@selinayeda_x
|
AŞKIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ Aşkımla iyileş Tyler. Güçlü kal ki hep birlikte güçlü kalalım. … Bir kez daha bacaklarının üstüne oturduğumda gülümsedim. ‘’Hadi, al bakalım!’’Diyerek kolumu uzattığımda sırıtmıştı. ‘’Yalnız… Ben o şekilde beslenmem.’’ Tek kaşım havalanmıştı. ‘’Peki ya nasıl?’’ diye sorduğum an Tyler’ın belimi sıkıca kavrayıp kendini çekmesi ile boynuma dudaklarıyla iz bırakması bir olmuştu. Derin anlamlı bir öpücük… Oflarken sıkıca sarılmıştım kendisine. ‘’Kendini mi hazırlıyorsun ne bu kadar uzun süren?’’ Gülücükleri boynuma sürtündüğünde sivri dişleri en sonumda tenime batarken omuzlarını sıktım. Kanımın vücudundan ayrılarak Tyler’a geçişini hissettiğimde içimde beliren hisler gün yüzüne çıkmıştı. Her zaman nazik, her zaman tutku veren… Tyler bir anda belimi kavrayıp beni döndürerek yatağa yatırdığında boynumdaki derin sıcaklık arttı. Birden Tyler, beni yatağın üzerine itti. Hareketleri hızlı ama dikkatliydi, sanki her adımında dikkatle ölçülmüş bir ritmi takip ediyordu. Yatakta sırtımın üzerine yattığımda, gözleri tamamen kararmış ve arzuluydu. İçimdeki heyecan ve endişe, yerini bir tür derin teslimiyete bırakmıştı. Tyler’ın vücudu, bana doğru eğilerek, her hareketinde zarif bir tutkuyla doluydu. Etrafı kaplayan sessizlik, odada yankılanan tek ses haline geldi; kalp atışlarımın hızlı ritmi ve Tyler’ın nefesinin sıcaklığı, sanki etrafımızdaki hava ile birleşmişti. Bir an, Tyler’ın vücudu üzerimde yoğun bir ağırlık gibi hissettim. Parmakları, ince ve nazik bir şekilde, omuzlarımdan boynuma doğru kaydı. Her dokunuşunda içimi sarhoş eden bir sıcaklık yayıldı, onun yumuşak teninin hissiyle kendimi tamamen teslim olmuş buldum. Tyler, boynuma yaklaştığında, gözlerindeki ateş ve arzu beni derinden etkiledi. Birkaç saniyelik bir sessizlikten sonra, dudakları nazikçe boynumu kavradı. Kanımı emmeye başladığında, vücudumdaki her kas bir titreme ile doldu. Adımın ardında, Tyler’ın yumuşak ama kesin dokunuşları beni tamamen etkisi altına aldı. Her ısırık ve emiş hareketi, aramızdaki bağın bir parçası gibi hissediliyordu. İniltim, odadaki sessizliği ele geçirirken, sadece Tyler’ın ihtişamlı ve dikkatli hareketleri odanın tek hakimiydi. Tyler, her şeyden tamamen bağımsız olarak, bu anı tamamen yaşamaya kendini adamıştı. Dokunuşları yavaş ve yumuşaktı; her hareketi, aramızdaki bu samimi bağı daha da kuvvetlendiren bir dans gibiydi. İçimdeki her titreşim ve his, sadece onun varlığına dair bir cevap gibiydi. İkimizin aramızda paylaştığı bu özel an, hem bir arzu hem de beslenme meselesi olarak özenle tasarlandı. Bu, sadece bir beslenme anı değil, aynı zamanda aramızdaki derin bağın bir kutlamasıydı. Birbirimizle paylaştığımız bu an, kelimelerin ötesinde bir anlayış ve samimiyeti temsil ediyordu. Tyler’ın sıcaklığı, dokunuşları ve içimi sarhoş eden varlığıyla bu anın tadını çıkardım; her şey tamamen bir uyum ve teslimiyet içinde gerçekleşti. Tyler’ın varlığı vücudumda sıcak bir akıntı gibi yayıldı; hissedebildiğim her dokunuş, derin bir içsel yankı yarattı. Yatakta üzerimdeki ağırlık, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir yükü de taşıyordu. Gözlerim kapalı, tüm dikkatimi onun sıcak ve nazik dokunuşlarına vermişken, derin bir huzur ve arzu arasında savruluyordum.
