Yeni Üyelik
48.
Bölüm
@selinayeda_x

KASITLICA

Günlerden çarşamba uyanış saatim ise on bir idi.

Dün Thomas beni çok yormuştu o yüzden bu kadar geç kalkmıştım tabii ki.

Kalktıktan sonra elimi yüzümü yıkayıp üstümü giyindim. Kot bir açık mavi şort ve beyaz ve yaka salaş bir bluz.

Altıma da spor ayakkabılarımı giydiğimde hazırdım.

Çantamı topladım. Kahvaltı için aşağı indim.

Belki de öğle yemeği demeliydim çünkü saat çoktan öğlen olmuştu!

Derse ise az bir zaman kalmıştı. Hemen oyalanmadan çıktık. Ben arkaya atmışken kendimi Melez arabayı kullanan kişi olmuş Thomas ise onun yanına oturmuştu. Brad ile arkada kaldığımızda o hiç halinden memnun durmuyordu.

Ona bakıp sırıttım.

Demek anlıyorsun artık halimi arkadaşım!

İç çekip yolu izlemeye koyulduğumda araba evde durdu.

Ders saatine ise yarım saat vardı. Brad hızlıca arka koltuktan inip Thomas’tan kalan yeri aldığında yola devam ettik. Melez kendini evine attığında şoför koltuğuna da şimdi Thomas geçmişti.

Okulun yolunu tuttuğumuzda yine ve yine arkadaydım.

Yine kara bahtımla baş başaydım işte.

Okula vardığımızda derse sadece on beş dakika vardı. Thomas ile dersliğimizin yolunu tutup dersliğe ayak bastığımızda ise derse yedi dakika kaldı. Oturup derse hazırlandığımızda geriye kalan dakika sayısı sadece beş ile sınırlıydı.

Ve en sonunda beş dakika da geçtikten sonra ders hız kesmeden başlayıp tam üç saat boyunca sürdü.

Kendimizi ancak dört buçukta kampüsten attığımızda bıkkınlıkla bir nefes verdim.

Bu hoca ve de girdiği dersler… Baya bir sıkıntılı, yoğun ve de yorucuydu gerçekten!

Uzun bir ders gününün ardından, Thomas ve Brad’le birlikte bir restorana gidip biraz kafa dağıtmaya karar verdik. Restoran, kampüse yakın bir yerdeydi, içeri girer girmez tanıdık ve rahat bir atmosferle karşılaştık. Ahşap masalar, loş ışıklar ve duvarlarda asılı çeşitli fotoğraflar. Üçümüz bir köşe masasına oturduk ve menüleri karıştırmaya başladık. Yemeklerimizi sipariş ettikten sonra, gündelik konulardan bahsettik; Brad’in her zamanki alaycı esprileri, Thomas’ın sakin tavırları arasında sohbet devam etti.

Saat altıya doğru yaklaşırken, Thomas’ın telefonu çaldı. Bir an gözleri ciddileşti ve telefonu açıp kısa bir konuşma yaptı. Ardından bize dönerek, "Kurt Evi'nden bir çağrı var, gitmem gerekiyor," dedi. Bizimle biraz daha kalmak istese de alfalık görevi nedeniyle gitmek zorundaydı.

‘’Arabayı alıyorum.’’ dedi. Brad anahtarları cebinden çıkarıp Thomas’a verdiğinde bize de eve kadar yürümek kalıyordu.

Yemeklerimiz bittiğinde Brad bana döndü bende restoranın tuvaletini işaret ettim. Başıyla beni onayladığında ayaklandım.

O hesabı öderken ben de tuvalet işimi halletmiştim. Thomas’ın gidişinin yirmi dakika ardından restorandan çıkıp şehirdeki evin, melezin evinin yolunu tuttuk.

Yaklaşık on beş dakikadır sessizce yürüyorduk.

Bir sokak sonuna gelip yeni bir sokağa sola dönerek adım attığımızda her şey kontrol dışı ve beklenmedik bir şekilde gelişmişti.

Yola koyulduğumuzda hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Rüzgar hafifçe esiyor, caddeler yavaşça sessizleşiyordu. Konuşmadan yan yana yürüyorduk, sadece ayak seslerimiz duyuluyordu. Brad, Thomas’ın aldığı çağrıdan bahsediyordu ama ben başka bir şey düşünüyordum, zihnimde dolanan düşünceler havada süzülüyordu sanki. Sonra bir sokak arasına saptık. Dar, karanlık ve ıssız bir yerdi. Aniden, hiç beklemediğim bir şekilde, sırtım sert bir duvara çarptı. Başım döndü, nefesim kesildi. Ne olduğunu anlamadan önce karşımda Wilhelm'i gördüm. Onu gördüğüm an, kalbim bir anlığına durdu sanki.

