-Düzenlenmiştir.
BİR DÜŞMANIN SONU
Her şey bir anda kararmıştı. Wilhelm’in alaycı gülüşü, Tyler’ın acı dolu çığlıkları ve ortamı saran gerilim… Bunlar bir anlığına her şeyin sonuymuş gibi hissettirdi, ama ben onlara daha fazla izin veremezdim. Gözlerim, Tyler’a yöneldi. O, mücadele ederken ve acı çekerken bile, hala dimdik ayakta durmaya çalışıyordu. Ama Wilhelm’in gücü, onu boğuyordu. O anda, içimdeki her şeyin önüme geçmesine izin vererek hızla harekete geçtim.
Wilhelm, bana doğru dönerken, onun gözlerinde zaferin görkemini hissedebiliyordum. Ama o zaferin, acının, her şeyin bedelini benden almaya çalıştığını fark ettiğinde… Ne kadar güçlü olduğunun hiçbir önemi kalmayacaktı.
Sadece bir adım attım, hızla. İçimden geçen her şey, bir çığlık gibi çıkmak üzereydi ama sesim kesildi. Kendimi tüm gücümle ona doğru fırlatırken, ellerimdeki güç her geçen an arttı. Zihnimde Tyler’ı korumak vardı, ancak bedenim bambaşka bir karar veriyordu. Wilhelm’in yanına ulaşmadan önce, onu yerden kaldırarak, vücudunu savurduğumu hissedebiliyordum.
Ve bir an… Bir an için onun yüzünü net olarak gördüm. O hain gülüşü ve gözlerindeki acımasızlık. Ama bu sefer, onunla savaşacak kadar güçlüydüm. Hızla bacağına yöneldim. Her ne kadar bacağı yaralı olsa da, kazığı tutmakta kararlıydı. Kazığın soğuk metal yüzeyi, bacaklarımdan geçerken ben de onlara direnmeye çalıştım. Fakat o an, Wilhelm’in elleri hızla benimle temas etti, sanki her şeyin sonu gibiydi. Ama hayır, son değildi.
Bütün gücümle, ona saldırdım. Bu sefer fiziksel olarak daha güçlüydüm, ama kazık hala onun elindeydi. O kazığın bıçak gibi keskin uçları bana saplanabilir diye düşünürken, vücudumda bir acı hissettim. Ama o acı, bana yol açıyordu. Wilhelm’in kazığı yere düşerken, onun savurduğu gücü hissettim.
O kadar hızlıydı ki… Ama ben ona daha yakındım. Kazığın gücüyle hızla karşı koymaya çalışırken, elimi bacağına yerleştirip tüm gücümü verdim. Wilhelm, dişlerini sıkarak acı içinde çığlık atarken, tam da bu noktada, bedenim ona tamamen hakim oldu.
O sırada, Tyler’ın hâlâ güç toplamaya çalıştığını fark ettim. Ama ondan önce beni savunacak bir şey yoktu. Wilhelm’in üzerime yüklendiği an, içimden bir şey patladı ve ona son bir darbe indirdim. Yavaşça çökmeye başladığında, son darbeyi yapmak üzereydim.
Fakat Wilhelm’in gözlerindeki o hain bakışa rağmen, gücümü kaybetmeden, savaşmaya devam ettim. Her darbede onu biraz daha geriye itiyordum.
Bir anlık sessizlik, her şeyin birleştiği an olmuştu. O sırada etrafımda başka bir şey vardı; Maya, Lucas’a yakın duruyor ve Jessica’nın başında Elliot bulunuyordu. Thomas ve Brad, vampirleri savuşturmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Lilith, Lucas’a yardım etmeye çalışıyor ama her şeyin karmaşasında bir yerinden yakalamaya çalışıyordu.
Ama her şeyin merkezinde ben, Wilhelm’le tek başıma savaşıyor ve onu her geçen an daha da zorluyordum. Kazığına rağmen, bu savaşı kazanmam gerektiğini biliyordum. Onun bana attığı her hamlede, içimde bir güç doğuyordu. Ve bu savaş, onun sonu olacaktı.
