74. Bölüm
Eda / VAMPİRİSTİK Serisi / 70: VEDA ÖPÜCÜĞÜ

70: VEDA ÖPÜCÜĞÜ

Eda
selinayeda_x

-Düzenlenmiştir.

VEDA ÖPÜCÜĞÜ

Tyler, akşama doğru ilerleyen bir vakitte geldiğinde yanıma gözlerim gözlerini buldu.

En son Lucas’ın çağırışı ile saat öğlene gelirken gitmişti. Thomas ile bir şeyler konuşmanın ardındansa evi terk etmişti.

Ve şu an… Geri dönmüş bir şekilde karşımdaydı.

‘’Adelia..." diye fısıldadı, akşam güneşinin arasından. Ardındaysa bakışlarım ona dönmüştü.

‘’Seni bir yere götüreceğim. Ve konuşacaklarım da var.’’

Yüzündeki ifadede anlamsız bir şekilde kaybolurken anlamaya çalışıyordum ama yine de koşulsuzca başımı onaylarca salladım.

Tyler onayıma karşılık elimi tuttu. O an etraf rüzgara karışıp gitmişti bile.

Tekrar etraf belirginleşmeye başladığında kendimi ormanda ateş böceklerinin altına bulmuştum.

Şaşkın bakışlarım ateş böceklerindeyken Tyler elimi önce bırakmış sonrasında da yere oturmuştu.

Bakışlarım ondan tarafa dönerken çimenlere usulca uzandı.

Yanına gelip oturduğumdaysa merakımı gizleyememiştim.

‘’Neden geldik buraya?’’

Gülümsedi.

Ardından beni belimden yakaladığı gibi yanına çekmişti.

Tıpkı onun gibi uzandığımda üstümüzde uçuşan ateş böcekleri mest ediyordu.

Ay, gökyüzünde zarifçe süzülürken ormanın derinliklerinde akşamın huzuru hüküm sürüyordu. Tyler’la yan yana yattığımız ağaç gölgeliğinde, hafif bir esinti saçlarımı dans ettiriyor, ağaçların arasından yayılan serin hava tenime nazikçe dokunuyordu. Yanımdaki adamın güçlü duruşu ve dingin sessizliği bana her zamanki gibi bir güven veriyordu.

O an içimde uzunca zamandır bekleyen bir soru açığa çıktı.

Maya ile arasında geçenler…

Bu gece bir şeyleri anlatma gecesi ise…

Önce onun hayatında bulunan önemli kişilerin yerini öğrenmek istiyordum.

Gözlerimi kapayarak açtığı kolunun üstüne yerleştiğimde nefesimi derince vererek artık dudaklarımın arasından kayıp giden bu soruya engel olmayarak ortaya attım.

“Tyler… Maya’yla aranızda ne oldu? Onunla olan hikâyenizi hep merak etmişimdir.”

Tyler’ın yüzüne bakarken, gözlerinde hafif bir parıltı belirdi. O tanıdık, sıcak gülümsemesi dudaklarının kenarına yerleşti. Başını bana doğru çevirip birkaç saniye sessizce beni izledi. Sanki aklında eski bir hatıranın tozlu kapılarını aralıyordu.

“Bunu sormanı bekliyordum aslında…’’ dedi gülümseyerek. “Maya’yla geçmişimiz, düşündüğünden biraz daha karmaşık.”

Sesi alıştığım o kararlı tonda çıkıyordu, ama içinde bir şefkat vardı. Derin bir nefes alıp gökyüzüne doğru baktı, sanki o anları zihninde canlandırıyormuş gibi.

“Yıllar önceydi,” diye söze başladı Tyler. “Maya o zamanlar bir Omega’nın elindeydi, sürüsünden dışlanmış ve çaresizdi. O tür bir yaşamın ne kadar vahşi olduğunu bilirsin, değil mi? Herkes seni av olarak görür, zayıf olmanın bedelini en ağır şekilde ödetirler.”

Gözlerim istemsizce dalgınlaştı; bu hikâyenin karanlık bir derinliği olduğunu anlamıştım. Tyler, Maya’yı kurtardığı anı zihninde yeniden yaşıyormuş gibi görünüyordu.

“O gün, ormanda bir çatışma yaşandı,” diye devam etti. “Maya’yı bulduğumda tam anlamıyla paramparçaydı. Omega ona işkence ediyordu; hayatta kalma umudu çoktan sönmüştü gözlerinde. İşte onu o gün oradan kurtardım.’’

Sesi, anıların acısını yansıtırken bakışları hüzünle bulandı. “Onun o halini görünce içimdeki öfke kontrolden çıktı. O Omega’yı parçalara ayırdım. Bir daha kimseye zarar vermemesi için ona hiçbir şans bırakmadım. Maya’yı o zayıf düşmüş halinden aldım ve ona yeni bir hayat sundum. Thomas’ın sürüsüne dahil ettim!’’

Tyler’ın sesindeki kararlılık, ne kadar güçlü bir lider olduğunu hatırlattı bana. Ama o sırada içimde beliren bir başka merak vardı.

“Peki, Thomas buna nasıl tepki verdi?” diye sordum yavaşça.

Tyler bir an başını salladı ve bir kahkaha attı. ’’Çok da zor olmadı. Aramız hep iyiydi aslında bizim…’’

Tyler sözlerini sürdüremediğinde iç çektim.

Benim yüzümdendi.

Bu fikrimi hikayeyi bölmemek için kendime sakladığımda Tyler devam etti.

"Maya’yı sürüsüne dahil etmemle, iki sürü arasında bir gerginlik oluştu. Bir yandan köleleştirilmiş betalarını kaybeden lider ve sürüsü bir yanda gerçek alfa ve sürüsü. İki sürü arasında çatışma çıkarken araya girdim. Hızlı zamanlarımdı diyelim. Öldürülemez bir melezden korkup geri kaçtılar.’’

