@selinayeda_x
|
MELEZLERİN DANSI
“Tıpkı eski günlerdeki gibi dostum!” diye kükredi ve bir an bile tereddüt etmeden Elliot’un üstüne atıldı. Dövüş başladığı anda, çevremdeki hava değişti. Her nefes alışta toprak kokusunu, ağaçların rüzgârda hafif hışırtısını duyuyordum, ama tüm bu doğal güzelliklerin arasında en baskın olan şey, Elliot ve Fernando’nun birbirlerine çarpan bedenlerinin yankısıydı. Fernando’nun yumruğu Elliot’un göğsüne isabet ettiğinde, o sert darbenin kemiklerdeki yankısını neredeyse hissedebiliyordum. Elliot’un yüzünde beliren gülümseme ise, ona acı vermekten çok zevk aldığını gösteriyordu. Kurt adamlar için dövüşmek, acıdan beslenen bir hazdı. Fernando’nun gözleri pür dikkat kesilmiş, Elliot’un bir sonraki hamlesini bekliyordu. Belli ki bir stratejisi vardı; Elliot’un her hareketini okuyup, ona karşı hamlesini hazırlıyordu. Ama Elliot da boş durmuyordu. Sert bir kükremeyle Fernando’ya saldırdı, pençeleri havada hızla savruldu. Fernando son anda geriye sıçrayarak bu saldırıdan kaçtı, ama Elliot bir saniye bile kaybetmeden geri dönüp onu yakaladı. Sertçe yere fırlattı ve ardından ikisi yere savrulan bir karmaşaya dönüştü. İki devasa kurt, birbiriyle pençelerini ve dişlerini kullanarak savaşırken, aralarındaki dostane rekabeti de hissedebiliyordum. Onlara bakarken, bu dövüşlerin aslında ne anlama geldiğini anlıyordum. Bu, güç gösterisi değil, daha çok eski dostlukların yeniden canlanmasıydı. Eski zamanlarda defalarca tekrarlanan, dostlukla yoğrulmuş bir hamurdu. Ve burada herkes, bu çemberin bir parçasıydı; yalnızca dövüşenler değil, izleyenler de aynı coşkuyu paylaşıyordu. Lilith’in yanımda sessizce gülümsemesi, onun da bu anıyı ne kadar değerli bulduğunu gösteriyordu. Onun gözlerindeki hafif nem, geçmişin hüzünle karışık tatlı hatıralarını yansıtıyordu. Bir an için dikkatimi dağıtıp etrafıma baktım. Herkes çemberin içinde ya da kenarında, dövüşü izliyor ve her hamlede içlerinden gelen seslerle kükreyerek katılıyordu. Tyler, çenesini hafifçe eğmiş, gözleriyle dövüşün her anını analiz ediyordu. Thomas, kolunu göğsünde kavuşturmuş, yüzünde hafif bir tebessümle dövüşü izliyordu. Brad ise biraz mesafeli duruyordu; ama gözlerindeki kıvılcım, onun da bu eski oyunlara dâhil olma isteğini belli ediyordu. Fernando ve Elliot arasındaki dövüş giderek hızlanıyor, bedenleri toprakta yuvarlanırken kaslarının altındaki güç daha da belirginleşiyordu. Fernando'nun bir ara Elliot'u sıkıca kavrayıp yere sermesiyle birlikte, kısa bir an için kazanan belli gibi görünüyordu. Ama bu sadece bir göz yanıltmacasıydı, çünkü Elliot, tüm ağırlığını kullanarak yerden hızla fırladı ve Fernando’yu havaya savurdu. Göz açıp kapayıncaya kadar ikisi de yeniden ayaktaydı, nefes nefese kalmış ama asla yorulmamışlardı. Bu dövüşün sonu yoktu, çünkü kazananı yoktu. Onlar için mesele zafer değil, eğlenceydi. Sonunda, ikisi de gülerek geri çekildiler. Birbirlerine selam verdiler, dostça bir omuz vuruşuyla çemberden çıktılar. Diğer kurtlar onları coşkuyla alkışladı. Lilith’in yanımda mırıldandığını duyabiliyordum. “İşte bu, eski günlerin ruhu… Şimdi anlıyorsun, değil mi?” Başımı ona doğru çevirip