...
Wilhelm’in bakışları üzerimde ağır bir yük gibi hissettiriyordu. Tyler yerdeydi, henüz toparlanamamıştı.
Derin bir nefes aldım, ne kadar korkmuş olsam da bunu ona belli edemezdim. Belli etmemeliydim.
“Gel bakalım, melez. Gücünü görelim,” dedi Wilhelm, dudaklarındaki o alaycı gülümseme büyüyerek. Adımlarını dikkatlice atıyordu, bacağı yaralı olmasına rağmen hala tehlikeliydi. Elindeki kazık, kanla boyanmış bir tehdit gibi ışıldıyordu. Derin bir nefes alıp ileri atıldım. Ama o, çok hızlıydı.
Wilhelm’in yüzündeki kibir dolu gülümseme, üzerime doğru ilerlerken gözlerime mıhlanmış gibiydi. Kazığı sıkıca kavramış, her hareketimden keyif alır bir hali vardı. Ama ben onun eğlencesi olmayacaktım. Kanayan omzuma rağmen ayakta durmaya zorladım kendimi; her adımında yere çivilerle bağlanmış gibi ağır hissediyor olsam da pes etmeye niyetim yoktu.
İlk hamlesini yaptı. Kazığı bir kılıç gibi savurarak üzerime geldi. Eğildim, hızlı bir adımla sağa kaçtım. Çakıl taşları ayağımın altından kayarken dengesiz bir an yaşadım, ama toparlandım. Wilhelm’in gözlerinde bir anlık hüsran görür gibi oldum. Hemen ardından yeniden saldırdı. Kazığı yukarıdan savurdu, bunu engellemek için kollarımı çapraz yapıp darbeyi savuşturdum. Ancak bu kez o kazığı omzuma yakın bir noktada saplama fırsatı kolluyordu, ve o kadar da uzağa sıçrayamadım.
“Hızlısın, Adelia. Ama yeterince değil,” dedi. Nefesi neredeyse yüzüme değiyordu, sesindeki zevkle karışık öfke beni çileden çıkardı.
Bir adım geri çekildim. “Konuşmayı bırakıp savaşmayı denesen nasıl olur, Wilhelm?” diye tısladım. Sözlerim onu kızdırdı. Kaşları çatıldı, ama bu öfkeden çok daha fazlasını taşıyordu; kurnaz bir planın tohumlarıydı.
Wilhelm bir kez daha atıldı. Ben de hızımı kullanarak doğrudan üzerine gittim, bu kez onun saldırısını savuşturmak yerine karşılık verdim. İki beden birbirine çarptı; onun kazığı, benim hızla savurduğum yumruklarım havada çarpıştı. Omzumda saplanan acı, her darbeyle daha derinlere iner gibi hissediliyordu.
Bir an bacağım hızla Wilhelm’in dizine çarptı. Bir çığlıkla geriye sendeledi, ama ayakta kalmayı başardı. Bu kısa fırsat anını kaçırmak istemedim. Yaralı omzumdan destek alarak üstüne çullanmayı planlıyordum, ama Wilhelm benden önce davrandı. Kazığı havaya kaldırdı ve bir kez daha üzerime indirdi. Eğilerek sıyrıldım, ama karnıma aldığım darbe beni birkaç adım geri düşürdü.
“Zayıflığın her hamlende ortaya çıkıyor, Adelia,” dedi, gözleri alay doluydu. “Bana karşı hiçbir şansın yok.”
Omuzlarım titrerken bir kahkaha attım. “Zayıflık mı dedin? Henüz güç kelimesinin anlamını öğrenmemişsin, Wilhelm.”
Ona doğru yeniden atıldım.
Yüzüne sert bir darbe indirdim ve geriye doğru sendeledi. Fakat çabuk toparlandı. Öfkeyle üzerime atıldı, bu kez yere düştüm. Vücudumuz çamur ve kanla karışmış zeminde savruluyordu. Elimle yüzünü tutup uzaklaştırmaya çalıştım. Çenesinden bir miktar kan sızıyordu, ama bu onu durdurmaya yetmezdi.
