Yeni Üyelik
48.
Bölüm
@selinayeda_x

MELEZLER DE BİR VAMPİR

Kanepede başını yaslayabileceği kadar geriye doğru atmış bir kız vardı. Ve hemen yanında oturuyor olup da onun boynuyla meşgul olan bir kız.

Kızın elleri Melez'in boynuna sarılmış bir yandan saçlarıyla oynarken bir yandan da ağzından çıkan iniltileri duyulmuştu koridorda.

Şaşkınlıktan açılan gözlerim Thomas'ın beni kolumdan tutuşu

Brad'in hiç kale bile almadan evin mutfağına geçişi... Hepsi bir saniyede gerçekleşmiş iken ağzımdan derince verdiğim nefesle Melez'in dişleri kızın teninden ayrılmış bir şekilde arkasını döndü. Turuncuya çalan irisleri ve sivri dişleriyle ilk defa onun melez görünümünü bu denli görmüş iken keyfini bile bozmadan sadece dişlerini içine geri soktu. Bakışlarım kıza kaydığında zevk alırcasına sırıttığını görünce dayanamadım göz devirdim. Bir adımda salon kapısından içeri girdim. Ama daha ilerlemeden orada durdum ve konuştum.

"Ne yapıyorsun!?" Gerçekten tek sorum vardı. Ve istediğim tek bir cevap. O da: "Neden!?"

...

Melez ellerini iki yana açmış bir şekilde kendini gösterdi.

"Hadi Adelia, besleniyor işte, rahatsız etmeyelim." Thomas beni çekiştirirken Melez göz devirmişti.

"Yeteri kadar içtim içeceğimi!"

Ardından yanındaki kıza döndü ve gözlerinin içine baktı.

"Tanıştığımızı unut, senden beslendiğimi de öyle. Bu yaşananlar hiç gerçekleşmedi." Kız başını büyük bir hipnozun etkisi ile sallamaya başladığında elimi sertçe Thomas'tan çekmiştim.

"Şimdi git." Kız kalkıp üstünü başını düzelttikten sonra yanımdan geçip gittiğinde evden çıkmıştı.

Melez oturduğu yerden kalkıp bize döndüğünde gözleri yavaşça eski haline döndü. Ben ise gözlerime inanamamış bir şekilde kalakalmıştım.

"Sen... Kızı hipnoz ettin."

"Evet yaptım." Diyerek başını salladı.

"Ondan beslendin ve her şeyi unutturdun."

Bir kez daha onayladı beni. Sonrasında birkaç adım daha atarak yanımıza kadar geldi.

"Neden?" Diye bir soru yöneltilince kendisine benden tarafından, cevabı her zamanki gibi çok net ve kesindi.

"Çünkü vampirler böyle avlanır!"

Çünkü vampirler böyle avlanır!..

"Sen melezsin!" Diye karşılık verdiğimde ukalaca sırıtmıştı.

"Ne yapmamı bekliyordun ki!?" Bu yönelttiği soruyla olduğum yerde kaldım. Verecek bir cevabım yoktu. Zaten Melez de cevap falan beklememişti ve sözlerine devam etmişti.

"Ne yani kan paketlerinin bana yeteceğini mi düşündün? Belki de hayvan kanı falan!?" Gözlerini devirdi.

"Güçlü olmak için bizzat damardan taze içmem gerekiyor! Yoksa zayıf bir melez olmamı mı isterdin?" Başımı olumsuzca sallarken Thomas omzuma işaret parmağıyla dokundu.

"Yeni kan içen her vampir biraz aksi olur. Zorlama bence sonra söyle istediğini."

Thomas beni mi korumaya çalışıyordu, araya mı girmek istiyordu hiçbir şey anlamasam da bir kez daha Melez'e döndüm.

"Bari bunu eve getirmeseydin!" Sırıttı. Ve ardından da ekledi.

"Ev benim farkında mısın? Her bir köşesinde istediğimi yapmakta özgürüm ama maalesef ki siz gelip her işime teker teker çomak sokuyorsunuz."