gülümsedim. Evet, şimdi anlıyordum. Dövüşmek, onların kardeşliğini, bağlılığını, anılarını yaşatan bir geleneğin parçasıydı. Sadece kan ve kaslar değildi burada olan. Bu, dostluklarını, sadakatlerini ve onları bir arada tutan bağları kutlayan bir törendi. Eski günlerin anısı, tam da bu çemberde yaşıyordu. Fernando ve Elliot’un dövüşü bittikten sonra, herkesin gözleri bir sonraki düelloya çevrildi. Ortamda heyecan dolu bir mırıltı yükseldi, çünkü sıradaki mücadele çok farklı olacaktı. Çemberin ortasına çıkanlar Lucas ve Maya’ydı. İkisi de daha hafif, daha enerjik ve en önemlisi, eğlenceli bir rekabetin sinyallerini veriyordu. Lucas, çemberin ortasında esneme hareketleri yaparak beklerken Maya ona doğru seğirtti. Gözlerinde o tanıdık oyunbaz parıltı vardı. “Hazır mısın, tatlım?” diye sordu, sesi hem meydan okurcasına hem de hafif bir cilveyle doluydu. Lucas, kollarını esnetip güldü. “Seninle dans etmek için her zaman hazırım.” İçimden bir kahkaha attığımda bir his bu dövüşün keyifli geçeceğini söylemekteydi. Bu dövüş, bir güç gösterisinden çok, kıvraklık ve hızın ön planda olacağı türdendi. Maya, Lucas’ın çevresinde daireler çizmeye başladı, hafif adımlarla onun etrafında dönerken kollarını esnetiyor, her fırsatta ona göz kırpıyordu. Lucas ise sanki ona meydan okur gibi, her hareketine karşı tetikteydi. Ancak bu tetikte olma hali ciddiyetten uzaktı; daha çok, eğlenmek için yapılmış bir strateji gibiydi. Maya bir anda hızla hamle yaptı, ama bu hamlesi neredeyse bir dans hareketi gibiydi. Lucas’a doğru eğilip ani bir saldırı yaptı, ama tam vuracakken, durup ona cilveli bir gülümseme gönderdi. Lucas gülmeye başladı ve tam karşı hamle yapacakken Maya hızla geri çekildi. “Daha hızlı olmalısın, yakışıklı,” diye alay etti Maya, sesi bir şarkı mırıltısı gibiydi. Bu düello, diğerlerinin aksine daha hafif ve eğlenceliydi, ama aralarındaki rekabet yine de ciddiyetini koruyordu. Maya’nın çevikliği ve Lucas’ın sakin, ölçülü hamleleri birbirini mükemmel tamamlıyordu. Onlar mücadele ederken, izleyenler de hafif kahkahalarla onlara eşlik ediyordu. Lilith’in gülüşü, Tyler’ın hafif bir baş sallayışı, Brad’in dudak kıvrımı… Hepsi bu eğlenceli düelloya tepki veriyordu. Maya, Lucas’ı şaşırtmak için ani bir manevrayla etrafında döndü ve tam arkasından saldırdı. Lucas neredeyse savrulacak gibi oldu, ama Maya’nın bu hamlesini cilveli bir şaka olarak gördüğünü anlamak için aralarındaki bakışmaya dikkat etmek yeterliydi. Maya, Lucas’ın kulağına fısıldayarak, “Seni hep böyle şaşırtmak isterdim,” dedi. Lucas ise bu sözlere karşılık sert bir dönüş yaparak Maya’yı yere yatırdı. Ama onunla savaşmak yerine, yere yatmış haldeyken ona uzanıp şakayla karışık omzuna hafifçe vurdu. “Beni şaşırtıyorsun ama yakalanıyorsun da, Maya,” dedi gülerek. Bu esnada Maya’nın gözlerinde bir parıltı vardı. Ayağa kalkarken ona tatlı bir bakış atıp, “Belki de istediğim tam da budur,” dedi. İkisi de aslında düellodan ziyade bir dans gibi hareket ediyorlardı. Lucas ne zaman ciddi bir hamle yapmaya kalksa, Maya onun hamlesini cilveli bir jestle kırıyordu. Lucas, Maya’nın bu cilveli oyunlarına gülerken, izleyiciler de onların arasındaki bu ince