Yeni Üyelik
64.
Bölüm

s3b15---

@selinayeda_x

İçeriye bir kez daha Tyler girdiğinde onu pek fazla umursamadan yattığım yerden doğru izlemeye koyuldum.

Gardırobun kapısını bir kez daha açmıştı.

‘’Odamı benimsemeye başlamışsın iyice.’’ Diyerek yine beyaz bir gömlek çıkarırken doğruldum.

‘’Evet kaptırmışım kendimi biraz.’’ Diyerek toparlandım. ‘’Bir örtü ver de zemine kıvrılayım en iyisi.’’ Dediğimde bakışları ciddiyetle beni bulmuştu.

‘’Şaka yapıyordum.

Ben ise…

‘’Ben şaka yapmıyorum.’’ Dediğimde yataktan kalktım. Tyler koluma yapıştığında baş parmağı bileğimdeki nabzın hemen üstündeydi.

‘’Yüzün solgun ve nabzın zayıf!’’

Omuz silktim.

Enerjim yokken inan hiçbir şey umurumda değildi.

‘’Çek elini şuradan.’’ Diyerek elimi çekiştirirken bir adım attım. Bakışlarım kararır gibi olduğunda Tyler beni tutup oturtmuştu.

Keşke…

Keşke birkaç saatlik aç kalmayla ölünebilseydi.

Ama yok… O kadar kolay değildi işte hiçbir şey.

Tyler’ın eli kalbimin üstünde gezinirken gözleri şaşkınlıkla doluydu.

‘’Niye bu kadar zayıfsın!?’’

Gözlerimi kaçırdığımda bileği ağzında gitmişti ki ellerini ittirdim.

‘’Hayır!’’

Şaşkınlığı katlanarak artarken kapıyı işaret ettim.

‘’Beni ne olursunuz yalnız bırakın! Bu her köşesinden birisi çıkarken, tüm evde bebek ağlama sesi gelirken ve de üstten saçma sapan sesler gelirken, eğlenceli kahkahalar ve kurt didişmeleri içeren evde ne kadar yalnız kalabilme hakkına sahipsem!’’

Derin bir iç çektiğimde yastığa gömülmüştüm. Tyler bir anda odayı terk ettiğinde giyinmeden gitmişti. Odada huzur bulamayınca yataktan doğrulup kalktım. Gelen ve giden de olmadığına göre… Sanırım biraz yalnız başıma kalıp bu ani ruh değişim süresini atlatabilecektim bir nebze de olsa.

Bulunduğum katın koridorunda yürüyordum. Her adımımın yankısı boş koridorlarda tatlı bir eko yaratıyordu. Düşüncelerim boş koridorları doldururken birden alt katta yükselen sesler ile korkuluklardan sarkıp dinlemeye koyuldum. Sesler rahatlıkla kulağıma ilişiyordu. Çünkü orada bulunan herkes bağırıyordu!

Bir anda Fernando ve Elliot’un sesleri, öfkeyle yankılanan kelimelerle birleşti. Yüzümdeki merak ifadesi, bu gerginliğin ne olduğunu anlamak için adımlarımı hızlandırmama neden oldu. Merdivenlerin başına gelip yavaşça inmeye başladım.

Merdivenlerin bitimine yaklaştığımda, seslerin daha da belirginleştiğini hissettim.

Bu seslere doğru en son gittiğimde Brad tarafından ağır bir darbe almıştım.

Ama şimdi öyle yapmaya niyetim yoktu. İçeri dahi girmeyecektim!

Fernando ve Elliot, kurt adamlar arasında gerilim dolu bir tartışma içindeydi. Sesleri öyle bir yoğunlukta yükseliyordu ki, adeta bir çatışmanın eşiğinde olduklarını hissedebiliyordum. Merdivenlerin ucuna yakın bir köşede durduğumda, iki kurt adamın arasındaki konuşmanın bir kısmını duyabildim.

