaldırdım. İsmini söylemem umurunda bile olmamış mıydı yani!?
O an Tyler’ın bakışları da şaşkınlıkla bana döndüğünde sordu:
‘’Ne dedin sen?’’ ne mi demiştim ben!?
‘’Kendime sözüm var dedim.’’ diye karşılık verdim
‘’Ondan sonra ne dedin?’’ diye tekrar bir soru yönelttiğinde bana kısa bir süre afalladım.
Ne demiştim ki oturacağım demiştim işte!
‘’Oturacağım dedim.’’ Göz devirdiğinde sırıtmıştım.
Kulağına parmaklarımın üzerinde yükselip fısıldadım.
‘’Tyler dedim. Sesim biraz fazla yüksek çıkmış olabilir.’’ Gülümseyerek bana döndüğünde ‘’Adım ne de güzelmiş’’ dedi. Sırıtmıştım. Tabii bu kadar gizemli davranırsan adını kimseden işitmeyince çok normaldi.
‘’Eh kimseye söylemezsen!..’’ diyerek sırıttım.
Karşılığında ise omuz silkmişti.
‘’Senin bilmen yeterli. Bana kulağa hoş ve de yeterli geliyor.’’ Dediğinde güldüm. Ardından parmak uçlarıma çıkmış halimi düzelterek ayaklarımın üstüne indim.
‘’Bu arada…’’ diye söze girdiğinde ne diyeceğini merakla beklemiştim. O da beni bekletmeden sözlerini sürdürdü.
‘’Duyduğum kadarıyla dans etmen gerekliymiş.’’ Göz devirdiğimde Tyler sırıtmıştı. Yine başa dönmüştk işte.
Ama sorun şuydu ki gerçekten de dans etmek zorundaydım. Ama dans etmeyi bilmiyorken bu nasıl olacaktı onu da hiç bilemiyordum gerçi!
‘’Neyse ki bu dansa çok hakimim.’’ Diyerek fısıldadığında bakışlarımı bakışlarına kaldırdım. Tam bu esnada bakışlarımız kesişti, bir süre bakışırken boğazımı temizleyerek bakışlarımı kaçırdım. Gözlerinin içine uzun süre bakmayacak kadar düşüktüm işte, sadece insandım.
‘’Ne dersin, bir kez daha deneyelim mi?’’ diye sordu.
"Teklif var, ısrar yok."
Melez Tyler önümde diz çökmüş beni dansa evlilik teklifi edercesine kaldırırken sırıttım. Eline elimle uzandığımda elimi tutup parmak uçlarımı öpmüştü.
‘’Uzun bir eteğin olduğunu hayal et.’’ Dediğinde ellerimizi birleştirip göğsümüze kadar yükseltmişti. Ellerimiz birbirine değerken yavaşça birbirimizin etrafına dönmeye başlamıştık. Dönüş ters tarafa döndüğünde Tyler’ı hızlıca takip ettim. Dansın ilk adımları böyleydi.
‘’Şimdi kendi etrafımızda.’’ Dediğinde ellerimiz ayrıldı ve kendi etrafımızda döndük. Bu dönüşten sonra eli belime yerleştiğinde elim omzuna yerleşmişti. Diğer eli hayali eteğimi tutan elimin üstüne yerleşti. “Güzel, şimdi adımları hissederek ilerle,” dedi Tyler yumuşak ama kararlı bir sesle. O an gözlerimi onun gözlerinden ayırmadan, hafifçe başımı salladım. Dans, Tyler’ın yönlendirmesiyle akıcı bir şekilde ilerlemeye başlamıştı.
İlk birkaç adımda, onun rehberliğinde ayaklarımı yere sağlam basarak ilerledim. Her adımımda onunla uyum içinde hareket ediyordum. Belimdeki eli, beni nazik ama kontrol edici bir şekilde yönlendiriyordu. Parmak uçlarımda hissettiğim o küçük baskı, bir sonraki adımda ne yapmam gerektiğini bana fısıldar gibiydi. Birlikte etrafımızda dönerken, odadaki her şey sanki silikleşmişti; sadece biz vardık ve hareketlerimiz.
Tyler’ın sesi, adımlar arasında bir rehber gibi tekrar yankılandı. “Adımını benimle aynı anda at. Bir, iki, üç… Evet, böyle. Şimdi biraz daha hızlanıyoruz.” dediğinde, ortamda çalan hayali dans müziğine ayak uyduruyorduk.
Müziğin ritmiyle uyumlu bir şekilde adımlarımızı hızlandırdık. Aramızdaki uyum o kadar mükemmeldi ki, sanki yıllardır bu dansı yapıyormuşuz gibiydi. Tyler’ın bakışları sabit, odaklanmış ama bir o kadar da keyifliydi.