çekişmeyi eğlenceyle izliyordu. Maya, Lucas’ın zayıf anlarını değerlendiriyor, ona yakınlaşıp uzaklaşarak onun odağını dağıtıyordu. Sonunda Maya, tam beklenmedik bir anda Lucas’a hızla saldırarak onu yere serdi. Yerdeki Lucas’ın üstüne eğilip, “İşte bu, zafer benimdir,” diye fısıldadı, sesi tatlı bir zaferle doluydu. Lucas ise kıkırdayarak ellerini teslim olmuş gibi kaldırdı. “Tamam, tamam, sen kazandın,” dedi alaycı bir tonla. Maya ona galip gelmiş olmanın verdiği keyifle hafifçe omzunu sıvazladı, sonra da gülerek kenara çekildi. Diğer kurtlar onları alkışlarla kutlarken, aralarındaki bu cilveli düellonun aslında gerçek bir savaş değil, eski dostluk ve bağlılıkların tatlı bir yansıması olduğunu herkes anlamıştı. Maya ve Lucas’ın bu eğlenceli çekişmesi bu günün de güzel tatlı bir anısıydı. Ve sıradaki düello ise asıl beklenen bir Boss Fight’ı andırıyordu. Ve sıradaki çiftimiz iki melez Tyler ve Brad arasında bakalım ne gibi bir çekişme yaşanacaktı? … Gözler, Lucas ve Maya’nın neşeli düellosundan sonra sıradaki çift olan Tyler ve Brad’e çevrildi. Herkesin merakla beklediği bu dövüş, çok daha ciddi ve yoğun bir rekabet taşıyordu. İkisi de melez olduklarından, güç ve hız açısından diğer kurt adamlardan daha farklı bir seviyedeydiler. Ancak aralarındaki rekabetin kökü, sadece fiziksel üstünlükle değil, kişisel hırs ve eski anlaşmazlıklarla da doluydu. Brad, meydanın ortasına adım attığında omuzlarını dikleştirip derin bir nefes aldı. Umarım işler ciddileşmezdi! … Brad’in gözleri karşısına çıkacak olan Tyler’ı arıyordu. Her zaman soğukkanlı ve sert olan Brad, şimdi daha da gergin ve tetikteydi. Tyler ise ona alaycı bir gülümsemeyle yaklaşırken, gözlerinde sinsice parıldayan bir meydan okuma vardı. “Bu sefer seni yere sermek için sabırsızlanıyorum, Brad,” dedi Tyler, sesindeki hafif alay tonu belirgindi. Brad, kaşlarını çatarak Tyler’a baktı. “Sadece dene. Ama bu sefer alayını sakla, çünkü sonunda kim gülecek göreceğiz.” Brad’in sesi keskin ve kararlıydı, ama bu kararlılığın altında eski bir hesaplaşmanın da izleri vardı. Düello başladığında, ortalık aniden sessizleşti. İkisi de çevik adımlarla birbirlerinin etrafında dolanıyordu. Tyler, Brad’in nabzını yoklar gibi ani ama hafif saldırılar yapıyordu, adeta onun tepkilerini test ediyordu. Brad ise Tyler’ın her hamlesine karşı dikkatli ve soğukkanlıydı, her anını stratejik bir şekilde değerlendirdiği belliydi. Tyler, hızlı bir manevrayla Brad’in üzerine atıldığında, Brad anında geri çekilip savunma pozisyonuna geçti. Bu pozisyondan çıkarak Tyler’ın arkasına geçmek üzereyken, Tyler hızla yön değiştirip Brad’in üzerine yüklendi. Bu sefer ciddi bir güç mücadelesi başlamıştı. Brad, Tyler’ın saldırılarına karşı koyarken, ikisinin de yüzündeki kararlılık birbirine denk bir çekişmenin işaretiydi. “Biraz daha ciddileşsen iyi olur, Brad. Yoksa burada seni küçük düşürmekten çekinmem,” diye fısıldadı Tyler, saldırılarından birinde Brad’in savunmasını hafifçe sarsarken. Brad ise dişlerini sıkarak karşılık verdi: “Endişelenme, sana istediğin kadar ciddiyet göstereceğim.” İkisi de hızla birbirlerinin etrafında dönüyor, adeta gölge dövüşü