@selinayeda_x
|
GEÇMİŞİN BAĞLARI
… Karanlık gökyüzü, kırmızımsı ışıkların üstüne düşen koyu bulutlarla kaplıydı. Kurt evinin geniş bahçesinde, geceye baskın bir sessizlik hâkimdi. Yıldızlar, uzaktaki gece manzarasına çiseleyen bir kaç ışık hüzmesi sunuyordu. Kalabalık, yalnızca hafif bir fısıldışla, büyük bir anın eşiğinde olduklarını hissettiren bir gerginlik içinde bekliyordu. Kurt Evinin kasvetli taş duvarları arasında yankılanan gergin sessizlik, adeta fırtına öncesi bir durgunluğu andırıyordu. Maya, Thomas’ın müdahalesinden sonra geri çekilmişti, ama hala gözlerinde o tehditkâr ışıltı vardı. Tyler, Adelia’nın başında durmuş, onun solgun yüzüne bakıyordu. Yaşama dair hiçbir belirti göstermeyen Adelia’nın bu hali, Tyler’ın içini bir buz kütlesi gibi donduruyordu. Thomas, otoritesini yeniden kurarak ortamı dengeledikten sonra, derin bir nefes aldı. "Hepiniz yeterince eğlendiyseniz, artık asıl meselemize odaklanalım," dedi soğuk bir sesle. Bu sözleriyle, Fernando ve Elliot’un alaycı fısıldaşmalarını da kesmişti. Elliot, dişlerini sıkıp Thomas’a meydan okuyan bir bakış attıysa da, Thomas’ın sert duruşu karşısında daha fazla üstelemedi. Sadece sessizce geri çekildi. Tyler, Adelia’nın soğuk elini kavradı. Onun bu halini görmek, içindeki bir yarayı daha da derinleştiriyordu. ‘’Seni kaybetmeyeceğim.’’ Dedi Tyler. Ve ardından ekledi. ‘’O vedayı da burnundan fitil fitil getireceğim tamam mı!?’’ Ama bu sözler, Tyler’ın içinde yankılanan umutsuzluğa bir çare olmuyordu. Adelia yatakta sessizce nefes bile almadan yatarken alt kattaki konuşma seslerini tek tek dinliyordu Tyler. Sky’ın nasıl gittiğini Thomas’ın betaları nasıl dize getirdiğini, Brad’in nasıl sakin kaldığını, kısacası her şeyi duymuştu. Thomas, durumu daha fazla tırmandırmadan, “Herkes yerini bilsin,” diyerek gruba son bir uyarı yaptı. Bu uyarı, aralarındaki gerginliği bir nebze olsun hafifletmişti. Tyler, derin bir nefes alarak Adelia’ya tekrar baktı. ‘’Savaşma onunla. Bırak içine işlesin, iliklerinde gezsin, seni sarıp sarmalasın… Ölmemiş ol ne olur!’’ Tyler sıkıca Adelia’nın elini tutarken odaya kimsenin girmeye de cesareti yoktu o an. Kurtlar nihayet Adelia’nın durumunun ciddiyetini kabullenmiş gibiydi. Fernando’nun yüzündeki küçümseyici ifadeler, yerini daha dikkatli ve mesafeli bir duruşa bırakmıştı. Tyler, Adelia’yı yaşatmak için her şeyini ortaya koymaya hazırdı. Onu tekrar hayata döndürebilecek tek şeyin ne olduğuna dair belirsizlikler içinde kıvranıyordu ama içinde yanan umut kıvılcımı, henüz tamamen sönmemişti. … Kurt Evi'nin geniş bahçesi, üzerinde yoğun bir sessizlikle kaplıydı. Gece karanlığı, ufukta ince ince süzülen koyu bulutlarla daha da derinleşmişti. Gökyüzü, kırmızımsı bir ışıltı yayarak geceye egemen olmaya çalışıyordu. Bahçede eski taşlardan yapılmış duvarların arasından geçen rüzgar, geceyi sessiz bir fısıldamaya dönüştürüyordu. Yıldızlar, uzaktaki gece manzarasına gizemli bir parlaklık katıyor, ama ışıkları, kurumuş yaprakların üzerinde titreyen bir sönüklükten fazlasını sunmuyordu. Mark, sürüden atılmış bir omega olarak, derin bir hüzünle ve gölgelerle örtülü bir geçmişin izlerini taşıyarak Tyler’ı Leon’a tanıttı. Tyler, sadece yedi yaşındaydı ve büyüklerin arasında nasıl bir yer edineceği konusunda hala öğrenme aşamasındaydı. Thomas, Leon’un yanında durarak, ciddiyet ve saygıyla Mark’ın yanına yaklaştı. Leon, geniş omuzlarına sahip, güçlü bir alfa olarak, Tyler’ın yanına gelirken göğsünü gururla kabarttı. “Thomas, bu Tyler. Oğlum.” Thomas, naif ve samimi bir gülümseme ile Tyler’a elini uzattı. Tyler, biraz çekingen ve utanarak, bu yeni tanıdığı kişiye elini uzattı. Thomas’ın elini sıkarken, elleri terlemişti ve gözlerinde bir parça endişe vardı. Thomas, Tyler’ın bu haliyle empati kurarak, anlayışlı bir tavır sergiledi. Leon, çocukların daha fazla yakın kalmasını istemedi. “Çocuklar, biraz uzaklaşın. Büyüklerin özel konuşması var.” Tyler ve Thomas, Leon’un işaret ettiği uzaklığa doğru adım atarken, ortamda bir gerilim artışı yaşanıyordu. Tyler, Thomas’la birlikte biraz daha uzaklaştıklarında, gölgeler arasında konuşmaya başladılar. Tyler’ın sesi, göğün karanlığında yankılanan bir tehditkâr ton taşırken, Thomas’ın yüzündeki gülümseme, bu sert tavrı yumuşatmaya çalışıyordu. “Burada kimse adımı bilmeyecek,” dedi Tyler, sesi karanlığın içine gömülen bir komut gibi. “Ben Melez’im, sadece Melez. Kimsenin ismimi bilmesine gerek yok. Zaten birazdan buradan gideceğiz. Senin de bunu unutmaman iyi olur.” Thomas, Tyler’ın bu sert sözlerine rağmen, bir anlayış ve güven duygusu taşıyarak yanıt verdi. “Anlaştık, Melez,” dedi. “Sen