Yeni Üyelik
112.
Bölüm

s4b17

@selinayeda_x

GÜÇ ARZUSU

Bu, sadece bir savaş değil, aynı zamanda bir hesaplaşmaydı. Onun yaptıkları, tüm bu savaşın ve acının sebebiydi. Onu öldürmek, bu savaşı sona erdirecek tek yoldu.

Wilhelm ile aramızdaki savaş, hem fiziksel hem de zihinsel bir mücadeleydi. Onun gücüne karşı koymak için tüm yeteneklerimizi kullanmak zorundaydık. Tyler, onun saldırılarına karşı bizi korurken, ben de ona son darbeyi vurmak için fırsat kolluyordum.

Savaşın en şiddetli anında, Wilhelm’in savunmasında bir açık yakaladım. Onun zayıf noktasını bulmuştum ve bunu kullanmaktan çekinmedim.

Ve aynen şu şekil gerçekleşmişti her şey! Tam olarak şu şekilde:

Wilhelm'in ölümcül kazığı boynuma dayandığı an, zaman adeta durdu. Kalbim göğsümden dışarı fırlayacakmış gibi atıyordu. Nefesim kesilmiş, bütün bedenim bir anlığına felç olmuştu sanki. Ama gözlerim Tyler'dan başka bir şeye odaklanamıyordu. Ona ne olursa olsun güveniyordum.

Tyler'ın yüzünde, çelik gibi bir kararlılık vardı. Elindeki kazığı Nina'nın kalbine doğru bastırırken, gözleri öfke ve intikamla doluydu. Nina'nın alaycı bakışları, bu durumun onun için sonun başlangıcı olduğunu anlamış gibi bir anlığına soldu. Ama Nina, tıpkı her zamanki gibi kendine güvenen bir tavırla kahkaha attı.

Wilhelm, benimle dalga geçer gibi konuştu. "Hiçbir zaman rakip hafife alınmaz unuttun mu?" dedi soğuk bir sesle. Kazık boynuma daha da yaklaştı, neredeyse derimi deliyordu. Kahkaha atmıştım.

Bu sözleri söyleyen O muydu gerçekten?

Asıl beni hafife alan bizzat kendisiydi.

O an tüm geçmişim, yaşadıklarım ve geleceğim gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti. Bu, hayatımın sonu olmayacaktı, intikamlarımı bir bir almadan olmaz!

... 

Tyler’ın elindeki kazık, Nina'nın kalbine daha da bastırıldığında, Wilhelm'in yüzündeki rahatlık yerini endişeye bıraktı. Tyler'ın sesindeki kararlılık, soğuk bir öfkeyle Wilhelm'e doğru döndü. "Eğer ona zarar verirsen, Nina'nın sonu gelmiş demektir," dedi. Bu sözler, Wilhelm'i kısa bir süreliğine duraksattı. Vampirler arasında bir anlık bir sessizlik oldu; herkes kimin ilk hamleyi yapacağını bekliyordu. Savaş bir kez daha duraksamıştı.

Nefesler tutuldu, ortamda gerilim doruk noktasına ulaştı. Herkesin gözü, Tyler’ın kazığında ve Wilhelm’in benim boynuma dayadığı kazıkta sabitlenmişti. O an, bütün planlar, stratejiler ve hesaplar bir anda anlamsız hale geldi. Hayatım, Tyler'ın elindeki o kazığa ve Wilhelm'in kararsızlığına bağlıydı. Ya da farklı bir strateji oynar ve hayatımı kendim kurtarırdım!

... 

Gözlerim Wilhelm'in yüzüne odaklandığında, içimde bir an için bile olsa hissettiğim korkuyu bastırdım. Beni hafife almıştı, ama yanıldığını göstermek için bir şansım vardı.

Tyler, bir anlığına bana baktı, gözlerinde bir işaret vardı. Bu, onun planımı onayladığını gösteriyordu. O an, tüm cesaretimi topladım ve bir şey yapmam gerektiğini biliyordum. Eğer Wilhelm’i şaşırtacak bir hamle yapabilirsem, belki de bu savaşı bizim lehimize çevirebilirdik.

İşte o anda, içimdeki avcı uyandı. Elim, Wilhelm'in bileğine doğru hızla hareket etti. Kazığı bir an için bile olsa boynumdan uzaklaştırmam gerekiyordu. Tyler ise bu hareketimi bekliyormuş gibiydi.

Wilhelm'in yüzündeki şaşkınlık, kahkaha ile bölünmüştü.

... 

Tyler’ın kahkahası, karanlık gecenin sessizliğini delerken hem soğuk hem de ürkütücüydü. Bu kahkaha, onun kararlılığını ve Wilhelm'e olan öfkesini açıkça ortaya koyuyordu. Ancak bu kahkahanın altında başka bir anlam vardı. Bu, Wilhelm'in dehşetle fark ettiği bir şeydi; bu kahkaha, Tyler'ın; Wilhelm'in Nina'yı sevdiğini ve onu korumak için her şeyi yapabileceğini anladığı andı.

Tyler, kazığı Nina'nın kalbine daha da bastırırken, "Söylesene Nina," diye mırıldandı, sesi alaycı ve sertti. "Tanıyorsun beni, sözümü de tutarım, şakam da yoktur."

Nina, acıyla dişlerini sıkarken gözleri kısılmıştı, ama dirençliydi. Tyler’ın bu kadar ileri gideceğini tahmin etmiyordu, ama şimdi bunun ne kadar ciddi olduğunu anlıyordu. Kafasını hafifçe salladı, bu bir teslimiyet işareti değildi, sadece Tyler’ın kararlılığını onaylayan bir hareketti.

O sırada, tüm dikkatler Tyler ve Nina'nın üzerindeyken, Wilhelm'in elindeki kazığın soğuk ucu boynuma iyice dayanmıştı. Ölümün nefesini boynumda hissedebiliyordum ama bu, beni korkutmak için yeterli değildi. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi Wilhelm’in gözlerine diktim. Sesim, içimde hissettiğim o çelikten iradeyi yansıtarak titremeden çıktı. "Yap gitsin," diye fısıldadım ona. "Sapla kazığı bana. Ben ölmem, Tribrid’im sonuçta, biliyorsun değil mi? O kazıkla beni korkutamazsın. İstersen dene, yine sonu aynı olacak. Nina’yı kaybedersin, kendini kaybedersin, vampirlerini kaybedersin. İşte o zaman seni öldürmeyip, bu acının içinde sürünmene izin vereceğim. Bu, tatlı bir intikam olurdu, değil mi?"

