Yeni Üyelik
62.
Bölüm

S3B13

@selinayeda_x

 

 

 

 

 

 

 

Desteklerinizi bekliyorum.

 

Yeni bölüm en az 5 oy ve 15 yoruma gelecektir <3

 

 

 

 

BEBEK MARTİNA

Oda, acil bir doğum sürecinin getirdiği kaos ve yoğunlukla dolmuştu.

Sancılar Lydia’yı sarsarken, Adelia kendini acilen hazırlamak zorunda kaldı. Yetersiz hazırlık ve eksik malzemeler karşısında panik yaşarken, Lilith’in adeta kaybolmuş görünmesi Adelia'nın strese girmesine neden oldu. Adelia, Jessica ve Maya’dan eksik malzemeleri getirmelerini istedi ve adeta komuta eder gibi davranarak, ortamın düzenini sağlamaya çalışmışlardı.

Brad, Adelia’nın talebi üzerine odadan çıkarken, Adelia, Lilith’e steril bıçağı teslim etti. O anda, Adelia’nın içsel panik ve kaygısı, odadaki kaosla birleşerek büyük bir karmaşa yarattı.

Erkekler odanın dışında rahatlıktan uzak hepsi endişe içerisinde iken kalakalmışlardı.

Elliot ve Fernando’nun kaygıları daha yoğunken kapıdan sürekli kızların girip çıkması onları daha da endişelendirmişti.

Elliot o sırada ciddi bir şekilde sesini yükseltti.

‘’Lilith varken ne diye şu kıza güveniyoruz ki biz!?’’ Brad’in bakışları anında Elliot’u bulduğunda Brad’in düşünceleri kesin ve net idi.

‘’Çünkü ne yaptığını gayet iyi biliyor!’’

Aslında pe bilmiyordu!

Adelia neyi nasıl yapması gerektiğini azami ölçüde bilirken stres onu kaybettiriyordu.

Tyler odanın içindeyken bir yanda odayı kontrol altında tutuyor bir yandan ise dışarıdan gelen sesleri dinliyordu.

Brad’den Adelia’ya karşı gelen korumacı tavır kendisini güldürürken Lydia’nın çığlığı yine tüm odakların merkezi olmuştu saniyeler içinde.

Lydia’nın sancıları şiddetlenirken, Adelia, Lydia'nın yanına döndü ve derin bir nefes alarak ona destek olmaya çalıştı. Lilith, doğum sürecinin ilerlemesini sağlamak için titizlikle çalıştı. Adelia, Lydia'nın acısını hafifletmeye ve doğumu gerçekleştirmeye çalışarak karın bölgesine ve kasıklara masajlar yapmaya başladı.

Adelia kendini soğukkanlı ve kararlı tutmaya çalışırken Lydia’nın nefes alıp vermeleri hızlandığında ve bebek gelmeye başladığında Adelia güven verici bir ses tonuyla desteğini Lydia’dan esirgemeden Lydia ile birlikte ittirdi.

O sırada Lilith’in bağırışı ve aynı zamanda da Maya ile Jessica’nın masayı devirmesi ortalığın karışmasını sağlamıştı sadece.

Adelia endişeyle onlara bakmaya giderken tam da Lilith’in arkasında durduğunda Lilith bir kez daha bağırdı.

Bu sefer bez istemiyordu hayır!

‘’Kafası göründü!’’

Adelia heyecanlı bir şekilde örtüyü kaldırdığında gördüğü şeyler karşısında şok dalgasına tutulurken hem dili, hem nutku hem de büyün bünyesi aynı anda tutulmuştu.

Ve nihayet, bebeğin başı göründüğünde, Adelia’nın kalbi hızla çarptı. Lilith, doğumun son aşamalarına geçerken doğum kanalının genişlemesi üzerinde elleriyle destekleyerek yardım ettiğinde bebek daha hızla atıvermişti kendini dünyaya.

‘’Geldi…’’ diye bir fısıltı kulakları meşgul ettiğinde ardından bir ağlama sesi duyuldu.

Bebek doğmuş, Adelia’nın gözleri ise karanlığı bulmuştu.

Tyler’ın güçlü kolları yere çarpmadan hızlıca Adelia’yı tuttuğunda bakışları bebeğe kaydı. Gözleri Lilith’inkilerle kesiştiğinde Lilith şaşkınca konuştu.