yapıyorlardı. Tyler’ın saldırıları hızlı ve sinsiceydi, Brad ise bu saldırıları savuşturmakta ustaca bir beceri gösteriyordu. Ama işin içine güç girdiğinde, Brad üstünlüğünü göstermeye başladı. Tyler ne zaman hızla saldırsa, Brad onu güçlü bir karşı hamleyle geri püskürtüyordu. Çevredeki izleyiciler, bu iki melezin arasındaki çekişmeyi büyük bir dikkatle izliyordu. Lilith, hafif bir tebessümle onların arasındaki bu rekabetin ne kadar derin olduğunu anlamış gibiydi. Thomas ise kaşlarını çatmış, bu düelloda kimin üstün çıkacağını merak ediyordu. Brad, Tyler’ın hamlesini savuşturduktan sonra onu güçlü bir itişle yere serdi. Tyler, yerdeyken anında toparlanıp tekrar ayağa kalktı, ama gözlerindeki öfke ve azim artık daha belirgindi. Bu sadece bir düello değildi; eski hırslar, ego ve üstünlük mücadelesiyle dolu bir hesaplaşmaydı. Tyler, yeniden hızla Brad’e saldırdı ve bu sefer onu yere devirmeyi başardı. Yerdeki mücadele daha sertleşmişti. İkisi de birbirini baskı altına almak için her türlü manevrayı deniyordu. Ve evet! İşler tam da dediğim gibi… Ciddileşiyordu! Tam o sırada Brad, Tyler’ın kulağına eğilerek soğuk bir sesle fısıldadı: “Beni yenmek istiyorsan daha fazlasını göstermek zorundasın.” Bu sözlerle birlikte Tyler’a üstün gelerek onu sıkıca kavradı ve bir hamlede kendini avantajlı konuma geçirdi. Sonunda Tyler, bir hışımla yerden kalkıp Brad’e biraz mesafe koydu. İkisi de derin nefes alarak birbirlerine baktılar. Artık mücadele sona ermiş gibi görünse de, aralarındaki rekabetin henüz bitmediği belliydi. Birbirlerine son bir kez meydan okurcasına bakarak dövüşü sonlandırmışçasına gardlarını indirdiler. Brad, bir zafer kazanmış gibi hafifçe gülümsedi, ama Tyler’ın gözlerinde hâlâ sönmemiş bir ateş vardı. Hey bu böyle olmamalıydı! O an Thomas devreye girmişti işte. ‘’Olmaz ama öyle!.. Devam!’’ Gözlerim Thomas’a döndüğünde onun da merakla beklediğinin farkına vermiştim. Bu çekişme gerçekten kendini izletmekteydi. Brad ve Tyler… Bir kez daha gard aldı. İkisinin de gözlerinde aynı azım ve kazanma isteği parlarken kimi tuttuğumun farkına çok kısa bir sürede algılamıştım. Ben Kral’ın tarafını tutuyordum. Tek taç ve tek bir sahip olabilirken… Krallığın gerçek sahibini, doğuştan melezi destekliyordum. ‘’Hadi yapabilirsin…’’ diye içtenlikle ve tamamen sessizce fısıldadığımda Tyler’ın bakışları anında beni bulmuştu. İki elim yumruk bir şekilde ona azim ve kazanma hırsını fazla fazla yüklercesine güven verici bakışlar attığımda gülümsedim. Tyler’ın desteğime karşılık verdiği cevap ise kendini daha iyi savunması ve saldırılarını daha sert gerçekleştirmesi olmuştu. Ve her şeye rağmen en sonunda bir kazanan da çıkmıştı sonunda! Dövüş, gerilimin ve rekabetin tırmandığı noktada kaldığı yerden devam etti. Brad’in yüzündeki kararlı ifadeye rağmen Tyler, bu sefer çok daha odaklanmıştı. Adeta zihnindeki tüm dikkatini tek bir hedefe yöneltmişti: Brad’i yenmek. Brad, Tyler’a doğru hızlı bir hamle yaptı ve onun üzerine atıldı. Fakat Tyler, bu hareketi önceden sezmiş gibi çevik bir sıçrayışla yana çekildi. Brad, beklenmedik bir boşluğa düşmüş ve dengesini kaybetmişti. Bu, Tyler için altın bir fırsattı. Hemen