Yeni Üyelik
58.
Bölüm
@selinayeda_x

 

bÖLÜM KELİME SAYISI: 6618

 

İyi Okumalar Dilerim.

 

Yeni Bölüm için en az 15 yorum ve 5 oy istyiorum

 

Desteklerinizi bekliyorum <3

 

BİR ÖZÜR BORCU

 

Kurt Evi’ne geri döndüğümüzde, koridorun loş ışıkları altında ilerlerken içimdeki tedirginliği hissetmemek imkânsızdı. Tyler’ın kolumdaki hafif baskısını fark ediyordum; bu, hem bir koruma hem de beni sakinleştirme arzusunun ifadesiydi. Ancak asıl dikkatimi çeken şey, Brad’in sessizce bize bakışıydı. Gözlerinde o yoğun öfke ve kontrolsüz duygularının yerini daha ağır bir pişmanlık almıştı. Onunla yüzleşmekten kaçınmıyordum, fakat içimde hâlâ acıyan bir yara vardı; boynuma saplanan dişlerin izi gibi.

Tyler, Brad’e doğru yaklaşmadan önce bana kısa bir bakış attı. Gözlerinde bir “hazır mısın?” ifadesi vardı. Başımla hafifçe onay verdim. Tam bu sırada Brad yavaşça birkaç adım attı. Kasları gerilmiş, duruşu gergindi ama bakışları utanç doluydu.

“Adelia,” dedi, sesi beklediğimden daha yumuşaktı. "O gün... Kontrolümü kaybettim. Bunu telafi edemem belki ama gerçekten... Özür dilerim.”

Bir anlığına duraksadım. Brad gibi biri için özür dilemek, hele ki gururunu bir kenara bırakmak kolay olmasa gerekiyordu.

İçimdeki öfke, yerini bir an için ona duyduğum empatiye bıraktı. Gözlerimi onunkilere diktim, içlerinde o kırılganlığı gördüm. Yara almış, içsel savaşı hâlâ bitmemiş bir ruhun ifadesi.

Ona olan öfkem, ona karşı hissettiğim korku ifadesi… Hepsi birden geçip giderken Brad’e karşı adım atmıştım, sözlerimle.

“Brad...” dedim, sesim fısıltı kadar hafifti. "Önemli olan hatanı anlaman.’’ Ardındansa derin bir nefes alarak ve iç çekerek sözlerimi sürdürmeye devam ettim.

Seninle barışmam için zaman gerekebilir ama özrün anlamlı."

Brad’in omuzları biraz gevşedi, sanki üzerindeki yük bir nebze olsun hafiflemiş gibiydi. Yanıma yaklaştığında gözlerinde hâlâ utanç vardı, ama başını eğerek geri çekildi. Tam o sırada kapının açılma sesiyle dikkatimizi salona yönelttik.

‘’Ah evet aklımdan çıkmış.’’ Diye eklediğinde Brad salondan içerisini gösterdi. Dağılmış olan salon çoktan yeni eşyalarla süslenmiş ve kasvetli havası uçup gitmiş iken.

Thomas, yanında dört yeni yüzle içerideydi. Lilith elinde tepsilerle salonun yolunu tuttuğunda onu Maya başka bir tepsiyle takip etmişti. Elliot ve Lucas ise birbirlerini itip kakarak arka bahçeden gelmekteydiler.

‘’Aa selam!’’ diyerek elini havaya kaldırdığında Lucas sırıtmıştı. Elliot bizden tarafa döndüğünde yüzündeki neşe kayboldu. Başıyla istemeye istemeye düşündüğüm bir baş selamıyla bizi selamladığında hep birlikte salondan içeriye girmiştik.

Ve işte eve dört yeni üye daha.

Ah pardon beş kişiydiler!

İçlerinden bir tanesi hamileydi.

Salondaki atmosfer birden değişti. Gelenlerin auraları güçlüydü, özellikle de hamile olanın.

Thomas teker teker yeni üyeleri göstererek tanıttı.

‘’Bu Jonas ve karısı Lydia ile kızları Martina. Küçük kurt…’’ Lydia karnını tutup gülümsediğinde kendisine içtenlikle gülümsemiştim.