‘’Göbek bağı?’’ Aslında bu sadece bir soruydu.

Hepsi birbirleriyle bakışırken Lydia zorlukla nefeslerini arasından konuşur.

‘’Makas… Görmüştüm… Bağlanacak ve ikiye ayrılacak. Keskin bir makas…’’

Lilith hızla onu onayladığında Jonas’a döner. ‘’Yardım eder misin?’’ Jonas başını ağır hareketlerle olumluca salladığında Lilith bebeği babasının kollarına bırakıp ve odadan steril edilmiş bir bıçakla geri dönme umuduyla ayrıldığında bebek ağlamasının sesini duyan her kurt adam heyecanlı ve sevinçli bir şekilde birbirlerine sarılırlarken daha fazla bekleyemeden içeri girmişlerdi.

Hepsinin bakışlarının bebeği bulmasını ardından bakışları yavaşça Tyler’ın kucağında baygın yatan Adelia’ya dönmüştü.

Tyler onu daha yukarı kaldırıp dizi ile sırtını destekledikten sonra kucağına aldığında kenara çekilmişlerdi. Lilith saniyeler içinde geri geldiğinde elinde bir makas görüldü.

Lilith, bebek Martina'nın göbek bağını dikkatlice bağlayıp ve ikiye böldüğünde herkes merakla onları izlemişti.

Bebek nihayet kundaklanma vaktine ulaştığında Lilith dönüp etrafa bakarak araştırdığında bir kez daha sormuştu aileye.

‘’Kundak?’’

Bebek saniyeler içinde temiz çarşaflara sarıldığında en sonunda nihayet annesinin de kucağına verilebilmişti.

Gözlerimi açtığımda, etrafımda karanlık ve bulanık bir görüntü belirdi. Sanki derin bir uykudan uyanmış gibiydim, ama aynı zamanda vücudumda bir ağırlık hissi vardı. Bayılma anının ardından toparlanmaya çalışırken, yavaşça odanın detaylarını fark etmeye başladım.

Hafif bir baş dönmesiyle başımı kaldırdım. Etrafımda yoğun bir hareketlilik vardı.

Kendimi toparlamaya çalışırken, başımı yukarı kaldırdım ve bakışlarım yukarı kaymıştı. Ellerime güç geldiğinde elimi salladım. Bakışlarım Tyler’ın bakışlarıyla karşılaşırken meraklı sesini işittim.

‘İyi misin?’’ Başımı istemsizce sallarken onun kucağında olduğumun farkına çok kısa sürede varmıştım.

Bebek Martina’nın ağlama sesi odanın her yanını sararken, yorgun ama huzurlu bir nefes aldım. O an, tüm bu kaosun ve stresin ardından gelen bir huzur gibi hissettirdi. Lydia, yorgun ama mutlu bir şekilde bebeği kucaklıyordu ve onun etrafında toplanmış olan herkesin yüzlerinde bir tatmin ve rahatlama görünüyordu.

Kendimi toparlamıştım, ama hâlâ biraz titriyordum.

Odanın karışıklığı ve stresli atmosferi yavaşça dağılırken yavaşça kendime geldiğimi hissetmiştim.

Elim havaya kalktığında Tyler’ın boynuna sarılmıştım. Tyler ayaklarımı yavaşça serbest bıraktığında belimdeki elleri yine de gevşememişti.

‘’Her şey yolunda.’’ Dedi o an Lilith bana dönerek.

‘’Ve de kontrol altında.’’

Ardından Lydia bana yorgun bir şekilde gülümsemişti.

‘’Teşekkür ederim her ikinize de.’’ Başımı teşekkürünü kabul edercesine yukarı ve aşağı salladığımda Tyler’ın fısıltısını duymuştum.

‘’Dinlensen iyi olacak, buradaki her şey artık kontrol altında. Ve senin… Yarın balon var.’’

Haklıydı. Artık dinlenmem gerekiyordu. Saat on biri geçiyordu.

Ama sorun şuydu: Ben nerede yatacaktım!?

