Yeni Üyelik
15.
Bölüm

13. KAYIP

@selinayeda_x

KAYIP

Kanada'daki o harika tatilden ve Emery'in ailesiyle geçirdiğimiz o keyifli günlerden sonra, yavaş yavaş okula dönme zamanı gelmişti. Okulların açılmasına iki gün kalmıştı ve ben yurt odamda oturmuş, ders materyallerimi gözden geçiriyordum. Emery'den uzun zamandır haber alamamıştım. Bu yüzden ben de Emery’i aramaya karar vermiştim.

Tabii o benden önce davranıp beni aramıştı. Onunla bir süre konuşmanın ardından Emery’i de beni de mahveden o şeyi nihayet öğrenebilmiştim.

‘’Jonathan hastanede!’’ demişti bana Emery. Ve durumu da ağırdı.

Kalbim bir anda sıkıştı. "Ne oldu? Ne zaman oldu bu?" diye sordum, içimdeki endişe dalgasıyla. Emery, boğazı düğümlenmiş gibi konuştu.

‘’Çok… Çok kötü. Kaburgaları, sırt kemikleri… Berbat halde. Ne oldu bilmiyorum, dövülmüş galiba. Ama böyle büyük bir şeyi kim neden yapar hiçbir şey bilmiyorum!’’

Şimdi orada Emery’i desteklemek için elimden geleni yapardım ama yeni gelmiştim işte, bir daha nasıl gidebilirdim ki?

‘’Çok üzgünüm Emery.’’ Emery bir hıçkırıkla devam etti.

Sesi titriyordu ve ağlamaklıydı. Ona destek olmak için kelimeleri bulmak zorlaşmıştı.

Emery'in bu kadar üzgün olduğunu duymak, içimi acıttı. Jonathan'ın ne kadar sevildiğini ve ailenin ne kadar birbirine bağlı olduğunu biliyordum.

‘’Emery o iyileşecek. Tamam mı, güçlü olman lazım, Jonathan için de kendin içinde.’’ O an Emery tekrar ağlamaya başlamıştı.

‘’Şu an yanımda olmanı o kadar çok isterdim ki!’’ Emery’in hıçkırıkları kulağıma dolarken gözyaşlarım gözlerimden firar etmişti.

İçimde büyük bir üzüntü ve çaresizlik hissettim ama ona elimden gelen desteği vermek istiyordum.

‘’Ne zaman istersen… Beni arayabilirsin tamam mı? Ve sakına! Kendini bırakmak yok.’’ Emery beni onayladıktan sonra zorlukla ‘’Görüşürüz.’’ diyerek telefonu kapatmıştı.

Telefonu kapattıktan sonra, yatağımda oturup düşüncelere daldım. Jonathan’ın durumu beni derinden etkilemişti. Emery’in acısını hissetmek, onu teselli edememek, içimde büyük bir boşluk yaratmıştı. Onun yanında olmayı, elini tutmayı ve birlikte bu zor zamanları atlatmayı çok isterdim.

Okulun açılmasına sadece iki gün kalmıştı, ama aklım ve kalbim Emery ve Jonathan ile birlikteydi. Umarım, her şey yoluna girerdi ve Jonathan sağlığına kavuşurdu. Bu zor zamanlar, dostluğumuzun ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha bana gösterdi.

Telefonu kapattığımda kendimi zorlukla yatağa atmıştım. Nefes bile alamamış Emery ile adeta aynı acıyı paylaşmaya başlamıştım.

Ne yapabileceğimi onlara nasıl destek olabileceğimi düşünürken o an aklıma Wilhelm gelmişti.

Tabii ya, Wilhelm!

Onun kanı her şeyi çözebilirdi.

Jonathan daha hızlı iyileşebilirdi.

Emery de böylece kendini topalardı.

Evet bunu yapmam lazımdı!

Jonathan'ın durumunun ciddiyetini öğrendiğimde, içimdeki çaresizlik dalgası beni boğuyordu. Emery'nin acısını hissetmek ve Jonathan'ı kaybetme korkusu, beni hemen harekete geçirdi. Akla gelen tek çözüm, sevdiğim adam Wilhelm'di. Onun yetenekleri, Jonathan'ı kurtarabilir, ona bir şans daha verebilirdi. Hemen telefonumu aldım ve Wilhelm'i yurt odama çağırdım.

‘’Wilhelm!’’

Telefon Wilhelm tarafından bana karşı ‘’Güzelim?’’ diyerek açılmıştı.

Derin bir nefes alıp iç çektikten sonra hemencecik konuya girmişti.