Sakin miydi yoksa öfkeli mi hiçbir şey anlayamazken son sözlerini de söyleyip çekip gitmişti kendi evinden. Ben ise Thomas'a bakakaldım.

Thomas omuz silktikten sonra omzuma dokunmuştu.

"Hep böyledir işte."

Hep böyledir...

Kaç yıldan beri böyleydi.

Kaç yıldır tanışıklardı. Thomas'ın babası Leon ile birlikte iken Thomas da mı vardı. Thomas varsa onların dostluk o zamana kadar dayanıyor muydu? Bu ikisinin geçmişinde neler vardı?

"Kanada'dan beridir tanışık mısınız?"

Başını sadece yana yatırmıştı. Ardından konuştu.

"Zamanına göre değişir."

Başımı salladım ardından sormak için ağzımı açtım. Ağzımı açmıştım ki Thomas koltukları işaret etti. Başımı sallamıştım. Melez ve yemeğinin oturmadığı ikinci koltuğa yerleştiğimde Thomas da beni takip etti ardından nihayet sorma fırsatı bulabilmiştim.

"Ne zamandan beri tanışıksınız?"

Thomas tekrardan omuz silkti ve düşüncelere daldı. Ardından uzunca bir hikâye beni ve meraklı kulaklarımı beklemişti. Hikâyeyi bir de Thomas'tan farklı ayrıntılarıyla dinlemiştim.

"Babamın liderliği döneminde sürüde bir kurt adam vardı. Mark! Dolunay zamanları sürüyle olur sonrasında ise genelde babam ona iş vermedikçe kaytarırmış. Şehre inermiş. Amaç tabii başkaymış. Bir vampir!" Dört gözle ve pür dikkat kendisini dinlerken o devam etmişti.

"Öldürmek falan değil amacı! Sevgilisi! Her şeye rağmen, düşmanlığa rağmen bir vampiri sevgili yapmıştı kendine. Bu öğrenildiğinde babam ona son bir şans verdi. Ve birçok da seçenek. Özür dileyip biat etmek bir seçenekti. Ya da vampirin cesedini alfanın önüne atmak. Bir diğer üçüncü seçenek de şuydu: hiçbirini kabul etmeden ölüm."

Thomas bir süre sustu. Sonrasında da söyleyeceklerini içinde şöyle bir tarttıktan sonra sözlerine devam etti.

