@selinayeda_x
|
SÜRÜ SORUNLARI … Bir kurt adam geleneği olarak Kamp Ateşi! Kamp ateşi ise… Kurt adam geleneğinde kamp ateşi etrafında toplanmak, genellikle birkaç önemli durum için yapılırdı. Kurt adamlar, düşmanlarını alt ettiklerinde veya zorlu bir savaşı kazandıklarında kamp ateşi etrafında toplanarak bu zaferi kutlarlar. Ateşin etrafında bir araya gelip uluyarak, kazanılan zaferin coşkusunu paylaşır ve birbirlerine güç verirlerdi. Kaybedilen sevdiklerini, liderlerini veya sürü üyelerini anmak için de kamp ateşi etrafında toplanıp bu törenlerde kaybettikleri kişilerin anıları yad ederek onlara saygı duruşunda bulunurlardı. Sürü için önemli bir karar alınacağı zaman ya da yeni bir liderin ilanı gibi durumlarda, kamp ateşi etrafında toplanılır. Bu buluşmalarda sürü üyeleri birbirine bağlılıklarını yeniden teyit eder, birliklerini güçlendirirlerdi. Bu toplanma içinde sürüye ihanet konusunun işlendiği konseylerde toplanılır, sürüye yeni birisi geldiğinde de aynı kamp ateşi yakılırdı. Tıpkı bir bebeğin haneye gelişi gibi! … Kurt adamlar için kamp ateşi, hem sembolik hem de sosyal olarak büyük bir öneme sahipti. Ateşin etrafında bir araya gelmek, sürü içindeki hiyerarşiyi, bağları ve gelenekleri sürdürmenin önemli bir parçası olarak tarihe kazınmıştı. … Her şey o an çok güzel gidiyordu. Maya sürüye katılmış, kamp ateşi yakılmıştı. Herkes neşeliyken olanlar oldu! İki sürünün düşmanlığı ve sürüler arası ortada kalan Mia! Sorun ise Tyler’ın varlığı ile çözülmüştü. Melez! Sürü bir süreliğine karanlığa ve sessizliğe bürünürken sürü lideri resmi bir şekilde Maya’yı sürüsünden atmıştı. Ve böylece Maya… Ait olduğu yeri nihayet buldu. Maya sürüye dahil olduğunda sürüye yeni bir neşe daha eklenmişti. Lucas sürünün küçük olmasına rağmen en çeviği iken Thomas’ın yetkilendirmesiyle Maya bizzat Lucas’tan eğitim almak üzere bir kez daha birleşmişlerdi. Lucas ve Maya’nın arasındaki ilişki zamanla soğuk bir mesafeden sıcak bir yakınlığa doğru evrildi. İlk başlarda ikisi de birbirine karşı temkinli ve mesafeli durmuştu. Maya, sürüye katılmanın verdiği baskı ve yeni bir ortamda olmanın getirdiği tedirginlikle kendini savunma duvarlarının ardında tutuyordu. Lucas ise onun bu sert ve mesafeli tavırlarını sineye çekmekteydi ve asla Maya’nın istemediği kadar yakınlığa yaklaşmadı. Maya’nın geçmişinden gelen karanlık sırlar, Lucas’ı hem hüzünlendiriyor hem de ona karşı içten içe bir bağ kurmasına neden oluyordu. … Günler geçtikçe Lucas ve Maya sık sık birlikte vakit geçirmeye başlamışlardı. Ve bu vakitler asla sadece dövüş eğitimleri ile sınırlı kalmadı. İlk başta bu, sıradan eğitim seansları ve ortak görevler sırasında gerçekleşti. Ancak her defasında Lucas, Maya’nın sert kabuğunun altında ince bir kırılganlık olduğunu fark etti. Maya, güçlüydü, kararlıydı, ama aynı zamanda içinde derin bir yarayı saklıyordu. Lucas, bu yaraya dokunmak istedi, ama Maya'nın çevresine ördüğü duvarları aşmanın kolay olmadığını gördü. Zamanla Maya, Lucas’ın yanında kendini daha rahat hissetmeye başladı. Lucas, onunla konuşurken yargılamadan, sadece anlamaya çalışarak yaklaşıyordu. Onun sessizliğinde huzur buluyor, ama aynı zamanda Lucas’ın derin bakışlarında bir güven hissetmeye başlıyordu. Lucas’ın sakin tavırları, Maya’nın kalbinde uzun zamandır hissetmediği bir güven duygusunu uyandırdı. Bir akşam, soğuk bir kış gecesinde, sürüyle birlikte ateşin etrafında toplanmışlardı. Maya, genellikle bu tür etkinliklerde geri planda kalmayı tercih ederdi, ama Lucas’ın bakışlarını üzerinde hissettiğinde bu sefer ona karşı koyamadı. Lucas, sessizce onun yanına oturdu. Aralarındaki sessizlik, tuhaf bir şekilde rahatsız edici değil, aksine huzur vericiydi. Yanan odunların çıtırtısı ve karanlık gecenin derinliği, ikisinin de düşüncelerini sarmıştı. O gece, Lucas, Maya’ya çocukluğundan bir hikaye anlattı. Hikaye, sevgi ve kayıplarla dolu bir masaldı. Maya, Lucas’ın gözlerindeki hüznü gördü ve belki de ilk defa, onun da kendisi gibi yalnızlık ve kayıplarla başa çıkmaya çalıştığını fark etti. Maya, uzun süre sonra ilk kez yavaşça gülümsedi. Lucas’ın hikayesi, onun içinde bir şeyleri