“Yoruluyor musun, Adelia?” dedi. Bir eli omzumdaki yarayı hedef alarak bastırdı, çığlık atmamak için dişlerimi sıktım. Ancak Wilhelm’in dikkati başka yere kaydığı bir anda ayağımı onun karnına vurarak onu üzerimden uzaklaştırdım.
Hızla ayağa kalktı. “Fazla uzun sürmeyecek. Direnişin anlamsız.”
“Belki de senin fazla kibirli olman işleri uzatıyordur,” dedim, nefes nefese. Kendi kazığını tekrar eline aldığında gözlerim alarma geçti. Bu kez karşımda yalnızca bir düşman değil, kurnaz bir avcı vardı.
Wilhelm hızla hareket etti, ama bu kez geri çekilmek yerine tam karşısına çıktım. Yumruklarım ve tekmelerim havada çarpıştı. Her darbesi canımı yakıyor, ama her karşı koymam onu biraz daha sinirlendiriyordu. Vücudumuz, savaşı yansıtan bir dans gibi hareket ediyordu. Yırtıcı, öfkeli, ama aynı zamanda kimin daha uzun süre dayanacağını test eden bir döngüydü bu.
Wilhelm'in saldırılarına rağmen içimdeki güç beni ayakta tutuyordu. Daha bitmemişti. Bu savaş, son darbeye kadar benim de meydan okuduğum bir mücadele olacaktı.
Derin bir nefes alıp ileri atıldım. Ama o, çok hızlıydı. Ben saldırımı tam olarak gerçekleştiremeden savunmamı kırdı.
Acı öyle şiddetliydi ki, dizlerimin üzerine çökmeden duramadım. Parmaklarım, kazığın saplandığı yerden akan sıcak kanı hissedebiliyordu. Bu acı... bu zayıflık... Wilhelm’in istediği şeydi.
Wilhelm üzerime doğru eğildi, gözlerinde zaferin zaferiyle. “İşte böyle,” dedi, sesi zehir gibi tınlıyordu. “Önümde eğileceksiniz. Tüm melezler, insanlar, vampirler… Hepsi. İşte böyle.”
Bana sırıtırken, öfkeden ve utançtan yanıyordum. Acım tüm bedenimi kaplarken bile ona boyun eğmiş gibi görünmekten nefret ettim. Wilhelm kazığı biraz daha bastırarak keyifle gülmeye devam etti.
Gözlerimi kapatıp bir an derin bir nefes aldım. İçimdeki güç, damarlarımda hissettiğim kan gibi hızla dolaşıyordu. O acıdan daha büyük bir şey vardı: Tyler’ı koruma isteği. Omzumda yankılanan acı, zihnimi keskinleştiriyor, beni harekete geçiriyordu.
“Önünde eğilmek mi?” diye fısıldadım, nefes nefese. “Bu sadece başlangıç, Wilhelm.”
Başımı kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. İfademde korku yoktu. Öfke, kararlılık ve direniş vardı. O anda, dizlerimin üstündeki zayıflığımın beni tüketmesine izin vermemeye yemin ettim. Çünkü ben savaşmadan pes eden biri değildim. Onun, zaferini tam anlamıyla kutlayamadan, bu savaşı tersine çevireceğimden emindim.
‘’Bunu göreceğiz vampir avcısı Adelia Winchester!’’ Wilhelm’in sözlerine karşı sırıttım.
‘'Tribrid... Tribrid olacaktı orası!’’ Sözlerime karşılık Wilhelm bir kez daha sırıttığında ortamda bir farklılık oluşmuştu.
Gözlerinde çılgınca bir zafer ışığı yanıp sönüyordu.
Ortamda ani bir gerginlik hissedildi. Wilhelm’in vampirleri sessizce toparlanmaya başlamış, ona doğru yaklaşmışlardı. Brad’in uzaktan gelen ağır adımları toprağı titretiyordu. Bir tehdit ya da bir umut işaretiydi belki de. Ancak Wilhelm’in tek bir el hareketi, vampirlerini durdurmaya yetti.