Ani bir dönüşle beni kendisine doğru çektiğinde, neredeyse yüz yüze geldik. Yüzündeki sinsi bir gülümseme, bana onun bu dansın kontrolünde olduğunun bir işareti gibiydi. “Beni şaşırtmayı seviyorsun, değil mi?” dedim hafif bir alayla.
“Her zaman. Ama bu senin de hoşuna gidiyor, itiraf et,” diye yanıtladı Tyler. Sesi güven doluydu, bu da onunla dans etmenin neden bu kadar rahatlatıcı olduğunu açıklıyordu. Birbirimize meydan okurcasına bakışırken, ritmi kaçırmadan dansa devam ettik.
Dansın ilerleyen bölümlerinde Tyler beni etrafında döndürdü, ardından kendisine çekip hızlıca ileri doğru yönlendirdi. Eteğimin uçuştuğunu hayal ederken, o zarif hareketleriyle beni dengede tutmaya devam etti. Bir anlık duraksamada, birbirimize daha yakınlaşıp gözlerimizdeki parıltıyı paylaştık.
‘’Gerçekten yeteneklisin prenses… Gibi. Prenses gibi evet!’’ diye fısıldadı.
Sesi, övgü dolu ama aynı zamanda eğlenceliydi. Onunla bu denli uyumlu olmanın verdiği tatminle başımı eğip gülümsedim. “Siz de fena sayılmazsınız Melez Kralım.’’ Sırıttığında beni kendi etrafında döndürmeye devam etmişti.
Müziğin son notaları çalmaya başladığında, Tyler beni bir kez daha zarif bir dönüşle kendine çekti. Yine yüz yüze geldik, nefeslerimiz neredeyse birbirine değiyordu. Ellerimizi hafifçe serbest bıraktık ama aramızdaki bağ hâlâ sarsılmazdı. Son bir hamleyle beni nazikçe yana yatırdı, gözlerimi hiç bırakmadan.
Dansın sonu gelmişti ama o anın büyüsü asla bitmeyecek gibi gelmişti.
Tyler, beni tekrar ayağa kaldırırken gözlerinde bir memnuniyet parıltısı vardı.
“Güzel bir dans partneri oldun, Prenses,” dedi elimi bırakmadan, başıyla küçük bir reverans yaptı.
Ben de ona aynı ciddiyetle karşılık verdim. “Seninle dans etmek, beklediğimden de keyifliydi.” Ellerimiz birbirinden tamamen ayrıldığında o anki ortamın büyüsü de yok olup gitmişti.
‘’Artık hazırsın.’’ Dedi Tyler.
Ama hayır hiçbir yanım hazır değildi.
Hiçbir şey bir dans ile çözülemezdi!
Başımı olumsuzca salladığımda beni pür dikkat izlemeye başladı.
‘’Daha konuşma metni ve balo elbisesi hazırlamalıyım!’’ Ah derde bak dimi!?
Ona göre basit iki şey olduğundan sırıtmıştı ama benim için tam bir fiyasko olan bu iki şey en önemli, en gerekli olan iki eksikliğimdi.
‘’O halde seni yalnız bırakayım da o mükemmel konuşma metnini hazırla. Eminim… Mükemmel olacaktır!’’ sözleri zihnimin içinde yankılanırken iç çektim.
Tyler’ın odadan gidişiyle arkasından ardından bıraktığı rüzgar da saniyeler içinde odayı terk etmişti. Ve ben de bu esnada yatağa çöktüm.
Hadi bakalım Adelia!
Şu baloya heyecan katacak metinler yazalım biraz!
‘’Sayın başkan, sayın meclis üyeleri, sayın vakıf başkanı, vakıf üyeleri ve siz sevgili değerli konuklar!’’
Aynen! Bir de haber sun, haber spikeri ol Adelia!
Cuk oturursun ortama falan!
Kağıdı buruşturup kapıya fırlattığımda ikici kağıda geçtim.
‘’Aslında buraya gelirken aklımda pek bir şey yoktu. Ama siz değerli konukları gördüğümde bazı şeyler yerine oturdu. Canınız cehenneme!’’
Kağıdı sinirle buruşturup attığımda kafamı sertçe, bile siteye masaya vurdum.
Oflayarak üçüncü kağıda geçtiğimde aklımda milyonlarca kelime yığını art arda dizilmişti.
‘’Bu konuşmayı yapıyorum çünkü… Çünkü onur konuğusun aptal!’’
Ve üçüncü kağıt da çöpe.
Ardından dört, beş, altı ve yedi!
Bu işler bana göre değildi anlaşılan.
İç çekerek masaya gömüldüğümde midemin gurultusunu duydum.
Sahi kaç saattir odadaydım ben!?