harekete geçirmişti. Onun sessiz anlayışı, Maya’nın duygularını açığa çıkaran bir anahtar gibiydi. Günler birbirini kovaladı ve Lucas ile Maya arasındaki bağ güçlenmeye başladı. Birlikte yaptıkları antrenmanlar, görevler ve paylaştıkları sohbetler, aralarındaki mesafeyi yavaş yavaş kapatıyordu. Maya, Lucas’ın yanında kendini daha güvende hissetmeye başladı. Lucas ise Maya’nın duygusal iniş çıkışlarını daha iyi anlamaya başlamıştı. Maya’nın sert ve mesafeli tavırlarının ardında derin bir sevgi ve sadakat yatıyordu. Bu, Lucas’ın ona daha da yaklaşmasını sağladı. Zamanla Lucas ve Maya, yalnızca sürü arkadaşları olarak değil, birbirlerine içten bir dost ve sırdaş olarak bağlandılar. Lucas, Maya’nın içindeki karanlık sırları keşfetmek için acele etmedi. Onun yanında, sabırla bekledi ve Maya’nın kendi hızında açılmasına izin verdi. Maya, Lucas’ın bu sabrı karşısında şaşkınlık ve minnet duyuyordu. İkisi arasında oluşan güven bağı, her geçen gün daha da derinleşti. Maya ve Lucas’ın arasındaki bu bağ, sessiz ama güçlüydü. Ne açıkça dile getirilmiş bir aşk itirafı ne de büyük bir romantizm vardı. Ama onların ilişkisi, birlikte geçirilen anlarda, paylaşılan sessizliklerde ve göz göze geldiklerinde hissedilen o derin duyguda saklıydı. Birbirlerine duydukları sadakat, aralarındaki bağın temelini oluşturdu. İkisi de yaralıydı, ikisi de geçmişlerinin izlerini taşıyordu. Ama bu yaralar, onları birbirlerine daha da yaklaştırdı. Lucas, Maya’nın yanındaki huzuru buldu; Maya ise Lucas’ın sessiz anlayışında kendini buldu. Onların hikayesi, sessiz bir dostlukla başlayan, derin bir güven ve sadakate dönüşen bir ilişki oldu. Ve zamanla evrildi. Tüm bu kayıplar ve üzüntüler bir bir beraber geçirdikleri zamana bürünüp kaybolup gittiğinde yerini kahkahalar ve eğlenceler aldı. Tıpkı mutlu ve cilveli bir dans şovu gibi yaptıkları dövüşler gibi! … Konsey toplantısında Lucas’tan sonra ardından direk sıra soldan sağa doğru gidiyormuş gibi Jessica devam etti. ‘’Olayı bilmiyoruz Fernando ile. Ama sorun şu ki… Elliot’un eski davranışları gayet de doğal bir süreçti. Aramızda bir insana yer yoktu ama istekler ve menfaatler için bu yaşandı. Elliot ceza almayı hak etmiyor.’’ Ve yanında duran Fernando onu onayladı. ‘’Ceza almamalı.’’ Kararlar soldan sağa doğru söylenmeye devam ederken sıra Lilith’de idi. ‘’Ben…Ceza alsın diyorum. O her zaman önyargılıydı ve davranışlarının tek sebebi düşüncesizlikti.’’ Thomas Lilith’e kafasını salladığında geriye sadece Lydia ve Jonas çifti kalmıştı. Lydia sıra ona gelmesine rağmen sessiz kaldığında onun yerine önce Jonas konuştu. ‘’Elliott sürümüzün geleceğini, bebeğimiz Martina’yı koruyordu. Adelia bir vampir! Vampirlerse bizim düşmanımız. Ve vampirler kan arzular! Elliot Martina’yı korudu. Bu davranış bir cezayı hak ediyorsa almalı. Ama bunun bir koruma olduğunu herkesin anladığını hissediyorum! Elliot ceza almamalı!’’ Ve sıra Lydia’da idi. Evetler ve hayırlar berabere iken! Lydia sadece başını sallamakla yetindi o an. Bu bir onaylamaktı. ‘’Ceza almasın.’’ Elliot betaların arasında rahat bir nefes aldığında Thomas boğazını temizleyip kararlılıkla konuştu. ‘’O halde karar bana kaldı!’’ Elliot şaşkınlıkla Thomas’a bakmaya başladığında Thomas sözlerine devam etti. ‘’Ben bir alfayım. Her şeyden ziyade sizin alfanızım ve de doğuştan alfayım! Son kararı ise yine ben veririm! Düşüncelerinizi aldım.’’ Bir anda Thomas bana baktığında en az Elliot kadar şaşkındım. ‘’Adelia.’’ Diyerekten ismimi haykırdığında Tyler’a bir bakış attım. Gözlerinde rahat bir ifade vardı. Elliot’un ceza alacağına emin bir şekilde elleri göğsünde bağlanmış bir şekilde bakarken iç çektim. ‘’Söyler misin Adelia?’’ diye soruyu bana yönelttiğinde gerildim. ‘’Sen ne düşünüyorsun?’’ Elliot itiraz etmek istercesine ağzını açarken Thomas elini öne doğru uzatıp tek bir el hareketi ile onu susturdu. Ve iç çekerek başımı salladım. Gerçekler aşikardı değil mi? Yutkundum ve söze girmek için hazırlandım, işte başlıyorduk! … Gerçekler açıktı ve ne yapacağımı da gayet iyi bilmekteydim. Boğazımı temizledim, nefes aldım ve de başladım! ‘’Kurallar sürüyü bağlamaz mı? Sürüden değilim. Aranızdan kimseye bağlı da değilim. Dönüştürüldüm şimdi de vampirim. Kurt adamlar ve vampirler geçmişten bu yana düşman. Vampirler ise kan arzulayan bir varlıktan ibaretten o sadece bebeği koruyordu.’’ Dedim. Tyler’ın gözleri ani bir şekilde bana döndüğünde gözlerinde öfke vardı. Thomas sözlerini bir kez daha sürdürdü. ‘’Yani…’’ dedi ve devam etti. ‘’Sorunun sende olduğunu, sürümüzdeki bebeğin kanını arzuladığını itiraf ediyorsun öyle mi?’’ Sorduğu bu soruyla ağzımı açıp bir şey söyleyecekken Tyler araya girdi. ‘’Saçmalık! Hepiniz kafayı yemişsiniz siz!’’ Ardından ise olanlar basitti. Tyler bileğimi kavradığı gibi evin içine sürükledi beni. Tyler’ın hızına yetişemezken sonunda kendimi bir kez daha odada buldum. ‘’Ne yapıyorsun sen!?’’ diye bağırdığında elimi zorlukla çektim. ‘’Ne olsun istiyorsun!?’’ Tyler iç çekerek ellerini saçlarına geçirdi. Ardından gözleri yine eski yumuşamayı aldığında bileklerimden tuttu. Neredeyse kaybolmuş ize baktığında bu sefer anlamış bir şekilde döndü bakışları gözlerime. ‘’Onu arzuladın ve bu yüzden kendine zarar verdin. Başımı salladım. ‘’Çünkü acı insanlaştırır.’’ Derin bir nefes alarak bana sırtını dönüp odayı turladığında bir kez daha bana doğru bir adım attı ki odada Brad bitti. ‘’Ceza almadı!’’ Tyler sabır çekercesine tavana bakarken Brad’in gözleri bendeydi. ‘’Onu arzuladıysan… Bu büyük bir sorun!’’ Off! Neden her şey bu kadar çok üst üste gelmek zorundaydı ki!? ‘’Çık dışarı!’’ diye bağırdı Tyler. Gözlerinde öfke fazlasıyla belirginken ata bağı girmişti devreye Brad hiç sevmese de. İstemeyerek dışarı kendini attığında kapının önünde durdu. ‘’Adelia’yı dönüştürüp bir an önce kontrolde tutmalı.’’ Brad kapının eşiğinde sözlerini sürdürürken vampir hızımla yanına gittim. Ardından kapıyı suratına çarpmamla sözlerinden de kurtulabilmiştim. Kapı eşiğine çöktüğümde Tyler yanıma gelerek benimle aynı hizayı aldı. ‘’Yarın insan kanı içeceksin, damardan.’’ Dediğinde gözlerim büyümüştü. ‘’İtiraz yok.’’ Dedi. Ardından elini omzuma attı. Sırtını kapalı kapıya benim gibi yaslandı. ‘’Bu gecelik de benle idare et.’’ Diye fısıldadığında bakışlarım bileğine gitti. Sırf daha rahat bir konum olsun diye dibime oturmuş, sırtını yaslamış ve kolunu ise omzumdan doğru vermişti. ‘’İstemiyorum.’’ Diyerek fısıldadım. ‘’Zaten daha yeni içmedim mi?’’ Tyler başını olumsuzca salladı. ‘’Sen iki gündür kan içmiyorsun Adelia!’’ Ne!? Bakışlarım gözlerinin içinde büyüdüğünde anlamazca suratına bakakalmıştım. O ise boğazını temizleyerek devam etti. ‘’Benim kanım bir insan kanının yerini tutmaz. Sadece birkaç saatliğine etki gösterir.’’ Başka çarem yoktu anlaşılan. Tyler’a itaat etmek dışında!.. … Kolunu yavaşça kavradığımda bedenime daha da sokuldu. ‘’Bakalım nasıl yapacaksın?’’ diye kulağıma fısıldadığında atan damarı ile bakıştım. Normalde kanını emerken çıkardı dişlerim. Şimdiyse de bir diş nasıl çıkarılır hiçbir fikrim yoktu. Kanını arzulamazken… Nasıl olacaktı bu iş!? ‘’Yardım lazım galiba?’’ Diye bir fısıltı daha işittiğimde Tyler’a döndüm. O an yüzlerimiz de çok yakındı. Bakışlarım boynuna kaydığında hemen çektim. Dişlerimi hissettiğim o an kolunu bir kez daha kavradım. Saniyeler sonra dişlerim tenine batmıştı. Kanını dudaklarımda hissettiğimde devam ettim. Başarılı olmuştum. Daha da her yudumda dinç hissederken bedenim gerildi. Tekrardan vahşi bir hayvana bürüneceğim esnada ondan uzaklaştım. Tyler’ın kanı, iliklerimde her saniye gezen bir kandı. O an vampir içgüdülerini daha da çok anlamıştım. Birinin tadı sana lezzetli geldiğinde onu bırakman ve ondan ayrılman çok zordu! … Yeni bir gün yeni bir sorumluluk getirir demişlerdi ya hani! İşte yeni bir gün, gelen yeni bir gün… Bana yepyeni bir sorumluluk yüklemişti. Hem bedenen hem de ruhen hissettiğim bu sorumluğu artık gerçekleştirme vaktiydi. … Gecenin ilerleyen saatleriydi çöküp kaldığımız kapı girişinde. Tyler elini omzundan çekip ayağa kalktığında elini bana uzattı. Elini tutup kalktığında bakışlarım kırılmış balkon demirlerine kaydı. "Bunu yapmayı gerçekten ben mi başardım?" Diye iç geçirirken uykusuzluğumun verdiği etkiyle tüm geceyi orada