Lydia’nın. Hamile olmasına rağmen, onun çevresine yaydığı enerjisi oldukça belirgindi. Yanındaki Jonas ise korumacı bir edayla elini eşinin sırtında tutuyordu. Uzun boylu, sakallı ve etkileyici bir yapıya sahipti. Lydia'nın yanında belki biraz gölgede kalıyordu ama gözlerinde ailesine karşı duyduğu sevgi ve bağlılık her halinden belliydi.

Lydia’nın bakışları ilk benim üzerimde durdu. Gözleri önce inceleyici, ardından sıcak bir ifade aldı. Bir anne şefkatiyle bana döndü ve gülümsedi.

Ellerini nazikçe karnına yerleştirirken gülümsedi. “Sen Adelia’sın, değil mi?” dedi. “Seni duymuştum. Aileye katılmak bir onur.” Başımı sallayıp gülümsediğimde her kurt adamın bir kez daha soğuk olmadığını tamamen anlamış bir hale gelmiştim. Sanırım buradaki tek tripli kişi Elliot idi!

Jonas, Lydia’nın yanından ayrılmadan bana bir selam verdi, gözlerinde hem saygı hem de merak vardı. “Burada iyi insanlar olduğuna inanıyoruz,” dedi sakin bir tonla.

Avcıları kast ettiğine emin iken başım ile kendisini onayladım.

Thomas ardından tanıtım işlemine devam ederken diğer iki sürü üyesi olan betalarla da tanışmıştım. ‘’Bunlar da Jessica ile Fernando. Kesinlikle aralarında hiçbir bağ yok!’’ Thomas’ın sözleri Jessica ve Fernando’yu güldürürken sessizce durmuş ve anlamamış olmama rağmen yine de sırıtmıştım.

O sırada Lydia ‘’Oturmaz mısınız, ayakta kaldınız?’’ Lydia’nın düşünceleri tavırlarına bir kez daha gülümsediğimde Tyler ile salon içinde daha da ilerledik. Brad, Lucas ve Elliot çoktan bizden önce bir yerlere yerleşmişlerdi.

Thomas ve Lilith tekli koltuklarda otururken Maya, Lucas, Brad ve Elliot eski betalar olarak bir koltuğa sıkışmış kalan koltuğa da yeni üyeler olarak diğer dörtlü oturmuştu. Aslında kendilerine her ne kadar yeni üye desek de… Kanada zamanından beridir aynı sürüye aitlerdi. Sadece Amerika’ya geri dönüşleri açısından kendilerini yeni olarak adlandırmaktaydık.

Lydia kayıp yer açmaya çalışırken onu sözlerimle durdurdum.

‘Rahatınıza bakın siz.’’ Dediğimde gülümsemiş ve Jonas da beni onaylarcasına karısını kolunun altına alarak sarılmıştı.

Tyler’ın bakışları bir noktada kesiştiğinde Maya bir anda ayağa kalktı.

‘’Buyurun siz oturun.’’ Bakışlarım Maya’ya kayarken Tyler sırtımdan narince ittirerek beni koltuğa yönlendirmişti. Tyler göğsümden usulca ittirip beni koltuğa Elliot’un yanına oturttuğunda kendisi de koltuğun başlığında yerini aldı. Maya oturabilmek adına mutfaktan sandalye getirmeye gitmiş iken Tyler bakışlarını Elliot’a kaydırmıştı.

‘’Sen neyi bekliyorsun?’’

Bakışlarım herkes gibi Elliot’u bulduğunda Elliot önce bana sonra Kral’a ardındansa da alfasına bakmıştı.

‘’En ufak bir şey için bile alfana döneceksen işimiz var!’’ Tyler’ın sözleri kulağıma dolarken Elliot bir hışımda kalkıp gitmişti. Kapı girişinde ise Maya ile sertçe çarpıştılar.

‘’Hey!’’

Tyler’a yer vermek için yana kayacak iken bacağıma dokunup beni durdurdu. İşte o zaman bakışlarım yanımdaki Brad’e dönmüştü.

Ah az daha iki melez arasında kalacaktım!

Neyse ki Tyler ikimiz arasındaki yeri aldığında gövdesi Brad’e karşı beni korumuştu.

Lydia gülüp ikimize baktığında ortamdaki kötü hava da bir kez daha bozuldu.

Tyler ile bizi işaret ettiğinde sözlerini de sarf etmişti havaya.

‘’Yoksa sizde de mi bir şeyler var?’’ diyerek sırıttığında anlamayarak Tyler’a döndüm.

