Yeni Üyelik
66.
Bölüm
@selinayeda_x

---------GEÇMİŞE DÖNÜŞ---------------

Yol boyu sessizdim. Düşünme fırsatı bulmuşken içim daha da huzursuzlaşmıştı. Ama sonrasında darlandığımı fark ederek müzik açmak için uzanmıştım ki Sky ile el ele gelmiştim. Ona şaşkınca döndüğümde elini şaşkınca geri çekmişti. O an birbirimize diyecek bir şeyler bulamazken arkama yaslandım. Şehre girdiğimizde binaların hızlı hızlı geçişi midemi bulandırmıştı. Camı birazcık aralayıp temiz hava almaya çalışırken Sky seslendi.

‘’İyi misin?’’ Başım o an istemsizce olumsuz yönde sallandığında gerçekten bayılacak gibi olmuştum.

‘’Öğle yemeğini yemedim. Sabah da biraz geç kalkınca haliyle…’’ dememe kalmadan Sky sözümü kesmişti.

‘’Nasıl yani sen dün akşamdan beri aç mısın!?’’ Sky’a isteksiz isteksiz başımı sallarken o en yakındaki bir kafenin önüne çekmişti bile.

‘’Gerçekten ne olup bittiğini anlayamıyorum!’’ diye söylenmeye başladığında iç çekerek kapıyı açtım.

‘’Kardeşleri biraz sinir bozucu, asabımı bozdular. Normalde akşam ayrılacaktık ama daha fazla dayanamayıp yollara düştüm sen de sabahtan beridir mesaj atınca… Kaderime seninle daha erkenden dönebildim şehre.’’

Sky arabadan ardımdan inip kapıyı kapattığında hızlıca yanıma gelmişti.

‘’Bunu sonra konuşalım öyleyse, hadi şimdi içeri geçelim de bir şeyler ye.’’

Başımı Sky’a karşı salladığımda kafeden içeriye geçmiştik.

İçeri girdiğimizde, buranın sakinliği beni hemen sardı.

Küçük, rustik tarzda döşenmiş bu kafe, ahşap masaları, duvarları süsleyen eski fotoğrafları ve loş ışıklarıyla adeta bir sığınak gibiydi. Sky, her zamanki gibi beni düşünerek, kafenin en köşesindeki sessiz bir masayı seçti. Garson yanımıza geldiğinde, Sky bana dönerek ne yemek istediğimi sordu. O an, uzun süredir düzgün bir şey yemediğimi fark ettim, ama pek iştahım yoktu. Yine de, Sky’ın beni rahatlatma çabası karşısında ona uymak istedim.

“Bir çorba ve biraz salata alırım,” dedim hafif bir gülümsemeyle. Sky ise klasik bir cheeseburger ve patates kızartması sipariş etti.

Garson masadan ayrıldığında, yemeklerin gelmesini beklememiştik sessizce.

Yemekler geldiğinde, Sky’ın seçimi tam ona uygun, doyurucu ve keyif verici görünüyordu. Ben ise önümüze konan sıcak çorbanın buharını izlerken, bir parça huzur bulmaya çalıştım. Kaşığıma biraz çorba aldım ve ağzıma götürdüm. Sıcak sıvı, boğazımdan geçerken beni biraz da olsa rahatlattı. Sessizce yemeklerimizi yerken, Sky’ın varlığı bana eskiden ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Onun yanımda olması, her şeyin daha iyi olacağına dair bir his veriyordu.

Yemeklerimize devam ederken Sky ellerindekiler bırakıp bana endişeyle bakmıştı.

Sky bana bakarak, “Seni buraya getirdiğim için umarım kızgın değilsindir. Yani ne bileyim… Basit bir çorba aldın ya hani?..” diye söze girmişken sesinde hafif bir endişe vardı.

Başımı hafifçe iki yana salladım. ‘’Delirdin galiba sen!?’’ Sesimi yükseltmeme karşın sırıttığında derin bir nefes almıştım.

‘’Ee aileni ne zaman görebilirim sevgili çocukluk arkadaşım?’’ Bana gülümsediğinde cevap da hiç gecikmemişti.

‘’Hemen şimdi. Sen karnını doyurur doyurmaz.’’ Gülmüştüm.

‘’Aslında doydum bile.’’ Başını olumsuzca sallayıp gülümsemişti.

‘’Ben tabağının bittiğini göremiyorum ama.’’ İç çekip yanaklarımı şişirdiğinde Sky sözlerini sürdürmeye devam etti.

‘’O tabak bitecek ve öyle gideceğiz!’’

Oflaya puflaya çorbayı ve salatayı yemiştim ardından koca iki bardak suyu içtikten sonra Sky’a döndüm.

‘Artık gidebiliriz!’’

Sky başını salladığında ayaklanmıştım bile.

Yemeklerimizi bitirip kalktığımızda Sky hesabı ödedi ve tekrar arabaya döndük. Bu kez, dönüş yolundaydık ve Sky’ın evine doğru ilerliyorduk. İçimde biraz huzur, biraz da merak vardı. Onun ailesiyle tekrar karşılaşmak… yıllar sonra tanıdık yüzleri görmek… bu beni hem heyecanlandırıyor hem de bir parça ürkütüyordu.

Arabadan indiğimizde, Sky’ın ailesinin yaşadığı o tanıdık evin önünde buldum kendimi.

Çocukluğumun bariz yarı senesini geçirdiğim ev!

Onlar buradan taşınırken evi satmamışlardı sadece kiraya vermişlerdi. Şimdi geldiklerinde ise… Bu ev artık yine onlar için hazırdı.

Küçük, şirin bir banliyö eviydi. Bahçesindeki çiçekler ve pencerelerden sızan sıcak ışık, buranın hâlâ aynı olduğunu gösteriyordu. Sky kapıyı açtığında, içeriden gelen taze kurabiye kokusu beni sarıp sarmaladı.