geçirdim. Bu sefer Tyler ile rolleri değiştirmiş görünüyorduk. Balkona bir sandalye attığımda ormanda kaybolup gittim. Rüzgar, uzaklardan bir çok ses ve yankıyı kulaklarıma taşırken aynı zamanda da uğultu yapıyordu kulağımda. ... Eskiden... Birkaç gün öncesine kadar... Tek düşündüğüm üniversite hayatım iken... Her şey bir anda tepetaklak olmuştu hayatımda. "Sen yat." Dedi Tyler bir anda. Hiç beklemediğim anda söylediği sözler içimi ürpertmişti. "Nöbeti ben tutarım." Sırıtışı yüzünde belirdiğinde gözlerimi yıldızlara diktim. Artık daha da yakınlardı. Dönüşümüm bittiğinde... Daha da yakın! ... Tyler yanıma ağır adımlarla geldiğinde balkonun dağılan kapısının daha önce bulunduğu yerde durdu. "Gelebilirim değil mi? Fırlatmayacaksın aşağıya?" Onun bu sözlerine sadece ufak bir tebessüm edebildiğimde balkona, yanıma çıktı. "Senin tehdit olarak algılanmana izin vermeyeceğim." Bakışlarım ona döndüğünde yüz hatlarını en ince ayrıntılarına kadar inceledim. Ardından o sözlerine devam ettiğinde beklentiyle dinlemiştim kendisini, bir şeyler öğrenebilirim belki diye. Ama Tyler'ın söylediği tek şey şuydu: "Gidelim buradan!" Tüm vampir ırkına tehdit sanan, doğuştan en güçlü doğan... Kral... Tahtını kayıp mı etmişti!? Şimdiyse de kaçıp gidiyor muydu? Kral kaçmayı mı tercih etmişti!? ... Günün ilerleyen saatlerinde iki taraf karşı karşıya geldi. Tyler’ın tarafı ve Thomas’ın tarafı olarak! Bir sürünün en büyük sorumluluğu ise bebek Martina’yı korumaktı. Tyler ise hedefinde karalıydı. Tyler evine dönmeye karar vermişti. Tyler ile şehre dönecektik ama araba Thomas’a aitti, sürüye, Thomas’ın sürüsüne! Balo gecesi Tyler şehre koşarak gitmişti. Ve ardından gelen Maya ve Lucas’ı düşünemiyordum bile. Şimdiyse yoğun bir koşu yine bizi bekliyordu. Ya da yoldan geçen bir arabayı kiralayacaktık! … ‘’Şehre dönmek tehlikeli değil mi?’’ Soruma karşılık Tyler sadece gözlerimin içine bakmıştı. Bizi evin dışarısına sürüklediğinde bu sefer de soruyu o sordu. ‘’Kime, neye göre?’’ Cevabı kendi de biliyordu aslında. ‘’Kendimi kontrol edemeyen bir vampirim!’’ Beni başıyla onayladığında sözleri de sürmüştü. ‘’Neyse ki uzun sürmeyecek.’’ Şaşkın bakışlarım onun üstünde ufak bir gezintiye çıkmış iken Tyler sözlerini sürdürmüştü. ‘’Zaten dönüşmen için gidiyoruz!’’ Ne!? Gözlerim yuvarlarında büyüdüğünde kalakaldım. Tyler ise durup bana bakmıştı. ‘’Bir kurt adamın nasıl dönüştüğünü biliyorsun! İntikam oyunlarının birinci bölümünü oynamak isteyeceğini düşünmüştüm.’’ Göz kırptığında orman yolunu işaret etti. Elimde yine sadece telefonum vardı. Tıpkı balo günü kaçtığım gibi! Yani dört gün önce… … Orman yoluna doğru ilerlediğimizde arkamızdan gelen bağırtı ile ikimiz de olduğumuz yerde durmuştuk. Bakışlarımız bu maceraya çıkmadan önce birbirimizi bulmuş sonrasında ikimiz de aynı anda arkamızı dönmüştük, arkamızdan bize bağıran kişiye bakmak için!.. … ‘’Hanginiz düşündü bunu!?’’ diye bağırdığında Tyler’ın gözleri devrildi. ‘’Kim düşündü!?’’ diye bir kez daha bağırdığında Tyler ileri atıldı. ‘’Ben düşündüm ne oldu!?’’ O an karşımızdaki Maya susmuştu. Ardından bakışları Tyler’ı buldu. ‘’Bensiz…’’ demeye kalmadan Tyler ileri doğru bir adım attı. ‘’Artık güvendesin ve kocaman ailenin içindesin. Özgürsün, mutlusun, yalnız değilsin. Bizimle gelmek yerine ait olduğun yerde kal. Bir de… Brad’e gelmek istiyor mu diye sorarsın çünkü dün anladığım kadarıyla sırf bir yanı vampir diye, melez oldu diye sürü… Alfa onu reddetmişti!’’ Maya iç çekerek başını salladığında Tyler bana dönerek yaklaştı. ‘’Hadi gidelim!’’ dedi. İşte bu tam da iki kişilik bir macera idi! … Maya uzaklaşıp gittiğinde bizim de maceraya atılma zamanımız gelmişti. Taçsız Kral ve ben! Bizi durdurmak için bir kişi daha davranmadığında kendimizi attık orman yoluna. Rüzgarın esintisi kulağımı yalarken çalıların rüzgarla ahenkli dansı gözlerimi kamaştırıyordu. Gün ışığı gözlerimi yakarken gözlerimin o an ne kadar hassas olduğunu fark etti. Ve Thomas'ın sözleri aklımda dolandı o sıra. Vampirlerin zayıf noktaları hakkındaki sözleri. Vampirlerin zayıf noktalarından bir tanesi de gözleriydi. Ve nedenini şimdi daha iyi anlıyordum. "Tyler..." Diye fısıldadığımda bana döndü. Gözlerimin irislerine kaybolurken yutkunmuştu. O an sormak aklımın ucundan geçtiğini acele ettim. "Gözlerim ne renk?" "İnanılmaz bir renk!" Cevabına şaşıp kaldığımda telefonundaki ekranı açtı karşımda. Güneş ışığı da olaya dahil olduğunda... Gözlerim çok değişik bir renkte parlamaktaydı. Gözlerimin gerçek rengi, vampir kırmızılığı, henüz kurt olmamış melez griliği ve güneş... Şu an gözlerim; gözbebekleri siyah iken kenarları güneş ışığıyla turunculaşan bir grilikte parlıyor ve gözlerimin kenarı ise kırmızıyla iç içe geçmiş bir mavilikte ışıldıyordu. Gözlerimde bir renk karmaşası varken Tyler konuştu. "Henüz dönüşümü tamamlamamış gözlerin güneşe tepki gösteriyor." Dediğinde ağaçların arasına, gölgeye geçtim. Gözlerimin yavaş yavaş soğuduğunu hissettiğimde Tyler başını sallamıştı olumluca. "Şimdi daha iyiler." Onu başımla onayladığımda yakınmıştım. "Keşke güneş gözlüğüm olsa..." Diyerekten. Ama bunu sadece içimden söylemiştim. Ardından Tyler'ın "Gitmeye hazır mısın?" Sözlerinden sonra ona döndüm. Bir kez daha başımı salladım. Ve işte gidiyorduk! Orman yolunda rahatça yürüdük. Etrafa aşinalık sağlamaya çalışıyor, henüz dönüşüm bitmemiş olmasına rağmen vampir güçlerimi kontrol ediyordum. Hayvanların hışırtılarını metrelerce öteden duyarken ağaçların en yüksek noktalarından uçan kuşlara bile aşinaydım artık. Vampirlik dünyayı daha farklı bir yer yapıyordu. Tetikte beklemek, her şeyi net bir şekilde görüp işitmek. İşine geldiğince yaşayıp istediklerini yapıp yaptırmak. Her şeyi görüp duyamasam da bu bir yetenekti. Zamanla gelişen insansı yetenekler gibi vampir duyuları da vampirler için gelişmesi gereken bir şeydi. İnsanlar ders çalışıp başarı yakalarken, spor yapıp kas geliştirirken vampirler odaklanarak duyularını geliştiriyor, koşmaya devam ettikçe hızlanıyor, spor yaptıkça güçleniyordu. Ve en önemlisi de... Vampirler içtikleri kan kadar güçlüydü. Kan onları sadece ayakta tutmuyordu. İnsan kanı, damardan alınmış bir kan... Onları en yüksek kapasitesi kadar güçlü yapıyordu. Ben ise... Her kanı reddettikçe daha da güçten düşüyordum sanki elimde şans varmış gibi. ... Yol boyu yürüdükten sonra asfalt yol göründüğünde yürümeye devam ettik. Bunu yaparken Tyler bana bakmıştı. "Hazır mısın?" Diye sordu. Şimdi asfalt yolda dümdüz bir koşu yarışı gerçekleşecek gibi duruyordu. Normalde zaten diğer insanlara göre daha hızlı koşardım. Bu bir avcılık getirisiydi. Peki ya bünyemde vampir avcılığı varken bu benim vampir özelliklerimi nasıl etkilerdi? İnsan kanına karşı direncim daha yüksekti. Peki ya iş vampiristik özelliklere geldiğinde? Bunu da işte şimdi öğrenecektim! ... "Farklı bir şey yok." Diye başladı Tyler. "Sadece durmaksızın koşacaksın." Başımı sallasam da o devam etti sözlerine. "Durmak istesen de durmayacaksın. Sadece yorulduğun an! Önündeki hiçbir şey sana engel olmayacak vampir içgüdülerine güven." Başımı bir kez daha salladığımda Tyler düz asfaltı eli ile işaret etti. İşte yirmi dört yıllık doğuştan melez ile baş başa antrenmanlarım bu saatten sonra başlıyordu. Bu kıyağı ilk melez betası Tyler'a bile geçmemişti. Ve işte nefes aldım ve başladım. Koştum. İlk başta dengem şaştı afalladığımda durmuş kadar yavaşladım. Ardından devam ettim. Bir süre sonra Tyler arkamdan koşup bana saniyeler içinde yetiştiğinde bileğimi kavradı. Kendimi daha hızlı hissettiğimde Tyler'ın beni kendi hızıyla koşturduğunu anlamıştım. Yorulmaya yavaş yavaş başladığımda Tyler'ın kolunu sıkıca kavradım. Bir süre içerisinde hızlıca durmuştu. Nefes nefese kaldığımda önümüzde uzun yola baktı. "Saatte koşma hızın atmış kilometre bile değil. Normal kurttan bile kaçamazsın." Kendimi sıcak asfalta bıraktığımda dik dik ona bakmıştım ki Tyler beni kollarımdan tutup bir kez daha kaldırdı. "Asfalta yapışacaksın şimdi." Diyerek sırıttığında kendimi onun kucağında buldum. Ayaklarım belini sararken. "Yoo." Dedim. Ve ardından devam ettim. "Sen bahane arıyorsun sadece." Dediğimde bakışları yukarı kalkmıştı, gözlerime. O sırada koşmaya başladığında ellerim istemsizce rüzgâra temas etmek için açıldı. Rüzgarı her hissedişim