Wilhelm, karanlık gözleriyle bana bakarken yüzünde tanıdık, o soğuk gülümsemesi belirdi. Hemen ardından Brad harekete geçti, beni korumak için araya girdi. Ama onun aklında bambaşka bir şey vardı; intikam. Jeremy’i öldüren vampirin ta kendisi karşısındaydı ve Brad’in gözleri, öfke ve acı doluydu.

"Wilhelm, uzak dur ondan!" diye haykırdı Brad. Sesindeki kararlılık ve öfke, Wilhelm'in umurunda bile değildi. Gözleri hala bendeydi, tehditkar ve alaycı bir bakışla.

Brad, ona saldırmak için harekete geçti ama Wilhelm ondan daha hızlıydı.

Karşımdaki dövüş sadece beş saniye sürebilmişti.

Wilhelm İlk hamlesinde Brad’i yere serdi, sanki bir çocukla oynar gibi. Ardından Brad’in vücuduna işkence etmeye başladı. Gözlerimin önünde, gümüş bir kazığı onun karnına sapladı. Brad acı içinde kıvranırken, Wilhelm yavaşça damarlarını tırnaklarıyla çiziyordu. Her çizik, Brad’in bedenini daha da zayıflatıyordu.

Yavaş yavaş kendime gelirken duvardan destek alarak kalkmaya çalıştım. O sırada Wilhelm ile gözlerimiz kesişti. Devamında ise her şey saniyeler içinde gelişmişti.

Kazığın karnından çıkıp göğsüne saplanması ve acı dolu çığlığım.

‘’Brad!’’

Wilhelm beni tekrar duvara fırlatıp üstüme yüklendiğinde bu sefer sadece sırtımı çarpmıştım. Ağzımdan hafif bir inilti çıkarken Wilhelm’in vampir dişleri çıkmıştı.

Bana doğru yöneldiğinde gülümsedi.

‘’Şimdi uslu durup beklemeni istiyorum.’’ Dediğinde sanırım gözbebeklerinde kaybolmam gerekiyordu.

Beni kanımın son damlasına kadar tüketerek öldürmek isterken ona izin vermedim. Ceketimin iç cebinde sakladığım kazığı saniyeler içinde çıkararak kalbine sapladım. Dişleri boynuma yakın bir hizada kaldığında onu ittirip kurtuldum.

‘’Ah artık sende işe yaramadığını unutmuşum.’’

Ondan kaçmaya çalışırken bir aptallık yapıp arkama dönmüştüm ki o an tökezleyip yere düşmem bir olmuştu.

Wilhelm’in ise zevk kahkahaları duyulmuştu.

Kazık onu zayıflatmamıştı bile!

Yavaş yavaş geriye doğru sürünürken Wilhelm sırıtarak yaklaştı. Sonraki anda ise kazığı kalbinden çekip aldığı gibi Brad’in kalbine doğru fırlatması bir olmuştu. Işık hızında tahta kazık Brad’in kalbine saplandığında Brad hareketsizce kolları boşluğa düşmüşçe durdu. Gümüş kurt adamları zehirlerdi. Brad’de gümüş kazığı çekip çıkarma gücü kalmadığında göğsünde saplı halde kalan kazık onu zehirlemeye devam etti.

Wilhelm bana doğru gelirken ‘’Ups!’’ demişti. ‘’Kazık bir de kurtboğanlıydı biliyor musun!?’’

Kahkahası tüm sokağa yayılırken iki saniye sonra acı çığlığım onun kahkahasının yerini alan şey olmuştu. Tırnakları bacağıma battığında acıyla çığlık attım.

Artık elim kolum tamamen bağlıydı, yapacak hiçbir şeyim yoktu.

Brad’in acı dolu bir iniltisi yankılandı. Gözlerim genişledi, ne yapacağımı bilemedim.

"Eskiden direk öldürürdüm. Şimdiyse büyüdüm, işkence eder oldum," dedi soğukkanlılıkla. "Seni ise eski günlerin hatırına direk öldüreceğim merak etme. Artık bunu istiyorum, ölmeni!"

Wilhelm’in sesiyle vücudum titredi. beni yerde sürükleyerek kendine çektiğinde yerde çaresizce kıvranıyordum.

Kaçacak hiçbir yerim yoktu. Sonra, elini göğsüme saplamak için geri çekti. Ellerimle yüzümü istemsizce siper etmiştim.