Tyler’ın parmakları, boynumda yavaşça gezinen bir şairin kalemi gibi, her bir noktayı dikkatle inceleyerek ilerliyordu. O an içimde hissettiğim her kıvılcım, vücudumda bir titremeye neden olurken, kalbim hızla çarpıyordu. Tyler’ın nefesi, tenimde yavaşça kayarak, beni kendine çekiyordu. İnsanın hissetmekten kendini alıkoyamadığı bir cazibe vardı. Tyler’ın dudaklarının sıcaklığı, her ısırıkta derin bir tatmin ve arzu bırakıyordu. İlk temas, vücudumda bir titreşim başlattı. Kafamın arkasına yaslandığımda, Tyler’ın kanımı emerkenki yumuşak ve sürekli hareketleri, tüm dikkatimizi bu anın derinliğine odakladı. Her dokunuş ve emiş, hem fizyolojik hem de duygusal olarak beni etkisi altına aldı. Aramızdaki bağ, sadece bir beslenme meselesi değil, aynı zamanda bir derinleşme anıydı. Tyler’ın titiz ve nazik hareketleri, vücudumda bir melodiyi hissediyormuşum gibi hissettirdi. Her emiş ve dokunuş, ikimizin arasındaki özel bir dans gibi, zamanın akışını durduran bir uyum yarattı. Bir senfoni gibiydi aynı yaşanılanlar. Tyler’ın yavaşça ve kararlı bir şekilde devam eden hareketleri, bu anı hem tatmin edici hem de tamamen samimi bir deneyim haline getirdi. Her ısırık, aramızdaki bu derin bağın bir kutlamasıydı; bu bağ, sadece fiziksel bir tatmin değil, aynı zamanda ruhsal bir bütünleşmeydi. Tyler’ın dudakları boynumda gezinirken, vücudumdaki her titreme, bu özel anın derinliğini daha da artırıyordu. O an içimdeki her şey, Tyler’ın varlığının etkisiyle tamamen uyumlu hale gelmişti. Bu, bir beslenme anı olmadığını anlamıştım. Tyler’ın dudakları, boynumdaki ısırıklardan sonra yavaşça yukarı kayarak önce dudaklarıma sonra da gamzelerime doğru ince bir yol izlemeye başladı. Her öpücük, cildimde bir kıvılcım gibi yayılırken, aramızdaki çekim daha da derinleşti. Vücudumdaki her nokta, Tyler’ın sıcak ve nazik öpücüklerine karşılık veriyordu. Öpücükleri gamzelerime dokunduğunda, içimde bir titreme hissettim. Bu, onun nazik dokunuşlarının bir yansımasıydı; her öpücük, kendini daha yakın hissetmemi sağlıyordu. Ardından Tyler, dudaklarını yavaşça göğsüme yönelttiğinde, vücudum derin bir huzur ve arzu ile titredi. Her hareketi, bana karşı derin bir ilgi ve tutku hissettirdi. Göğsümdeki öpücükler, nazik ve kararlı bir ritimle devam ederken, Tyler’ın elleri vücudumda geziniyordu. Ellerinin dokunuşları, bana karşı olan ilgisinin bir ifadesiydi. Her öpücük, bu özel anın derinliğini ve yoğunluğunu artırıyordu. O an, her şey Tyler’ın etrafında dönüyor gibi hissettim; sadece fiziksel değil, duygusal olarak da tamamen ona bağlıydım. Tyler’ın öpücükleri, göğsümde yavaşça ilerlerken, içimdeki arzu ve ihtiras da artıyordu. Her dokunuş ve her öpücük, ikimizin arasındaki bağın daha da güçlenmesini sağlıyordu. O anın yoğunluğu, sadece fiziksel bir tatmin değil, aynı zamanda ruhsal bir bütünleşmeydi. Tyler, bu anı ilerletirken, vücudumdaki her duygu, onun hareketleriyle uyum içinde hale geldi. İkimizin arasındaki çekim ve bağlılık, bu özel geceyi unutulmaz kılmak için tamamen harmanlanmıştı. Her şey, aramızdaki derin bağın bir ifadesiydi; bu bağ, sadece bir öpüşme değil, aynı zamanda aramızdaki samimi ve tutkulu bir paylaşımın kutlamasıydı. Tyler, nazik ama kararlı hareketlerle büstiyerimin düğmelerini çözerken, her dokunuşu vücudumda bir titreme yarattı. Siyah dantelli büstiyerim, onun ellerinin arasında birer birer açılırken, içimde bir heyecan dalgası yükseldi. Tyler’ın gözleri, cildimde gezinen parmaklarının getirdiği sıcaklıkla parlıyordu. Doğrulmak için hamle yaptım, ama Tyler hemen parmak ucuyla göğsümden iterek beni yatağa geri bastırdı. Yatakta yumuşak bir çöküşün ardından, Tyler üstümde eğildi ve tek bir hareketle gömleğini çıkarıp attı. Cildim açıkta kalırken, onun sıcak nefesi ve vücudu hemen üzerimde belirdi. Tyler’ın elleri, bedenimde nazik ama kesin bir şekilde geziniyordu. Yatak başlığına yaslanırken, Tyler’ı kendime daha yakın hissettim. Onun ağırlığı ve sıcaklığı, beni rahatlatıyor ve aynı zamanda içimde bir arzu ateşi yakıyordu. Tyler’ın dudakları, boynumda gezinirken, derin bir huzur ve tutkuyu içimde hissettim. O an, aramızdaki bağ daha da kuvvetlenmişti. Dudaklarımla onun boynuna dokunurken, Tyler’ın vücudundaki her hareketi, kendimi daha da yakın ve bağlı hissetmeme neden oldu. Tyler’ın vücudu, beni nazikçe sararken, ben