tenime huzur verirken kendimi üstü açık bir arabada gibi hissetmiştim. Şehrin başlangıcı önümüzde belirdiğinde yavaşlamıştı Tyler. Kucağından hızlıca indiğimde boğazımı temizleyip etrafa baktım. Araba ile normal bir hızda gidiş şehrin içine kadar bir saate yakın sürerken şehre giriş normalde kırk beş dakika falan sürerdi. Şu an ise... Yüz basmış araba gibi erken gelmiştik şehir tabelasına. Bakışlarım Tyler'ı bulduğunda yüzümdeki şaşkınlık aşikardı. "Sen saatte kaç kilometre hızda koşuyorsun böyle!?" Diye sorduğunda omuz silkti. "Değişken." Dedikten sonra ekledi. "Az önce doksan sekiz bastı motor." Gözlerim şaşkınlıktan irileşirken sordum. "Rekor kaç ki!?" "Yüz iki!" Tam tamına yüz iki kilometre! En hızlı hayvanla yarışırdı! "Tabii yol yapısı değiştiriyor. Dümdüz yolda yüz iki. Engebeli arazilerde en fazla doksana çıkar." Ve ben ise elli küsür sadece, yarısı kadar! "Normal vampirler?" Diye sorduğumda omuz silkti. "Annem dümdüz yolda atmış bir yapardı. Bir kurt adamdan da yavaş." Bu onu bitiren şey idi işte, yavaşlığı. "Sen sormadan söyleyeyim babam da bir Omega olduğundan atmış dörde zorlayabilmiş." Hiçbir şey anlamamış olsam da ailesinin durumun vahiy olduğunu sonrasında da sonlarının ölümle bittiğini anlamıştım. Ama Tyler onlar için de zorlamıştı sınırı. "Ve bir kurt adam kurt formunda iken daha hızlıdır. Ve ben ise o halimle saatte… Pek test etme zamanım olmasa da yüz elliden fazla koşabilirim gibime geliyor. Engebeler hiç yokmuş gibi." Kurt formu... "İstediğiniz her an dönüşebiliyor musunuz?" Diye bir soru yönelttiğimde kendisine tabelayı geçmiştik bile. Ve evler yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı karşımıza. Melezin evi ise şehrin göbeğindeydi üniversite gibi. "Ben." Diye başladı cevap vermeye. "İstediğim her an acısızca dönüşürüm ve dolunay beni dönüşüme zorlama. Normal kurt adamlar ise... Onlar dolunay dışı dönüşüm için yoğun çaba sarf etmeli. Bunu da yapabilen sürüde alfa dışında tek bir kişi var, Lucas. Erkeklerde en genci ve en çeviği olup kolay kavrayan." "Kaç yaşında ki?" Diye düşünmeye başladığımda Tyler'dan cevap gecikmedi. "Seninle yaşıt, yirmi bir. Maya ile birlikte sürünün en küçükleriydiler. Martina gelene kadar. Maya senden bir yaş küçük. O hala gelişme aşamasında. Yirmi yaşına girmeye sayılı günleri var." Başımı salladığımda ilk birkaç evi geçmiştik. Ve önümüzde ise koca bir benzinlik ile marketi çıkmıştı. Az ileride ise bir oto galerici bulunuyordu. Tyler'a döndüm. Kısa ve net aynı zamanda da özdüm. "Maya ile aranızda ne geçti!?" Diye kesin bir yargı içeren malum soruyu yönelttiğimde sırıttı. Ben ise çok ciddiydim. "Hiç öyle gülme! Bana ne olup bittiğini anlat." Bakışları havalandığında elleri de göğsünde birleşmişti. "Uzun mesele." Dediğinde bende ellerimi göğsümde birleştirdim. "Neyse ki vaktim var." Gülümsediğinde kafasını olumsuzca sallamıştı. "Aslında yok." İç çektiğimde elini göğsünden çözüp omzuma attı. Beni kolları arasına aldığında medeni insanlar gibi iki sarışın yürümeye başlamıştık. Evden çıkışımızın üzerinden bir saat geçse de evde oyalandığımızı da hesaba kattığımızda buraya kadar gelmemiz kırk dakikamızı falan almıştı. Benzinlikteki benzin kokusu tüm burnumu sararken bakışlarım benzin istasyonuna kaydı. Hiçbir benzin kokusunun beni bu kadar derinden etkilediğini hatırlamıyordum. Midem bulandı! "Biraz hızlı ol, midem bulandı." Tyler’ın bakışları bana döndüğünde ardından bakışlarını istasyona çevirmişti. "Dönüşümde olduğunu unutuyorum hep." Dediğinde bir kez daha bana baktı. "Nefes alma öyleyse." Dediğinde şaşırdım. "Derken?" "Birkaç saniyeliğine nefes almamak hiçbir şey kaybetmez ve böylece de kokuyu duymayacaksın." Aslında... Haklı bir gerekçeydi. Nefes almayı bıraktığımda her şey durdu. İlk defa nefesimi bu kadar uzun tutabilmişken benzinlik istasyonunu en sonunda geçmiştik. Sırada birkaç saatlik dümdüz yolun ardından ulaşacağımız bir oto galerici vardı. Eve kadar böyle yürüyecek miydik? Şehrin göbeğindeki eve? İç çektiğimde Tyler'a döndüm. "Paran yoktur dimi?" Bana tip tip bakmaya başladığında ilerideki yeri gösterdim. "Araba kiralasak hiç fena olmazdı." Tyler