Elliot’un sözleri, öfkeden titreyen bir ses tonuyla gelmişti. "Bir insanın burada ne işi var? Bu bir kurt adam sorunu! Sıradan birisinin aramızda işi yok!’’

Elliot’un sözleri, odanın karanlığında yankılanırken, gerginlik aniden arttı. Fernando’nun tepkisi, bu endişenin ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu. Fernando onu onaylarcasına bağırmıştı.

‘’O güçsüz şey Melez’in kan fahişesiyse ne güzel umurumda bile olmaz! Ama… Aptal bir insan varlığı katlanamaz.

Onların sözlerine Lucas güçsüz sesiyle karşılık veriyor karşıt görüş belirtmek istiyordu ama sesi her daim bağırtıların arasında kaybolup gidiyordu.

‘’Lilith paniğe kapıldığında Lydia’ya doğumda yardım eden oydu!’’

‘’Amman ne büyük bir başarı!’’ diye bağırdığında Elliot Fernando söze girdi. ‘’Gerçekten bunca zaman nasıl katlandın Elliot!?’’

‘’Başlarda vasıfsız bir şeydi. Şimdi de herkes etrafında dönüyor!’

O an öfkeli bir ses daha yükseldi odadan.

‘’Kesin kesinizi artık!’’ Bu Thomas’ın sesiydi.

Bu doğuştan alfa… O kadar medeniyet adı altında betalarını ortaya salmıştı ki… Şimdi betaları o sinir kusmadan önce normal ses tonunda bir emir verse bile uygulamaz hale gelmişti.

‘’Vasıfsız bir kişinin aramızda ne gibi bir yeri olabilir!?’’ Elliot’un öfkeleri sözleri salon inletirken Brad’in hızlı ve öfkeli silüeti aşağımdan salona doğru fırlamıştı. Bir darbe sesi işittiğimde salonda bir kez daha kavga çıktığına bu sefer de merdivenlerdeyken şahit olmuştum.

Brad ve Elliot birbirlerine girerken Fernando da dahil olmuştu.

Vasıfsız bir kişi, bir insan…

Kan fahişesi.

Thomas’ın bunca karmaşaya izin verişi.

Kurtların doğası gereği diğerlerinin sadece izlemekle yetinişi…

Burada istenmediğimin daha kaç kanıtı ellerime sunulabilirdi ki?

Telefonum zaten elimdeyken yavaş yavaş merdivenleri indirip arka kapıya yöneldim. O kavgada ufacık adım seslerim tabii ki de duyulmayacaktı.

Tyler’ın yok edici kükremesi salonu titretirken arka kapıdan dışarıya çıktım.

‘’Yeter! Kesin sesinizi!’’ Tyler’ın öfkesi derinlemesine tüm eve nüfuz ederken ardından Martina’nın korku dolu çığlıkları sarmıştı tüm evi. Ve bende bir an önce yola koyuldum.

Yolları artık ezberlemiştim.

Basitçe ormanın çıkışına ilerleyen araba yoluna saptım ve hızlı adımlarla yürümeye koyuldum. Telefonumu elime alıp bildirimleri kontrol ederken kurtları kavgaları ile baş başa bıraktım. Bence artık yapma zamanı gelmişti bunu çünkü!..

Sky’dan bir günaydın mesajı.

Cevap vermediğim bir diğer mesaj olarak birçok Sky’a ait mesaj daha.

‘’Günaydın Adelito! Hatırlıyorsundur umarım hala;)’’

Ah Adelito Ah! Ne hallere düştün be kızım!?

Adelito Sky’ın bana on iki yaşında taktığı isimdi tabii ki. Annemler bana Adel diye seslenirken o da bana Adel demeye başladı. Ona kızdığımda da bunu uydurmuştu aklınca.

O hala bunu unutmamıştı, bende öyle.

