48. Bölüm

45: DOLUNAYIN ETKİSİZLİĞİ

Eda
selinayeda_x

-Düzenlenmiştir.

 

 

DOLUNAYIN ETKİSİZLİĞİ

Dolunay, geceyi aydınlatan bir simge gibi görünse de, aslında hiçbir gücü olmadığını kabul etmek zor gelir. Yıldızlarla süzülen ışık, nehirlerin yüzeyini parlatırken, içinde bulunduğumuz anın karanlığını bir nebze de olsa aydınlatmaya çalışır. Ancak dolunayın gücü, ruhumuzu sarar, bedensel dönüşümlerine ve içsel çalkantılara etki etmez. Bir zamanlar efsanelerde büyüler yapan, yaratıkları etkileyen bu gece, şimdi sadece gözlemlerden bir yansıma haline gelmiştir. Dolunay her zaman en güçlü anların habercisi olmamıştır, belki de gücün gerçek kaynağı, insanın kendisindedir.

Araba şehir içindeki evinin önünde durduğunda araçtan indik. Kurt adamsız sessiz bir gece…

Ah daha ne isteyebilirdim ki?..

Sessizlik ve huzur!

Artık konuşma metnine güzelce odaklanabilirdim tabii karnım bir kez daha guruldamasaydı.

Oh masada bir şey yiyememiştim ki!

‘’Aç mısın sen?’’ Kendisi şaşkınlıkla bana dönmüştü.

‘’Ne bekliyordun ki? Masaya oturduğum gibi kavga çıktı ağzıma sizi izliyorum diye bir lokma bile atamadım!’’

Sözlerime gülmüştü. Ama bu beni sadece sinir etti o da aç olduğumdandı.

‘’Tamam çatma kaşlarını. Saniyelerimi alır yemek yapması!’’ dediğinde rahatlamıştım. Melez mutfağa gittiğinde kendimi salona attım sonra dakikalar içinde yemek kokusu yükselmişti mutfaktan.

‘’Benden hızlısını bulamazsın!’’ diyerek yanıma geldiğinde kaşlarımı daha da çattım.

‘’Yumurta mı!?’’

‘’Ne yapabilirdim ki, bedenimde doğuştan gelme bir motor olsa bile ocağın ateşini ayarlayamıyorum. En yüksek ayarda bile herhangi bir yemek bir dakika içinde pişmez ki.’’

Gözlerimi devirdim tabağı alıp ayaklarımı bağdaş kurdum ve yemeye koyuldum.

Her zamanki gibi haklıydı tabii.

Karnımı doyurduktan sonra son rötuşlar için bir kez daha odama çekildim artık konuşma metnini bitirme zamanıydı. Yarın ise bir alışverişe çıkmam lazımdı çünkü benim bir balo elbisem yoktu!

‘’Sevgili Konuklar…’’ diyerek başlamayı tercih etmiştim.

Bitiriş cümlem de hazırdı.

‘’Teşekkür eder sevgiler ve saygılar dilerim.’’

Giriş ve sonuç hazır iken bana geriye sadece bir gelişme bulmak kalıyordu. Bu da büyük bir sorun değildi, kısa süre içerisinde onu da halletmiştim.

‘’ İki yıl önce, benim için de böyle bir dönemin başlangıcıydı. O günlerde her şey karanlıktı; umut, sevgi ve güven gibi duygular yerini derin bir kedere ve belirsizliğe bırakmıştı.’’

Yeni bir gün aslında baloyla öyle aramda kalmış son gündü. 12 Nisan Çarşamba benim balodan önceki son günümdü.

Ve bugün nasıl geçeceği çok aşikardı. Önce balo hazırlıkları olacaktı. Yine balo hazırlıkları sonrasında gene balo hazırlıkları...

Tüm günüm sadece balo hazırlığı ile geçecekti.

Yani en azından benim düşüncelerim bu yöndeydi ama her zaman düşündüğüm şeyler olmuyordu. Ve hatta genelde her zaman düşüncelerimin tersi gerçekleşirdi.

Bugün de o günlerden bir tanesi olarak tarihte yerini aldı.

Her ne kadar çok Thomas’ın hediye etmiş olduğu elbiseyi giymek istesem de…

Balo kurallarıydı işte ne yaparsın?

Ama o balo kurallarını bir nebze de olsun çiğneyecektim! Çiğnemeye hazırdım.

Gün, içimi kaplayan yoğun bir heyecan ve biraz da endişeyle başlamıştı.

Kendime uygun, bedenime uygun, görünüşüme uygun, boyu uygun, uzunluğu uygun ve de vücuduma uygun bir elbise bulması zor olacaktı.

En zoru da bu elbisenin siyah olabilmesiydi!

Siyah simli elbiseler ararken, Tyler'ın benimle birlikte olması beni güvende tüten şey olmuştu. Sabah kahvaltıdan hemen sonra çıktığımızda alışverişe yoğun araştırmalar da başlamıştı.

Sabah güneşinin ışıkları, şehre hafif bir parıltı katıyordu, ancak ben ve Tyler için bu alışveriş, sadece bir prosedür olarak hissettirmişti.

Butiğin kapısından içeri adımımızı attığımızda, Tyler bana nazikçe gülümsedi ve “Bugün kendine en iyi görünmeni sağlayacağım prenses!’’ dedi. Sırıtmıştım. Melez’in zevklerine hayrandım zaten. Ups yine mi Melez demişti?

