Yeni Üyelik
25.
Bölüm
@selinayeda_x

 

 

DOĞUM GÜNÜ

Emery gerçekten de haftalar sonra nihayet beni aramıştı.

Onu çok özlemiştim. Ve şu an bir saniye bile duramazdım!

Kral umurumda bile değildi!

Hızlıca onların yanından uzaklaşıp konuşmaya başladığımda eve girmek yerine bahçe boyunca ilerlemiştim. Bir süre sonra da tabii ormanla bakıştım.

Bahçenin sonunda, ormanın girişinde Emery ile konuşmaya devam ederken Emery’in bağırması bir anda şok geçirmeme sebep olmuştu.

‘’Doğum günün kutlu olsun Adelia Hanım!’’ Doğum günü!?

‘’Hoş geldin yirmi bir bay bay yirmi!’’ Şaşkınca telefonumun ekranına baktım ve gördüm. On Bir Mart! Gerçekten de doğum günümdü. Ve şu anki zaman dilimiyle bakıldığında… Ailemin yas törenine, tam olarak bir ay kalmıştı.

Davetiye gelmiş olmalıydı, ya da gelecekti.

‘’Nerelerdesin kızım sen geldim üç gündür yoksun!’’ Demek üç gün önce dönmüştü.

‘’Hoş geldin.’’ Dedim neşeli olmaya çalışarak. Sonrasında da anında konuya girdim.

‘’Davetiye geldi mi?’’ Emery şaşırmıştı.

‘’Ne davetiyesi!?’’ Ardından şaşkınlığını sürdürdü. ‘’Yine gizli bir okul partisi falan mı bu Adelia!?’’ Maalesef ki değil Emery…

Emery’i reddederek açıklama gereği hissedercesine konuştum.

‘’Ailemi anma töreni, yas günü davetiyesi.’’ Emery anlamış bir ifade takındıktan sonra bir kapı açılma sesi geldi.

‘’Posta kutusunu kontrol etmedim dur bir bakayım.’’ Ufak bir sessizlik, kısa bir bekleyiş…

Ve nihayet telefonun ardından gelen Emery’in sesi.

‘’Burada bir balo davetiyesi var. Başkanın da katılacağı bir vakfın yardım balosu. Onur konuğu da sensin. Sanırım böyle bir şey soruyordun değil mi?’’

Bir vakfın yardım balosu mu!? Bir de başkan katılacak ve ben de onur konuğu muydum!?

Şakaydı bu değil mi!?

‘’Hangi gün?’’ diye sordum ve beklemeye koyuldum.

Cevap gecikmemişti.

‘’On Üç Nisan.’’ On Üç Nisan…

‘’Peki ya saati?’’ Sorduğum bu soruya cevap sadece saniyesinde geldi.

‘’Akşam sekiz buçuktan gece on ikiye kadar. Açılış dansı, günün anlam önemini belirten konuşma, onur konuğunu davet, program, yiyecek ve içecek ikramı, danslar, bitiş. Sekizden sekiz buçuğa kadar da davetli ağırlaması ve hafif müzik eşliğinde karşılama, keman solosu varmış.’’

Evet…

Bu kesinlikle beklediğim bir anma töreni, yas programıydı!

Demiştim ya hani… Acaba kaç yıl sürecek ve anmaya devam edecekler, ne zaman ailemin ölüm yıl dönümünü unutacaklar diye…

Çoktan unutmuşlar!

Ailemi de trajik kazalarını da çoktan unutmuşlar!

Ve şimdi bu durumu para kaynağına dönüştürmek isteyip vakıf balosu düzenlemişlerdi!

Benim durumumu kullanıp vakfa yardım edecek insan toplamak!

Vakıf parasını da daha sonra başkanın alıp çarçur edişi!

Gerçekten böyle olacaktı. Ve ben o baloya gidecektim, zorunlu bir şekilde!

Tüm bu para akışına göz yumarak!

‘’Ee sen ne zaman geleceksin yurda? Üç gündür çok sıkılıyorum Adelia.’’ Emery’e telefon ardından burukça bir şekilde gülümsedim. Acaba tüm bu olup bitenleri o da bilse ne olurdu diye düşünmeden edemiyordum.

‘’Geleceğim.’’ Dedim sadece. Basitçe ve asla net duyulmayan!

Ardından Melez’in hızını kullanıp yanımda bitmesi ile telefonu kapatmak zorunda kaldım.

‘’Şimdi kapatmam lazım Emery geldiğimde konuşuruz.’’