istemediğin sürece sana istemediğin bir isim ile seslenmeyeceğim.” Thomas, başını sallayarak, bu anlaşmayı onayladı. Tyler, Thomas’ın bu anlayışlı yaklaşımına bir nebze olsun rahatladı. Thomas’ın omzuna hafifçe dokundu ve gülümseyerek başını eğdi. “Teşekkürler,” dedi. Bu basit teşekkür, Tyler’ın içindeki güvensizliğin bir nebze olsun yatıştığını ifade ediyordu. Leon, o sırada yüksek sesle oğlunu çağırarak, “Oğlum, hadi gidiyoruz,” dedi. Sesindeki sert ton, bir emir verirken bile içindeki babalık duygusunu gizleyemiyordu. Tyler ve Mark, sessiz adımlarla oradan ayrıldılar. Leon, Tyler’ın uzaklaşan silüetini dikkatle izlerken, oğluna dönerek, “İyi çocuk değil mi?” diye sordu. Yüzündeki gurur ve minnettarlık, bir babanın evladına duyduğu derin sevgiyi yansıtıyordu. Thomas, Leon’un bu sorusuna sadece kafa sallamakla yetindi. “Evet, iyi çocuk,” dedi, ardından da ekledi, “Aslında, burada kalsa iyi anlaşabilirdik.” İçindeki hüzün ve umut, sesine yansıyan bir belirsizlik taşıyordu. Ve o gece, gökyüzü hâlâ kapalı bulutlarla örtülmüş, yıldızlar sadece uzak bir parıltı olarak kalmıştı. Her adımda, geçmişin izleri ve geleceğin belirsizliği arasında bir denge arayışı sürüyordu. Tyler, Mark’ın yanında sessiz bir yolculuğa çıkarken, geçmişin ve geleceğin, umutların ve endişelerin gölgeleri arasında yol alıyordu. Tyler ve Thomas ilk o zaman karşılaşıp tanışmışlardı. Tyler ilk o zaman Kral emrini vermişti. Tyler işte o zaman isimsizliğe bürünmüştü. Bu konuda ona ilk itaat eden Thomas olsa da… İkinci itaatsizliği gösterecek olan da yine kendisiydi! … Evdeki gerilim daha da artarken ve herkes diken üstündeyken olmuştu her şey! Kurt Evi’nin ağır havası, adeta meyus bir sessizlikle doldurulmuştu. Adelia’nın ölü bedeni, Melez’in odasında yatağın üzerinde uzanıyordu. Karanlık ve soğuk duvarlar arasında, odanın derin köşelerindeki gölgeler, ölüme gömülmüş bir hayatın sessizliğini paylaşıyordu. Melez’in odası, daha önce yaşanmış tüm anıların yükünü taşıyordu; her köşe, her mobilya, Adelia’nın yaşamının sona erdiği anın yankılarıyla doluydu. Thomas, Melez’in yanına yaklaştığında, odanın dingin atmosferi bir anda gerildi. Adelia’nın cansız bedeni, odanın merkezine konmuştu ve Thomas, gözleri öfkeyle parlayan, yüzünde derin bir üzüntü barındıran bir ifadeyle odaya girdi. Yıllardır güven duyduğu Tyler’a olan güveni, bu trajik olayla birlikte sarsılmıştı. Thomas’ın her adımı, odanın ahşap zemininde yankı yapıyor ve aniden karanlıkta bir dizi gölge oluşturuyordu.
Tyler, Adelia’nın yanına eğilmiş, sessizce başını eğmişti. O an, tüm dünya sanki durdu ve sadece Adelia’nın ölümüyle yüzleşen Tyler ile Thomas kaldı. Thomas’ın gözleri, Tyler’a odaklanmış, içindeki öfke ve hayal kırıklığı derin bir şekilde yansıyordu. Tyler’ın yüzündeki boş ifade, tüm duygularını saklamaya çalışıyordu; ancak, acının ve suçluluğun izleri yüzündeki hatlardan sızıyordu. “Tyler!” Thomas, sesiyle odanın dört bir yanına yankı yaptı, sesinin keskinliği bir bıçak gibi havada asılı kaldı. ‘’Sınırı aştığının farkına var! Brad bir, Adelia iki! Ama üçüncüye affım olmaz bilesin! Acıma duygumu kapatırım. Ve her kimi dönüştürürsen öldürüm! Yıllar önce bir tane melez varken şimdi iki tanesi aynı evde. Ve Adelia ise… Bünyesi kaldırdığı sürece melez sayılır! Tyler! Ne sözü verdiysem unut! Bu evde birden fazla melez varken sana bu haliyle seslenmeyeceğim, artık benim için sadece Tyler’sın, dümdüz Tyler! Buna göre hareket et ve betalarıma dokunma!’’ Thomas’ın otoriter sesi tüm evi inlettiğinde Tyler’ın artık saklayacak bir şeyi kalmamıştı. Evdeki tüm kurtların kulağında doğuştan melezin ismi yankılanırken Thomas verdiği sözden caymış, beş yaşında krala nasıl itaat etmiş ise şimdi de itaatsizlik yaparak ona kafa tutmuştu. Ve bu şartlar altında… Kralın kim olduğu gerçekten tartışılırdı! … Tyler, başını kaldırarak Thomas’a baktı. Gözlerinde, yılların yükü ve pişmanlık bir araya gelmişti. “Thomas, beni dinle,” dedi Tyler, sesindeki titremeyi gizlemeye çalışarak. Ama bu Thomas’ın umurunda bile olmadı. Ve odadan çekip gitti! O an, Thomas’ın sözcükleri bir yargıç gibi Tyler’a çarpıyordu. O an, tüm Kurt Evi’nin sakinleri, bu acı dolu yüzleşmeye tanıklık ediyordu. Herkesin gözleri, Tyler ile Thomas arasındaki gerilime odaklanmıştı. Thomas’ın yıllardır savunduğu sözleri, bu gece Adelia’nın ölümünün ardından, çökmüş ve yerle bir olmuştu. Tyler, Thomas’ın arkasından bakarken, derin bir pişmanlık ve üzüntü hissetti. O an, tüm Kurt Evi’nin sakinleri, bu acı dolu yüzleşmeye tanıklık etmeye devam etti. Thomas’ın sözleri, Tyler’ın içindeki derin yara ve suçluluğu daha da