Yeni Üyelik
98.
Bölüm

S4B10

@selinayeda_x

TAVŞAN AVI

Sözleri beni motive eden önemli ve yegane şey olmuştu.

Artık kendimi hazır hissetmeye başladığımda ona döndüm.

Ve ardından…

Başımı salladım Tyler’a.

Amacı hızımı test etmek beni daha da hızlı yapmak ve engebelere rağmen hızımı düşürmeden devam etmemi sağlamaktı.

Onu kafamda da onayladıktan sonra dikkatimi topladım.

Dikkatim savunmasız tavşanın üstünde gezinirken kendimi hazır hissettiğimde hızlı ve çevik bir şekilde hareket ederek tavşanları yakalamaya çalıştım.

Ormanın sessizliğinde, tavşanların küçük adımlarını ve hareketlerini takip ederek onları yakalamak zorlayıcı bir görevdi. Ancak Tyler’ın verdiği talimatlarla, her hareketimi daha hızlı ve etkili hale getirmeye başladım. Sonunda, tavşanı yakalamayı başardım ve bu başarı, hızımı geliştirmek adına önemli bir adım oldu.

Tavşanlar bir gün boyunca kovalayıp yorgun düştüğümde ödül ise paha biçilemezdi!

Lezzetli bir melez kanından başka neyi arzulayabilirdim ki?

‘’Bu sadece…’’ diyerek kendini ağırdan satmaya başladığında sırıttım. ‘’Bir ödül. Tavşan avı ödülün. Sadece birkaç yudum! Ekstra aldığın her damla için mislini ödetirim emin ol tatlı Tribrid’im benim!’’

Dişlerim Tyler’ın tenini değdiğinde gözlerim onun kapanan gözlerine ilişti. Dudakların titreyiş anı ve gözlerinin kısılışı.

İnsana bile o denli haz veren bir ısırık… Yoğun duygular yaşayan insanüstülere ne yapmazdı ki?

Wilhelm’in ısırıkları beni mest ederken adeta taş kesildim.

Ve Tyler’dan uzaklaştım.

Belki de kana karşı oluşturduğum bu trip Wilhelm’den geçmekteydi. Üstüme kurduğu düşünce krallığından!

‘’İyi misin?’’ diye sordu Tyler.

Bakışlarım ona kayarken kolumla ağzımı sildim. O an mide bulantısı eşlik etmişti bana.

Zorlukla kendimi ıslak toprağa bırakırken Tyler yanıma eğildi.

‘’Böyle bir şey olmamalıydı!’’ diye sitem ederken çoktan birkaç mililitre kusmuştum bile.

Elim karnımı sıkıca kavrarken kalçamın üstüne oturup Tyler’a döndüm.

‘’Kanın yüzünden değil.’’ Dedim.

Sadece Wilhelm ile yaşadıklarım midemi bulandırıyordu!

Ve bu yoğu iğrenme duygusu da kusmamı sağlamıştı.

Tyler endişe ile ne olduğunu anlamamış bir şekilde bana bakarken yerden güç alarak yavaşça kalktım.

Bu olanlar nasıl itiraf edilirdi ki?

‘’Kendine ne olduğunu biliyor musun?’’ diye bir soru yönelttiğinde başımı salladım.

Aynı şekilde karşılık vermişti bana.

O gün ısrar etmese de geçen günler ikimizi de derinden etkiledi.

Wilhelm’in hatıralarıma bir kez daha erişimi ile… Artık kana karşı da bir zaafım olmuştu, kusma refleksi!

Gün on sekiz!

Yeni birisi olarak ölü baygın dönüşme aşamasında ya da diri!

Tam on sekizinci günde idim

Ve eğitimlerimin ikinci haftasının ikinci günüydü.

Haftanın ilk eğitimini tavşan avı ile geçirmişken şimdi de önüme geyik çıkmıştı.

İkinci aşamada, güç becerilerimizi test etmek için geyik avına çıktık. Ormanda geyikler, hem güçlü hem de dikkatli avlardı. Tyler, bu görevde hem güç hem de strateji kullanmamız gerektiğini vurguladı.

“Geyikler güçlü ve dayanıklıdır,” dedi Tyler, bir geyiğin izini sürerken. “Bu yüzden, güç kullanmanın yanı sıra, doğru stratejiyi de uygulaman gerekecek.”

Tyler’ın ciddi anlatısına aynı ciddiyetle karşılık vererek başımı salladığımda avı resmen başlattık.

Geyik avı sırasında, ormanın her köşesini dikkatlice inceleyerek, geyikleri izlemeye çalıştım. Geyiklerin hızını ve çevikliğini göz önünde bulundurarak, onlara yaklaşmak ve doğru zamanda saldırmak gerekiyordu. Tyler’ın verdiği tavsiyelerle, güç kullanımı ve stratejik düşünme konusunda önemli dersler aldım. Geyiği avlamayı başardığımda, bu görev beni güç ve dayanıklılıkla ilgili daha fazla bilgi edinmeye teşvik etti.

Son aşamada ise sırada bunları bir hafta boyunca tekrarlayıp hazır hale gelmek idi!

Son aşama ise… Benim de tahmin ettiğim üzere…

Yirmi dört yıllık doğuştan melez Tyler ile bire bir dövüşmek idi, gerçek bir dövüş!

İkinci günün sonunda yine ve yine yorgun argın bir şekilde evdeydik.

Ve ben…

Yine ve yine aklımı kurcalayan o sorunla baş başaydım.

Tyler yanıma, salondaki kanepeye, iki kan torbası ile geldiğinde bir tanesini bana uzatmış ve diğerini de kendine alıp kolay bir şekilde tüketmişti.

Kucağımdaki kan ile bakışırken daha fazla Tyler’ı da endişelendirip şüphelendirmeden yavaşça kapağı açtım.

Yudumladım yudumladım ve yudumladım.

Sadece kan içiyorsun Adelia.