Tyler diyecektim!

Melez Tyler…

İç mekan, yumuşak ışıklarla aydınlatılmıştı ve her şey düzenli bir şekilde sergilenmişti. Renk paleti zarif bir şekilde dizilmiş ve tüm odanın havasına şıklık katmıştı.

Tyler ile butiğin esrarengiz köşelerindeki elbiseleri bulmak için arayışa çıkarken görevliler bizi koltuklara oturttu. Elbiselerin gelmesini beklerken bir yandan da sohbet etmiştik. Tyler’ın zevkini merak ediyordum. Bakalım bana siyah bir elbise seçtiğinde bu üstümde ne denli duracak ve ben o elbiseyi ne denli sergileyecektim? Göreceğiz!

Elbiseler siyah, bordo, lacivert, kırmızı, mürdüm ve fuşya… Sıra sıra önümüzden geçerken önce açık renkliler elendi. Hepsi birbirinden uzun elbiselerken çok da kabarık etek istemediğimi fark ettim. Her şeyin de bir sınırı vardı yani!

Kabarık elbiseler de elendiğinde önümde beş çeşit elbise durdu.

Beni afet gibi gösterecek bordo uzun yırtmaçlı bir elbise.

Benim üstümde normal bir elbise ve normal bir elbisenin zarifliği kadar zarif duracak aynı tür lacivert başka bir elbise.

Beni tamamen yasta gösterecek göğüs dekolteli uzun siyah, belinde altın işlemesi bulunan bir elbise. Ki tek süsü de o bel detayıydı.

Bir diğer elbisemiz ise iki renkliydi.

Eteği uzun üstü simli beyaz halter yakalı ve altı ise lacivert düz renk bir etek.

Sonuncu elbise de gösterildiğinde gözlerim o elbiseye takılmıştı.

Yırtmaçlı, siyah ve de simli.

Hem yasta hem de ışıltılar üstünde!

Gözlerim hemen siyah simli elbiseye takıldı. Bu elbise, zarif bir şekilde parlayan kumaşıyla dikkat çekiyordu. Satış danışmanı, elbiseyi dikkatlice getirdiğinde diğer elbiseleri unutmuştum çoktan.

Tyler bacak bacak üstüne atmış iken elini ‘’Götürün.’’ Dercesine salladı. Ve ardından konuştu.

‘’Lacivert ve bordoyu götürün.’’ dedi bir kez daha emir verircesine ve kalan üçü arasında bir seçim yapılacaktı.

Siyah altın işlemeli.

Beyaz-lacivert.

Ve siyah simli!

Önü tül detaylı, v yaka, uzun bir yırtmacı bulunan simli bir elbise ne kadar güzel olabilirse o kadar güzel bir şekilde ışıl ışıl parlamaktaydı.

İçinde kendimi çoktan süzülürken hissettiğimde Tyler bakışlarımı fark etmişçesine tekrardan elini salladı.

‘’Siyahlara bakacağız!’’

Satış danışmanları bir bir elbiseleri götürdüğünde kalan iki siyah elbise ile iki satış danışmanı kalmıştı.

‘’Beni takip edin efendim, bir deneyelim.’’

Başımı görevli kadına salladığımda çantamı Tyler’a bıraktığım gibi kabinin yolunu tutmuştum.

İlk önce hangisini denemek istediğim belli olsa da… Yine de altın sarı işlemeli olana öncelik verdim.

Aslında bu da güzel duruyordu.

Sadece simli elbise üstüme oturmazsa alabileceğim bir yedek plan olarak kalabilirdi.

Kabinde dikkatle kendimi incelerken kulpu çekip kapıyı açtım.

Kabinden çıktığımda bakışları anında beni bulmuştu. Ardından kaşları hızlıca havalandı. ‘’Değiştir şunu!’’ dercesine.

Başımla Tyler’ı onaylayıp tam önüne dikildiğimde yine de dönüp ardından da reveransımı yapmadan edememiştim kralıma karşı.

Kendisi tam karşımda bacak bacak üstüne atmış bir şekilde otururken bir eli de koltuk arkasındaydı. Bana sırıttığında ona karşılık vererek güldüm. Ardındansa bir kere daha kabinin yolunu tutmuştum. Bu elbiseyi çıkarıp en merak ettiğim favori elbisemi denemek üzere işe koyulmuştum.

Deneme sırasında, elbisenin simli kumaşı vücuduma adeta bir parıltı katmıştı. Aynadaki yansıma, “Bu senin için mükemmel bir seçim,” diyerek fısıldarken kendi kendimi içten bir şekilde onayladığı bir görünüm sunmuştu.

Elbisenin dar kesimi ve zarif simleri, her hareketimde ışıldıyordu.

Aynada uzunca bir süre kendime bakma seansım bittiğinde bir kez daha kapı kilidini açarak dışarı çıkmıştım.

Tyler, elbiseyi üzerimde görmenin verdiği memnuniyeti yüzünde açıkça yansıtıyordu.

Beni tam karşısında gördüğünde gözleri baştan uca elbiseyi ardındansa bir bütün olarak doğruca beni süzmüştü. Bakışlarından elbisenin mükemmel bir seçim olduğunu anlasam da yine de sormadan edemedim.

