Yeni Üyelik
95.
Bölüm
@selinayeda_x

GEÇMİŞTEN BİR HEDİYE

Tyler ağır adımlarla komodinin alt çekmecesini açıp içinden bir kutu çıkardı.

"Lise mezuniyetin içindi." Kelimeler dudaklarından teker teker döküldüğünde şaşıP kalmıştım.

Tyler ile tanıştığımız zaman on yedi idim. Lisemin son yılı. Ve çok yakında mezuniyetim varken... Tyler bana hediye olarak bir şey mi almış?

"Hayır yapma ya!"

Diyerek sırtımı ona döndüğümde yüzümü ellerimle kapattım.

"Bilerek üzüyorsun beni!"

Sıktığım gözlerime rağmen yaşlar aralardan firar ederken boynumda çoktan bir soğukluk hissetmiştim bile.

"Gerçek ametist taşını barındıran kolye. Burcunla uyumlu olan."

Diye fısıldadığında bakışlarım kolyeye kaydı.

Etrafı parıl parıl parlarken ortada ise ametist taşı vardı yine etrafındaki beyaz elmaslar gibi parlarken.

"Aptal!" Diye bağırıp arkama döndüğümde sıkıca sarıldım.

Bir kere daha tekrarladım ardından.

"Aptal!"

Sarılmama aynı sertlikte karşılık verdiğinde elindeki kolye kutusu da yere düşmüştü.

"Aptalım evet..." Diye fısıldadığında ona hala sarılıyor vaziyette iken sözlerini dinledim.

"Şu anki halim olsaydı... Hepsini o an orada parçalardım!"

Burnumu çektiğimde elleri arasından yavaşça çıktım.

"Yapalım şunu!" Dediğimde gözleri parlamıştı.

"Anlamadım." Dedi ardından, anlamamazlıktan gelerek.

"Dönüşeceğim!" Dedim bir hışımda.

Vampir içgüdülerim devreye girmişken gözlerim de gıpgri bir şekilde parlamıştı. Tyler'ın gözlerinden bunu açıkça görüyordum.

Başını salladığında gözlerinde adeta kararlılık vardı.

"Önce... Güçlenmelisin." Dediğinde ne demek istediğini de kısa sürede anlamıştım.

Şah damarından insan kanı!

"Peki buna hazır mısın?" Diye sorduğumda başımı salladım.

Ölmek istemiyordum!

Ölmek değil dönüşmek, hepsinden, her şey için teker teker intikam almak istiyordum!

Başımı olumluca salladığımda Tyler güldü.

"İyi bir aday biliyorum." Dediğinde aklıma Sky gelmişti.

"Hayır!" Başımı olumsuzca sallarken Tyler omuz silkmişti.

"Vampir avcılarının kanını içmek daha da güç verir."

Vampir avcısının kanı...

Benim kanım da bir vampir avcısının kanını taşımaktaydı.

Wilhelm'in bağlandığı kanım!

Tyler'a döndüm o an.

Bilmem gerekiyordu.

"Bir vampir, vampir avcısını kanından tanır mı?"

Başı olumsuzca sağa ve sola dönmüştü.

"Sadece daha lezzetli ve daha arzulanan. Her vampir anlamaz. Anlayan yaşatmaz. Yani... O piç kurusunun hiçbir şeyden haberi yoktu."

"Ah bu arada!" Dedi hiç durmadan. "Ona da sıra gelecek! Onu bulduğum yerde öldüreceğim!

Tyler'ın sözleri sadece düşündürtmüştü.

"Artık senden korkmuyorlar." Dedim bir hışımla.

Gözleri gözlerimi bulduğunda sırıttı. Gözlerindeki güç ifadesi okunurken sözlerini de sürdürdü.

"Sadece gösterdiğim kadarını biliyorlar!"

Ve ben de sözlerine bir karşılık verdim.

"Daha fazlasını göster öyleyse!"

Bu irademe karşılık başını salladığında gözlerindeki güç ifadesi öfkeyle karıştı.

"Emin ol göstereceğim!"

... 

O an zil çalmıştı, Tyler’ın sözlerine cevap veremeden. Sonra bir anda dikkat kesildim kapıdakiye.

Sky! 

‘’Sky!?’’ Bakışlarım bir cevap beklercesine Tyler’a giderken o sadece omuz silkip kapıyı açmak için alt kata inmişti.

‘’Sana o olmaz demiştim!’’ diye bağırarak alt kata insem de Tyler kapıyı açıp Sky’ı içeriye almıştı.