‘’Yanıma… Uğrar mısın?’’ Bu sözümden sonra telefonun arkasından boğuk bir ses işittim.

‘’Emrin olur.’’ Sonrasında ise bir saniye bile geçmeden kendisini odamın içinde bulmuştum.

Telefonu kapatır kapatmaz, odanın içinde bir rüzgâr esintisi gibi Wilhelm belirmişti.

"Adelya, buradayım. Ne oldu?"

İç çekerek ona sarıldım. Elleri hızlıca belimi sarmıştı.

‘’Ne oluyor?’’ Başımı göğsüne dayadığımda saçlarımı okşamaya başlamıştı.

‘’Emery’in abisi’’ dedim. ’’Durumu kritikmiş.’’

Bu sözlerimden sonra kaşlarını çatarak bana bakmıştı.

‘’Yani!? Ne yapmamı istiyorsun! Adelya?’’

Derin bir nefes alıp, cesaretimi topladım. "Jonathan'ı iyileştirmeni istiyorum, Wilhelm. Ona birkaç damla kan vermeni. Bu onun iyileşmesine yardımcı olabilir, değil mi?" dedim,

Umutla gözlerinin içine bakıyordum, taa ki kısa sürede umudumu kırıp darmaduman edene kadar.

Wilhelm'in yüz ifadesi bir an için donuklaştı. Gözlerinde beliren tereddütü hemen fark ettim.

‘’Adelya, bunu yapmayacağım!’’ Şaşkınlıkla ona bakakalmışken zorlukla yutkundum.

‘’Ama…’’ diyebildim sadece. Ama Wilhelm kesin ve net görünüyordu. Sesi derin ve kararlıydı. Sözleri kalbimi delip geçti.

"Ama neden? Neden yapamazsın? Jonathan'ın hayatı tehlikede!" dedim, çaresizlikle.

Onun tavrı ise açık ve netti.

‘’Bu benim ilgi alanım değil. Ben sadece seni önemsiyorum. Hem arkadaşının abisi şu an nerede ki? Kaç kilometre yol katetmem gerekiyor. Hadi onu geçtim. Kanım içinde iken ölürse ne olacak!? Hastanede katliam mı çıkarsın istiyorsun Adelya!’’

Lanet olsun haklıydı.

Ve lanet olsun elimden hiçbir şey gelmiyordu.

‘’Deneyemez misin?’’ Daha aklımda birçok şey varken Wilhelm hiçbirini söylememe izin vermeyerek söze girdi.

‘’Yapamam Adelya. Riske de giremem. Arada sen olsan bile… Benim için hiçbir şey ifade etmeyen birisini iyileştirmek için çabalayamam. Bu böyle yürümüyor Adelia.’’ Ve Wilhelm benden uzaklaşmıştı.

‘’Sonra görüşürüz Adelia. Özür dilerim.’’ Wilhelm’in silüeti önümden kaybolup gittiğinde odada yine bir başıma kalakalmıştım.

Ve Wilhelm beni bir kez daha yüzüstü bırakmıştı.

Bu ne kadar yüzüstü bırakmak olarak adlandırılırsa tam olarak o kadar yüzüstü bırakmıştı işte!

Kalbim sıkıştı ve içimdeki hayal kırıklığı büyüdü.

Sanırım bir kez daha kaybetmiştim işte.

Günler birbirini kovalamıştı. Emery’den güzel haberleri beklemiştim ama o haberleri alamadım.

Okulun ilk günü gelip çattığında ise gitmek zorundaydım.

Altıma çiçekli mini siyah bir etek üstüme de düz beyaz bir bluz giydikten sonra makyajımı ve saçım da yaparak okulun yolunu tuttum. İlk gün olduğundan fazla ders işlenmemişti, zaten işlenen dersleri de pek anlayacak kafada da değildim.

Ders bitimi öğle arası olduğunda kendimi okulun kantinine atıverdim.

Bir masada yalnız başıma oturup kahvemi yudumlarken telefonum çalmıştı.

Emery arıyordu.

Korkarak ve derin bir nefes alarak telefonu açtım.

Jonathan’ın durumunu düşünerek telefonu açtım.

"Merhaba, Emery. Nasıl oldunuz? Jonathan nasıl?" diye sordum.

Karşı taraftan gelen sessizlik beni daha da endişelendirdi. Sonra Emery’in hıçkırıkları duyuldu ve kalbim bir anda sıkıştı.

"Adalia," dedi, sesi titriyordu.

"Jonathan... Jonathan öldü."

Dünya bir anda durdu. Kalbimde büyük bir acı hissettim ve ne söyleyeceğimi bilemedim.