En güçlüleri onun önüne doğru ilerledi. Kırmızı gözleri karanlıkta parlıyordu. Kaslı bedenleri, kalkan gibi Wilhelm’in arkasında sıralandı. Onların bu hamlesi, Wilhelm’in benimle oynadığı bu ölümcül oyunun son aşamasına geçtiğini gösteriyordu.
"Şimdi göreceğiz," dedi Wilhelm. Sesi derin, karanlık bir melodiydi. "Kim avcı, kim av... kim ölümsüz ve kim ölümlü."
Wilhelm dizlerinin üstüne çöktü. Yüzündeki kibirli ifade yerini garip bir sükunete bırakmıştı. Ellerini iki yana açtı, sanki bu dünyanın bütün ağırlığını taşımaktan yorulmuş gibi. Vampirler onun etrafında sıralanmış, siper olmuşlardı. Ve o anda, bambaşka bir şey yapmak üzere olduğunu anladım.
"Wilhelm, ne yapıyorsun?" diye sordum, sesim öfkeden çatlamıştı.
Bana bakmadan konuştu. "Ölümsüzlüğün bedeli, bir son ile başlar," dedi. Sesi hem sakin hem de çılgın bir inançla doluydu. Elleri hızla göğsüne doğru hareket etti. Ancak ne boynunu kırdı ne de bir kazık sapladı kalbine. Bunun yerine kendi bedenine doğru bir ritüel gibi çizikler atmaya başladı, derin ve kararlı. Kan akmaya başladığında, vampirleri geri çekildi.
Onun deliliği karşısında dona kalmıştım. Bu nasıl bir ölümsüzlük arayışıydı? Ama hareket edemedim, zira bu bir planın parçasıydı.
Bedeni yere düştü, ama ölmüş gibi görünmüyordu. Vampirlerinin yanına çekilmesiyle beraber, ortamda ölümcül bir sessizlik hakim oldu. Bu sessizlik, fırtına öncesi bir sessizlik gibiydi.
Wilhelm'in kendi sonunu getirdiği bu an, savaşın bitişi değil, yeni bir başlangıçtı.
Etrafı saran karmaşanın içinde, yere dizlerimin üzerine düştüm. Sol omzum hâlâ kan kaybediyordu ve sızlayan yaralarım nefesimi kesiyordu. Bir elimle omzumu tutarken diğer elimle toprağı kavradım, bedenim titremeye başlamıştı. Gözlerim istemsizce Tyler’a kaydı; Brad onun yanına eğilmiş, dikkatle melez kanını ona veriyordu. Tyler'ın yüzü solgundu, ama gözleri hâlâ savaşı bitirmeye yetecek kadar kararlı görünüyordu.
"Dayan, dostum," dedi Brad, bir yandan Tyler’ın yaralarını kontrol ederken. "Bunu atlatacaksın."
Ama benim için zaman neredeyse durmuş gibiydi. Tüm sesler arka planda yankılanan bir uğultuya dönüşmüştü. Toprağın soğukluğunu avuçlarımda hissederken, olanları anlamaya çalışıyordum. Wilhelm’in vampirleri uzaklarda hâlâ kurtlarla mücadele ediyordu. Bu, bir oyalamaydı—belli ki sadece Wilhelm’in planını tamamlaması için kazanılan zamandı. Ama biz buna ne kadar hazırlıksızdık...
"Adelia, kendine gel!" Brad’in sesi kulağımda patladı. Başımı kaldırdım, onun telaşlı yüzüyle karşılaştım. "Tyler toparlanmaya çalışıyor. Ama seni de bu halde bırakmam."
Başımı hafifçe sallayarak onu geçiştirdim.
Konuşmak zor geliyordu. Yaralarım bedenimi zorluyor, ama bu acının altında başka bir korku vardı. Wilhelm’in kendini feda edişi, onun gerçekten bitişi miydi? Yoksa...
