@selinayeda_x
|
MELEZ Bir gece geçmişti. Sadece bir gece. Bu bir gecede üç kayıp vardı. Kendini kalbinden kazıklayarak öldüren bir vampir. Ve birbirlerini öldüren iki vampir. Vakalar artıyordu. Durumlar gitgide kötüleşiyordu. Wilhelm kötüleşiyordu. Ve benim elimden, diğerlerinin elinden hiçbir şey gelmiyordu. Lider, Gecenin Prensi… Ellerimizin arasından öylece kayıp gidiyordu! Wilhelm’in başında öylece beklerken bir yandan da camdan dışarısını seyretmekteydim. Wilhelm bir anda kuru kuru içten bir şekilde öksürmeye başladığında hemen ona döndüm. Şimdi öksüren bir vampire ne verilirdi ki? Su mu!? Yandaki çekmeceyi açarak kan serumunu çıkardım. Ucuna delik açtıktan sonra Wilhelm’in ağzına damlattım. Sıfır RH kanın tadını alan Wilhelm elimdeki seruma sarıldığında serumu elleri içine bırakmıştım. Kalanını zaten o halletmişti. Serum tamamen bittiğinde boş paketi elinden alarak yandaki çöp kutusuna attım. Bu kan onu ayakta tutan tek şeydi. … Saatler, dakikalar, saniyeler ve hatta saliseler… Hepsi vampir hızı kadar hızlı geçerken tek yaptığım şey oturup beklemekti. Öylece oturmuş bekliyordum. İçeriye Richard ve Jenna girip girip duruyorlar Wilhelm’i kontrol ediyorlardı. Sürekli kendi vampir kanlarından da Wilhelm’e veriyorlardı. Wilhelm daha güçlü olursa daha çok dayanırdı ve daha çok dayanırsa bizim de onu yaşatma şansımız o kadar artardı. … Gecenin bir yarısı gözlerimi aralarken odanın içindeki sesler dikkatimi dağıttı. Richard içerideydi ve kendinden geçmek üzere olan Wilhelm ile konuşuyordu. Wilhelm… Hala bu haldeyken… Hala konuşabiliyordu! Hızlıca iki büklüm olduğum sandalyeden uçarak yanına gittiğimde bana gülümsedi. Sonrasında da Richard’a bir bakış atarak benim bilmediğim bir şey için bir işaret vermişti. Ve Richard da kafasını sallayarak bunu kabul ettiğinde sadece onları izlemiştim, hiçbir şey anlamamışken! ‘’Ne oluyor?’’ diye sorduğumda Richard’a umutla bana bakmıştı ikisi de. Gerçekten! ‘’Ne oluyor!?’’ Sözlerimi tekrarladığımda Richard gülerek konuya anına girmişti. ‘’Adamlarımız… Sınırdaki vampirler.’’ Richard durduğunda durup öylece yüzüne baktım. ‘’Eee!?’’ Ne anlamamı bekliyordu ki!? En sonunda Richard devam ettiğinde sözlerine Wilhelm de bizi dinlemekteydi ki o da zaten Richard’ın ne söyleyeceğini benden iyi biliyordu. Çünkü Richard’a bunu söyleten ta kendisi idi. ‘’Melez şehrimizde!’’ Ne!? Melez… Her iki tarafa da ait olan… Yarı kurt adam ve yarı vampir! Wilhelm’i ve diğer bütün kurt adamlar tarafından ısırılmış vampirleri kurtarmanın anahtarı olan melez! Şu an burada! Kalbimin çarpıntısı tüm odada yankılanırken içime umut serpilmişti. Wilhelm kurtulabilirdi, kurtulacaktı! Başaracaktık! … Richard Wilhelm’e bir bakış atıp tekrardan bana döndükten hemen sonra Wilhelm’in iznini aldığını anlamıştım aslında. ‘’Dışarı çıkan vampirleri avlıyorlar. Burada yakında kan stoğu tükenecek. Bu melezi bulup lideri iyileştirmeliyiz. O olmadan vampirler bir hiç. Ya dışarı çıkıp av olacağız ya da burada kalıp kan bittiği an çürüyeceğiz. Kan… Ayaklı son kan depomuzda sensin. Eğer sana düşersek… Sonuçlar biraz kötü olacak. O yüzden! Melezi bulup getirmen gerek!’’ Richard’ın sözlerine sinirlensem mi üzülsem mi veyahut sevinsem mi bilemedim. Bu aldığım haber beni büsbütün duygu karmaşasının içerisine sokmuştu. Ama bir şeyi biliyordum ki o da Wilhelm için her şeyi yapacak oluşumdu! ‘’Kabul!’’ Melezi bulabilirdim. Onunla yüzleşebilirdim. Ayağına kadar gelen bir insana zevkine bir şey yapmayacağını umuyordum. Eğer olursa da en azından rütbeli bir doğaüstüye kurban giderdim burada kalıp vampir katliamına uğramaktan çok çok güzeldi çünkü! Richard başını salladıktan sonra kapıyı göstererek konuştu. ‘’Birazdan çıkmamız lazım. Melez izini kaybetmeden, kurt adamlar ona bizden önce ulaşmadan! Sadece sen ve ben, sessizce.’’ Richard’ı kafamı sallayıp onayladıktan sonra birlikte Wilhelm’i yalnız bırakarak odadan çıkmıştık. Üç katlı bir vampir evinin üçüncü, en üst katındaydım. Revirin olduğu, Wilhelm’in odasının olduğu. Ve ilk iki katın da sağlam vampirlerle dolup taştığını söylemek gayet de mümkündü. Birinci kata inip kapının girişine vardığımızda Richard dolaptan bir şeyler çıkardı. Mor sümbüle benzeyen bir bitki! ‘’Bu ne?’’ Tek bir kelime ile kestirip atmıştı. ‘’Kurtboğan.’’ İşimizi sağlama almamız gerekiyordu tabii o da haklıydı. ‘’Yanımızda bulunsun kurtlar da yiyorsa yaklaşsın. Stoğumuz sınırlı olduğundan idareli kullanmalıyız. Ormandaki kurtboğanları yakıyorlar.’’ Richard’a kafamı sallayıp elindeki otu alarak cebime sıkıştırdım. Ardındansa dışarıya çıkmıştık. Bina girişinde pusma ihtimalleri tabii ki de sıfırdı. Kokularını alırdı vampirler ve de ecelleri olurdu kurt adamların! Yavaşça ilerledik. Önce binayı sonra caddeyi en sonda mahalleyi geçtik. Dar bir sokağa girdiğimizdeyse Richard elini uzatmıştı. ‘’Omzuma tutun.’’ Dedi ardındansa sırıtıp ekledi. ‘’Elimi tutarsan muhtemelen ne için olursa olsun, Jenna ikimizi de fena öldürür.’’ O an ona tebessüm ettiğimde her şey normalmiş gibi gelmişti. Sonrasında da omzuna tutundum. Vampir hızları ise bir kez daha gün yüzüne çıkmıştı. Wilhelm’inki kadar ışık hızında olmasa da sınıra gelmiştik çoktan. Ama bir sorun var gibi görünüyordu. O da iki vampirin kalplerinin sökülmüş görüntüleriydi. Bir kazık yanımdan sıyrılıp Richard’ın tam kalbine saplandığında çığlık atarak arkamı döndüm. Karşımda başka kimi bekleyebilirdim ki!? Melezi mi!? Alfayı tabii ki! Thomas’ı. Richard’ın bedeni yere yığılırken şok içinde kalmıştım. Thomas yavaş adımlarla sanki avına yaklaşan avcı rahatlığıyla üzerime doğru gelirken geri geri adımladım. Cebimde ona yetecek kadar kurtboğan vardı. Karşımdaki kurt adamda ise bedenime saplayabileceği bir kazığı! … Bakışlarım Richard’a gittiğinde Thomas’ın sesini işittim. ‘’O artık sana yardım edemez! Lideriniz birimizi katleder biz intikamımız için alayınızı harcarız! Ne o, lider ölmedi mi hala!? Melezin de peşine düştüğünüze göre belli ki ölmemiş. Olsun… Canıyla cebelleşirken o da olacak bir ara! Sen burada, o da rahat yatağında!’’ Thomas öfkeyle bir adım daha atmışken aklıma dün gece gelmişti. Jeremy’in Wilhelm tarafından öldürülme anı. Aklımdan hiç çıkmasa da aynı şey Wilhelm’in başına geldiğinden onunla ilgilenirken sadece rafa kalkmış olan bir anı. ‘’Yapma.’’ Yapma diyebilmiştim sadece. Daha ne diyebilirdim ki!? Thomas sırıtıp birkaç adımla aramızdaki mesafeyi biraz daha kısalttığında daha nereye gidebilirim ki diye düşünmüştüm. Arkama bakmak istiyordum ama bakışlarım Thomas’ta kilitli kalmıştı. Ben bir şey yapmamıştım ki, hiçbir şey hem de! Âşık olmak mı suçtu. Vampir lideriyle olmak? Thomas sıkılmış bir şekilde iç çektiğinde düşüncelerimden sıyrıldım. ‘’Söylesene Adelia. Bir vampirle sevgili olmak nasıl bir duyguydu?’’ İç sesim ben bir şey yapmadım diye bağırırken en sonunda dayanamadım. Bu sesi dışarıya vermenin de vakti gelmişti. ‘’Ben bir şey yapmadım!’’ Sözlerimin ardından atmış olduğu kahkahası öyle bir güçlüydü ki ne diyeceğimi ne yapacağımı şaşırmıştım. ‘’İnsanları avlayan birisiyle sevgilisin farkında mısın? Onu her istediğinde kana doyurmak falan anlat hadi son sözlerin zaten keyifle dinlerim!’’ Thomas’tan o kadar çok iğreniyordum ki diyecek hiçbir sözüm yoktu. Sadece içim haykırmaktaydı, karşı çıkıyordu tüm bu söyledikleriyle. ‘’Ben…’’ diyebildim sadece. Devamı yoktu. Kurtboğanı üstüme fırlatsam etkisi olut muydu? Vücudunu yakardı. Ama bunun için de bana yaklaşması lazımdı. Ve onun bana yaklaşabilmesi içinse benim de durmam gerekiyordu. Olduğum yerde kaldığımda Thomas gülümseyerek bir adım daha attı. ‘’Pes mi ediyoruz yoksa?’’ Tepkisizce kalakalmışken elim kurtboğanı sıkmaktaydı. Brad’i boğan kurtboğan Thomas’ta da işe yaramalıydı sonuçta! Kalbim tüm caddeyi ritimle sarsacak derecede atarken Thomas sırıtarak aramızdaki mesafeyi bir kez daha bir adımlık kadar kapattı. ‘’Titriyorsun. Yoksa… Korkuyorum deme bana! Vampir lideriyle çıkan insan bir kızın daha cesur olmasını beklerdim. Gerçi… Kanada’da da fazla güçsüzdün sen. Kara bile dayanıksız. Puf.’’ Kanada!? Kar!? Nasıl ya!? ‘’Ne!?’’ Şaşkınca Thomas’ın suratına bakarken o sadece daha da yaklaşmıştı yanıma. ‘’Lideriniz bölgemize girdi. Özellikle de bizi oraya sürerken! Bir de baktık ki küçük bir sevgilisi de varmış, insancık bir kız! Narin, güzel, biraz saf en kötüsü de hiçbir işe yaramayan işe yaramazın teki! Yıllar önce yaşadığımız şeyi şimdi yaşatmaya geldik. Aslında teşekkür etmeliyim. Her şey sayende gelişti. Seni ve sevgili liderini görmeseydik belki de buraya hiç gelmezdik. Liderin zayıf halkasını bulduktan sonra işler çok daha kolay oldu bizim için. Şimdi vampir ırkı dökülüyor. Bizler ise yeniden yükselişteyiz.’’ Thomas’ın söylediklerine ağzım açık kalmışken korkumun yerini sadece merak almıştı. … Ne yani, Wilhelm!.. Kanada’da, benimle birlikte miydi gerçekten!? ‘’Anlamıyorum…’’ diye düşündüm. Sesli düşünmüştüm. Thomas bu söylediğimi gayet açık bir şekilde duymuştu ve devam etmekte çekinmedi. ‘’Şu senin arkadaşının kardeşi neydi adı ya!? Şu ormanı dibindeki evdeki kestane kafa?’’ ‘’Jonathan!’’ Jonathan ile ne ilgisi vardı ki olayın!? ‘’Ah şu işe bak!’’ dedi ellerini şaklatarak. ‘’Nasıl öldürülesiye dövüldü ki!?’’ Thomas’a gözlerim ardına kadar açılmış bakarken bir anlığına başım dönmüştü. ‘’Yanlış anlama sakın. Biz değildik. Kıskanç vampir sevgilin ıssız bir sokakta baktı icabına!’’ Duyduklarımla kalp krizi geçirecek raddeye gelmişken sıktığım kurtboğanı bile o an serbest bırakmıştım. Elim ayağım boşalmıştı, başımdan kaynar sular akmıştı adeta! Wilhelm… Bunu gerçekten yapmış mıydı!? Jeremy’i öldürmüştü. Vampir avcılarının icabına tereddütsüzce bakmıştı. Ve en önemlisi de Jonathan’a kan vermeyi de reddetmişti! Wilhelm… Bunu yapmış olabilirdi! Wilhelm bunu kesinlikle ama kesinlikle, gerçekten yapmıştı! Gözlerim bir anda gidip gelirken sendeledim. Kıskanç bir sevgili değil bu kıskanç bir vampir sorunsalıydı tam olarak. Tüm bu yaşananlar ve benim ne olursa olsun onu affedişim… Wilhelm… Emery’in canını çok yakmıştı. Benim canımı da yaktı… Ben… Şimdi onun için ölümün ayağına mı gelmiştim, gerçek miydi bu!? En azından saf bir âşık olarak değil de her şeyi öğrenmiş ve rüyadan uyanmış o kız olarak ölecektim. Bu da iyi bir şeydi, en azından benim için. Yerde öylece kalakalmış gözlerim Thomas’ınkileri bulduğunda aramızda sadece üç adımlık mesafe kalmıştı. ‘’Bilmiyordun değil mi? Bilmezsin tabii. Ama ben cebindeki o kurtboğanın varlığından haberdarım.’’ Ellerim istemsizce cebimdeki otu tekrar sıktığında Thomas gülümsedi. Beni baştan aşağı derinlemesine bir inceliyordu. Kurtboğandan haberi vardı. Ve beni söylediklerinden sonra tamamen savunmasız bırakıp güçten düşürmüştü. Kendimi kaybedecek raddeye geldiğimde Thomas iki adım uzaklıktaydı sadece. Kalbimi ve bedenimi tekrar titreme sararken aslında bu korku değil de beklenen ölümün hala gelmesinden kaynaklıydı. ‘’Neden yapmıyorsun? Diye sorduğumda dudağı bir kez daha kıvrıldı ve sordu. ‘’Neyi?’’ Kendisi de biliyordu neyi sorduğumu. Cevap vermek yerine aynı şeyi sorduğunda şimdi cevaplama sırası bana geçmişti. Bilsem de ne demek istediğini aynı şekilde karşılık vermiştim ona. ‘’Neyi?’’ Bir kez daha sırıtarak bir adım daha attı. Şimdi o bana rahatça kazığı saplayabilirdi ve ben de ona rahatça kurtboğanla zarar verebilirdim. ‘’Kurtboğan…’’ dedi ve ‘’Cebindeyken bile beni etkiliyor ama sen o kadar korku içerisindesin ki bunu anlayamayacak kadar dağılıp gitmişsin.’’ Diyerek devam etti, sözlerini sürdürdü. Öylece yüzüne bakıyordum boş gözlerle. Hala idrak edememiştim ne dediğini. Sonradan kafama dank ettiğinde cebimdeki kurtboğan bir kez daha bana selam çaktı. Elimi cebimden çıkarmak için yeltendiğimde bileğimi sıkarak beni durdurduğunda elinde tuttuğu kazık havalanmıştı. ‘’Yerinde olsam böyle bir hamle yapmazdım.’’ Elim cebimdeki kurtboğanı sıkmayı bıraktığında o benim kolumu tutmayı bırakmamıştı. İçimden lanet okumak geliyordu. Neden bu kadar zorlaştırıyordu ki!? … ‘’Ne düşünüyorsun?’’ diye fısıldadığında gözlerimi açmıştım. Ne düşünebilirdim ki!? Ölüp ölmeyeceğimi düşünüyordum tabii ki! Ama tabii bu şekilde söylememiş ya da sormamıştım. ‘’Neden bu kazar zorlaştırıyorsun!?’’ Gülümsedi. Kazık hala havada iken kolumu sıkmayı bıraktı. ‘’Çünkü…’’ diye söze girdi. Dudağını yalarken fırsat bu fırsat. Beklemek adetim değildir. Her şeye rağmen yapacaktım çünkü! Kurtboğanı dışarı çıkarıp yüzüne sürdüm. Acı dolu çığlığı kulağıma dolarken kazık yere düşmüş ben ise onu beklemeden yerden almıştım. Bir biyoloji öğrencisiydim. Kalbin de yerini biliyordum, yapabilirdim! Thomas tamamen savunmasızken ve yanan yüzünü elleriyle siper ederken tahta kazığı kalbine sapladım. Tam kalbine. Tam da az önce Richard’a yaptığı gibi! Ben yapmasam… O yapacaktı! Kesinlikle o da aynısını bana yapacaktı. Thomas önümde dizleri üstüne düşerken bakışları bakışlarımı bulmuştu. Gözleri daha koyuydu, Brad’inkilere nazaran. Belki alfa olduğundan belki de şu an ölmek üzere olduğundandı kim bilir? Dikkatlice onu izlerken birkaç adım geriledim. Yüzünde yine aynı ifade vardı. Gülümsüyordu. Gitmek istesem de bu ifadeden sonra gidememiştim. Sonrasında ise olan olmuştu zaten! Thomas elini kalbinde saplı kazığa götürdü ve ardından koşulsuzca çekti. Gözlerim açık onu izlerken o çoktan ayağa kalkmıştı. Yarası bir o kadar da hızlı iyileşirken korkuyla sendelemiştim. Kalbine!.. Tamda kalbine sapladığım kazığı! Sadece saniyede çekip almıştı. Ve şimdiyse karşımda sırıtmaktaydı. Az önce bunların hiçbiri yaşanmamış gibi. Thomas ayağa kalkıp hızlıca kazığı elinde kavradığında atacağını kestirdiğim anda korkuyla yere çökmüştüm. Sanki yere çökünce bir şey olmayacakmış hissine kapılmıştım. Kazık başımın üstünden öylece fırlayıp giderken bir yere daha saplanmıştı. Arkamı dönüp baktığımdaysa başka bir vampir görmüştüm. Tanımadığım ama gözlerinden anladığım. Kan kırmızısı gözleri geceye dehşet saçıyordu, gecenin dişleri… Ama devri kısa sürmüştü tabii. Çünkü o da az önce kalbine yediği kazıkla yere yığılmıştı. ‘’Birincisi.’’ Diyerek söze girdi Thomas. ‘’Tahta değil gümüş tercih etmen gerekirdi.’’ Ve sonrasında da sözlerini sürdürdü. ‘’Ben öyle kolay kolay kurtboğandan etkilenmem bu da ikincisi!’’ Yerde öylece durmuş Thomas’ı seyrederken artık kendimi asfalta bırakmıştım. Karşı koyacak gücüm bile kalmamıştı. Son şansımı denemiştim ama o da yeterli gelmemişti. Karşımdaki şey ölümsüzdü. Özellikle de tahtaya karşı! İç çekerek ellerimi sıktığımda tırnaklarım derimde fena halde yara yapmıştı. Ben bu hallere düşecek kız mıydım ya!? Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlardı benimle! Her iki taraf da! … Bir anda gelmişti. Nasıl olmuş anlamamıştım. Gözlerimden yaşlar bir anda süzüldü. Zaten utanılacak ne vardı ki kalan üç beş damla yaşı da benimle birlikte mezara mı götürecektim. Ağlamak en iyisiydi. İç rahatlatırdı. Rahatlardım belki? … Yaşadıklarımın şokunu atlatamamış bir şekilde asfaltta kalakalmıştım. Kaç kez ölümle burun buruna geldiğimin ve kaç kez kandırıldığımın haddi hesabı yoktu. Ve ben hiçbir zaman yılmayıp devam etmiştim. Bir safoş gibi sürekli kanmış, sürekli inanmıştım. Sürekli kalkarak tekrardan yalanları yemiştim. Şimdi ise ne kalkmaya gücüm vardı ne de tekrardan yalan duymaya. Çünkü onlara da inanırdım. Saf bir kızdan daha ne beklenirdi ki? Saftım işte. Tamamen saf! … Buz gibi asfaltın üstünde, titreyen bedenimle öylece duruyordum. Soğuk bile umurumda değildi artık. Biraz daha kalsam belki de güneş doğardı. Güneş kaçta doğuyordu ki? Şu an saatin üç ya da dört suları olduğuna emindim. Gözlerimden dökülen yaşlar ve hıçkırıklar artarken omzuma bir yük binmişti. Sımsıcak, sıcacık bir ceket. Tüm bu soğukluğu alıp götürürken ona iyice sarılmıştım, Thomas’a ait olduğunu bile bile. Bakışlarımı kaldırdığımda karşımda bir Thomas görmeyi beklerdim ama yoktu. Aksine karanlık bir sokağa bakmaktaydım. Arkamdaydı öyleyse diyerek arkamı döndüğümde orada da olmadığını fark ederek irkildim. Thomas yoktu!? Thomas beni burada böylece bırakıp yok olup gitmişti! Etrafıma acele acele bakarken daha da korkmuş ve Thomas’ın ceketine daha sıkı sıkıya sarılmıştım. O beni bu soğukta ısıtan tek şeydi şu an. Nerede olduğumu bile bilmezken eve nasıl dönebilir, melezi nereden bulabilirdim ki? Ya da… Wilhelm’i iyileştirmek istiyor muydum ki!? İstemezken melezle ne işim vardı ki? Wilhelm ölecek ve kurtlar ile vampirler savaşacaktı. Ve burada beni bağlayan hiçbir şey yoktu! Artık özgürdüm. Ya da bu saf kız bir kez daha yanılmıştı. … Evet bu saf kız bir kez daha yanılıyordu! Arkamdan gelen rüzgârın esintisi ile hızlıca arkamı döndüm. Bir vampirin ardında bıraktığı bir rüzgâr efektini andırmıştı bu çünkü. Ama dönüp baktığımda hiçbir şey göremedim. Sadece geride rüzgârın bıraktığı soğukluk kalmıştı. Taa ki önümü dönene kadar! Önümde gördüğüm deri ceketli sarışın uzun boylu normal bir insan görünümlü bir vampiri görmemle irkilerek geriye süründüm. Ve evet! Hala asfaltın üzerindeydim. Vampir yaklaştıkça görüşüm daha da netleşmişti. Ama garip giden bir şey vardı. Soluk ten? Ten rengi, görünüşü… Birebir insana benzeyen bu vampir… Vampir miydi ki? … Vampir miydi yoksa tam aksine… Melez mi!? Çünkü kurtlar arkasından asla böyle bir rüzgâr bırakmıyor bir kere vampirler kadar hızlı bile gidemiyorlardı! Bu karşımda gördüğüm şey… Melezin ta kendisiydi! Yarı vampir ve yarı kurt! Her iki tarafa da ait olan! Aslında gelişimin amacı olan! |
0% |