@selinayeda_x
|
YARALAR VE KAYIPLAR Jonas ailesini alıp eve sokmak için harekete geçtiğinde dikkatle başlarını tuttum. O an vampirlerin hepsi tek bir hedefleri varmış gibi üstümüze atıldığında birisine karşılık verircesine bende havada sıçradım. Boynunu kısa sürede parçalayıp attığımda yere inmiştim ki o anda acı bir çığlık işittim, Lydia! Bakışlarım oraya yöneldiğinde Lydia bebeğinin üstünde yere yığılmıştı gümüşe batırılmış bir kazık göğsünde belirdiğinde gözlerim acıyla parladı. Gözlerimdeki doğal renkliliğin melez turunculuğuyla karışımıyla tamamen Tribrid olduğumun farkına vardım. Gözlerimdeki maviliğin içinde birleşen melez renkler! Lydia’nın arkasındaki vampire atıldığımda Jonas tüm direncini kaybetmişti o an. Arkasından gelen vampir ona gümüş kazığı kaburgasına sapladığında acıyla inledi. İkisi yere buluşurken bebek Martina tüm bu savaşın içinde acıklıca ağlamaktaydı. Öfkeli savaş çığlığım tüm geceyi aydınlatırken bir vampiri metrelerce öteye fırlatıp diğerine yöneldim. Kafasına attığım öfke dolu bir yumrukla gövdesinden kafasını ayırdığımda Jonas’a döndüm. Kaburgasındaki kazığı çıkarıp tersiyle bir vampirin karnına attığımda Lydia’ya yöneldim. Onu kaldırmak isterken arkamdan atılan kazığı hissederek arkamı dönerek tepki verdim ve kazığı bir hışımda tuttum. Elimi yakan gümüşle kazık bir anda yere düştüğünde kalbimde hislere dökülemeyecek kadar yoğun bir acı hissettim. Melez zehrine bulanmış tahta, gümüşe batırılmış kazık! O an zorlukla nefes alırken karnıma vampir tarafından atılan gümüş mermi ile çığlık attığımda dizlerimin üstüne düştüm. Aralarında sadece ikişer adım kalan üç yaralı ve bir bebek yerde savunmasızca yatmaya başlamıştı. Öksürüklerimden gri bir duman çıkarken ellerim toprağı ve toprağa bağlanarak hayatta kalmaya çalışan çimenleri sıktı. Dişlerimi acıdan birbirine bastırırken üstüme yürüyen vampirin adımlarını fark etmemle doğrulmaya çalışım ama o sadece gümüş sihri bıçağı ile saçımdan tutarak boynumu belirgin hale getirmiş ve bıçağı tenimde gezdirmeye başlamıştı. Çığlıklarım artarken yeni dönüşmüş vampirin öfkesini taşıyan ama bu an için bir süre boyunca eğitilmiş vampir şimdi de başladığı işi bitirmek için hazır hissetmiş bıçağı tüm boynumu kesmek için hazırlamıştı ki kafasının kopup bir tarafa, kafası kopmuş bedeninin ise önümde yerle bir olduğunu gördüğümde bakışlarım havalandı. Tyler… Yere o an tam olarak yığıldığımda hem bilincim hem de gözlerim açıktı. Thomas yanıma çöktüğünde yalvaran gözlerle bakıyordu adeta. Tyler’a ilerideki kargaşayı gösterdiğimde başımı salladı. Amacımı anladığındaysa geriye uygulamak dışında başka hiçbir şeyi kalmamıştı. ‘’Biz ilgileneceğiz onunla.’’ Dedi Thomas Tyler’a karşı. Ardından da ekledi. ‘’Yardım et sürüme, verdiğin sözü tut.’’ Dumanlı öksürüklerim bebek ağlamalarına karıştığında Thomas elini karnımdan içeriye soktu. Çığlıklarım o an daha da katlanarak artarken dişlerimi sıkmaya ve bağırmamaya çalıştım. Thomas’ın kolunu koparacakmışım gibi sıkarken nihayet karnımdaki beni zehirleyen mermi çıkmıştı. Thomas ardından kalbimdeki kazığı da çekip aldığında bir köşeye fırlatıp attı. Onun kolları arasında yerde yatıyor bir şekilde kalakaldığımda gözlerim Tyler’da kalmıştı. Gerçek bir melezin gerçek öfkesi sonucu gerçekleşen büyük katliama tanıklık etmiştim. Sadece beş saniye ve sadece on kayıp. Sadece on beş saniye ve hepsinin ölü bir şekilde yere yığılması. Bu evden sadece bir vampir hayatta çıkmıştı. O da Wilhelm’e haber salabilsin diyeydi! … Etraftaki yaralıları göz ucumla ölçtüğümde her şeyin analizini kısa sürede yaptım. Lilith ve Brad birbirlerine destek olarak yara olmadan kurtulmuşlardı. Lucas çevikliği ile her darbeden kaçınmış aynı zamanda da Maya’yı korumuş, birlikte vampir de avlamışlardı. Ama bakışlarım Elliot, Jessica ve Fernando’ya döndüğünde acı, tiz bir çığlık duyuldu. ‘’Fernando!’’ Sürüden bir beta hayatını kaybetmişti. … Tyler’ın bakışları benimle kesiştiğinde yanımıza melez hızıyla gelmişti ki Thomas o an beni kucağına alarak yerden kaldırdı. Tyler’ın bakışları o an Thomas’a kaydığında Thomas ‘’Lilith!’’ diye bağırarak Lilith’e seslenmişti. Lilith ne yapacağını şaşırırken yanımıza koştu. Brad ise feryadın olduğu yere. Maya ve Lucas ise ayrılmışlar Maya bizden tarafa gelmiş, Lucas ise Fernando’nun yanına gitmişti. Anlaşılan bu gece acılı kayıplara bir kamp ateşi daha yakılacaktı. Gözlerim yavaşça kararmaya başlarken bedenim titredi. O sırada Thomas’ın sesini işittim. ‘’Ben ilgileneceğim Tyler, Lilith ise Lydia ile… Jessica!’’ Thomas’ın emir verici sesine karşın Jessica ağlamalarına rağmen yanımıza ulaştığında Thomas bebek Martina’yı gösterdi. ‘’Bebeğe şimdilik sen bakmalısın.’’ O an ise Jessica’dan rest gecikmedi. ‘’Canın cehenneme Thomas!’’ Jessica Thomas’ın üstüne atılacakken Tyler onu tek bir el hareketiyle durdurdu ve kısa süre içerisinde omzuna uyguladığı baskıyla onu dizlerinin üstüne çöktürdü. Jessica debelenirken yanımıza agresif bir Elliot gelmişti. Thomas ona döndü ve bağırdı. ‘’Alfalığımı sorguluyordun. İşte al bebeği ve içeri geç!’’ Elliot kafasını istemeye istemeye salladığında Jonas’ın kucağında ağlayan bebeği alarak içeri geçti. Jessica o an debelenmeye devam ettiğinde Tyler onu yakasından tutarak kaldırıp evin kapısının önüne doğru ittirmişti. Jessica öfke ile evin yolunu tuttuğunda Lilith ağır yaralı Lydia’nın yanına çöktü. Bakışlarım bir daha ağır yaralanmış Lydia’yı bulduğunda ellerim zorlukla Thomas’ın omzunu tuttu. Thomas beni kucağında hafifletircesine daha da kendine yasladığında ona istemsizce sarılmış olmuştum ve Tyler’ın öfke saçan yüzü ile evin içine geçmiştik. Ardımızdan Brad’in omzuna girdiği yürümede güçlük çeken Jonas, Tyler’ın kucağında Lydia ve Lucas tarafından ölü bedeni sırtlanmış bir Fernando, yanlarında ise Maya ve Lilith öylece yürüyerek içeri girdiğimizde Lilith kaç parçaya bölüneceğini şaşırdı. Taa ki Thomas hala kucağında beni taşırken görev dağılımı yapana kadar. ‘’Brad Jonas ile salonda ilgilen. Lilith Lydia ile ilgilenmelisin önceliğimiz o, odasına çıkarın onu. Lucas ve Maya arkadaşımızı uğurlamak için hazırlıklar sizde. Bebek zaten Elliot ve Jessica da.’’ Gözleri bana döndü. ‘’Seninle de ben ilgileneceğim.’’ Thomas merdivenlerin yolunu tutarken Tyler Lydia’yı en üst kata kadar taşımıştı. Tyler Lilith’in istekleri için melez hızını hali hazırda tutarken Thomas beni eski odama götürdü. Daha önce Lydia ve Jonas’ın kaldığı, bebek Martina’nın doğduğu ve üst kat tadilatı bitene kadar kaldıkları oda! … Thomas beni yavaşça yatağa bıraktığında elleri tişörtüme gitti. Tişörtü yavaşça sıyırırken karnımdaki ve kalbimdeki yaralar ağrımıştı. Hal böyle olduğunda Thomas tişörtümü tek bir hamle ile parçalama kararı aldı. Üstümde büstiyer ile kalakaldığında gözleri gözlerimle buluştu. ‘’Bir sprey var, gümüş yaralanmalarına iyi geliyor. Onu sıkacağım. Bir de melez zehri sorunumuz var.’’ Başımı salladığımda Thomas spreyi almak için gitmişti. Zorlukla dik dururken bedenim yavaşça yatakla buluştu. Soğuk sprey karnımda etkisini gösterdiğinde gözlerimi araladım. Thomas üzerime eğilmiş bir şekilde karnıma spreyi sıkmaktaydı. Bu işlem bittiğinde bileğimden kavrayarak beni yataktan kaldırdı. Yanıma oturup sırtımdan kalbime doğru saplanmış kazık izi için de yatıştırıcı bir sprey sıktığında derin bir nefes aldım. Kurtboğan ve mine çiçeği… En çok o mahvediyordu. Gözlerim kararmak üzereyken Thomas bir kan torbası uzattı. ‘’Hala bir tane kalmış. Bunu iç bir nebze de olsa iyi gelir.’’ Dediğinde yutkundum. Thomas benim için torbanın ağzına açtığında torbayı da dudaklarımın arasına götürdü. Onun yardımlarıyla kanı yavaşça tüketirken evde derin bir sessizlik hakimdi. Ve sessizliği bozan yaralı kurt iniltileri! Belki de Tyler yetişmeseydi zamanında… Hepimiz mahvolmuştuk! Bu kötü yolu düşünmek bile istemeyerek tüm kanı tükettim. Thomas kanı dudaklarım arasından çekip aldıktan sonra yanında tuttuğu peçeye ile dudaklarımdaki kalıntıları yavaş ve nazikçe silmişti. Gözlerim dikkatle onu ve hareketlerini izlerken bakışlarımız bir süre kesişti. Thomas’ın ise söyleyecek bir şeyleri var gibiydi. Dudaklarını ıslattı ve araladı. Ardında kelimeler kendiliğinden dökülmüştü. ‘’Özür dilerim. Üzgün ve hatalı olduğumu bil. Zamanında çok yanlış davrandım. Martina’ya zarar verme ihtimalini bile varsaymak hataydı. Doğmasına yardım edip onunla bağ kurduktan sonra her ne kadar kan emici olsan da ona zarar vermeyeceğini bilmem, düşünmem gerekirdi.’’ Bakışlarımı olumluca Thomas’a karşı çevirirken o yavaşça kalktı. Ardından örtünün bir köşesini kıvırdı. Beni yavaşça belimden tutarak kaldırdığında yatağın içerisine bir kez daha bırakmıştı. ‘’Bir an önce iyileş olur mu?’’ Ona gülümsediğimde tüm zorluklara rağmen uzanarak yatmıştım. … Gözkapaklarım ağırlaşırken ne zaman uyuyakalıp ne zaman uyandığımı bile anlayamadım. Hala etraf gece yarısı iken yatakta doğrulmaya çalıştım. Ağzımda acı dolu bir inleme kaçırdığımdaysa zorlukla doğrulmuştum. Öksürüklerim hala dumanlı bir şekilde ortamda yankılanırken Thomas odaya girmişti endişeyle. ‘’İyi misin!?’’ Hayır! Hiç ama hiç iyi değildim. Başım zorlukla iki yana sallanırken önümde diz çökmüş yataktan dışarıya sarkıttığım dizlerime dokunmuştu. Ellerim yatağa tutunurken oda kapısının çerçevesinde beliren Tyler ile bakışlarımı o yöne çevirdim. ‘’Tyler…’’ Tyler hızlıca yanımıza vampir hızıyla geldiğinde Thomas ellerini çekip doğrulmuştu. Thomas ağzını açıp bir şey söyleyecekken Tyler hızlı bir hamleyle söze girmişti. ‘’Bir süre ayrılıyoruz, damardan kaç içmeye ihtiyacı var!’’ Tyler yanıma gelip beni yataktan yavaşça kaldırdığında bitkince kollarına düştüm. Thomas bir adım gerilediğinde gözlerinde onay var gibiydi. O an Tyler başını sallayarak beni kucağına yavaşça aldığında son sözlerinin ardından ruhlarımızı havaya karıştırdı ikimizin de. ‘’Ateşe yetişemezsek bil ki bu yüzden’’ Ve Tyler ne olursa olsun, her şeye rağmen, kurt adam geleneği olan kamp ateşine önem veriyordu. … Bir kez daha arabanın yanındayken araba orman yolundan geriledi. Asfalt yola yakın bir yerde durduğunda dönüp bana bakmıştı. ‘’Gidene kadar… Yetmesi için kanımı ister misin?’’ Ona şaşkınlıktan açılmış gözlerle bakakaldığımda sözlerini beklemeden sürdürdü. ‘’Yaran… Geldiğimde hiç iyi gözükmüyordu.’’ Hala da iyi değildi ki… ‘’Gidelim.’’ Dedim net bir ses ile. ‘’Dayanıyorum.’’ Başını salladığında arabayı çalıştırdı. ‘’Sadece yirmi dört saat acı verir.’’ Evet bunu kesinlikle biliyordum. Bilmediğim şey ise Nina’ya gidip ne yaptığıydı, Thomas ile arasında geçen kavga ne ile alakalıydı? Araba şehre girdiğinde durdu. Kimdi o şanslı kişi. ‘’Kımıldama, geliyorum.’’ Dediğinde arabada beklemiştim. Sonrasında çok geçmeden bir kadınla geri döndü. Çakma sarışın bordo elbiseli, altın sarısı topuklu ayakkabılı!.. Tip tip Tyler’a baktığımda omuz silkti ve kızı yanıma getirdikten sonra uzaklaştı.. ‘’Daha kolay etkileniyorlar.’’ Dediğinde göz devirmiştim. Arabadan inip kızın önünde durduğumda Tyler söze girdi. ‘’Her şeyiyle hazır, bağırmayacak da. Sadece ısır!’’ Reflekslerim hızla devreye girdiğinde kızın açık boynunu dişledim. İçimde sadece iyileşme arzusu varken içtikçe içtim, litrelerce. Dişer daha da ileriye battığında anladım ki artık durma vaktiydi. Yavaş yavaş geri çekilmeye çalışırken kan daha da çekti. Ardından gözlerimi yumdum. Yaşayacak hayatı vardı değil mi? Ondan beslenmeyi durdurduğumda kızın hızlıca yanımızdan uzaklaşması bir olmuştu. Tyler yanıma gelip omzuma dokunduğunda aynı zamanda da bir soru yöneltti bana. ‘’İkinciye ihtiyacın var mı?’’ Başımı olumluca salladığımda bir arayışa daha girmiştik. Bu sefer erkek! ‘’AB- düştü bu sefer, şansına!’’ diyerek adamı kucaklarıma bıraktığında vakit kaybetmeden attım kendimi üstüne. Daha da lezzetli! Dişlerim tenini alev gibi yakarken daha da ileri sokuldum. İşte tüm bu benliğim ile onu sömürmek isterken yoğun kan arzusuna karşı koymak daha da zordu! ‘’Yapabilirsin.’’ Diye fısıltısını işittiğimde Tyler’ın gülümsedim, dişlerim hala bir tene batarken. Sonrasında alacaklarımı aldıktan sonra dişlerimi ayırmıştım teninden. Tyler bana memnuniyetle bakarken ikinci avı da yollamıştık. Bir kez daha ‘’Devam mı?’’ diye sorduğunda başımı olumsuzca salladım. Ve ardından ekledim. ‘’Yoruldum.’’ Tyler gülümsediğinde kapıyı da benim için açmıştı. Tyler da şoför koltuğuna yerleştiğinde artık hazırdık, kurt evine dönmek için. Yol boyu ayıklık, baygınlık arasında gidip gelirken aracın durması ile gözlerimi araladım. Gelmiştik işte. Tyler yavaşça arabadan inip yanıma ön taraftan dolaştığında yine aynı yavaşlıkta açtı kapımı. Ona yavaşça kollarımı uzattığında beni nazikçe adeta kucağına almasını istemekteydik. Tyler gülümseyerek beni kucağına aldığında araba kapısını da bacağıyla kapayarak eve yöneldi. Ellerim boynunda sıkıca sarılmış iken çıkmıştık oda katına. Beni kendi odama götürdüğünde ışık anahtarını -düğmesini- kapayarak odayı aydınlattım. Odanın ortasına doğru adımlayıp beni yatağa oturur vaziyette bıraktığında esnedim. Üstüme göz gezdirdiğimde yaralarım hala iyileşmemişti. Tyler yanıma oturup kalbimdeki yarayı dikkatle incelerken bir yandan da nazik dokunuşlarını bedenime bırakıyordu. "İçeride hala" diye iç geçirdiğinde sözlerini sürdürdü. "Tam olarak nasıl pansuman yaptı sana? Ben ona bakarım derken gerçekten de sadece yüzüne mi bakıyordu?" Thomas’tan bahsediyordu. Bunu anladığımda omuz silktim. "Bilmiyorum." Diye iç çekerken ayağa kalktı. "Lilith'i çağırayım.* Lilith... İşte o zaman aklıma gelmişti yorgun bedenler. Lilith Lydia ile ilgileniyordu. Gözlerimi kısarak nefesimi verdim ve merakımı gizleyemeden kalbime giren duygusal sancılarla birlikte sordum. "Lydia... O iyi mi?" O an Tyler'ın da bakışlarında mutsuz bir ifade belirdiğinde kapıya yönelmişti. "Lilith'i çağırma, iyiyim ben, Lydia ile ilgilensin." Tyler başını sallayıp çıktığında kalkarak yatağın içine girdim. İyiydim, şimdilik! ... Odada kuru bir öksürük belirdiğinde bakışlarım o yöne kaydı. Tyler. Dikkatimi çeken Tyler ardından yanıma kadar gelip durduğunda bir şeyler söylemeye çalıştığını da anlamıştım. "Lilith... Hala Lydia ile ilgileniyor." Tyler'ın bu sözlerinden sonra ne demeye çalıştığını da anlamıştım. Lydia... Hiç iyi değildi! Yataktan doğrulmaya çalışırken Tyler omuzlarımdan tuttu. "Ben ilgileneyim yaranla." Dedi kendinden hiç emin olmayarak. Belki de yanlış kişilerin canını yakmaktan hoşlanmadığındandı bu ikilem. Başımı olumsuzca salladığımda yavaşça geri yatmıştım. Tyler iç çekerek örtüyü yavaşça üstüme tekrardan bıraktığında üzerimde eğildi. "Uyu öyleyse." Diyerek fısıldadığında dudakları alnıma değmişti. Sonrasında kendini toparlayıp doğrulduğunda yatağa iyice sindim. Tyler kapıdan tarafa yönelirken onu, ona seslenişim ile durdurdum. "Tyler..." Bakışları bir anda bana döndüğünde derin nefesimi vererek durdum. Ardından söze girmiştim vakit kaybetmeden. "Gitmesen olmaz mı?" Bu sorumla Tyler olduğu yerde duraksadığında bakışlarımı tavana dikmiştim. "Gitmeye niyetim yoktu zaten." Diyerek gülümsediğinde yavaşça kapıya yöneldi. "Sadece birinden bir isteğim var. Söyleyip geliyorum." Tyler kendini hızıyla dışarı fırlattığında gözlerimi kapattım. Yorgunluğumun ele geçirmesi üzerine gözlerim yavaş yavaş kapanırken saniyeler içinde bir kez daha Tyler'ın odaya girdiğini hissetmiştim. Yanıma sandalye çekip otururken son fısıltısını da kulaklarımda işittim. "Uyumana bak güzeller güzelim. Emin ellerdesin." Üstüme gerçekten bir yorgunluk çökmüştü ve bunu da sanırım ancak uyuyarak, dinlenerek çözebilirdim. Ve ben de aynen öyle yaptım. Gözlerimi tamamen yumdum ve de uyudum! ... Karanlığın içinden uzanan bir el gibi hissettiğim ışık selinden araladığım gözlerle bakındım etrafa. Etraf kapkaranlık, odada hiçbir ışık yok. Başucuma baktığımda Tyler'la bir kez daha geldim göz göze. Ateşin çıtırtısı ve köz kokusu bütün yaralarıma rağmen hislerime dolarken doğrulmaya çalıştım. İşte o an sancılanmıştım bir kez daha. Kalbime giren yoğun ayrı ile inleyip yatağa düştüğümde Tyler seri bir hareket ile yanıma oturdu. Ellerim dizinde iken beni yavaşça doğrulttu. Acıdan gözlerimdeki renk değişimleri onun irislerinden yankılanırken Tyler'ın endişeli ama bilgili sesi doldu kulaklarıma. "Kan içmen gerek. Kan ile güçlenip kan ile karşı koyabilirsin zehre." Sonrasındaki sözlerinde kendine küfredercesine bir hali vardı. "Lanet olsun hiç kalmadı." Benimle birlikte yatağa girerken fısıltıları kulağımdaki yerini aldı. "Kamp ateşinden hemen sonra... Sık dişini tamam mı gelecek kan." Başımı zorlukla sallarken Tyler'ın beni kendisine çekmesi ile afalladım. Dudaklarım boynuna baskı uygulandığında karşı koyamamıştım. "Hadi." Dedi bekliyormuş gibi. Bir eli sıkıca çıplak belimi sardığında beni kendisine bastırdı. "Kan gelene kadar benimle idare etmelisin " O an benim için bitmişti artık. Dişlerim