"Mark ise ihaneti seçti. Sürüden iki kurt adamı öldürdü. Kardeşlerini! Yalnız da değildi. Sevdiği kız da gelmişti. Juliet! Yanında da iki vampir daha getirmişti. En yakınları, kardeşleri! Onlar kaçana kadar kendilerini engellemeye çalışan herkes öldü. Babam onları en sonunda bıraktı. Mark ve Juliet yanlarına iki vampiri de alarak gitti. Mark artık yalnız bir kurttu. Sürüden atılmış bir Omega! İki yıl içinde onlardan bir haber aldı babam sonrasında. Bir bebek haberi! Güç ile yanıp tutuşan kanlar ve kan ritüeli. Juliet en yakın iki vampir arkadaşını, kardeşimi bu uğurda katletmiş ve kendi kanıyla ritüeli kurbanlar eşliğinde taçlandırmış. Okuduğu büyülerin ardından her birini bulunması en nadir ağaçlardan birinin altına bağlamış. Mecazi anlamda. Günler sonra ise hamile kalmıştı işte. Bir mucize! Kan ritüelinin lütfu. Tabii doğada her şey karşılıydı. Doğa Ana verdiklerini sonrasında misliyle geri alacaktı. İşte o bebek doğduktan iki yıl sonra da ben doğmuşum. Babam bu hikâyeyi sürekli anlatırdı. O melez bebek duyulduğunda herkes Juliet'in peşine düşmüştü. Tüm bebek isteyen vampir aileler. Ama hiçbiri cesaret edememişti ritüeli gerçekleştirmeye. Yanlış yapanlar ise cezalarını ölümle buldu. Benden bir yıl sonra da duyuldu ki bir vampir ailesi daha ritüeli gerçekleştirmişti ve ölümsüz bir bebek daha dünyaya geldi. Bu melez değil saf kan bir vampirdi. Vampirlerin bu denli gerçek bir doğumla üremesi doğayı mahvediyordu. Mahvetmeye devam edecekti. Yıllar içinde Juliet delirmeye ve güçsüzleşmeye başladı. Mark da olanların farkına varmıştı sonunda. Juliet'in sahip olduğu ritüele dair ne varsa her şeyi alfaya teslim etti babama. Bu sürede ben beş yaşındaydım. Melez ile ilk o zaman karşılaştım. Daha hiç kurt adama dönüşmemiş ve gözleri gri idi. Kurt adam olmak doğuştan gelirdi ve birinin bile isteye katledilmesiyle başlardı. Ben de birini öldürmemiş ve daha hiç dönüşmemiş olmama rağmen gözlerimin rengini net bir şekilde hatırlıyordum. Öfkelendiğimde açık sarı. Ama köpek dişleri yoktu. Sadece iris değişimi. Bu öfke beni değiştirecek şey olacaktı. On iki yaşımda iken olmuştu da. Annemin ölümünü getiren bir avcıyı gözümü kırpmadan öldürdüğümde! Kurt adamlık da bunu gerektiriyordu işte. Birini bile isteye öldürmek. Doğaüstü olmayan birini! Babam Mark'ı büyüklük yapıp affetti. Zaten çok uzun bir süre geçmişti yaptığı büyük hatadan o yana. Ölenler yerini daha yeni jenerasyonlarla değiştirmişti çoktan." Yutkundum. O da nefes almak için durmuştu.

Bende o an sordum.

"Annen... Nasıl öldü?"

Bakışlarının içindeki burukluğu gördüğümde Thomas iç çekmişti.

Ve pür dikkat onu dinlemeye başlamıştım bir kez daha.

Onun geçmişinden bir parçayı.

Pür dikkat tüm kulağımı açmış Thomas’ı dinlemeye başladığım sürede Thomas boğazını temizledi. Gözlerini indirdi ve ellerini önünde birleştirdi.

Ardından nefesini verip içine de daha derinden bir nefes doldurduğunda bir kez daha anlatmaya devam etti.

"Sürü onu koruyamadı. Dolunayda ormanda kurt formunda iken avcılardan biri onu vurdu. Mermiler gümüş olur bilirsin. Gerçekten kurtlar zararlı olsun diye. O gün bazı kurtlar zincirliydi. Kendilerini kontrol edemediklerinden. Babam onlarla ilgilenirken annem bir ara aradan fırlayıp gitmiş. Mermi sesi geldiğinde anlamıştık bir şeylerin olduğunu. Evdeydim sesi duydum, bir kurt uluması işittim. İşte o an gerçekleşti. Bir anda onun annem olduğunu tanıdım. Odamın penceresinden atladım ve sese doğru fırladım. Bir avcı annemin ölü kurt formunun üstünde gezinirken atladım üzerine. Kendiliğinden çıkan kurt pençemle avcıyı tanınmaz hale getirince gözlerim sarardı. Dolunay vakti varlığını sürdürdüğünden o an başlamıştı dönüşüm. Başımda bir yanma hissi ve karıncalanma oldu. Parmak uçlarıma sıcaklık bastı dişlerim durmaksızın kaşındı ve kulaklarım çınladı. Ardından dizlerimin üstüme çökmüştüm. İlk sırt kemiğim, omuriliğim, anlatılamaz bir acıyla kırıldı. Sonrasında dirsekler, eller ve ayal bileklerim derken kaval kemiği ve boyun! Gözlerimi tekrardan açtığımda soluk sarı tüylü bir kurttum. Beni görenler bunu söylüyordu. Ve kurtların postunun rengi her daim bir şey ifade ederdi. Gücü, saflığı, temizliği, liderliği, şifacılığı, koruyuculuğu temsil ederken benim postum doğuştan bir alfaydı. Her zaman alfa çocukları alfa postuyla doğmaz. Bu da benim özelliğimdi. Doğa tarafından seçilmiş doğuştan gerçek bir alfa. Tıpkı safkan bir vampir ve de tıpkı doğmuş bir melez gibi. Bu da benim gücümü temsil ediyor işte. Diğer kurtlara göre daha hızlı daha güçlü ve daha çeviğim. Yaralarım daha hızlı iyileşir kurtboğan daha güçsüzdür bana karşı. Beni daha az etkiler. "

Thomas sustu.