sırıttığında kulaklarıma açmış vereceği cevabı beklemiştim. "Tek dileğin bu olsun senin." Dediğinde şaşırmıştım. Şu an da var mıydı gerçekten parası? Doğruca galerinin yolunu tuttuğumuzda galerinin bahçesindeki arabaları da gördüm. Gerçekten… Bu kadar hızlı gerçekleşeceğini düşünemezdim. ... Dışarıda her türden araba varken en iyileri ise içeride sergilenmekteydi. Ve de arka yola çıkan garajın içinde. Oto galerinin bahçesine girdiğimizde araba bakan birkaç kişi vardı bahçede. Etraftaki arabalara bakınırken Tyler hiçbirini takmadan dümdüz binanın yolunu tutmuştu. İçeri girdiğimizde danışmana yöneldik. Tyler elini iki kere masaya vurduğunda danışma başını kaldırarak bize baktı. "Nina yok mu?" Bir de Nina! Bakışlarım Tyler'ı bulurken danışman kız gülümsedi. Alt katta. Tyler başını salladığında elini de masadan çekip merdivenlerin yolunu tuttuğunda hala omzunun altında olduğum için onu takip etmiştim. Merdivenlerden inerken merakımı gizleyemeden sordum. "Nina kim?" "En yakın arkadaşım." Ne!? En yakın arkadaşın mı vardı senin? Şaşkınca tanışmak için heyecanlanmışken merdivenleri de inanmıştık. Bir koku aldığımda uzaktan Tyler'a döndüm. "Vampir dimi?" Başını salladığında bir kez daha sordum. "Kaç yıldır... Arkadaşsınız?" Sorduğum soruyla Tyler düşünmeye başlamıştı. "On beş yaşından beri. O yeni dönüşmüşken bende ölümsüzlüğe yeni yeni başlarken." Başımı salladığımda şaşkındım. "Nina başına buyruk vampir mi!?" Tyler başını salladığında çoktan garaja inmiştik bile. Ve sonrasında saniyeler içinde bir ses duyuldu. "Tyler!" Bir vampir kadın önümüzde belirdiğinde yüzünü sonunda görmüştüm kendisinin. Koyu kestane dalgalı saçları ve giydiği siyah gömlek ve beyaz eteği ile harika görünürken bakışları bana kaydı. "Garip..."diye fısıldarken Tyler beni bırakıp Nina'yı omuzlarından tuttu. "Uzun mesele." Dediğinde Nina başını sallamıştı. "Ne lazımdı melezciğim?" Tyler... İlk adımı öğrenen ben değildim, böyleymiş gibi göstermiş olsa da... Ben üçüncüsüydüm onun. "Buraya gelme sebebim açık değil mi?" Tyler'ın sorusu ile Nina kahkaha attı. "Yani hâl hatır sormak, iyilik istemek dışında... Araba içindir herhalde!" Tyler elini şaklattığında gülümsedi ve ilerlemeye başladı. "Gelin böyle." Nina garaj boyunca ilerlediğinde en iyi arabalarıyla bakışmaktaydım. Siyah bir spor arabanın önünde durduğunda bakakalmıştım. Ne!? "Elimde bu bebek kaldı işte! Ne dersin işine yarar mı!? Saatte dört yüz doksan sekize çıkabilir." Yutkunduğumda Tyler'ın bakışları bana dönmüştü. "Ne diyorsun evlatlık alınır mı bu bebek?" Az daha otuz iki diş sırıtacakken sadece gülümsedim. "Sürecek olan sensin." Dediğimde arabaya yöneldi. Tyler arabayı incelerken Nina bağırmaktaydı. "Kusuru yok merak etme. Sadece bir kere kullanıldı. Kanada'dan buraya transfer olurken ben sürdüm." Bir vampir ve oto galeri sahibi Nina! Wilhelm'in yönetimi altında değil ayrıca. Bu kız... Nasıl bir kız!? Nina yanıma gelip ellerini göğsünde birleştirdiğinde durdu. "Meleze dönüşüyorsun değil mi, yanlış anlamıyorum?" Başımı salladığımda Nina sözlerine devam etti. "Eğer yanlış kişi değilsen... Seni tanıyorum, Tyler'ın dilinden düşmeyen kadınsın sen. Adel olman lazım." Bakışlarından şaşkınlık fırlasa da belli etmemeye çalışarak onu düzelttim. "Adelia." Ardından hızla sordum. "Nasıl ya!?" Nina güldüğünde Tyler ise arabanın içindeydi. "Vampir avcısı, vampir ve kurt adam aynı bünyede. Çok güçlü olacaksın Adelia." Tyler arabadan indiğimde Nina ve Tyler tanışma hikayesini dinleyemediğim için bir kez daha lanet okumuştum içimden. Nina omzuma dokunduğunda Tyler da yanımıza gelmişti. "Sorman bile hata Nina." dedi. Ardından sözlerini sürdürdü. "Gayet makul bir araba." Nina başını salladığında "Onu size hazırlayacağım." dedikten hemen sonra yanımızdan ayrıldı. Nina gittiğinde bakışlarım Tyler'a dönmüştü. "Bunu da mı anlatmayacaksın." Diye sorduğumda güldü. "Ne bilmek istiyorsun?" Tyler'ın sorusu ile boğazımı temizledim ve başladım. "Maya ile geçmişteki yaşadıkların ve en yakın arkadaşın Nina! Açık değil mi?" Tyler başını olumsuzca salladığımda cevabımı da almıştım işte. "Anlatmak zorunda olduğumu bilmiyordum." Gözlerimi