O sırada Fernando kahkaha atarak Lydia’yı reddetmişti. ‘’İmkanlı mı bu canım!? Biri melez diğeri de insan. Olsa olsa yeme…’’ Fernando sözlerini devam ettiremezken Tyler’ın delici bakışlarını fark ettiğinde susmuştu. Ardından ellerini iki yana açarak söylendi. ‘’Öyle işte.’’

Gözlerimi devirmiştim ardından da Fernando’ya bir cevap verdim.

‘’Burada bulunan kimseyle arkadaşlıktan öte hiçbir bağım yok, olamaz da zaten merak etme!’’ Fernando’nun bakışları gözlerimle buluştuğunda bakışlarının içindeki hiçbir şey umurumda olmamıştı. Bakışlarımı çekmeden ona baktım sadece. Ardından Fernando gözlerini devirerek omuz silkmişti.

‘’Neyse ne!’’

Ortamda bir gerilim olurken Thomas’ın boğazını temizlemesi ile gözler ona dönmüştü.

‘’Bebek hızlı büyüyor. Doğuma ise tahmini… Bir yada bir buçuk hafta var. Dolunay için ve de güvende kalabilmek için geldiler.’’ Thomas’ın bakışları Tyler’daydı.

Tyler başını salladığı gibi Lydia ve Jonas’a döndü.

Onları selamlayıp hızla konuya girmişti. “Sana ve ailene burada ihtiyacınız olan her türlü güvenliği sağlayacağız,” dedi. Bakışları bu sefer sadece Lydia’da idi.

Lydia başıyla onu onaylayıp gülümsediğinde içimde neşe oluşmuştu.

Hanemize yeni bir üye katılıyordu he?

Nur topu gibi bir kız, küçük kurt… Martina!

Lydia başını hafifçe eğerek kabul etti, fakat bakışları hala beni inceliyordu. Ne yani inanmıyor muydu?

Sırf ona bağlı ve onu çok seven bir eşinin varlığı yüzünden aşkta usta mıydı?

Tek bir bakışta kime ne hissettiğimi bilebiliyor muydu?

Hiç sanmıyorum!

O an içimden bir ürperti esti.

Sanki iki yıl önceki talihsiz kaza tam iki yıl sonra…

Tam iki yıl sonra misliyle aldıklarını geri vermiş gibiydi.

Bakışlarım hepsinde bir bir gezindiğinde bir bağ hissetmiştim derinlerde.

Burası… Sanırım benim ailemdi!

Ve arayışım…

Arayışım ise sadece vakit geçirip mutlu olabileceğim bir sıcaklık ortamıymış şu an işte bunu fark etmiştim.

Belki her biriyle farklı bir bağım vardı, ama bu kişilerle aynı çatıyı paylaşmak, her şeyin üstesinden gelebileceğimizi hissettiriyordu. Herkes kendini tanıtırken ve Kanada’daki anılarından, Thomas’ın ardında bıraktığı hayatlardan bahsedilirken aramızda yavaş yavaş samimi bir sohbet başladı.

Hep birlikte yemek odasına geçtiğimizde ise sohbet orada devam etmişti.

Öğle vaktinden biraz geçmiş iken hepimiz masadaydık, öğle yemeği yerine bu atıştırmalık saatinde yemek yemek için.

Masaya oturduğumuzda ortamdaki enerjiyi hissetmemek elde değildi, yoğun bir sıcaklık ve bağlılık!

Herkesin sessiz ama dikkatli bakışları Lydia’nın üzerine odaklanmıştı. Bir şeylerin farklı olduğunu seziyordum, ama ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım. Tyler, bana doğru kısa bir bakış atarak hafifçe gülümsedi ve ardından elindeki tabaktan bir parça eti Lydia’nın önüne doğru itti. Ona bakarken bu hareketin nedenini çözmeye çalıştım. Aynı şeyi Thomas ve Brad de yapınca daha da şaşkına döndüm. Herkesin önceliği Lydia’ydı ve bu dikkat çeken bir tutumdu.

Tam ağzımı açıp sormak üzereydim ki, yanımdan Lilith’in fısıltısı duyuldu. “Bu bir kurt geleneği, Adelia. Hamileler her zaman ilk olarak doyurulur.”

Lilith’in sesi hafif ama açıklayıcıydı. Kurtlar için aile demek, önceliklerin korunması demekti.