de ona karşılık vererek, içimdeki duyguları ve arzusunu ortaya koyuyordum. Boynundan beslenmeye başladığımda, Tyler’ın kendini tamamen teslim etmesi ve benimle bu derin bağa girmesi, bu anı daha da özel kıldı. İçindeki tutkuyu ve sevgiyi hissettiğim her an, aramızdaki bağlılık daha da güçleniyordu. Bu an, sadece fiziksel bir deneyim değil, aynı zamanda ruhsal bir birleşmeydi; ikimizin de derin duygularını paylaştığı bir an. Tyler’ın dokunuşlarıyla kendimi derin bir huzur içinde bulmuştum. O an, birbirimizden aldığımız kanın verdiği haz ve derin bağlılık içimi sarhoş etmişti. Tyler’ın elleri tenimde gezindiğinde, aramızdaki elektrik ve sıcaklık beni derinden etkiliyordu. O an, vücudumdaki her hücre bir arzu patlaması yaşıyordu. Onun her dokunuşunda, derin bir haz ve tatmin duygusu içimi kaplıyordu. Tyler’ın dudakları, boynumda hafif bir sızı yaratırken, içimdeki her şey sanki bir ateşle yanıyordu. Tyler’ın gözlerindeki derin tutkuyu ve arzu dolu bakışları görmek, beni daha da ateşledi. Dudaklarım onun üzerine kapanmış, her öpüşte birbirimize daha da yakınlaşıyorduk. Her nefeste, onun kokusu ve vücut sıcaklığı, tüm benliğimi sarhoş ediyordu. İçimi kaplayan bu yoğun hislerin altında, kendimi tamamen onun ellerine bırakmıştım. Tyler’ın vücut hareketleri, bana bir şeyler ifade ediyordu; her hareketi, bana verdiği hazın daha da derinleşmesini sağlıyordu. Elleri, tenimde gezinirken, aramızdaki bu yoğun bağın ne kadar güçlü olduğunu hissettim. Onun sıcaklığı ve dokunuşları, içimdeki arzuyu daha da körüklüyordu. … Aşkın iyileştirme gücüydü üstümüzdeki. Aşkımızın kıvılcımından oluşmuş büyük bağ. Kendimi ona teslim ederken bir anda içimizdeki yoğun arzular yerini başka bir duyguya bırakmıştı. Bir anda odanın kapısı hızla açıldı ve içeri birinin girdiğini fark ettik. Bu anı en az bizim kadar şok edici bir şekilde karşılamıştı. O an, vücudumdaki tüm heyecan ve tutkuyu kaybetmiş gibi hissettim. Gözlerim aniden açıldı, kalbim hızla çarpmaya başladı. O an, bir saniyeliğine her şey durdu. Tyler’la aramızdaki bu özel an, kaybolmuş gibi hissettirdi. Yavaşça başımı kaldırdım, panikle yüzümdeki kırmızı lekeleri fark ettim. Tyler da hemen yanımda, korkuyla parlayan gözleriyle dikkatle kapıya bakıyordu. Görünüşe göre, bu anı en az bizim kadar beklenmedik bir şekilde karşılayan kişi, Brad idi. Gözlerinde alaycı bir ifade ve acımasız bir soğukkanlılık vardı. Duyduğumuz sesin, tüm evi inlettiğini söylemesi, içimdeki mahcubiyeti daha da büyütmüştü. Onun bakışlarındaki şok ve anlaşılması güç ifadeyi gördüğümde, utancım gözlerimi doldurdu. Tyler’la aramızdaki bu yoğun an, yerini pişmanlık ve utanca bırakmıştı. Kızarmış bir şekilde, hızla üzerimi örtmeye çalışırken, Tyler’ın beni koruma içgüdüsüyle gözlerinin kenarından yansıyan öfkeyi hissettim. Hızla toparlanmaya çalıştık, odanın içinde gerilimli bir sessizlik hakim olmuştu. Kimi zaman, hayatımda böyle bir anı yaşamak zorunda kalacağımı düşünmemiştim, ve şimdi kendimi, yakalanmanın verdiği mahcubiyet içinde bulmuş durumdaydım. Kendimi Tyler’ın kollarında bulduğum o anki yoğun arzu ve tutku bir anda yok olup gitmişti. Brad, karanlık odanın içinde yürürken, adımlarının yankısı her köşede yankılanıyordu. “Sessiz olmamız gerekiyordu, değil mi?” dedi, sesi bir kuyuya düşen taş gibi derin ve etkili. “Sesi tüm evin duvarlarına çarptı. Bunu duyan sadece siz değil, tüm sürü.” Gözlerim Brad’in üzerinde dururken, Tyler’ın omzundaki ellerim titremeye başlamıştı. Utanç ve pişmanlık içinde başımı eğdim. Brad’in alaycı bakışları, hissettiklerimizi kelimelere dökmekten daha güçlüydü. “Biliyor musun, böyle bir anı basmak gerçekten de eğlenceli,” dedi. “Ama sadece bu kadarla kalmayacağız.” Brad’in gözleri bir an için ciddileşti. “Akşam ateşi hazır. İkinizi de bahçeye bekliyoruz.’’ Dedi. Ardından saniyeler içinde odadan çıkıp gitmişti. Önce etrafa sonra Tyler’a ve en sonunda üstüme bakındığımda ağır bir afallama ile doğruldum. Başımın dönme anı bu kalkışımla aynı anda gerçekleştiğinde Tyler’ın güçlü kolları beni tutmuştu. ‘’Hayır ya! Of yapmayacaktım. Ben… Neden izin verdin ki buna!?’’ Tyler’ın iç çekişleri kulağıma dolarken gülümsedim. ‘’En azından aklın dağıldı.’’ Tyler gözlerini devirdiğinde beni yavaşça yatağa bıraktı. Saniyeler içinde yeni bir kıyafetle geri döndüğünde yatağa, yanıma çöktü. ‘’Hadi üstünü değiştirelim.’’ Üstüme siyah bir tişört geçirdiğinde ardından içimdeki büstiyerin arkadan bağlama yerini çözerek çıkarttı üstümden. Artık ateş başına inmeye hazırdım. Kendi tişörtünü üstüne hızlı bir şekilde geçirdikten sonra yanıma geri gelerek gülümsedi. Elimi kaldırıp sırtına yerleştirdiğinde beni kolunun altına alarak sarıp sarmaladı ondan destek alırken buzdolabından bir paket daha çıkarmıştı. Onu tüketerek merdivenlerden aşağıya indiğimizde kamp ateşinin yoğun kokusu burnumu sardı. Tıpkı kayıplarımız kadar ağırdı! … Brad’in arkasından bahçeye çıkarken, yaşadığımız olayın hem ağırlığını hem de geleneklerin kesinliğini hissedebiliyordum. Tyler’la aramızdaki bağın yoğunluğunu yaşadığımız bu anı, bir gelenekle karşılıyorduk. Bahçede, ateşin çevresinde toplanacak olmanın huzursuzluğu içimi sarhoş etmişti. Yavaşça, utancımla birlikte, bahçeye doğru ilerlemeye başladık. Brad’in arkamızda oluşturduğu soğuk ve uzak mesafe, bu akşamın sıradan bir etkinlikten çok daha fazlası olduğunu hissettiriyordu. … Ateşin etrafında toplandık ve gece, karanlıkla örtülü gökyüzüyle sarmalanmıştı. Kurt evinin geniş bahçesinde, alevlerin sarı ve turuncu ışıkları, etrafımızı aydınlatıyor, uzun gölgeler oluşturuyordu. Ahşap kütükler üzerine konmuş, sıklıkla yenilenen odunlar, ateşin merkezindeki alevlerin çevresinde dönen kıvılcımlar ve dumanlar oluşturuyordu. Havanın serinliği, derin bir nefes aldırarak yüzüme çarpıyor ve ateşin sıcaklığı, tüm vücudumu saran bir rahatlama hissi veriyordu. Beni çevreleyen insanlar, yüzleri ateşin ışığında parlıyordu. Her birinin gözleri, ateşin dans eden ışıklarıyla bir nebze parlıyor, düşündükleri şeylere dair birer işaret sunuyordu. Tyler, yanında bana destek olma görevini üstlenmiş bir şekilde oturuyordu. Onun yanında olmak, bana içsel bir huzur ve güven veriyordu. Ellerimiz, ateşin sıcaklığına tepki olarak hafifçe terliyor ve her dokunuşum, onun yanında olmanın verdiği mutluluğu yansıtıyordu. Thomas, ateşin tam karşısında duruyordu, gözleri uzaklarda bir yere odaklanmıştı. Konuşurken sesi derin ve yankılıydı, söyledikleri sözler ise havada asılı kalan bir yankı gibi yayılıyordu. “Bugün,” dedi, sesi, ormanın derinliklerinden gelen uğultularla birleşerek etrafa yayıldı, “Kaybettiklerimizi anıyoruz, bir kez daha. Ama aynı zamanda, düşmanlarımızdan kurtulmanın verdiği keyfi de yaşıyoruz. Onların tehdidinden kurtulmuş olmanın hazzını.’’ Ateşin parıltısının ardında, gözlerim Tyler’ın elini tuttuğumda aradığım güveni buluyordu. Tyler’ın elleri, sıcak bir temasla benimkilerin üzerinde, kalbimi rahatlatan bir güven hissi veriyordu. Onun omzuna yaslandığımda üzerimdeki yorgunluk da bir nebze sönmüştü. Etrafıma baktığımda geriye kalanların en kadar azınlık olduğunu görmüştüm. Kanada’dan gelmiş sürünün yoğunluğunu iliklerime kadar hissederken gözlerimi kapattım. Lydia, Jonas ve Martina savaştan uzak durmak için gitmişlerdi. Jeremy, Fernando ve Jessica bu uğurda ölmüşlerdi. Lucas bu uğurda yaralanmıştı. Kanada’dan gelen sürü, Thomas’ın sürüsünün ikinci diğer parçası… Bu uğurda üç kayıp ve beş yaralı yaşamıştı. Savaşın acımasızlığı ve zorlayıcı günler arkamızda kalmış olduğunu düşünsem de bu kayıplar asla bitmeyecek vereceği acı ise bir daha hiç sönmeyecekti. Bu gece, yeniden bir başlangıç yapma, yeni umutlar