O an, yerde yatan Wilhelm’in bedenine baktım. Gözleri kapalı, hareketsizdi. Vampirlerinin başıboş bir şekilde etrafında sıralandığını görebiliyordum. O an zihnimde bir kıvılcım çaktı—bu bir son değildi, bu bir dönüşümdü. Wilhelm’in kendi bedenini bir araç gibi kullandığını anladım. O, melez olmak için gereken son adımı çoktan atmıştı.
Brad’in Tyler’a yardım ederken beni bir anlığına yalnız bırakması, dikkatimden kaçmadı. Ellerimle yere dayanarak doğrulmaya çalıştım. Ama bedenim buna izin vermedi. Yan oturmuş bir şekilde toprağın soğukluğunu bedenimde hissetmeye devam ederken Wilhelm’in tekrar hareket edeceği o kaçınılmaz anı bekliyordum.
Tyler bir iniltiyle güç kazanmaya çalıştı. Gözleri hâlâ kendindeydi, ama toparlanması zaman alacaktı. "Adelia..." dedi, sesi güçsüz ama beni uyandıracak kadar gerçekti. Onun bu halini görmek, içimde bir öfke fırtınası başlattı. Ama bu öfke bile o anda etrafımızda olup biten gerçeği gölgede bırakmaya yetmiyordu.
Ve işte o an... Wilhelm’in parmakları kıpırdadı. Önce bir titreme, ardından derin bir nefes alış. Bu, sıradan bir uyanış değildi. Bedeninin altındaki toprak hafifçe titredi, vampirleri bir adım geri çekildi. Çevredeki hava ağırlaştı; sanki yerin derinliklerinden bir şey yükseliyordu.
Brad bir anlık şokla Wilhelm’e baktı. "Hayır... bu mümkün değil," dedi, Tyler’ın yanından doğrulurken. Ama biliyordum. Bu an tam da Wilhelm’in istediği şeydi.
Gözleri açıldığında, kan kırmızı bir parıltı vardı. Ama bu, sıradan bir vampirin bakışlarından daha farklıydı. Bedenindeki yaralar kapanmış, Wilhelm’in duruşunda bir farklılık belirmişti. O artık sadece bir vampir değildi.
"Ve yeniden doğdum..." dedi Wilhelm, sesi bir şarkı gibi yankılandı. Sanki yeni bir gücü tadar gibi ellerini açtı. Gözlerindeki zafer ışığı, benim irkilerek bir adım daha geri çekilmeme neden oldu.
Bu savaş bitmemişti. Asıl şimdi başlıyordu.
Wilhelm’in dönüşümü tamamlandığında, havadaki enerji değişmişti. Sanki dünyanın tüm karanlıkları bir noktada toplanmış ve beden bulmuştu. Gözlerindeki parıltı içimi ürpertiyordu. Onun artık eski Wilhelm olmadığını, bambaşka bir yaratık olduğunu görebiliyordum. Melez kanı onu değiştirmişti ve bu değişim, sadece fiziksel güç değil, karanlık bir aurayı da beraberinde getirmişti.
O, tam karşısında duran en zayıf vampire yöneldi. Bir an tereddüt etmeden, fırtına gibi hareket ederek vampirin boynuna yapıştı. İğrenç bir hırıltı ve kanın akışıyla birlikte vampir yere yığıldı. Wilhelm, sanki onun kanını emerken zevk alıyormuş gibi gözlerini kapadı ve bir süre sonra yere bıraktığı cansız bedene bakarak güldü. "Ne kadar... harikulade," diye mırıldandı. Elini yumruk yapıp havaya kaldırdığında, kaslarının buharlaştığını neredeyse görebiliyordum.
"Artık sınırlarım yok!" diye bağırdı, sesi yankılandı.
Hemen ardından bir gölge gibi hareket etti ve hızla bize doğru yöneldi. Bu hızla gözlerimle bile takip edemiyordum. İlk hedef Brad oldu. Brad karşı koymak için kollarını kaldırdı ama Wilhelm, tek bir hamleyle onu tuttu ve devasa bir kuvvetle yere savurdu. Brad’in bedeninin çarpma sesi kulaklarımda yankılandı. İrkildim ve birkaç adım geri çekildim.