O an gözlerinin derinliklerinde bir sıcaklık belirdi. “O günden sonra Maya bana her zaman sadık kaldı. Bana borçlu hissetti, ama asla bir yük olmadı. Şimdiye kadar aramızda bir sır, bir çatışma olmadı. Ona güveniyorum; çünkü geçmişimizde hayat kurtaran bir bağ kurduk.”

Söyledikleri zihnimde yankılanırken, bu bağın ne kadar güçlü olduğunu anladım. Maya’yla olan ilişkisi, sadakat ve bağlılık üzerine kurulmuştu. Her şeyin ötesinde, Tyler’ın derin bir koruyuculuk güdüsü vardı. Onun içindeki bu şefkat, zaman zaman keskin ve soğuk görünse de aslında dostları için her şeyi yapabilecek bir yüreğe sahip olduğunu gösteriyordu.

Sessizliği bozan ben oldum. “Maya gerçekten çok şanslıymış. Senin gibi bir dostu olmasaydı, belki de asla kurtulamazdı.”

‘’Sende öyle… Sen hissetmiyor musun yoksa?’’ dedi ardından gözlerimin içine bakarak.

Bakışlarım Tyler’ın gözlerini bulduğunda o, konuşmasını sürdü.

“Biz birbirimizi bulmak zorundaydık, Adelia. Bazı şeyler kaderin bir parçası. Tıpkı senin gibi. Bizler, birbirimiz için savaşıyoruz. Ailemizi korumak için.”

O an, onunla paylaştığımız bu bağın ne kadar derin olduğunu bir kez daha anladım. Artık sadece kendim için değil, bu ailenin bir parçası olduğum için de savaşıyordum. Tyler’ın yanında olmak, ona güvenmek... Bunlar, benim de kaderimin bir parçasıydı.

Tyler’ın sıcak gülümsemesiyle geceye karışırken, içimde bir huzur dalgası yayıldı. Karanlık ne kadar derin olursa olsun, bizler birlikteyken her şeyin üstesinden gelebilirdik.

O gece… Az daha yaşanacak olanlar ise… Gerçek hislerdi. Vampir içgüdüsüne karşın, gerçek hisler!

Tyler’ın bana, benimse ona hissettiklerim.

O an aslında hepsi gerçekken bunu bize yaptıran şey sadece vampir içgüdülerimiz olmuştu.

Bakışlarım sözlerinin ardından onda kenetlenmiş kalırken o ateş böceklerinin altında iç huzuru yakalamış bir şekilde gözleri kapalı öylece duruyordu.

Gözleri bir anda açıldığında sözleri ise kaçınılmaz oldu.

‘’Lucas, ben ve Brad. Kanada’ya gidiyoruz. Ne kadar orada bulunacağımızı bilmesem de… Sana bu şekilde veda etmek istedim. Yalnız... Ve huzurla.’’

O an içime bir burukluk yerleşmişti.

‘’Sanki ölmeye gider gibi konuşuyorsun Tyler…’’ diye fısıldadığımda yüzüm adeta düştü.

Tyler’ın bakışları beni bulduğunda ise şefkatle gülümsemişti.

‘’Hayır Adelia... Öyle değil. Sana bahsetmediğim şu arayış mevzusu. Bir kez daha gidiyorum. Bulana kadar gelme niyetim de yok bu sefer. O yüzden veda etmek istedim.’’

Hayır…

Yavaşça doğrulduğumda benimle birlikte doğrulmuştu.

O an duygularımı en ağır şekilde yaşadım.

‘’Beni terk mi ediyorsun!?’’ diye bağırıp ayağa kalktığımda gözyaşlarım yuvasından fırlayıp gitmişti.

Hızla ellerime tutunduğunda ellerimi çekmeye çalışmıştım ki yaptığı şey ile beni olduğum yere adeta kenetlenmiş, olduğum yerde donakalmıştım.

Dudaklarımız buluştuğunda bedenimden aşağı elektriklenmişim gibi bir hissiyata büründüm.

Dudakları yavaşça benden ayrıldığında bakışlarım hala tek bir noktada kalakalmıştı.

‘’Seni asla terk etmediğimi ve etmeyeceğimi bilmelisin.’’ Diye fısıldadığında bakışlarım gözlerine kaydı.

O ise sözlerini sürdürmüştü.

‘’Sen, benim önemli bir geçmişimimsin, beni hayata bağlayan değerli birisi… Her şeyi bitirmek için elimden geleninin en iyisini yapıyorum. Aradığım şeyi bulduğumda… Hepimiz o kadar çok rahatlayacağız ki!..’’

Sözleri bir kulağımdan giriyor ama beynime ulaşmadan hızlıca diğerinden çıkıp gidiyordu.

Aklımda tek bir soru vardı.

Tek bir anı...

Aklımda art arda geçip giden aynı senaryo!

O beni öpmüş müydü?

Bu bir veda öpücüğü müydü?

Bu sadece beni durdurmak için yapılmış bir girişim miydi?

Aklımı kurcalayan ve tek bir çıkmaz sokağa çıkan tüm bu sorunlarla kalakaldığımda Tyler’ın sözlerini dinlememiştim bile.

Sadece ufak bir şekilde fısıldadım.

Kendime bir mesaj vermeye çalışırcasına.

‘’Sen beni öptün…’’

Yerdeki bakışlarım bir kez daha Tyler’ı bulduğunda sırıtmıştı.

Eli belimi sardığında bir kez daha kafasını salladı.

‘’Evet öptüm. Memnun kaldın mı?’’

Şaşkınlık tüm bedenime işlerken öylece kolları arasında kalakaldığımda bir kez daha beni öpmek için hamle yaparken onu ittirdim.