İçten bir şekilde istemsizce gülümsediğimde bakışlarım Lydia’ya döndü.

Lydia gibi hamile bir kurt, tüm topluluğun önceliğiydi; çünkü onun karnındaki bebek, sürünün geleceğiydi. Bu, hayatın sürekliliğini sağlayan temel bir ilkeydi.

Gözlerimi Lydia’ya çevirdiğimde, ona sunulan her şeyin farkında ve bundan memnun olduğunu gördüm. Yemeğini ağır ağır, sükunetle yerken, sanki bu ritüelin merkezindeki sakinliği yansıtıyordu.

Lydia’nın tabağını nasıl tıka basa doldurduğunu izledim. Bir yandan büyük bir iştahla, ama aynı zamanda ihtimamla yiyor, hiç acele etmiyordu. Jonas, onun hemen yanındaydı ve her lokmasında onu desteklercesine yanında duruyordu. Gözlerinde, eşine olan derin sevgi ve koruma içgüdüsünü görmek çok kolaydı. Lydia, karnındaki bebeği doyurduğundan emin olduğunda, tabağını hafifçe masadan ittirerek bir işaret verdi. O andan itibaren diğerlerinin gözlerinde, açlıktan çok sabırsızlık belirmişti. İşte başlıyoruz!

Yeme izni ve de talimatı Lydia tarafından masa halkına duyurulduğunda ilk saldıranlar Brad ve Lucas oldu.

İşte şimdi asıl yemeğin başladığını anladım.

Kurtlar, medenice ama hızlı bir şekilde masadaki ne varsa kendi önlerine çekmeye başladılar.

Fernando ve Jessica, karşılıklı olarak ellerindeki tabakları neredeyse senkronize bir biçimde dolduruyordu. Tyler ise her zamanki sakinliğiyle hareket ederken bile hafif bir acelecilik seziliyordu. Brad, elindeki ekmeği hızla koparıp bir parça etin üzerine koyarken Thomas’ın tabağını bir kenara itip kendi payını hızla alması dikkatimi çekti. Bir yandan medenice gibi görünse de, aslında içgüdüsel bir yarış vardı; ama bu yarışın arkasında bir düzen, bir ahenk de saklıydı. Bu masada herkesin açlığı eşit derecede ciddiye alınıyordu.

Ben ise henüz ne yapmam gerektiğini tam bilemeden masayı izliyordum. Herkesin birbirine bir şeyler uzatışı, tabakların hızla dolup boşalması, bu kaotik düzenin içindeki uyumu gözler önüne seriyordu. Lilith, benim şaşkın bakışlarımı fark edip omzuma hafifçe dokunduğunda irkildim.

“İlk başta garip gelebilir, ama burada denge böyle korunur,” dedi gülümseyerek.

Lydia ve Jonas, masadan ilk kalkanlar oldu. Lydia, ellerini karnının üzerinde birleştirip rahat bir nefes aldıktan sonra Jonas’ın ona eşlik etmesiyle salonun yolunu tuttular. Onların yavaşça uzaklaşan adımlarını izlerken, içimde tarifsiz bir huzur hissettim. Burası, sadece bir ev değil; dayanışmanın, korumanın ve bağlılığın hüküm sürdüğü bir yuvaydı.

Lilith tabağıma bir şeyler uzatıp ortadaki pilavdan da bir kaşık verdiğinde ona gülümsedim. Lucas ise aradan sırıtarak bana bir lavaş uzatmıştı gülümseyerek.

Yoksa bu bir çeşit ‘’gerçekten!’’ aileye hoş geldin tanımlaması falan mıydı?

İlk defa kendimi birilerinden farklı görmedim o an.

Bir insan olsam da o kadar çok işime işlemişti ki sürü olmanın ilkeleri… Kendimi de o sürünün bir parçası saymıştım içten içe.

Yemek hızla sona erdiğinde, masada yalnızca birkaç kırıntı kalmıştı. Tyler, masadan kalkarken bana doğru bakıp göz kırptı. “Alıştığında tadına varırsın artık.’’ Başımı ona doğru salladığımda tabağımdaki şeyleri ağır ağır yemiştim. Masada tek başıma iken. Maya ve Lilith ise hiç geciktirmeden masaya toplamaya başlamışlardı ki Jessica da onlara yardımcı olmak için kaldı.

İşte aile dayanışması bunu gerektirirdi!