Odamda kurt adam sürüsünü ve yeni üyemizi bırakıp Tyler ile beraber çıktığında beni kendi odasına götürmekteydi. Ve buraya ikinci girişimdi sanırım. Ama diğer girişim sadece kan almakla sınırlı olduğundan etrafa bakma fırsatı bulamamıştım. Şimdiyse bütün odayı dana net görüyordum.

Tyler beni yatağın ucuna oturttuğunda kapı tarafında bulunan mini buzdolabına yönelmişti. Yine yanımda kan içecekti.

Tyler bir paket kan torbasını dolaptan çıkarıp aldığında bana döndü.

‘’Gece herkesi fazlasıyla yordu.’’ Dediği şeylerde yüzde yüz haklıydı. Başımı salladığımda Tyler tek bir ağız hareketiyle tıpayı çıkardı ve kanı tüketmeye başladı.

Ben ise üstüme bakınmıştım. Alışverişe çıktığım kıyafetlerleydim.

Beyaz fitilli kalın askılı crop atlet ve krem rengi beli ve paçası lastikli eşofman ile.

Kendimi fazlasıyla yorgun hissederken hiç düşünmeden yorganı çekip aldığımda yatağın içine girmiştim.

Ve o sıra burnuma fazlasıyla melez kokusu gelmişti.

Yorganı bile kendisi kokarken uykuya dalmam çok da uzun sürmedi. Sadece yorgunluk sonucu birkaç saniye!

Gözlerim yavaş yavaş bir bebek ağlaması ile açılırken oflayarak yorgana gömülmüştüm ki yorganda hissettiğim baskı ile gözlerimi tamamen açtım.

Bakışlarım sol tarafıma kaydığında Tyler’ görmüştüm.

Dur bir saniye!

Birlikte mi yatmıştık!?

Gözlerimi ovuştururken bana tepkisizce bakmaktaydı ama sözleri aynı şeyleri söylememekteydi.

‘’Sen uyu, onlar ilgilenirler.’’ Kimle, neyle ilgilenirler?

Bebek sesi bir kez daha kulaklarıma dolduğunda alnıma masaj yapmaya başlamıştım.

Bebek sevmesi güzeldi ama bakması… Hele ki de doğurması!.. Baya yorucu bir süreçti sadece dişli çiftler için alınabilecek bir riskti hatta!

‘’Saat kaç?’’ diye sorduğumda bakışları etrafa gitmişti.

‘’Gecenin ortaları olabilir.’’ Vaov tahminlerle konuşuyoruz demek…

Başımı salladığımda da doğrulmaya çalışırken yorgan beni yatağa geri itti. Yatağın sol kısmına yorganın üstüne doğru öylece yatak başlığına uzanmış bir şekilde duran Tyler yorganı da altında sıkıştırmış olduğundan beni engelliyordu, kalkmamı ya da yorgana şekil vermemi!..

Yorgan sağ tarafından ittirip açtıktan sonra doğruldum. Ben de Tyler gibi sırtımı yatak başlığına verdiğimde etrafımdakileri iyice süzdüm. Ahşap iki kapılı ama geniş bir gardırop siyah yatak başlıklı çift kişilik rahat bir yatak. Bir balkon. Yine üstü sağlam bir ahşaptan yapılmış ayakları ise siyah renk bir demirle desteklenmiş bir masa. Masanın önünde siyah bir ofis sandalyesi. Ama dört ayaklı olup dönmeyenlerinden. Ve de hiç rahat olmayanlardan!

Etraf karanlık iken balkon camından giren ay ışığı odayı aydınlatıyor, yatağın sol tarafında, Tyler’dan olan tarafında duran komodinin üstündeki yatak yanı, gece lambasının loş ışığı odaya ışık saçıyordu.

Bebek sesi sustuğunda rahatlamıştım. Kapının ardından yoğun ayak sesleri gelirken başımı tavana diktim. Kimsenin uykuya ihtiyacı yoktu ve tek derdi bebekti. Evet olabilirdi.

Ama bir sorun vardı.

Ve o sorun da şuydu ki…

Onlar kurt adamdı!

Ve bense bir insan!

Uykuya her daim ihtiyacı olan, küçük bir sesten başı ağrıyabilecek ve kötü ufak bir kokuyla midesi bulanabilecek.

İç çektiğimde Tyler bana dönüp birçok teklif sunmuştu o an.

‘’Eve dönebiliriz?’’ Dönmek?