Birinin damarı geçilmiyor.

Hiçbir şey yaşanmıyor.

Kan boğazımı yakarak geçerken torbanın yarısında hızlıca elimden bıraktım.

Tyler’ın bakışları bana döndüğünde kapağını da kapatmıştım.

‘’Yeter bu kadarı benim için.’’ Dediğimde iç çekse de, nefesini içindeki buruklukla dışarıya verse de sesini çıkartmamıştı. Kanı avuç içlerine bırakıp odama çekildiğimdeyse de iki kapıyı da kapattım, hem odamın hem de banyonun!

Zar zor içimde tuttuğum kanı dışarı fışkırtırcasına kustuğumda lavabonun kenarına düşüverdim.

Tıpkı diğer günler de yapacağım gibi… İkinci kusma mesaim de devam ettirmişti merasimi!

Eğitimler ve kan.

Eğitimle sonucu içilen kanlar ve kusma.

Artık saklayamayacak raddeye gelmiştim yavaş yavaş.

Boğazımdan geçen her kanı kusa kusa vampir tarafım zayıflamıştı.

Tyler’ın bundan şüphelenmeyişi ve hissetmeyişi beni şaşırtsa da sesimi çıkarmamıştım ona karşı.

Ama bu hiçbir zaman saklı kalamamıştı.

Antrenmanlar boyunca daha ileri bir seviyeye gelecekken gerilemeye başladığımda Tyler bunu kolaylıkla anladı.

Bir, geçen hafta içinin ardından zayıflamaya başladığımda ve Tyler ile de birebir bir çeviklik ölçer dövüşüne girdiğimizde o benim zayıflığım ile kolayca ne olduğunun farkına vardı!

Hafta içinin son günündeki aşamada çevikliğimi test etmek için Tyler’a karşı dövüş yaptık. Bu, hem fiziksel hem de zihinsel olarak beni zorlayan bir deneyim oldu. Tyler, dövüş sırasında çevikliğimi ve stratejik düşünme yeteneğimi kullanmam gerektiğini belirtti.

“Dövüşte, çevikliğin ve stratejinin önemi büyük,” dedi Tyler, dövüş alanında pozisyon alırken. “Her hareketini dikkatlice planlamalı ve rakibinin her adımını tahmin etmelisin.”

Dövüş sırasında, Tyler’ın hızla hareket eden ve etkili teknikler uygulayan bir rakip olduğunu fark ettim. Her hareketi dikkatle izleyerek, kendimi onun ataklarından korumak ve karşı saldırılar yapmak zorundaydım. Tyler’ın çevikliği ve stratejik hamleleri karşısında, her adımımı düşünerek hareket ettim. Dövüşün sonunda, Tyler’a karşı çevikliğimi geliştirerek, hem teknik hem de strateji anlamında büyük bir çaba göstermiştim.

Tyler işi monotonluktan ziyade hızlandırdığında savurduğu yumruklarına karşı zayıflığımla şaşırdı.

Nefes alışverişlerim sıklaşıp dizlerimin üstüne çöktüğümde Tyler hemen önüme atıldı.

Yüzündeki endişe ve öfke birbirine karışır iken endişe tabii ki de ön plana çıkmıştı.

Kıvranışlarımın ardından beni kucaklayıp arabaya taşıdığında hızlı bir şekilde evimize vardık.

Ve yine kucağında odama taşındığımda sırtımın yumuşak zemine değmesi ile Tyler beklettiği bütün duyguları bir çırpıda yüzeye vurmuştu.

‘’Bitti sanıyordum! Sadece bir kere olup bitti! Neden söylemedin neden sürekli kan kustuğunu sakladın ki benden Adelia!? Zayıflıyorsun görmüyor musun!?’’

Bakışlarımı ondan kaçırırken telefona sarılmıştı. Bir numaranın üstüne basıp onu aradığındaysa bakışları bir kez daha bana döndü. ‘’Bana olup biten her şeyi anlatacaksın! Ve emin ol öğrenmek için fazla efor sarf etmeme de gerekmez!’’

Telefonun ardından bir kadın sesi işittiğimde hemen tanıdım.

Nina! 

Vampir Nina!

Tyler’ın en yakın arkadaşı Nina!

‘’Geliyorum.’’ Diyen Nina’ya ait sese karşılık bakışlarım bir daha Tyler’a döndü.

Tyler aramayı kapatıp telefonu sertçe cebine attıktan sonra bakışlarını bana dikmişti.

‘’Evet dinliyorum!’’

Gözlerimi kaçırıp iç çektiğimde bir panter gibi yanıma atıldı. Sandalyeyi çekip yüzüm hizasında oturduğunda başım yastıkta bitkin bir şekildeyken vaktin geldiğinin de farkına varmıştım tabii.

Ama nereden başlanırdı ki bu?

Sessizliğim adeta odada yankılanırken Tyler’ın saçlarımı okşaması ile kalakaldım.

‘’Başla.’’ Dedi. ‘’Dinliyorum seni.’’

Ve ardından ekledi.

‘’O ilk kusmadan bugüne kadar her şeyi.’’

Derin bir nefes alıp nefesimi rahatsızlıkla verdiğimde başlayacağım yeri de kestirdikten hemen sonra söze girdim.

Artık birisi ile duygularımı paylaşma vaktiydi.

Ve o birisi, birisi değildi.

Tyler’dı!

Zorlamaları beni kendine çekmekteydi.

Dirseklerimle yataktan destek alarak doğulduğumda başım döndü. Sırtımı yavaşça başlığa yaslarken Tyler sandalyesini daha da ileri ittirdi.

Ona yorgun bir şekilde bakarken hala ilk giriş cümlesini düşünüyordum ama ondan önce bir gözyaşı firar olmuştu bile.

Ardından yorganı üstümden attım.

Dinlenmek, uyumak ya da konuşmak hiçbir şey istemiyordum!