Az önce öğrendiğim şeyin basit bir yemek geleneğinden çok daha fazlası olduğunu biliyordum. Bu, kurduğumuz ailenin temelinde yatan bir bağlılık ve koruma zinciriydi. Lydia, karnında taşıdığı hayatla bu zincirin en değerli halkasıydı ve herkes bunu içgüdüsel olarak biliyordu. Belki ben bu dünyaya tam olarak ait değildim ama onların içinde yer almak, bu bağlılığa şahit olmak, kendimi buraya biraz daha yakın hissettirmişti.

Tabağımı bitirdiğimde Maya, Lilith ve Jessica’ya yardım ettim. Masada kalanları arkalarından getirdikten sonra mutfaktan bir bez alıp masaya geri döndüm. Masayı sildikten sonra kırıntı dolmuş bez ve avuç içimle tekrardan mutfağa yöneldim. Kızlar bulaşık makinesini yerleştiriyorken bezi lavabonun kenarına yerleştirip elimi çöpe silkeledikten sonra elimi yıkadım.

Benlik bir görev artık kalmadığında salonun yolunu tutabilirdim, öyle de yapmıştım.

Jonas ve Lydia yine yan yana oturmuş Jonas kendisine şefkat verirken Thomas yine tekli koltuklardaydı. Alfanın yanına oturmak biraz cesaret isterken buraya ilk geldiğimizde Lilith onun yanındaki tekli koltuğa oturmuştu aslında.

Başımı sallayıp salondan içeri girdiğimde yine ve yine Tyler’ın bulunduğu koltuğa geçmek zorunda kalmıştım. Oturduğum esnada Lucas aydınlanmış gibi ayağa kalkmıştı.

‘’Hadi!’’ diye çığırttığında anlamazca ona döndüm.

‘’Kurt geleneğimizin ikincisi nedir bilir misiniz?’’ diye sözlerini sürdürdüğünde hep bir ağızdan gülmüşlerdi.

Fernando alfaya döndüğünde ‘’İzniniz var mıdır alfam?’’ diye bir soru yöneltmişti kendisine.

Thomas yirmi iki yaşındaydı. Ve Fernando ise kaslı vücudu, geniş omuzları, uzun boyu, koyu kahverengi saçları ve kirli sakalıyla yüz hatlarını da hesaba kattığımızda… En az yirmi beş yaşı vardı.

Bakışlarım Lydia’ya kaydığında sarıya çalan açık turuncumsu saçları ve genç yüzü ile sanki Fernando’dan genç göstermekteydi. Jonas ise... O en az yirmi yedi vardır!

Thomas başıyla onayladığında Fernando’yu Fernando ayağa kalkıp kollarını sıvamıştı.

‘’Hadi bakalım bahçeye!’’ Bahçede ne vardı ki?

Hepsi sırayla bahçeye çıkmaya başladığında Lucas ıslıkla mutfaktaki kızları çağırdı. Jonas karısı Lydia’ya yardım edip diğerlerinin peşine düşmüşlerdi. Ayaklandığımda Tyler omzuma dokundu.

‘’İzle de gör. Tıpkı eski günlerdeki gibi… İşte asıl eğlence geri döndü!’’

Asıl eğlence? Asıl eğlence de neydi!?

Tyler hızıyla kendini bahçeye attığında vakit kaybetmeden artlarından bahçeye koymuştum.

Ne yani?

Eski günlerin anısı…

Eğlence…

Sadece dövüşmelerden mi ibaretti!?

Ve evet aslında… Dövüşmek kurt adamlar için fazlaca eğlenceliydi!

Lilith’in yanına basamaklara çöktüğümde ilk dövüşü Elliot ve Fernando yaptı.

‘’Tıpkı eski günlerdeki gibi dostum!’’ dedi Fernando. Ve anında hızlıca Elliot’un üstüne atıldı.

Kurt adamlar için eğlence, bizim düşündüğümüzden çok farklıydı. Onlar için en büyük keyif, güçlerini ölçmek, sınırlarını zorlamak ve eski günlerin anılarını tazelemekti. Dövüşmek, onlar için yalnızca bir ihtiyaç değil, aynı zamanda ruhlarının beslenmesi gibiydi. Yani, evet, eğlenceleri dövüşmekten ibaretti. Sert darbeler, patlayan kaslar ve kükremeler… Hepsi onların kanında çağlayan bir coşkuydu.

 

Loading...
0%