Ve zaman ilerledikçe ondan hoşlantımın geçmediğini anlamıştım sadece araya okyanusların girmesiyle derinlere gömülmüş hisler bunu da çok sonra fark ettim.

‘’Kesin şimdi heyecanlısındır. Baloda onur konuğuyum, konuşma yapacağım, en iyi halimle görünmeliyim diye.’’

‘’Her halinle güzelsin bu arada.’’

Gülümsedim. Asfalt yola ise çıkmak üzereydim.

‘’Baloda dans ediyormuşuz! Şu işe bak annem babam dünden başladı danslara!’’

Sırıttım. Yaparlar mıydı yaparlardı Elizabeth teyze ve Mike amca…

‘’Ben ise yalnızım. Bakalım o peri kızını bulabilecek miyim?..’’

‘’Sende ne var ne yok? O düşlerinin prensi çıktı mı karşına?’’

Bilmem ki… Bulmuş muydum ki?

Sanmıyorum ya.

Ben kimseye ait değildim, kimse de bana. Ben kendi karanlığım içinde kaybolup altığım tek bir kıvılcımla yanıp kül olmak Anka kuşundan ziyade küllerimden yeniden doğmak yerine o küllerde boğulmak istiyordum şu an.

Ve tek sebebi arabayla bir saat süren şehir yolunu nasıl gideceğimin derdi içindi!

‘’Tünaydın.’’

‘’Çok yoğunsun galiba mesajlara bakmadığına göre.

‘’Çok az kaldı darılacağım.’’

İç çekerek asfalt yolda ilerlemeye devam ettim. Saat iki kırk beş idi.

‘’Peki madem.’’

‘’Baloda görüşeceğiz o halde.’’

İç çekerek Sky’ı aradım ve telefonu kulağıma götürdüm.

Eğer telefonunu açarsa… Yıllar sonra ilk defa sesini duymuş olacaktım.

Telefonun ekranında Sky’ın ismi belirdiğinde, kalbim hızla çarpmaya başladı. Tıpkı bir çocuk gibi heyecanlıydım, bu iletişimin beni nasıl etkileyebileceğini düşünüyordum. Telefon açıldığında Sky’ın tanıdık sesi karşıma çıktı.

Hatırladığımdan biraz farklı olsa da… Pek de değişmemişti sesi!

‘’Ah bende bu kız bana ne zaman döner diyordum, selam.’’ Telefonun arkasından sırıtırken Sky’a cevap verdim.

‘’Yoğundu biraz buralar. Şimdi de sizinleyim Skyito.’’ Telefonun ardından sesli bir kahkaha duyulduğunda ben de tebessüm etmiştim.

‘’Nerelerdesin sen hep rüzgar sesi var?’’

Ah hiç sorma yaşadıklarımı hem de hiç!

‘’Ne yalan söyleyeyim şehre varabilmeyi planlıyordum ama bir saatlik yol yürüyerek kaç saatte tamamlanır?’’

Sözlerim biter bitmez Sky şaşkınlıkla bağırmıştı.

‘’Ne!? Delirdin mi kızım sen!?’’

Ardından ekledi.

‘’Şaka! Şaka yapıyorsun. Of şaka yapıyorsun kızım sen! Şehrin dışında ne işin olur senin hem!?’’

Kahkaha attım.

‘’Bir kurtçuk fısıldadı gel evimi göstereyim akrabalarla tanıştırayım bir gidip bakayım nasıl birilermiş dedim de yok enlik değillermiş bunlar beni pişirmeye de uğraşmaz çiğ çiğ yer.’’

Telefonun ardındaki ses birkaç saniyeline yok olduğunda seslendim.

‘’Sky?’’

‘’Buradayım.’’ Dedi anında.

Ve ardındansa ekledi.

‘’Anahtarları arıyordum.’’

‘’Ne anahtarı?’’ diye sorduğumda derin iç çekişi dolmuştu kulaklarıma.