Sözlerim Wilhelm’in gözlerinde bir anlık tereddüt yarattı. Şaşırmıştı. O saniyenin içinde, yüzünde beliren kararsızlık ifadesi, onun için bir ölüm fermanı gibiydi.

"Yapsana hadi!" Kahkaha attığımda o an, içimdeki avcı tekrar uyandı. Bu fırsatı kaçırmamam gerektiğini biliyordum.

Kazığın ucunu hızla kavradım, parmaklarımın arasından geçen soğuk metalin yakıcı acısını hissederek. Tenime değdiği an, vücudumdan yayılan acı, kulaklarımdan fırlayan bir çığlık olarak yankılandı. Ama bu acıyı bastırmak zorundaydım. Wilhelm’in kolunu, tüm gücümle sıkarak kendimi ona doğru çektim ve kazığı boynumdan uzaklaştırmaya başladım. Derin bir nefes alıp kazığın ucunu sımsıkı kavradım, parmaklarımın titremesine ve kanın avuçlarımdan akmasına aldırmadan.

"Bu kadar kolay olmayacak, Wilhelm," diye hırıldadım, nefes nefese kalmış bir halde. "Kazığı bana saplayamayacaksın."

Wilhelm, bir anlığına şaşkınlıkla donakaldı. O an, onun zayıflığını hissettim ve bu zayıflığı fırsata çevirdim. Hızla çevik bir hareketle Wilhelm’in kolunu büküp, onu kendi etrafımda döndürdüm. Kazığı elinden kaçırmasına izin vermeden, onu kendi göğsüne doğru zorladım. Wilhelm’in gözlerindeki dehşet, yüzüne yayılan acıyla birleştiğinde, kazığı ona sapladım. Onunla birlikte dizlerimin üstüne çökerken, kalbinde saplı duran kazığın titreşimlerini hissedebiliyordum.

Bu sırada, Tyler’ın gözlerindeki zafer ışıltısını görebildim. Ama bu zafer, sadece bir an sürdü. Çünkü Nina, Tyler'ın bir anlık zafer sarhoşluğunu fırsat bilip, elinden kaçmayı başardı. Gözlerim dehşetle ona döndüğünde, Nina’nın karanlık gölgesi hızla etrafımızda dolanmaya başladı. Onu durdurmaya çalışan Jessica'nın üzerine atıldı ve tek bir hamlede onun kalbine ölümcül bir darbe indirdi. Jessica'nın bedeninin yere düştüğünü görmek, içimde tarifsiz bir acıya yol açtı.

O an Wilhelm’in çığlıkları geceyi inletirken Nina ona sadece urun kıvırmıştı.

Wilhelm’in yardım çığlıkları Nina da etkisiz kaldığında olaylar sadece büyük bir şok dalgasıyla izlendi.

Akıllardaki tek soru ise…

Neden!?

...

Nina ve Wilhelm.

Çıkarcı bir ittifak!

Bu ittifak, görünüşte bir birliktelik olsa da, aslında Nina’nın içindeki daha büyük bir planın parçasıydı. Wilhelm’e sadakat gösterecek, ama onu en savunmasız anında sırtından vuracaktı.

Nina, Tyler ve Wilhelm’i birbirine düşürmek için zekice bir oyun planladı. Tyler’ın güvenini kazandı ve onu Wilhelm’e karşı kışkırttı. Aynı zamanda, Wilhelm’e de Tyler’ın zayıflıkları hakkında bilgi verdi. Bu bilgi, iki tarafı da birbirine karşı kışkırtmaya yetti. Nina, onların birbirleriyle savaşmasını izlerken, sessizce aradan sıvışacaktı.

Tyler ve Wilhelm, Nina’nın oyununa geldiklerini fark etmeden, birbirlerine karşı amansız bir savaşa girmişlerdi. Bu savaş, her iki tarafı da zayıflatmıştı. Nina, bu fırsattan faydalanarak, savaşın ortasında yok olan vampirleri topladığında artık sahne onun için kurulacaktı.

Bu zafer için Nina her şeyini feda etmişti.

Eski dostu Tyler’ı.

Oto galerisini.

Wilhelm ile yaptığı ittifakı.

Nina’nın amacı artık amansızca bir hayat sürmekten ibaret değildi.

Nina her şeyi güç arzusuna bağladı.

Wilhelm ile yaptığı ittifak ona her şeyi hissettirdi.

Birisinin duyguları ile nasıl oynanacağını, nasıl güçlü olunacağını, nasıl manipüle edileceğini ve aslında düşmanın kim olduğunu!

Tyler’ın annesi düşmandı.

Tyler masum olsa da artık ona karşı bir dostluk hissetmiyordu, belki de Tyler biliyordu ve ona bu yüzden yakın olmuştu.

Nina işte bu düşünceler ile en yakın arkadaşını Wilhelm’in dediği iki tane laf ile sattı.

Wilhelm’e ise Tyler’ın anlattıkları şeyler sebebiyle güvenmemekteydi. Wilhelm’i yanına çekti. Ona karşı güvenilir davrandı. Wilhelm’in sırtını yaslayacağı bir duvar oldu.

Wilhelm ilk başta, onunla bir ittifak kurduğunda sadece güçlerini birleştirmek istemişti. Ancak zamanla, Nina’nın soğuk güzelliği ve zekası, Wilhelm’in ilgisini çekmeye başladı.

Wilhelm, Nina’ya yardım ederken, onunla geçirdiği zaman boyunca ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı. Ancak bu hisler, Wilhelm için bir zayıflık değildi; aksine, Nina’nın yanında güçleniyordu. Nina, Wilhelm’in karanlık tarafını besliyor, onu daha da hırslı ve acımasız hale getiriyordu.