“Ne düşünüyorsun?” diye sorduğumda Tyler yutkunarak güldü.

‘’Pek bir söze gerek yok gibi.’’ Dediğinde sırıtmıştım.

Ardındansa o bana sordu.

‘’Peki ya sen ne düşünüyorsun?’’ Omuz silktim. Sonrada eteklerimin ucundan tutup bir tur döndüm.

“Bilmiyorum, ama kendimi gerçekten iyi hissediyorum,” dedim.

Ama tabii denemeden bilemezdik değil mi?

Birkaç adımla Tyler’a yaklaştım.

‘’Ama yine de… Bir dans lütfederseniz, daha emin olabilirim gibi duruyor.“ Sözlerim kendisini anında sırıtmaya sürüklediğinde koltuktaki keyfini bozarak karşımda dikilmişti. Sonrasında ise bir eli belimi sararken öbür eli elimi omuz hizalarımız tarafınca tuttu.

Butiğin ortasında deliler gibi dönüp dans ederken elbisenin ne kadar rahat ve eteğine basmanın da bir o kadar da imkansız olduğunu keşfettiğimde kabul ettim, kabul etmeliyim ki bu elbise fazlasıyla süperdi!

Tyler ile birbirimizden ayrıldığımızda başını salladı, başımı salladım.

Ve karar belliydi.

‘’Alıyoruz!’’

Alıyoruz dedik aynı anda.

İkimizin de suratında memnun bir ifade belirdiğinde kasanın yolunu tutmuştuk.

Kasanın yanında aksesuar fark ettiğimde bakışlarım onlara takılmıştı.

Aksesuarları incelerken Tyler da yanıma gelmişti.

Aksesuar seçimleri sırasında, Tyler yanımda durarak her bir seçeneği dikkatle inceledi. Siyah simli elbisenin yanında, ince bir gümüş kolye ve zarif topuklu ayakkabılar önermişti. Elbiseye uygun bu detaylar, geceyi daha da özel hale getirecek gibi görünüyordu.

Gümüş, beyaza çalan parlayan göğse kanar inen bir kolye, statement necklace.

Kolyenin tasarımı oldukça zarif ve gösterişli. Parlak taşlar, bir araya gelerek göz alıcı bir desende düzenlenmiş. Taşların her biri ışıltılı ve keskin hatlara sahip, ışığı farklı açılardan yakalayarak parlıyor. Kolyenin yapısı, genişleyen bir şekil oluşturuyor; merkezden yanlara doğru açılarak daha büyük bir alan kaplıyor. Her bir taş, diğerine özenle bağlanmış ve zarif bir örgü oluşturuyordu.

Kolyenin genel duruşu, omuzlara doğru genişleyen, ancak boyun kısmını sıkıca saran bir yapı sunuyor. Parçalar arasındaki bağlantılar, narin bir işçilikle oluşturulmuş ve taşların birbirine olan uyumu göz kamaştırıyordu.

Işıltısı, özellikle loş bir ortamda dikkat çekici bir parıltı yaratabilir; bu da balo gibi özel bir etkinlikte tam anlamıyla ihtişamı yansıtacak bir aksesuar olduğunu besbelli bir şekilde kanıtlıyordu adeta.

Sanırım bu kolye… Zarif duruşuma zarif bir zarafet katacak o parçaydı!

Sonunda alışverişimizi aldığım siyah parlak deri yaklaşık olarak on santim bir topuklu ile elbisenin ihtişamını dengeleyecek bir ayakkabıyı sonunda tasarım ayakkabılar satan bir yerde bulduğumuzda tamamlanmıştı.

Ayakkabının zarif hatları ve ince detayları, elbisenin uzun ve dökümlü yapısına sofistike bir hava katarken, ayağı sıkıca kavrayarak rahat bir kullanım sağlıyordu.

Aldıklarımızı güçlü kolların taşıması beraberinde son durağımızdan da çıktığımızda Tyler’a döndüm.

Güneş, şehrin üzerinden yükselirken, siyah simli elbisemle birlikte, içimde bir tatmin ve mutluluk hissi vardı. Tyler’ın desteği ve bu özel alışveriş, balo için hazır olma yolunda önemli bir adım atmamı sağlamıştı.

O gece, elbisemin parlaklığı kadar, Tyler’ın yanımda olması da bu anı daha da özel kılacaktı. Bu alışverişin, sadece bir kıyafet seçimi değil, aynı zamanda bir anlam taşıdığını biliyordum.

Tyler ile arabaya binip ev yolunu tuttuğumuzda bir çağrı telefonuma düştü. Amansızca çaldırılıyorken telefon çağrısını cevapladım.

‘’Melez nerede!?’’ diye bir soruyla karşılaşmayı hiç beklemesem de olmuştu işte.

‘’Yanımda.’’ Diye söylendiğimde Thomas sadece onunla konuşuyordu.

‘’Evime gelmenizi rica edeceğim!’’

Tyler’ın göz devirmelerini fark ettiğimde araba ani bir u dönüşü yaptığında savrulmuştum.

‘’Hey!’’

Tyler omzumdan ittirip beni tekrar yerleştirdiğinde ‘’Kemerini takmayı tercih edebilirsin.’’ Dedi, ve bunu dediğinde araba giderek hızlandı. Ve hiç düşünmeden dediğini uygulamıştım.