Sonraki dakikalarda ise kendimi rüzgara bırakmıştım.

‘’Hayır!’’

Aklım allak bullakken ikinci bir öpücüğü kaldıramazdım! Saçlarım rüzgarla uçuşurken kendimi eve atmıştım.

Eve vardığımda etrafıma bakındım.

Tyler’ı göremediğimde hızlıca içeri girerek odama çıktım.

Tyler Salvadore…

Adelia Winchester’i öperek feci şekilde yaraladınız!

Teessüf ederim!

Tyler, Brad ve Lucas hazırlıklarını tamamlayıp yola çıkmaya hazırlanırken içimde bir huzursuzluk vardı. Bu üçlü, derin bir arayıştaydı ama ne?

Onları zorlu ve belirsiz bir süreç beklerken aynı şey benim için de geçerli idi.

Geriye dönüp bakarken Tyler’ın gözlerinde gördüğüm kararlılık ve öfke beni bir anlığına ürpertti.

Ne içindi bu kadar şey?

Ona olan güvenim tamdı, ama yine de içimde kötü bir his vardı.

Dün yaşananlar ise hala aklımın köşelerinde geziniyordu.

Kendi iç çatışması için Kanada’ya gidip yanında Brad ve Lucas’ı sürükleyecek değildi herhalde.

Ve bu da gerçekten bir vedayı içermiyordu.

Onlar bir şey arıyordu.

Neyi aradıklarını bilmesem de ortada benim bilmediğim, dahil edilmediğim bir arayışının olduğu kesindi, artık biliyordum!

Tyler’a hala bakmakta iken bakışları tüm sürüyü gezip beni bulduğunda yumuşadı, hafifçe başını salladı.

Bu bir ayrılık… Bir ‘’Görüşürüz.’’ Simasıydı.

Burnum titredi.

İçime feci bir kötü his açığa çıktı.

Gözlerim yanmaya başladığında dudaklarımı birbirine bastırdım.

O kadar alışmışken sana her şeyimle…

Gidemezsin be adam!

Gitmemelisin!

Vedalaşırken Brad ve Lucas’a da baktım. Onlar da ciddi bir hava içinde hazırlanmışlardı. İçimdeki sıkıntıya rağmen, onlara güvenmek zorundaydım.

Tyler bana bir kez daha bakıp gözlerindeki kararlılıkla veda etti. Ardından üçü de karanlığa doğru kayboldu.

Eve geri döndüğümde Maya sakindi. Jessica ve Elliot umursamazca durmaktaydı.

Thomas’ın gözlerinde de aynı kararlılık vardı.

Lydia ve Jonas ise niye gittiklerinin bilinmemesinin verdiği şaşkınlıkla bakmaktaydılar etrafa.

Gözlerimi hepsinden kaçırıp sessizce odama çekildiğimde kapıyı kapatıp yatağıma ilerledim.

Ve kendime hayret ettim.

Duygusal bir kızdan uzaklaşıp soğukkanlı, duygularını saklayabilen bir Tribrid’e evrilmiştim.

Ağlamadım, duyguları sakladım ve soğukkanlılıkla odama geçtim.

Gayet iyisin Adelia…

Gayet iyi!

Tyler, Brad ve Lucas ormanın derinliklerinde hızla ilerliyorlardı. Wilhelm’i öldürecek kazığı bulmak için eski, terkedilmiş bir malikaneye doğru yola koyulmuşlardı. Kazığın gömüldüğü yeri bulmak kolay olmayacaktı; kayıtlara göre o bölge, bir zamanlar hem kurtların hem de vampirlerin çatışma alanı olmuştu. Yüzyıllar önce yaşanan bu savaşlardan sonra kazık, güvenli bir yere gömülmüştü. Şimdi ise bu üçlü, o kazığı bulmak için ellerinden geleni yapmak zorundaydı.

Brad, Tyler’a bakarak dişlerini sıktı. “Bu kazığın peşinden gitmek biraz kumar, farkındasın değil mi? Yıllardır gömülü olduğu yerden çıkarmak istedik ama hiçbir zaman emin olamadık.”

Tyler’ın gözlerinde soğuk bir ifade vardı. “Bu kazık Wilhelm’i durduracak. Bunu biliyorum. Eğer bir umut varsa, onu bulup kullanmalıyız.”

Lucas, her zamanki enerjisiyle devreye girdi. “En azından birlikteyiz, dostlar. Kazığı bulamasak bile, onu nerede arayacağımızı biliyoruz. Bu da bir şey.”

Yolculukları uzun ve zorluydu. Ormanın derinliklerinden geçtiler, eski harabeleri kontrol ettiler. Eski kurt savaşlarının izlerini taşıyan bölgelerden geçtiler. Tyler, Brad ve Lucas, izlerin peşinden giderek nihayet kazığın gömülü olabileceği bir yere ulaştılar. Bu, terk edilmiş ve doğanın içine karışmış bir harabenin bodrum katıydı. Kurt Evi’nin eski kalıntıları arasında büyük bir zekayla Leon tarafından gömülmüş olan kutu!

Yerini sadece Thomas’ın bilip tarif edebildiği!

Lucas, Brad ve Tyler kazıyı hep birlikte girişerek başlattı. Toprağın sert ve taşlı yapısı işleri zorlaştırıyordu. Brad ve Lucas bir yandan Tyler’a yardım ederken bir yandan da çevreyi gözlüyorlardı. Herhangi bir pusuya karşı dikkatli olmak zorundaydılar. Tyler ise durmaksızın kazıyordu. Öfke ve kararlılık gözlerinden okunuyordu. Onun için bu sadece bir görev değil, kişisel bir intikam meselesiydi. Wilhelm, geçmişte ona ve sevdiklerine çok fazla zarar vermişti. Bu yüzden, kazığı bulmak onun için bir onur meselesiydi.