‘’Tamam acele et daha kutlanacak bir doğum günü var ve hediyeni görmen için sabırsızlanıyorum!’’ Nefesimi derince bir dışarıya vererek telefonumu kapattım ve cebime attım.

Hafif hafif esen rüzgâr içimi ürpertmişti.

Ellerimi göğsümde birleştirip kollarımı ovuştururken bir yandan da Melez’e bakmaktaydım.

Beni iyice bir izledikten sonra gözlerini gözlerime dikerek söze girmişti.

‘’Bir yere mi gidiyorsun Prenses?’’

Yutkundum.

Zar zor yutkundum!

‘’Prenses derken!?’’ Dudak büzerek ellerini iki yana açmıştı.

‘’Adel deme demiştin.’’ Göz devirerek güldüğümde yüzünde ufak bir gülümseme belirmişti.

‘’Yurda dönmem lazım.’’ Diyerek hızlıca aramızdaki bu sıcaklığı bozduğumda başını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı.

‘’Thomas seni götürür.’’ Melez’i onayladıktan sonra yanından daha fazla beklemeden ayrılmış eski yerimize Thomas’ın yanına dönmüştüm. Ardından da odadan çantamı aldığım gibi Thomas ile yola düştüm.

Hedefimiz bir an önce yurda gitmekti.

Ve bir saatlik yolculuk ardından neyse ki o da olmuştu. Yirmi dakika ormandan çıkış ve kalanı ise yurda kadar gidiş. Özel arabayla.

Kime ait olduğunu bilmesem de şoför koltuğu Thomas’a aitti. Land Rover bir arabaya binmek… Güzel hissettiriyordu. Babamın da bundan vardı bir aralar. Sonrasında ise tabii satılmıştı her zamanki gibi.

Yurdun önüne vardığımızda Thomas’a teşekkür ederek arabadan indim ve binanın yolunu tuttum. Odamızın bulunduğu kata çıktığımda Emery beni adeta kapıda beklemekteydi.

Kapıyı tıklatır tıklatmaz açtığı gibi üstüme konfeti yemem bir olmuştu tabii.

Elindeki tuttuğu beyaz kremalı ve altın sarısı süslemeli pasta ile bakışırken gülümsedi ve mumları işaret etti.

‘’Üflesene. Tabii dilek tutmayı da unutma!’’

Emery’e gülümseyerek gözlerimi kapadım.

Bir dilek düşünmeliydim.

Şu hayatta en çok istediğim şey neydi ki benim?

Mumu üfledim ve dileğimi tuttum.

Odadan içeriye girip mutfağa geçtiğimizde mumları üstünden alıp pastayı da birlikte kestik.

Masaya oturup meyve suyu eşliğinde pastayı yerken ikimiz de suskunduk.

Pastalar bittikten sonra ise sıraya tabii ki hediye zamanı geliyordu.

Emery gülümseyerek kalktı ve odasının yolunu tuttu. Ben de koridora çıkmıştım. Ayakkabılığın üstünde duran davetiyeyi elime alıp bir de kendi gözlerimle bakarak okudum. Sanki Emery yalan söylermiş gibi.

Ama her şey doğruydu. Vakfın bir para toplama balosunda onur konuğuydum ve ailemin trafik bir kazada ölümünün ikinci yıl dönümüydü!

Emery odasından çıktığında davetiyeyi aynı yere koydum ve yanına gittim. Küçük bir paketin içinde hediyem beni beklemekteydi. Elinden yavaşça alıp paketi de aksine hızlıca açtığımda hediyeyle bakışır bakışmaz şoka girmem bir oldu.

Altın sarısı işlemeli kelepçe şeklinde bir bileklikti bu. Daha önce istediğim bir şeydi. Sadece para vermek istemediğimden almamıştım.

Şimdi ise Emery… Onu benim içi almıştı!

‘’Çok çok çok teşekkür ederim Emery, bir tanesin!’’ Onu kollarım arasına alıp sıkıca sarıp sarmaladıktan sonra aynısını o da benim için yapmıştı. Ona tekrardan sarıldığımda gözümün önüne gelen şeyler susmak bilmese de sarılmaya devam ettim.

Hayır Adelia… Jackson’un ölmesi senin suçun değil! Kabul et bunu… Jeremy’in ölümünün de senin yüzünden olmadığı gibi…

Benim varlığım birçok ölüm getirmişti.

Emery’e, Brad’e ve Thomas’a da acı.

İşler gün geçtikçe mahvolurken Emery’in yüzüne gülüyor tüm bu olanlara rağmen bir partiye gidiyordum!