Elizabeth teyzemin meşhur kurabiyeleri ve onun kokusu!..

İçeriye adım attığımda, karşıma çıkan ilk kişi Sky’ın annesi Elizabeth oldu. Onu görür görmez gözlerim doldu. O tanıdık, sıcak yüzü ve kollarını bana açışı… İçimdeki tüm gerilim kayboldu. Hızla ona doğru ilerledim ve sıkıca sarıldım. Elizabeth, her zamanki gibi, beni rahatlatıcı bir şekilde sardı. “Adelia! Ne kadar büyümüşsün, seni görmek ne büyük mutluluk,” dedi yumuşak sesiyle.

Ardından, Sky’ın babası Mike geldi. O da kollarını açarak bana doğru yürüdü ve beni kocaman sararak, “Adelia, küçük kız, seni tekrar görmek harika,” dedi. Onların bu sıcak karşılaması, bana yıllar önceki anılarımızı hatırlattı. Sanki hiç zaman geçmemiş gibi, kendimi yine onların küçük kızı gibi hissettim.

Sky, sessizce bizi izliyordu, yüzünde yumuşak bir gülümseme vardı. Ailesiyle tekrar bir arada olmanın bana ne kadar iyi geldiğini görebiliyordu. Evin sıcaklığı, Elizabeth’in hazırladığı taze çayın kokusu ve Mike’ın neşeli sohbetleri arasında kaybolurken, içimde bir huzur buldum. Belki de geçmişime bu kısa dönüş, bana aradığım dengeyi bulmam için bir fırsat verecekti.

Elizabeth’in sesini duyduğumda, yıllar öncesine döndüğümü hissettim. O sıcak ve samimi ton, bana her zaman güven vermiştir. Beni kucaklayıp geri çekildiğinde, yüzünde içten bir gülümseme vardı. “Ne kadar da büyümüşsün sen!” dedi, gözlerindeki parıltıyla. O an, sanki yıllar geçmemiş, her şey yerli yerindeydi. İçimde bir huzur belirdi, bu tanıdık evde olmanın verdiği huzur.

Sanki yıllar geçmemiş, beni hala o küçük kız olarak görüyordu. Elizabeth’in elini omzuma koyduğunu hissettim, bu dokunuş bana her zaman güven verir. Bakışlarını gözlerime dikerek, “Baloya hazırlıklar nasıl gidiyor? Heyecanlı mısın?” diye sordu. Sorusu beni biraz şaşırttı, çünkü gerçekten de balo hakkında tam olarak ne hissettiğimi bilmiyordum. Bir yandan ne giyeceğimi düşünüyor, diğer yandan da o gecenin getireceklerinden çekiniyordum. “Biraz heyecanlıyım, ama ne giyeceğime karar verdim. Daha çok… ne olacağını merak ediyorum,” dedim, hafifçe gülümseyerek.

Elizabeth, cevabım üzerine başını hafifçe eğip gülümsedi. “Ee, sen kiminle dans ediyorsun bakalım?” diye sorduğunda, içimde bir sıcaklık ve aynı zamanda bir sıkıntı hissettim. Bu soruyu bekliyordum ama cevabını vermek konusunda aynı rahatlıkta değildim.

Bu soru beni hafifçe utandırdı. Dans edeceğim kişiyle ilgili düşünmek istemiyordum, ama bu konunun açılması kaçınılmazdı. Gözlerimi kaçırarak, “Bilmiyorum…’’ diyebildim sadece. Ama bu cevabım bile beni rahatsız etti. Elizabeth’in hafif kahkahası odayı doldurdu. “Bakalım kim şanslı olacak,” dediğinde, onun alaycı ama sevecen tonundan bir nebze rahatladım.

Sohbet ilerledikçe evdeki atmosfer daha da sıcak ve samimi hale geldi ve atmosferin sıcak enerjisi içime işledi. Mike ve Sky, birazdan dışarı çıkacaklarını söylediklerinde, Elizabeth’le yalnız kaldık. Sanki gerçekten bir anne-kız gibi rahatça konuşmaya başladık. Elizabeth bana kendi gençlik günlerindeki baloları, kıyafet seçimlerini ve yaşadığı heyecanları anlatırken zaman su gibi akıp geçti. Onun anlatıları, geçmişin anılarını canlandırırken, bir yandan da bana biraz cesaret verdi.

O an birisinin yokluğunu hissettim, İris’in.

‘’İris nerede?’’ diye sordum.

Elizabeth burukça gülümsemişti.

‘’Okumak için kalması gerekti, onu oradaki bir yurda kaydettik.’’

Başımı Elizabeth teyzeye salladığımda o da gülümseyerek beni bir baş selamı ile onaylamıştı.

Elizabeth’in yanında geçirdiğim bu zamanın ardından, yorgunluk tüm bedenime çöktü. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı. Elizabeth, “Biraz dinlenmelisin canım. Uzun bir gece seni bekliyor,” dediğinde, gerçekten de dinlenmeye ihtiyacım olduğunu fark ettim. Yavaşça ayağa kalktım, her adımda yorgunluğum daha da hissediliyordu. Üst kata doğru yöneldiğimde, yıllardır görmediğim bu evin kokusu içime doldu.

‘’Hadi kızım sen doğruca bizim oğlanın odasına!’’

Elizabeth teyzeye başımı gülümseyerek salladığımda doğruca koridorun sonundaki odaya ilerlemiştim.