Bende sustum.

Etrafımdaki her insanüstü birey... Neden hepsi kendi türünün en güçlüsüydü?

Wilhelm Donovan: Saf kan bir vampir ve gücü sayesinde vampirlerin lideri.

Thomas Lockwood: Doğuştan tertemiz bir alfa.

Ve

Melez: doğuştan melez! Türünün tek örneği ayrıca.

Thomas bir kez daha boğazını temizledi ve bana döndü.

"Nerede kalmıştım? Ah doğru! Babam ritüel kağıtlarını bir sandıkla derinlere gömdü. Kimse ulaşamasın diye yerini kimseye de söylemedi. Ölümüyle de ritüel tarihe gömülmüş oldu. Neyse ki Kanada'da olmuştu bütün bunlar. Kanada'da pek bir vampir bulunmazdı. Ritüel de bu sayede bilinen birkaç vampirin ölümüyle kendini tarihin tozlu sayfalarına gömdü. Babamın alfalık dönemine dayanıyordu kurt adamların bu vampir şehri denildiği yerden sürülmesi. Burası vampirlerin orası da kurtların olsun gibisinden. Ve ben başa geçtiğimde... Tek amacım geri alma çabası oldu. Eski topraklarımızı. Ben on yaşıma girdiğimde Kanada'ya ayak basmıştım. Aslında ritüeli bilen vampirler ritüeli arasa da bulamayacaktı çünkü ritüel burada değil Kanada'da toprağa gömülmüştü. Gömüldüğünde ise annemin öldüğü yaştaydım."

Nereden nereye gelmiştik. Sadece Melez ile olan anıları duymak isterken alfanın bütün hayat hikayesini neredeyse eksiksizce dinlemiştim.

Her şeyi öğrenmiştim tek bir şey dışında. O da Thomas'ın nasıl alfa oluşuydu.

"Peki nasıl alfa oldun?" Gülümsedi. Ardından ellerini iki yana açmıştı.

"Sence!?" Dedi. Ona anlamsız gözlerle bakarken sözlerini sürdürdü.

"Babamı alfalık mücadelesinde devirerek değil tabii! Onun ölümüyle çoktan herkes önümde diz çökmüştü bile. Kürkümün rengi ve bir sonraki alfanın ben olacağımın bilinmesi ile. On dokuz yaşındaydım. Üç yıldır alfayım. Kendimi bildim bileli alfa! Kâğıt üzerinde ise üç kısacık yıl."

Melez oraya on dokuz yaşında iken gitmişti. Ve Thomas o zaman on yedi yaşında oluyordu. Melez'in oradan ayrılması da Thomas'ın on sekiz yaşına dayandığını da düşünürsek... Melez'in bahsettiği şu kan ritüeline kafam gidip duruyordu. Önce kendi ailesini öldüren sonra kurt liderini beraberinde de bir zaman sonra avcı bir aileyi öldüren bir kan ritüeli! Olabilir miydi!? Olabiliyorsa... Bu durumda kurt lideri kan ritüeli gerçekleştiren aile ile bağlantılı olduğundan Doğa Ananın huzuruna çıkmıştı. Peki ya vampir avcısı ailesi? Onlar sadece Juliet'i iki defa bağışladığı için mi öldüler!?

Yoksa onların da mı başka bağlantısı vardı melez ailesi ile!?

Her şey büyük bir gizemken tamamen düşüncelerime dalıp gitmiştim.

Taa ki Thomas beni uyandırana kadar.