Araba orman yoluna girdiğinde yol sadece yarım saat sürmüştü.

Ve eve vardığımızda bir özür borcu kendini belli etmişti.

Kurt Evi’ne geri döndüğümüzde, koridorun loş ışıkları altında ilerlerken içimdeki tedirginliği hissetmemek imkânsızdı. Tyler’ın kolumdaki hafif baskısını fark ediyordum; bu, hem bir koruma hem de beni sakinleştirme arzusunun ifadesiydi. Ancak asıl dikkatimi çeken şey, Brad’in sessizce bize bakışıydı. Gözlerinde o yoğun öfke ve kontrolsüz duygularının yerini daha ağır bir pişmanlık almıştı. Onunla yüzleşmekten kaçınmıyordum, fakat içimde hâlâ acıyan bir yara vardı; boynuma saplanan dişlerin izi gibi.

Tyler, Brad’e doğru yaklaşmadan önce bana kısa bir bakış attı. Gözlerinde bir “hazır mısın?” ifadesi vardı. Başımla hafifçe onay verdim. Tam bu sırada Brad yavaşça birkaç adım attı. Kasları gerilmiş, duruşu gergindi ama bakışları utanç doluydu.

“Adelia,” dedi, sesi beklediğimden daha yumuşaktı. "O gün... Kontrolümü kaybettim. Bunu telafi edemem belki ama gerçekten... Özür dilerim.”

Bir anlığına duraksadım. Brad gibi biri için özür dilemek, hele ki gururunu bir kenara bırakmak kolay olmasa gerekiyordu.

İçimdeki öfke, yerini bir an için ona duyduğum empatiye bıraktı. Gözlerimi onunkilere diktim, içlerinde o kırılganlığı gördüm. Yara almış, içsel savaşı hâlâ bitmemiş bir ruhun ifadesi.

Ona olan öfkem, ona karşı hissettiğim korku ifadesi… Hepsi birden geçip giderken Brad’e karşı adım atmıştım, sözlerimle.

“Brad...” dedim, sesim fısıltı kadar hafifti. "Önemli olan hatanı anlaman.’’ Ardındansa derin bir nefes alarak ve iç çekerek sözlerimi sürdürmeye devam ettim.

"Seninle barışmam için zaman gerekebilir ama özrün anlamlı."

Brad’in omuzları biraz gevşedi, sanki üzerindeki yük bir nebze olsun hafiflemiş gibiydi. Yanıma yaklaştığında gözlerinde hâlâ utanç vardı, ama başını eğerek geri çekildi. Tam o sırada kapının açılma sesiyle dikkatimizi salona yönelttik.

‘’Ah evet aklımdan çıkmış.’’ Diye eklediğinde Brad salondan içerisini gösterdi. Dağılmış olan salon çoktan yeni eşyalarla süslenmiş ve kasvetli havası uçup gitmiş iken.

Thomas, yanında dört yeni yüzle içerideydi. Lilith elinde tepsilerle salonun yolunu tuttuğunda onu Maya başka bir tepsiyle takip etmişti. Elliot ve Lucas ise birbirlerini itip kakarak arka bahçeden gelmekteydiler.

‘’Aa selam!’’ diyerek elini havaya kaldırdığında Lucas sırıtmıştı. Elliot bizden tarafa döndüğünde yüzündeki neşe kayboldu. Başıyla istemeye istemeye düşündüğüm bir baş selamıyla bizi selamladığında hep birlikte salondan içeriye girmiştik.

Ve işte eve dört yeni üye daha.

Ah pardon beş kişiydiler!

İçlerinden bir tanesi hamileydi.

Salondaki atmosfer birden değişti. Gelenlerin auraları güçlüydü, özellikle de hamile olanın.

Thomas teker teker yeni üyeleri göstererek tanıttı.

‘’Bu Jonas ve karısı Lydia ile kızları Martina. Küçük kurt…’’ Lydia karnını tutup gülümsediğinde kendisine içtenlikle gülümsemiştim.

Jonas ise korumacı bir edayla elini eşinin sırtında tutuyordu. Uzun boylu, sakallı ve etkileyici bir yapıya sahipti. Lydia'nın yanında belki biraz gölgede kalıyordu ama gözlerinde ailesine karşı duyduğu sevgi ve bağlılık her halinden belliydi.

Lydia’nın bakışları ilk benim üzerimde durdu. Gözleri önce inceleyici, ardından sıcak bir ifade aldı. Bir anne şefkatiyle bana döndü ve gülümsedi.

Ellerini nazikçe karnına yerleştirirken gülümsedi. “Sen Adelia’sın, değil mi?” dedi. “Seni duymuştum. Aileye katılmak bir onur.” Başımı sallayıp gülümsediğimde her kurt adamın bir kez daha soğuk olmadığını tamamen anlamış bir hale gelmiştim. Sanırım buradaki tek tripli kişi Elliot idi!

Jonas, Lydia’nın yanından ayrılmadan bana bir selam verdi, gözlerinde hem saygı hem de merak vardı. “Burada iyi insanlar olduğuna inanıyoruz,” dedi sakin bir tonla.

Avcıları kast ettiğine emin iken başım ile kendisini onayladım.