"Emery, çok üzgünüm. Sana sarılmak ve senin yanında olmak o kadar çok isterdim ki… " dedim.

Emery, hıçkırıklarla dolu bir sessizlikten sonra konuşmaya çalıştı.

"Onu kaybettik, Adalia. Her şey çok hızlı oldu. Ailem perişan durumda. Ben... Ben de ne yapacağımı bilmiyorum,"

Gözlerim dolmuştu ve arkadaşlarımın şaşkın bakışları arasında telefonu sıkıca tutuyordum.

"Emery, lütfen güçlü ol. Senin yanındayım, ne zaman istersen bana ulaşabilirsin. Buradayım,"

Emery, derin bir nefes aldı.

"Teşekkür ederim, Adalia. Uzun bir süre okula gelemeyeceğim. Ailemle olmam gerekiyor," dedi.

"Seni anlıyorum. Ailenin yanında olman gerekiyor. Her şey düzelecek, sadece zaman alacak," dedim.

Emery, biraz daha sakinleşmiş bir şekilde tekrardan konuştu.

"Umarım öyle olur. Seni seviyorum, Adalia," Bende ona aynı şekilde karşılık vermiştim.

"Ben de seni seviyorum, Emery. Lütfen kendine dikkat et,"

Ardındansa telefonun ardındaki ses kesilmiş ve telefon kapanmıştı.

İçimde büyük bir boşluk ve üzüntü hissettim. Jonathan’ın ölümü, sadece Emery ve ailesi için değil, benim için de büyük bir kayıptı.

Jonathan’ın ölüm haberini aldığımda, içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim.

Telefonu kapattıktan sonra, içimdeki öfke ve hayal kırıklığı hızla büyüdü. Bu acıyı yaşamak zorunda kalmamızın tek sebebi, Wilhelm’in yardım etmeyi reddetmesiydi.

Tek suçlu oydu, bizzat o!

Onu bulmam gerekiyordu. Onu bulmalıydım!

Hemen kantinden çıkarak bahçeye indim. Öyle bir hızla kapıdan fırlamıştım ki birine sertçe çarparak yere düşmem bir olmuştu. Göğsüme yediğim darbeyle yerde kalakalmışken çarptığım kişi bana doğru endişeyle eğildi.

‘’Hey, hey sen iyi misin?’’ Çarpıştığım çocuğun suratına bakakalmışken her şey uçup gitmişti. Wilhelm’i bile unutmuştum adeta.

Ama sonrasında elim istemsizce karnıma gitmişti.

Ben bunu yaptığımda çocuk kollarımdan tutarak beni kaldırdı.

‘’Özür dilerim seni görmedin, canını yaktım değil mi kusura bakma.’’

Ben hala olayın şokuyla olayları çözümlemeye çalışırken afallamış bir şekilde etrafı inceliyordum. Daha sonrasında sadece ‘’Ben de önüme bakmıyorum.’’ Diyebildim. Nihayet konuşmamın ardındansa çocuk gülümsemiş ve de bana elini uzatmıştı.

‘’Ben Thomas. Biyomedikal iki!’’ Onun bu söylemiyle gözlerim daha da irice açılmıştı.

‘’Ne!?’’ Tepkime güldüğünde kendini tekrar etti.

‘’Biyomedikal mühendislik iki sınıf öğrencisi Thomas Lockwood! Değişim öğrencisi olarak geldik.’’ Geldik?

O an yanımızdaki iki genci yeni fark edebilmiştim.

Bu çarpışma beni gerçekten de fena halde afallatmıştı.

‘’Eee hoş geldiniz öyleyse, okulumuza. Ben de Adelia Winchester. Bu arada aynı sınıftayız Thomas.’’ Thomas söylediğim bu söze gülümsediğinde yanındaki arkadaşlarını da unutmadan onları da tanıttı.

‘’Bunlar da Jeremy ve Brad. Jeremy makine ve Brad ise elektrik mühendisliği.’’ Thomas’ın bu sözlerinden sonra anılarım depreşivermişti bir anda.

‘’Elektrik mühendisliği okuyorum ama hayatımda bu kadar elektrik almadım be güzelim!’’

‘’Hey iyi misin daldın gittin?’’ O an kendime gelip başımı iki yana salladıktan sonra zoraki bir şekilde gülümsedim.

‘’Evet iyiyim teşekkürler.’’

Jeremy ve Brad’e teker teker elimi uzatıp tokalaştıktan sonra tekrardan Thomas’a döndüm.

‘’Benim gitmem gerek.’’ Yanlarından geçip gidecekken Thomas arkamdan seslendi.