Kendimi suçluyordum.

Başka ne yapabilirdim ki?

Suçlu hissediyordum.

Emery kollarım arasından çıkıp göz yaşlarının arasından burnunu çekti ve güldü.

‘’Bak ağlattın işte beni! Yeter bu kadar sarılma, özledim seni gel de biraz kardeş kanka aktiviteleri yapalım!’’ Emery’in sözleri içimi daha da burarken burukça gülümsedim ve başımı salladım.

‘’Olur.’’ Diyebildim sadece. Sonrasında ise Emery güldü.

‘’Hazırlan öyleyse! Seni dışarıya çıkarıyorum!’’ Dışarıya!? Dışarıda bir sürü olay olurken mi?

‘’Önce sahilde otururuz sonra da kafeye geçeriz. Ardındansa… Eğleniriz işte!’’ Emery beni tekrardan benim odama doğru çekiştirirken elimi çekmeye çalıştım.

‘’Emery! Dur bir saniye.’’

Nihayet odama geldiğimizde Emery beni bırakmıştı.

‘’Gitmesek?’’ Bu sorumla Emery suratını astığında sorumun cevabını almıştım.

Boyumun ölçüsünü aldığım gibi!

O kadar Emery’i üzmüştüm! Şimdi de onun istediği bir şeyi yapmayacaktım, bu da haliyle onu biraz daha üzecekti.

Olmaz! Ben arkadaşımı bir kez daha yalnız, yüzüstü, bir başına bırakmayacaktım asla!

Bugün kız kardeş, kanka gecesi! Hiçbir şey de bozamaz!

Üstüme beyaz deri ceket çıkarıp altıma siyah pantolon giydim. Bluz olarak ise siyah pullu bir bluz tercih etmiştim. Ayağıma da topuklu bahar botlarımı geçirerek saç ve makyaj tarafına, makyaj masasına yöneldim. Saçımı dağınık bir at kuyruğu, önlerden birkaç tutam salık ve arkası toplu, yaptıktan sonra en son olarak makyaja geçmiştim. Dumanlı bir göz farı simsiyah bir maskaranın ardından bordoya yakın ama çok renkli durmayan bir dudak makyajı yaptım. Önce göz kalemiyle kenarlar ve ardındansa mat bir ruj. Ve bu sefer parlatıcı yoktu. Tam olarak aynaya baktığımda kendimi güçlü hissetmiştim.

Fazlasıyla özgüvenli.

Ve de dediğim gibi…

Kıyafet, saç ve makyaj… Bir kadının silahı olmasından ziyade aynı zamanda da özgüven kaynağıydı!

Ve her ne kadar sıradan giyinse de o kadının doğal güzelliği onu mankenliğe taşırdı!

Artık hazır ve de nazırdık.

Ben ve Emery.

Go girl!

Saat öğleden sonra beşi vururken eğlence için çıktık dışarıya.

Gün bizi beklerdi, gece de öyle!

Saat beş buçuk sularında sahil kenarındaydık. Altıyı on beş geçene kadar orada oturup denizi izlemiş ve huzur bulmuştuk. Sonrasında ise sahil kenarı kafelerinden bir tanesine geçtik. Çok kalabalık değildi neyse ki. Hızlıca boş bir yere oturup menüleri elimize aldık. Ben soğuk bir smoothie yanına da waffle söyledim. Emery de kendi siparişini verdikten sonra geriye de sadece beklemesi kalmıştı. Altı bucakta siparişlerimizi tüketmeye koyulduk. Bir saat boyunca da kafede oturup konuşmuş eski günleri yad ederek özlem gidermiştik. Hatta öyle bir özlem giderme ve konuşmaydı ki kafeden çıkış saatimiz tam olarak akşam sekizdi!

Emery ile kasada ödememizi yaptıktan sonra kendimizi dışarıya attık. Aslında eve -yurda- dönme vaktiydi. Ama biz Emery ve ben… Eve dönmek yerine eğlenmeye devam edecektik!

Kafeler sokağından çıktıktan sonra sahil boyu yürümeye devam ettik. Sahil çalgıcıları, romantik ortam derken sahilin bitiminden sokağa çıktık. Burada ise sadece içen insanlar vardı. Onları da geçtikten sonra karşımıza bir bar çıkacaktı. Sadece müzik ve iki bardak kokteyl sonrası eve dönebilirdik. Sarhoş olmadan ama eğlenerek!

İçenleri geçtikten hemen sonra bir ara sokağa girdik. Bu sokağın çıkışı da bara çıkacaktı.