artırmıştı. Tyler, Thomas’ın arkasından sessizce bakarken, içindeki tüm yükün ağırlığını hissetti. … Tyler ve Thomas'ın Kurt Evi'nde yeniden buluştuğu gece, eski taş duvarların yankılanan sessizliği içinde yoğun bir anlam taşıyordu. Thomas ve Tyler, geçmişte tanışmış ve yolları, hayatın karmaşası içinde kesişmişti. O gece, bu ikinci karşılaşma, daha derin bir bağın kurulmasına zemin hazırlayacaktı. Leon, Tyler'ı karşılamak için geniş ve etkileyici bir salonda oturuyordu. Odanın duvarları, tarih kokan eski eşyalarla doluydu; tahta raflar üzerinde eski kitaplar ve dergiler, masanın üzerinde ise çeşitli dövüş aletleri vardı. Salonda hafif bir mum ışığı parlıyordu, ortamı sakinleştiren bir huzur veriyordu. Tyler, Leon’un davetini kabul ederek, bir süre burada kalmak üzere geldiğinde, Leon’un misafirperverliğinden faydalanmayı umuyordu. Leon, Tyler’a kendini tanıtmak ve iyi karşılamak için odanın ortasında duruyordu. “Tyler, hoş geldin. Uzun bir yolculuktan sonra buradasın. Burada geçireceğin süre zarfında sana yardım etmeye hazırız Thomas, Leon’un yanına doğru yürüyerek, Tyler’a dönüp dostça bir gülümseme ile elini uzattı. “Melez, seni yeniden görmek güzel. Daha önce tanıştığımızı unutmuş değilim,” dedi. “Burada seninle güzel eğitimler alacağız.’’ Tyler, Thomas’ın elini sıkarak, “Teşekkür ederim Thomas. Buraya gelmemin nedeni, eski yaralarımı sarmak ve kendimi yeniden bulmak. Senin ve Leon’un desteğiyle bu geceyi verimli geçirebileceğimizi umuyorum,” dedi. Leon, Tyler’a göz kırpıp, “Thomas’a verdiğim eğitimlerin benzerini sana da vereceğim. Bu süre zarfında kendini yeniden keşfetmeni sağlayacağız. Eğitimin ardından içinde bir yerlerde geçmişle yüzleşmek için kendinde bir güç bulacaksın.’’ Gecenin ilerleyen saatlerinde, Leon ve Thomas, Tyler’a eski dövüş teknikleri ve stratejiler hakkında kapsamlı bir eğitim verdiler. Tyler, ilk başta zorlansa da, Leon’un ve Thomas’ın tecrübeleriyle kendisini hızla toparladı. Eğitimler zorlu ve yoğun geçti; Thomas, Tyler’a dövüş becerilerini geliştirirken, Leon da ona güven kazandırmak için elinden geleni yaptı. Leon, konuşmayı başlatmadan önce derin bir nefes aldı. “Tyler, geçmişin seni rahatsız etmeye devam ettiğini duydum. Neler olduğunu anlatmak istersen, seni dinlemeye hazırım.” Tyler, Leon’un teklifine karşılık vermeden önce, masanın üzerinde gezinen parmaklarını izledi. “Geçmişin içinden kaçmak istiyorum,” dedi, sesi alçakgönüllü ve biraz da çökük. “Ama bazı anılar peşimi bırakmıyor. Annem ve babam… Onların ölümü… Beni bu yaşta bile etkileyen bir karanlık. Şimdi burada, geçmişin ve geleceğin bu noktasında, kendimi bir yere koyamıyorum.” Leon, Tyler’ın gözlerindeki acıyı ve umutsuzluğu fark ederek, omuzlarına hafifçe dokundu. “Seni anlıyorum, Tyler. Bu yaşta yaşadıkların, bir ömre bedel olabilir. Ancak burada sana bir aile olarak destek olacağız. Thomas, seninle konuşurken, bu gece ne yapmamız gerektiğini anlatacak.” Thomas, Tyler’ın yanına yaklaşarak, “Geçmişin seni burada tutuyor gibi görünüyor,” dedi. “Ama buradan ayrıldığında, ne yapmak istediğini bilmek zorundasın. Geçmişin seni engellememesi için burada destek olabiliriz.” Tyler, Thomas’ın sözlerini dikkatle dinleyerek, “Bu gece, geçmişimi ve geleceğimi nasıl şekillendireceğimi öğrenmek istiyorum. Sadece buradan çıkıp devam etmek istiyorum,” dedi. “Geçmişin karanlıkları, önümdeki yolu aydınlatacak kadar güçlü.” Leon ve Thomas, Tyler’ın kararlılığını ve sıkıntısını anladılar. Thomas, gülümseyerek, “O zaman bu gece üzerinde düşünmen gereken birçok şey var. Burada yalnız değilsin,” dedi. “Hadi, hep birlikte bu yolda yürüyelim.” Tyler, Thomas’ın teklifini kabul ederek, Leon’un gözleriyle onaylanan bir kararın arkasında durdu. Gece boyunca, Kurt Evi’nin taş duvarları, genç yaşta büyük sorumluluklar taşıyan bir adamın karanlık geçmişinin ve geleceğe olan arayışının öyküsünü saklıyordu. Gece ilerledikçe, konuşmalarının derinliği, Tyler’ın içsel mücadelelerine ışık tutacak ve onu gelecekteki adımlarında yönlendirecekti. Thomas, Tyler’a olan desteğiyle, genç yaşına rağmen içsel bir bilgelik ve anlayış sergilemeye devam etti. Ve bu gece, Kurt Evi’nin duvarları arasında, geçmişin izleri ve geleceğin belirsizlikleri arasında bir köprü kuruldu. Tyler’ın ve Thomas’ın yolları, geçmişin karanlıklarından sıyrılarak, geleceğe doğru umut dolu adımlar atmak için birleşmişti. Tyler, eğitimlerin ardından kendini daha güçlü ve hazır hissediyordu. Eğitim sürecinin sonuna yaklaşıldığında, Tyler, Leon’a ve Thomas’a teşekkür ederek, onlara olan minnettarlığını dile getirdi. “Leon, burada geçirdiğim süre boyunca bana çok yardımcı oldunuz. Teşekkür ederim,” dedi Tyler, Leon’un omzuna dostça bir şekilde dokunarak. “Ve Thomas, seninle tekrar karşılaşmak harikaydı. Sana da teşekkür ederim.” Leon, Tyler’ın teşekkürlerini kabul ederek, “Her zaman buradayız, Tyler.’’ dedi. Tyler, Leon’un sözlerini dinledikten sonra, Thomas’a dönerek dostça bir sarılma ile veda etti. “Yolun açık olsun Melez.’’ dedi Thomas, Tyler’ın omzuna vurarak. “Eminim ki, seninle aynı dövüşte olsaydık, kesinlikle yenilmez olurduk.” Tyler, Thomas’ın dostane sözlerine gülümseyerek, “Umarım bir gün yine karşılaşırız. Yoldaşlığınız için teşekkür ederim,” dedi. Sonrasında, Tyler ve Leon’un ardından, Thomas odanın kapısına doğru yürüdü ve ardından Leon Thomas’a dönerek, “İyi çocukmuş, değil mi?” diye sordu. Thomas Leon’un bu sözlerine karşılık verdi. “Evet, iyi çocuk.’’ Ardından ‘’Belki bir gün, aynı dövüşün savaşçıları olarak karşımıza çıkarız ve gerçekten yenilmez olabiliriz.” Diye ekledi. Leon ve Thomas, Tyler’ın arkasından bakarlarken onun uzaklaşan silüeti, geçmişin yaralarının iyileştiği ve geleceğin umutlarının ışıldadığı bir yolculuğun habercisi gibi görünüyordu. O gece, Kurt Evi’nin duvarları arasında, eski zamanların ve yeni başlangıçların birleştiği bir an yaşandı. … Kurt Evi, geceye adım atan bir ayın ürpertici ışığı altında, eski taş duvarları ve sessiz köşeleriyle karanlığın içine gömülmüştü. Bahçede üşüten bir soğuk hava vardı; rüzgar, çam ağaçlarının arasında melankolik bir hüzünle dolaşıyor, her adımda eski zamanların izlerini taşıyordu. Gecenin karanlığında, ay ışığının altında parlayan taşlar ve çimlerin üzerine düşen ince gölgeler, kurumuş yapraklarla birlikte fısıldayan bir öykü gibiydi. Tyler, o gece on dokuz yaşındaydı. Bir adamın güvenini ve aklını kaybetmesinin derin yaralarıyla birlikte, Leon'un yanına dönmüş, sanki geçmişin kabusları peşini bırakmamış gibi, bir arayış içindeydi. Leon, başından beri kurduğu düzenin devamını sağlamak için bu geceyi beklemişti. Tyler'ın yorgun ve hüzünlü bakışları, yaşadığı travmaları gizlemekte yetersiz kalıyordu. Çelikten bir irade ve yıkılmış bir kalbin karanlık bir birleşimiydi. Tyler, kurt evinin taşlı yolunu geçerek, Leon’un olduğu yere doğru adımlarını sıklaştırdı. Yol boyunca köhne taşlar ve yosunlu yüzeyler, karanlıkta beliren gölgeleri derinleştirerek Tyler’ın yürüyüşünü izliyordu. Leon’un ikamet ettiği odanın kapısına geldiğinde, köhne ahşap kapının derin çatlaklarından hafifçe sızan ışık, içerdeki konuşmaları ve hareketliliği hafifçe yansıtıyordu. … Tyler, Leon’un evinde kalacağı süre boyunca geçmişini ve ailesinin trajedisini detaylı bir şekilde anlattı. Gece geç saatlere kadar süren konuşma, yalnızca Tyler’ın kendisiyle ilgili acı verici anıların değil, aynı zamanda dönüşüm sürecinin derinliklerine dair aydınlatıcı bir açıklamanın da yaşandığı bir anı ifade ediyordu. Leon’un geniş çalışma odasında, duvarlardaki eski haritalar ve antik dövüş aletleri loş bir ışıkla parlıyordu. Tyler ve Leon, odanın merkezindeki masanın etrafında oturuyorlardı; Tyler, anılarını paylaşırken gözlerinde derin bir hüzün vardı. Leon, dikkatle dinliyor ve zaman zaman başını sallayarak Tyler’ın anlattıklarına olan ilgisini ve anlayışını gösteriyordu. Tyler, derin bir nefes alarak konuşmaya başladı: “Ailem, bir zamanlar sessiz ve huzurlu bir köyde yaşıyordu. Ancak, on dört yaşımdayken, her şey değişti. O gece, evimizdeki karanlık sessizlik, ani bir patırtıyla bozuldu. Annem ve babam, birlikte hazırlık yaparken evimize bir vampir avcısı girdi.” Anıların yükü, onun yüreğinde bir ağırlık bırakmıştı. “Avcı, annemi hedef almıştı. Onun yanına vardığında, babam hemen ona karşılık verdi. Ancak, avcı, babamı çok hızlı bir şekilde etkisiz hale getirdi. O an, benim yaşımda biri olarak, onları korumak için her şeyimi vermek zorunda kaldım.” Geçmişin acısı hala canlıydı. “Ben de, sadece on dört yaşındaydım. Bir kurt adama dönüşmeden önce, avcının annemi öldürmesine engel olabilmek için tüm gücümü kullandım. Dönüşüm, bir anda ve acı içinde gerçekleşti. Kendimi ilk kez bir kurt adam olarak bulduğumda, oldukça karışıktım. Ama öfkem, bu dönüşüm sürecini hızlandırdı. Avcıyı öldürürken, annemin ölümünün acısıyla baş başa kaldım.” Leon, Tyler’ın hikayesi karşısında derin bir üzüntü ve saygı hissetti. “Bu yaşadıkların gerçekten zor bir sınavmış. Dönüşüm sürecinde yaşadığın acı ve öfke, seni bugünkü haline getiren güçlü bir motivasyon olmuş.” Tyler başını sallayarak, “Evet,” dedi. “Dönüşümüm, tam da on dört yaşındayken gerçekleşti. Vampir avcısını öldürdükten sonra, kendimi çok daha güçlü hissettim ama aynı zamanda içimde derin bir boşluk oluştu. Ailemle olan bağım kopmuştu, ama bu dönüşümle birlikte, yeni bir hayatın kapıları aralandı. O günden sonra, kendimi şehirde buldum, yeni bir yaşam ve yeni bir kimlik peşindeydim.” Leon, Tyler’ın anlattıklarını dinlerken, bir baba olarak genç bir çocuğun yaşadığı zorluklara dair derin bir empati duydu. “Bu öykü, senin ne kadar güçlü ve dayanıklı olduğunu gösteriyor. Ailenin hatırası, bu zorlu yolculukta sana rehberlik etti. Şimdi ise, buradayız ve sana destek olmak için elimizden geleni yapacağız.’’ Tyler, Leon’un desteği için minnettarlığını dile getirerek, “Teşekkür ederim, Leon. Burada geçirdiğim süre, bana sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da güç kazandırdı. Artık geçmişin gölgelerinden kurtulma ve kendimi yeniden bulma şansım var. Buradan ayrıldığımda, şehre dönmenin vakti gelecek. Artık hazır hissediyorum.” Leon, Tyler’a umut dolu bir bakışla gülümseyerek, “Başarılar, Tyler. Geçmişin yükü ağır olabilir, ancak bu yükü taşıyacak gücün var. Şehirdeki mücadelelerin seni bekliyor. Buradan aldığın güçle, onları aşacağına eminim,” dedi. Tyler, Leon ve Thomas’a son bir kez teşekkür ettikten sonra, odadan ayrıldı. Leon ve Thomas, Tyler’ın arkasından bakarak, onun gelecekteki başarılarını beklediler. Tyler’ın dönüşüm öyküsü, bir çocuğun, zor koşullar altında ne kadar güçlü ve dayanıklı olabileceğinin bir göstergesi olarak, hem Leon’un hem de Thomas’ın gözünde derin bir iz bırakmıştı. … _______ ... On Beş Nisan Cumartesi… Zümrüdüanka demek küllerinden yeniden doğmak demekti, Hüma kuşu, Tuğrul kuşu, Anka kuşu demekti. Ölümsüz demekti. Bir ölümün ardından koca iki gün geçti. Kaos gününün ardından geçen iki gün, Kurt Evi’nde adeta bir ölüm sessizliği hâkim olmuştu. Bütün sürü, yaşananların ağırlığını üzerinde taşıyor, kendilerini derin bir melankoliye gömmüştü. Sessizlik, evin her köşesine sinmişti; ağaçların arasından gelen hafif rüzgarın bile bu huzursuzluğu daha da derinleştirdiği anlar yaşanıyordu. Melez’in odasında, ağır bir koku ve yoğun bir ruh hali hâkimdi. Oda, solgun bir ışıkla aydınlanıyordu; pencere perdesinin arkasındaki ince ışık huzmeleri, odanın karanlık köşelerine serin bir huzur getiriyordu. Adelia, iki gündür cansız bir şekilde yatağın üstünde yatıyordu. Geçen her dakika umut ışığını bir nebze soldururken Tyler buna inanmak dahi istemiyordu. Adelia’nın yüzü, yaşadığı acıların izlerini taşıyor, gözleri kapalı, elleri ise soğumuştu. Melez, bu süreçte elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmıştı. Her gün kanını, Adelia’nın hayata dönmesi için vermişti; ama bu çabalar, umutsuzluğun gölgesinde kaybolmuştu. Kurt evinin bir odası, tamamen derin bir sessizliğe bürünmüştü. Yalnızca pencerenin kenarındaki rüzgarın hafif uğultusu ve uzaktaki kuşların hafif sesleri, mekânda yankılanıyordu. Adelia, ölü bir şekilde yatan yatakta, cansız bir görünüm sergiliyordu. Yüzündeki ifadeler, hayatta kalan son izleri taşıyor gibiydi. Oda, karanlıkta kalsa da, içeriye sızan gün ışığı, Adelia’nın solgun yüzünü aydınlatıyordu. Melez, yani Tyler, adeta bir gölge gibi odanın köşesinde durmuş, Adelia’yı gözlüyor ve yaşatmaya çalışıyordu. Elleri, gergin ve titreyerek, adeta canını dişine takmış bir şekilde kanını hiç durmaksızın Adelia’ya veriyordu. Tyler’ın gözleri, yorgun ve umutsuz bir şekilde Adelia’ya odaklanmıştı. Her damla kan, bir umut ışığı taşıyor gibiydi, ama Adelia’nın durumunda hiçbir değişiklik olmuyordu. Kanı, Adelia’nın vücudunda işlev görmediği gibi, Tyler’ın da umutlarını tüketiyordu. On Altı Nisan Pazar… Melez, odanın ortasında, Adelia’nın başucunda sessizce bekliyordu. Yüzü, yorgunluk ve umutsuzluğun izlerini taşıyor, gözleri ise Adelia’nın cansız bedenine dalmıştı. Tertemiz bir battaniyeyi Adelia’nın üzerine örtmüş, arada sırada kalp atışlarını kontrol etmişti. Her an, Adelia’nın uyanması için bir umut taşırken, bu umut da giderek solgunlaşmıştı. Kan vermesi, mecburiyetle yaptığı bir görev haline gelmişti; her damla, Adelia’nın hayata dönmesi için bir adım daha atmak demekti. Ama Adelia, iki gün boyunca sessiz bir ölüm uykusundaydı. Adelia’nın o geceden kalma kanlı elbisesi ama hala buram buram Adelia kokan elbise… Tyler’ın gardırobundaydı. Adelia’nın üstünde bulunan eski krem rengi bir gecelik ise Maya tarafından giydirilmişti kendisine. Zamanın nasıl geçtiğini anlamak imkânsızdı. Gözleri, yorgunluktan ağrımış ve her an bir umut ışığı bekler gibi durmuştu Tyler. Melezler uykuya ihtiyaç duymaz demişti Tyler değil mi Adelia’ya? Şu an o kadar ihtiyacı vardı ki huzurlu bir uykuya… Adelia’nın yaşadığını bilip rahatça gözlerini yumarak dalacağı bir uykuya!.. Odanın ağır