Yeni Üyelik
47.
Bölüm
@selinayeda_x

 

BOSS FIGHT

Dövüş dersinden sonra hissettiğim enerjiyle dolup taşıyordum. Brad’i yere serme zaferinin ardından, bedenimdeki adrenalin hala yüksek seviyedeydi. Bu hissi kaybetmek istemedim; daha fazlasını yapmalıydım. Kurt Evi'nin spor salonuna gitmek için alt kattaki koridorun sonuna yöneldim.

Burada bilmediğim gizli bir kurt adam çalışma salonu vardı. Gerçek spor salonunu pek de bir aratmayan!

boks torbasından ağırlık setlerine, barfiks demirinden koşu bandına kadar her şey vardı.

İlk olarak boks torbasına yöneldim. Elime bandajları sararken gözlerim hala Brad ile yaptığım dövüşteydi. Torbaya sert bir yumruk attım; başardığım o hamleyi tekrar zihnimde canlandırıyordum. Birkaç kez derin nefes alıp doğru duruşa geçtim. Hedefim sadece hız değil, aynı zamanda isabetti.

"Teknik, güçten daha önemlidir," diye fısıldadım kendime. Yumruklarımı sırayla, kontrollü ve ritmik bir şekilde torbaya indirmeye başladım. Birkaç dakika boyunca kesintisiz çalıştım; yumrukların her biri, önce sağ sonra sol, aralıksız devam etti. Bedenim ısınıyor, nabzım hızlanıyordu. Brad'in bana öğrettiği temel dövüş tekniklerini aklımdan geçirirken vurduğum her yumrukta, hedefe odaklandım.

Boks torbasından sonra barfiks demirine yöneldim. Derin bir nefes alıp ellerimi kavradım. Kollarımın ve sırt kaslarımın her hareketiyle güçlendiğini hissediyordum. “Bir... iki... üç...” diye sayarak her tekrarda biraz daha yukarı çekildim. Kendime meydan okumayı seviyordum; dayanıklılığımı sınamak, sınırları zorlamak hoşuma gidiyordu. Barfikslerden sonra hemen mekik ve şınav kombinasyonlarına geçtim. Zihnimde her bir tekrarla hem fiziksel hem de zihinsel olarak güçlenmeyi hedefledim.

Yorulmaya başladığımı hissettiğimde bisiklete geçtim. Pedalları çevirmeye başladım, vücudumdaki her kasın hareketini hissettim. Tempoyu arttırırken ter damlalarının alnımdan süzüldüğünü fark ettim. Kendimi bir yarıştaymış gibi hayal ettim; rakiplerimi geçip birinciliği kazanıyormuşum gibi.

Her pedal çevrildiğinde, vücudumun dayanıklılığı artıyordu. Tüm bu çabanın, ileride karşılaşacağım zorluklara karşı beni daha hazırlıklı yapacağını biliyordum. Bu antrenmanlar, sadece kaslarımı değil, zihnimi de güçlendiriyordu. Her tekrar, her set, her nefes beni daha dayanıklı ve daha kararlı birine dönüştürüyordu.

 

Antrenmanın sonunda koşu bandına geçtim. Kurtlar öğle yemeği vaktinde olduklarından bura tamamen bana kalmıştı ama öğle yemeklerini bitirip gelmemeleri an meselesiydi o yüzden yarım saat bir koşmanın ve yürümenin ardından antrenmanımı sonlandırdım.

Thomas ile yaptığım vampir avcılığı eğitimleri beni yormuş iken bu eğitimler daha hafif gelmişti gözüme. Sanırım alışıyordum, vücudum alışıyordu. Yorulma seviyem de giderek artıyor, daha geç yoruluyordum.

Antrenmanın sonunda nefesim düzensizleşmiş, kaslarım gerilmişti, ama hissettiğim tatmin duygusu her şeye değerdi. Spor salonundan çıkarken, bir sonraki antrenman için hazır olduğumu biliyordum.

Ah hayır bir sonraki antrenman için hazır değildim!

Melez mi!?

Melez ve ben!?

Dövüşecek miydik!?

İmkânsız!

 

Günlerden pazartesi. Üç Nisan Pazartesi. Brad ile yoğun derslerin ardından şimdi de sıkılmış, eğlendirilmeye muhtaç bir Melez ile uğraşmaktaydım!