Tabii saçlarımdan rüzgârın esintisinin geçmesiyle Emery’in de duvara savrulması gibi bir trajedi yaşanmasaydı!

‘’Emery!’’

Emery’in ardından kendimi de aynı sertlikte duvarda hissettiğimde gözlerimi yeni açabilmiştim. Önümde iki vampir ve bir tane de Emery’e doğru yaklaşan başka bir vampir!

Belimde bir sertlik hissettiğimde elim oraya gitti.

Tek bir şans!

Sadece tek bir şans!

Ya sağdaki bana en yakın vampir. Ya da uzaktaki ama tam da fırlatma mesafesinde bir vampir!

İkisinden biri.

İkisi de kolayca elimdeki sertliğin altında!

Düşündüm ve ardımdan kararımı verdim.

Kazığı kaybedemezdim!

Belimden çekip aldığım kazığı bir hışımda bana en yakın vampirin kalbine gelecek şekilde tüm gücümle sapladığımda vampirin gözleri renk değiştirmiş ve işte o zaman kazığı geri almıştım. Vampirin ölmüş bedeni önümden kayıp giderken vampirlerin ikincisi beni sertçe boğazımdan tutup havalandırdığında kesik kesik nefesler almaya başlamış o sırada bu karanlık tenha sokakta olup bitenleri izleyebilmiştim anca.

Hayattaki bir diğer vampir Emery’i kolundan tutup sertçe yerden kaldırdığında boğazımı sıkan eli şiddeti daha da artmıştı. Vampirin gözleri kıpkırmızı olurken daha da debelendim.

Vampir bir hışımda Emery’in arkasına geçip boynuna dişlerini geçirip onun kanını içmeye başladığında beni tutan vampirin sırıtışını fark ettim.

‘’Sıra sende.’’

‘’Yanlış!’’ dedi bir ses karanlığın içinden. Ardından yere düşmem bir olmuştu vampirin ellerimin üstümden çekilmesi ile.

Bakışlarım Emery’i bulduğunda Melez’in gelmesi nedeniyle onu tutan vampir…

Vampir Emery’i daha tam olarak tüketmeden önce Melez’i görerek hızlıca Emery’den ayrılmış…

Ardından ise Emery’in boynunu kırıp fırlatıp atmıştı.

‘’Emery!’’

Ve ben…

Vampirlerin vahşetine bir kez daha tanıklık etmiştim!

Jackson…

Jeremy…

Ve şimdi de…

Emery!

Ve her şey…

Her şey benim suçum.

Her şey yine ve yine vampirlerin, Wilhelm’in yüzünden!

Bir ellerimin arasında sıkıca kavradığım kazığa, bir de Emery’i bir hiçmiş, yaşayacak zamanı değersizmiş gibi öldüren vampire baktım.

Melez beni boğazlayan vampirin saniyesinde kalbini sökmüştü.

Bana yetişmişti ama bana yetiştiği için şimdi Emery… O ölmüştü. Biricik, en yakın ve de tek arkadaşım!

Vampir benim gibi belinden bir kazık çekip Melez’e sapladığında tepki bile veremedim. Görmüştüm tehlikeyi ama Melez’e söyleyemedim. O ise o derin hislerine rağmen kazığı yemişti.

Gözüm sadece vampiri görürken şimdiyse de Meleze kaydı. Kanlar göğsünden akarken vampir sırıtmıştı.

‘’Demek bu kadar kolaymış bir melez avlamak!’’ ellerini iki yana açmış Melez’in karşısına meydan okurcasına dikilmişken şimdi tam da karşımda sırtı dönük vaziyetteydi.

Ve maalesef ki.

Çok yanlış kişiye çatmış ve çok yanlış bir zamanda gardını indirmişti.

‘’Yanlış!’’ diye bağırdım.

Ardındansa… Tek hamle ve ardından da iş bitiriş!

Vampire sapladığım kazıkla ikinci ölümü gerçekleştirmiş bir gecede iki vampir avlamıştım bile.

Vampirin bedeni sağa doğru devrildiğinde Melez ile göz göze geldim. Sırtında hala bir kazık varken ve arkasından bıçaklanmış gibi kazıklanmışken ellerini arkasına atıp kazığı zor zahmet çekip aldı. O bunu yaparken ben ise sadece onu izledim. Tam kalbine yediği kazık ve kalbinden akan tüm bu kanlar.

Ve hiçbir şeye rağmen ölmeyen Melez!

Taa ki önüme bir anda iki dizinin üstüne doğru düşene kadar.