‘’Hey bizi okulu gezdirsen hiç fena olmazdı. Biraz geç kaldık derslerimize de.’’ Thomas’a sözlerinden sonra tekrar döndüğümde beklentiyle bana bakmaktaydılar.

Wilhelm ile konuşmam gerekiyordu. İçimi dökmek istiyordum, içimdeki öfkeyi kusmak istiyordum.

Belki o zaman sakinleşecek belki sonrasında tekrardan eskisi gibi olacaktık.

Thomas’a başımı salladım.

‘’Peki öyleyse, beni takip edin.’’

Wilhelm ile daha sonra da kapışabilirdim sonuçta. Şimdi ise yeni değişim öğrencilerine edebildiğim kadar yardım etme zamanıydı.

Onlara ilk önce kantinin yerini göstermiştim. Her zaman gerekli olan bir yerdi.

‘’Burası kantinimiz. Kahve makinası, soğuk içecek makinası, atıştırmalı makinası var. Yemekler falan da satılıyor içeride.’’ Kantin çıkışında koridordan geçerek dersliklere yönelmiştim.

Tuvaletler ise koridorda zaten görülmekteydi. O yüzden WC’ler hakkında bir şey söylemedim.

‘’Derslikler bu tarafta. Ee ders programlarınızı açar mısınız? Hangi dersliklerde olduğunuza bakalım.’’

Thomas ve arkadaşları anlayarak telefonlarını çıkarıp bir şeylere baktıktan sonra hızlıca uzattılar. Hızlıca göz gezdirdikten sonra Jeremy ve Brad’i dersliklere götürmek için yola koyulmuştum. Derslikleri farklı koridordaydı. Onları bıraktıktan sonra Thomas’a döndüm.

‘’Gel bakalım, sen benimlesin. Dersliğe geçelim.’’ Thomas ardımdan ilerlerken kendi dersliğimize Thomas’ı götürdüm. Ders ise üç dakika içinde başlayacaktı.

Dersler başlamış ve nihayetinde sıkıcı bir dersin ardından hoca gitmiş biz de okul çıkışı olduğundan evlere dağılmıştık. Thomas bana veda etmiş ardından diğerlerinin yanına gitmişti. Beni okul çıkışında bekleyen biri olmadığından elbette direkt yurdun yolunu tutmuştum.

Kendimi yorgun hissediyordum.

Odama girip kapıyı kapatmış ve üstüme rahat bir şeyler giyerek çantamı da çalışma masama koyarak direkt kendimi yatağa bırakmıştım. Yemek yemek için bile halim yoktu. Bugün sadece uyumak istiyordum.

Yarın ise…

Wilhelm’i okula çağıracaktım.

Sabah olduğunda güzel bir uyku çekmenin ardından zımba gibiydim. Kendimi bir anda yataktan hızla kaldırıp doğruca yüzümü yıkamak için banyoya gittim.

Yüzümü kurulayıp saçımı da taradıktan sonra okul için giyecek kıyafetlerimin keşfine başladım.

Kendime güzel beyaz bir crop bluz ve altına siyah palazzo bir pantolon hazırlayıp giydikten sonra saçım ve makyajım için en sonunda masaya oturdum.

En sonunda hazırdım. Ardından kahvaltı etmiş ve ayakkabılarımı giyerek okulun yolunu tutmuştum.

Bugün büyük bir gündü. Wilhelm ile konuşacağım bir gün! İçimi döküp her şeyi boşaltacağım bir gün.

Onu bulduğumda, gözlerinde başka, değişik bir ifade vardı, ama ben bunu umursayabilecek bir havamda değildim şu anda.

"Adelya, ne oldu?" dedi aceleyle.

Sanki onu bir şey olduğu için çağırmıştım!?

Evet onun içindi ama aksine bana bir şey olmamıştı ve onun tek önemsediği ise yine bendim!

Yanına vardığımda, yakasından tuttum ve onu sertçe kendime çektim. "Beni yüzüstü bıraktın! Jonathan öldü, anlıyor musun? Onu kurtarabilirdin ama yardım etmedin!" diye bağırdım, gözlerimden yaşlar süzülürken.

Wilhelm umursamamışça gözlerime bakmaya devam etmişti. O an kendimi daha da kötü hissederken bağırdım.

"Onun hayatını kurtarabilirdin! Jonathan’ın hayatı senin kararsızlığın yüzünden sona erdi! Emery şimdi ne halde biliyor musun!?" Umursamamıştı.

Ve yetmemiş gibi bir de şu sözleri sarf etmişti.

‘’Bak kızım! Beni sadece sen ilgilendiriyorsun o aptal arkadaşların değil!’’