Saate bir baktığımda saatin akşam yedi olduğunu fark etmemle ayağa fırladım.
Demek bu yüzden bu kadar açtım!
Hızlıca aşağıya indiğimde yemek yeme sesleri geliyordu aşağıdan. Geniş mutfağa girdiğimdeyse herkesi masada yemek yerken bulmuştum.
E hani bana?
Karşıdaki sandalyede oturan Brad ile bakışlarımız kesiştiğinde herkesin gözleri nihayet beni bulmuştu.
Elliot masadan tabağını tezgaha bırakıp kalktığı gibi gittiğinde saniyeler içinde Maya da onu takip etmişti. Masada giderek boşluklar açılırken sırada Lucas vardı. Lucas da kayıplara karıştığında masada geriye sadece dört kişi kalmıştı; Tyler, Thomas, Brad ve Lilith.
Lilith ‘’Bakma sen onlara.’’ Diye söze girdiğinde başımı salladım.
Yüzüm ciddi bir şekilde melez Tyler’a döndüğünde gülümsedi.’’
Masaya Thomas’ın yanına otururken sözlerini sürdürdü.
‘’Yoğun bir şekilde konuşma metni hazırlamaya çalışıyordun.’’ Başımı salladığımda hiç umursamadan yemeye yöneldim.
Tyler o sırada Brad’e bardağı işaret etmişti.
‘’İç şunu önce, Adelia burada!’’
Brad bardağındaki kana bir bakış attığında omuz silkti.
‘’Canım istemiyor.’’
‘’Canın mı istemiyor!?’’ Tyler’ın öfkeli kahkahası bir anda mutfakta yankılanmaya başlamışken ortam kısa sürede gerilmişti.
‘’Sana içmeyeceğim dedim!’’ Brad ayağa kalkıp aynı öfkeyle Tyler’a atılırken Tyler’ın göz rengi koyu bir turuncu rengini almıştı kısa sürede ve göz bebekleri de irileşti.
‘’Sana o kanı iç dedim!’’ Bağırışı tüm kulaklarımda yankılandığında Brad itaat edercesine bardağı bir saniye içerisinde eline aldı. Hareketleri istemsiz gibiyken yine de yapmıştı.
Ve evet…
Dolunay etkisi diye de bir şey vardı!
Brad dudağındaki kanı silip bardağı yere fırlattığında cam kırıkları etrafa sıçradı.
Öfkesi hala dinmemişti.
‘’Nasıl yaptırdın bana bunu?’’ diye haykırırken ikisi de şaşkındı. Tyler da öyle!
O an Thomas sevinçten uzak bir kahkaha ile aralarına girdi.
‘’Yeni betan hayırlı olsun Melez! Nur topu gibi itaatkâr bir savaşçın var artık.’’
Kan bağı!
İşte bu!
Biz buna tam olarak ‘’Kan Bağı’’ diyorduk.
Hipnoz gibi ama hipnoz olmayan. Sırf atan olduğu için itaatkâr olmak ve onun söylemlerine itaat etmek!
Ve Brad’in atası da görüldüğü üzere… Artık Tyler’dı!
Brad öfkeyle masadan kalktığında Thomas da kendisini takip etti. Şimdi masada üç kişi kalmışken Lilith de arkalarından beklemeden gitmişti.
Ne oluyordu böyle!?
Yemekler bir bir boğazıma dizildiğinde Tyler’a döndüm. Masada tektik.
‘’Sen yemeye devam et, bir şey yok…’’ diyerek sesini neredeyse hiç duyulmayacak bir düzeye indirirken derin bir nefes verdim. Kolaydı söylemesi. Tabii uygulamaya gelince işler zorlaşıyordu ama.
Olayların ardından birkaç lokma yedikten sonra en güvende hissettiğim yere atmıştım kendimi, odama!
Tüm günümü o olaydan sonra odamda geçirmiştim. Brad'in dönüşüm sorunları ve dolay etkisi ile gelişmiş siniri bitmek bilmemişti gün boyu.
Sabahın ilk ışıkları gökyüzünden çekilmiş, gün tamamen dolmuşken ev kuru gürültüyle öğlen vaktini bulmuştu. Evden şiddetli sesler yükseldiğinde irkilerek kapımı açtım
Salondan sesler yükselirken odamdan yavaşça çıktım ve merdivenleri ağır ağır indim.
Ne olup bittiğini anlamıyordum ki kendimi bir anda salon kapısının önünde buldum.
Sesleri şimdi daha net duyuyordum. Brad ile Tyler'ın kavga ettiğini kısa sürede algılamıştım.
...
Brad zorlu bir dönüşüm sürecinin ardından artık kendine gelmişti.