Sky’ın odasına girdiğimde tanıdık bir huzur buldum. Odanın dekorasyonu hala eskisi gibi kalmıştı; kitaplar, spor eşyaları ve eski hatıraları yansıtan objeler odanın dört bir yanına dağılmıştı. Yatak ise sade ama bir o kadar da rahattı. Kendimi yorganın altına soktuğumda tüm kaslarım gevşedi. Bir süre tavanı izledim, düşüncelerim Tyler, balo ve tüm bu karmaşanın etrafında dolandı. Ancak yorgunluğum ağır bastı ve gözlerim yavaşça kapandı. Kısa bir süre içinde çok da derin olmayan bir uykuya daldım, geçmişin anıları ve geleceğin belirsizlikleri arasında kaybolarak.

Tyler, balo ve tüm bu karmaşanın ortasında kendimi bulmaya çalışıyordum. Gözlerim ağırlaşmaya başladı, düşüncelerim ise birbiriyle yarışır gibi zihnimin etrafında dönüyordu.

Uyumadan hemen önce, kapı aralığından Sky’ın annesi Elizabeth’in odaya sessizce bakışını fark ettim. Gözleri, sevgi dolu bir bakışla üzerimde gezindi. Bana sıcak bir gülümsemeyle “İyi uykular, canım,” dediğini duyduğumda, içimde bir huzur dalgası yayıldı. Sanki her şey yolundaymış gibi hissettim.

Elizabeth kapıyı yavaşça kapatıp koridor boyunca gelen adım sesleri nihayet uzaklaştığında komidindeki telefonuma uzanmıştım.

İstediği gibi ona konumu yolladıktan sonra huzurla, huzurlu bir uykuya daldım.

Rüya ile gerçeğin arasında bir yerdeydim; geçmişin tatlı anıları, geleceğin belirsizlikleriyle iç içe geçti. Sky’ın odasında, yılların getirdiği değişikliklere rağmen hala çocukluk anılarının sıcaklığı vardı. Bu sıcaklık, beni sarıp sarmaladı ve kendimi güvende hissettirdi.

Gün ilerledikçe, zihnim sakinleşti ve nihayet huzurlu bir uykuya daldım. Yarın, yeni bir gün olacaktı; ama o an, sadece dinlenmeye ihtiyacım vardı. Sky’ın odasında, Elizabeth’in koruyucu bakışları altında, tüm endişelerimi bir kenara bırakarak derin bir uykuya daldım.

Gözlerim yavaş yavaş aralanırken etrafıma sarılan bir hisle boğuşmuştum. Yorganı üstümden atıp gözlerimi ardına kadar açtığımda yavaşça döndüm.

Döner dönmez başımın ucunda Tyler’ı görmek beni bir an için şaşırttı.

Yüzünde, tanımlayamadığım bir ifade varken korkarak sırtımı yatak başlığına yasladım.

O an, kalbimde bir ağırlık hissettim; ne yapmam gerektiğini, nereye ait olduğumu bilmiyordum. Sessizliğin içindeki bu ani yüzleşme, tüm düşüncelerimi karıştırdı.

 

Bir an gözlerimizi kilitledik, gözlerindeki derin bakışlar, içindeki duyguları anlamaya çalışıyordu. Fakat bu sessizlik, gerilimi daha da artırıyordu. İçimde bir kararsızlık, bir belirsizlik vardı. Sonunda, başımı yastığa geri koyarak ve yorgunlukla titreyerek, Tyler’a duygularımı söyledim. “Bir daha kurt evine dönmeyeceğim,” dedim, sesim titriyordu. Ardından ekledim, “Beni seviyorsan, git.” Bu sözler çıkarken, içimdeki acıyı ve karmaşayı kelimelerle ifade edebildim.

Tyler, bu sözlerimle birlikte derin bir nefes aldı ve gözlerini kapatarak başını eğdi. Birkaç saniye içinde, Tyler şu sözleri sarf etti:

‘’Elbisen, takılar ve ayakkabı… Kapıya bıraktım, bekliyor olacağım.’’

Ve ardından bu sözlerle birlikte kapıyı işaret edişimle kendisi sadece saniyeler içinde camdan çekip gitmişti ki odadaki ürperti nefsime hücum etti.

İçimdeki boşluk, onun gitmesiyle daha da derinleşti. Kalbimde bir şeylerin eksik olduğunu hissettim, ama ne olduğunu anlamaya çalışmak bir tarafa, sadece bir sessizlik vardı. Bugün gerçekten de… Berbat bir gün olarak devam etmekteydi!

Tyler’ın gidişinin ardından sadece ve sadece… Saniyeler sonra, Sky odama girdi. Üzerinde hafif bir endişe ve acelecilik vardı. “Baloya sadece iki buçuk saat kaldı,” dedi, sesindeki ciddiyet ve hızla adımlarını atarak yanıma yaklaştı. “Hazır olmalısın, hemen hazırlanmalısın.”

Ve o beklenen an da nihayet gelmişti!

Hızla kalktığımda odaya Sky’ın ardından Elizabeth teyze girmişti kapıyı tıklatıp elinde ise sayısız kutu!

Kutuların üzerindeki parlak kurdeleler ve şeffaf sargılar, gözlerimi alacak şekilde parlıyordu.

Tyler’ın bıraktığı kutular…

İlk kutunun içinde, dekolteye sahip, zarif siyah simli balo kıyafetim duruyordu. Kıyafetin her bir dikişi, ince bir işçilikle yapılmış, üzerine serpiştirilmiş simler ışıkta parıldayarak bir yıldız gibi parlıyordu. İkinci kutuda, aynı ışıltıyla parlayan bir takı seti bulunuyordu. Göz alıcı bir kolye, zarif küpeler ve bilezikler, her biri kendine özgü bir şıklıkla tasarlanmıştı. Üçüncü kutuda ise, topukları zarif bir şekilde yükseltilmiş, parmak ucu açık siyah topuklu ayakkabılar vardı.