devirdiğimde Nina kısa sürede geri gelmişti yanımıza. Arabanın anahtarlarını getirdiğinde Tyler anahtarı aldı ve gülümsedi. "Sonra hesaplaşırız artık." Nina başını salladığında ise artık gitme vaktiydi. ... Arabaya binmiş ve garajın içinden Nina'nın el sallayışı ile galeriden uzaklaşıp gitmiştik. Tyler en son ayrılışımızda Nina'ya "Sonra görüşürüz." Sonra görüşeceklerdi. Lafın gelişi bir söz değildi bu. ... Yol boyu sessiz kalmıştım. Tyler ise yeni arabasının hoparlörünü denemek amaçlı gürültülü bir şarkı açmıştı ki bu sadece beş saniye sürdü. Çünkü yanındaki kız Adelia... Yani ben... Hem kokuya hem sese hem de görüşe duyarlıydım. Gelen ilk gürültü ile kulağımı kapattığımda Tyler hızlıca müziği kapatmıştı. Eve varışımız ise sadece on dakikamızı aldı. Bu küçük olaydan sonra yol boyu tamamen sessiz kaldığımızda arabanın evin önünde duruşu ile arabadan indim. ... Tyler peşimden arabadan inip yanıma geldiğinde kapı eşiğinde durup kilidi açması için onu beklemiştim. Tyler yanıma gelip anahtarla kilidi açtığında kapıyı ardına kadar açmasıyla ondan önce eve girdim. Ve şu an tek yapmak istediğim... Yıkanıp, temizlenip üzerimi değiştirmekti! Kendimi üst katın merdivenlerine attığımda Tyler kapıyı kapatıp ardımdan gelmişti. "Adelia." Arkamı döndüğümde Tyler söze girmekte vakit kaybetmedi. "Sana vermem gereken bir şey var." Biliyordum ben o şeyi... Başımı salladığımda merdivenin ilk basamağına adım attım. "Biraz beklesin." Dedim ardından. Odama çekilip kapıyı kapattığımda nihayet huzur bulmuştum. Küvetimi doldurdum ve rahatlamaya başladım. Ne kadar zaman geçtiğini bile bilmiyordum ama kendimi daha iyi ve temiz hissettiğimde küvetin içinden çıkarak havluya sarındım. Banyodan çıktıktan sonra gardrobun kapaklarını açarak kıyafetlerime baktım. Düşündüm, düşündüm, düşündüm... Ve en sonunda kararımı verdim! Pembe fitilli crop atlet ve altına beyaz, siyah şeritli şort. Ayaklarıma da rahat pembe bir çorap ayakkabı giydiğimde saçlarımı tarayıp salık bıraktım. Aynada kendime baktığımda bir farklı hissediyordum. Gözlerim bir anda kırmızı yanıp söndüğünde kafamı iki yana salladım. Gözlerim kırmızılaşırsa eğer... Gözlerim griden kırmızı dönerse eğer... Bu vampir olarak ölmeme yaklaştım demekti. Hızlıca masadan kalkıp telefonumu da şarja takarak odadan çıktım. Epey bir süredir kapalıydı çünkü. Odadan çıktığımda Tyler'ı hissettiğim noktada, odasında buldum. Yatağına oturmuş elinde bir kutu tutarken üstünü onun da değiştirmiş olduğunu fark ettim. Koyu lacivert kısa kollu bir gömlek ve rahat bir pantolon. "Girişe izin var mı kralım?" Diye sorduğumda bakışları bana dönmüştü. Beni bu odadan nasıl kovduğunu çok iyi hatırlıyordum. Başını yavaşça olumlu bir şekilde salladığında içeri doğru adım attım. Elinde tuttuğu kutu... Bana ait fotoğrafın bulunduğu kutuydu. O fotoğraf onunla tanıştığımız günün fotoğrafındandı. Gizli bir çekim. Sky ile antrenmandayken çekilmiş ve bastırılmış ve arkası notlandırılmış. Bileklik ise... Akuamarin taşı hafıza kuvvetlendirici bir taştı ve gerçek doğal taş insanüstü varlıklarda gerçek bir etki sağlıyordu. O taş beni anılarımdan bir tanesine götürmüş olsa da hiçbir etki yaratmadı ve ben her şeyi yine ve yine dönüştüğümde öğrendim. O bileklik ise... Tyler'ın her şeyi unutturduktan sonra bana vermek isteyip veremediği bileklikti. Başkanın vampir avcılarının şehirde artırması ve etrafımızın birçok avcı tarafından korunduğu için. Ve o günler... Tyler'ın şehirden bir kez daha uzaklaşma yollarını göstermekteydi. Tyler unutturduğu her şeyi tekrardan kendi kendime hatırlamam için çabalarken çabaları yetersiz kalmıştı işte. Tyler o anları anlatıp yanıma geldiğinde bilekliği açtı. "Takalım mı?" Diye sorduğunda zorlukla gülümsemiştim. Ellerim titrerken bileğimi ona uzattığımda bilekliği ait olduğu yere, bileğime takmıştı. Gözümden bir damla yaş akarken hızlıca onu ittirip başımı çevirdim. Ama Tyler çoktan fark etmişti. "Sorun yok... Duygularımız insanlardan daha da fazla." Başımı salladığımda Tyler gülümsemişti. "Aslında dahası da vardı. Neyse ki onu bulamamışsın." Dediğinde şaşırdım. Nasıl yani dahası da mı vardı? ... |
0% |