Onunla birlikte bende bitkince dizlerimin üstüne çöktüğümde Melez’in kuru öksürükleri kulağıma doldu.

‘’Ne oluyor?’’ diye sorduğumda elini havaya kaldırmıştı.

‘’Yok bir şey! Yemeyeli… Uzun zaman olmuştu.’’ Dedi. Kazığı mı kastediyordu?

Derken sözlerine devam etti.

‘’Kurtboğan ve Mine Çiçeği karışımı. İşte sana melez zehrinin formülü!’’ Dişlerini sıkarken kısa sürede tekrar ayağa kalkmıştı. Artık eski halinden biraz daha iyi bir vaziyette.

Melez elini bana doğru uzattığında kanlı ellerimle ellerini tuttum. Beni tek bir çekişte ayağa kaldırdığında gözlerim Emery’e kaymıştı.

O an tekrardan canlandığında gözlerimi yumup ellerimi sıktım. Bir elimi hala Melez tutarken haliyle onun elini de sıkmıştım.

Gözlerimi kapamamı fırsat bilen Melez ise bir saniye bile düşünmeden beni o ölüm çukurundan çekip almıştı.

Hala sahil kenarındaydık. Denize karşın dizlerimin üstüne bir kez daha çöktüğümde artık dayanacak gücüm kalmamıştı hiç.

Gözyaşlarım yavaş yavaş gözlerimden firar ederken ellerimle yüzümü de kapattım.

Melez de yanıma çöktüğünde daha da yüzümü kapatarak farklı bir tarafa döndüm.

O sırada telefon çalmıştı.

Melez’in telefonu!

Telefonu tek çalışta açtı.

‘’Sahil kenarına gel.’’ Ve telefon tek bir söylemle kapandı.

Hiçbir şey yapmadan yanımda durmaya ve geleni beklemeye başlamıştı, ben de öyle.

‘’Adelia.’’ Sese doğru döndüğümde ve ellerimi yüzümden çekerek baktığımda karşımda Thomas’ı gördüm. Tabii gözyaşları arasında silüeti çok da net değildi ama tanımıştım işte. Hem bu haliyle hem de sesinden.

Thomas yanımıza geldiğinde Melez’in de yarasını fark etmişti.

‘’Sana ne oldu?’’ Melez ise Thomas’ı sadece kestirip atmıştı.

‘’Yok bir şey.’’ Ama onun aksine Thomas… Düşünceliydi!

‘’Bakıyım! Kurtboğan kokusu alıyorum, anlaşılan mine de var!’’

Thomas bu sözlerinin ardından Melez’in üstündeki kanlı gömleği düğmelerini teker teker açarak üstünden çıkardı.

Yara ön tarafa kadar gelmişti. Yaranın yerine baktığımda ise kalbin tam ortasında değil de biraz daha altında olduğunu fark ettim. Endokard ya da belki Aorta’daydı.

Bu da vampirin aslında beceriksiz ve yeni dönüşmüş olduğuna işaretti!

Yeni dönüşen aptal bir vampir! Arkadaşımı katletmişti.

‘’Halletmek biraz zaman alacak gibi.’’ Dedi Thomas hala yaraya bakarken. ‘’İçeride kazıktan kalma özler var.’’ Mine çiçeği ve Kurtboğan hala vücudundaydı!

‘’Biliyorum.’’ Dedi Melez. Sonrasında da ayağa yavaş yavaş kalktı. Onu sessizce izlerken Thomas Melez’in kolunu kendi omzuna koyarak ona destek vermişti.

‘’Kan içsem yeterli olacak.’’ Şu an etrafımızda ise sarhoş insanlardan başka hiçbir şey yoktu. Bu onun için kolay bir av olacaktı.

İkisinin bakışları aynı anda beni bulduğunda yerde öylece oturmaktaydım.

Sonrasında Thomas seslendi.

‘’Adelia.’’ İç çekerek ayağa kalkmış ve arkalarından gitmek zorunda kalmıştık.

Burada kalsam belki de yine bir vampir vukuatı olacaktı. Bu sefer kim ölecekti? Ben mi!? Çünkü şu an yanımdaki iki beyefendi de ölümsüzdü. Biri için gümüş lazım bir diğeri için ise sadece mucize!

Ve ben… Ben her şekilde ölebilir, öldürülebilirdim! Basit bir insandan başka bir şey değildim. Emery gibi, Jackson gibi basit bir insandım! Hiç yere ölen iki beden kadar basit ve normal bir insan!

Loading...
0%