‘’Konumunu at, orman içinden doğru yürü geliyorum seni almaya!’’

Ah benim süper kahramanım!

‘’Acele et olur mu?’’

‘’En geç!’’ dedi. ‘’En geç yarım saat!’’

Başım istemsizce o sanki yanımdaymış gibi onaylayınca telefonu kapamadan ekranı açıp konumu yolladım.

‘’Yolladım konumu. Ve teşekkür ederim. Belki de sadece konuşmaya ihtiyacım var. Çok şey var kafamda ama… ne zaman müsaitsen, sana anlatabilirim.”

Sky’ın sesi, huzur verici bir melodi gibi geldi. “Her zaman buradayım, Adelia. İstersen şimdi konuşabiliriz. Ne zaman istersen, sana destek olmak için buradayım.”

Konuşmalarımız ilerledikçe, Sky’la aramızdaki bağın hâlâ güçlü olduğunu fark ettim. Eskiden olduğu gibi, bu konuşma bana huzur verdi.

Şehre doğru asfalttan çıkıp çalılıkların arasında yürürken Sky’ın bunu neden talep ettiğini anlayamamıştım aslında.

‘’Çıktım şimdi.’’ Diye bir ses dolduğunda kulaklarımda şehrin bir noktasındaki yol tarifine baktım.

On iki saat mi!?

Neyse ki Sky yoldaydı ve eminim ki ortada bir yerde buluşacaktık.

‘’Telefonu kapatma olur mu?’’ dedi Sky. Neden kapatayım ki yalnız kalmak daha iyi hissettirmeyecekti beni.

‘’Tabii ki.’’ Dediğimde gülümsemesi kulaklarıma doldu.

‘’Çoktan kırk beş dakika göstermeye başladı yol.’’ Dediğinde gülümsemeye başladım. Bir saat on beş dakika gösteren yol birkaç dakika içinde kırk beş dakikayı göstermişse… Gerçekten de dediği saatte varabilirdi.

Evdeki kaos, Adelia’nın sessizce ayrılmasının ardından daha da büyüdü. Tyler’ın öfkesi, içsel bir fırtına gibi tüm evi sarmıştı. Kurtların kavgaları ve Tyler’ın kükremeleri, duvarlardan yankılanarak bir tehdit gibi her köşeyi kaplıyordu. Birbirini takip eden çığlıklar, herkesin duyabileceği kadar yüksekti. Tyler’ın sesi, tıpkı bir doğa felaketi gibi, tüm salonu titretmişti.

“Yeter! Kesin sesinizi!” Tyler’ın öfkesi, adeta derinlerden gelen bir yankı gibi eve yayılmıştı. Sesinin sertliği, her bir eşyayı sarsıyor, odanın derinliklerine kadar ulaşarak herkesin titremesine neden oluyordu. Martina’nın korku dolu çığlıkları, Tyler’ın öfkesinin bir yan etkisi olarak, tüm evi sarhoş ediyordu.

Tyler’ın öfkesinin evin her köşesine sinmesiyle birlikte, Adelia merdivenlerden yavaşça inip arka kapıya yöneldi. Kavgada en ufak adım sesleri bile duyulmazken, Tyler’ın öfkesinin gürültüsü arka kapının açılışında tek bir ses dahi çıkmamasını sağlıyordu. Adelia, Tyler’ın fırtınasını ve kurtların gürültüsünü, kendi adımlarını örtmek için kullanarak arka kapıdan dışarıya sessizce çıktı.

Arka kapıdan ayrılırken, Tyler’ın öfkesi adeta bir yangın gibi evi sarmıştı. Evdeki herkes, Tyler’ın öfkesinin ve Martina’nın çığlıklarının etkisi altında kaldığında

Adelia’nın gidişi, bu kaosun içinde neredeyse görünmez hale gelmişti. Tyler’ın öfkesi ve kurtların kargaşası, Adelia’nın kaçışını gözden kaçırmalarına neden olmuştu.