Gözlerim kıyafete, takılara ve ayakkabılara takılırken, bir anda içimi büyük bir heyecan kapladı. Hazırlıkların başlaması gerekiyordu. Elizabeth’in dikkatli ve nazik elleri, ben hazır olduğumda yanımdaydı. Yüzümde bir gülümseme, saçlarımda ise belirgin bir kıpırtı vardı..

Sky, bana yardım ederken, balo için son hazırlıkları yapmamız gerektiğini hatırlattı. Endişeleri yüzünden okunuyordu, ama aynı zamanda beni teskin etmeye çalışıyordu. “Her şey yolunda olacak,” dedi, gülümseyerek. Onun bu sakinleştirici sözleri, içimdeki karmaşayı biraz da olsa hafifletti.

Ve o odadan çıktığında hazırlık sürecim de başlamıştı.

Tüm bu hazırlık sürecinde, Tyler’ın gidişinin üzerimde bıraktığı etkileri göz ardı etmeye çalıştım.

Elizabeth, saçlarımı şekillendirmek için adeta bir sanatçı gibi çalışıyordu. Saçlarım, zarif bir şekilde dalgalanarak, parıltılı saç aksesuarlarıyla süslenmişti. Saçlarımın her bir telini titizlikle yerleştirirken, gece için özel bir ışıltı kazandırmıştı. Elizabeth’in elleri, saçlarımda akrobatik hareketlerle dans ediyordu ve her hareketiyle geceye olan bu hazırlığı daha da özel hale getiriyordu.

Saçlarımın son hali mükemmel bir şekilde ortaya çıkarken, Elizabeth makyaj malzemelerini çıkarıp hazırlıklara başladı. Makyaj konusunda hassasiyetimi bilerek, sadece hafif bir dokunuşla yüz hatlarımı belirginleştirdi. Fondöten, kapatıcı ve kontür uygulamalarıyla yüzümdeki doğal ışıltıyı vurguladı. Allık, elmacık kemiklerime zarif bir renk katarak yüzümü canlandırdı. Göz makyajında, dumanlı siyah far ile gözlerime derinlik kazandırırken, dudaklarıma renk veren nemlendirici bir lip balm sürdü. Sonuç olarak, makyajım doğal ve etkileyici bir görünüm kazandı; kendimi mükemmel hissetmemi sağladı.

Son olarak balo kıyafetini büyük bir dikkatle üzerime geçirdim. Kıyafetin dokusu vücuduma mükemmel bir şekilde oturdu ve taşların ışıltısı geceye hazırlığımı taçlandırdı. Takıların her birini, giydiğim elbiseyle uyum içinde olacak şekilde taktım. Ayakkabılarımı da giydim ve son dokunuşlarla birlikte hazırlıklarımı tamamladım.

Aynada kendime baktığımda, balo için hazır hale gelmiş olduğumu fark ettim. Kıyafetimin ve takılarımın ışıltısı, gözlerimdeki parıltı ile birleşmişti. Gözlerimdeki ışıltı ve yüzümdeki hafif gülümseme, bu geceye hazırlıkların ne kadar değerli olduğunu hissettirdi. Bu anın tadını çıkarmak için tüm hazırlıkların tamamlanmasını izleyerek, gece için hazır oldum.

Tüm ev halkı balo için hazır olduğunda artık gitme vaktiydi.

Tam evden çıkacakken Elizabeth teyze bize döndü.

Elinde ise bir fotoğraf vardı.

‘’Cheese!’’ diye bağırdığında flaşlar patladı ve o an geçmişe gittim.

Yaş on dört. Ortaokul mezuniyetinden bir kare. Benim pembe kuyruklu elbisem ve Sky’ın siyah beyaz takım elbisesi ile sırf bana yakışmak için taktığı pembe kravat.

Gülümsediğimde Sky belime sarılmıştı.

O an ikimizin de aynı anıya gittiğimizi hissettim.

Birlikte fotoğraf makinesinin objektifine poz verdikten sonra Elizabeth’in fotoğrafımızı çekmesi ardından balonun yolunu tuttuk. Yine Sky’ın üstünde takım elbisesi vardı. Ve bu sefer kravatı siyahtı. Sırıttığımda Sky’ın koluna girdim. Sonrasında da arabanın yolunu tuttuk. Arabaya dört kişi olarak bindiğimizde Sky’ın ebeveynleri ön koltuğa yerleşmiş biz de arka koltuklara geçmiştik Sky ile.

Balonun gerçekleşeceği geniş bahçesi bulunan üç katlı gepgeniş bir malikanenin önünde diğer misafir arabaları ile birlikte giriş yaparak park ettiğimizde giriş kapısına yöneldik. Arabadan indikten sonra bir kez daha Sky’ın koluna girmiştim.

Kapıdaki görevlilere isimlerimizi söyledikten sonra, balo salonunun kapısı aralandı ve içeri adım attık. Derin bir nefes aldım, içeri girerken, salonun göz kamaştırıcı atmosferiyle karşılaştım.

Gözlerimi salonun içine doğru çevirdiğimde, ilk olarak geniş bir alanla karşılaştım. Salonun yüksek tavanı, üzerindeki kristal avizelerle aydınlatılmış ve sanki yıldızlar geceyi süslüyormuş gibi parlıyordu. Avizelerin altındaki ışıltı, zemindeki mermerin üzerinde dans ediyordu ve her adımda salonun ışığı parlıyordu. Salonun ortasında, büyük bir piste uzanan ve etrafını çevreleyen zarif masalar yer alıyordu. Masalar, ince dantel örtülerle kaplanmış, üstleri şamdanlar, zarif tabaklar ve kristal bardaklarla süslenmişti. Masaların etrafında özenle yerleştirilmiş sandalyeler, akşamın şıklığını yansıtan büyük ve rahat döşemeliydi.