Tam her şeyin bittiğini düşündüğüm anda, bir gölge hızla Wilhelm’in üzerine atıldı. Thomas’tı! Wilhelm’le kıyasıya bir dövüşe giriştiler, hızları gözle takip edilemeyecek kadar yüksekti. Thomas’ın güçlü hamlelerine rağmen, Wilhelm tehlikeli bir rakipti.

O sırada gözüm Brad’e takıldı. Hareketsiz yatıyordu, kanlar içinde. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, onu böyle görmek... Gözlerim doldu.

Ellerimi yavaşça siper ettiğim yüzümün önünden çektiğimde yanımda diz çöken Melez’i hissettim. Onun yanında güvendeydim. O varken güvendeydim!

Beni koşulsuz şartsız koruyacağını hissettim o an.

Ve kendimi onun kollarına atmış, onun göğsüne sığınmıştım.

Gözlerimden yaşlar akarken, yüzümü onun omzuna yasladım. "Seni koruyacağım, korkma," dedi kısık ama kararlı bir sesle. Sesi güven vericiydi, her zamanki gibi soğukkanlı ve güçlüydü. Vücudumu nazikçe kolunun altına aldığında Wilhelm’in kahkahası, Thomas’ın ise öfkeli sesi duyuldu. Ve tek sebebi Brad idi!

Bir yandan Melez beni korurken, gözlerim tekrar Brad’e kaydı. Onun orada, kanlar içinde hareketsiz yatıyor olması içimi parçaladı.

Melez’in güven verici varlığına sığındığım anlarda, Thomas ve Wilhelm arasındaki dövüşün şiddeti giderek artıyordu. Her darbe, her hareket, etrafta yankılanan keskin seslerle birleşiyordu. Wilhelm’in alaycı kahkahaları, Thomas’ın öfkeli hırıltıları arasında gerilim büyüyordu. İki taraf da hızla saldırıyor, üstünlük kurmaya çalışıyordu.

Wilhelm pes etmedikçe, Brad’e yardım müdahalesi de gelmiyordu.

Melez’den destek alıp doğrulduğum esnada dövüş devam ediyor, Brad’in acıları artıyordu.

‘’Brad!’’ dedim usulca. Melez’e Brad’i göstererek. ‘’Lütfen…’’

Melez’in sırtı dikleşmiş gözleri dövüşe kaymıştı. Saniyeler içerisinde beni kucakladığında bağırdım ama nafile. Ortam çoktan değişmişti bile.

Gözümü tekrar açtığımda yerde yığılı Brad’i fark ettim. Melez gümüş kazığı Brad’in göğsünden sertçe çektiğinde sıra kalbindeki tahta kazığı çıkarmaya gelmişti. Yavaşça doğrulup kalkmaya çalışırken bileğimdeki keskin ağrı beni durduran şey olmuştu.

‘’Kurtboğan.’’ Diyebildim zorluklarla. Melez bana saniyelik attığı bir bakışla her şeyi algıladığında tahta kazığı kalbinden çekti aldı ve göğsünden doğru yayılan kurtboğan zehrini halletmeye çalışmıştı.

‘’Kanın?’’ diye sorduğumda Melez yarayla ilgilenirken başını olumsuzca iki yana salladı.

‘’Vücudu iyileşirse kurtboğan onu öldürecek!’’

Etrafıma bakınırken nerede olduğumuzu çözmeye çalışıyordum. O sırada Melez ‘’Sadece iki sokak ötedeyiz.’’ Dedi ve yarayla ilgilenmeye devam etti. Sesler yakınlaşırken Melez saniyeler içinde beni bıraktığı yerden alıp yanına çekmişti.

Bana ümitli bir şekilde baktığında ne isteyeceğini anlamıştım.

‘’Yarayla ilgilenebilirsin değil mi? Tek yapman gereken zehri boşaltmak!’’ Başımı başarabilirim anlamında aşağı yukarı salladığımda tahta kazığı elime bıraktı. ‘’Yarası iyileşmeye başlarsa hiç çekinme!’’ diye bağırdığında ayağa kalkmıştı.

Ellerimi sıvama vaktiydi. Birinci sınavda sırf öğrenci kaçırmak için yaptıkları kurt kesme işlemini hatırla Adelia. Çok kolaydı değil mi?