Nina ise bu durumu fark ettiğinde, Wilhelm’in ona olan ilgisini kendi lehine kullanmaya başladı. Wilhelm’in duygularıyla oynuyor, onu daha da kendine bağlıyordu. Bu, Nina’nın işine geliyordu; çünkü Wilhelm gibi güçlü bir müttefikin desteği, ona büyük bir avantaj sağlıyordu. Nina, bu oyununda ustaca hareket ederek Wilhelm’i kendine aşık etti. Wilhelm, Nina’nın bu soğukkanlı oyununa kapılırken, farkında olmadan onun bir piyonu haline geliyordu.

Wilhelm bu kadar genç ve güçlü gözüken aynı zamanda da güzel olan bu vampirden etkilendi, kısa sürede aşık oldu.

Nina Wilhelm’in hislerini kısa sürede fark etmişti.

Tam da amacına uygun olan hislerini!

Gülümsedi Wilhelm’e. Bu kazanacağı zaferin yüzünde büyüyen sırıtışı olsa da Wilhelm için aldığı bir karşılık olmuştu bu.

O gece Nina bedenini ona teslim ederken aslında kaybeden Wilhelm’di bilmeden her şeyini Nina’ya veren ta kendisi idi!

Aşkını, duygularını, yıllar boyunca topladığı gücü ve ona itaat eden vampirleri!

Oyuna gelmişti işte.

Tıpkı Adelia’yı getirdiği gibi!

Nina geceyi delip geçen çığlıkları bağırtmada bir ustaydı.

Jessica’nın ölümü bunun bir kanıtıydı.

Ama bu, sadece bir başlangıçtı. Nina, hızla kurt dönüşümü sonrası zayıflamış ve insan bedenine bürünmüş Lucas'a doğru hamle yaptı. Lucas, ona karşı koymaya çalıştı, ama Nina’nın hızı ve gücü karşısında yetersiz kalmıştı.

Aralarındaki mücadele, ölümcül bir dans gibiydi ve kısa sürmüştü.

Her hamle, her saldırı, bir sonun başlangıcını haber veriyordu. Lucas, Nina’nın darbesiyle yere serildiğinde, etrafımızdaki savaşın şiddeti daha da arttı. Lucas'ın kanlar içindeki bedenini gördüğümde, içimdeki öfke ve acı, sonsuz bir girdaba dönüşmüştü.

Tyler, Nina'ya doğru atıldı ama artık çok geçti. Nina, ölümcül darbesini indirmiş ve hızla ortadan kaybolmuştu. Geriye, sadece Jessica'nın cansız bedeni, Lucas'ın acı dolu inlemeleri ve Wilhelm’in titreyen bedeni kalmıştı. Gözlerim yaşlarla dolarken, bu savaşın sonunda kazananın kim olduğunu bile kestiremiyordum. Ama bir şeyden emindim: Wilhelm'in sonu, bedeli ağır olan acı bir zafere bürünecekti.

En azından bir süreliğine zafer olarak algılamıştık Wilhelm’in sessizliğini. Ama işte bu an da kısa sürdü.

Hem de çok kısa!

... 

Kazık kalbini delip geçmediği için Wilhelm ölüme meydan okuyarak bana karşı koydu.

Wilhelm’in bedeni titreyerek dizlerimin üzerine çöktüğünde, içimdeki her hücre onun ölümünün yakın olduğunu biliyordu. Ancak, onun ölümü, o kadar da kolay olmayacaktı. Onun o karanlık, soğuk gözlerinde hâlâ bir yaşam kıvılcımı, bir direnç vardı. Kazığı kalbine saplamış olsam da, bu yeterli değildi. Onu tamamen yok edebilmek için, kazığı ileriye doğru itmem gerekiyordu, kalbini tamamen parçalayacak şekilde. Ancak, Wilhelm’in gücü beni zorluyordu; adeta o karanlık enerji, son bir direnişle beni engellemeye çalışıyordu.

İçimdeki bütün gücü topladım, kazığı daha derine, onun ölümüne doğru itmeye çalıştım. Ancak Wilhelm, bu ölümcül darbeye direniyor, her saniye biraz daha güçleniyordu. Tüm gücümle mücadele ederken, onun karanlık ve vahşi çığlıkları, geceyi bir uğultu gibi dolduruyordu. Her çığlık, içimdeki kararlılığı bir kat daha artırıyor, ama aynı zamanda zayıf düşen bedenimin sınırlarını zorluyordu.

O sırada, Wilhelm’in arkasından bir gölge belirdi. Brad, kararlılıkla Wilhelm’in sırtına çıkıp omuzlarına bütün gücüyle bastırdı. Wilhelm’in bedeni bir an sendeledi, direnci kırılmaya başladı. Brad’in varlığı, bana kısa bir nefes alma fırsatı verdi, ama bu savaşın henüz bitmediğini biliyordum. Wilhelm’in hâlâ güçlü olan elleri, beni kendisinden uzaklaştırmak için bir çaba sarf ediyordu. Gözlerim, bu ölümcül düelloda sadece düşmanımı değil, aynı zamanda kendi sınırlarımı da zorladığım bir savaşın parıltısıyla dolmuştu.

Tam o anda, Thomas hızla yanımıza geldi. Bir kurt gibi atik, bir savaşçı gibi kararlıydı. Wilhelm’in sırtına, öfkeyle dolu bir tekme savurdu. Tekmenin gücüyle Wilhelm, derin bir inlemeyle dizlerinin üzerine düştü. Onun bu halde diz çöktüğünü görmek, içimde derin bir memnuniyet duygusu yarattı. Bu, onun sonunun başlangıcıydı. Thomas’ın ve Brad’in gücü, Wilhelm’i bu noktaya getirmişti, ama yine de işim bitmemişti.

Brad, Wilhelm’in omuzlarına bütün ağırlığını vererek onun başını eğdi. Onun bedenindeki titremeleri hissettim. Bu, onun teslimiyetinin bir işareti değil, aksine son bir çabayla bizi alt etmeye çalıştığı anın bir yansımasıydı. Ama biz de kararlıydık, bu savaşı kazanacaktık.

Wilhelm’in çığlıkları, geceyi doldururken, vampirleri de bu çığlıklara karşılık vermek üzere harekete geçmişlerdi. Onların karanlık gölgeleri, birer birer ortaya çıkmaya başlamıştı. Ancak Tyler, bir kurt gibi hırlayarak onlara karşı durdu. Gözlerinde bir liderin öfkesi ve kararlılığı vardı. "Yaklaşmayın!" diye haykırdı. Thomas da hemen onun yanında yer aldı, vampirlerin önünde siper olarak durdu. Her ikisi de, Wilhelm’i savunmaya çalışan vampirleri geri püskürtmek için canla başla savaşıyordu.