Wilhelm, gözlerini Tyler’a çevirdi. Gülüşü bir avcı gibi kurnazdı. "Zayıf olanları mı koruyorsun, Adelia? Görüyorum ki hepiniz sadece birer oyuncaksınız benim için." Bir anlığına Tyler’a baktı, sonra da bana döndü. Bakışlarında alaycı bir ilgi vardı.
"Şimdi sıra sizde," dedi, bir eliyle Tyler’ı işaret edip diğerini bana doğrultarak. Kalbim hızla çarptı. Tyler’ın hâlâ toparlanmaya çalıştığını biliyordum. Onun bu halde Wilhelm’e karşı koyamayacağını düşünmek bile içimde bir çaresizlik hissi uyandırıyordu.
O sırada Wilhelm’in gözleri, arka tarafta beliren bir figüre kaydı. Thomas… Kalabalığın içinden belirginleşen silueti görmüştüm. Wilhelm onun varlığını fark ettiğinde duraksadı, bu kısa an bir fırsat gibi göründü ama onun hızına güvenmemem gerektiğini biliyordum.
Wilhelm’in o anda ne yapacağını bilemedim, ama gücü açıkça göz korkutucuydu. Onunla mücadele edebilmek için birlik olmamız gerekiyordu; aksi halde bu savaştan sağ çıkmamızın hiçbir yolu yoktu.
Wilhelm’in gözü kararmış gibiydi. Artık yalnızca gücün, hızın ve vahşetin cisimleşmiş haliydi. Thomas, onun önünü kesmek için kükreyerek atıldı, ama Wilhelm’in hareketleri, sanki zaman onun için yavaşlamış gibiydi. Thomas’ı bir kenara itip alaycı bir kahkaha attı. Onun gücü, Thomas’ın bileklerine dokunmuştu ama Wilhelm’in amacı başka bir yerdeydi: Tyler ve ben.
Ardından genç bir kurt ileri atıldı. Gözlerinden cesaret ve sadakat okunuyordu. "Alfa için!" diye bağırdı kurt, tüyleri alev gibi parlayan bir kahraman edasıyla Wilhelm’e saldırdı. Ancak Wilhelm, gülümseyerek bu cesur hamleyi boşa çıkardı. Genç kurt, bir hamlede Wilhelm’in elleri arasında yakalandı ve boğuk bir çığlık kopardı. Ardından, hiçbir tereddüt göstermeden onu yere serdi. Kurbanının can çekişmesini izlerken gözlerindeki vahşet ışığı, içimde bir nefret ve çaresizlik karışımı uyandırdı.
Wilhelm kurdu saniyeler içerisinde öldürmesinin verdiği keyfin ardından bizlere döndü ve yanımıza iki adımda geldi. Ayağa hızlı bir şekilde kalktığımda Tyler da toparlamış gibi beni takip etmişti. Elimden tutmaya çalışırken elimi çekiştirerek öne atıldım. Wilhelm’in saniyeler içerisinde dibimde bitişi ile nefesler tutuldu, ama kimin için ve de ne için?
Sıradaki kurbanlar belki de bizdik ama içimizde gram korku yoktu. Bu savaş bugün burada bitecekti, galip çıkanlar ya bizim ölümüzle onlar olacaktı ya da onların ölümüyle de bizler!
Wilhelm, sırıtarak üzerimize doğru eğildi. "Cesur ama çaresizsiniz," diye fısıldadı. Gözlerindeki vahşet alev alevdi. Tyler yanıma geçti, ellerimiz istemsizce birbirine değdi. İçimde yükselen korkuyu bastırmak için ona baktım; gözlerinde inatçı bir kararlılık vardı.
"Birlikte," dedim, sadece o duyacak şekilde. Tyler başını salladı ve ikimiz aynı anda ileri atıldık. Wilhelm’i çevrelemeye çalıştık, ama o bizden çok daha hızlıydı. Her hamlemizi kolaylıkla savuşturuyor, sanki bu mücadele yalnızca onun eğlencesiydi.