ve hayallerle dolu bir gelecek için hazırlıklı olma fırsatını sunuyordu bizlere. İyi değerlendirmeli ve geçmişi atlatmalıydık. Böyle yapmalıydık ki daha sıkı bağlı bir şekilde ayağa kalkıp, dinç duralım! … Ateşin çevresinde toplanmış olan herkesin yüzleri, rahatlamış ve tatmin olmuş görünüyordu. Gözlerimiz, ateşin dans eden ışıklarında birer ışıltı olarak parlıyordu. Geçmişin acımasızlığı ve zorlukları, bu anın huzuru ve mutluluğu karşısında solup gitmiş gibiydi. Thomas’ın derin sesi, içimizdeki kayıpların hatıralarını yaşatırken, bir yandan da bu yeni dönemin umut ve sevincini ifade ediyordu. Ateşin ışığında, içimi kaplayan huzur ve rahatlama, yüzümdeki gülümsemede belirginleşiyordu. Geçmişin gölgeleri, savaşın yankıları, bu akşamın sıcak ve aydınlık ortamında sönmüş gibi görünüyordu. Kaybettiklerimizin anısını yaşatırken, aynı zamanda düşmanlarımızdan kurtulmanın verdiği özgürlüğü ve rahatlamayı kutluyorduk. Lilith Brad’in yanına başına oturmuş elleriyle omzunu okşarken adeta Brad’e rahatlık, huzur vermeye çalışıyordu. Aralarındaki aşk kıvılcımı işime kadar işlerken yanımdaki Tyler’a bir kez daha sokuldum. Saçlarımı öpüp beni daha da yanı başına çektiğinde yüzüm göğsüne gömülmüştü. Yüzlerimizdeki ifadeler, ateşin kıvılcımını yansıtarak, derin bir tatmin duygusunu ortaya koyuyordu. Ormanda yankılanan kahkahalar ve konuşmalar, bir düşmanın karanlığından kurtulmanın verdiği özgürlüğü ve rahatlamayı kutluyordu. İçimizdeki boşluk, bu akşamın sıcaklığıyla dolmuştu ve hepimiz, geçmişin hatıralarıyla yüzleşirken geleceğe umutla bakma fırsatını yakalamıştık. Ateşin etrafında toplandığımız bu akşam, yalnızca zaferin değil, aynı zamanda özgürlüğün ve yeni bir başlangıcın da kutlandığı bir anıydı. Bu gece, geçmişin izleriyle yüzleşirken, yeni umutlar ve hayaller için hazırlık yapma zamanının geldiği bir geceydi. Ve hepimiz, bu akşamın tadını çıkararak, geleceğe dair umutlarımızı besleyip, karanlığa karşı zaferimizi kutlayarak bu unutulmaz anı yaşadık. … Wilhelm’in ölümünden tam bir hafta geçmişti. Yirmi Bir Haziran, en uzun gündüzün yaşandığı o gündeydik işte! Lucas’ın iyileşme sürecinde bize çok iş düşmüştü, biz melezlere. İki meleze ve bir Tribrid’e. Yaralarının etkisiyle harap bitap düşmüş Lucas acı içerisinedydi. Bu acı süreç Tyler’ın melez kanı ile son bulduğunda rahat olmayan bir nefes almıştı. Yanında onun için dayanmak isteyeceği birisi olmadan, kendisini tamamen bırakmış iken, elinden başka ne gelebilirdi ki!? Maya’nın huzursuzluğu gerçekten de kendisini derinden etkiliyordu. … Bu gece Yirmi Bir Haziran Çarşamba En uzun gündüzün bitişinin gecesi. Yaz tatilinin daha hala başları.. Savaşın bittiği ve yerini tatil havasının aldığı! Karanlığın ağırlığını hissettiren o uğursuz varlık artık yoktu, ama geride bıraktığı gölgeler de yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Ev, uzun zamandır ilk defa böylesine huzur doluydu. Savaşın, kavgaların ve kanın yerini kahkahalar, eğlence ve sıcak sohbetler almıştı. Herkes, kazandıkları zaferin tadını çıkarıyordu. Bahçede, devasa meşe ağacının altında bir grup kurt, birbirleriyle şakalaşıyor ve eğleniyordu. Brad, her zamanki gibi ortamdaki neşenin kaynağıydı. Her cümlesine bir espri sıkıştırıyor, arkadaşlarını güldürüyordu. Eskiden ciddi, soğuk ve mesafeli olan Brad’in bile bu kadar rahatlaması, yaşanan dönüşümün en büyük kanıtıydı. Lucas’ın iyileşme süreci devam ediyordu. Hayata çoktan tutunmuştu ve melez kanları ona hayat veren şey olmuştu. Tyler doğaüstü bir melez olarak güçlü kanından her gün vermekteydi Lucas’a. O hayata tutunmayı başarmıştı ve sadece yaralarının sarılmaya ihtiyacı vardı. Maya’ya ihtiyacı vardı. Ama o ortalarda gözükmüyordu halen daha. Kurt sürüsünün ikinci partı, Kanada’dan gelen kurtlar ise… Bugün yurtlarına dönecek ve oradaki sorumluluklarına