"Nereye dalıp gittin? Bu hikâye yüzüne üzülmüş olma lütfen, atlattım ben." Başımı olumsuzca ona salladıktan sonra gözlerindeki parıltıyı gördüm. Bana doğru eğilmiş iken önce gözlerimi sonra da başımı kaçırmıştım ki ardından bir çırpıda hızlı bir şekilde sordum.

"Kan ritüelinin sonuçlarını biliyorsun değil mi?" Başını olumluca sallayıp başını geriye yatırmıştı.

"Doğa Ana istediği ruhu alır ve yok eder. Ritüele eşlik eden ve onların yakını olan kişileri."

Biliyor muydu peki babasının bu yüzden öldüğünü. Bilmiyorsa öğrendiğinde yine Melez'e bu kadar karşı nazik olur muydu?

"Baban nasıl öldü? Bu arada seni soru yağmuruna tutmuş gibi olmasın biraz da ben konuşayım. Benim anlatacak pek bir olayım olmadığı için sizinkileri dinlemekten mutluluk duyuyorum."

Bu sırada Thomas sözümü kesmişti.

"Herkesin anlatacak bir şeyleri vardır, herkes anlatılacak şeyler mutlaka yaşamıştır."

Ona başımı salladıktan sonra devam ettim.

"Annem ile babam bir gece eğlenmek için dışarı çıkmıştı. Evde yalnızdım. Baş başa bir şeyler yapacakları için mutluydum. Gece iki olduğunda hala gelmemişlerdi. Onları bir yanım merak ederken bir yanım da umursamamıştı. Bir yerde kalacaklarını düşündüm. Baş başa bir gece geçireceklerini. O yüzden onlara mesaj atıp uyumaya karar verdim. Gecenin üçünde telefonum defalarca çalmıştı. İlk arayanlar dönüş yolunda trafik kazası dedi. Hastaneden aramışlardı. Ben kahrolurken acıdan bu sefer başkan duyup aradı. Babam avukat olduğundan silahlı bir olaya müdahale etmek istemiş ve ikisi de vurulmuş. Neye inanacağıma şaşırmışken sabah otopsiyle öğrendim gerçeği. Trafik kazası, şarampole yuvarlanmışlar. Hastanenin dediği doğru imiş, ama başkanın o şeyleri nereden işittiğini gerçekten de anlamadım. Sormaya da fırsatım olmadı. O günden beridir iki yıldır en değerli üyelerine anma töreni düzenliyor. Meclisin en değerli iki üyesine. Ve o anlarda beni bir kere bile dinlemiyor sözümü sürekli kesiyor ve beni birilerine takdim ediyordu. Öyle işte. Ve iki hafta sonra bir kez daha düzenlenecek olan bir anma töreni var. Üçüncü anma töreni ama ölümünden geçmiş olan bir iki yıl."

Gözümden bir iki damla yaş geldiğinde başımı çevirdim.

En yenisi benimdi, acıların en tazesi.

Ellerimle yüzümü kapayınca Thomas sıkıca bana sarıldı.

"Yok bir şey, utanma sakın. İstediğin kadar ağlayabilirsin asla mahcup hissetmene gerek de yok. Seni anlıyorum. Ben de en az senin kadardım. Ne eksik ne fazla."

Başımı kaldırıp ellerimi yüzümden çektiğimde Thomas ile yüzlerimizin ne kadar yakın olduğunu fark ettim. Gözlerimdeki yaşların birkaçı ağzıma dolarken o tuzlumsu tadı hissetmiştim. Thomas bana içtenlikle gülümseyip ıslak yüzüme yapışan saç tellerini alıp arkaya atarken kapı girişinden gelen öksürükle geriye doğru sıçradım, Thomas'tan uzağa. Thomas ile aynı olduğu yerde kalmış ve oradan gözlerini devirip kapının önünde duran Melez'e bir bakış atmıştı.

Nihayet beyefendiler, Melez’ler…

Aramıza teşrif etmiş, evinin yolunu bulabilmişti geçen bir saatin ardından!

 

Loading...
0%