Ah burası da ev değil miydi ki? Şehirdeki evden daha sıcak bir yuvaydı hatta!

Başımı olumsuzca salladığında gülümsedi.

‘’Ormana da kaçabiliriz.’’ Diye söylendiğinde başımı anında olumsuzca salladım bu sefer de.

‘’Olmaz! Ay asla!’’ İğrenişlerim yüzümden okunurken sırıtmıştı.

‘’Bahçede çadır da kurulabilir.’’ Dediğinde gözlerimi devirdim. ‘’Dışarı soğuk!’’

Oflayarak ‘’Bebeği kovalım o zaman.’’ Dediğinde kahkaha atmıştım.

‘’Şaka mısın sen!?’’ diye sorduğumda kısa ve netti cevabı.

‘’Evet! Hadi yat şu yatağa da uyu artık, yarın büyük gün.’’

Uyuyabilsem…

Keşke uyuyabilsem hatta!

Sabahın erken saatlerinde, evin üçüncü katından gelen seslerle uyandım.

Bir ‘’tak’’ sesi geldiğinde ürpererek yataktan doğrulduğumda etrafıma bakındım.

Birkaç saniye boyunca seslerin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Matkap sesleri, çekiç darbeleri ve yer yer yükselen kahkahalar yankılanıyordu.

Derinlerden gelen bir oflama isteğiyle sırtımı tekrardan yatakla buluşturduğumda derince bir iç çektim.

Dün geceden beri bir türlü doğru düzgün uyuyamamıştım ben!

Güneş yeni doğuyordu, sabahın ilk ışıkları ağaçların arasından süzülüyor, odaya yumuşak bir parlaklık katıyordu. Ama bu huzurlu sabahın ortasında, evin içinde yoğun bir hareketlilik vardı.

Ve ben odada yalnızdım.

Sahi Tyler neredeydi?

Sesin kaynağında varlığını bulabilecek miydim?

Dün aramızda geçen en son konuşma onun hakkındaydı.

‘’Sen?’’ diye bir soru yönelttiğimde kendisine sorumu hızlı bir şekilde kavramıştı. Ardındansa sözlerini hiç kuşkusuzca sürdürdü.

‘’Benim bu gecelik uykuya ihtiyacım yok. Sadece uzanıyordum, ne yapsaydım ayakta saatlerce başını mı beklemeliydim?’’

Aslında makul bir tercih olsa da tabii ki de onu kendi odasında ayakta dikemezdim değil mi?

Ben sırtımı ona dönüp bir kez daha uyumaya karar verdiğime o yatağın en uç tarafında sol tarafta kalmıştı.

İşte aramızdaki dün son gerçekleşen şeyler de bu olmuştu.

Şimdiyse etrafı taradığımda kendisinden iz yoktu.

Dışarıdan gelen seslere kulak kabartarak üçüncü kata doğru yollandım. Tırabzanlardan yukarı çıkarken, sesler giderek daha da belirginleşmişti.

Çatı katına vardığımda, karşımda gördüğüm manzara oldukça şaşırtıcıydı.

Lucas, Elliot, Fernando ve Brad, harıl harıl işçi arılar gibi çalışıyorlardı ve bir işçiyi aratmayacak kadar işlerinde usta görünüyorlardı.

Lucas, elinde bir çekiçle dolap kapaklarını sökmeye çalışırken, Elliot boyaları karıştırıyor, Fernando ise zemindeki ahşap tahtaları söküyordu.

Brad büyük bir dikkatle pencere pervazlarını zımparalıyordu. Herkes işe koyulmuş, üçüncü katın tadilatını neredeyse bir yarış haline getirmiş gibiydi.

 

Brad başını kaldırıp beni fark ettiğinde, hafifçe gülümsedi.

Şu an ona asla gülümseyerek karşılık verecek bir durumda değildim.

Taa ki Brad’in sorusuyla tepki verme sürem geçene kadar.

‘’Uyandırdık mı?’’

Ne münasebet, hiç olur mu öyle şey, hiç yapar mısınız!?

Biraz,” dedim, hala olan biteni tam anlamaya çalışarak. “Neler oluyor burada?” diyerek ekledim.