Adelia, yolları ezberlemişti. Ormanın çıkışına doğru ilerleyip, hızla şehir yoluna saptı. Her adımında, içindeki belirsizlikler ve yaşadığı olayların etkisiyle, yola koyulmanın verdiği rahatlamayı hissediyordu. Telefonunu eline alıp bildirimleri kontrol ederken, kurtların ve Tyler’ın savaşını arkasında bırakmıştı.

Şehir yolunda hızlı adımlarla yürürken, telefonunda Sky’dan gelen mesajları tekrar tekrar okudu. Bu mesajlar, geçmişten bir parça, bir rahatlama sunuyordu. Adelia, Sky’ın sesini duymanın ona verdiği huzuru düşündü. Sky ile konuşmanın, tüm bu kargaşa içinden çıkış bileti gibi olduğunu düşündü.

O an Sky’ın sesi ona huzur veren ve onu rahatlatan tek şey olmuştu.

Tyler’ın öfkeli kükremesi, salonun her köşesine yayılırken, Brad ve Elliot’un kavgası içindeki gerilim de tırmanıyordu. Tyler’ın öfkesiyle titreyen evde, Brad, Elliot’u yakasından tutmuş, ona doğru dikilmişti. Brad’in gözleri, Tyler’ın öfkesini görünce bir anlığına parladı. Tyler’ın derin, hiddet dolu sesi, Brad’in dikkatini çekmişti ve yavaşça Elliot’un üzerindeki ellerini bıraktı.

Tyler’ın karşısına dikilen Brad, ne kadar durmak istememiş olsa da emre itaat etmişti.. Tyler’ın öfkesinin etkisi, tüm evi sarmıştı ve herkes, bu yoğun atmosferin içinde kendini bulmaya çalışıyordu.

Fernando, Brad’in dikkatini dağıttığını görüp, hızla Elliot’a yöneldi. Yerde yatan Elliot’u dikkatlice kaldırarak ona yardım etti. Fernando’nun yardım ettiği Elliot, hala kafasını kaşıyarak şok içinde görünüyordu. Bebek Martina’nın çığlıkları, evin içinde yankılanıyordu. Thomas’ın öfkesi, bu seslerin ardından patlak verdi.

Thomas, daha önce hiç olmadığı kadar ciddi ve kararlı bir ifadeyle, Brad ve Lucas’a dönerek konuştu: “Brad, Lucas... Arkadaşları biraz bodrumda rahatlatalım, enerjilerini atsınlar. Sevmiştin sen değil mi Brad şu urganların hissiyatını, biraz da arkadaşlar tatsın!”

Thomas’ın sesi, evdeki diğer herkes tarafından duyulacak kadar yüksek ve emredici bir ton taşıyordu. Jessica, Thomas’ın emirlerine karşı itiraz etmekten kendini alıkoyamadı. “Yapamazsın!” diye bağırarak, Thomas’ın kararına karşı çıktığına dair isyanını dile getirdi. Ancak, Thomas’ın bakışları Jessica’ya döndüğünde, gözlerinde belirgin bir tehdit ve kararlılık vardı.

Thomas’ın bakışları, Jessica’nın direncini kırarak, ona hiçbir şans tanımadan yanıt verdi: “Sen de katılabilirsin onlara.”

Jessica, Thomas’ın bu bakışlarıyla irkildi ve isyanı bir kenara bırakmak zorunda kaldı. Diğerleri, Thomas’ın bu emirlerine uygun hareket etmeye başlamıştı. Brad ve Lucas, Thomas’ın talimatıyla, kavganın enerjisini boşaltmak üzere, yerden kalkarak bodruma inmeye başladılar. Bodrumun kapısı yavaşça kapandı ve bir süre sonra oradan gelen çığlıklar ve sessizlik, evin içindeki gerilimi daha da artırdı.