Saatlerce süren kazı çalışmasının ardından nihayet toprağın altından sert bir şeye çarptılar. Tyler’ın elleri hızla toprağı araladı ve sonunda elleri eski, ancak güçlü bir aura yayan kutuya ulaştı. Bu, eğer şanslılarsa Wilhelm’i öldürecek olan kazığın izlerine rastladıkları kutuydu. Tyler onu eline aldığında gözleri karanlık bir hırsla parladı.

Brad derin bir nefes aldı. “Şimdi ne olacak?’’ Diye sorduğunda Tyler yere oturarak kutuyu açtı.

Kutunun içinde kırmızı kalın bir ip, kanlı bir urgan, ağaç yaprakları, domuz kılı, insan saçları, üvez ağacı külü, kan lekeleri, kurt adam pençesi ve vampir dişi, kurtboğan ve mine çiçeği… Kutunun ortasına tutturulmuş sarı bir kağıt parçası. Kanlı ellerle tutulmuş, zor bir anda yazılmış bir mektup.

Juliet’in geride bıraktığı tek şey!

Tyler kutuyu yere bırakıp yavaşça açtığında şunlar yazmaktaydı.

‘’Ben aptal değilim, ama deliriyorum. Hayır tam bir aptalım! Bu ritüeli asla gerçekleştirmemeliydim. Yaptığım şeylerin kefaretini ödeyerekten bu satırları yazıyor ve bu kutuyu hazırlıyorum. Kan ritüelini yapmayın ve de yaptırmayın. Doğa Ana boş durmayacak, herkesi en sonunda benim gibi delirtip toprağa gömecek! O yüzden bu mirası bırakıyorum. Kan ritüeliyle doğmuş bebekler olur da sorun çıkartırsa diye. Bebekler ritüelin yapıldığı ağacın kazığı ile ölürler ve ben işimi sağlama alarak Amerika’da en nadir bulunan ağaca oğlumu bağlayarak ağaçları bir bir yaktım. Ardımdan bir yıl sonra arkadaşım Freya benden ritüeli istedi. Ona verdim. Doğa Ana’nın bir lütfu gibiydi adeta. O da erkek bebekti. Gözleri güç saçmaktaydı. Lena da benimle aynı kaderi paylaşarak oğlunun kaderini aynı ağaca bağladığında bulduğumuz her ağacı yıkıp kül ettik.’’

Ardından yabancı dilde yazılmış diğer soluk yazılar…

‘’Sita erat in California, Nevada et Utah. Pinus Longaeva, arbor quae mortem attulit. Si felix es, fortasse una crevit arbor. Leon, custodi filium meum. Natura mater, filium meum benedic.’’

Tyler bilmediği dildeki kelimeleri okudukça gözleri daha da açılmış, şaşkınlığı daha da artmıştı.

Ne yazdığını anlamadığı bu metinlere ise öfke kusmaktaydı.

Kağıdı elinde sertçe sıkarken Lucas’ın yanına çöküşü ile ona döndü.

‘’Burada ne yazıyor sizce?’’ diye sorarak kağıdı Lucas’ın eline bıraktıktan sonra Tyler kutu ile kalktı.

‘’Sıfır, elde var sıfır!’’

Lucas şaşkın şaşkın metinlere bakarken yanına Brad çekti.

Son sözler ve Juliet’in kanlı imzası kağıdı oluşturan gizemin baş yapıtı iken hiçbiri anlamamıştı bu derin anlamlı kinayeyi, hiçbiri bilememişti bu dilin ne dili olduğunu, ve yine hiçbiri bulamamıştı cevabı.

Taa ki Brad bir aydınlanma yaşayana kadar.

‘’Alfred!’’

Lucas ona şaşırarak baktığında Brad sözlerini sürdürdü.

‘’Eminim bu dili çevirmemize yardım eder!’’

Altı saatlik yol ve iki saatlik arayış.

Sekiz saatin ardından bulunan anlamsız bir kutu parçası.

Ve şimdiyse tek bir çıkış yolu Thomas’ın yokluğunsa sürüye göz kulak olan Alfred idi!

Lucas, Brad ve Tyler…

Geri dönüş yoluna girerek sürü evinin yolunu tuttular, Kurt Evi’nin.

Geçen yarım saatlik yürüme ardından nihayet Alfred ile karşı karşıyaydılar, büyük bir umutla ve beklentiyle bakmaktalarken!

‘’Alfred.’’ Diye söze girdi Brad elinde tuttuğu notu uzatarak.

‘’Bu sözleri çevirebilir misin?’’

Alfred kağıdı eline aldığında Lucas, Brad ve Tyler büyük bir beklentiyle beklemeye başlamışlardı.

Alfred Tyler’ı inceledikten sonra tek bir kaşını kaldırdı.

‘’Kazıya izin verdirebilmişsin demek…’’

Alfred tebessüm ederek nota döndüğünde daha nota odaklanmadan bir laf daha etmişti.

‘’Demek ki neymiş, her şeyin bir zamanı varmış.’’

‘’Evet kesinlikle!’’ diye sesini yükseltti Tyler.

‘’Fernando’nuzu ölüme getiren zaman bu zaman. İyi bir zamansa sizin için öyle olsun, şimdi güzelce çevir ihtiyar. Çevir de intikamınızı alayım, zevk olacak çünkü benim için!’’

Tyler’ın katlanarak artan öfkesi bir kez daha gün yüzüne çıkarken Brad onu sıkıca tutmuştu.

O sırada sesleri duyan bütün üyeler bir saniye içerisinde içerideydi.

‘’Ne!? Fernando öldü mü?’’

‘’Kim yapabilir bunu!?’’