Brad’in vücudunda anatomiyi iyice analiz ettiğimde karın boşluğunu hissettim. Kurtboğanın olduğu bölge. Ayrıca hassas davranmama da gerek yoktu. Kurtboğan çıktığı gibi Brad kendini kolayca iyileştirebilirdi. Kazığı saplayıp kanını akıttığımda bu pek de yara sağlamamıştı. Gökyüzüne bakıp iç çektiğimde Melez’in ‘’Ne durumdasın!?’’ sesini işittim. Ona döndüğümde Wilhelm için gelmiş olan iki vampiri kısa sürede alt etmişti. En sonunda nefesimi alarak parmaklarımı içeri daldırdım tıpkı bir doktor gibi! Ardından bir şırınga olmamasına yakınmıştım ki aklıma gelen serum şişemle çantamı hızlıca açtım. Şişenin serum aparatını çıkardım. Yaraya soktum ve çektim. Gelen her kanı sürekli dışarı akıttım. Bunu hızlıca yapan bir makine işime daha da yarardı belki ama elimden gelen buydu işte.

Öylece beklemeye başladığımda hiçbir ilerleme belirtisi hissetmemiştim iyileşmesine dair.

Sonrasında Melez’e bağırdım. Bakışları anında beni bulduğunda sonrasında etrafı taramaya yeniden dönmüştü.

‘’İyileşmiyor!’’ diye bağırdığımdaysa saniyeler içinde yanımda bitti.

Melez düşünmeden kendi damarını ısırıp birkaç damla kanı iyileşmeye başlaması için Brad’in ağzına damlattığında bir rüzgar esti.

Önce Wilhelm sonrasında da Thomas!

İkisi bir arada geri gelmişti.

Wilhelm gülmeye devam ediyordu.

Thomas ona doğru dişlerini çıkardığında Wilhelm hızını kullanıp kaçtı. Sonrasında sesi sokaklarda yankılanmıştı.

‘’Bu kadar salak olmadığınızı söyleyin bana!’’

Damarlar!

‘’Damarlar!’’ diye yankılandı sesim.

Ama çok geçti artık.

Her şey saniyeler içinde geliştiğinde Wilhelm ortalıktan kaybolmuş, beynimde şimşekler çakmış ve ayağımdaki sancılı ağrı katlanarak acımaya devam etmişti. Brad’in yaraları bir anda kapandığında ne kadar üç elden onu kurtarmaya çalışsak da her şey tam bir fiyasko olmuştu!

Brad’in kalp atışları durduğunda yerde çökmüş bir halde kalakalmıştım tıpkı Thomas gibi!

Ama Melez!

O sadece duruyordu.

Sonrasında sessizce seslendi.

‘’Thomas.’’

Thomas’ın bakışları saniyesinde onu bulduğunda Melez başıyla sağı gösterip birkaç adım sağa doğru gitti. Thomas hızla onu takip etmişti ki sadece onlara bakınmayla yetinmiştim.

‘’Vücudumda kanım varken öldü.’’ Dedi soğukkanlılıkla.

Thomas şaşkınlıkla bizden tarafa baktığında Melez soğukkanlılığını bozmadan konuştu.

‘’Dönüşen melez nasıl olur bilmiyorum, benden bir tane daha kontrolsüz biri nasıl olur bilmiyorum! Dönüşürse… Sürüne ait olmayacak artık.’’ Melez nefesini yavaşça verdiğinde sözlerini sürdürdü. Bu konuşmanın nereye varacağı ise belliydi.

‘’Öldürelim!’’ dedi Melez bir hışımda. Thomas o zaman gözlerini fal taşı kadar açarak Melez’e sert bir bakışla yaklaşmıştı.

Başını olumsuzca salladı.

‘’Onu öldürmeyeceksin!’’ diye bağırdığında olduğum yerde titredim. Thomas’ın gözleri anlık bana kaydığında tekrar Melez’e döndü.

‘’Ölürse kendi kaderiyle, yaşarsa kendi kaderiyle. Bırak ne olacağına bakalım.’’

Melez başını olumluca ileri geri salladığı esnada Brad bir anda nefes alarak uyanmıştı. Onun siyah gözleriyle karşılaştığımda gözlerindeki siyahlık yerini sarıya bıraktı.

Melez bir hışımda yanıma gelip koltukaltlarımdan tuttuğu gibi yerden kaldırıp Brad’den uzaklaştırdı.

Brad…

Dönüşüyor muydu!?

Melez’in bir eli belime sarılı iken ‘’Bayılt şunu, kurt evine gitmeliyiz!’’ diye bağırdı Thomas’a.

Thomas’ın hamlesi çok keskin olmuştu. Brad’in boynu gözlerimin önünde kırıldığında Melez’in omzuna yüzümü kapattım.

Onlarda demek ki bayıltma böyle oluyordu.

Biz insanlar ise bunu yaşadığımızda anında ölüyorduk, tıpkı Emery gibi…

Thomas, Brad’i dikkatlice omuzlarına aldığında Melez de bana dönmüştü. Başımı bakışlarına karşı olumsuzca sallarken yine de bunu yaptı!