Brad bugünü es geçip beni Melez ile bırakmıştı. Zaten yarın da Thomas ile final mücadelem vardı.

Ardından çarşamba günü de okula gidecektik. Öğleden sonra başlayıp dört gibi bitecek bir ders için.

Şimdiyse de Melez’leydim işte.

Etraf yoğun yoğun, buram buram bir Boss Fight kokuyordu.

Round one!

GO!

HavA serindi, ağaçların arasından geçen rüzgar tenimde hafifçe dolaşıyordu. Kurt Evi’nin geniş bahçesinde Brad ile geçirdiğim dövüş antrenmanlarının ardından bugün Melez ile birebir bir eğitim yapacaktım. Ancak bu sefer işin ciddiyeti bir yana, Melez yenilmez olduğu halde ona meydan okuyordum!

Brad bana birkaç taktik öğretmişti; onları denemek ve geliştirmek için hazırlıklar yaparken Melez ise her zamanki sakin ama etkileyici duruşuyla hazır bekliyordu. Gözleriyle beni süzerken hafif bir gülümseme belirdi yüzünde. “Hazır mısın, Prenses?” diye sordu, sesinde hafif alayla karışık bir meydan okuma vardı.

Kollarımı esneterek cevap verdim: “Hazırım. Ama ciddiyetini korumaya çalış. Çünkü ben çok ciddili mücadele edeceğim!’’ Gülümsedi başını olumluca salladı. Gardlar alındı.

İlk hamleyi ben yaptım. Birkaç hızlı adım atarak sağa doğru bir hamleyle saldırıya geçtim, ancak Melez hemen geri çekildi ve çevik bir hareketle benim boşluğumu buldu. Daha şimdiden oyununu görmüştüm. “Daha hızlı olmalısın, Adel,” diye dalga geçti.

Isıran bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Bekle, asıl şov şimdi başlıyor." Tekrar atağa kalktım, bu kez sağdan bir darbe denedim. Melez bir kez daha kolayca savuşturdu ama bu sefer altına doğru hamle yaparak bacaklarını hedef aldım. Planımın işe yarayacağını düşündüm ama o kadar hızlıydı ki, hamlem havada kaldı. Birkaç dakika boyunca böyle devam ettik, o ne kadar güçlü ve atik olduğunu gösterirken ben de ona karşı stratejik hamlelerle cevap vermeye çalışıyordum.

Tek beni avutan şey ise onların benimle dövüşürken kendi insanüstü güçlerini kullanmıyor oluşlarıydı. Şartlar eşitmiş ve onlar da bir insanmış gibi hissettiğim anlarda tüm gücümle saldırıp karşılık veriyor ve onları yere devirmek için çabalıyordum. Yoksa onlarla karşılıklı bir şekilde bütün potansiyel çarpıştığımda tek bir yumruk kolumu kıran şey olurdu bunu da kendi yumruğumla kendi kendime ben yapardım.

Zamanla işin rengi biraz değişti.

Melez ciddi anlamda kontrolü eline almaya başladı. Birkaç hareketle beni zorlamaya başladı, her hamlesi beni geri adım atmaya mecbur bırakıyordu. Hızla yana doğru sıyrılmaya çalıştım, ama ani bir hamleyle beni yere devirdi. Daha ne olduğunu anlayamadan yüzüstü düşmüştüm, nefesim kesildi bir an. “Pes mi edeceksin?” dedi alaycı bir sesle. Benimle eğleniyordu. "Hayır, henüz bitmedi," diyerek geri kalkmaya çalıştım, ama o benden önce davranarak sırtıma yüklendi. Ayaklarım iki yana açılmış, yüzüm mindere gömülmüşken Melez tüm ağırlığıyla üstüme çöktü. Nefes nefeseydim ama hâlâ pes etmeye niyetim yoktu. "Üstümden inmezsen devam edemeyeceğiz," dedim sıkıntılı bir nefesle. O ise kahkahasını bastırmaya çalışarak, "Ama böyle oldukça güvenli bir pozisyondasın, Prenses," diyerek alay etti. Sesi her zamanki gibi soğukkanlı ama içinde bir sıcaklık taşıyordu.

Gözlerimi devirip pes etmiş biraz debelenmişken iç çekti. ‘’Hiç değişmemişsin.’’ Ne?