Ve Wilhelm’in bu sözlerinden sonra tüm gücümle onun suratına tokat attım. Tokadın sesi kulaklarımda yankılanırken gözlerimden öfkeyle akan birkaç damla yaş yanaklarımdan süzülüverdi.

Wilhelm, tokadı yemiş halde donup kaldı. Yüzünde şaşkınlık ve acı vardı, ama bu beni durdurmadı. "Sana güvenmiştim, Wilhelm. Seni sevmiştim. Ama sen beni hayal kırıklığına uğrattın," dedim, sesim kırılmıştı.

Artık bu sözlerin, söylediklerimin bir anlamı yoktu.

"Bitti bu kadar!" dedim ve arkamı dönerek oradan uzaklaştım. Onun anlamamışca bağırdığı, haykırdığı sözler ise beni durdurmaya yetmemişti. Kendimi hızlıca binaya atıp ders için dersliğe girdiğimde tamamen rahatlamıştım.

Okula Emery ile gelmeyi özlemiştim. Hala üzgün olmalı. Onu teselli etmeyi ve yanında olmayı ne kadar istesem de olmuyordu. Onu merak ediyordum. Acaba şu an durumu nasıldı? En son mesajlaştığımızda durumu iyiye gidiyor görünse de hala aklım ondaydı. Hem bu sebeple hem de Wilhelm nedeniyle bugünkü derslere de dalgın girmiştim. Çok bir şey anlayamasam da nihayetinde bugünün dersleri de bitmişti sonunda.

Derslerin bitişinin ardından kendimi hızlıca yurda atmıştım.

Üzerimi bile değiştirmeden daha, dalgın dalgın yemek yemeye koyulmuş ve televizyondan bir şeyler izlemeye başlamışken kapının ikinci kez çalışıyla kendime geldim.

Kim olabilir ki diye düşünerek kapıya yönelip açtığımda karşımda Wilhelm’i görmem bir olmuştu.

‘Wil…’’ Lafımı tamamlamama bile izin vermeden beni geçerek odaya girdiğinde kapıyı sertçe çarparak arkasından gittim.

‘’Sen ne yaptığını sanıyorsun, odama girmen için izin alman gerekir.’’ Diyerek onu kolundan tutarak kendime döndürdüğüm gibi yüzüne yüzüne haykırdım.

Nefesini bıkkınlıkla vererek gözlerini gözlerime indirmişti.

‘’Sanıyorum ki sabah yarım kalmıştı konuşmamız!’’ Beni omuzlarımdan tutup çevirdiğinde ve sonrasında da omuzlarıma baskı yaparak beni yatağa oturttuğunda tam da karşıma dikildi.

Tam tekrardan kalkmaya yelteniyordum ki omuzlarımdan tutarak beni tekrardan yatağa attığı gibi beni engelledi.

‘’Konuşacağız!’’ İç çekerek gözlerimi devirdiğimde sözlerini sürdürdü.

‘’ Senin bana böyle davranman doğru mu Adelia?’’ Şaşkınlıkla suratına bakakalmıştım.

‘’Senin yüzüne arkadaşımın acı çekişini çok yakından izledim. Abisinin ölüşünü de öyle. Daha bir gün önce diriyken bir gün sonra ölü oluşu… Ona kan verseydin kurtulurdu. Elimde bir şans varken kullanamamak o kadar berbat bir şeydi ki!’’ Wilhelm ellerini göğsünde birleştirerek önümde dimdik durdu. Gözleri o kadar ruhsuz bakıyordu ki…

‘’Anlamıyorsun değil mi!?’’ diyerek bir nebze de olsa sesini yükseltti bana.

Ve sonrasında da devam etti aynı tonda.

‘’Bak Adelia! Bana bir bak. Ne görüyorsun!? İnsan mı var karşınsa senin!? Normal bir adam mı var sence!? Ben bir vampirim. İnsan avlarım. Gidip de durduk yere onları kaderleri olan ölümden kurtaramam tamam mı!? Ben bir liderim ve çocukça şeylerle uğraşacak bir gram vaktim dahi yok. Beni o aptal arkadaşların değil sadece sen ilgilendiriyorsun! Bunu artık anla! Onlar için kılımı bile kıpırdatmam ama senin için dünyayı bile yakarım bunu da böyle bil!’’

Ve ardından Wilhelm her zamanki gibi ortadan kaybolmuştu.

Ve beni de çocukla hislerimle baş başa bıraktı.

Bolca bir düşünecek zamanım olmuştu benim o gittikten sonra tabii.

Loading...
0%