Yataktan kalkmak isterken Tyler ileri atılmak istemişti ki onu engelledim.

Yataktan her şeye rağmen yine kalktığımda ise Tyler’ın elimi kavraması ile onun kucağına düşmem bir olmuştu.

Başım dönerken ve zonklarken gözümü kapattım.

Tyler ise çoktan elimi bırakmış ve belimi sararak kalkmamı engellemişti.

Zaten zayıftım şimdi ise Tyler’a mahkûm.

‘’Anlat güzelim, seni dinliyorum.’’

Yorgun yorgun alıp verdiğim nefesler Tyler’ın suratına çarparken ellerim zorlukla omuzlarını tuttu.

Anılar bir bir gözümde canlanırken yüzüm buruştu o an sanki her şey gözümden gözle görülür bir şekilde geçiyormuş gibi Tyler da gerildiğinde belimdeki belimi hükmeden elleri sıkılaştı.

‘’O senin kanını da içiyordu değil mi!?’’ Başım ağır ağır sallandığında Tyler alt dudağını öfkeyle dişledi.

Ben onun nasıl bu kadar kolay anladığını düşünürken o aklımı okuyormuş gibi cevaplamıştı.

‘’Başka bir açıklaması yok ki… Yoğun duygular… Ve iğrenme hissiyatına sebebiyet verecek bir şahsiyet.’’

Yüz hatları iyice bir gerilmişken belimi sıkmıştı ki ağzımdan ufak bir inilti kaçtı dışarıya.

Tyler’ın gözleri gözlerimi şefkatle bulduğunda belimdeki ellerini sırtıma yükseltti.

Beni kendine doğru çekip bastırdığındaysa yüzüm şah damarının üstüne gelmişti.

Ona sarılmak isterken kalp atışlarım tüm odayı yankılatmıştı.

‘’O burada yok, ve hiç de olmadı!’’

Tyler’ın öfkeli fısıltıları kulağıma dolarken gözlerimi kapattım burnuma gelen buram buram kokusuyla.

‘’Ben varım, o değil!’’

‘’Emin ol!.. Emin ol ki çok az kaldı. Zamanı geldiğinde… Düşüncelerinde bile var olmayacak!’’

Burnu yanaklarıma sürttüğüne yoğun kan içme arzum doğdu.

Aklımın her bir köşesinde Wilhelm dolanırken ona akrşı iğrenmelerim yerini öfkeye bıraktı.

Alınması gereken bir intikam ve ardında bıraktığı yoğun öfke!

Dişlerim anında Tyler’ın tenini delip geçtiğinde şah damara ulaştı. Boynumdan ayrılmadan onun üstünden kalkıp bir ayağımı daha arkaya attıktan sonra kucağına rahatça yerleştim. Elleri hala belimi sararken kulağımda fısıltıları duyuluyordu.

‘’Aferin! Aynen böyle.’’

İlk defa Tyler ile bu kadar yakın olmuşken omuzlarından sıkarak kanını içmeye devam ediyordum.

Tyler’ın başı arkaya doğru daha da yatmaya başladığında tüm arzumla kanını tüketmeye devam ettim.

İntikam için güçlenecek ve de intikam için yaşayacaktım.

Ve güçlenmek için de…

İntikam ile beslenecektim!

Alt kattan zilin çalış sesi kulaklarıma dolduğunda kendime geldim. Dişlerim battığı yerden çıktığında Tyler yavaşça elini gevşetip belinden çekmişti ellerini. Başı hala arkaya ve yana yatıkken üstünden omuzlarından destek alarak kalktım.

Az önce ne yaşanmış olduğunu düşünmek bile istemezken başımın ani dönüşüyle yatağa tutundum.

O an en önemli şey ise kanı bu kez kusmayışım olmuştu.

Tyler yine ve yine bana iyi gelmişti!

Tyler ile yaşanan o yakın an aklımdan çıkmazken Tyler kendini toparlar toparlamaz aşağıya kapıyı açmaya gitmiş ben ise kendimi yatağa atmıştım.

Yoğun utanma hissi içinde gözlerimi kapattım.

Her yerim değişik ve de titrek hissederken uykuya daldım.

Gece yarısı derin bir yorgunluk içinde kendimi yatağın sıcaklığından ve rahatlığından ayırmak zorunda kaldım. Yorgunluğun yanı sıra, bu gece uykusuzluğun ve merakın birleşimi, beni yataktan kalkmaya zorladı. Yatak odasının sessizliğini bozarak, karanlık koridorları geçtim ve hislerimle yürüdüm. Gözlerim karanlıkta neredeyse tamamen kapalı gibi, ama yine de hislerim bana doğru yolu gösteriyordu. Tyler'ın burada olmadığını biliyordum, ama yerine başka birinin var olduğunu da hissedebiliyordum.

Nina! 

Adımlarım sessizdi, ama her adımda eski ahşap döşemelerin hafif gıcırtıları beni çevreleyen geceye uyum sağlıyordu. Yavaşça Nina'nın var olduğu misafir odasına yöneldim, hislerim ona doğru çekiliyordu. Kapının önünde durduğumda, içeriye girip girmemeye karar veremedim. Sonunda, derin bir nefes alarak kapıyı nazikçe açtım.

Odanın içi, bir gece kuytuluğunda kapalı gibi görünüyordu. Odanın köşesinde, sessizce duran Nina'nın yanına yaklaşarak, geceyi onun yanında geçirmeye karar verdim. Yumuşak bir sesle, “Nina,” dedim, ama sesim fazla yüksek çıkarsa diye dikkatli olmaya çalıştım.

Nina'nın gözleri yavaşça açıldı, sanki derin bir uykudan uyanıyor gibiydi ama aslında sadece camdan bakarken dalıp gitmişti.

Yüzünde yorgun ama nazik bir ifade belirdi. “Adelia,” dedi, uykulu bir sesle ama aynı zamanda meraklı bir şekilde. ‘’Ne oldu?’’