Brad’in arkasına geçti ve onu güçlü bir hamleyle yere serdi. Brad yere düşerken hırsla dişlerini sıktı ama Tyler ona hiç zaman tanımadı. Hemen arkasından gelerek Brad’in hareket alanını kısıtladı. “Güzel denemeydi,” diye alay etti Tyler, gözlerinde zaferin ilk işaretleri belirirken. Brad, gözlerinde öfkeyle ona baksa da Tyler’ın bu hamlesi karşısında kımıldamakta zorlanıyordu. Brad, son bir çabayla Tyler’ı üzerinden atmaya çalıştı ama Tyler bu sefer çok daha hızlı ve güçlüydü. Brad’in kollarını kavrayıp onu yere doğru bastırdı. Yerdeki bu mücadele, her iki tarafın da fiziksel sınırlarını zorlamaya başlamıştı. Ancak Tyler’ın inatçı kararlılığı, Brad’in gücünü yavaş yavaş kırıyordu. Tyler, Brad’i yere iyice bastırdıktan sonra onun yüzüne eğilerek sert bir sesle konuştu: “Hadi Brad, daha iyisini yapabileceğini sanıyordum. Beni hayal kırıklığına uğratma sevgili betam!’’ Ah hayır bu seferde rakibini kışkırtıyordu! Tyler’ın sesi, zaferin getirdiği bir özgüvenle doluydu. Brad, Tyler’ın bu kışkırtıcı sözlerine rağmen bir anlık öfkeyle bağırarak kendini kurtarmaya çalıştı. Ancak Tyler, bir an bile gevşemeden baskısını artırdı. Brad’in her hamlesini ustalıkla savuşturuyordu. Dövüş, artık Brad’in gücünün sınırlarına ulaştığı bir noktadaydı. Tyler’ın üstünlüğü iyice belirginleşmişti. Doğuştan melezin üstünlüğü! Son bir manevrayla Tyler, Brad’in direncini tamamen kırarak onu yere sabitledi. Brad, artık yerinden kalkamayacak hale gelmişti. Tyler, Brad’in yüzüne bir an baktı ve sonunda yavaşça geri çekildi. “Sanırım bu sefer kazanan benim,” dedi Tyler, zaferin getirdiği sakin bir tavırla. Brad, hırsla derin nefesler alırken, Tyler’ın bu sözlerine karşılık vermedi. Çevredeki izleyiciler, Tyler’ın üstünlüğünü kabul eden bir sessizlikle durumu izliyorlardı. Brad, yerde yatan halinden doğrulup Tyler’a keskin bir bakış attı ama bu sefer sessiz kaldı. Gururunu zedeleyen bu yenilgiye rağmen, Tyler’a karşı duyduğu saygı gözlerinde belirdi. Tyler, bir an için Brad’in elini uzatacağını düşündü ama Brad, bunu yapmadan ayağa kalktı ve yere bakarak geri çekildi. Thomas, Lilith ve diğerleri, bu çekişmeli dövüşün sonucunu onaylarcasına başlarını salladılar. Tyler, yavaşça zaferinin tadını çıkarmak yerine sakin ve ağır adımlarla geri çekildi. Bu dövüş, her ikisi için de bir sınav olmuştu, ama kazananın Tyler olduğu açıktı. Hem Brad’in hem de Tyler’ın arasındaki bu çekişme, son bulmamış olsa da şimdilik dengeler yerini bulmuştu. Bu çekişmeli dövüşün ardından biraz da sakinlik gerekirdi değil mi? Tabii bir dövüş ne kadar sakin olabilirse o kadar sakinlik! Lilith yanımdan kalktığında tam da Thomas’ın karşısında durdu. Lilith’in Tyler ve Brad’in dövüşünü izledikten sonra gözlerindeki ateşle yerinden kalktığını fark ettim. Hafif bir tebessüm dudaklarına yerleşmişti, ama o tanıdık parıltı, onun kafasında bir şeyler tasarladığını açıkça belli ediyordu. Yavaşça yürüyüp, tam Thomas’ın karşısında durdu. Herkesin dikkati bir anda onlara yönelmişti. Lilith, kollarını kavuşturdu ve bakışlarını Thomas’ın üzerine dikti. "Bir dövüş daha fena olmazdı, değil mi?" dedi, sesinde sahte bir alayla alfasına meydan okurken. ... |
0% |