‘’Neden söz ediyorsunuz siz!?’’

‘’O ölemez!’’

Ve nice sayısız çığlık!

Alfred onları susturup yolladığında geriye sadece bir kağıt parçası ve okunmamış kelimeler kalmıştı.

Alfred elindeki kağıdı sıkıca kavradığında yazıları da dikkatle okuyarak çevirdi.

‘’Latince. Pek bilmesem de deneyeceğim. Kütüphanemizdeki sözlükten de yardım alacağım. Sadece bir saat! Bekleyin çevireyim. Bu sırada bir kamp ateşi yakarsanız memnuniyet duyarız hepimiz, Fernando için…’’

Tyler başını salladığında Alfred ise bir saatliğine kütüphaneye çekilmişti.

Eski tozlu kitaplardan bulduğu Latince sözlüğün ardından çeviriye başladı.

Ortaya çıkan cümleler ise şaşırtıcıydı.

Bir saatin içinde geri döndüğünde kamp ateşi hazırdı, sözler de öyle!

‘’ Kaliforniya, Nevada ve Utah'ta bulunuyordu. Pinus Longaeva, ölüm getiren ağaç. Şanslıysanız belki bir ağaç büyüyebilir. Leon, oğlumu koru. Doğa Ana, oğlumu kutsasın.''

Alfred sözlerini bitirdiğinde üçü de birbiriyle bakıştı; Lucas, Tyler ve Brad. Sonrasında da Tyler kafasını salladı.

‘’Teşekkür ederim Alfred!’’

Alfred Tyler’ı başıyla selamladığında artık bu üçlünün önünde büyük, başka bir arayış vardı.

‘’Geri dönüp hemen hazırlık mı yapacağız şimdi?” dedi Brad.

‘’Aynen öyle!’’ diye cevap vererek çoktan arabaya yönelmişti bile Tyler!

O zaman… Artık arayışın ikinci aşaması başlasın ve bu büyük arayış devam etsin!

.. 

Tyler, kağıdı elinde sıkıca tutarak cevap verdi. “Evet. Önce ağacı bulacak sonra da kazığı yapacağız. Wilhelm’in zaafını tam olarak anlamamız gerekiyor. Onu sadece bu kazıkla öldürebiliriz. Bu, son şansımız.”

Lucas çevreyi bir kez daha kontrol etti. “Acele edelim öyleyse yolumuz uzun.’’

Tyler kafa salladı ardından sözlerini sürdürdü.

‘’Ve daha ağacın var olduğunu bilmiyoruz.’’

Bu sırada Lucas tebessüm ederek Tyler’ın sözlerini cevapladı.

‘’Onu bulacağız. Eminim ki bir yerde hala yeşeriyor. Her bir bireyin, her şeyin zaafı vardır.’’

Brad Lucas’a kafasını salladığında arabaya binerek oradan -Kurt Evi’nden- uzaklaştılar, Thomas’ın arabasına!

Tyler’ın aklında annesinin sözleri dolanırken devam etmişlerdi yola; Tyler şoför koltuğunda, Brad yanında ve Lucas da arka koltukta iken.

Üçlü hızla ormanı terk ederek dönüş yoluna geçti. Her adımda içlerinde bir zafer duygusu vardı, ama aynı zamanda korku da. Ya ağaç asla bulunamazsa?

Bilgi ellerindeydi, ama bu onların işini bitirmiş sayılmazdı. Asıl mücadele, Wilhelm’in karşısına çıktıklarında, kazığı yaptıklarında başlayacaktı.

Kaliforniya’nın Sierra Nevada dağlarının keskin dorukları arasında ilerleyen üç figür, geceye karışmıştı. Tyler, Brad ve Lucas, yüzyıllardır yaşamış, insan elinden uzakta hayatta kalmış Pinus Longaeva’yı—bilinen adıyla “Ölümsüz Çam”ı—bulmak için yola çıkmıştı. Bu ağaç, sadece kadimliğiyle değil, aynı zamanda Wilhelm’in canını alabilecek tek nesne olmasıyla değerliydi. Wilhelm’in kan ritüeli, bu ağacın özünden elde edilen büyüyle gerçekleştirilmişti ve onu öldürebilecek tek kazık, yine aynı türden yapılmalıydı.

Tyler’ın keskin gözleri, gökyüzündeki solgun ay ışığını izleyerek dağların arasında yankılanan rüzgârı takip ediyordu. “Bu yolculuk basit olmayacak,” dedi, bakışlarını Brad’e çevirerek. “Ama buraya kadar geldiysek, o ağacı bulacağız.”

Brad, onun kararlılığını desteklercesine başını salladı. “Wilhelm’in sonunu getirecek olan kazık, bu ağaçtan yapılacak. Şu an elimizde bu fırsat var, ama hata yaparsak her şey biter.”

Lucas, grubun arkasında ilerlerken yüzündeki dikkatli ifade ve huzursuzluk, sessizliğin altında çakan şimşekler gibiydi. “Bu kadar nadir bir ağacı bulmak,” diye mırıldandı, “bir iğneyi samanlıkta aramak gibi.”

Tyler duraksadı, bir an için rüzgârın getirdiği kokuları algılamaya çalıştı. “Bu ormanda iz sürmek farklı,” dedi sessizce, “ama biz vazgeçmek için burada değiliz.”

Yolculukları, Kaliforniya’nın kurak çöl bölgelerinden başlıyordu. Gündüzün kavurucu sıcaklığı yerini gecenin serinliğine bırakmış, uzun gölgeler onların yolunu kaplamıştı. Kuru toprak, çatlaklarla dolu ve her adımda toz bulutları yükseliyordu. Çevredeki sessizlik, sadece uzaktan gelen cırcır böceklerinin sesiyle bozuluyordu.