Omuz silkip yanına iyice yanaştığımda söze girdim.

‘’Tyler yok. Ama sen buradasın, niye?’’

Nina nazik bir şekilde gülümsediğinde elini de omzuma attı.

‘’Yorgun olduğunu ve kan kustuğunu söyledi. O bir arayışa çıktı, benim de senin yanında kalmamı istiyor. Merak etme sabaha dönecek. Ama o zamana kadar eh kan torbasıyla idare edeceksin.’’

Nina göz kırptığında utanç hissi bir kez daha belirmişti iliklerimde.

Belki de artık her kan gördüğümde bu his belirecekti içimde, iğrenmekten ziyade.

Kim bilir Tyler bunu bilerek yaptırmıştı bana. Her şeyi unutturup yeni bir sayfa açtırmak için.

Ve evet yeni bir sayfa açmıştım.

Baş sayfasında Tyler’ın adı görünen!

Tyler bir şey aramak için gitmiş, bir arayışa çıkmıştı; ama ne?

Nina tarafından edindiğim bu bilgi kafamdaki soru işaretlerini artırdı. “Ne arıyor olabilir ki?” diye sordum, merakla. “Her şey yolunda mı?”

Nina, başını hafifçe eğdi ve derin bir nefes aldı. “Tyler, bazen kişisel bir şeyler aramak için gider böyle. Genelde hep Kanada’da bulur kendini ve o her arayışa çıkıp geri evine döndüğünde maceralarını bana anlatır. Eminim bunu da anlatacaktır sadece bekleyelim, sadece gelmesini beklemeliyiz. O her şeyin üstesinden gelecektir eminim!’’

Konu, Tyler'ın arayışından uzaklaşıp, biraz daha kişisel bir hale geldi. Nina, yüzündeki yumuşak ifadeyle, konuşmaya devam etti. “Tyler ile olan ilişkimiz… Senin bilmediğin birçok yönü var. Biz, geçmişte çok yakın arkadaş olduk. Birlikte büyüdük, çok şey paylaştık. Tyler, bu yeni dönemde beni çok destekledi. Ama ilişkimiz, her zaman dostluktan öte bir şeyler barındırıyordu.”

 

Gözlerimi onun üzerindeki ifadeyi anlamaya çalışarak, dikkatle dinledim.

Gözlerim epey bir kısılmıştı.

Ne diyordu bu vampir!?

Nasıl bir arkadaş ötesi ilişkisiydi bu!?

En iyi arkadaş mı eski bir sevgili falan mı!?

Derince rahatsız bir enfes vererek Nina’ya döndüm.

Evet! Tabii ki de şu an kanını içtiğim, bağlandığım, aynı intikam arzularını ve geçmişi barındırdığım adamı kıskanıyordum!

“Gerçekten mi? Nasıl bir ilişkiden bahsediyorsun?” diye sordum. Yüzümde ne öfke ne kıskançlık barındırarak.

Duygularımı sakladım ve sadece gülümsedim.

Nina, hafifçe gülümsedi ve gözleri uzaklara daldı. “Tyler ile aramızda bir bağ var, bu bağ zamanla derinleşti. Başlangıçta, sadece arkadaş olarak başladık. Ama zamanla, birbirimizi anlamamız ve desteklememiz gereken bir ilişki haline geldi. Aramızda bir çekim oluştu. Tyler, bana sadece bir arkadaş değil, aynı zamanda çok değerli bir destekçi oldu. İkimiz de zaman zaman zorlu dönemlerden geçtik ve bu süreçlerde birbirimize yardımcı olduk.”

Nina’nın sesindeki samimiyet ve içtenlik, onun Tyler’a olan derin bağını açıkça ortaya koyuyordu. “Birlikte geçirdiğimiz zamanlarda, aramızdaki ilişki de doğal olarak değişti.

Aramızdaki ilişki de doğal olarak değişti. İki kişi arasındaki bağın nasıl gelişebileceğini biliyorsun. İkimiz de bu süreçte olgunlaştık ve aramızda gerçek bir anlayış ve destek oluştu. Tyler, bazen zorlu görünebilir ama içsel olarak çok derin ve karmaşık bir insan. Onunla geçirdiğimiz zaman, bana çok şey öğretti.”

Nina’nın sözleri, Tyler’ın kişiliğini ve geçmişini daha iyi anlamama yardımcı oldu.

Nina’nın bu içten ve detaylı anlatımı, Tyler ile olan ilişkisinin derinliğini ve önemini daha iyi kavramama yardımcı oldu. Geceyi birlikte geçirdiğimiz bu sessiz ve huzurlu anlarda, Nina’nın bana sunduğu destek, Tyler’ın hayatındaki yerini ve benimle olan ilişkisini anlamama ışık tuttu. Konuşma, yavaşça sona erdiğinde, gözlerim ağırlaşmaya başladı. Yorgunluğum ve uykusuzluğum geri dönerken, Nina’nın yanında geçirdiğim bu anlar bana huzur ve güven verdi.

O an Nina bir kez daha söze girdi.

Bir açıklama yapmak istercesine.

‘’Ben ondan yaş anlamında üç yaş büyük sayılırım. Hala on sekiz yaşında genç bir kızın bedeninde olsam da yirmi yedi yıldır bu dünyadayım. Beni on sekiz yaşında dönüştürdüler. Tenha bir sokakta açtığımda gözlerimi her şey çok değişikti, insan değilmişim gibi! O anlarımda Tyler büyük destekçi oldu bana. Biz onunla sadık iki arkadaşız, birbirlerine yardım eden.’’

Nina göz kırptığında ikisi arasındaki gerçek ilişkiyi de nihayet anlayabilmiştim.

En yakın arkadaşlıktan öte geçmemiş bir dostluk, sırdaşlık ve destekleme vardı ilişkilerinde.

Sevgi saygı ve medeniyet.

