@selinayeda_x
|
... O gün asıl sorunun Brad ve dönüşümü değil de aslında içsel çatışmalar olduğunun farkına varıldığında geriye kalan tek şey itaatsizliklere ceza vermeyi içeriyordu! Bazı kişiler evde sadece alfanın sözü geçe kuralını unutmuş olacak ki kendinde laf söyleme ve karşı çıkma hakkı buluyordu. Doğuştan bir alfaya karşı çıkmak cesaret isterdi. Elliot ve Fernando bu cesareti göstermiş olsalar da bu sadece ellerinde patlayan birer bomba oldu. Yine ve yine alfa kazanmıştı! Tyler, Martina’nın annesi Lydia'ya bebeği nazikçe teslim ettikten sonra odadan çıktı. Lydia, bebeğini kucaklarken gözlerinde minnettarlıkla Tyler'a döndü. "Teşekkür ederim.’’ dedi Lydia, sesi hala hafifçe titriyor ve gözleri doluydu. Tyler, Lydia’nın bu içten teşekkürüne sadece bir baş selamı ile cevap verdi. Gülümsemesi, onun bu zor anlarda bile sakinliğini ve yardımseverliğini yansıtan bir işaretti. Lydia, Tyler'ın bu basit ama anlamlı hareketiyle içsel bir rahatlama bulmuştu. Tyler odadan çıkarken, evin atmosferinin tekrar normale dönmesi için herkesin adım adım yerine oturduğunu keşfettiğinde kaosun neyi unutturduğunun farkına işte o anda varabilmişti, kaos sonlandığında! Adelia! Tyler odadan çıkarken, evin atmosferinin tekrar normale dönmesi için herkesin adım adım yerine oturduğunu gözlemledi. Kaosun getirdiği karmaşa ve belirsizlik içinde, zihninde sürekli bir yer işgal eden düşünceler arasında Adelia'nın adı, neredeyse görünmez olmuştu. Ancak, kaosun yavaş yavaş sona erdiği ve tüm dikkatlerin başka bir yöne kaydığı anda, Tyler gerçek bir sarsıntı yaşadı. Kaosun patırtısının ardından, evin yeniden bir huzur ve düzen kazandığı an, Tyler’ın zihninde Adelia’nın adı yankılanmaya başladı. Evin kalabalığında ve yüksek sesler içinde, Adelia'nın eksikliği, önceden fark edilemeyen bir boşluk gibi hissediliyordu. Tyler, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Şimdi, kaosun sona erdiği ve herkesin tekrar yerine oturduğu bu an, Adelia'nın yokluğunun gerçek ağırlığını hissetmek için bir fırsat sunmuştu. Odasından içeriye girip Adelia’yı göremeyince derin bir boşluk hissetti. Vücudunda gezen bu boşluk aynı zamanda da bütün evi kapsamaktaydı. Odadan bir hışımla çıkıp Lydia’nın odasına geri dönen Tyler vakit kaybetmeden Adelia’yı sordu. Lydia’dan olumsuz bir cevap aldığındaysa endişeler daha da katlanarak artıyordu! Adelia’nın yokluğu nihayet geçen koskoca yarım saatin ardından fark edilebilmişti! Kaos ve karmaşanın etkisiyle gözden kaçmış olan bu detay, şimdi Tyler'ın dikkatini çekmişti. Adelia'nın yokluğu, evdeki tüm kaosun ve karmaşanın arkasında karanlık bir gölge gibi duruyordu. Onun nerede olduğuna dair en küçük bir ipucu bile bulmak için içindeki endişe büyüdü. Tyler, evdeki aramasında Adelia'ya dair hiçbir iz bulamayınca, içinde büyüyen endişeyi bastırmakta zorlandı. Hızla ve sinirli adımlarla üst kata dönerken, odanın köşelerine, her ayrıntıya göz attı. Adelia'nın odasında yalnızca komodinin üstünde katlı halde duran birkaç kıyafet vardı; ancak bu kıyafetler, Adelia'nın kendisinden çok uzak bir iz bıraktığından, Tyler'ın içindeki panik hissini dindirmeye yetmedi. Duygularını kontrol etmekte giderek zorlanan Tyler, içindeki öfkeyi ve endişeyi susturmak için hızlı adımlarla alt kata indi. Kaosun ortasında, herkesin dikkatinin dağılmış olduğu salona döndü. Gözleri, kendisine yanıt verebilecek bir ipucu arar gibi etrafı taradı. Tyler’ın yüzündeki sert ifade, tüm salonu bir kez daha etkisi altına aldı. Her adımında, kendini kontrol etmeye çalışan ama başarısız olan bir adamın yorgunluğu vardı. Salonda kalanlar, Tyler’ın ruh halindeki bu keskin değişimi fark edebildiler. Jessica ve olaylar olurken tamamen sessizce durup izlemiş olan Maya Tyler’ın sinirli tavırları karşısında bir kez daha gerilmişlerken Tyler, salonun ortasında durdu, herkesin dikkatini çekti ve sert bir şekilde konuştu. “Adel’i gören var mı?’’ Jessica, hala yerinden kalkamayacak kadar endişeliydi ve Thomas, Tyler’ın öfkesine daha fazla sebep olmamak için sessiz kaldı. Tyler, ellerini yumruk yaparak bir an için derin bir nefes aldı. Tüm bu kaosun ortasında onu nasıl unutabilmişti!? Tyler’ın içinde biriken sinir katlanarak artarken gözleri koyu turuncuya bürünen Tyler öfkeyle yanındaki duvara bir yumruk attıktan sonra ışık hızında evin bahçesine çıktı. Adelia’ya ait hiçbir iz ya da koku yokken Tyler daha da kontrolden çıkıyordu. Tyler evin arka kapısına yöneldiğinde Adelia’nın buradan çıkışının muhtemel olacağının farkına vardığında izleri aramaya koyuldu. Kokusuna dair bir iz bulup yerini çözemiyor olsa da ardında bıraktığı bir şeyler mutlaka olmalıydı! Tyler’ın kafasında Adelia’nın kokusu, Tyler için tanınması zor bir şey haline gelmişti. Lilith’in kıyafetlerini ve kokusunu hissedince, Adelia’nın gerçek kokusu kaybolmuş gibi görünüyordu. Lilith’in kokusu, Adelia’nın üzerine sinmiş bir örtü gibi, Tyler’ın algısını karmaşıklaştırmıştı ve Tyler’ın Adelia’yı bulmasını imkansızlaştırmıştı. Tyler, umutsuzca evin etrafında dönerken, içinde yaşadığı boşluk ve kaybolmuşluk hissiyle başa çıkmaya çalıştı. Ve ardından Tyler… Bir anlık kararlılıkla ormana doğru yöneldi. Ormanın derinliklerine doğru hızla koşarken, Tyler’ın adımları, tıpkı bir avcının avını takip ederken ki kadar kararlıydı. Kalbinin hızla atması, adımlarının yankılanmasına eşlik ederken, gözleri karanlıkta en küçük bir hareket ya da iz arıyordu. Çam ağaçlarının arasından geçerken, üstündeki giysiler rüzgarla dalgalanıyordu. Hızla geçip gittiği yollar, ormanın derinliklerine açılan bir labirente dönüyordu. Tyler’ın nefesi, kış soğuğunda buharlaşarak havada iz bırakıyordu. Adelia’nın kokusunu bulmak için çırpınan Tyler, her geçen dakika ormanın koyuluğuna daha da gömülüyordu. Ormanın karanlığı, Tyler’ın gözlerini yanıltıyor ve Adelia’nın izini sürmeyi zorlaştırıyordu. Ağaçların arasındaki gölgeler, sanki adımlarını yavaşlatmak için çekilmiş gibiydi. Tyler, zemindeki yaprakların hışırtısı ve dalların fısıldayan sesleri arasında Adelia’nın kokusunu arıyordu. Bir süre sonra, Tyler, Adelia’nın kokusuna dair herhangi bir iz bulamadan ormanda gezinirken, kalbi gittikçe daha da hızlanıyordu. Adımları, keskin ve kararlı bir ritimle devam ederken, etraftaki doğanın sessizliği, içindeki öfkeyi daha da belirgin hale getiriyordu. Tyler’ın zihnindeki Adelia düşüncesi, her şeyin önündeydi. Adelia’yı bulma kararlılığı, onu ormanın derinliklerine çeken bir güç haline gelmişti. Koşarken, zamanın geçişi fark edilmeden ormanda kaybolmuştu; ama bu kaybolmuşluk, Tyler’ın umudunu kesmemesi için bir engel teşkil etmiyordu. İçindeki acı ve belirsizlik, onun hızını daha da artırıyordu. Sonunda, Tyler ormanın karanlık koridorlarında koşmayı sürdürürken bunun sadece umutsuz bir çaba olduğunu fark etti. ‘’Bu kadar uzaklaşmış olamazsın.’’ Diye iç geçiren Tyler nihayet yanlış bir rotasyonda olduğunu fark ettiğinde daha hızlı bir şekilde geri döndü. ‘’Ormanın derinliklerinde bile bile kaybolacak kadar aptal değilsin tabii ki de!’’ Tyler, kendi kendine seslenerek cesaretini yeniden topladı. Adelia’nın kokusunu bulmanın bu kadar zor olduğu düşüncesi, ona adım adım geri dönmesi gerektiğini hatırlatıyordu. Hızla yön değiştirerek, doğru yolda ilerlemek için tüm hızını kullanarak geri döndü. Tyler’ın adımları, hızla geri dönme kararlılığıyla daha da hızlı bir ritim kazandı. Gölgeler ve ağaçlar, hızla geçip gitmesiyle birlikte, onun içindeki öfkeyi ve çaresizliği yansıtır gibi görünüyordu. Her şeyin üzerinde, Tyler’ın düşünceleri yalnızca Adelia’yı bulmak üzerine yoğunlaşmıştı. Tyler fevri bir kararla asfalt yolun yolunu tuttuğunda endişenin vücudunu nasıl deli ettiğinin farkına bir kez daha varmıştı. Bunu en başından yapmalıydı. En başında şehrin yolunu tutmalıydı ki Adelia’yı daha hızlı bulabilesin!.. … Ormanın kenarından kenarından sessizce düz yolda ilerliyordum. Amacım şehre ulaşmak değil aslında Sky’ı beklerken biraz daha ona yaklaşmak idi. Adımlarım yavaş ve dikkatliydi, çalıların arasından dikkatli geçiyor ve asfalt yoldan uzak duruyordum. Asfalt yolun asfaltı ağaçların arasından görünüyorken tamamen yoldan uzak değildim. Etrafımdaki ağaçlar ve yapraklar hışırtılar çıkararak rüzgarla dans ediyordu. Doğa, kendi melodisini çalarken, ben bu melodinin içinde yalnızca bir notaydım. Ama içimdeki gerginlik, her an patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Gölgeler, zihnimde tuhaf oyunlar oynuyordu; neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt etmek zordu. … Evdekilerin kavga esnasında benim kayboluşumu hissetmişler midir ki şu ana kadar? Aslında kesinlikle hissetmiş olmaları gerekiyorlardı. Belki de bu yüzden içimde bir panik, bir ürperti hissi vardı. İçimdeki korku ve adrenalin, tüm duyularımı keskinleştirmişti. Eğilerek yerde duran bir ağaç kabuğunu fark ettim. Garip bir şekilde, ucunun sivri olduğunu gördüm. Sanki o an için özel olarak şekillenmiş gibi duruyordu. Bir an bile tereddüt etmeden kabuğu elime aldım, parmaklarım kabuğun pürüzlü yüzeyini hissetti. İçimde bir titreme hissettim; bu kabuk, kendimi savunmam için elimdeki tek silahtı. Sanki her şey o an için hazırlanmış gibiydi; doğa, bana yardım eli uzatıyordu. Fakat bir şey, içgüdülerimin bana uyarıda bulunmasına sebep oldu. O tanıdık kokuyu, o tanıdık varlığı hissettim. Ama bu bir rahatlama getirmedi, aksine gerilimimi daha da artırdı. Arkamda durduğunu, bana doğru yaklaştığını biliyordum. Nefes alışverişi, ormanın doğal seslerine karışıyordu. Zihnim, beni bulduğu gerçeğini kabul etmekte zorlanıyordu. Sadece saniyeler sürmüştü olanlar. Farklı bir rüzgarın esmesi ve ürperti sonucu yerden aldığım ucu sivri ağaç parçasını avcumun içinde sıktıktan sonra bir hışımda dönerek havaya doğru salladım. Ağaç parçası arkamda beliren insan silüetinin tam da boynuna isabetli bir şekilde giderken havada yakalanmıştı elim. Bakışlarımız o an kesiştiğinde göz göze geldim. Tyler! ‘’Hiç değişmemişsin.’’ Dedi. Ardından cevap dahi beklemeden sözlerine devam etmişti elimi çekmeye çalışırken. ‘’Ama yine de… Güçten düşmüş olduğun gerçeğini değiştirmez bu.’’ Tyler, sakin ve kararlı duruşuyla orada duruyordu. Gözlerindeki ifade, her şeyden haberdar olduğunu ve beni korumak için burada olduğunu haykırıyordu. Elim yavaşça aşağıya indi, kalbimdeki korku yerini derin bir suçluluk duygusuna bıraktı. Nefes nefese kalmıştım. O sadece ileriye doğru bir adım attı ve elimdeki kabuğu nazikçe aldı. Gözlerinde şefkat vardı, yargılamayan, anlayışlı bir şefkat. Elim, bir an boşlukta asılı kaldı, sonra onun sıcak elini hissettim.