Tyler, gözlerini ufka dikmişti. “Bu dağ sırtlarında ağaçların izini bulmalıyız,” diye düşündü yüksek sesle. “Görünüşe bakılırsa bu topraklarda hayatta kalabilmiş birkaç kadim ağaç var.”

Brad, haritayı açarak Tyler’a yaklaştı. “İncelediğimiz kayıtlara göre, bu bölgede Pinus Longaeva’ya dair izler var,” dedi ve parmağıyla bir noktayı işaret etti. “Ama oldukça derinlere gitmemiz gerekecek. Dağların en sarp ve ulaşılamaz yerlerinde büyüyor bu ağaçlar.”

Lucas, haritaya göz ucuyla bakıp kaşlarını çattı. “Bu iş kolay olmayacak. Ama şunu unutmayın,” dedi. “Wilhelm’i öldürebilecek tek şey bu. Her zorluk değer.”

Yolculuk ilerledikçe, kuru ve tozlu çöl manzarası yerini dağlık arazilere, sarp yamaçlara ve soğuk esen rüzgârlara bıraktı. Dağlar yükseldikçe hava daha da ince, nefes almak ise daha zor hale geliyordu. Her adım, sanki binlerce yıllık tarihin omuzlarına yüklediği ağırlığı taşıyormuşçasına zorluydu. Tyler, önde ilerlerken her köşeyi, her patikayı inceleyerek grubu yönlendiriyordu.

“Efsanelere göre,” dedi Brad, derin bir nefes alarak, “bu ağaçlar binlerce yıl yaşıyor ve kökleri yeryüzünün en eski anılarına kadar uzanıyor. Wilhelm gibi biri bu ağacı ritüel için seçmişse, bizim işimiz sandığımızdan daha da zor demektir.”

Tyler, Brad’in gözlerinin içine baktı ve alaycı bir gülümseme belirdi yüzünde. “Wilhelm ne kadar güçlü olursa olsun, bu sefer onun sonunu getireceğiz. Eğer o ağacı bulup kazığı yapabilirsek, savaş bizim lehimize dönecek.” Grup, birkaç gün boyunca aralıksız yol aldıktan sonra Nevada sınırına ulaşmıştı. Burada, arazinin kayalık yapısı ve boğucu sis, işleri daha da karmaşık hale getirdi. Bu dağ sıraları, ağaçların en yaşlı olanlarını barındırıyordu. Ama bu aynı zamanda ağaçların gözlerden saklandığı, kayaların arasında gizlendiği bir yerdi.

Tyler, Brad ve Lucas, dar geçitlerden, kayaların arasındaki patikalardan geçerek dağın kalbine doğru ilerlediler. Nihayet, ulaşılması zor bir vadinin derinliklerinde, sanki başka bir dünyaya açılan bir kapı gibi duran yaşlı çam ağaçlarına rastladılar. Pinus Longaeva… Zamana meydan okuyan, binlerce yıl yaşamış, kökleri yerin derinliklerine uzanan bu kadim ağaç, tam karşılarındaydı.

Lucas, hayranlıkla ağaca baktı. “Bu ağaç, Wilhelm’in sonunu getirecek. Yüzyıllardır burada durmuş ve sonunda bizim elimizde bir silaha dönüşecek.”

“Wilhelm’in ritüeli bu ağaçla yapıldıysa, onu yine bu ağaçtan yapılacak kazıkla sona erdirmek adil olur. Şimdi tek yapmamız gereken, bu ağaçtan kazığı çıkarmak.” Dedi Brad.

Tyler onu onaylayarak ağaca dokunduğunda elini şiddetle çekmesi bir olmuştu.

‘’Ah!’’

Ağzından çıkan bu acılı çığlık ağacın kendisini de etkilediğinin büyük kanıtıydı.

Kaliforniya, Nevada ve Utah’ın keskin zirvelerinde uzanan serüven, sonunda onları Wilhelm’in lanetli ritüelinin yapıldığı kadim ağaca getirmişti. Tyler, Brad ve Lucas, uzun uğraşlar sonunda, binlerce yıllık Pinus Longaeva’nın önünde duruyorlardı. Ancak, bu ağacın sadece Wilhelm’in değil, aynı zamanda Tyler ve onun gibilerin de kaderini taşıdığını kimse tahmin edemezdi.

Tyler, ağacın önünde derin bir nefes aldı. Gövdesi, zamanın her bir zerresini içinde barındıran kalın kabuklarla kaplıydı. Parmaklarını dikkatle ağaca doğru uzattı. Herkes sessizdi; Lucas ve Brad, gözlerini Tyler’ın eline dikmiş, ne olacağını merak ediyorlardı. Tyler, nihayet elini ağacın gövdesine dokundurduğu anda, içinden dışarıya vurmadığı bir çığlık yükseldi. Gözleri aniden kısıldı ve acıyla geri çekildi.

Acı, Tyler’ın içini bir zehir gibi sardı. Ağacın ruhu, ona karşı derin bir direnç gösteriyordu. Bu ağaç, onun gibi melezlerin, doğası gereği varoluşuna karşıydı. Hem bir kurt, hem de vampir kanı taşıyan Tyler için bu ağaç, kendi özünü inkar eden bir güçtü. İçinde yankılanan karanlık enerjiyi hissetti; sanki kökler, onun varlığını dışlamak için harekete geçiyordu.

Brad ve Lucas, Tyler’ın geri çekilmesini kaygıyla izlediler. “Tyler?” dedi Lucas, endişe dolu bir sesle. “İyi misin?”

Tyler bir an gözlerini kapattı, acıyı bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldı. “Bu ağaç… sadece Wilhelm’i öldürebilecek bir silah değil. Aynı zamanda benim ve benim gibilerin de sonunu getirebilir. Bu ağacın özü, bizi reddediyor. İçimi huzursuzluk kapladı, ağacın bir ruhu var.”