Asla daha öte geçmeyen ve arkadaş kalan bir ilişki!

Sabahın ilk ışıklarına kadar ön bahçedeki masadaydım.

Bir kere bile gözümü kırpmadan beklerken beklediğim şey Tyler’ın varlığının hissiydi.

Tyler’ın varlığı bir anda rüzgarla burnuma iliştiğinde siyah bir araba hissettim önce.

Hızla dümdüz yolda ilerleyen, tozu dumana katan, etrafına yoğun egzoz sesi bırakan.

Tyler yeni arabasıyla ki sokak ötedeki köşeyi dönmüştü. Ve ardından üç dakika içinde kapının önünde belirdi.

Ayağa kalktığımda araba bahçe kapısından içeriye girmiş ve garaj yolunu tutmuştu. Tyler arabadan inince hızlıca yanına gittiğimde bu sadece bir saniyemi almıştı.

‘’Neredeydin!?’’ Bakışlarında hiç şaşkınlık belirmediğinde onun da beni kokumu sokaklar öncesinden aldığını anlamıştım.

‘’Ne zamandan beri bekliyorsun beni?’’ diye sorduğumda omuz silktim.

‘’Gecenin üçünden beri.’’

Gözleri işte bu sefer şaşkınlıkla açıldığında ağzından tek bir kelime çıkmıştı.

‘’Neden?’’

Ama ben bu soruyu cevaplamadım.

Aksine bunun yerine ona başka bir soru yönelttim.

‘’Ne arıyordun?’’

Bıkmış bir ifadeyle nefesini verdiğinde ‘’Unut gitsin!’’ diyerek evin giriş kapısına hamle yapmıştı.

O an onu kolundan tutup zorlukla durdurdum.

‘’Kanada’ya mı gittin yine?’’

Gözlerinde öfkenin kırıntıları belirdiğinde yavaşça elimi geri çektim.

Anlatmak istemiyor gibiydi, ya da şimdilik yaşadıklarının öfkesini taşımaktaydı.

Tyler içeri geçtiğinde kapıda Nina belirdi.

Nina desteklerce Tyler’ı kucakladığında Tyler koşulsuzca karşılık vermişti ona.

Nina’nın bakışları beni bulurken gözlerimi kaçırdım.

O an ne eve girmek istedim ne de burada durmak.

Ve kendimi kaçırabildiğim en uzak noktaya kaçırdım.

Arka bahçe!

Tyler’a ne olduğunu hala bilmiyorken!

 

Tyler, direksiyonun başında öfkeyle kasılmış ellerini gevşetmeye çalıştı. Kanada yolları, geniş ormanlar ve ara sıra görünen dağlarla çevriliydi. Gözlerini yoldan ayırmadan, kafasında sürekli dönen düşüncelerle savaşıyordu. Wilhelm'in ölümü... Evet, bu tek bir kazığa bağlıydı. Ama bu öyle sıradan bir kazık değildi; Wilhelm’i gerçekten öldürebilecek o tek kazığı bulmak için delicesine arayıştaydı. Adelia için onun artık hiçbir şeyi kafasına takmayışı için en çok da geçmişteki yaşananların intikamları için!

Ve işte şimdi, Kanada'nın bu uzak ve soğuk topraklarında o kazığın peşindeydi.

Kanada’nın soğuk rüzgarları, Tyler’ın yüzüne keskin bir bıçak gibi çarpıyordu. Gözlerini ufka dikmiş, arabanın direksiyonunu sıkıca kavramıştı. Yolda kilometrelerce ilerlerken, zihninde tek bir düşünce vardı: Wilhelm’i ortadan kaldırmak. Onu tamamen yok etmek için gereken şeyin peşindeydi – o lanetli kazık. Bu kazık, Wilhelm’i sadece öldürmekle kalmayacak, aynı zamanda onu sonsuza dek unutturacaktı. Tyler, bunu biliyordu ve bu kazığın izini sürmek için Kanada’ya, bir zamanlar Thomas’la birlikte çalıştıkları kurt sürüsüne doğru yola çıkmıştı.

Araba, ormanlık alanların arasından geçerken Tyler’ın içindeki öfke ve sabırsızlık artıyordu. İntikam, kanın tadı gibi keskin ve yakıcıydı. Wilhelm’in varlığı, Adelia’nın hayatını altüst etmişti ve şimdi de Tyler buna bir son verme isteğiyle dolup taşmış bir şekilde yollara, bir arayışa düştü!

Arabayı sürerken, kafasında Thomas’la yapacağı konuşmayı planlıyordu. Ancak Tyler, Thomas’ın inatçı ve alfa pozisyonunu koruma eğiliminde olduğunu da biliyordu. Onu ikna etmek zor olacaktı, ama bu kez kararlıydı. İster savaş, ister tartışma olsun, Tyler’ın bu kazığı bulmaya ihtiyacı vardı.

Tyler'ın arabası nihayet hedefe ulaştığında, sürüye ait topraklara girdiğini fark etti. Ormanın içlerine doğru ilerleyen yol, gittikçe daralıyordu. Ağaçların yoğunluğu, güneş ışığını neredeyse tamamen kesiyordu. Motoru durdurup arabadan indiğinde, toprakla kaplı geniş bir alanla karşı karşıya kaldı. Bu alanın altında, ona Wilhelm'in sonunu getirecek olan kazığın gömülü olduğuna tüm kalbiyle inanmaktaydı. Annesinin delirerek yazdığı o notta Wilhelm’den de bir şeyler bulunmalıydı, bulunmak zorundaydı!

Daha birkaç adım atmamıştı ki ormandan çıkıp gelen birkaç kurt adam belirdi.

Onların şaşkın bakışları Tyler’ın üzerinde iken Tyler kararlılıkla onlara doğru adımladı.

Ormanın derinliklerinde, gölgeler uzun ve tehditkârdı.