devam ederek topraklarını koruyacaklardı. Lucas’ın iyileşme sürecini ise annesinden büyük bir memnuniyetle Lilith devraldı. Annesinin gelişi ona neşe saçmıştı. Yeteneklerini geri kazandığında ve annesinden öğrenmesi gereken her şeyi öğrendiğinde ona mutlulukla veda etti. Eh işte… Birileri şanslıydı aile konusunda. Mutluydum onun adına. … Kurt sürüsünün evlerine geri dönüşünün ardından Tyler ve ben, verandada oturmuş, sessizce bu manzarayı izliyorduk. Onun yanında olmak bana hep huzur verirdi, ama bu seferki farklıydı. İçimde hiçbir kaygı ya da endişe kalmamıştı. Tyler’ın kolu omzumda, beni kendine yakın tutarken yüzündeki sakin gülümseme, her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu. Her şey o kadar huzurluydu ki, geçmişte yaşanan tüm savaşlar ve trajediler sanki bir hayalden ibaretmiş gibi geliyordu. Hepimiz, bu huzurun tadını çıkarırken, gözlerimizde hafif bir ışıltı, dudaklarımızda içten bir gülümseme vardı. Ama bilirsiniz, sessizliğin içinde her zaman bir şeyler saklıdır. Kalbimin derinliklerinde, bu huzurun bir gün sona ereceğine dair bir his vardı. Ama o an için, bu düşünceyi kenara bırakıp sadece bu anın tadını çıkarıyorduk. Kurt evi, uzun bir süre sonra nihayet gerçek bir yuva gibi hissettiriyordu. Tyler başını hafifçe bana çevirdi, gözlerindeki yumuşak ifade kalbimi ısıttı. “Bu huzuru hak ettik,” dedi fısıldayarak. Sesindeki rahatlama ve hafiflik, bana da bulaşıyordu. Gözlerimi kapattım ve başımı onun omzuna yasladım. Etraftaki neşe, o anın sonsuz olmasını dilememi sağladı. Ama içten içe biliyordum ki, huzur dolu günlerin yerini başka sınavlar alacaktı. Şimdilik, sadece huzurun ve sevdiklerimin yanımda olmasının keyfini çıkarmaya karar verdim. Kurt evinde neşeyle yankılanan kahkahalar ve şakalar arasında, bir an için her şeyin yolunda olduğu fikrine kapıldık. Herkesin yüzündeki gülümseme, gecenin karanlığını bile aydınlatıyordu. … Yeni bir gün beklenmedik bir şekilde gerçekleşmişti. Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımda, Tyler’ın yatağımın yanındaki notunu fark ettim. Siyah mürekkeple yazılmış birkaç basit cümle vardı: “Hazır ol, seni bekliyorum. Sürprizlere açık ol, Prenses.” Kalbim bir an hızlandı. Tyler’ın sürprizleri her zaman beni şaşırtmıştır. Birkaç dakika içinde hızlıca hazırlanıp evin girişine indim. Beni bekleyen Tyler, o kendine özgü rahat tavrıyla kapının önünde duruyordu. Gözlerindeki ışıltı, planladığı şeyin sıradan bir şey olmadığını ele veriyordu. O gün aynı zamanda Lucas’ın yavaş yavaş ayaklanışın verdiği mutluluğu da taşımaktaydı. Tyler arkamdan bana yanaştığında genişçe gülümsedim. En son ki yakınlaşmamış kamp ateşi önceki basılma sahnemizi içermekteydi. “Hazır mısın?” dedi sırıtarak. “Tam olarak neye hazır olmalıyım?” diye karşılık verdim, ama cevabını biliyordum. Ne olursa olsun, bu sürpriz beni heyecanlandırmıştı. Tyler hiçbir şey söylemeden elimi tuttu ve beni dışarı çıkardı. Birlikte Kurt Evi'nin arkasındaki ormana doğru yürümeye başladık. Doğa, sabahın serinliğini içine çekmişti; kuş cıvıltıları ve rüzgarın ağaç yapraklarında çıkardığı hışırtılar bize eşlik ediyordu. Yürüdükçe merakım daha da arttı. Bir süre sonra, sık ağaçların arasından geçtiğimizde, karşıma küçük bir açıklık çıktı. Ortasında çiçeklerle kaplı bir alan vardı; mor lavantalar, papatyalar ve narin beyaz çiçekler… Tam ortada ise tahta bir masa ve etrafında yer minderleri yerleştirilmişti. Masanın üzerinde basit ama zarif bir kahvaltı sofrası kurulmuştu. Kahvaltının mis gibi kokusu, çiçeklerin taze esansıyla karışmıştı. “Burası…” dedim, şaşkınlıkla etrafı süzerken. “Burası senin için,” diye fısıldadı Tyler, gözlerimi yakalayıp. “Biraz huzur bulmanı istedim. Hepimiz son zamanlarda çok şey yaşadık, ama sen… sen her şeyin ortasındaydın. Hak ettiğin bir dinlenmeyi vermek istedim.” O an