Olduğum gibi yere yığıldığımda dudaklarımın arasından kelimeler zorlukla döküldü.

‘’Ne?’’

Üstümde ağırlığını hissettirmeye devam ederse yakında son nefesimi verecektim.

‘’Unut gitsin. Ve kaybedişine odaklan Adel!’’ Gözlerimi bir kez daha devirdim ve nefesimi verdim.

"Tamam, tamam, kazandın. Ama bu bir dövüş değil, sadece gösteri. Gerçek bir durumda işler farklı olurdu," dedim, sesimde kendime güven vardı. Melez sonunda hafifçe kalkıp elini uzatarak beni yerden kaldırdı. ‘’Dün Brad’i yere nasıl serdiğini gördüm. Bir denemek istedim seni ama işte maalesef ki bende işe yaramadı.’’

Göz devirdim bir kez daha. Melez’in yanındayken huy olmuştu artık bu tepkim. ‘’Şartlar birazcık daha eşit olsaydı belki denerdim.’’

Dilini damağında şaklattığında başını da olumsuzca salladı. ‘’İşte bu çok büyük yanlış. Hemen pes ediyorsun.’’ Ne demezsin!? Evet bu bir gerçek dövüş olsa can havliyle her şeyi yapardım ama pratiğe geldiğimizde nasıl seni bir anda mindere devirebilirdim ki, hangi güçle?

Elimi sırtıma koyup hafifçe güldüm. "Belki bir gün seni gerçekten alt ederim. O zamana kadar, bana biraz daha çalıştırman gerek," dedim. O da hafif bir baş sallamayla karşılık verdi.

Eğlenceli bir dövüş olmuştu ama aynı zamanda çok şey öğrenmiştim. Melez’in gücü ve çevikliği her zaman etkileyiciydi. Ancak bu küçük kapışma gösterdi ki, ona ayak uydurabilecek seviyeye geliyorum. Sıradaki antrenman için daha şimdiden heyecanlanıyordum. Thomas ile olacak dövüş! Hem kazıklarla hem de yumruklarımız konuşurken!

Melez ile gerçekleştirdiğimiz bu dövüşle birlikte anlamıştım ki sözleri sadece anlıktı. Sözlerini de anda bırakıp silip atıyordu. Öfkesi sadece saniyelikti bir vampir öfkesi gibi. Kanı heba etmemden bahsediyorum! Bugün o konu sanki umurunda bile değilmiş gibiydi, öyle davranmıştı ve yüzünden neşeli olduğunu da anlamıştım.

Melez buydu işte.

Yavaş yavaş gün geçtikçe daha da iyi yanıyordum kendisini tıpkı diğerleri gibi!

Ve işte ikinci bir Boss Fight! Kim kim mi!?

Ben ve Thomas!

Melez ile geçirdiğim dövüş anından sonra yemek yemiş ve tekrardan kendi işlerimiz için dağılmıştık. Ben ise yarın için odamda bir strateji planlamıştım. Çok iyi ve benim tarafımca giderse bu dövüş kullanabilir, ardındansa Thomas’ı alt edebilirdim!

Bunu başaracağım hissi ile attım kendimi uykunun kollarına.

Yarın büyük gün!

Ben ve Thomas!

Bekle beni Thomas!

Yeni bir gün, yeni sorumluluklar, yeni bir dövüş için strateji çabaları!

Hepsi final sınavıymış gibi Thomas’a bir nebze de olsa kendimi kanıtlamak içindi. Hiçbir şey ya da hiçbir kimse için değil sadece Thomas için.

Brad beni eğiten kişi olmuştu.

Melez ise eğlencesine beni tek hamlede yere sermek için dövüş değil de bir gösteri yapan kişi oldu.

Thomas ise… O farklı sayılırdı. Vampir avcılığı hakkındaki derslerinden sonra dövüşüm de iyileştiğinde benimle bir kez daha kapışmak istedi. Ciddi bir dövüş olacaktı.

Ciddi bir stratejim vardı!

Sabah kahvaltısının ardından dinlendim. Thomas bu güne özel bana spor salonunu bedavaya kiralamıştı. Betalarını, yani sürüsünü salondan çıkarıp bahçeye dizip orada çalıştırmaya başladığında ben de tek başıma spor salonunda zinde girdim.