Sürünün yaşadığı yere doğru yürüdüğünde, bazı kurtların onu fark edip gözlemlediğini hissetti. Tyler, burada bir yabancıydı. Eskiden burada çalışmıştı, ama bu kez geri dönüşü tamamen farklı bir amaç içindi.

Thomas sürüyü bırakıp gittiğinde yerine bakan kişi sürünün önde gelenlerinden yaşlı Alfred oldu. Elli yaşındaki bu adam alfa potansiyeli ile öne çıkıyordu.

Thomas’ın yokluğunda sürüye göz kulak olmaktaydı.

Tyler amacını kafasına kazımış bir şekilde ilerledi. Alfred onu tanıyordu.

Aralarında geçen kısa bir merhabalaşmanın ardından Tyler daha fazla bekleyemedi ve amaçlarını sundu.

“Wilhelm’i öldürecek olan kazığı arıyorum. Burası, onun gömülü olduğu yer olabilir,” dedi kararlı ve soğukkanlı bir şekilde.

Alfred ‘’İlginç…’’ diye mırıldanarak burnunu kıvırdı.

Ve ardından hızlıca, beklemeden söze girdi.

“Burada kazı yapmana izin vermeyeceğiz. Burası kutsal topraklarımız.’’

Tyler içi daralmış bir şekilde nefes verdiğinde Alfred’e döndü.

‘’Alfanızın izni dahilinde gerçekleşirse de mi aynı tepkiyi göstereceksiniz baylar!?’’ diye meydan okumaya başladığında etraftaki diğer kurt adamların başı öne eğildi.

Alfred ona dik dik bakmaya başladığında boğazını temizle.

‘’Peki madem! Kanıtla. Thomas izni verdiği an istediğin her şeyi parçalara ayırmakta özgürsün.’’ Dedi kararlı bir ses tonuyla.

O an Tyler blöfünün Alfred tarafından yenmediğine tanıklık olduğunda içinden bir yerlerde lanet okuyarak telefonuna sarıldı.

Thomas…

Eğer gerçekten değer veriyorsa… O kazıya izin vermeliydi.

Tabii araya giren kavgalar ve tartışmalar birçok insanın arasını açtığında bu izin işlemi de fazlasıyla zor olmuştu ikili arasında.

Tyler’ın sabrı tükenmek üzereydi. “Bu mesele, hepimiz için önemli. O kazık burada ve eğer onu bulamazsam, hepimizin başı belada. Wilhelm, sadece benim sorunum değil. Bu kazık, onu durdurmanın tek yolu.”

Ancak kurtlar, onun konuşmasını dinlemiyordu bile. “Alfalığa meydan okumaya mı geldin? Yoksa burada savaş mı arıyorsun?” diye sordu bir diğeri, gözleri tehditkâr bir şekilde Tyler’a dikilmişti.

Tyler, derin bir nefes alarak öfkesini kontrol etmeye çalıştı.

Bu insanlar, onun ne kadar ciddi olduğunu anlamıyordu. O sırada, cebindeki telefonunu çıkarıp Thomas’ı aradı. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra Thomas’ın soğukkanlı sesi geldi.

“Tyler, Kanada’da ne işin var?”

Ve evet. Thomas’a çoktan haber uçuran kişiler Tyler’ın da gelişini haber vermişti bile.

Tyler gözlerini devirerek sürüden biraz uzaklaştı.

Alfayla bire bir konuşmak için doğru yeri bulduğunda sözlerini telefon karşısındaki Thomas’a karşın sürdürdü.

“Bu iş ciddileşti. Wilhelm’i öldürecek olan kazık burada, ama senin sürün izin vermiyor. Onlarla konuşmanı istiyorum.”

Thomas, Tyler’ın öfkeli ve sabırsız tonunu fark etmişti. “Tyler, orası bizim toprağımız. Kazı yapılmasına izin veremem. Bu mesele, basitçe bir intikam meselesi değil. Oraya asla dokunmayacaksın! Ayrıca babam ikinci bir kazık varlığından bahsetseydi bilirdim!’’

Tyler’ın yüzünde sinirle karışık bir alay belirdi. “Thomas, bu bir inat meselesi değil.’’

Ama Tyler kendini ifade etmekte fazlasıyla zorlanmıştı.

‘’O Brad’i, Adelia’yı öldürdü! Durmuyor, durmayacak. Dize getirilmesi lazım, o kazığa herkesin ihtiyacı var. Şu en iyi alfa benim triplerinden çık ve betalarını geri çek!’’

Tyler’ın öfkesine karşı Thomas’tan bir kahkaha işitildiğinde ikisinin de gerginliği birbirlerine ulaşmıştı.

İkisinin arasında gergin ir elektrik hattı varmış gibi gözükürken sözlerini sürdürdü Thomas.

‘’Pekala öyleyse! Topraklarıma gir ve oraları kaz. Betalarıma da kuşkusuzca zarar ver. O kazığı dönüştürdüklerinde kullanmak için hiç de çekinmem!’’

Tyler olduğu yerde kalakaldığında ikisinin de sesi bir süreliğine sessizleşti. Sonrasında da Tyler kahkaha atmıştı.

‘’Onlardan birisi en yakının, dostun Brad. Senin süründen kandaşın. Bir diğeriyse Adelia, uğruna her şeyi yapacağım! Asıl sen ona dokunmak isterken birden fazla düşün!’’

Thomas’ın yoğun nefesi kulaklarına dolduğunda Thomas sözlerini sürdürdü.

‘’Tamamen dönüştü değil mi o?’’

‘’Aynen!’’ Tyler’ın kesin tavrına karşılık Thomas sahte bir hüzün ile cevap verdi.

‘’Tüh şansıma küseyim öyleyse. Hazır sen Kanada’dayken ziyaretine giderdim!’’

‘’Thomas!’’

Tyler öfkeyle burnundan solurken zorlukla sözlerini bitirmişti.