Tyler, elimi sıkıca tuttu ve beni gözlerinin derinliklerinde kaybolmama izin verdi. Korkum yerini güvene bıraktı; onun yanımda olması, yalnız olmadığımın hatırlatıcısıydı. O an, hiçbir kelimeye gerek yoktu. Ormanın içindeki o sessizlik yerini tuhaf bir gerilime bırakmıştı ve içimde hâlâ fırtınalar kopuyordu. O sırada uzaklardan bir motor sesi duydum. Kafamı çevirdim ve ağacın arkasından beliriveren arabanın farları gözlerimi kamaştırdı. O tanıdık araba... Kalbim bir an duracak gibi oldu. Sky. Araba durduğunda, kapı hızla açıldı ve Sky dışarı çıktı. Üzerindeki o tanıdık deri montu ve kararlı duruşuyla bana doğru yürüdü. Tyler ile göz göze geldiler. İkisinin arasında gerilen hava neredeyse elle tutulur gibiydi. Sessiz bir meydan okuma vardı aralarında; sanki konuşmadan bir şeyler paylaşıyorlardı. O anda nefesimi tutmuş, bu anın nereye evrileceğini merak ediyordum. Sky’ın gözleri bir an Tyler’dan bana kaydı ve sonra tekrar ona döndü. Kaşlarını hafifçe çattı, sanki bir şeyleri anlamaya çalışıyordu. Sonra bakışlarını tekrar bana çevirdi. Gözlerindeki sorgulayıcı ifade beni huzursuz etti. "Bu kim, Adelia?" diye sordu, sesi sakin ama içinde barındırdığı gerilim apaçık ortadaydı. Sanki bir şeylerin cevabını almak için can atıyordu. Tyler ise yanında duruyordu, bakışları hâlâ Sky üzerinde. Ne diyeceğimi bilemeden, gözlerimi kaçırdım. Sky’ın kim olduğunu Tyler’a nasıl açıklayabilirdim? Tyler’ın kim olduğunu Sky’a nasıl anlatabilirdim? İki farklı dünyam, iki farklı kişi... Ve ben arada kalmıştım. İçimde bir savaş vardı; geçmişim ile şimdi, eski alışkanlıklarım ile yeni gerçekler arasında bir çatışma. Tyler sessizdi. Sky’ın sorusuna cevap vermemişti ama bakışlarından bir şeylerin farkında olduğu belliydi. Bu, Sky’ın hoşuna gitmemişti. “Adelia,” diye tekrarladı Sky, sesinde sabırsızlık vardı. “Bir şey söylemeyecek misin?” Derin bir nefes aldım, ama cevap veremedim. Sözler boğazımda düğümlenmişti. İçimdeki kararsızlık beni ele geçirmişti. Sky’a bakarken, onun ne kadar meraklı ve aynı zamanda korumacı olduğunu görebiliyordum. Ama Tyler’a dönüp baktığımda, onun sessiz ama sağlam duruşu bana bir tür karmaşık duygular yaşatıyordu. O an ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. İkisinin arasında bir seçim yapmak zorunda hissettim. Fakat bu, basit bir tercih değildi. Sky, benim çocukluk aşkımdı, geçmişimin bir parçasıydı. Tyler ise şu an hayatımda olan, beni koruyan ve benimle birlikte savaşan biriydi. İki dünya arasında sıkışıp kalmıştım. Sonunda, gözlerimi Tyler’dan kaçırıp Sky’a baktım. “O… bir dost,” diye fısıldadım. Sözlerim ne kadar yetersiz ve sönük kaldıysa da, elimden başka bir şey gelmiyordu. Sky’ın kaşları daha da çatıldı ama bu sefer bir şey söylemedi. Belki de anlamaya çalışıyordu. Ya da daha fazlasını sormaktan korkuyordu. Tam bu anın gerginliğine dayanamayacak gibi hissettiğimde, Sky derin bir nefes alıp gözlerini kapattı, sonra açtı. “Adelia, seni şehirde bırakayım. Belki biraz uzaklaşmak iyi gelir,” dedi, sesi artık daha yumuşak, daha anlayışlıydı. Sanki beni biraz olsun rahatlatmak istiyordu. Bir an duraksadım. Tyler’ın gözleri üzerimdeydi. Onun varlığını yanımda hissetmek bana güç veriyordu, ama aynı zamanda Sky’ın teklifinde bir kaçış yolu da bulmuştum. Birkaç saniye boyunca Tyler’ın tepkisini bekledim, ama o sadece sessizce bakıyordu. Hiçbir şey söylemedi. Tam bu anın gerginliğine dayanamayacak gibi hissettiğimde, Sky derin bir nefes alıp gözlerini kapattı, sonra açtı. “Adelia, hadi gidelim. Burada daha fazla durmaya gerek yok değil mi?’’ Gözleri beni es geçip Tyler’ı bulmuştu. Tyler bakışlarını bana diktiğinde Sky’a döndüm. Bir an duraksadım. Tyler’ın gözleri üzerimdeydi. Sky… En sonunda buradan bir kaçış yolu sunmuştu bana. Birkaç saniye boyunca Tyler’ın tepkisini bekledim, ama o sadece sessizce bakıyordu. Hiçbir şey söylemedi. Sessizce başımı salladım ve Sky’ın teklifini kabul ettim. ‘’Haklısın. Gidelim!’’ Asfalt yola çalıların arasından doğru çıkarken Sky elini uzatmıştı. Sky’ın eline o an uzanacak iken Tyler’ın elimden çekişi ile olduğum yerde kalakaldım. ‘’Nereye!?’’ Tyler’ın gözlerinin içine baktığımda gözlerimi Sky’a çevirdim. Ona işaret parmağım ile ‘’Bir dakika.’’ Yaptıktan sonra ‘’Arabaya geçer misin hemen geliyorum.’’ Dedim. Ardındansa bir kez daha Tyler’a döndüm. Sky arabaya geçip geçmemekte kararsız iken en sonunda Tyler’a bir bakış atıp istemeye istemeye iç çekerek arabanın yolunu tutmuş ve şoför koltuğuna yerleşmişti. Sky yanımızdan çekip gittiğinde Tyler hızlıca konuya girdi. ‘’Sen… Ne yapıyorsun ya!? Ben seni her yerde ararken! Nereye!?’’ Elimi elinden çektikten sonra gözlerine diklenerek baktıktan sonra ben de sözlerine karşılık verdim. ‘’O eve geri dönmeyeceğim! Bu kadar!’’ Arkamı dönmüş gidecekken Tyler bir kez daha engelledi. ‘’Öyleyse şehirde kalalım…’’ Kahkaha atmıştım. ‘’Sen orada kalmalısın! Thomas ile olanları unuttun mu yoksa!? Lydia ve kızına bakacaksın, onları koruyacaksın…’’ derken sözlerimi kesti. ‘’Onlar başının çaresine bakabilirler. Ayrıca onların değil senin vampir sorunun var unuttun mu yoksa bir hafta önce olanı!?’’ Bir kez daha kahkaha atmıştım. ‘’Anlamıyor musun!?’’ diyerek iç çektim ve devam ettim. ‘’Ne seni ne de onları… Hiçbirinizi istemiyorum! Sadece gideceğim. Sky ile gideceğim. Ne olacağı umurumda değil anlamıyor musun!? Buraya kadar. Artık beni vampirlere karşı bir dert olarak görmene gerek yok. Sen kendi türün ile ilgilen ve ben gerekirse kendi türüm arasında ölürüm. Biliyorsun, ölümsüz olan sizlersiniz, bense… Elbet bir gün…’’ Tyler gözlerimin içine manalı bir ifadeyle bakarken bir kez daha ona sırtımı döndüm. Asfalt yola çıkacağım esnada arkamdan bir kez daha seslendi. ‘’İstediğin her yere git! Ama o konumu bana atacaksın Adelia. Beni uğraştırma seni bulmam için ve o konumu at! Söz veriyorum karışmayacağım sana. Sadece yerini bildir. Ve ardından balo için unuttuklarını getireceğim sana.’’ Gözlerimi devirmiş ve bir daha ona dönmeden asfalt yola çıktım. Sky’ın arabasına doğru adım attım. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde, Sky’ın yanına oturdum. İçimde bir huzursuzluk vardı, ama aynı zamanda bir rahatlama da hissettim. Sky arabayı çalıştırdı ve oradan uzaklaştık. Tyler ise arkamızda kalıyordu. Gözlerimi yola diktim, ama aklım hâlâ gerideydi. O an, ikisi arasında seçim yapmanın ne kadar zor olduğunu fark ettim. Fakat en azından, biraz olsun uzaklaşmak, düşüncelerimi toparlamak için bir fırsattı. Şehir ışıkları, ormanın karanlığını geride bırakırken, içimdeki düğümler çözülmeye başlayacaktı. |
0% |