Ben ise, Wilhelm’in kalbine sapladığım kazığı tekrar kavradım. Parmaklarımın ucunda, onun titreyen bedenini hissediyordum. İçimdeki tüm gücü topladım, bütün cesaretimi ve öfkemi bir araya getirdim. "Bu senin sonun, Wilhelm!" diye haykırarak kazığı ileriye doğru tüm gücümle ittirdim.

Wilhelm’in bedeni bu darbeye daha fazla dayanamadı. Çığlıkları, karanlığın içinde yankılandı, adeta gecenin kendisi bile bu ölüm anının ağırlığını hissetmişti. Kazığın ucu, onun kalbine tam olarak saplandığında, içimde büyük bir zafer duygusu kabardı. Bunu başarmıştım; onu yok etmiştim. Ancak bu zaferin bedeli ağır olmuştu. Wilhelm’in çığlıkları geceye karışırken, etrafımızda süregelen savaşın şiddeti, vampirlerin ve kurt adamların arasında patlamaya devam ediyordu.

Tyler ve Thomas, Wilhelm’in düşüşünü gören vampirleri geri püskürtmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Her bir hamle, her bir darbeyle onları geriye itiyorlardı. Ancak Wilhelm’in ölümü bile onların geri çekilmesine yetmemişti. Onlar için bu savaş, henüz bitmemişti.

Wilhelm’in bedeninin, dizlerimin önünde çökmüş halde yığıldığını gördüğümde, onun o karanlık gözlerinin son bir parıltıyla sönüşünü izledim. Bu, onun sonuydu. Ancak zaferin tadını tam anlamıyla çıkaramadan, Tyler ve Thomas’ın vampirlerle olan mücadelesinin sesleri kulaklarımı doldurdu. Bu savaş, sona ermek üzere değildi. Kurt adamlar ve vampirler arasındaki bu ölümcül mücadele, henüz bitmemişti. Ancak bir şey kesindi: Wilhelm’in ölümü, bu savaşın gidişatını değiştirecekti. Ve biz, ne pahasına olursa olsun bu savaşı kazanacaktık. Wilhelm ile olan savaşı kazanmıştık sonuçta değil mi?

... 

Savaş sona ermişti. Vampirler, liderlerinin düşüşünü görünce geri çekilmeye başladılar. Biz ise, yorgun ama galip bir şekilde ayakta kalmıştık. Tyler, Wilhelm’in cansız bedenine bakarken derin bir nefes aldı. "Bitti," dedi alçak bir sesle. "Bu kabus sonunda bitti."

Ben ise yanına yaklaştım. İçimdeki tüm korkular, endişeler bir anda silinip gitti. Tyler’a sarıldım, ona sıkıca sarıldım. Bu savaş, bu ölüm kalım savaşı, bizim zaferimizle sona ermişti. Ve ben, tüm bu kaosun ortasında, Tyler’ın yanında olmanın verdiği güçle dimdik ayaktaydım.

Gecenin karanlığı, yavaş yavaş dağılırken, dağ evi sessizliğe büründü. Her şey sona ermişti, ama aynı zamanda yeni bir başlangıç da bizim için doğuyordu. Tyler’la birlikte, bu savaştan galip çıkmıştık. Ve şimdi, hayatımıza yeni bir sayfa açma zamanıydı.

... 

Jessica’nın kaybı, hepimizi derinden etkilemişti. O, sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda ailemizden biriydi. Nina’nın ihaneti ise, bu kaybın acısını daha da katlamıştı. Onun taraf değiştirmesi, içimizdeki güven duygusunu sarsmıştı. Artık kime güvenebileceğimizi bilmiyorduk.

Lucas’ın ağır yaralanmasıyla sonuçlanmıştı savaş. O, benim için her zaman bir kardeş gibi olmuştu. Onun acı içinde kıvranışını izlemek, kalbimi parçalara ayırıyordu. Bu savaşın ortasında, ona yardım etmek için elimden geleni yapmaya hazırdım ama bu mücadele, onu hayatta tutmak için yeterli olmayabilirdi.

... 

Tyler’ın, Thomas'ın, Brad'in ve diğer bütün kurtların en çok da Brad, Thomas ve Tyler'ın desteğiyle, Wilhelm’e son darbeyi vurdum. Onun acı dolu çığlığı, gecenin sessizliğinde yankılandı. Bu, onun sonu olmuştu.

Wilhelm’in ölümü, bu savaşın sona erdiğini işaret ediyordu. Ancak bu zafer, kayıplarımızın acısını hafifletmeye yetmiyordu. Jessica’nın ölümü, Lucas’ın yaralanması ve Nina’nın ihaneti… Bu savaş, hepimizde derin izler bırakmıştı. Ancak Wilhelm’in ölümü, en azından bu acının bir kısmını hafifletmişti.

Tyler, benimle birlikte Wilhelm’in cesedine baktı. Onun gözlerindeki rahatlama, bu zaferin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Ancak bu zafer, sadece bir başlangıçtı. Bizler, kayıplarımızı unutmayacak ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkıp bir sonrakine hazırlanacaktık.

... 

Montana dağlarının derin sessizliğine veda ederken, günün ilk ışıkları yavaş yavaş ufukta belirmeye başlamıştı. Geçirdiğimiz bu zorlu gece, hepimiz için farklı bir anlam taşıyordu. Zaferin tatlı meyvesini tatmıştık, ama aynı zamanda yaralarımız da vardı. Sadece fiziksel değil, ruhsal yaralar da…

Tyler ve diğerleri, Wilhelm’in cesedini ortadan kaldırmakla meşguldü. Bu, bizler için bir sonun değil, belki de daha büyük bir tehlikenin başlangıcıydı. Wilhelm’in yenilgisi, bizi sadece bir sonraki savaşa daha da yaklaştırmıştı. Ama şu an, benim için en acı veren an, Maya'nın geceyi sarsan çığlıkları olmuştu.

Kayıplarımız vardı. Jessica gibi niceleri, Lucas gibi niceleri...