‘’Beni karşına almayı tercih etme!’’

Ardından Thomas’ın bir kahkahası daha!

‘’Buna emin misin? Asıl sen beni karşına alma! Uslu bir Kral ol, ve melezinin yanına dön! Orada kaldığın süre boyunca evet kazdırırım o çukuru, önce sana saplansın diye!’’

Thomas’ın cevabı soğukkanlıydı.

Tyler sesini çıkartamayınca Thomas zafer kazanmışçasına sözlerini sürdürdü.

‘’ Eğer Wilhelm’i gerçekten durdurmak istiyorsan, başka bir yol bul. O kazık oradan çıkarılmayacak. Bu konuyu daha fazla tartışmayacağım.”

İşte o an Tyler öfke yerine bambaşka duyular ile karşılık vermişti Thomas’a.

Eski ve kopmuş bağa sahip arkadaş gibi…

Tyler bir kez daha söze girdi.

‘’Thomas, sırf inat olsun diye mi böyle yapıyorsun? Bu, sürü kurallarını dayatmaktan fazlası.’’

Ama Thomas’ın umurunda bile olmamış bu sözler.

Thomas’ın sesi, bu kez daha sertti. “Eğer gerçekten meydan okumak istiyorsan, o zaman açıkça söyle. Ama unutma, bu mesele bir liderlik meselesi değil. Eğer savaşa girersen, kaybeden sen olursun.”

Telefon kapandığında, Tyler sinirle dişlerini sıktı. Alfred yanına zafer kazanmışça geldiğinde sözlerini de sürdürdü.

‘’Eli boş geri dönüyorsun. Kendi evine dön Melez, burası senin gibi biri için bir yer değil!’’

Tyler, daha fazla konuşmanın gereksiz olduğunu anlamıştı. Derin bir nefes alarak öfkesini bastırdı. Başarmak istediği şeyi gerçekleştirememişti, ama geri dönmek zorundaydı. Öfkeyle arabasına geri döndü ve motoru çalıştırdı. Kanada’nın soğuk ve karanlık yollarında geri dönerken, aklında sadece bir soru yankılanıyordu: Wilhelm’i nasıl yok edecekti?

Amerika’ya geri döndüğünde, öfkesi hâlâ dinmemişti. Eline hiçbir şey geçmemişti. Wilhelm’i öldürecek olan kazığın nereye gömüldüğüne dair en ufak bir ipucu bile bulamamıştı. Arayışı, onu çaresiz bir umutsuzluğa sürüklüyordu. Ormana döndüğünde, bir süre etrafta dolandı. Ağaçlara, toprağa bakarak Wilhelm’in izlerini bulmaya çalıştı, ama nafile. Bu savaşı kazanmak için ne gerekiyordu? Neden her şey bu kadar karmaşıktı?

Tyler, kafasında bu düşüncelerle karanlık ormanda dolanırken, öfkesini yatıştırmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordu. Wilhelm’i yok etmenin tek yolunun o kazık olduğunu biliyordu, ama şimdi o kazığa ulaşmak daha da zorlaşmıştı. Kanada’daki sürüyle yaşadığı çatışma, işleri daha da karmaşık hale getirmişti.

Belirsizlik içinde, elleriyle ağaç kabuklarını sıyırırken, aklındaki tek şey Wilhelm’i nasıl alt edeceğiydi. Wilhelm’in bu konuda ne bildiğini anlamanın bir yolu var mıydı? Yoksa Tyler, düşmanını alt edebilmek için tamamen bilinmeyen bir yolda mı yürüyordu? Zihnindeki sorular, onu gecenin karanlığına doğru çekip sürüklerken, çaresizliğini daha da derinleştiriyordu.

Eve vardığında, sabahın ilk ışıkları çoktan yükselmişti göğe.

Tyler, arabadan inip sert bir adımla kapıyı kapattı. Etrafta, bahçenin içinde yankılanan tek ses, kapının kapanışındaki o tok sesti.

Şimdi ne yapacağını bilemez haldeydi. Etrafındaki sessizlik, sadece içindeki öfkeyi daha da büyütüyordu.

Bir süre daha düşündü. Wilhelm’in varlığı, her adımında ona karşı bir tehdit oluşturuyordu. Kazığı bulamadıkça bu tehditle yaşamaya devam edecekti. Ama pes etmek yoktu. Eninde sonunda o kazığı bulacak ve Wilhelm’i ait olduğu yere gönderecekti. Ne pahasına olursa olsun.

‘’Adelia?’’

Arkamdan gelen bir sesle hızlıca saniyelik bir bakış atarak tekrar önüme döndüm.

Tyler’dı gelen.

Onu umursamamaya çalışıp salıncakta sallanmaya devam ediyordum usulca ki yanıma gelerek ağırlığıyla salıncağı durdurarak oturdu.

Nihayet kendisine bakmak zorunda kaldığımda yaptığı ilk şey özür dilemek olmuştu.

‘’Özür dilerim öyle bir tepki vermemem lazımdı.’’

Şaşkınlıktan ağzım açılırken Tyler umutsuz bir vakaymış gibi arkasına uzandı.

Hayattan bıkmış tavırlarıyla salıncakta dururken ben de arkama yaslandım ve ardından da bağdaş kurdum. Tyler’ın başı omzuma yaslanırken iki kat şaşırmıştım.

‘’Kanada’ya gittim.’’ Dedi basitçe. Sonrasında iç çekerek devam etti.

‘’Ve ardındansa elim boş döndüm, çok güzel değil mi!?’’

Dişlerini sıkarken dudaklarım saçlarına gömülmüştü.

Yutkunduğumda Tyler hızlıca kendini toparladı. Başı çeneme hafifçe değerken başımı kaldırmamla dikleşerek başını omzumdan çekti. Sonrasında bir mesafe kadar uzağıma kaydıktan sonra gülümsemişti.

‘’Hala yapmadığımız son bir şey var.’’ Dedi.