Thomas ardından tanıtım işlemine devam ederken diğer iki sürü üyesi olan betalarla da tanışmıştım. ‘’Bunlar da Jessica ile Fernando. Kesinlikle aralarında hiçbir bağ yok!’’ Thomas’ın sözleri Jessica ve Fernando’yu güldürürken sessizce durmuş ve anlamamış olmama rağmen yine de sırıtmıştım.

O sırada Lydia ‘’Oturmaz mısınız, ayakta kaldınız?’’ Lydia’nın düşünceleri tavırlarına bir kez daha gülümsediğimde Tyler ile salon içinde daha da ilerledik. Brad, Lucas ve Elliot çoktan bizden önce bir yerlere yerleşmişlerdi.

Thomas ve Lilith tekli koltuklarda otururken Maya, Lucas, Brad ve Elliot eski betalar olarak bir koltuğa sıkışmış kalan koltuğa da yeni üyeler olarak diğer dörtlü oturmuştu. Aslında kendilerine her ne kadar yeni üye desek de… Kanada zamanından beridir aynı sürüye aitlerdi. Sadece Amerika’ya geri dönüşleri açısından kendilerini yeni olarak adlandırmaktaydık.

Lydia kayıp yer açmaya çalışırken onu sözlerimle durdurdum.

‘Rahatınıza bakın siz.’’ Dediğimde gülümsemiş ve Jonas da beni onaylarcasına karısını kolunun altına alarak sarılmıştı.

Tyler’ın bakışları bir noktada kesiştiğinde Maya bir anda ayağa kalktı.

‘’Buyurun siz oturun.’’ Bakışlarım Maya’ya kayarken Tyler sırtımdan narince ittirerek beni koltuğa yönlendirmişti. Tyler göğsümden usulca ittirip beni koltuğa Elliot’un yanına oturttuğunda kendisi de koltuğun başlığında yerini aldı. Maya oturabilmek adına mutfaktan sandalye getirmeye gitmiş iken Tyler bakışlarını Elliot’a kaydırmıştı.

‘’Sen neyi bekliyorsun?’’

Bakışlarım herkes gibi Elliot’u bulduğunda Elliot önce bana sonra Kral’a ardındansa da alfasına bakmıştı.

‘’En ufak bir şey için bile alfana döneceksen işimiz var!’’ Tyler’ın sözleri kulağıma dolarken Elliot bir hışımda kalkıp gitmişti. Kapı girişinde ise Maya ile sertçe çarpıştılar.

‘’Hey!’’ Maya'nın sesi kapının önünde yankılanmıştı.

Tyler’a yer vermek için yana kayacak iken bacağıma dokunup beni durdurdu. İşte o zaman bakışlarım yanımdaki Brad’e dönmüştü.

Ah az daha iki melez arasında kalacaktım!

Neyse ki Tyler ikimiz arasındaki yerini aldığında gövdesi Brad’e karşı beni korumuştu.

Lydia gülüp ikimize baktığında ortamdaki kötü hava da bir kez daha bozuldu.

Tyler ile bizi işaret ettiğinde sözlerini de sarf etmişti havaya.

‘’Yoksa sizde de mi bir şeyler var?’’ diyerek sırıttığında anlamayarak Tyler’a döndüm.

O sırada Fernando kahkaha atarak Lydia’yı reddetmişti. ‘’İmkanlı mı bu canım!? Biri melez diğeri de insan. Olsa olsa yeme…’’ Fernando sözlerini devam ettiremezken Tyler’ın delici bakışlarını fark ettiğinde susmuştu. Ardından ellerini iki yana açarak söylendi. ‘’Öyle işte.’’

Gözlerimi devirmiştim ardından da Fernando’ya bir cevap verdim.

‘’Burada bulunan kimseyle arkadaşlıktan öte hiçbir bağım yok, olamaz da zaten merak etme!’’ Fernando’nun bakışları gözlerimle buluştuğunda bakışlarının içindeki hiçbir şey umurumda olmamıştı. Bakışlarımı çekmeden ona baktım sadece. Ardından Fernando gözlerini devirerek omuz silkmişti.

‘’Neyse ne!’’

Ortamda bir gerilim olurken Thomas’ın boğazını temizlemesi ile gözler ona dönmüştü.

‘’Bebek hızlı büyüyor. Doğuma ise tahmini… Bir ya da bir buçuk hafta var. Dolunay için ve de güvende kalabilmek için geldiler.’’ Thomas’ın bakışları Tyler’daydı.

Tyler başını salladığı gibi Lydia ve Jonas’a döndü.

Onları selamlayıp hızla konuya girmişti. “Sana ve ailene burada ihtiyacınız olan her türlü güvenliği sağlayacağız,” dedi. Bakışları bu sefer sadece Lydia’da idi.

Lydia başıyla onu onaylayıp gülümsediğinde içimde neşe oluşmuştu.

Hanemize yeni bir üye katılıyordu he?

Nur topu gibi bir kız, küçük kurt… Martina!

Lydia başını hafifçe eğerek kabul etti, fakat bakışları hala beni inceliyordu. Ne yani inanmıyor muydu?

Sırf ona bağlı ve onu çok seven bir eşinin varlığı yüzünden aşkta usta mıydı?

Tek bir bakışta kime ne hissettiğimi bilebiliyor muydu?

Hiç sanmıyorum!

O an içimden bir ürperti esti.