Ama beni en çok dağlayan şey daha birbirlerine kavuşamadan onları ayıran bu yara olmuştu.

Maya ve Lucas henüz ikisi de birbirlerine aşklarını yeni yeni itiraf etmek üzerelerken, daha hala flört aşamasındalarken... Lucas'ın Nina tarafından ağır yaralanması her şeyin sonu olmuştu.

... 

Tyler, Adelia’ya olan sevgisi ve sadakatiyle, Nina’nın kalbine kazığı saplamak üzereydi. Ancak, Wilhelm’in planları bu noktada devreye girmişti. "Beni hafife almamalıydın, küçük hanım," diye fısıldadı Wilhelm. Sözleri, buz gibi bir sessizlikle geceye yayıldı. Tyler, kazığı daha da bastırmak isterken, Wilhelm beklenmedik bir hareketle Adelia’yı sertçe kendine çekti. Bu anlık hareket, Tyler’ı şaşkınlıkla duraksattı.

Wilhelm, Adelia’yı kalkan olarak kullanarak Tyler’ın hamlesini engelledi. Tyler, öfke dolu bir bakışla Wilhelm’e baktı, ama bir şey yapmaya cesaret edemedi. Nina, Wilhelm’in gölgesinde saklanarak bir kahkaha patlattı. "Onu bırak, Wilhelm!" diye haykırdı Tyler. Ancak Wilhelm, kazığın ucunu Adelia’nın boynuna daha da yaklaştırdı.

Bu sırada, Jessica’nın gözleri panik içinde büyüdü.

Nina’nın, Tyler’ın dikkatini dağıtarak, ona doğru hamle yaptığını fark etti. Jessica, Nina’yı durdurmak için hızla harekete geçti, ancak Nina onu tek bir sert darbeyle yere serdi. Jessica’nın bedeni, yere düştüğünde cansız kalmıştı. Nina’nın gözlerinde karanlık bir tatmin vardı.

Lucas, bu sahneyi görür görmez dehşete kapıldı. Öfkeyle dolmuştu ve hemen Nina’ya saldırdı. Ancak, Nina da tehlikeli bir rakipti. İkisi arasında amansız bir mücadele başladı. Lucas, tüm gücüyle Nina’ya karşı koymaya çalıştı, ama Nina’nın vahşi darbeleri onu zayıflattı. Lucas, aldığı ağır darbelerle sendeleyerek geri çekildi, ama yine de teslim olmadı. Savaş, onun gözlerinde yanıyordu.

Thomas; Wilhelm’in vampirlerini durdurmak için savaşırlarken, kendilerini birer birer tükenmiş hissetmeye başladılar. Her biri, kurt formunda olmanın verdiği gücü sonuna kadar kullanıyordu, ama bu onların dayanıklılığını da sınırlarının ötesine itiyordu. Thomas, karşısına çıkan üç vampiri zayıflatmıştı, ama gücü tükenmek üzereydi. Sonunda, kurt formundan insan formuna dönmek zorunda kaldı, zayıf düşerek. bedeninin sınırlarına ulaştığını hissetmişti. İnsan formuna döndüğünde, mücadele daha da zorlaşmıştı.

Wilhelm, kazığı Adelia’nın boynuna dayamış, karanlık ve hain planlarını gerçekleştirmek üzereydi. Ancak, Adelia’nın cesur bir hamlesi, bu planları bozdu. Wilhelm’in dikkati bir an için dağılmışken, Adelia kazığı kavrayıp, kendi etrafında dönerek onu Wilhelm’e sapladı. Bu anlık hareket, savaşın kaderini değiştirmişti. Ancak, Wilhelm kolay kolay pes etmeyecekti. Tüm gücüyle karşı koydu, ama Brad sırtından inip omuzlarına baskı uyguladığında, Wilhelm’in direnci kırılmaya başladı.

Kazığın ucu, Wilhelm’in bedenine saplanmıştı, ama tamamen içeriye girmesi gerekiyordu. Tyler, vampirleri dizginlemeye çalışırken, gözleri Adelia’ya odaklanmıştı. Bu ölüm kalım mücadelesinde her saniye önemliydi. Adelia, tüm gücüyle kazığı ileriye doğru itti, Wilhelm’in çığlıkları geceyi doldurdu. Ancak, bu yeterli değildi. Wilhelm, hâlâ direniyordu. Onun karanlık varlığı, bu savaşı bitirmeyecekti.

Tam bu sırada, vampirler bir kez daha saldırıya geçti. Thomas, zayıf düşmüş bedenine rağmen, vampirleri geri püskürtmeye çalıştı. Lucas da ağır yaralı haliyle, vampirlerin karşısına dikildi. Bu savaş, sona ermek bilmiyordu. Ancak, Tyler ve Adelia’nın kararlılığı, bu karanlık gecede bir ışık gibi parlıyordu.

Savaş, kısa bir duraklamanın ardından tekrar alevlendi. Wilhelm, kazığın daha da derine saplanmasıyla güçsüzleşmeye başladı. Adelia, son bir hamleyle kazığı tamamen içeriye itti. Wilhelm’in bedeni titredi, çığlıkları kesildi. Bu, onun son çığlığıydı. Karanlık gözlerinde yaşam sönüp gitmişti. Ancak, bu zaferin bedeli ağır olmuştu. Jessica’nın cansız bedeni, savaş alanında yatarken, Lucas ağır yaralı halde savaşa devam etmeye çalışıyordu.

Savaş sona erdiğinde, Wilhelm’in ölümüyle birlikte vampirler geri çekildi. Bu zafer, Adelia, Tyler ve diğer kurt adamlar için büyük bir galibiyet olmuştu. Ancak, bu zaferin bedeli, kayıplarla doluydu. Jessica’nın ölümü, Lucas’ın ağır yaralanması ve diğerlerinin yaşadığı acılar, bu zaferin ne kadar pahalıya mal olduğunu gösteriyordu. Adelia, Wilhelm’in cansız bedenine bakarken, bu savaşın sadece bir son değil, aynı zamanda yeni bir başlangıç olduğunu hissetti. Karanlık, her zaman bir yerlerde pusuya yatmıştı, ama bu karanlığa karşı duracak cesaretleri vardı.