Eğildi ve basenimden doğru kaldırarak beni kucakladı. Beş yaşındaki bir çocuğu taşırken bıkkınlıkla başımı kafasına dayamıştım. Gerçekten kendimi beş yaşında hissetmiştim.

Arabaya vardığımızda Melez ön kapıyı açarak beni bindirdi. Sonrasında da kapımı kapattığı gibi arka tarafa yönelmişti.

Brad’i arka koltuklara yerleştirdikten sonra yanına Thomas binmişti.

‘’Yol boyunca uyanmasına izin verme!’’ Thomas başını olumluca Melez’e doğru sallarken Melez şoför koltuğuna geçip gaza basmıştı. Bir saat on beş dakikalık yol ise şu anki hızımızla sadece kırk beş dakika sürdü.

Hızla geçen binalar yerini ağaca bıraktığında camdan dışarısını izlerken tüm bedenimin ağırlaşmasıyla uyuyakalmıştım o an.

Gözlerimi açtığımda yeni bir güne uyandığımı fark etmemle anlamıştım bunu da zaten.

Peki ya Brad!?

Ona ne olmuştu?

Etrafın sessizliği ve ortama dolan Wilhelm’in kahkahalarıyla gözümü irkilerek açtığımda etrafın karanlıklığıyla titredim. Sonrasında kulaklarıma sakin bir ses gelmişti. Bakışlarım o yöne çevrildiğinde Melez’i fark ettim bir kez daha. Sandalyede tam da yatağımın başında oturmaktaydı.

Doğrulmaya çalıştığımda önce başıma bir ağrı girdi sonrasında da acı saplandı ayağıma.

‘’Her şey yolunda.’’ Dedi Melez. ‘’Dinlen, biraz daha uyu ben hep buradayım, güvenle uykuya dalabilirsin.’’

Hep yanı başımda kalacağını söyleyip beni uykuya çağırıyordu.

‘’Ayağını sardım. Yara derin değil. Bir de üstünü değiştirdi kurt kızlar.’’

‘’Brad iyi mi?’’ diye sorduğumda başını olumsuzca salladı.

‘’Artık sadece dinlenmeni istiyorum.’’ Dediğinde iç çekip bir kez daha yastığıma gömülüp yorganıma sarıldım.

Wilhelm durmuş, durmuş, durmuş; beklemiş, beklemiş, beklemiş; ve en sonunda harekete geçip kozunu bir kez daha oynamıştı!

Tam Wilhelm’lik hareketti bu! Önce kaçıyor, saklanıyor, korkuyormuş gibi yapıp ardından korkusuzca gün yüzüne çıkarak saldırmak!

En iyi anı ve zamanı kollayıp gafil avlamak!

Gafil avlanmıştık işte!

Ürpertilerim yatakta sürmeye devam ederken Melez iç çekerek perdeyi ufacık araladı ve içeriye gün ışığının süzülmesine izin verdi.

‘’Seni korkularından nasıl kurtarabilirim?’’

Nasıl kurtulabilirdim?

Sadece yoğun ilki dolu sıcak bir kucaklama gerekiyordu büyük ihtimalle. Ama o kucaklamayı asla hiçbir yerde bulamayacağım için sorun da yoktu.

Atlatamayacağım kısaca!

İç çekerek bitkinliğimin arasında titremeye başladım.

Baana karşılık verdiğinde ürperdim bir kere daha.

Bakışları bana kaydı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Ardından kalkıp yatağın baş ucuna oturup elini başıma koydu. Göz kapaklarımı elleriyle ittirerek kapatırken eline dokundum.

Titreyen elimi alarak yorganın üstüne bırakmıştı.

‘’Sen güçlü bir kızsın.’’ Dedi gülümseyip.

Bu benim tebessüm etmemi sağlarken başıma giren ağrı yüzümü soldurmuştu. Bana bir hap uzattığında koşulsuzca elinden alarak içtim. Hap saniyeler içinde etki ederken ağrılarım azalmış vücudum hafiflemişti.

Bu bir ağrı kesici miydi yoksu uyku hapı mıydı ayırt edemezken gözlerim kendiliğinden kapanmış, göz kapaklarım aşağıya düşmüştü.

Uykunun kollarına kendimi bırakmamak için son kez direndiğimde kendisine haykırdım.

İsmini haykırırcasına türünü haykırdım!

‘’Melez…’’

Yavaş yavaş uykuya dalarken kendisinden değişik bir şey işitmiştim.

 

Loading...
0%