Havada hafif bir parfüm kokusu yayılıyordu; çiçeksi ve hafif baharatlı, bir gece için ideal bir arka plan oluşturuyordu. Müzik, salonun her köşesine yayılan hafif bir melodiyle yayılıyordu, zarif bir orkestranın notaları yumuşak bir şekilde kulağımıza çalınıyordu.

Dans eden çiftlerin hareketleriyle uyumlu, ritmik bir atmosfer yaratıyordu.

Sahnenin yan tarafında, müzik grubu enstrümanlarıyla yerlerini almış ve akşamın en özel melodilerini çalmak üzere hazırlanmıştı. Gözlerim, salondaki diğer konuklarla buluştuğunda, herkesin şık ve zarif bir şekilde giyinmiş olduğunu gördüm. Kıyafetler, renkler ve desenler arasında adeta bir moda defilesi yaşanıyordu; her biri başka bir şıklık ve zarafet sunuyordu.

Bir adım attım ve her şey daha da belirgin hale geldi. Üzerimdeki balo kıyafeti, salonun atmosferine mükemmel bir uyum sağlıyordu. Elbisenin ışıltısı, kristal avizelerin ışığını yansıtıyor, her adımımda bir parıltı bırakıyordu. Takılarım, elbisemin zarif detaylarına eşlik ediyordu, her bir hareketimde göz alıcı bir ışıltı yaratıyordu.

Masaların etrafında yürürken, insanların bakışlarını hissettim. Gözlerimle, meraklı ve etkilenmiş bakışları topladım; bu gece, tüm ilgiyi üzerime çekiyordu. Havadar ve zarif bir aura oluşturmuşken, herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştım. Salona adım atar atmaz, kendimi bir masalın içinde buldum. Her şey kusursuzdu; büyüleyici bir gece, büyüleyici bir atmosfer… Bu balo, uzun zamandır beklediğim bir geceydi ve her anının ritmine ortaklık edecektim!

Balo salonunda müzik hafif ve zarif bir şekilde çalarken, atmosferin her köşesine yayılıyordu. Büyük bir orkestranın üyeleri, özenle seçilmiş melodilerle davetlilerin ruh halini yansıtıyordu. Müzik, hem dans pistinde hem de masalarda oturan konuklar arasında yumuşak bir huzur dalgası yaratıyordu. Melodiler, çeşitli enstrümanlar arasında akıcı bir geçişle yükselip alçalıyordu; kemanların zarif tınıları, piyano tuşlarının hafif dokunuşlarıyla harmanlanmıştı.

Davetlilerin giyimleri, salonda adeta bir moda gösterisi gibi parlıyordu. Kadınlar, zarif ve şık elbiseler içinde parlıyordu; bazıları boncuk ve kristallerle süslenmiş, bazıları ise sade ama etkileyici bir şıklık sunuyordu. Erkekler ise takım elbiseleri ve smokinleriyle göz kamaştırıyordu, kravatlar ve papyonlar uyumlu bir şıklık yaratıyordu. Herkes, geceye uygun bir zarafet ve ihtişam içinde görünüyordu.

Gülüşmeler ve tatlı sohbetler, salonun her köşesine yayılıyordu. Konuklar, birbirleriyle nazik bir şekilde konuşuyor, espriler yapıyor ve geceye dair hoş anılar biriktiriyordu. Dans pistinde, çiftler müziğin ritmine uyum sağlamak için döne döne dans ediyorlardı. Her dans adımı, müzikle uyumlu bir şekilde hareket ediyor, salonun enerjisini artırıyordu.

Salonun bir köşesinde, vakıf başkanları, seolar ve meclis üyeleri, kasabanın önemli isimleriyle konuşuyordu. Başkan ise, dikkatle çevresindeki insanlara yönelerek onlara nezaketle ilgi gösteriyordu. Yanında, meclis üyeleriyle derin sohbetler yaparak stratejik planlardan bahsediyordu. Üyeler, odanın merkezinde yer alan bir masanın etrafında toplanmış, önemli kararlar ve gelecekteki projeler hakkında fikir alışverişinde bulunuyorlardı.

Kendimizce bize sahip kasabamızın, küçük şehrimizin yönetici başkanı; Başkan Lewis salonda belirgin bir yere sahipti.

Nazik bir ev sahibi gibi görünüyordu. Konuklarıyla el sıkışarak, bazılarına özel selamlar veriyordu. Özellikle başkanın çevresindeki insanlar, bu özel geceyi daha da anlamlı kılmak için özenle seçilmiş misafirlere dönüyordu.

Salonda ayrıca küçük gruplar halinde bulunan konuklar, kendi aralarında sohbetler yapıyordu. Bazıları şarap kadehlerini kaldırarak, geceyi kutluyor, bazılarının ise müzik eşliğinde dans etmeye devam ediyorlardı. Arka planda, garsonlar düzenli bir şekilde dolaşıyor, şampanya ve çeşitli atıştırmalıklar sunuyordu.

Bu gece, her şey mükemmel bir uyum içinde ilerliyordu; müzik, konukların şıklığı ve salonun genel atmosferi, büyüleyici bir deneyim yaratıyordu davetlilere.

Başkan, balonun açılış konuşmasına başladığında, salondaki herkesin dikkatle ona odaklandığını gözlemleyebiliyordum. Gözleri, parıltılı bir nezaketle doluydu; her bir sözcüğü, salonun geniş alanına yankılanıyor ve konuşmasının önemini artırıyordu.

İçecek servisleri garsonlarca dağıtılmaya başlandığında Lewis eline bir bardak alıp çan çalar gibi bardağı çatalla titrettiğinde tüm davetliler ona döndü.

Başkanın açılış konuşması yapma zamanı gelmişti.

Ve o boğazını temizleyerek sözlerine başladı.

“Saygıdeğer misafirler,” dedi başkan, sesi tatlı bir yankı ile salona yayıldı. “Bu özel geceye katıldığınız için her birinize minnettarlığımı ifade etmek istiyorum. Hepiniz burada, vakfımızın amaçlarını desteklemek ve topluluğumuzun geleceği için katkıda bulunmak üzere toplandınız.”