Yüzündeki kırıklığın içinden beliren ve ışıltı saçan tükenmez neşesiyle.

Başımı salladığımda ayağa kalktı.

‘’Önce Nina’ya veda edelim.’’ Dediğinde peşine takıldım.

Nina ile yaptığımız sabah kahvaltısının ardından içtiğimiz kanlı kadehleri tokuşturarak veda etmiştik kendisine.

Şimdiyse de vakit gelmişti işte.

Son bir düello, son bir kapışma ve son bir eğitim!

Tyler ile, Tıpkı Thomas ile yaptığım gibi! Kazıklar aracılığıyla güzel bir dövüş. Şartlar eşitken ikimiz de birbirimize saplayabilecek konumdayken.

Arabaya binip ormanı yolunu tuttuk. Bu orman şehir dışındaki kurt evinin sahip olduğu ormandan çok daha farklıydı. Etraftaki evlerin azınlık olduğu başı sonu belli bir ormandı, küçük ve de sakin.

Araba ormanın önünde durduğunda ilerlemeye başladık.

Saat öğlen olmuştu bile.

Üstüme giydiğim lacivert büstiyer üstü siyah pembe yazı baskılı tişört altına giydiği grimsi jogger eşofmanla çok uyumluydum doğa ile!

Havanın kararma vaktine yakın saf bir dövüş gerçekleşti aramızda. Önce Tyler anlatılarını gerçekleşti ve ardından ısındık.

Ve bu yaptığımız ise ısınma dövüşü olmuştu ki ardından kazıklı bir rekabete geçecektik!

Tyler’la ormanda yaptığımız dövüş eğitimleri, hem fiziksel hem de zihinsel sınırlarımı sürekli zorlar hale gelmişti. Günlerdir süren antrenmanlar vücudumu güçlendirmişti, ama yine de onunla karşı karşıya geldiğimde, içimde her seferinde yükselen o tanıdık meydan okuma duygusu vardı. Tyler, dövüş sırasında asla geri adım atmazdı. Ne kadar zorlu olursa olsun, ne kadar yorulmuş olursam olayım, gözlerindeki kararlılık beni hep daha da zorlamaya iterdi.

O gün yine güneşin eğik ışıkları, ağaçların arasından süzülürken, ormanın derinliklerinde idik. Yerler hafif nemliydi ve havada taze yaprak kokusu vardı. Tyler’la tam karşı karşıya duruyorduk.

Güneş batarken ormanın derinliklerinde, ağaçların arasından sızan turuncu ışıklar gölgelerle birleşiyordu. Tyler ve ben, bu akşamüstü antrenmanı için hazırlanıyorduk. Ortamın sessizliği, sadece rüzgârın yaprakları hışırdatmasıyla bozuluyordu. İçimizde birikmiş olan enerjiyi serbest bırakmak, bu dönüşüm sürecinde daha da güçlenmek istiyorduk.

Tyler, gözlerinde her zamanki gibi soğuk bir kararlılıkla bana bakıyordu. Onunla olan bu dövüş, sadece teknik bir egzersiz değil, aynı zamanda ruhsal bir test haline gelmişti. İki melez olarak, güçlerimizi ve dayanıklılığımızı en üst seviyeye çıkarmak için birbirimizi zorlamamız gerekiyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım, sonra hızla kendimi savaş moduna geçirdim.

Tyler, ilk hareketiyle saldırıya geçti. Güçlü bir yumruk havadayken, onu zamanında tahmin edip sağa kaçtım. Ellerimizdeki kaslar, dövüşün her anında çalışıyordu. Tyler’ın saldırıları, adeta bir orman fırtınası gibi şiddetliydi. Kollarımda biriken gerilim ve kuvvet, her darbenin ardında yükseliyordu. Vücudumun her hücresinde hissettiğim bu gerilim, beni daha da güçlü kılıyordu.

Tyler, güçlü ve etkili bir vuruşla vücuduma darbe yapmaya çalıştı. Hızla karşılık verdim, kollarımı savurarak onun hamlesini boşa çıkardım. Her hareketimiz, bir balenin keskin adımları gibi, hesaplanmış ve etkiliydi. Derin bir nefes alarak bir adım geriye çekildim, Tyler’a stratejik bir hamle yapmayı planladım. Hızlıca ileri atıldım, ve Tyler’ın dizine güçlü bir tekme attım. Onun geriye savrulmasıyla birlikte, kaslarımın çekişi ve kuvveti hissettim.

Tyler, yıkılmadı. Hızla toparlanarak karşı saldırıya geçti. Çeneme ve göğsüme yönelen vuruşları, beni savunma pozisyonuna geçirdi. Her darbenin ardından içimde birikmiş olan adrenalin, dövüşün hızını artırıyordu. Tyler’ın gözlerinde beliren karanlık bakışlar, onun da mücadeleye tamamen kendini verdiğini gösteriyordu.

Dövüşün ortalarına geldiğimizde, ikimizin de vücudu ter içinde kalmıştı. Bu yoğun tempoda, her hareketin sonucu hemen kendini gösteriyordu. Tyler, ani bir hamleyle benden uzaklaştı ve aramızdaki mesafeyi artırdı. Birkaç saniye boyunca sadece nefeslerimizin sesini duyduk, ardından Tyler, tüm gücünü toplayarak en güçlü vuruşunu gerçekleştirdi. Bu vuruş, beni aniden dengesiz hale getirdi, ama toparlanmayı başardım.

Birlikte geçirdiğimiz bu zorlu mücadele, her iki taraf için de bir sınav oldu. Tyler’ın hareketleri, dövüşün her anında bir strateji içeriyordu. Her vuruş, onun ne kadar güçlü ve deneyimli olduğunu gösteriyordu. Ben de ona karşı koymak için tüm gücümü ve yeteneklerimi kullandım. Bu dövüş, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir sınavdı.

Loading...
0%