havasında, Adelia’nın hayatını geri getirme çabası, adeta bir efsane gibi başlamış ve devam etmişti. Ancak, Adelia’nın cansız bedeni, tüm umutları bir kez daha test ediyordu. Tyler esnememeye çalışarak Adelia’nın göğsüne doğru eğildiğinde kulaklarına değen ritim ile bir anda doğruldu. Tyler şaşkın şaşkın bakarken… Adelia’nın kalbi atmaya başlamıştı tekrardan, bir kez daha! … Zümrüdüanka, küllerinden doğmuştu yeniden, ve çok yakında da uyanacaktı! … Odanın derin sessizliği aniden bozuldu. Adelia’nın göğsü hafifçe kalktı ve kalbi atmaya devam etti. Tyler şaşkın gözlerle bakarken, Adelia’nın gözleri yavaşça açıldı. O an, tüm evin derin sessizliği bir anlığına parçalandı. Adelia’nın gözleri, odanın karanlık köşelerine odaklanmıştı; göz kapaklarının arasından, gözbebeği parlıyordu. Tyler kalbi hızla çarparken, Adelia’nın nefes alışverişlerine dikkatle odaklandı. Adelia’nın yüzündeki solgunluk, yavaşça kaybolmaya başlamıştı; cildinde hafif bir renk dönmüş, gözlerinde canlılık belirginleşmişti. Tyler ağlamaklı gözlerle Adelia’nın üzerine eğildi. Her şeyin sona erdiğini düşündüğü anda, Adelia’nın gözlerinin içindeki canlılık, umut ışığını tekrar ateşlemişti. “Adelia,” diye fısıldadı Tyler. sesindeki titreme, adeta bir dua gibi havada asılı kaldı. “Uyan… Lütfen uyan…” Adelia, derin bir nefes aldı; o nefes, iki gün süren sessizliğin ardından bir hayata dönüş anıydı. Adelia’nın gözleri, Tyler’ın gözleriyle buluştu ve aniden bir yaşam belirtisi belirdi. Tyler, adeta bir mucizeyi görüyormuş gibi, gözleri dolu dolu Adelia’ya baktı. Yüzünde bir umut ışığı belirdi; gözleri, mutluluğun ve hafif bir şokun birleşiminden oluşmuştu. Tyler, Adelia’nın yanında birkaç dakika daha geçirdi, gözleri hala tedirgin bir şekilde Adelia’nın üzerinde kalmıştı. O an, tüm dünya sessizleşmiş ve sadece Melez’in kalbinin çarpışları duyulmuştu. Adelia, sonunda tekrar yaşamın içinde yerini aldı; ama bu an, iki gün süren umutsuzluğun ve acının ardından gelen bir mucizeydi. Yavaşça, Melez, Adelia’nın üzerine eğilerek, başını hafifçe kaldırdı ve yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. ‘’Hoş geldin kraliçe, sonunda döndün evine.’’ Sesi titrek ve duyguluydu. Adelia, gözlerini aralarken, Tyler’ın yüzüne bakmaya başladı. Her şeyin, iki gün boyunca sessizliğin ve karanlığın ardından gerçekleştiği bu an, gerçek bir mucize gibi görünüyordu. Adelia, kendini yeniden bulmuş, hayata dönmüş gibi hissediyordu. Tyler Adelia’nın başucunda, ona yeniden hayat verme mücadelesinin getirdiği ağır yükü hafifletmeye çalışırken, gözleri umut dolu ve tatmin olmuş bir şekilde parlıyordu. Adelia’nın gözleri, yavaşça gözlerini açarken, Tyler’ın yanında olmaktan dolayı huzurlu bir şekilde parlıyordu. O an, tüm ev sakinleri, bu mucizevi geri dönüşe tanıklık etti. Adelia, iki gün süren ölüm uykusundan uyanmış ve yeniden yaşamın içine geri dönmüştü. Bu an, tüm yaşanan acıların ve umutsuzluğun sonunda, bir umut ışığının doğduğunu gösteriyordu. Ve anlaşıldığı üzere Adelia’nın bünyesinin dönüşümü kaldırması ile birlikte melez olarak küllerinden bir kez daha doğmuştu. … Güneş, Kurt Evi’nin geniş bahçesindeki ağaçların arasından zarif bir şekilde süzülüyor, yaprakların üzerinden yavaşça akıyordu. Güneşin daha da sıcaklığını artırdığı gün, evin içine daha da sertçe giren gün ışığının varlığı ile yeni bir umut küllerinden doğmuştu o gün. O gün umutsuz bir arayışla değil, yeşeren umutların heyecanı ile başlamıştı. Geçen iki umutsuz günün ardından... Zümrüanka uyanmıştı. Tüm Zümrüdüanka yoldaşları bu duruma sevinirken bu durum karşısında bir kişi vardı ki o içlerinde en huzur bulanı olmuştu. "Gitmedin çok şükür!" Diyerek iç geçirdi. "Eğer her şeyi bilmeden ölseydin..." Devam etmek için sözlerine zorlukla yutkundu. "İşte o zaman benim kendime gelmem imkansızdı Kraliçe!" ... On Altı Nisan Pazar. Zümrüdüanka'nın Uyanışı Kraliçenin Doğuşu Gerçeklerin Gün Yüzüne Yavaşça Çıkışı Bu gün, On Altı Nisan Pazar günü... Birçok şeyin, birçok sorunun başlangıcı ve çözümü olmuştu. O gün hatlar gerildi, hatlar yumuşadı, bağlar çözüldü ve bağlar arttı. Her şey teker teker ve birer birer yaşandı. Sıralı olaylar dizisi günün ilk saatlerinden gece yarısına kadar başlayıp devam etmişti. Zümrüdüanka'nın uyanmasıyla yeni düzen başladı. Yeni rekabetler açığa çıktı. Yeni düşmalıklar belirirken yeni bağlar oluştu. Günün en önemli haberi olaraksa... Yeni bir güç doğmuştu. Bir melez daha hayata geldiğinde melezlik giderek arttı. Ata bağı ile bağlı üç melez... Melez geleneğinin devamı... Tabi ortada bir kan ritüeli tehdidi olmasaydı. Her yeni ruh ve beden doğduğunda her eskisinden biri