 

Başkan, derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti, “Bugün burada toplandık çünkü, topluluğumuzun yardımlarıyla daha iyi bir geleceğe adım atmak istiyoruz. Her bir bağış, her bir destek, bu vakfın ve topluluğumuzun büyümesine katkı sağlayacak. Bugün burada, sadece bu anlamlı vakfı desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda bir bütün olarak güçlü bir topluluk oluşturma yolunda ilerliyoruz.”

Konuşması sırasında başkan, sözlerinin etkinliğini artırmak için el hareketleri ve ifadelerle konuşmasına derinlik kattı. Her cümlesi, dinleyicileri etkileme ve onları daha fazla destek olmaya teşvik etme amacı taşıyordu. Konuşmanın sonlarına yaklaşıldığında, başkanın sesi daha da vurgulu ve coşkulu hale geldi. “Bu gece, siz değerli misafirlerimizin desteğiyle, daha büyük bir etki yaratma ve topluluğumuza gerçek anlamda katkıda bulunma fırsatına sahibiz. Sizlerden bu vakfa gereken yardımları ve bağışları yapmanızı rica ediyorum. Her bir katkı, geleceğe umut olacak ve topluluğumuzun daha da güçlenmesini sağlayacak.”

Konuşma, alkışlarla sona erdiğinde, başkan sahneden inerek diğer konuklara katılmak üzere salona geri döndü.

Ailemin ölümünden bir nebze de olsa bahsetmemişti bile!

İçimde oluşan derin buruklukla ellerim titrerce Sky’a döndüğümde elimi büyük bir cömertlikle sıktı ve gülümsedi. Elizabeth teyzem omzuma dokunduğunda derin bir iç çektim. Neyse ki… Neyse ki burada tek konuşma yapacak kişi kendisi değildi!

Alkışlar ve coşku arasında, salonda bir anlık bir huzur hakimdi. Bu sırada, salondaki ışıklar hafifçe kısıldı ve salonun merkezinde, büyük bir sahneye odaklanan tüm dikkat, müzikle buluşmak üzereydi.

Herkes halinden bilhassa memnundu.

Başkan Lewis sahneden inmeden ‘’Maestro!’’ diye bağırdığında ortama yeni bir hava gelmişti.

Bir anda, maestro olarak tanınan ünlü bir müzisyen, orkestranın önünde yerini aldı. Müzik aletlerinin düzenli şekilde yerleştirildiği sahneye çıkan maestro, dikkatli bir şekilde orkestrayı yönlendirmeye başladı. Kemanlar, viyolalar ve diğer enstrümanlar, müzikal bir uyum içinde yerlerine geçti. Maestro’nun el hareketleriyle orkestranın performansı başladı.

Sahnenin arka planında yumuşak bir ışık, müzikal performansın etkisini artırıyor ve müzikal anı daha da büyülü kılıyordu. Ön planda kemanların zarif notaları, viyolanın derin tonları ve diğer enstrümanların uyumlu sesleri, salonu sarhoş eden bir atmosfer oluşturuyordu. Müzik, zamanın ve mekânın sınırlarını aşıyor, konukları derin bir huzur ve hayranlık içine çekiyordu.

Konuklar, müziğin her notasında kendilerini kaptırmış, gözleri parlak bir şekilde sahnede çalan enstrümanlara odaklanmıştı. Alkışlarla karşılanan başkanın konuşmasının ardından, bu müzikal performans, geceye olan katkıyı ve topluluğun destekleyici ruhunu mükemmel bir şekilde yansıtıyordu. Orkestra, salonun her köşesine yayılan melodilerle, geceye ayrı bir zarafet ve anlam kattı.

Müzik, başkanın uzun konuşmasının ardından salonun içindeki havayı çok hızlı bir şekilde değiştirmişti. Şimdi, orkestranın huzur veren melodileri, başkan ve karısının ilk dansını yapacağı anı bekleyen konukların arasında bir beklenti oluşturmuştu. Başkan Lewis ve karısı Vanessa, dans pistine adım attıklarında, salonun enerjisi birdenbire değişti.

Başkan ve Vanessa, dans pistinin ortasında yerlerini aldıklarında, odanın tüm dikkatleri üzerlerine çevrildi. Başkanın takım elbisesi, Vanessa’nın zarif, uzun, geceye uygun elbisesiyle uyum içindeydi. Başkan, Vanessa’yı nazikçe kucaklayarak, dansın ilk adımlarını attı. Başkalarının gözleri onların üzerindeydi; bazen hayranlıkla, bazen de imrenmeyle bakıyorlardı.

Müzik, klasik bir vals melodisiyle başladı. Kemanların ve piyanonun yumuşak notaları, salonun sessizliğinde zarif bir uyum oluşturuyordu. Başkan ve Vanessa, müziğin ritmiyle uyum içinde hareket ederken, dansın her adımında müziğin akışını yansıttılar. Başkalarının dikkatli gözleri altında, dans adımları müziğin ahengini takip ederek zarif bir akış sergiliyordu. Her dönüş ve adım, sanki müzikle bir bütün halindeydi.

Başkanın güçlü, kararlı adımları ve Vanessa’nın hafif, zarif hareketleri, onları bir uyum içinde gösteriyordu. Başkanın elleri Vanessa’nın belinde, onun ise başkanın omuzlarına yaslanmıştı. Her dönüşte, başkanın kıyafetleri hafifçe savrulurken, Vanessa’nın elbisesi zarif bir şekilde parlıyordu. Dans pistinde onların etrafında bir tür ilgi çekicilik vardı; her hareketleri bir sanat eseri gibi izleniyordu.