Tyler, öfkeyle ileri atıldı, ama Wilhelm onu tek bir darbeyle yere serdi.
Tam üstümüze çullanacakken bir an durdu. Gözleri karardı, hareketleri sendeledi. "Hayır... Hayır! Bu... ne böyle?" Wilhelm’in yüzü büküldü, dizlerinin üzerine çöktü ve göğsünü kavradı. Dönüşümü ters tepmişti; bedenini kavuran güç, onu içeriden yok ediyordu. Çığlıkları gökyüzüne yükselirken, bir kez daha bize saldırmaya çalıştı, ama bu sefer gücü tükenmiş gibiydi.
Bir şeyler yanlıştı. Wilhelm, ilk başta kendinden emin görünse de, birkaç saniye sonra yüzünde bir huzursuzluk belirdi.
Bir inleme yükseldi ve ardından hiddetli bir çığlık. Wilhelm geri çekilip sendeledi. "Hayır... Bu değil! Bu... yanlış!" diye bağırdı. Elleri titreyerek göğsünü tuttu. Vücudu garip bir şekilde kasılıyor, damarları sanki patlayacakmış gibi belirginleşiyordu. Birkaç adım attı, ama ayakları onu taşımıyordu. Dizlerinin üzerine çöktü ve dişlerini sıkıp bağırdı, "Ben... güçlüydüm! Bunun olmaması gerekiyordu!"
Bu Wilhelm’in durdurulamaz sandığımız vahşeti için bir dönüm noktasıydı. Ne kadar güçlü olursa olsun, melez kanının ve kurt kanının karmaşası vücudunu alt etmişti. Dönüşüm tamamlanmış gibi görünüyordu, ama bu onun bedenine ayak bağı olmuştu. Bünyesi bu gücü kaldıramıyordu.
Wilhelm bir kez daha toparlanıp ileri atılmak istedi, ama bu seferki saldırılarını planlı bir öfkeyle değil, içgüdüsel bir çaresizlikle yapıyordu. Yine de, dikkatinin büyük kısmını Thomas’tan Tyler ve bana çevirmişti. Bana yaklaştığı her saniye, kalbim daha hızlı atıyordu. Tyler hâlâ yerden kalkamamıştı, ama onun yanına gitmem gerekiyordu.
Zorla ayağa kalktım. Dizlerim hâlâ titriyor, omzum kazığın etkisiyle yanıyordu, ama Tyler’ın yanında olmalıydım. Gücümü toplamak için derin bir nefes aldım ve sendeleyerek onun yanına ilerledim.
"Tyler..." diye fısıldadım, yanına çökerken. Başını çevirip gözlerime baktı. Yorgun ama kararlıydı. İkimiz yan yana durduk, Wilhelm’in karşısında. Bedenim acıyla yankılanıyordu, ama içimdeki bir şey, bu savaşı burada bırakmamamız gerektiğini söylüyordu.
Wilhelm’in dönüşümünün onu zayıf düşürdüğünü anlamıştım. Bu bir fırsattı. Ama aynı zamanda onun son çırpınışlarının en tehlikeli olduğunu biliyordum. Tyler’ın omzuna elimi koydum ve bir an için gözlerimizi karşılaştırdık. Bir şey söylemeye gerek yoktu. İkimiz de biliyorduk: Bu savaş artık bitmişti.
Wilhelm, yere yığıldığında gözleri hâlâ bizden intikam almayı arzuluyordu. Ancak artık yalnızca bir gölgeydi; kudreti, dönüşümünün altında ezilmişti. Tyler yanıma gelirken, birbirimize kısa bir bakış attık. Bu, zafer miydi, yoksa bir sonraki felaketin başlangıcı mı?
Wilhelm’in dönüşümün geri tepmesi üzerine kendi kanında boğulmasıyla savaş son mu bulmuştu artık?
Tyler, yanımda belirip gözlerini onun hareketsiz bedenine dikti. Bir an için nefeslerimiz senkronize olmuş gibi sessizliğin içinde asılı kaldık.