boynundaki damara battığında elimle omzunu sıkıca kavradım. Belimdeki eli beni sertçe kendisine bastırıyorken aldığım izin ile daha ileriye gittim. Birkaç yudumdan ziyade gerçek bir beslenme olarak litrelerce! Tırnaklarım omzuna, dişlerimse damarına batarken eli belimde yavaşça geziniyordu. Kendimi ondan atmak istediğimde kurduğum baskıyı düşürdüm. Dişlerim teninden çıkarken onun elleri hala aynı yerdeydi. Omuzlarından destek alıp üstünden yükselmişken bakışları kanlı dudağıma kaydı. Kendi kanı ile ıslanmış dudamlarıma. … Tyler’ın boştaki eli yanağıma uzanırken belimdeki elinde baskı bir kez daha arttı. Beni kendisine çektiğinde aramızdaki mesafe yine eskisi gibi, eskisi kadar yakın olmuştu. Bakışlarım gözlerinden kayıp tıpkı onun gibi dudaklarını bulduğumda alt dudağımı emip ardından da üst dudağıma geçtiğimde dudaklarımda kalan kanları da tükettim. O an sadece gözler ve hisler konuşurken yavaş bir hareket ile yanağımı okşayıp ardındansa çenemi tuttu. Ve sonraki an dudaklarıma dudakları ile baskı kuracağı esnada kapının açılmasıyla her şey son buldu. Hislerim bir anda beni terk ettiğinde onun göğsüne düştüm. Gözleri ise kapıdaydı. Kapıdan içeriye dalan kişinin Maya olduğunu hissetmemle gözlerimi yumdum. "Özür dilerim ben şey... Evin anahtarlarını vermemiştin..." Diye kendini ifade etmeye çalışırken Tyler beni omuzlarımdan tutup yavaşça yatağa bıraktıktan sonra dirseklerinden destek alarak doğruldu. O an Maya'nın gözleri Tyler'ın boynunda kilitlendiğinde bir adım geriledi. Tyler'ın yorgun sesi ve eli ise tek bir tarafı işaret etmişti. "Odada komodin üstünde." Maya seri adımlarla kapıyı çekip uzaklaştığında Tyler'a sırtımı dönerek yatağın en uç köşesine geçtim. Maya yetişmese... Ne yaşanacaktı kim bilir? Vampir içgüdüleri ikimizi de ele geçirdiğinde? ... Gözlerim üçüncü kez bir görüşe sahip olduğunda, uyandığımda nihayet geceyi atlatmanın verdiği rahatlık ile nefesimi yorgunca verdim. Yataktan doğrulurken yanıma bir bakış attım. Tyler yanımda gözleri kapalı bir şekilde yatarken uyumadığını biliyordum. Nefes alışverişleri farkından gayet kolay anlaşılıyordu. Kuru öksürüğüm odada yankılandığında Tyler gözlerini açtı. Üstümdeki örtüyü atıp ayaklarımı dışarıya sarkıttığımda Tyler da aynı şeyi yaparak yataktan kalktı ve yanıma dolaştı. "Günaydın..." Günaydın. Kuru bir şekilde. Ne kadar da romens! Gözlerim devrildiğinde Tyler önüme çöküp ellerimi elleriyle kavradı. "Adelia'm." Sesindeki garip tınıya şaşıp kalmıştım. Önce Adel diyerek susmuş, ardından Adelia demiş ve bu kadarla yetinmeyip sahiplenici bir ifade takınmıştı. Adelia'm... Onun Adelia’sı. Eski prensesi şimdiki kraliçesi? ... İç çektiğimde ellerini sıktım kaldırmak istercesine. Ellerini çekişimle ayaklarının üstüne basar konuma geldiğinde ellerinden destek alarak kalktım. Bir eli elimden ayrılıp kalçama sarıldığında omzunu tuttum. "Yaraların iyileşmedi hala." Dediğinde eli belime yükseldi. "İyiyim ben." Diyerek ona karşılık verdiğimde elini bırakıp belimi saran eli arasından çıktım. Yatağa tekrar oturduğumda kapının çalınması ile dikkatlerimiz o yöne kaydı. İçeri Lilith girdiğinde Tyler bir adım gerilemişti. Lilith, diğer yaralılardan bulabildiği zaman ile şimdi de bana uğramıştı. "Nasıl hissediyorsun Adelia?" Diye sorarak yanıma yanaştığında başımı salladım. O an Tyler söze girmişti benim yerime. "Sonunda gelebildin. Zehri çıkarabilir misin, ya da farklı bir şey?" Lilith yanıma oturduğunda hızlıca kalbime saplanan derin yaraya baktı. "İşlemiş her yerine. Ancak yirmi dört saat geçtikten sonra..." Diyerek söze girdi. "İyileşme süreci başlarsa daha kötü. Zehir tamamen içeride kalır. Böyle daha iyi." Tyler başıyla onaylayarak sordu. "Maya geldi mi?" Lilith başıyla onayladı. "Maya da Brad de burada." Ardından boğazını temizleyip bir kez daha konuştu. "Fernando için dün ateşi kurduk ve uğurladık. Jonas ve Lydia için aynı şey olmaması için uğraşıyoruz." Bu da bir nevi beni önemsiz şeyler için rahatsız etmeyin anlamına mı geliyordu? Bence öyle. Lilith ellerimi üzerimden çekerek yataktan kalktığında hızlıca adımlarını kapıya yöneltti. Odada bizi bir kez daha baş başa bıraktığında odada baş başa kalmamız kısa sürmüştü. Maya elinde