Tyler’ın öfkesi, Adelia’nın yokluğundan sonra eve hakim olmuşken, Thomas’ın emriyle kavganın enerjisi bodrumda boşaltılmaya başlamıştı. Bu sırada, Fernando ve Elliot’un durumu göz önüne alındığında, evdeki herkes, Tyler’ın öfkesinin ve Thomas’ın kararlılığının altında kalmıştı.

Evdeki gerilim, Tyler’ın öfkesinin etkisiyle iyice yükselmişti. Thomas’ın bodruma yönlendirdiği Brad, Elliot, Fernando ve Lucas, orada enerjilerini boşaltmak için hareket etmeye başlamışlarken bu karmaşanın ortasında, evdeki diğer sorunlar da büyüyordu.

Jonas, salonun derin sessizliğine öfkeyle adım attı. Önceki kavgadan etkilenmiş, sinirleri iyice gerilmişti. Hızla merdivenleri inerek, evin alt katına indi. Lydia, bebek Martina’yı sakinleştirmeye çalışıyordu; ama bebek, hem kargaşanın hem de Lydia’nın endişeli hareketlerinin etkisiyle ağlamaktan vazgeçmiyordu.

Lydia, bebeği nazikçe kucaklamaya çalışırken, Martina’nın çığlıkları evin her köşesinde yankılanıyordu. Lydia’nın çabaları, bebek Martina’nın rahatlamasına yetmiyordu.

Tyler Lydia’nın çaresizliğini fark ettiğinde bir adım ile üst kata çıkarak Lydia’nın odasına girdi.

Tyler’ın sakin ve kararlı adımları, evdeki kaotik havayı biraz olsun yatıştırmış gibi görünüyordu. Ancak, Tyler, Martina’yı kucakladığında, bebeğin tepkisi beklenmedik şekilde oldu.

Tyler, bebeği kucakladığı anda, Martina’nın gözleri ürkek bir şekilde açıldı ve çığlıkları daha da yükseğe çıktı. Tyler, bebeklerin duygusal durumlarına aşina olmasına rağmen, Martina’nın bu tepkisiyle karşılaşınca biraz şaşırmıştı. Görünüşe göre, bebek Martina, Tyler’ın kendisi tarafından ürkütülmüştü.

Tyler, bebek Martina’yı dikkatlice kucaklayarak, onun sakinleşmesi için yumuşak bir şekilde fısıldadı: “Sakin ol, Martina. Her şey yolunda.” Tyler’ın sesi, bebek Martina’nın gözlerinde bir nebze rahatlama sağladı. Ancak, onun ürkütücü tepkisi, evdeki kaotik atmosferin hala etkisini kaybetmediğini gösteriyordu.

Jonas, Tyler’ın bebeği kucaklayışını hissederken öfkesi biraz olsun dinmiş gibi göründü ama kaos bitmemişti, evdeki diğer sorunlarla başa çıkmak zorundaydılar. Lydia, Tyler’ın bebeği kucaklamasının ardından derin bir nefes aldı ve bu karmaşanın içinde ne yapacağına karar vermeye çalıştı. Evin içindeki bu karmaşa, herkesin sabrını ve dayanıklılığını sınayan bir durum haline gelmişti.

Evin içinde dolaşan bu karmaşanın, herkesin üzerinde bıraktığı izler derinleşmişti. Thomas’ın öfkesini kontrol altına almaya çalışırken Lilith, Thomas’ın yanında belirdi. Sakinleştirici bir tavırla yaklaşarak, onun yanında durdu. Thomas’ın öfkesinin dinmemesi, Lilith’in de içindeki endişeyi artırıyordu. Lilith, yumuşak bir ses tonuyla, “Thomas, lütfen biraz sakinleş. Hepimiz bu kaostan yorulduk.’’ Dedi. Ardındansa sözlerini sürdürdü. ‘’Bu öfke ve bağırışlar Martina’yı korkutmaktan başka hiçbir şey yapmayacak!’’