hayata gözlerini yumardı. Brad doğdu Doğa Ana sessiz kaldı. Adelia doğacak Doğa Ana hala sükunete bürünük. Ama sessizlik uzun değil, sessizlik uzun sürmeyecekti! Sürmemişti de! … Kurt evinin odası, derin bir sessizliğe bürünüktü. Yalnızca pencerenin kenarındaki rüzgarın hafif uğultusu ve uzaktaki kuşların hafif sesleri, mekânda yankılanıyordu. Birden, sabahın ilk ışıklarıyla Adelia’nın gözleri titrek bir şekilde açıldı. O an, odadaki atmosfer birden değişmişti. Adelia’nın gözleri, yaşama dönmenin verdiği karmaşık duygularla doluydu. Tyler, Adelia’nın gözlerini açtığını fark ettiğinde, kalbi hızla çarpmaya başladı. Adelia’nın gözleri, henüz tam olarak açılmadan önce titriyordu, ama bir zamanlar korktuğu ve belki de reddettiği bir kaderle karşılaşmak üzere olduğu belliydi. ... “Hayır,” diyerek haykırdım, derin ve yankılanan sesimle “Ben... Ben böyle olmayı reddediyorum.” Tyler bana şaşkınlıkla bakarken gözlerimi ondan kaçırarak üstümdeki ufak örtüyü attım. “Adelia, senin dönüşmen gerekiyor. Senin hayatını kurtarmak için...” Tyler hala bana istemediğim bu şeyi yaptırmak isterken ona sırtımı dönerek yataktan kalktım. Ondan uzak durmam gerekiyordu. Ve ondan uzak durabilirsem... Başarabilirdim derin uykuya dalmayı. Tyler ardımdan sözlerini sürdürmeye çalıştığında sesimle onu susturdum. “Hayır,” dedim. “Bunu kabul edemem. Kendi irademle dönüşmeyi istemiyorum. Yeterince acı çekmiştim. Ölmüştüm ben!" Dönüşmeyi tüm iliklerime kadar reddederken olan olmuştu. "Sen... Üzgünüm ki dönüşeceksin. Çünkü ben senin için elimden geleni yapacağım!" Başımın ani bir dönüşü ile Tyler yanıma gelip beni yatağa bıraktı. "Dönüşümü reddedersen ölürsün!" Sesi kulaklarımda yankılanırken yaklaşarak fısıldadı. "Bir kez daha!.." ... Gözlerimi açtığımda sanki tüm dünyamdan ayrılmıştım. Vücudum, ölümün eşiğinden dönmüş gibi hissettiriyordu, ancak içimdeki ateşten başka hiçbir şey hissetmiyordum. Bir dizi korkutucu ağrı, derinlikten yankılanan çığlıklarla birleşmişti. Tyler, vücudumu yatağa sabitlemişti. Ellerim ve ayaklarım, hareket edemez haldeydi. Çığlıklarım odayı doldururken ona karşı koymaya çalışıyordum. "Yapma!" Diye bağırdım. "Bunu yapamazsın!" Tyler beni dinlemiyor gibiydi. Beni tüm gücüyle tutarken onu ittirmeye çalışıyordum. “Bunu istemiyorum! Beni bırak!” Tyler’ın yüzü, acının ve kararlılığın karmaşasıyla bükülmüştü. “Üzgünüm, Adel.” dedi, sesi düşük ve ciddi. “Bunu yapmak zorundayım. Tek şansımız bu.” Tyler’ın sesinin yankılanışı, vücudumda bir tür titremeye neden oldu. Gözlerim, Tyler’ın sert bakışlarına karşı koymaya çalıştı; ama her şey, bir kısır döngü gibiydi. Çığlıklarım, vücudumdaki dönüşümün belirtileriyle birleşmiş, odanın duvarlarını titreten bir koro oluşturmuştu. “Maya!” Tyler, yüksek sesle bağırdığında Tyler'a daha sert bir şekilde karşı koydum. Ellerinden kurtulmak üzere iken Maya'nın odaya girişiyle Tyler bağırdı. “Tut şunu!” Maya’nın adımları, odanın sessizliğinde yankılandı. Odaya girdiğinde, güçlü kollarını açarak, beni sıkıca kavradı. Adımlarının güçlü ve kararlı olduğunu hissettim, ama bedenimdeki kıvranmalarını da hissettim. Tyler, dolaptan aldığı bir paketi çıkardı; içinde, en lezzetli kan grubundan birkaç damla vardı. Kan, kırmızı bir sıvı olarak parlıyordu, umut ve korkunun bir karışımı gibi. Tyler, bu sefer de “Brad!” diye bağırdı, sesi sert ve emir verir bir tonda. “Brad, hemen buraya gel!” Brad, Maya’nın yanına geldiğinde, Tyler Brad'e de beni tutması için bir emir verdi. İkisi emre karşılık itaat etmeyi seçtiğinde Brad beni sıkıca tuttu. ‘’Yapma!’’ dedim bir kez daha. Hareket etmeye çalıştığım her an, direnişle dolu bir mücadeleye dönüşüyordu. Maya, ellerimi ve kollarımı kontrol altında tutmaya çalışırken, Brad de aynı şekilde yardım ediyordu. Çığlıklarım, her geçen dakika daha da büyüyen bir acıyı ifade ediyordu. Tyler, kanı ağzıma döktü. Kanın tadı, acı ve tuhaf bir şekilde tatlı gelmeye başladığı an, vücuduma girmesi ile aniden dönüşüm süreci başladı. Bir anlığına, çığlıklarım kesildi, ama sadece bir anlığına. Derin bir nefes almakla birlikte, dönüşümün acısı tekrar başladığında, bedenimdeki her hücre, sanki bir ateşin içinde yanıyordu. Nefesim hızla daralıyor, gözlerim yaşlardan dolayı bulanıklaşıyordu. Tüm vücudum, karıncalanma ve ağrıyla doluydu. Çığlıklarım, odanın duvarlarında yankılanıyor, her bir detay dönüşümün derinliğini hissettiriyordu. Bebek ağlamaları, evin her köşesinden yankılanıyordu; bu sessizlikte, sanki çocukluğun hüzünlü yankısı gibiydi. “Bodrum!” Tyler, son bir çığlık attı. Onun bu sözleri ile kendimi Brad ve Maya'nın kollarında bulmuştum. Kalbime bir hançerin saplanışı