Savaşın göğüs göğüse çarpışmaları arasında, Lucas ve Maya, canla başla düşmanlarına karşı koymaktaydı. Lucas, cesurca savaşı sürdürürken, Nina'nın gizli bir şekilde anı kolladığı gerçeğinden habersizdi. Nina'nın içindeki öfke ve intikam arzusu, savaşın karmaşasında vücut bulmuştu adeta.

Bir an, Lucas Jessica’nın ölümünü gördüğünde Nina artık harekete geçmişti.

Tyler’ın dikkatsizliğinden yararlandı ve kaçış planını gerçekleştirdi.

Önce kendisini durdurmak isteyen Jessica’yı ortadan kaldırdı.

Şimdi de hızlı adımları Lucas’ta idi!

Nina’nın elinde parlayan keskin gümüş bir bıçak, Lucas’ın omuzuna saplandığında Lucas, acıyla çığlık atarak dizlerinin üzerine çöktü. Nefesi hızlandığında gözleri, Nina’nın soğuk, acımasız yüzüne odaklandı.

Lucas, bıçağın acısını hissettiğinde, savaşın karmaşası içinde dengesini kaybedip yere düşmüştü.

Nina, Lucas’ın yaralı bedenine daha da yaklaşarak fısıldadı. "Seni durdurmak zorundaydım," sesi soğuk ve acımasızlıkla bürünmüştü.

Lucas’ın acı içindeki bakışlarına aldırmadan, bıçağı derinleştirdiğinde Lucas, Nina’nın bu hareketine karşılık vermeye çalışsa da acısı, hareket etmesini engelledi.

Nina sırıtarak işi daha da ileriye taşıdığında eli göğüs kafesinden içeriye girmişti.

Lucas’ın nefesi kesilir iken Nina o acımasız hamleyi yaptı.

‘’Çok da tatlı bir şeydin yazık olacak!’’

Nina Lucas’ın kaburgasını baskı uygulayarak acı bir şekilde parçaladığında Lucas’ın acı dolu çığlığı geceye karıştı.

Nina omzuna sapladığı gümüş bıçağı alıp hızlıca Lucas’ın karnına bırakarak en derine kadar soktuğunda ayağa kalktı.

Bu acı ona yeterdi.

Ve yaşar ise… Güzel bir anı olarak kalacaktı!

Gümüş yardım gelmediği sürece yavaş yavaş vücudunu zehirleyecek ve ardındansa ölüm gerçekleşecekti!

Maya, Lucas’ın acı içindeki çığlıklarını duyduğunda kalakalmıştı.

Kalp atışları hızlanıp göğüs kafesini parçalayacak kadar Nina’ya doğru koştu. Ancak, Nina, Maya’nın kendisine yaklaşmasına fırsat vermeden çoktan uzaklaşıp karanlığın ardında kendini saklamıştı bile.

Çığlıklar geceye karışırken Nina orayı etrafındaki kanları zevkle izleyerek terk etmişti. Ellerindeki kanı dudaklarına götürerek taze kurt kanlarının tadına bakmayı ihmal etmeden yolda yürümeye devam etti.

Artık yeni bir devrin başkanıydı.

Bir belediye başkanı ölene kadar belediye başkanı olarak kalamazdı değil mi?

İşte bu yüzden de Wilhelm’in devri sonlanmıştı!

Şimdiyse de bir başkasının devri başlamaktaydı!

Hırslı! Güçlü! Akıllı ve mantıklı!

Genelde de duygusuz!

Maya, Lucas’ın yanında diz çökerek onu sakinleştirmeye ve yaralarını sarmaya çalışırken, Nina’nın ihanetinin getirdiği travma çoktan derinleşmişti.

 

Lucas, ağır yaralı ve kan içinde kalırken, Maya’nın çaresiz bakışları, savaşın acımasız yüzünü gözler önüne serdi. Nina’nın bu eylemleri, savaşın içindeki ihanetin ve öfkenin somut bir örneği olurken hem Lucas’ın hem de Maya’nın hayatlarını kalıcı olarak etkilemişti.

‘’Gitme!’’

‘’Beni böyle bırakıp gidemezsin!’’

‘’Hayır Lucas hayır!’’

Maya’nın gözyaşları geceye yağmur etkisi yaratırken Maya Lucas’ın bedeninden çıkarmış olduğu gümüş bıçağı bir hışımda fırlatıp attı.

Elinde tuttuğu süre boyunca elleri cayır cayır yansa da hiçbirini umursamamıştı. Bıçağı Lucas’tan çekip çıkarana kadar dişini sıktı ve dayandı.

Ama artık dayanacak gücü yoktu.

Yapacak bir şeyi de öyle!

Güneş yavaşça ufuktan doğarken savaşın son demlerinde bahçede kaotik bir sessizlik hakimdi<

Toprak, savaşın izlerini taşırken, Lucas’ın ağır yaralı bedeni ise Maya’nın kucağında yatmaktaydı. Maya, Lucas’ın acı çeken gözlerine bakarken, savaşın getirdiği travmanın derinliği içinde kaybolmuş gibi hissetti.

Nina’nın ihanetinin, Maya’nın içindeki öfkeyi körüklemesi kaçınılmaz olmuştu.

Tyler, savaşın karanlık köşelerinden birinde, Maya’nın yanında göründüğünde olaylar bir kez daha istenmeyen sonuçlar doğurdu.

Maya’nın gözlerinde, Tyler’a karşı her zamankinden farklı olarak artık daha değişik duygular yatmaktaydı.

Gözlerindeki o bağlılığın kırıntısı bile yokken Maya yavaşça ayaklandı ve Tyler’ın karşısına dikildi.

Gözlerinde artık bir soğukluk ve bir öfke vardı. Tyler, Maya’nın bu değişen tutumunu fark ettiğinde, yüzündeki derin kaygıyı gizlemekte zorlandı.

Maya’nın ellerindeki kanlar, Tyler’ın içindeki suçluluk duygusunu daha da derinleştirirken Maya, gözleri dolu bir şekilde Tyler’a baktı.

Sesindeki titreme öfkesinin ne kadar derin olduğunu göstermekteydi.