Lilith’in sesi, Thomas’ın öfkesini biraz olsun yatıştırmayı başardı. Ancak, Thomas’ın yüzündeki öfke ve stres hâlâ silinmemişti. Lilith’in varlığı, Thomas’a bu zor zamanlarda bir nebze huzur sağlayabilirdi, ama onun öfkesi, bu anı daha da karmaşık hale getiriyordu.

Diğer yandan, Jessica kanepeye endişeyle çökmüş durumdaydı. Evdeki kargaşa, onun üzerindeki baskıyı artırmıştı. “Ne oluyor burada?” diye fısıldayarak kendini kanepeye bıraktı. Jessica’nın endişeli bakışları, evdeki durumun ciddiyetini açıkça yansıtıyordu.

Jessica, Thomas’ın Lilith tarafından sakinleştirilmeye çalışılmasına rağmen, bu durumda kendini nasıl daha iyi hissedebileceğini düşünmeye başladı. Lilith’in Thomas’a yaklaşımı, Jessica’ya göre, evdeki gerilimi yatıştırmak için gereken adımları içeriyordu. Ancak, onun kaygıları ve korkuları, bu anın içinde kaybolmuş gibiydi.

Lilith, Thomas’ın yanından ayrılmak zorunda kaldı ve Jessica’nın yanına doğru yürüdü. “Her şey yolunda olacak, Jessica,” dedi, fakat sesi hala endişe doluydu. Jessica’nın yanına oturdu ve elini onun omzuna koyarak, onu teselli etmeye çalıştı. Lilith, Thomas’ı yatıştırma çabasıyla hareket ederken, Jessica’nın içsel karmaşası ve endişesi evdeki genel gerginliğe uyum sağlamıştı.

Evin içinde dolaşan bu karmaşanın, herkesin üzerinde bıraktığı izler derinleşmişti. Thomas’ın öfkesini kontrol altına almaya çalışırken, Lilith’in ve Jessica’nın kendi endişeleriyle başa çıkmaya çalışmaları, bu karmaşanın bir parçasıydı.

Jonas, salonda bir süre daha sükuneti sağlamak için çabaladıktan sonra, üst kata geri döndü. Salondaki kaos, Tyler’ın Martina’yı kucaklayarak onu sakinleştirmesiyle nihayet sona ermişti. Bebeğin huzursuzluğu, Tyler’ın şefkatli ellerinde giderek azalmış, minik Martina sonunda sessizliğe bürünmüştü. Tyler’ın titiz ve sabırlı tavrı, bebeğin korkusunu yatıştırmış, kaotik atmosferi yumuşatmıştı.

Jonas, üst kata dönerken, evdeki tüm gerginliğin hafiflediğini hissediyordu. Herkesin gerilimi biraz olsun çözülmüş ve ortamda bir nebze olsun sükunet sağlanmıştı. Thomas, Lilith’in yanına gidip ona hafif bir baş hareketiyle teşekkür etti. Lilith, Thomas’ın öfkesini yatıştırmada önemli bir rol oynamıştı ve bu, onun rahatlamasına yardımcı olmuştu.

Tyler, Martina’yı hala kucağında tutarak, bebeği yumuşak bir şekilde sallıyordu. Bebeğin gözleri yavaş yavaş kapanıyor, Tyler’ın kucaklayıcı tavrı sayesinde huzur buluyordu. Tyler’ın bu durumu sakin bir şekilde yürütmesi, evdeki gerilimi yumuşatmaya yardımcı olmuştu.

Lilith, Jessica’nın yanında durarak onun endişesini gidermeye çalışıyordu. Jessica’nın yüzündeki endişe ifadesi, Lilith’in varlığıyla biraz olsun hafiflemişti. Her şey, Tyler’ın ve Lilith’in çabalarıyla bir nebze sakinleşmişti en sonunda.

...

Loading...
0%