kalbimde sıcak bir his yayıldı. Onun ne kadar düşünceli olduğunu zaten biliyordum ama bu sefer bambaşka bir şeydi. Tyler’ın benim için bu kadar detay düşünmüş olması, beni derinden etkiledi. Kollarını açtı ve beni kendine doğru çekti. Başımı göğsüne yasladım; kalp atışlarını dinlemek, bir an için tüm endişelerimi unutmamı sağladı. “Biliyor musun,” dedi Tyler, saçlarımın arasına yavaşça dokunurken, “Seninle böyle anları paylaşmayı seviyorum. Hep savaşmak zorunda değiliz, değil mi?” Gözlerimi kapadım ve o anın tadını çıkardım. “Haklısın,” dedim. “Bazen sadece durup birbirimizi hissetmek de yetiyor.” O sabah, Tyler’ın bana sunduğu bu sade ama büyüleyici an, tüm karmaşanın ortasında bir nefes gibiydi. Birlikte kahvaltımızı yaparken güneş ışıkları yavaşça ormanın içine süzülüyordu. Ve o an, sadece ikimiz vardık; hiçbir düşman, hiçbir kargaşa… Sadece biz, doğa ve kalplerimizdeki sessiz uyum. … Tatmin olmayarak ormanın derinliklerine doğru yürüdük birlikte güneş ufuk çizgisinden düşmek üzereyken bir akşamüstü. Gün batımının ardından gelen o büyülü anlardan biriydi; gökyüzü, morun, pembenin ve altın sarısının muhteşem bir karışımına bürünmüştü. Rüzgâr hafifçe esiyor, yapraklar tatlı bir hışırtıyla dans ediyordu. Tyler, elimi tuttuğunda sıcaklığı içime huzur verdi. Sessizce ilerledik, birbirimizin varlığının tadını çıkararak. Sonunda, küçük bir göl kenarına geldik. Su, hafif bir sisin altında parlıyor, etrafı yansıtan bir ayna gibi duruyordu. Tyler, elimden tutarak beni suyun kenarındaki büyük, düz bir kayanın üzerine çıkardı. “Burada, sadece ikimiz,” dedi Tyler alçak bir sesle. Gözlerinde her zaman görmeye alışık olmadığım yumuşak bir ifade vardı. Gecenin serinliği, onun sıcak dokunuşuyla kayboluyordu. Birlikte kayanın üzerine oturduk, ayaklarımızı suya sarkıttık. Su soğuktu, ama Tyler’ın yanımda olması o serinliği tamamen unutturuyordu. Bir süre boyunca sadece sessizliği dinledik, uzaklardan gelen gece kuşlarının sesini… “Adel…” diye fısıldadı Tyler, başımı omzuna yasladığımda. “Bazen seninle bu anları yaşamak, savaştan, güçten ya da kavgadan çok daha önemli geliyor. Seninle olmak, sadece burada, böylece…” Sözlerini bitiremeden dudaklarımda bir tebessüm belirdi. Onun gözlerine baktım, aramızdaki bağın ne kadar derin olduğunu bir kez daha hissettim. Tyler, parmaklarını yüzümde gezdirdi, dokunuşu tüy kadar hafifti. Kalbim onun her hareketine karşılık verirken, başını bana doğru eğdi ve dudaklarımız arasında sadece birkaç santim kaldı. “Seninle olmak… bu anı paylaşmak… her şeyden daha değerli,” diye mırıldandı. Ardından, dudaklarımız buluştu. Öpücüğü, nazik ve bir o kadar da tutkuluydu; sanki kaybolmuş bir parçayı bulmuş gibiydim. Kalbim hızla atarken, dünya yavaşladı, zaman durdu. O an, sadece Tyler ve ben vardık. Tüm karmaşa, geçmiş ve gelecek önemsizdi. Sadece o anın saflığı ve huzuru… Tyler’ın elleri belime sarıldığında, kendimi tamamen ona bıraktım. Onunla birlikte olmak, bana güç ve huzur veriyordu. O gece, göl kenarında, rüzgârın hafif fısıltısıyla yankılanan anılarımızın arasında, sadece ikimiz vardık. Ve o an, her şey olması gerektiği gibiydi: basit, saf ve gerçek. … ‘’Adel…’’ Bakışlarım ona kaydığında elinde bir kutu vardı. Gözlerim şaşkınlıkla büyüdüğünde, ağzım da boş durmayarak fazlasıyla açıldı. Bu da neydi böyle!? Tyler’ın elindeki kutuya bakarken kalbim bir kez daha hızla atmaya başladı. Daha önce bana anlamlı hediyeler vermişti; bir bileklik, bir kolye… Ama bu sefer ne olabilirdi? Kutunun sade ama zarif tasarımı, içinde ne olduğunu bilmesem bile, onun değerli bir şey taşıdığını hissettiriyordu. Tyler, kutuyu açmadan önce bir an duraksadı, sanki o anı benimle paylaşmanın ne kadar özel olduğunu vurgulamak istiyormuş gibi. Gözlerimiz bir kez daha buluştuğunda, içinde taşıdığı duygunun derinliğini