Brad şaşkınlıkla Tyler’a baktı. “Yani, bu kazık sadece Wilhelm için değil, senin için de tehlikeli mi?”

Tyler’ın yüzünde acı bir gülümseme belirdi.

Bu ağaç sadece Wilhelm’in değil melezlerinde sonunu getirebilecek büyük bir sorundu!

‘Senin de öyle.’’ Diyerek iç çektiğinde Brad başını eğdi.

Brad, yanındaki balta ile ağaca yaklaşıp hafifçe başını eğdi. “Sonunda Wilhelm’i alt edeceğiz. Peki ya biz?” Brad’in bu sorusuna Tyler’dan cevap gecikmemişti.

“Evet, tam olarak öyle. Bu kazığı yapıp Wilhelm’e sapladığımızda, kendimizi de riske atmış olacağız. Ama ne olursa olsun, bunu yapmak zorundayız.”

Tyler, ağacın yaydığı tehlikeli enerjiyi bilmesine rağmen, geri adım atmadı. O ve Lucas, ağacın uygun bir dalını kesmek için dikkatlice çalışırken, her an tetikteydiler. Ağaçtan çıkan her lif, sanki onların ellerinde yanıyormuşçasına sıcaklık yayıyordu. Her dokunuşta Tyler, içinde karanlık bir soğukluk hissediyordu, ama buna aldırış etmeden işini sürdürdü.

Brad ise çevrede tetikte durarak onların güvenliğini sağlıyordu. Onların ölümsüzlük taşıyan elleriyle şekillendirdikleri bu kazık, sadece Wilhelm’in değil, Tyler ve onun gibi diğer melezlerin de sonunu getirebilirdi. Ama Tyler, kendi hayatını riske atmanın bedelini ödemeye hazırdı. Eğer bu kazık Wilhelm’i durdurabilecekse, her şey buna değerdi.

Kazık nihayet tamamlandığında, Tyler kazığı eline aldı ve ona baktı. Parçalanan kabuklar ve lifler arasında, kazığın gövdesi ölümcül bir keskinlikle parlıyordu. Tyler, bu kazığın hem kurtuluşu hem de potansiyel sonu olacağını biliyordu.

Lucas, Tyler’ın yanına yaklaşarak ona bakarken bir an tereddüt etti. “Tyler, bu… senin için çok büyük bir risk. Bunu gerçekten yapmak istiyor musun?”

Tyler gözlerini kazıktan ayırmadan konuştu. “Wilhelm’in sonunu getirecek başka bir yol yok. Onun gücü, bu ağaçla başladı ve bu ağaçla bitecek. Evet, bu kazık benim için de tehlikeli. Ama bu savaş, benim ve herkesin geleceği için kazanılmak zorunda.”

Ve ardından sözlerini şu sözlerle taçlandırdı.

‘’Hem o bakalım bu şeylerden haberdar mı? O emziğini emerken arayış içerisinde olan biziz!’’

Brad Tyler’ı onayladığında Lucas kafasını salladı.

Brad, Tyler’ın kararlılığını takdir eden bir bakış attı. “Bu iş seninle birlikte başladı, Tyler. Ve seninle birlikte sona erecek. Biz seninleyiz.”

Tyler, derin bir nefes aldı ve kazığı daha sıkı kavradı. “Öyleyse, Wilhelm’in sonu geldi. Artık geri dönüş yok.”

Bu kadim ağaç, Wilhelm’in karanlık gücünü besleyen kaynaktı, ama aynı zamanda ona karşı duran en güçlü silahı da barındırıyordu. Tyler, kazığı yanına alarak, Wilhelm’i yok etmek için dönüş yoluna geçti. Onları bekleyen son savaşın ağırlığı her bir adımlarında hissediliyordu, ama artık Wilhelm’in kaderi mühürlenmişti.

Günler süren arayış, sonunda başarıya ulaşmıştı. Kazık tamamlandığında, Tyler, Brad ve Lucas, ellerinde kadim çamdan yapılmış silahla dağdan aşağıya iniyordu. Gözlerinde zaferin parıltısı vardı. “Artık elimizde onun sonunu getirecek olan şey var,” dedi Tyler, kazığı sıkıca kavrarken. “Wilhelm’in karanlık hükmü burada bitecek.”

Bu kadim dağlarda başlayan arayış, şimdi savaşın son perdesine yaklaşmıştı. Artık her şey bu kazığa bağlıydı ve Wilhelm için kaçış yoktu. Tyler, Brad ve Lucas, Wilhelm’i yok edecek son darbeyi vurmak için geri döndüler; kader, bu defa onların yanında olacaktı.

Nihayet eve dönüş vakti günler sonra geldiğinde üç yol arkadaşı mutlu bir şekilde şehirlerine haftalar sonra ayak bastılar.

Şehre gelir gelmez Tyler’ın düşündüğü tek şey ise ihanet olmuştu.

Nina! 

Tyler o an arabayı durdurduğunda ekip arkadaşlarına baktı.

‘’Benim farklı bir işim var.’’ Dedi ardından Tyler arabadan inerken.

‘’Siz eve dönün, Adel’e söyleyin az sonra geleceğim. Kazığı bulmanın haberini ise bırakın ben vereyim.’’

Lucas ve Brad Tyler’ı onayladıklarında Tyler arabadan indi ve şoför koltuğuna da Brad geçmişti.

Tyler hızlıca yola koyulduğunda saat gece yarısını göstermek üzere iken Nina’nın kaldığı evin yolunu tutmuştu.

Artık yüzleşme vaktiydi.