Lucas, çekiç darbelerine ara verip, “Lydia ve küçük Martina için burayı hazırlıyoruz. Burası artık onların yeni yuvası olacak. ‘’

Kurt evinin üçüncü katı, uzun zamandır kullanılmadığı için biraz bakımsız ve eskimiş bir haldeydi. Zemindeki ahşap döşemeler, yer yer gıcırdıyor, duvarlarda ise birkaç çatlak ve soluk boyalar dikkat çekiyordu. Bu kat, geçmişte bir süreliğine depo olarak kullanılmıştı ama şimdi yeni gelen kurt adamların konaklaması için yeniden düzenlenmesi gerekiyordu.

Etrafa bakındığımda iki tane oda, bir tane banyo ve ayriyeten bir de gepgeniş kapıları terasa açılan bir alan vardı.

Teras kısmına açılan odaya salon ve Amerikan mutfak yapılabilirken diğer odalardan biri yatak odası olacak ve bir diğeri de bebek odası olarak hazırlanacaktı anladığım kadarıyla. Yatak odası ise içinde iki küçük bölme, oda içinde oda bulunduran ebeveyn banyo ve tuvaletine sahip olan odaydı. Küçük Martha’mıza ise kendisi gibi küçük bir oda kalmıştı en sonunda da.

O küçük kurt adam, henüz bir günlük olmasına rağmen şimdiden evin neşesi haline gelmişti. Lydia’nın rahatı ve güvenliği için üçüncü katın en uygun yer olduğunu düşünmüş olmalıydılar.

“Harika bir fikir,” dedim. “Ama bu saatte başlamak zorunda mıydınız?”

Elliot, karıştırdığı boya kutusuna eğilerek, “Zamanımız kısıtlı, bu işi bir an önce bitirmemiz gerekiyor. Lydia ve Martina’nın rahat etmeleri lazım.” Dediğinde almıştım işte cevabımı!

O sırada Fernando, yerden bir tahtayı kaldırıp köşeye fırlattığında sanki tahta ayağıma fırlatılmış gibi hissedip sıçramıştım.

Fernando bıkkınlıkla bana döndüğündeyse de şu sözleri sarf etmişti.

‘’Sökmem gereken tahtaların üstündesin. Daha fazla işimizi engellemeden çıksan mı!?’’

Brad, penceredeki zımparalama işini bitirip yanıma doğru geldiğinde Elliot Fernando’nun sözlerini doğrulamıştı.

‘’Haklı ayak bağı oluyorsun insan!’’

Tüm bu telaşın Lydia ve bebeği için olduğunu bilsem de bir başka şeyi daha biliyordum tabii.

Elliot’un ve Fernando’nun bana kişisel olan tavırları!

İyi de değil, kötü tavırları!

Bana karşı kötü…

‘’İyi!’’ diyerek onlara karşılık verdiğimde arkamı döndüm ve odanın çıkışından koridora yöneldim. Kapı girişinde Brad’e bakıp başımı salladıktan sonra ‘’Kolay gelsin!’’ dilemiştim. Ardından kapıdan çıkıp koridora girdiğimde merdivenlere yöneldim.

Herkesin Lydia, Martina ve Jonas’ı, yani… Forbes ailesini düşünmesi içimi ısıtsa da kovma davranışları tabii ki de yersiz olmuştu.

Ama neyse ki onlarla uğraşmak dışında daha önemli işlerim vardı.

Bir an önce kahvaltı edip sonrasında da balo için hazırlanmak gibi!

Bir alt katın merdivenlerine yöneldiğimde merdivenin başında Tyler ile karşılaşmam bir olmuştu. Yüzündeki karışık ifade sebebini anlayamadığım için aklıma takılırken gözleri gözlerimi bulduğunda etrafa bakınmaya devam etti.

Ne olduğuna dair bir şeyler anlayamasam da Tyler ‘’Günaydın.’’ Diyerek yanımdan ışık hızında geçmiş ve tadilatın başlamış olduğu odaya girmişti. Ardından aynı şekilde Thomas ve daha sonrasında da Jonas!

Erkekler üst katta iken ben de hızla merdivenlerden inerek Lydia ile bebeğinin kaldığı odaya, benimse eski odama yöneldim.

İçeriden bebek ağlaması ağır ağır duyulurken odaya girmiştim.