Dönüşümü toplam iki gün sürdü. İkinci günde içtiği insan kanıyla tamamen dönüştüğünde üçüncü ve dönüşümün dördüncü gününde kendini kontrolü öğrendi.
Dördüncü gün sınavında bana hiç zarar vermediğinde anlamıştık ki bu dönüşüm konusunda başarılı oluyordu.
Taa ki dördüncü günün akşamında çıkan bir sorun sonucu olaylar beşinci günden patlak vermeseydi eğer!
Kapının ardındaki gergin hava, hemen dikkatimi çekmişti. Tyler’ın öfkeli sesi, Brad’in neredeyse kükreyen bir tonla karşılık verdiği tartışma, odanın içindeki havayı doldurmuştu. Adımlarım beni istemsizce oraya, kavganın tam ortasına götürürken içimde bir sıkıntı vardı. Kalbim hızla atıyordu, ama bu heyecan ya da meraktan değil, yaklaşan bir fırtınanın habercisi olan o tuhaf histen kaynaklanıyordu.
Elimi kapının soğuk metal kulpuna koyduğumda içimdeki huzursuzluk büyüdü. Nefesimi tuttum ve kapıyı yavaşça ittim. Kapı aralandığında, içeri dolan gürültü bir anda üzerime çullandı. Salon geniş, ama klostrofobik bir şekilde doluydu. Salona doğru birkaç adımla ilerlediğimde etrafı dikkatlice incelemiş, özenle döşenmiş mobilyaları ve salonda bulunan kişileri süzmüştüm.
Salon, yoğun bir kasvetin ortasında adeta nefes alıyordu. Mobilyaların ağır ve koyu renkli yapısı, odadaki kasveti daha da arttırıyorken koyu ahşap zemin günün ağırlığını taşır gibi yer yer çatlamış, yılların verdiği eskimişlikle doluydu. Duvarlarda asılı duran eski tablolar ve odayı dolduran antika mobilyalar, bir zamanlar bu evin görkemli anılarına ev sahipliği yapmış gibiydi. Ancak şimdi o görkem yerini, kasvetli bir sessizliğe ve gerilime bırakmıştı. Dışarıdan süzülen sönük ışık, salonun içindeki karanlık havayı daha da yoğunlaştırıyordu. Pencerelere asılan ağır kadife perdeler, ışığın süzülmesini engellercesine kapalıydı. Hava o kadar yoğundu ki sanki odadaki herkesin nefesi boğazında düğümleniyordu.
Tavan yüksek olmasına rağmen, bu kavgayı sürdüren iki devasa figürün baskısıyla sanki aşağı inmiş gibi hissettiriyordu adeta. Tüm bu yoğunluk, odaya hakim olan karanlıkla birleşince nefes almak bile zorlaşıyordu.
Odanın ortasında iki figür birbirine meydan okuyordu. Brad ve Tyler. Onların duruşları bile bu çatışmanın büyüklüğünü ifade ediyordu.
Tyler ve Brad, odanın ortasında karşı karşıya dururlarken Brad'in vücudu gergin ve kaslıydı, her an patlamaya hazır bir bomba gibi. Onun normalde sakin ve kontrollü ifadesi, şimdi tamamen bozulmuştu. Dönüşüm onu tamamen değiştirmiş, başka bir kişiliğe büründürtmüştü. Gözleri, içindeki karanlığı dışarı vururcasına parıldıyordu. Bu parıltı, bir kurt adamın doğasında olan basit bir öfkeden çok daha derindi. Dönüşümün derinliği!
Tyler ise sakin ama tetikteydi. Gözlerinde, Brad’in her hareketini ölçüp biçen bir dikkat vardı. Her an patlamaya hazır bir volkanın eşiğinde duruyor gibiydiler.
Tyler soğukkanlı ve sertti, ama onun bile bu gerilimi hissettiğini anlayabiliyordum. Ellerini yumruk yapmıştı, damarları belirgin bir şekilde gerilmişti.
“Adelia!” Tyler’ın seslenişi, tüm dikkatleri bana çekti. Gözler üstüme dikildiğinde, odanın ağır atmosferi daha da yoğunlaştı. İçeriye adımımı atar atmaz, Brad’in gözlerinde karanlık bir parıltıyı çok net gördüm. Beni bir av gibi izliyordu. Tyler’ın uyarısını dikkate almadan, Brad’in önünde durmanın tehlikeli olacağını biliyordum ama yine de adımlarım beni ilerlemeye zorladı.
“Brad, dur,” diye mırıldandım, ama sesim o kadar zayıf çıktı ki, onun bu öfkesi karşısında bir fısıltıdan öteye gidemedi. Brad'in yüzünde çirkin bir gülümseme belirdi ve o bir anda hareket etti.
…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.77k Okunma |
15.4k Oy |
0 Takip |
135 Bölümlü Kitap |