Her zamanki antrenmanımı yaptıktan sonra saat öğleni geçmişti. Dinlenip detoks suyu içip bir şeyler atıştırdıktan sonra saat ikindi vaktini buldu. Saat dört suları ikimizde tamamen hazırdık.

Tamamen son dövüş, son ders ve son sınav olacaktı benim için!

Hazır ve başla!

...

Bugün yeni bir meydan okuma vardı: Hem dövüş hem de tahta bir kazıkla Thomas’ı alt etmek. Elimdeki kazığın ucunu sıkıca kavrarken içimden, “Bu kez onu alt edebilirim,” diye düşündüm. Ancak karşımdaki kişi Thomas’tı; hem güçlü hem de fazlasıyla deneyimliydi. Sadece gücünü değil, stratejisini de hesaba katmalıydım.

Thomas yüzünde hafif bir gülümsemeyle beni süzerken, “Hazır mısın, Adelia?” diye sordu. Sesinde her zamanki gibi bir meydan okuma vardı ama bu kez biraz da eğlence katılmış gibiydi.

"Her zamankinden daha hazırım," diye cevap verdim. “Ama bu kez farklı bir şey deneyeceğim, umarım hazırsındır.”

Gözlerim kısılmış, aklımdan geçen planı kafamda tekrar tekrar şekillendiriyordum. Ona direkt saldırmanın hiçbir işe yaramayacağını biliyordum. Daha önce denediğimde hepsini kolayca savuşturmuştu. Bu kez farklı bir şey deneyecektim. İçten içe heyecanlıydım; sonuçta bir kurt adama karşı tahta bir kazıkla zafer kazanmaya çalışıyordum.

Thomas ilk hareketi yaptı. Hızla üzerime geldi, ben de hemen geri çekilip karşılık vermeye çalıştım. Onun her hamlesi son derece kontrollü ve güçlüydü. Kazığı savurduğumda, bileğimi kolayca kavrayarak beni etkisiz hale getirdi. "Çok daha hızlı olmalısın, Adelia." dedi, sesinde hem uyarı hem de şefkat vardı.

Gözlerimi devirdim. "Merak etme, hızlanacağım. Sadece bekle," diyerek hamlemi tekrar denedim. Fakat Thomas bir kez daha hareketimi savuşturdu ve beni yere doğru ittirdi. Bu sırada yerde yuvarlanarak kazığı elden kaçırmamak için mücadele ettim. Ancak bu sadece dikkat dağıtıcı bir hamleydi; asıl planım başka bir yerde yatıyordu.

Bir süre karşılıklı saldırı ve savunma şeklinde devam ettik. Thomas’ın ne kadar güçlü ve kontrollü olduğunu bir kez daha anlamıştım. Onun bu kadar rahat olması işimi zorlaştırıyordu, ama tam da bu rehaveti kullanmayı planlıyordum. Planımın zamanı yaklaşıyordu. Onun dikkatini dağıtmalı, hızla bir boşluk yaratmalıydım.

Son hamlemi yapma anı geldiğinde, hızlı bir şekilde sol tarafına yöneldim. Thomas yine kazığı engellemek üzereydi ki tam o anda diğer elimle vücuduma gizlediğim kazığı çekip aldım. Kazığı elimde kavradıktan hemen sonra vakit kaybetmeden Thomas’ın böğrüne kazığı sapladım. Biraz daha kazığı bastırıp ittirdikten sonra diğer elimdeki kazığı da kalbinin üstünde gezdirip onu da batırdım.

Thomas’ın gözleri büyük bir ışıltıyla parıldarken nefes nefese kalmıştı.

Brad’in de dediği gibi neden sadece bana denileni yaparak yetineyim ki? İşte karşımda bir vampir olsaydı şu an onu avlamıştım!

“Bu beklenmedikti,” dedi, hafifçe soluyarak.

Gözlerimdeki kararlılığı kaybetmeden gülümsedim. ‘’Uygun an her emeğin meyvesidir!’’ Ardından böğründeki kazığı çekerek aldım.

Thomas’ı bu şekilde alt etmek büyük bir adımdı. Planımı uygulayabilmiş ve başarılı olmuştum. Thomas da bunu kabul etmişti. Bu, kendimi daha güçlü hissetmemi sağlamıştı.