Sanki iki yıl önceki talihsiz kaza tam iki yıl sonra…

Tam iki yıl sonra misliyle aldıklarını geri vermiş gibiydi.

Bakışlarım hepsinde bir bir gezindiğinde bir bağ hissetmiştim derinlerde.

Burası… Sanırım benim ailemdi!

Ve arayışım…

Arayışım ise sadece vakit geçirip mutlu olabileceğim bir sıcaklık ortamıymış şu an işte bunu fark etmiştim.

Belki her biriyle farklı bir bağım vardı, ama bu kişilerle aynı çatıyı paylaşmak, her şeyin üstesinden gelebileceğimizi hissettiriyordu. Herkes kendini tanıtırken ve Kanada’daki anılarından, Thomas’ın ardında bıraktığı hayatlardan bahsedilirken aramızda yavaş yavaş samimi bir sohbet başladı.

Hep birlikte yemek odasına geçtiğimizde ise sohbet orada devam etmişti.

Öğle vaktinden biraz geçmiş iken hepimiz masadaydık, öğle yemeği yerine bu atıştırmalık saatinde yemek yemek için.

Masaya oturduğumuzda ortamdaki enerjiyi hissetmemek elde değildi, yoğun bir sıcaklık ve bağlılık!

Herkesin sessiz ama dikkatli bakışları Lydia’nın üzerine odaklanmıştı. Bir şeylerin farklı olduğunu seziyordum, ama ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım. Tyler, bana doğru kısa bir bakış atarak hafifçe gülümsedi ve ardından elindeki tabaktan bir parça eti Lydia’nın önüne doğru itti. Ona bakarken bu hareketin nedenini çözmeye çalıştım. Aynı şeyi Thomas ve Brad de yapınca daha da şaşkına döndüm. Herkesin önceliği Lydia’ydı ve bu dikkat çeken bir tutumdu.

Tam ağzımı açıp sormak üzereydim ki, yanımdan Lilith’in fısıltısı duyuldu. “Bu bir kurt geleneği, Adelia. Hamileler her zaman ilk olarak doyurulur.”

Lilith’in sesi hafif ama açıklayıcıydı. Kurtlar için aile demek, önceliklerin korunması demekti.

İçten bir şekilde istemsizce gülümsediğimde bakışlarım Lydia’ya döndü.

Lydia gibi hamile bir kurt, tüm topluluğun önceliğiydi; çünkü onun karnındaki bebek, sürünün geleceğiydi. Bu, hayatın sürekliliğini sağlayan temel bir ilkeydi.

Gözlerimi Lydia’ya çevirdiğimde, ona sunulan her şeyin farkında ve bundan memnun olduğunu gördüm. Yemeğini ağır ağır, sükunetle yerken, sanki bu ritüelin merkezindeki sakinliği yansıtıyordu.

Lydia’nın tabağını nasıl tıka basa doldurduğunu izledim. Bir yandan büyük bir iştahla, ama aynı zamanda ihtimamla yiyor, hiç acele etmiyordu. Lydia, karnındaki bebeği doyurduğundan emin olduğunda, tabağını hafifçe masadan ittirerek bir işaret verdi. O andan itibaren diğerlerinin gözlerinde, açlıktan çok sabırsızlık belirmişti. İşte başlıyoruz!

Yeme izni ve de talimatı Lydia tarafından masa halkına duyurulduğunda ilk saldıranlar Brad ve Lucas oldu.

İşte şimdi asıl yemeğin başladığını anladım.

Kurtlar, medenice ama hızlı bir şekilde masada ne varsa kendi önlerine çekmeye başladılar.

Fernando ve Jessica, karşılıklı olarak ellerindeki tabakları neredeyse senkronize bir biçimde dolduruyordu.

Ben ise henüz ne yapmam gerektiğini tam bilemeden masayı izliyordum. Herkesin birbirine bir şeyler uzatışı, tabakların hızla dolup boşalması, bu kaotik düzenin içindeki uyumu gözler önüne seriyordu. Lilith, benim şaşkın bakışlarımı fark edip omzuma hafifçe dokunduğunda irkildim.

“İlk başta garip gelebilir, ama burada denge böyle korunur,” dedi gülümseyerek.

Lydia ve Jonas, masadan ilk kalkanlar oldu. Lydia, ellerini karnının üzerinde birleştirip rahat bir nefes aldıktan sonra Jonas’ın ona eşlik etmesiyle salonun yolunu tuttular. Onların yavaşça uzaklaşan adımlarını izlerken, içimde tarifsiz bir huzur hissettim. Burası, sadece bir ev değil; dayanışmanın, korumanın ve bağlılığın hüküm sürdüğü bir yuvaydı.

Lilith tabağıma bir şeyler uzatıp ortadaki pilavdan da bir kaşık verdiğinde ona gülümsedim. Lucas ise aradan sırıtarak bana bir lavaş uzatmıştı gülümseyerek.

Yoksa bu bir çeşit ‘’gerçekten!’’ aileye hoş geldin tanımlaması falan mıydı?

İlk defa kendimi birilerinden farklı görmedim o an.

Bir insan olsam da o kadar çok içime işlemişti ki sürü olmanın ilkeleri… Kendimi de o sürünün bir parçası saymıştım içten içe.