Müzik değiştiğinde, diğer meclis üyeleri ve eşleri de piste çıkarak başkan ve karısına katıldılar. Meclis üyeleri ve eşleri, dans pistinde uyumlu bir şekilde hareket ederken, müziğin yeni ritmine ayak uydurdular. Eşler, davetliler için dansın gösterişli bir parçası haline gelmişti. Her biri, zarif kıyafetleri ve dikkatli adımlarıyla, salonun görkemli atmosferine katkıda bulunuyordu.

Davetliler, bu zarif dansı hayranlıkla izliyor, gözleri başkanın ve meclis üyelerinin adımlarına odaklanmıştı. Müzik, herkesi derin bir huzura sürüklüyordu; adımlar, müziğin ritmiyle birleşerek salonun atmosferini oluşturuyordu. Her adım ve dönüş, konukların düşüncelerinde iz bırakarak, geceye olan katkıyı ve topluluğun birleşme ruhunu yansıtıyordu.

Dans pistindeki bu uyum, başkanın ve Vanessa’nın müzikle nasıl bir bütün olduklarını gösteriyor, konuklara geceyi unutulmaz kılacak bir an sunuyordu. Başkan ve Vanessa’nın zarif adımları, salonun içinde bir tür büyü yaratarak, bu özel geceyi onlar için daha da anlamlı hale getirmişti.

Dans bitiminde, başkan Lewis ve karısı Vanessa, zarif bir şekilde pistten ayrıldılar. Salonun büyüleyici atmosferi içinde, konuklar hala dansın etkisindeydi; fakat başkanın ve eşinin yeni bir konukla ilgileneceği anın geldiği anlaşılıyordu. Başkan Lewis ve Vanessa, balo salonunun merkezinde, tüm gözlerin üzerlerinde olduğu bir anın keyfini çıkararak geniş balo salonunda ilerlemeye başlamışlardı.

Adımları bizden tarafa dönüp benim olduğum tarafa doğru gelmeye başladığında gözlerim ikisinin üstünde kalakaldı.

Başkan ve Vanessa'nın yanıma yaklaştıklarında, adımlarını özenle atarak ve gülümseyerek bana selam verdi her ikisi de art arda.

Başkan Lewis, benim yanıma geldiğinde, derin bir saygı ve nazla selam verdi. "Hoş geldiniz, Adelia," dedi başkan, samimi bir gülümsemeyle. "Geceyi nasıl buldunuz?"

Vanessa da nazikçe başını eğdi ve "Evet, umarım her şey istediğiniz gibi gitmiştir," diye ekledi. "Balo salonunun atmosferi ve hazırlıklar hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyoruz."

Gözlerimi her ne kadar devirmek istesem de… Yapamamıştım işte.

Ve ben de oyunlarını oynamaya karar vermiştim.

Gerçekten muhteşem bir gece," dedim. "Her şey çok güzel hazırlanmış. Bunu sizin ve vakfın iş birliğiyle başardığınızı görmek çok etkileyici."

 

Başkan Lewis ve Vanessa sözlerimden etkilenmiş gibi gülümseyerek tatmin olmuş bir ifadeyle başlarını sallamışlardı.

Başkan Lewis, konuşmasına devam ederek, "Vakfımız ve bu gece, insanlara yardım etmek için büyük bir fırsat.’’ Dedi. Ardındansa sözlerini sürdürdü. Başkan Lewis, kibar bir başsağlığı dileyerek, "Ayrıca, kaybettiğiniz değerli yakınlarınız için başsağlığı diliyorum. Zamanın, acıları hafifleteceği ve size güç vereceği umudunu taşıyorum." Sözlerini sürdürdü ve ardından hızlıca ekledi.

‘’Ailen… Bizim için çok değerliydi. Bu gece onların ruhlarına ithafen şehrimiz için daha nice güzel yatırımlara adım atacağız. Konuşmanı büyük bir merakla bekliyor olacağız.’’

Başkan ve Vanessa benimle sohbet etmeye devam ederken, geceye dair detayları, organizasyonun amacı ve hedefleri hakkında konuşarak, geceye daha da dahil olmamı sağlamışlardı Sohbetleri sırasında, başkan ve Vanessa'nın ciddiyeti beni derin bir bunalıma sokarken gecenin atmosferi, benden ziyade diğer insanlara göre başkanın ve eşinin nazik ve saygılı tavırlarıyla daha da parlıyordu.

Başkan, son kez gitmeden önce omzuma nazikçe dokundu ve sıcacık bir gülümseme ile bana baktı. "Hayatta en önemli şey, bu tür anlarda yanımızda olanlardır. Şu an burada olmak ve birbirimizi desteklemek, yaşamın gerçek anlamını gösterir." Diyerek Vanessa’ya kolunu uzattı. Vanessa koluna girip gülümsedikten sonra beni baş selamıyla bir kez daha selamladığında aynı şekilde onu tekrar ederek gülümsedim. Ardından ikili arkasını dönerek bizden uzaklaşmışlardı.

Arkalarından iç çekerek baktığımda Sky sırtımı sıvazlarcasına beni sarıp sarmaladı.

Onur konuğunun konuşması balonun sonuna doğru ortalara doğruydu.

Sky bir baş hareketiyle bir tarafı işaret ettiğinde ona başımı salladım. Ardındansa bana kolunu uzatarak gülümsedi.

Bir kez daha onun koluna girdiğimde kabalıktan uzak, sessiz bir köşenin arayışına geçmiştik.

Ve kendimizi dakikalar sonra balkonda esen rüzgârın serinliğinde bulduk.

Sky ve ben, balo salonundan dışarı çıkıp balkonun ferah havasını soluduk. Gece yıldızlarla aydınlanmış, kasabanın ışıkları uzakta birer yıldız gibi parlıyordu. Balkonun kenarına yaslanıp, etrafı izlerken, kasabanın gece hayatının huzur verici sessizliği içimizi rahatlatıyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Sky’ın yanımda sessizce durması, bu anın değerini anlamama yardımcı oldu.