‘’Senin planların ve stratejilerin yüzünden Lucas ağır yaralandı! Her şeyin arkasında kendi menfaatlerin var, öyle mi?" Maya’nın etrafı inleten sesi Tyler’a nüfuz ederken herkesin bakışları ona dönmüştü.

Tyler, Maya’nın öfkesini anlamaya çalışırken, kelimeler boğazında düğümlenip kaldı Maya’nın sesindeki acı, Tyler’ın derinlerinde bir yankı oluşturmuştu. Tyler, Maya’nın sözlerine karşılık vermekte zorlandığında Maya sözlerini sürdürmeye kararlı bir şekilde bir kez daha dikeldi.

O sana güvenmişti, biz sana güvenmiştik, herkes sana güvendi! Ama senin planların onu bu hale getirdi. Sen varsa yoksa tek bir kişi… Sen hiçbirimizi düşünmedin. Nina’yı zaptedemedin. Hepsi senin suçun! Onun ihanet ettiğini biliyordun! Bekledin, neden kaçması için gerekli zamanı ona verdin Tyler!?"

Yüzündeki öfke ve acı gözlerinde karışarak iliklerine kadar işlerken Tyler sadece olduğu yerde kalmıştı. O an yanlarına gelen Thomas’a Maya hızlı bir dönüş yaparak yöneldiğinde Tyler bir adım geriledi.

Geçmişteki arkadaşlıklarını, bağlılıklarını…

Bir bir kaybetmekteydi.

Yani bu koşulda…

Sırada Adelia mı vardı?

Güzeller Güzeli Kraliçesi, Adel’i, biriciği, en değer verdiği, hayatına hayat katan anlamlı kadın…

Sıra onda mıydı, Adelia Winchester’de?

 

Tyler, Maya’nın öfkesinin sarsıcı etkisi karşısında, çaresiz ve üzgün bir şekilde dururken Maya’nın gözlerinden düşen yaşlar, Tyler’ın derinlerdeki suçluluğunu daha da görünür kıldı.

Thomas Maya’nın omzunu sıvazlarken yanlarına gelen Lilith çoktan Lucas ile ilgilenmeye başlamıştı bile ki o an Lilith çığlık attı. ‘’Anne!’’ Lilith’in annesi… Kanada’dan gelen sürüyle birlikte o da gelmişti gerçek bir doktor, sağlıklı olarak.

Yani aslında… Lucas emin ellerdeydi.

Ama Maya yine de bunu kaldıramamıştı işte.

Maya o an Lucas’ın yaralı bedenini sarmaya çalışmakta yardım etmek yerine, Tyler’ın yanında kalmak yerine, büyük bir hüzün ve acı ile Lucas’tan gelecek iyi haberi umutsuzca beklemek yerine…

Maya kendi yoluna gitmeye karar vermişti en sonunda!

Tyler, Maya’nın bu kararı karşısında, yalnızca derin bir iç çekiş ve pişmanlıkla baş başa kaldığında Thomas onu durdurmak istedi.

Ama nafile.

Her şey sadece bu durum karşısında nafile olmuştu.

Maya’nın öfkesi, savaşın ve ihanetin getirdiği derin yaraların, duygusal bir yansıması olarak ortaya çıktığında geriye de yapacak başka bir şeyi kalmamıştı. Bu savaşın ardından diğer Kanadalı sürü ile gitmeye, eve dönmeye karar verdi.

Ama önce…

Önce onların gitmesini bekleyecekti. Ve bunu yaparken de asla o evde bulunmayacaktı.

Maya oradan tıpkı Nina ve vampirler gibi ayrıldığında kendi yolunu çizdi.

Arkasında karanlığa bürünmüş bir kurt sürüsü bırakarak!

Maya’nın ayrılığı, savaşın ve ihanetin yıkıcı etkilerinin somut bir sonucu olurken, Tyler, bu kararın ve Maya’nın öfkesinin getirdiği sorumlulukla baş başa kalan kişi olmuştu.

Ve de günah keçisi ilan edilen.

Ama bir şey vardı ki… O da Maya’nın sözlerindeki haklılık!

Bu sorunu başlarına salan tamamen Tyler olmuştu.

Planı mahveden, hayatları bitiren!

Tyler daha sıkı tutmalıydı.

Tyler o an sadece Adelia’yı düşünmüştü.

Tyler sadece bir saniyeliğine soğukkanlılığını koruyamadığı an Nina o boşlukta kaçmıştı işte.

Ve Nina’nın kaçışı büyük bir yıkım olarak kaldı kurt sürüsünde!

Ve geleceğin üzgün ruhlarına yeni bir düşman…

Tyler ve Wilhelm, Nina’nın oyununa geldiklerini fark etmeden, birbirlerine karşı amansız bir savaşa girdiklerinde bu savaşın tek bir kazananı oldu.

Nina! 

Her zaman karanlıkta saklanıp gerçek bir avcı gibi hareket eden!

Bu savaş, her iki tarafı da zayıflatmıştı. Nina, bu fırsattan faydalanarak, savaşın ortasında yok olan vampirleri topladı. Onları bir araya getirerek, yeni bir liderlik için hazırlık yaptı. Artık sahne onun için kurulmuştu.

Nina, toplanan vampirlerin karşısına geçip, onları birer birer gözden geçirdi. Onlar için artık yeni bir düzenin zamanı gelmişti. "Artık kimse bana ihanet etmeyecek," diye fısıldadı. "Hak eden, hak ettiğini alacak." Bu sözleriyle, vampirler arasında yeni bir düzen kuracağının işaretini vermişti. Bu düzen, onun öfkesine ve karanlığına boyun eğecek bir düzen olacaktı.

Nina’nın bu liderliği yakalama işi Wilhelm ile geçirdiği yakınlık sonrası diğer vampirler tarafından hızlıca kabullenilmişti.

İşte bu da Nina’nın gizli amacı olmuştu.

Wilhelm’in duygularıyla oynarken onunla vampirler arasında cilveleşirken! Birbirlerine kanlarını paylaştıkları ateşli geceleri yaşarken…

Sadece tek bir amaç vardı, sahip olmak!