Yemek hızla sona erdiğinde, masada yalnızca birkaç kırıntı kalmıştı. Tyler, masadan kalkarken bana doğru bakıp göz kırptı. “Alıştığında tadına varırsın artık.’’ Başımı ona doğru salladığımda tabağımdaki şeyleri ağır ağır yemiştim, masada tek başıma iken. Maya ve Lilith ise hiç geciktirmeden masaya toplamaya başlamışlardı ki Jessica da onlara yardımcı olmak için kaldı.

İşte aile dayanışması bunu gerektirirdi!

Az önce öğrendiğim şeyin basit bir yemek geleneğinden çok daha fazlası olduğunu biliyordum. Bu, kurduğumuz ailenin temelinde yatan bir bağlılık ve koruma zinciriydi. Lydia, karnında taşıdığı hayatla bu zincirin en değerli halkasıydı ve herkes bunu içgüdüsel olarak biliyordu. Belki ben bu dünyaya tam olarak ait değildim ama onların içinde yer almak, bu bağlılığa şahit olmak, kendimi buraya biraz daha yakın hissettirmişti.

Tabağımı bitirdiğimde Maya, Lilith ve Jessica’ya yardım ettim. Masada kalanları arkalarından getirdikten sonra mutfaktan bir bez alıp masaya geri döndüm. Masayı sildikten sonra kırıntı dolmuş bez ve avuç içimle tekrardan mutfağa yöneldim. Kızlar bulaşık makinesini yerleştiriyorken bezi lavabonun kenarına yerleştirip elimi çöpe silkeledikten sonra elimi yıkadım.

Benlik bir görev artık kalmadığında salonun yolunu tutabilirdim, öyle de yapmıştım.

Jonas ve Lydia yine yan yana oturmuş Jonas kendisine şefkat verirken Thomas yine tekli koltuklardaydı. Alfanın yanına oturmak biraz cesaret isterken buraya ilk geldiğimizde Lilith onun yanındaki tekli koltuğa oturmuştu aslında.

Başımı sallayıp salondan içeri girdiğimde yine ve yine Tyler’ın bulunduğu koltuğa geçmek zorunda kalmıştım. Oturduğum esnada Lucas aydınlanmış gibi ayağa kalkmıştı.

‘’Hadi!’’ diye çığırttığında anlamazca ona döndüm.

‘’Kurt geleneğimizin ikincisi nedir bilir misiniz?’’ diye sözlerini sürdürdüğünde hep bir ağızdan gülmüşlerdi.

Fernando alfaya döndüğünde ‘’İzniniz var mıdır alfam?’’ diye bir soru yöneltmişti kendisine.

Thomas yirmi iki yaşındaydı. Ve Fernando ise kaslı vücudu, geniş omuzları, uzun boyu, koyu kahverengi saçları ve kirli sakalıyla yüz hatlarını da hesaba kattığımızda… En az yirmi beş yaşı vardı.

Bakışlarım Lydia’ya kaydığında sarıya çalan açık turuncumsu saçları ve genç yüzü ile sanki Fernando’dan genç göstermekteydi. Jonas ise... O en az yirmi yedi vardır!

Thomas başıyla onayladığında Fernando’yu Fernando ayağa kalkıp kollarını sıvamıştı.

‘’Hadi bakalım bahçeye!’’ Bahçede ne vardı ki?

Hepsi sırayla bahçeye çıkmaya başladığında Lucas ıslıkla mutfaktaki kızları çağırdı. Jonas karısı Lydia’ya yardım edip diğerlerinin peşine düşmüşlerdi. Ayaklandığımda Tyler omzuma dokundu.

‘’İzle de gör. Tıpkı eski günlerdeki gibi… İşte asıl eğlence geri döndü!’’

Asıl eğlence? Asıl eğlence de neydi!?

Tyler hızıyla kendini bahçeye attığında vakit kaybetmeden artlarından bahçeye koymuştum.

Ne yani?

Eski günlerin anısı…

Eğlence…

Sadece dövüşmelerden mi ibaretti!?

Ve evet aslında… Dövüşmek kurt adamlar için fazlaca eğlenceliydi!

Lilith’in yanına basamaklara çöktüğümde ilk dövüşü Elliot ve Fernando yaptı.

‘’Tıpkı eski günlerdeki gibi dostum!’’ dedi Fernando. Ve anında hızlıca Elliot’un üstüne atıldı.

Kurt adamlar için eğlence, bizim düşündüğümüzden çok farklıydı. Onlar için en büyük keyif, güçlerini ölçmek, sınırlarını zorlamak ve eski günlerin anılarını tazelemekti. Dövüşmek, onlar için yalnızca bir ihtiyaç değil, aynı zamanda ruhlarının beslenmesi gibiydi. Yani, evet, eğlenceleri dövüşmekten ibaretti. Sert darbeler, patlayan kaslar ve kükremeler… Hepsi onların kanında çağlayan bir coşkuydu.