üç paket kan ile içeri girdiğinde hızlıca yanımıza geldi. İkisini kucağıma bırakıp birini de Tyler"a uzattığında Tyler paketi alarak yanıma oturdu. Kucağımdaki ikinci paketi de eline aldıktan sonra Maya'ya döndü. "Hepsini aldınız mı?" Maya başını salladığında söze de girmişti. "Odandaki dolaba koyduk, getirmemi ister misiniz birkaç tane daha?" Tyler başını sallayıp Maya'yı onayladı. "İki tane daha getirsen iyi olur." Maya başını sallayıp odadan çıktığında şaşırmıştım. Bu kadar kanı ne yapacaktık? Tyler'ın "Başla." Dercesine uzattığı eliyle paketi açtım. Birinci paket... İkinci paket... Derken üçüncü paket... Nasıl bu kadar hızlı tükettiğimi anlayamazken Maya'nın getirdiği iki paketten birisini daha bana uzattığında durdum. Almadım. "Yeterli sanırım." Diyerek kendimi tartarken Tyler başını salladı. "Bu ikisi de benim için öyleyse." Dediğinde o da hızlı bir şekilde tüketmeye başlamıştı. Doğru tabii, onun da ihtiyacı vardı buna. ... Saatin kaç olduğunu düşünerek etrafa göz gezdirdim. Gerçekten saat kaçtı ki? Güneş gökyüzünde süzülmekteydi. Oda ise gayet aydınlıktı. Peki ya saat kaçtı? Yirmi dört saatin geçmesi ve bu zehirden kurtulmam için dayanmam gereken daha kaç saat vardı. Tyler koluma parmakları ile sürttüğünde titreyerek ona döndüm. ‘’Çok az kaldı.’’ Diyerek iç çektiğinde ayağa kalktı. ‘’Biraz daha dinlen. Belki de sağlıklı bir şeyler de tüketmelisin. Et falan belki… Sen burada dinlenmene bak, iyi gelebilecek her şeyi getireceğim sana.’’ Tyler sözlerimi bile beklemeden odadan çekip gittiğinde nefesimi bıkmışlığımı dışa vurmuşçasına verdiğimde yavaşça arkama uzanarak öylece durdum ve gözlerimi tavana baktım. Çok az kalmıştı. Sadece birkaç saat… Tyler’ın yirmi dakika içinde getirdiği tepsinin kokusu burnuma dolduğunda doğruldum. Vişne suyu. Bonfile. Tavuk göğsü. Meyve tabağı. O an bakışlarım Tyler’ın gözlerini buldu. ‘’Portakal suyu, limon konsantresi, birkaç damla da vişne suyu. İşte lüks kokteylimiz ve sağlıklı antrenman öncesi kahvaltılık içeceğimiz hazır!’’ İşte buydu, bilmesinin sebebi. En sevdiğim sağlıklı içeceği. Tarifini vermiştim çünkü yıllar önce. Çünkü kendisi neredeyse her gün yanıma gelirdi. İlk tanışmamızıın ardından sürekli. Onu her gün yanımda bulurdum. Tıpkı şu günlerde de olduğu gibi. Tanışık olduğumuz günden beri her gün… O hayatları mahveden olay yaşanana kadar neredeyse her gün. Ardından araya giren iki koca yılın sonrası bir kez daha. Bir kez daha en baştan ve bir kez daha tanışarak. Tyler ve ben. İki mahvolmuş hayat. İki kez tanışarak her seferinde kaosu beraberinde getiren ikili. İşte getirdiği vişne suyu bana bunu hatırlatmıştı. Yanıma gelip tepsiyi komodine bırakınca söylendi. ‘’Bu sefer benim tarifim.’’ Dedi. Sanki aynı anda aynı şeyi hissedip hatırlamışız gibi. ‘’Bu sefer vişne suyu, içinde portakal suyundan güzel bir oranda bulunarak.’’ Ona burukça gülümsediğimde büyük ama ince bardağı elime alarak yavaşça yudumladım. Önce bir kusma testi yapmıştım. Neyse ki midem kabul etmişti. Bu da demek oluyordu ki artık yiyebilirdim! Tepsiyi kucağıma çekip büyük bir iştahla yemeğe başladığımda arada içeceği yudumladım. Ardındansa bakışlarım bir kez daha Tyler’a kalmıştı. ‘’İster misin?’’ diye tepsiyi uzatırken başını olumsuzca sallasa da vazgeçmedim. Onun da ihtiyacı vardı. Ve beni beslemeye devam etmek istiyorsa biraz güç kazanmalıydı değil mi? Gülümseyerek ayağa kalktığımda elimdeki büyük et parçasını yetişip dudaklarına kadar bastırdım. ‘’Hadi!’’ Israrlarıma nihayet dayanamayan Tyler ağzını açıp elimdeki et parçasını kaptığında bir kez daha gülümsedim. ‘’Afiyet olsun Kralım.’’ Gözlerindeki bakış değiştiğinde ‘’Bana öyle deme.’’ Diyerek yuttu eti. Sonrasında da bir kez daha devam etmişti sözlerine. ‘’İstemiyorum.’’ Sırıttığımda gözlerinde bıkmış bir ifade vardı. ‘’Ne güzel rahatsız oluyorsan kralım. Adel günlerinin intikamını alırım.’’ ‘’Ya da!..’’ diyerek üstüme atıldığında bir anda kendimi kucağında bulmuştum. Ya da?.. ‘’Böyle devam eder gideriz. Kral’ın Adel’i!’’ Kral’ın Adel’i… Başımı olumsuzca sallarken inmiştim çoktan yere. ‘’İyi madem sevgili Adelia’m… Kendini güçlendirmeye bak.’’ Sevgili Aedlia’m… Hep bir adım önde olup bana farklı bir şekilde seslenmek istiyorsun değil mi? Bu kız ancak benimle daha yakın olabilir diyerekten? Yatağa bir kez daha oturduğumda tepside ne varsa silip süpürdüm. Dinlenişlerim ve uzanmışlarımın ardından geçen birkaç saatin ardından saatin kaç olduğunu ve kalan zamanımı da nihayet öğrenebilmiştim. Saat üç buçuk olduğunda iyileşmeme saatler varken saat altıyı vurduğunda geriye sadece üç saat kalmıştı. Akşam saatlerine kadar beş paket daha kan içtiğimde bu bir gün de içtiğim kan torbası rekoru olmuştu. Yedi paket! … Artık yorgunluğumun geçip yerine güçlendiğimi hissettiğimde zehri attığım bir andı. Anlamıştım. O an Tyler yedinci ziyaretine geldiğinde bunu o da anlamıştı. Ve sırada ise büyük acı sonrası iyileşme vardı. Yanıma gelip yatağa oturduğunda iç çekerek söylendi. ‘’İyileşme sürecinin başlaması için bekleyebilir ya da hızlı bir şekilde süreci başlatırız.’’ Dediğinde seçimim çoktan belliydi. ‘’Başlatalım.’’ İşte burada derin bir iç çekmişti. ‘’Nasıl yapayım?’’ Nereyi kırmamı istediğini mi soruyordu yoksa bana hangi istek ile zarar vereceğini mi? En sonunda sol kolumu ona uzattığımda kolumu sıkıca kavradı. Nefes alışverişleri kulağıma dolarken dişlerimi sıktım. ‘’Hadi.’’ Uzun bir bekleyiş sonrası yine hiçbir şey elde edemediğimde dişlerim arasından hırladım. ‘’Hadisene!’’ Gözleri kapalı kollarımı sımsıkı tutmaktayken adeta tereddüt yaşamaktaydı. ‘’Başkası yapsın öyleyse!’’ diyerek elimi çekmeye çalışırken gözlerinin turunculuğunda kayboldum. ‘’Hayır!’’ diye hırladığında bir eli omzumu diğer eli de kolumu tuttu. ‘’Ben yapacağım!’’ Ardından kısa bir bekleyiş ve ani bir acı! Kolumun kırılması ile inlediğimde derinden gelen bir acı yaşadım. Gözlerim cayır cayır yanarken acının devam edişi yavaş yavaş iyileşme sürecinin de etkisiyle kayboldu. Önce karnımı delmiş kurşunun acısı yok olduğunda sonra da kolumdaki kırık iyileşti. Ardındansa kalbimin arkasındaki derin boşluk tamamıyla kapandı. Artık sapasağlamdım. Sapasağlam bir Tribrid! … Bebek sesi gecenin ilk saatlerinde tüm evi inletmeye başlattığında bebek Martina'nın içli içli ağlamaları bir bir kulağıma gitmişti. Annesi de babası da yaralıydı. Ve Martina bunu biliyor, hissediyordu. Yaralı bir bebeğin ağlama sesi nasıl olursa Martina’nın çığlıkları da aynı o şekil karışıyordu tüm evin ruhuna. Ayağa kalktığımda Jessica’nın ve Elliot’un bebek Martina’yı bir türlü susturamadığını hissetmiştim. Ve odalarına gittiğimde bu gördüklerimle kanıtlanmış olmuştu. Elliot’un bıkkın yüzü, Jessica’nın öfke saçan yüzü ve bebekle birlikte ağlayışı… Ve bir yandan bebeği kucağında söylerken ettikleri laflar! ‘’Ölüp gitmeyeceksin Lydia! Bu bebeğe bakmak zorunda değil kimse!’’ Bebeğin ağlamaları daha da artarken odaya daldım. İkisinin de bakışları beni bulduğunda Elliot önüme geçmişti. ‘’Geri bas!’’ dediğinde kahkaha attım. ‘’Ne o? Yine bebeğe saldırmak istedi yalanına mı sığınacaksın bir kez daha!?’’ Elliot üstüme atılırken onu havada tutarak tek elimle yere nazikçe (!) fırlattım. Elliot’un sırtı zemine sertçe çarparken odaya girdim. ‘’Sinirini kontrol et Elliot! Vampirlerin yarısını ben öldürdüm. Siz birbirinizi ve kendinizi korurken ben o bebeği ve ailesini savunuyordum. Belki tenezzül etseydiniz şu an bu durumda olmazdınız!’’ Elliot sinirle yerinden kalktığında öfkesinin sebebini bir kez daha anladım. ‘’Hepsi o melez Tyler’ın suçu!’’ ‘’Vaay!’’ Dedim kahkaha atarak ‘’Adıyla da hitap etmeye başlamışız, sürüden bir fert mi!?’’ Elliot’un bakışları yere düştüğünde Jessica’ya yöneldim. ‘’Tyler zamanında yetişti, her ne kadar siz aksini iddia etseniz de. Ve Tyler’ın burada olamama sebebi neydi Elliot bunu da tam olarak sana ve aklına sormalıyım?’’ Elliot zeminde oturur pozisyona geldiğinde derinden iç çekişini kulaklarımda hissettim. Pes etmişti artık. Önümde başı eğik bir şekilde otururken bakışlarım bir kez daha Jessica’ya kaydı. Bebeği bir anda bana uzatmıştı. ‘’Tamam al senin olsun. Bıktım zaten başımı şişirdi!’’ Bebeği kucağımda zorlukla tutarken Jessica kaybolmuştu bile. Ve tüm bunlara kapının ardında durarak karışmadan şahitlik eden Tyler içeriye doğru adımladı. Elimde bebek şaşkınca ona döndüğümde gülümsemişti. Elliot yavaşça yerden kalkıp odayı terk ettiğinde ben, Tyler ve bebek Martina üçümüz bu odada bir başımıza kalmıştık. Bebek Martina’nın ağlaması benim gelişimle azaldığında kendisini kucağımda hissetmesiyle tamamen susmuştu. Kucağımda minik Martina’yı tuttuğumda, her şey bir an için durdu. Onun narin, yumuşak vücudu ellerimde hafifçe titriyordu. Gözlerim turuncu bir ışıltıyla parlıyordu ve bu, melez doğamın yeni bir yönünü keşfetmemi sağlıyordu. Bebek, beni ilgiyle süzerken, ben de ona yoğun bir sevgiyle baktım. Martina’yı kucağımda hissetmek, içimdeki her duyguyu daha belirgin hale getiriyordu. Onun küçük, titreyen elleri ve nazik mırıltıları, bana koruma içgüdülerimi hatırlatıyordu. İçimdeki her parçanın, ona olan bağlılığımı ve koruma arzusunu desteklediğini hissettim. Bu an, melez doğamın beni değiştirdiği bir dönemdi, ama aynı zamanda insan yönümün de hiç kaybolmadığını gösteriyordu. Tyler, yanımda durarak bu anı sessizce izliyordu. Onun varlığı, bana rahatlık ve destek sağlıyordu. Tyler’ın gözleri, bu özel anı izlerken duyduğu memnuniyeti ve anlamı yansıtıyordu. Onun desteği, hem bebekle aramızdaki bu yeni bağı güçlendirmeme hem de bu rolü üstlenirken kendimi daha güvende hissetmeme yardımcı oluyordu. Kucağımda Martina’nın ağırlığını hissetmek, bana bir annenin şefkatini ve melez bir bireyin güçlü içgüdülerini dengelemeyi hatırlatıyordu. Onun gözlerinde gördüğüm güven, içsel değişimlerimin bir parçası olarak bana güç veriyordu. Tyler’ın yanımda olması, bu yeni rolüme uyum sağlamamda büyük bir destekti ve Martina’yla olan bu özel anı paylaşmak, içimdeki her parçanın uyumunu tamamlıyordu. İşte o an anlamıştım Martina’nın bize ihtiyacı olduğunu ve sadece biz yanımızdayken susup kendini güvende hissettiğini. Annesi, babası… Onlar iyileşene kadar sığınacağı bir liman olmalıydık Martina için. … Yoğun yorucu geçen günlerin ardından ilk haber sadece bir gün içinde gelmişti. Jonas, babası iyiydi Martina’nın. Lydia’nın derin yaraları sarılmaya devam ederken bu yolda en büyük destekçi Tyler’ın kanı olmuştu. Ölümden döndüren ve iyileştirme sürecine sokan. Sadece bir hafta sürdü, onların iyileşme süreci. Ve artık bebek Martina ailesine kavuşmuştu. Ve biz bu saldırıyı sadece bir kişinin ölümü ile atlatmıştık, Fernando. Sadece Jessica’yı korumak isterken kalbine yediği gümüş bir kazık ile. Sürü; kardeşlik ve bağlılık demekti, ve sürü her daim birbirini sorurdu ve Fernando bu uğurda, sürüye olan bağlılığı ve koruma arzusu ile görevini başarıyla tamamlayarak gözlerini yummuştu hayata. Kamp ateşinde ruhu anılıp sonsuzluğa uğurlandığında ise ardında bırakmış olduğu sürüyü korumak yine üyelere ve sağlıkçıya düştü. Lilith bir kayıp daha istemiyordu ve bunu için de elinden geleni yaptı. Hem Jonas’ı hem de Lydia’yı kurtardı, bebek Martina’yı kurtardı. … Yoğun tempolu geçen bir hafta ardından gelen dinginlik. Yasın bitimi, kayıpların ardından bıraktığı hüznün zayıflığı… Artık işe koyulma ve yeniden güçlenme vakti, küllerimizden yeniden doğup ayağa kalkma vaktiydi. Savaş kaosunun ardından geriye kalan herkes sağlam ve dingindi. Yaralar tamamen sarılmış ve iyileşmişti. Şimdi ise toparlanma vaktiydi. Ve biz de aynen öyle yapmıştık! … Karanlık bir gece, ormanın derinliklerinde, yıldızların ışığı bile bu gizemli dünyayı aydınlatmaya yetmiyordu. Brad ile birlikte melez dönüşüm süreçlerimizle yüzleşmek için, acının ve karanlığın içine gömüldüğümüz anlarda bir araya geldik. Her adımda köklerimizin yankılarını, ağaçların hışırtılarını dinliyorduk; her şeyin bir amaca hizmet ettiğini biliyorduk. İlk adımlarımızı bir araya attığımızda hem acının hem de gücün sınırlarına ulaşma mücadelesindeydik. Dönüşümün ilk aşamaları hepimiz için zordu. Kendimizi sürekli olarak yeniden keşfediyorduk. Brad, dişlerini sıkarak kendini acı içinde zorladı. Her gün, kendine fiziksel acı çektirmenin, dönüştüğü melez formuna daha güçlü bir şekilde adapte olmasını sağlayacağını söylüyordu. O anlarda, bedeninin her bir kasında ve zihninde acının verdiği izleri görebiliyordum. Acıyı dindirmeye çalışırken, gözleri karanlık ve keskin bir şekilde parlıyordu. "Sınırları zorlamalıyım," diyordu. "Güçlü kalmalıyım, zayıf olamam." Birlikte koşarken, hızımızı ve çevikliğimizi test ediyorduk. … |
0% |