 

Bölüm : 09.09.2024 15:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Eda / VAMPİRİSTİK Serisi / 70: VEDA ÖPÜCÜĞÜ
Eda
VAMPİRİSTİK Serisi

81.04k Okunma

15.4k Oy

0 Takip
135
Bölümlü Kitap
VAMPİRİSTİK01: HER ŞEYİN BAŞLANGICI02: GİZLİ PARTİ GECESİNDEN BİR ÇİFT DİŞ03: PARANOYA SONRASI GERÇEKLİK04: BİR VAMPİRİN SIRRI05: KAÇAMAK06: RUH VE BEDEN07: YÜZLEŞME08. AV VE AVCI09. TATLI BİR BİRLİKTELİK10. WİLHELM SORUNU11.OTELİN KEYFİ12. AİLE EVİ13. KAYIP14. AFFEDİŞ15. WİNCHESTERLER16. ORMANIN HÜKÜMDARLARI17. MELEZ1.SEZON FİNALİ2. SEZON TANITIM19: YENİDEN DOĞUŞ20: İYİLEŞME21: DOĞUM GÜNÜ22: KURT EVİNDE DOLUNAY ETKİSİ23: MELEZ İLE BAŞ BAŞA BİR GECE24: BİR PANSUMAN MESELESİ25: MELEZ EVİNDE MELEZ İMTİHANI26: KARANLIKTA SAKLANAN GÖLGE27: İNSANÜSTÜLERLE İMTİHANDA28: ANTRENMAN29: MELEZİN ÖZELİ30: AKUAMARİN TAŞI31: BİR MELEZ SORUNSALI32: GEÇMİŞİN İZLERİ33: BOKS MAÇI34: MELEZ DE BİR VAMPİR35: ÜÇ BENZEMEZ2. SEZON FİNALİ3.SEZON TANITIM37: YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDA BİR YERDE38: SON STRATEJİ BÜKÜCÜ39: DOĞUŞUN SAATİ40: TYLER SALVADORE41: DÖNÜŞÜM42: KANDAŞ SAVAŞI43: MELEZLİK SORUNLARI44: ACININ IZTIRABI45: DOLUNAYIN ETKİSİZLİĞİ46: MELEZLERİN DANSI47: SAĞLIKÇI İLE ALFA48: BEBEK MARTİNA49: GELİŞİM VE BÜYÜME50: ADELİTO VE SKYİTO51: KAOSUN GETİRİSİ52: GEÇMİŞE DÖNÜŞ53: BALO3. SEZON FİNALİ4. SEZON TANITIM55: BİR YILDIZIN SON PARLAKLIĞI56: AV VE AVCININ İŞBİRLİĞİ57: GEÇMİŞİN İZLERİ58: ZÜMRÜDÜANKA59: ANILARIN YÜKÜ60: YENİDEN DOĞUŞUN ÇAĞRISI61: GEÇMİŞLE YÜZLEŞME62: SÜRÜ SORUNLARI63: KONSEY64: GEÇMİŞTEN BİR HEDİYE65: İÇİNDEKİ VAMPİRİ KONTROL ET66: AVCI İÇGÜDÜSÜ67: BİR CİLVE MESELESİ68: KAYIPLAR VE YARALAR69: MELEZ GÜÇLER70: VEDA ÖPÜCÜĞÜ71: GEÇMİŞTEN BİR ARKADAŞLA YÜZLEŞME72: VEDA ARDINDAKİ SIR73: MONTANA YOLCULUĞU74: KANLI SAVAŞ75: GÜÇ ARZUSU76: BİR DÜŞMANIN SONU4. SEZON FİNALİ5.SEZON TANITIM78: YENİ BAŞLANGIÇLARA79: KANADA SÜRÜSÜNDE YAŞAMA AİDİYET80: BİR BUNGALOV SORUNU81: SÜRÜDE İLK ANTRENMANLAR82: ŞEHRİ KAZANMANIN YOLU83: TAÇSIZ KRAL VE KRALİÇE84: CASUS85: EVE DÖNÜŞ86: HİPNOZ ADIMLARI87: FESTİVAL88: KORUMA İÇGÜDÜSÜ89: MELEZLİK 10190: GÜCÜN İRADESİ91: HUZURLU KOLLAR92: ŞELALE YÜKSELİRKEN93: HUZURUN MANZARASI94: DUYUMLAR VE FİLİZLER95: TERAPÖTİK BİR ANTRENMAN96: EVLİLİK ADIMLARI97: SON DÖVÜŞ İLK KAN98: ÇİÇEĞİ BURNUNDA GELİN99: KURT ADAMIN DÜĞÜNÜ5. SEZON FİNALİ101: BİR BEBEK MESELESİ102: İDDİA ÜZERİNE103: AÇ KURT104: AŞERME MÜCADELESİ105: SÜRÜYE İTİRAF106: KAN ÇEKİMİ107: YENİDEN VEDALAR108: NINA WAYNE'NİN YIKIMI109: TUTULMA110: GÜÇ OYUNLARI111: PLAN PLANA6.SEZON FİNALİ7. SEZON TANITIM113: KANLI MÜCADELE114: SAVAŞIN GÖLGESİNDE115: WINCHESTER MİRASI116: SANCILAR VE HORMONLAR117: ELİAS VE DAMİEN118: BEBEK ODASI TADİLATI119: VAMPİRLERİN KONTROLÜ120: BİR DÜĞÜN MESELESİ121: YENİDEN MERHABA HAYAT122: DAMIENLİ SABAHLAR123: İYİ Kİ DOĞDUN MARTİNA124: KABUSLARIN BAŞLANGICI125: MAĞARAYA YOLCULUK126: KAYIPLAR VE KAÇIŞLAR ÜZERİNE127: SONUN BAŞLANGICIFİNALSON SÖZ
Hikayeyi Paylaş
Loading...