Nina, liderlik koltuğuna oturduğunda, artık geri dönüş olmadığını biliyordu. Bu noktadan sonra, yalnızca en güçlüler hayatta kalacak, zayıflar ise yok olacaktı. Nina, kendi içindeki karanlığı ve gücü kucaklamıştı. Tyler ve Wilhelm’in birbirleriyle savaşmalarını sağladıktan sonra, onun yolu tamamen açılmıştı. Artık vampirlerin lideriydi, ve bu yeni dünya düzeninde, ona karşı koyabilecek kimse yoktu.

Bu, Nina için bir zaferdi. Ancak bu zaferin bedeli, onun insanlığını tamamen kaybetmek olmuştu. Şimdi, sadece karanlık ve güçle dolu bir varlık olarak, vampirlerin başında duruyordu. Onun için artık tek bir amaç vardı: Hak edenin hak ettiği gibi yönetilmesi. Ve bu yönetim, onun acımasız adalet anlayışıyla şekillenecekti.

Wilhelm’in ölümünden sonra geçen yoğun bir gün; ardında bırakılan derin, sarılmayı bekleyen yaralar…

Yaralar sarılmayı bekleniyordu, ölenlerse ruhunun anılışını.

Herkes yorgundu ve de bitik.

Kurt evine saatler sonucu vardığımızda hava zaten kararmaktaydı.

Herkes bitkin ve herkes açtı.

Diğer kurt kızlar hüzünle yemekleri yaparken Lilith annesine yaralılar için yardım etmekteydi.

Elliot ve Brad masa kurulumunda Thomas’ın verdiği emirler sebebiyle yardım ettiğinde yenecek akşam yemeğinin ardından kamp ateşi yakılacaktı.

Akşam yemeğinin yorgunluğu geçtikten hemen sonra!

Bütün kurtlar bir masaya sığmıyordu.

Brad, Elliot, ben ve Tyler onlardan uzak mutfakta yerken diğerleri yemek odasına doluşmuştu.

Kalanlar ise geniş salonun küçük masasındaydı.

Üç masaya sığan koca kurt sürüsü!

Yine kalmıştık işte.

Yine kalmıştık küçük bir sürü!

Kayıplar, hiç edilen hayatlar…

Yediğim yemek bile boğazımdan geçmezken hem de!

Yemek bitimi kendimi odama attığımda alt kattaki tabak sesleri hala sürmekteydi.

Midem bulanıyor bir şekilde kendimi Tyler’ın odasına attığımda tek istediğim biraz kan içmekti.

Zorlukla yatağa çöküp karnımı tuttuğumda savaşın anıları ve zayıflığı bir bir anılarıma karışmıştı.

Ağzımdan ufak bir öğürme çıktığında Tyler kapıda belirdi.

Her zaman koşulsuz şartsız yanımda olan Tyler…

Sadece benim yanımda koşulsuz şartsız bulunan!

Gözlerim ondan kaçtığında gözüm buğulanmıştı.

Maya’nın çığlıkları aklımda hala yerini korurken Tyler’ın önüme çöküşünü gördüm.

‘’Hayır yapma bunu! Sende gidersen nasıl kalırım hayatta!?’’ Tyler’ın sitemiyle bakışlarım kendisine kaydığında dudaklarım titredi.

Önce Nina, sonra Maya, şimdi de Adelia’nın gideceğini düşünüyordu.

Yani benim!

Ben… Bu kadar fedakarlık yapan bir adamı durduk yere nasıl terk edip gidebilirdim ki?

Buruk bir tebessüm ederek yatağın ucuna oturduğumda ellerimi Tyler’a uzattım.

Tyler hızlıca ayaklanıp bana sımsıkıca sarıldığında iç çekişlerim kulaklarına doldu.

Etrafımızda sürekli, her gün, her an birileri kaybolup gidiyordu. Ruhları bulutlara ve bedenleri de toprağa karışıp gidiyordu.

Tyler saçlarımı okşarken başımı omzuna gömmüştüm.

Tyler ise sadece mırıldanıyordu.

‘’Al bu acıyı benden.’’ Soğukkanlı ve daima sert tavırlı Tyler, adeta kolları arasında eriyip gidiyordu.

Onu bir hışımda çevirip yatağa ittiğimde bacaklarına oturdum.

Hak etmiyordu bu yoğun üzüntü duygusunu. Başka bir şey hissetmeliydi.

Kendini yiyip bitiren bu acının durması gerekiyordu.

O da çökerse… Sürü ne yapardı, ben ne yapardım? Peki bu sorun düzelmezse Nina ne yapacaktı?

Güçlü kal Tyler.

Güçlü kal ki seninle güçlü kalalım!

‘’Tyler?’’ Bakışları gözlerimi bulmazken yanaklarından tutum.

‘’Hey, bak bana!’’

Gözleri gözlerimle nihayet buluştuğunda gülümseyerek dudaklarına minik bir öpücük bıraktım.

Geri çekildiğimde dudaklarında ufak bir tebessüm belirmişti.

‘’Yorgunum Adel…’’ diye fısıldadı ardından.

Bende yorgundum.

Herkes yorgun ve yaralı.

‘’Bende öyle…’’ dediğimde bakışları bir kez daha anlamla baktı gözlerime.

Ardından… Bakışları mini buzdolabını bulmuştu.

‘’Kan içmeliyim.’’ Başımı sallasam da kalkmamıştım bacakları üstünden.

O an aklımda dolanan fısıltılar ile Tyler’a döndüm.

‘’İç öyleyse.’’ Dedim.

Eli belimi sararken kalkmak istercesine bir hareket yapmıştı ki onu durdurdum.

‘’Beslen benden.’’ Diye fısıldadım.

‘’Asla!’’ Verdiği bu tepki aslında beklendik bir şeydi ama benim de ısrar edesim tutmuştu işte.

‘’Eğer…’’ dedim. ‘’İyi gelecekse… Beslen gitsin işte.’’

İç çekerek ellerini yatağa koyarak biraz uzandığında gözleri gözlerimi bir kez daha bulmuştu.

‘’Sende yorgunsun!’’ dediğinde gözlerimi devirdim.

Olay bu muydu yani!?

‘’Bekle öyleyse!’’ diyerek üstünden saniyeler içinde kalkıp yine saniyeler içinde dolaptan kan alarak hızlıca onu tükettim. Hızımla birlikte bir kez daha Tyler’ın üstüne çullandığımda güldü.

Buruk bir gülümseme.

Loading...
0%