Lydia ise beni gördüğünde hemen gülümsemişti kucağındaki bebeği sallayarak.

"Adelia," diye fısıldadı Lydia, hafifçe gülümseyerek. "Bana biraz yardımcı olabilir misin?"

Erkeklerin hepsi kolları sıvamış tadilat yapıyordu. Kızlar ise aşağıda kahvaltı hazırlıklarındaydı. Lydia ise odada bebeği ile yalnızken yardımı benden talep ediyordu!

Başımı hızlıca sallayıp yanına gittiğimde ne istediğini de fark etmiştim.

Onun yanına yaklaşarak yatağın kenarına oturdum ve bir battaniye uzattım.

Martina'nın küçük, minik elleri annesinin üzerinde dinleniyordu. Bebek, annesinin kucağında huzurlu bir şekilde yatarken, Lydia’nın gözlerinde yorgun ama mutlu bir ifade vardı.

Lydia, bebeğin doğru pozisyonda olup olmadığını kontrol etmek için biraz kaygılıydı.

‘’Biraz tutar mısın?’’ diye sorduğumda gerginlik oluşmuştu üstümde.

Bebek Martina’nın gülücükler atan suratına bakarken bebeği tamamen kucağıma almak yerine sadece annesi yerine tuttum. Lydia emzirmek için iyi bir pozisyona geçip her şeyi hallettikten sonra ellerimin üstünden bebeğini tekrar kavradığında geri çekilmiştim.

Lydia, hafif bir rahatlama nefesi verdi. Bebek Martina’nın minik dudakları annesinin göğsünü kavradığında, Lydia'nın yüzüne sevgi dolu bir ifade yayıldı. Bu, annelik içgüdüsünün en saf haliydi. Bebek Martina’nın nefes alışverişleri bile daha düzenli hale geldi, Lydia'nın tenine yakın olmanın güvenini hissediyordu belli ki.

“Bu an, çok özel bir şey, değil mi?” diye sordu Lydia, o anın kutsallığını paylaşmak istercesine.

Başımı sallamıştım ama aklım halen daha bebekten üzerime titreyen ürperdi dalgaları olmuştu.

Onu kucaklamak bile bu kadar çok gererken… Halim ne olacaktı böyle?

Benden belli birkaç söz gelmediğinde Lydia sözlerini sürdürerek konuşmaya devam etti.

‘’Onu ilk kucağıma aldığım an, hayatımın en mutlu anıydı. Şimdi ise, onunla her anın tadını çıkarmaya çalışıyorum.”

Lydia'nın yanında, ona bu süreçte destek olmak, ona güven vermek beni de iyi hissettirirken Bebek Martina, annesinin göğsünde yavaş yavaş bir kez daha uyuyakalmıştı.

O an, Lydia’nın ne kadar güçlü bir kadın olduğunu bir kez daha anladım. Yeni bir anne olarak karşılaştığı zorluklar, onun için yeni bir dünya anlamına geliyordu. Ama bu süreçte yalnız olmadığını, bu evdeki herkesin ona destek olduğunu bilmek onu güçlendiriyordu. Ben de bu desteğin bir parçası olmaktan gurur duydum.

Odanın kapısı o an yavaşça tam ben odadan çıkmak için arkamı döndüğümde tıklandığında içeri sessizce Jonas ve ardındansa Tyler adım attı. O da kapısı zaten açıktı ama onlar rahatsız etmemek amacıyla önden izin alırcasına tıklatmışlardı kapıyı.

Tyler ve Jonas kapı girişinde dururken hemen arkalarında ise Lilith belirirmiş ve benim de bakışlarım üçünü de aynı anda ulaşmıştı.

Lilith arkalarından fısıltıyla ‘’Kahvaltı hazır.’’ Diyerek fazla vakit kaybetmeden ayrıldı. Lilith üst katın yolunu merdiven basamaklarını bir bir tırmanarak tutarken ben de Jonas ile yer değiştirircesine o içeri girdiğinde dışarı çıkmıştım. Kapının kirişinde tam da Tyler’ın yanında ellerimi göğsümde bağlayıp durduğumda bebekleriyle gülümseyerek inceleyen çiftin üzerine kaydırdım gözlerimi.

İşte mutlu aile tablosu buna deniyordu.

 

Loading...
0%