gibi oturan ağrı çığlığımı bir kez daha bana tekrarlatırken bodrumun o soğuk havasını bir kez daha solumuştum, bodrum şimdi de benim dönüşümün için bir aracı olmuştu. Sesim, bodrumun ses geçirmeyen ortamında yankılanıyor, her şey bu karanlık yerde yoğunlaşıyordu. Tyler’ın yüzü, acı ve umutsuzluk içinde titriyordu. Maya ve Brad, dönüşüm sürecimin her anını izliyor, acılarımı ve mücadelemi gözlemliyorlardı. Her şey, dönüşümün derinliklerinde, acı ve mücadele içinde geçiyordu. Her şey, bodrumun karanlığında değişiyor, ve içimdeki savaş, dönüşüm süreciyle devam ediyordu. "Karşı koyma!" Diyordu Tyler. Karşı koyarsam dönüşüm olmayacakmış gibi! Karşı koymak sadece süreci hızlatacaktı. Ama bu dönüşüm ilelebet bir gün... Gerçekleşecekti! Tüm vücudumda yankılanan acı, her bir hücremi sarsarak içimi kavuruyordu. Derin bir nefes almak için çırpınırken, gözlerim kararmış ve çevremdeki her şey bulanıklaşmıştı. Sanki tüm renkler ve sesler, karanlık bir tünele çekilmiş gibi, her şey daha da derinleşiyordu. Her şeyin üzerinde, dönüşümün zorlayıcı acısı egemen olmuştu. Bedenim, bir ateşin içinde pişer gibi yanıyordu. İçimdeki her bir kas, her bir sinir ucu, yoğun bir yanma hissiyle dolmuştu. Çığlıklarım, bodrumun soğuk duvarlarında yankılanıyor, çığlıklarımın acı dolu yankıları, dönüşümün derin etkilerini ifade ediyordu. Her şey, bir kısır döngü gibi dönüyordu, acı ve mücadele, her bir anı derinleştiriyordu. Birden, vücudumda yoğun bir titreşim hissettim. Derin bir bağırış, acı ve umutsuzluk içinde yükseldi. “Aaaaaahhh!” diye bağırırken, bu son çığlık... Tüm enerjimi tüketmiş gibi hissediyordum. Her şey, sanki son bir kez daha içimde patlıyordu. Gözlerim, kararmaya başlamıştı, karanlık ve soğuk bir boşluğa çekiliyordum. Derin bir nefes almaya çalışırken, gözlerim tamamen kararmış, etrafımdaki her şey yok olmuştu. Son çığlık, dönüşümün acısının zirveye ulaşmasıydı. Vücudumdaki her hücre, son bir kez daha titreşirken, beynimde yoğun bir karanlık oluşmuştu. Her şey, bir anlığına durmuş gibi görünüyordu; dünya, acının ve umutsuzluğun karanlığına gömülmüştü. Gözlerim, karanlık bir boşluğa çekilmiş, acı ve mücadele içinde kaybolmuştu. Derin bir sessizlik, her şeyin üzerinde egemen olmuştu. Son bağırışım, dönüşümün zirve noktasıydı; son bir çığlık, karanlık bir boşluğa düşerken, dönüşümün derin acısının son anları yaşanıyordu. Bu karanlıkta, dönüşüm sürecinin acısı, tüm gücüyle etkisini gösteriyordu. Her şey, bir anlığına durmuş, yalnızca karanlık ve acı kalmıştı. İçimdeki savaş nihayet bu son bağırışla birlikte sona ermiş dönüşümün nihai anı yaşanmıştı. Hatıralar! … Bodrumun dar ve karanlık ortamında, vücudumun içindeki ateş yükseldikçe yükseliyordu. Acı, her köşeyi aydınlatan bir flaş gibi beynimde patlıyordu. Çığlıklarım, nefes alıp verme çabamla birleşiyor, odanın taş duvarlarına çarpıyordu. Ellerim, bedenimle bir savaşa girişmiş gibi titriyordu. Korkularım, içimdeki boşlukları daha da derinleştirerek var gücümle etrafımdakilere saldırıyordu. Tyler, bu öfkeli ve çığlık dolu anın ortasında, etkisiz hale gelmiş bir figür gibi bodrumun taş duvarına sertçe çarptı. Yüzümdeki titremenin ve acının etkisiyle, gözlerim kararmış, çevremdeki her şey bulanıklaşmıştı. Vücudum, dönüşümün etkisiyle dalgalanırken, Tyler'ın odanın duvarına çarpma sesi, bir yankı gibi benim çığlıklarımla birleşti. O an, belleklerim derinliklerinde kazınmış bir yara gibi, dönüp duruyordu. Çığlıklarım daha da artıyor, her bir sesi, o anki anıların tazeliğini yeniden yaşatıyordu. İçimdeki tüm korkular, dönüşümün her aşamasında kendini hissettirmişti.
Dönüşüm süreci, benim bilinçaltımdaki her şeyi ortaya çıkarmış, tüm hatıralarımı su yüzüne çıkarmıştı yavaş yavaş; unuttuğum, unutmak istediğim her ne varsa! Unuttuğum ne varsa, her şey dönüşüm sırasında hatırlatılıyordu. O anki derin acı, geçmişin tüm anılarını yeniden canlandırıyordu. Tüm bu süreçte, bedenim ve zihnim arasındaki çatışma, giderek şiddetlenmişti. Unuttuğum tüm korkular, dönüşümün etkisiyle yeniden hatırlanıyor, her bir çığlık, içimdeki derin boşlukları daha da genişletiyordu. Acı, her bir hatıra gibi kalbimde yankılanıyor, dönüşümün her anında, geçmişin gölgeleriyle yüzleşiyordum. Son çığlıklarım, dönüşümün nihai aşamasına yaklaşıyordu. Her şey, karanlık ve yoğun bir boşluğa çekilmiş gibi görünüyordu. İçimdeki savaş, bu son çığlıklarla birlikte en yüksek noktasına ulaşmış, dönüşümün derin etkileri her şeyin üzerinde egemen olmuştu. Adelia'nın hatırladığı her şey, dönüşüm sürecinin bir parçası olarak yüzeye çıkmış, tüm korkular ve anıları yeniden capcanlıymış gibi yaşamıştım. ... |
0% |