Bölüm : 29.08.2024 21:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Eda / VAMPİRİSTİK Serisi / 45: DOLUNAYIN ETKİSİZLİĞİ
Eda
VAMPİRİSTİK Serisi

80.77k Okunma

15.4k Oy

0 Takip
135
Bölümlü Kitap
VAMPİRİSTİK01: HER ŞEYİN BAŞLANGICI02: GİZLİ PARTİ GECESİNDEN BİR ÇİFT DİŞ03: PARANOYA SONRASI GERÇEKLİK04: BİR VAMPİRİN SIRRI05: KAÇAMAK06: RUH VE BEDEN07: YÜZLEŞME08. AV VE AVCI09. TATLI BİR BİRLİKTELİK10. WİLHELM SORUNU11.OTELİN KEYFİ12. AİLE EVİ13. KAYIP14. AFFEDİŞ15. WİNCHESTERLER16. ORMANIN HÜKÜMDARLARI17. MELEZ1.SEZON FİNALİ2. SEZON TANITIM19: YENİDEN DOĞUŞ20: İYİLEŞME21: DOĞUM GÜNÜ22: KURT EVİNDE DOLUNAY ETKİSİ23: MELEZ İLE BAŞ BAŞA BİR GECE24: BİR PANSUMAN MESELESİ25: MELEZ EVİNDE MELEZ İMTİHANI26: KARANLIKTA SAKLANAN GÖLGE27: İNSANÜSTÜLERLE İMTİHANDA28: ANTRENMAN29: MELEZİN ÖZELİ30: AKUAMARİN TAŞI31: BİR MELEZ SORUNSALI32: GEÇMİŞİN İZLERİ33: BOKS MAÇI34: MELEZ DE BİR VAMPİR35: ÜÇ BENZEMEZ2. SEZON FİNALİ3.SEZON TANITIM37: YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDA BİR YERDE38: SON STRATEJİ BÜKÜCÜ39: DOĞUŞUN SAATİ40: TYLER SALVADORE41: DÖNÜŞÜM42: KANDAŞ SAVAŞI43: MELEZLİK SORUNLARI44: ACININ IZTIRABI45: DOLUNAYIN ETKİSİZLİĞİ46: MELEZLERİN DANSI47: SAĞLIKÇI İLE ALFA48: BEBEK MARTİNA49: GELİŞİM VE BÜYÜME50: ADELİTO VE SKYİTO51: KAOSUN GETİRİSİ52: GEÇMİŞE DÖNÜŞ53: BALO3. SEZON FİNALİ4. SEZON TANITIM55: BİR YILDIZIN SON PARLAKLIĞI56: AV VE AVCININ İŞBİRLİĞİ57: GEÇMİŞİN İZLERİ58: ZÜMRÜDÜANKA59: ANILARIN YÜKÜ60: YENİDEN DOĞUŞUN ÇAĞRISI61: GEÇMİŞLE YÜZLEŞME62: SÜRÜ SORUNLARI63: KONSEY64: GEÇMİŞTEN BİR HEDİYE65: İÇİNDEKİ VAMPİRİ KONTROL ET66: AVCI İÇGÜDÜSÜ67: BİR CİLVE MESELESİ68: KAYIPLAR VE YARALAR69: MELEZ GÜÇLER70: VEDA ÖPÜCÜĞÜ71: GEÇMİŞTEN BİR ARKADAŞLA YÜZLEŞME72: VEDA ARDINDAKİ SIR73: MONTANA YOLCULUĞU74: KANLI SAVAŞ75: GÜÇ ARZUSU76: BİR DÜŞMANIN SONU4. SEZON FİNALİ5.SEZON TANITIM78: YENİ BAŞLANGIÇLARA79: KANADA SÜRÜSÜNDE YAŞAMA AİDİYET80: BİR BUNGALOV SORUNU81: SÜRÜDE İLK ANTRENMANLAR82: ŞEHRİ KAZANMANIN YOLU83: TAÇSIZ KRAL VE KRALİÇE84: CASUS85: EVE DÖNÜŞ86: HİPNOZ ADIMLARI87: FESTİVAL88: KORUMA İÇGÜDÜSÜ89: MELEZLİK 10190: GÜCÜN İRADESİ91: HUZURLU KOLLAR92: ŞELALE YÜKSELİRKEN93: HUZURUN MANZARASI94: DUYUMLAR VE FİLİZLER95: TERAPÖTİK BİR ANTRENMAN96: EVLİLİK ADIMLARI97: SON DÖVÜŞ İLK KAN98: ÇİÇEĞİ BURNUNDA GELİN99: KURT ADAMIN DÜĞÜNÜ5. SEZON FİNALİ101: BİR BEBEK MESELESİ102: İDDİA ÜZERİNE103: AÇ KURT104: AŞERME MÜCADELESİ105: SÜRÜYE İTİRAF106: KAN ÇEKİMİ107: YENİDEN VEDALAR108: NINA WAYNE'NİN YIKIMI109: TUTULMA110: GÜÇ OYUNLARI111: PLAN PLANA6.SEZON FİNALİ7. SEZON TANITIM113: KANLI MÜCADELE114: SAVAŞIN GÖLGESİNDE115: WINCHESTER MİRASI116: SANCILAR VE HORMONLAR117: ELİAS VE DAMİEN118: BEBEK ODASI TADİLATI119: VAMPİRLERİN KONTROLÜ120: BİR DÜĞÜN MESELESİ121: YENİDEN MERHABA HAYAT122: DAMIENLİ SABAHLAR123: İYİ Kİ DOĞDUN MARTİNA124: KABUSLARIN BAŞLANGICI125: MAĞARAYA YOLCULUK126: KAYIPLAR VE KAÇIŞLAR ÜZERİNE127: SONUN BAŞLANGICIFİNALSON SÖZ
Hikayeyi Paylaş
Loading...