Balkona adım attığımızda, gece serinliği yüzümüze çarpıyordu. Şehir ışıkları, uzakta bir deniz gibi parlıyordu. Sky, yanımda sessizce yürüyerek, karanlıkta bizi çevreleyen manzarayı gözleriyle tarıyordu. Bir süre sessizlik içinde kaldık; geceyi ve birbirimizi izlemek, sözlerden daha fazla şey anlatıyordu.

Sky, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. “Adelia, seni burada görmek, eski günleri hatırlatıyor bana. Yani, seninle konuşmak istiyorum ama biraz geçmişe dönmemiz gerekecek gibi.’’ Sky gülümsediğinde başımla onu onaylamıştım.

Yanına geçip korkuluklara uzandığımda aynısını yaparak kollarımızı birbirine sürttü.

Uzun zaman olmuştu ama Sky’la geçmişe dair anılar hala canlıydı. O günleri düşündüğümde, hem nostaljik hem de hüzünlü bir duyguyla karşılaşıyordum.

“Geçmişi hatırlamak, hem güzel hem de acı verici,” dedim, gözlerim şehir manzarasında kaybolmuşken. “Bu balo, bana ailemi ve geçmişimi hatırlatıyor. Özellikle de... O günleri, seninle geçirdiğimiz zamanları.”

Sky, başını eğdi ve yüzündeki ifadeyi yumuşattı. “Ben de o eski günleri özlüyorum. Ne kadar değiştiğimizi, hayatımızın nasıl yön değiştirdiğini düşünmek bazen zor olabiliyor. Ama yine de, seninle bu gece konuşmak bana çok şey ifade ediyor. Seni görmek, bazı yaraların iyileştiğini hissettiriyor.”

Gözlerim, Sky’ın bakışlarındaki samimiyeti fark etti. O an, geçmişin gölgeleriyle yüzleşirken, aslında ne kadar güçlü bir bağımız olduğunu hissettim.

“Beni gerçekten tanıyan tek kişisin,” dedim, duygularımın sesi titreyerek. “Geçmişteki her şey, biz değişmiş olsak bile bizi tanımlayan bir parça. Ve şu an burada olman… Hoşuma gidiyor, ben… Nihayet günler sonra kendimi asla yabancı olmadığım bir yerde gerçek ailemin içinde hissettim. Ben var ya… Yanımda olduğun için aşırı mutluyum!’’

Gözleri gözlerime anlamla bakmaya başlattığında gülümsedim.

“Geçmişin yarattığı acı ve güzellikler, bugün kim olduğumuzu şekillendiriyor. Bunu anlamak, her zaman kolay olmuyor ama önemli olan, geçmişten dersler çıkararak ileriye doğru nasıl adım attığımız. Bunu birlikte başardık, değil mi?”

 

Evet, birlikte başardık. Birbirimizin desteğiyle, geçmişin gölgelerinden çıkarak, kendi yollarımızı bulduk. Sky’ın yanında olmak, geçmişin yüklerini biraz daha hafifletiyordu. Ve bu gece, eski dostlarla geçirilen bir anı gibi, hem geçmişin izlerini hem de geleceğe dair umutları taşımak anlamına geliyordu.

Sky elini sırtıma atıp kollarımı sıvazladığında ona daha da sokuldum. Ardından kalbimden vurulmuş gibi hissetmiştim.

Sky’in İngiltere’de okuması…

Orada yaşamaları…

Yutkundum.

‘’Okulun nasıl gidiyor?’’ Soruma sadece gülümsedi. Sonrasında da başını sallayıp önüne baktı.

‘’İyi gidiyordu.’’

‘’Peki ya ne oldu?’’ diye sorduğumda omuz silkti.

‘’Anlatmaya değer değil’’ diyerek bir kez daha döndü ve gülümsedi.

‘’Önemli olan artık burada olmam.’’

Ne?

‘’Yani…’’ diye iç geçirirken Sky başını sallayarak bir kez daha gülümsedi.

‘’Evet, kalıcıyım. Kalıcıyız! Şehre geri döndük!’’

Sky’ın heyecanlı sözleri beni derinden etkilemişti ki bir anda kendimi ona sarılırken buldum. Çocukluk aşkım geri dönmüştü evine!

Yeniden içimdeki hisler filizlenmiş yine eski Adel olmuştum ben!

Sarılmama içtenlikle karşılık verdiğinde kahkahaları kulaklarımda çınladığında ona daha da sıkı sarıldım.

Beni kucağında döndürüp korkuluklara yaslarken omuzlarından tutundum.

‘’Sky!’’ diye bağırırken beni kendine çekti.

‘’Düşürmem seni korkma.’’ Diye fısıldadığında kıkırdadım.

O an içimi saran ürperti ile kollarımı ovalamıştım.

‘’İçeri dönmeye ne dersin?’’ diye sorduğumda ilk birkaç saniye afalladı.

Ardındansa başını sallayarak elini omzuma attı. Beraber balkondan çıkmış ve balo salonunun bir kez daha yolunu tutmuştuk.

Sky’la sohbetimizden sonra, kafamda başka düşünceler de dolanmaya başladı.

Çocukluk aşkımın geçmediğine dair içime doğan şüphelerden tut… Bunun sadece eski yaşantıların sonucu olup olmadığı konusunda şüpheler!..

 

 

Desteklerinizi bekliyorum ve herkesi Eryndor'un Mirası kitabıma beklerim.

 

ERYNDOR'UN MİRASI HER GÜN YENİ BÖLÜMÜ İLE YAYINDA OLACAKTIR. BÖLÜMLER EN AZ 2500 KELİME:)

Loading...
0%