hissettim. "Bu," dedi yumuşak bir sesle, "senin için." Aç şu lanet olası kutuyu Tyler! Tyler nazik hareketlerle kutuyu düzeltip önümde uzattığında yavaşça açtı. İçinden bir çift geceyi ışığa boğup göz kamaştıran küpeler çıktığında şaşkındım. Her biri, beyaz bir taşı barındıran ince bir altın çerçeveyle süslenmişti. Küçük, ama zarif… Aynı zamanda hem sade hem de görkemliydiler. Işığın yansımasıyla parıldayan taşlar, sanki Tyler’ın bana olan sevgisinin bir yansıması gibiydi. Tyler, küpeleri kutudan alıp parmaklarının arasına aldı, ardından dikkatlice saçlarımı geriye attı. ‘’Bence harika yakışacaklar.’’ O an yutkundum. ‘’Sen ne ara… Ne ara gidip aldın bunu!?’’ Gülümsemişti, bir kulağıma küpeyi küçük bir çaba ile takarken. Elleri titremiyordu, her hareketi emin ve şefkat doluydu. Sonra diğerini de kulağıma taktı, parmakları saçlarımın arasında hafifçe gezindi. "Sana baktığımda, bu taşların zarafetini ve ışıltısını görüyorum," diye fısıldadı. "Bu küpeler, senin güzelliğini tamamlasın diye… Senin gibi eşsiz biri için." Bir robot gibi, cümlelerini ezberlemiş gibi konuşuyordu adeta ama hayır, onun cümle ezberlemesine gerek yoktu. Her şeyi ile süslü ve zarif gayet ağzı iyi laf eden birisiydi, her daim güzel sözlerle ruhumu çalabilen birisi! Şimdiyse de sorumu cevaplamak yerine aynı şeyi yapmıştı. Süslü cümlelerle mest etmek. Küçük bir an, bir dokunuş, ama o an, kalbimde büyük bir yer edindi. Tyler’ın bana verdiği bu hediye, onun bana olan sevgisinin ne kadar derin olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bu anı sonsuza dek hatırlayacağımı biliyordum. … Peki ya sırada ne vardı? Ah sıradaki hediye tamamen bir yüzük olacaktı! Ama o an… Kim bilir ne zaman gelirdi!?. … Her şeyin bittiğini sanmıştım. O an, Tyler’ın ellerindeki zarif küpeleri bana takarken hissettiğim huzur, sanki dünyanın karmaşasından uzak, güvenli bir limanda olduğumu fısıldıyordu. Ama ne kadar yanıldığımı anlamam uzun sürmedi. Bu savaş, bu çılgınlık, bu dünyada asla sona ermeyecek bir dansın sadece küçük bir molasıydı. Tyler'ın bana verdiği her şey, onun derin duygularını, içtenliğini ve belki de bu dünyadaki en saf sevgisini yansıtıyordu. Ama biliyorum ki, bu huzur dolu anlar, yaklaşan fırtınanın habercisiydi. Geçmişin gölgeleri, gözden kaçmış tehlikeler ve henüz ortaya çıkmamış sırlar bir bir belirmeye başlamıştı bile. Bir yüzük... Ah, belki de bir gün bu sahnenin bir parçası olabilirdi. Ama şimdi, burada, bu anda, daha büyük bir savaşın eşiğindeyiz. Tyler’ın nazik dokunuşlarının ve tatlı sözlerinin ardında bile hissettiğim o karanlık, gittikçe yaklaşan bir tehdit gibi üzerimize çöküyordu. Her şey bitmiş miydi? Elbette hayır. Hala çözülmemiş düğümler, yarım kalmış hikayeler vardı. Wilhelm’in gölgesi hâlâ üzerimizde dolaşıyordu; Nina’nın haince planları, Tyler’la olan bağımızı test edecek kadar güçlüydü. Ve her şeyin ötesinde, henüz tanışmadığımız düşmanlar vardı, köşelerde sinsice bekleyenler. Bu hikaye, hiçbir zaman basit bir aşk masalı olmadı. Her anında kan, ter ve gözyaşı vardı. Her adımımızda bir seçim yapmak zorundaydık: Ya sevdiklerimizi koruyacak, ya da karanlık tarafından yutulacaktık. Ama bir şey kesindi: Biz, bu karanlığa karşı savaşmaya devam edecektik. Çünkü bu hikaye, henüz sona ermedi. Aşk, dostluk ve sadakat uğruna, bu savaşı sonuna kadar sürdüreceğiz. Peki, sırada ne var? Yeni tehditler, eski düşmanlar, belki de daha büyük savaşlar… Her şey mümkün. Ve ben, bu sefer daha hazır olacağım. Çünkü artık biliyorum ki, bu dünya bana hiçbir şeyi kolayca sunmayacak. Ama ne olursa olsun, Tyler’ın yanımda olması, bu karanlık yolda bana rehberlik edecek tek ışık olacak. Ve onunla birlikte, bu hikayenin sonunu yazmaya hazır olacağım. Burası bizim dünyamız, bizim hikayemiz. Ve biz, savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. …
|
0% |