Etrafımızdaki savaş da onun düşüşüyle birlikte durmuştu. Vampirler, liderlerinin zayıflığını görünce önce tereddütle gerilediler, ardından tamamen geri çekilmeye başladılar. Biz ise, yorgun ama galip bir şekilde ayakta kalmayı başarmıştık. Tyler, Wilhelm’in cansız bedenine bakarken derin bir nefes aldı ve boğuk bir sesle mırıldandı:
“Bitti... Bu kâbus sonunda bitti.”
...
Savaş Wilhelm’in kendi sonunu getirmesi ile sona ermişti. Vampirler, liderlerinin düşüşünü görünce geri çekilmeye başladılar. Biz ise, yorgun ama galip bir şekilde ayakta kalmıştık. Tyler, Wilhelm’in cansız bedenine bakarken derin bir nefes aldı. "Bitti," dedi alçak bir sesle. "Bu kabus sonunda bitti."
Ben ise yanına yaklaştım. İçimdeki tüm korkular, endişeler bir anda silinip gitti. Tyler’a sarıldım, ona sıkıca sarıldım. Bu savaş, bu ölüm kalım savaşı, bizim zaferimizle sona ermişti. Ve ben, tüm bu kaosun ortasında, Tyler’ın yanında olmanın verdiği güçle dimdik ayaktaydım.
Gecenin karanlığı, yavaş yavaş dağılırken, dağ evi sessizliğe büründü. Her şey sona ermişti, ama aynı zamanda yeni bir başlangıç da bizim için doğuyordu. Tyler’la birlikte, bu savaştan galip çıkmıştık. Ve şimdi, hayatımıza yeni bir sayfa açma zamanıydı.
...
Tyler’ın, Thomas'ın, Brad'in ve diğer bütün kurtların en çok da Brad, Thomas ve Tyler'ın desteğiyle, Wilhelm’e son darbeyi vurdum. Onun acı dolu çığlığı, gecenin sessizliğinde yankılandı. Bu, onun sonu olmuştu.
Wilhelm’in ölümü, bu savaşın sona erdiğini işaret ediyordu. Ancak bu zafer, kayıplarımızın acısını hafifletmeye yetmiyordu. Jessica’nın ölümü, Lucas’ın yaralanması ve Nina’nın ihaneti… Bu savaş, hepimizde derin izler bırakmıştı. Ancak Wilhelm’in ölümü, en azından bu acının bir kısmını hafifletmişti.
Tyler, benimle birlikte Wilhelm’in cesedine baktı. Onun gözlerindeki rahatlama, bu zaferin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Ancak bu zafer, sadece bir başlangıçtı. Bizler, kayıplarımızı unutmayacak ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkıp bir sonrakine hazırlanacaktık.
...
Montana dağlarının derin sessizliğine veda ederken, günün ilk ışıkları yavaş yavaş ufukta belirmeye başlamıştı. Geçirdiğimiz bu zorlu gece, hepimiz için farklı bir anlam taşıyordu. Zaferin tatlı meyvesini tatmıştık, ama aynı zamanda yaralarımız da vardı. Sadece fiziksel değil, ruhsal yaralar da…
Tyler ve diğerleri, Wilhelm’in cesedini ortadan kaldırmakla meşguldü. Bu, bizler için bir sonun değil, belki de daha büyük bir tehlikenin başlangıcıydı. Wilhelm’in yenilgisi, bizi sadece bir sonraki savaşa daha da yaklaştırmıştı. Ama şu an, benim için en acı veren an, Maya'nın geceyi sarsan çığlıkları olmuştu.
Kayıplarımız vardı. Jessica gibi niceleri, Lucas gibi niceleri...
Ama beni en çok dağlayan şey daha birbirlerine kavuşamadan onları ayıran bu yara olmuştu.
Maya ve Lucas henüz ikisi de birbirlerine aşklarını yeni yeni itiraf etmek üzerelerken, daha hala flört aşamasındalarken... Lucas'ın Nina tarafından ağır yaralanması her şeyin sonu olmuştu.
...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.89k Okunma |
15.4k Oy |
0 Takip |
135 Bölümlü Kitap |