"Etkileyiciydi," dedi Thomas Kalbindeki saplanmış kazığı çıkararak.

“Ama unutma, bir sonraki karşılaşmamızda bu kadar şanslı olmayabilirsin.”

Onun bu meydan okumasına karşılık hafifçe omuz silktim. "Belki öyle. Ama ben her seferinde yeni bir şeyler öğreniyorum. Ah bir de… Çoktan sınavını geçtim!’’ Başını salladığında birlikte güldük.

Bir günün daha sonuna gelmiştik. Ve insanüstü arkadaşlarımla yaptığım bir aktivitenin daha.

Artık yorucu dövüş günleri ya da vampir avcılığı eğitimleri olmayacaktı.

Hazırdım!

Sadece hamlamamam gerekiyordu. Daima zinde kalmam…

Dövüşün ciddiyeti yerini dostça bir atmosfere bıraktığında Thomas ile ellerimizi çakıştırdık.

Thomas’ı alt etmek zor bir işti ama başarmıştım. Ve bu zaferin tadı uzun süre damağımda kalacaktı. Bir sonraki meydan okuma için ise… Şimdiden sabırsızlanıyordum.

Ve o zaman geldiğinde de hazır olacaktım!

Yorgunluğum saatler sürmüştü. Akşam yemeğinin hemen ardından kendimi odama attığımda zamanın nasıl geçtiğinin bile farkına varamamıştım. Yarın bir ders için okula gidecektim. Ardından ne olacağı ise büyük bir meçhullük idi.

Ders birden dörde aralarda ara verilecek şekilde dörde, dört buçuğa kadar sürecekti. Sonra ise yeniden boştum ve ne yapacağımı planlamaya devam edebilirdim. Çünkü dövüş dersleri de bittiğinde önümde artık hiçbir engel kalmamıştı balo için!

Balo için hazır olmalı, davet konuşmasını hazırlamalıydım!

Ben artık ufak pürüzler için asıl hedefimden vazgeçmek istemiyordum.

Lanet olası bir balık burcu olduğumdan duygusal davranıp kalbime yorgunluk, aklıma zarar, kendime de hasar vermek istemiyordum.

Acınası bir halde olmak istemiyordum.

Ne zaman duygularıma yenilsem kaybeden ben oluyordum.

Ben her zaman acınası bir şekilde birilerinden değer görmek için mi çabalayacaktım.

Ufak bir bakışma, ufak bir temas, ufak bir yakınlaşma...

Bunlar benim için her daim Aynı şeyi mi ifade edecekti.

Bu arayıştan ne zaman vazgeçip önüme bakacaktım.

En ufak şeylere anlam yüklemekten ne zaman vazgeçecektim.

Biri seviyorum deyip kandırdı.

Biri umut verip bıraktı.

Biri direkt şehri terk etti ve platonik olduğumu asla anlamadı, bana o gözle bakmadı bile.

Lanet olası duygusal balık burcundan başka bir şey değildim!

Ve bir tanesi de… Umutlandırmaya başlamıştı.

Aşk benden geçeli çok olmuştu.

Aşk bitti.

Hedef değişti.

Lanet olası hedefim saçma duygusal bağlara sahip olan bir ‘’AŞK’’ Kelimesi olmamalıydı.

Amacım da başkaydı, istek ve arzularımda!

Hakkım olanı istiyordum!

İntikam ve de gerçekleri istiyordum.

Arayışım farklı olmalıydı.

Benim arayışım zaten farklıydı.

Önce bir intikam mevzum vardı. Sonra da... Ailem hakkında bazı pürüzler. Evsiz oluşum, aileme ait saklı bir laboratuvar... Başkanın el koyduğu daha nice şeyler!

Hepsi gün yüzüne çıkmadan durmayacaktım, durmak zaten benlik değildi ki!

Her zaman büyük bir eforla yola devam!

Yılmadan, pes etmeden, kararlıca!..

Balo tüm gizemleri ortaya çıkaracak, gerçekleri gün yüzüne serecekti.

Artık zamanı gelmişti. Sadece dokuz gün kalmıştı işte!

Dokuz hızlı geçen gün daha…

Sabret Adelia…

Sabret ve kazan!

Loading...
0%