Sky’ın bakışları beni bulduğunda bir süre izledi.

Birkaç adımla yaklaştıktan hemen sonra bir basamak yukarı çıkmıştım merdivenden.

‘’Adelia…’’ diye fısıldadığında elimi ona uzatarak durdurdum.

‘’Gelme! Hatta git buradan! Seni buraya çağıran ben değilim, kanını da içmeyeceğim!’’

Ama Sky dinlemeyip gelmeye devam etmişti ve sözlerini de sürdürmeye!

‘’Bunu yapmayı istiyorum Adelia. Direnme ve yap şunu gitsin! Sen güçlendiğinde intikamımı artık alabileceğiz. Sen ben, Tyler… Belki de babam… Hadi bunu yap ve planın sonraki kısmına erken geçelim.’’

Sky’a şaşkınlıkla bakarken yanıma kadar gelmiş ardındansa elimi tutarak merdivenden aşağıya indirip sıkıca sarılmıştı.

Sky’ın kokusu burnumun bütün hücrelerine yayılırken dişlerim sızladı.

Açlık hissi!

Kan arzusu!

‘’Sky…’’ diye fısıldadığımda Tyler boğazını temizleyerek sözleri ile araya girmişti.

‘’Salona geçelim.’’

Tyler’ın sözleri ile Sky bana sarılmayı bıraktığında salona adımlamıştık.

Sky salondan içeriye adım attığımda vampir içgüdülerimin devreye girmesiyle kendimi durduramadım.

Sky’ın sarılmasında bir kardeşlik varken şimdi bu benim yaptığım kalleşlik olarak kitaplara geçebilirdi!

Sky’ı kanepeye ittirdiğimde tek istediğim kanı oldu.

Boynuna dişlerimi geçirdiğim sırada Tyler yanımıza gelip dahil olmuştu.

‘’Odaklan! Kendini kontrol etmen lazım’’

Tüm bedenim her şeyi ile Sky’ı isterken tüm kanını sömürme düşüncesi her bir hücremi tatmin ediyordu. Yavaş yavaş daha da güçlenirken Tyler’ın sesini işittim.

Bir ses değil, bağırtı!

‘’Adel!’’

Sky’ı ittirip dişlerimi boynundan çıkardığımda Tyler’a döndüm.

‘’Bana Adel deme dedim!’’

Öfke…

Yoğun hissedilen duygular da kan arzusunun önüne geçiyordu.

Olduğum yerde kaldığımda Tyler gülümsedi.

‘’Seni çıldırtmak için lazım olursa diye… Aklımın bir yerlerinde saklayacağım Adelia.’’

Tyler’a güldüğümde aklımda mazi canlanmıştı.

Neden aynı şekilde karşılık vermeyeyim ki?

‘’İsmim de ağzına ne de güzel yakışıyormuş.’’

Tyler başını yana yatırıp birkaç saniyeliğine güldüğünde bakışlarım Sky’a döndü.

Yaralamamıştım onu değil mi?

Hızlıca yanına çöktüğümde gözleri kısa sürede beni buldu.

‘’Yok bir şey Adelia. Zarar vermedin bana.’’

Ellerini sıkıca avuç içlerime aldığında Tyler’a döndüm.

‘’Ona kanından vermen lazım.’’

Ama Tyler asla beklediğim tepkiyi vermemişti ve omuz silkti.

‘’Kanımı verdiğim herkes meleze dönüşüp duruyor!’’

Bakışlarım bir kez daha Sky’a döndüğünde başını olumsuzca salladı.

‘’İhtiyacım yok Adelia, birazdan toparlanırım.’’

Madem sen vermiyorsun Melez Kral!

Bir vampir olarak ona kanımdan verebilirim!

Sky’ın ellerini bırakıp kolumu ağzıma götürürken Tyler bir anda beni belimden kaldırdı.

‘’Aklından bile geçirme!’’ diye bağırdığında kollarımı ve bedenini sıkıca belime sarılışı ile kavramıştı.

‘’Şu saçmalıkları bırakıp müttefik olmalısınız!’’ diye bağırdığımda ikisi de gözlerini bana dikti.

‘’Sky! Unuttuğum önemli anları hatırlıyorum ben!’’ diyerek söze girdim.

‘’Her ne kadar düşman türmüşüz gibi gözükse de… Bir kere amaçlarımız aynı. Lütfen arkadaş olup aranızdaki husumetleri bırakın!’’

Sky başını salladığında Tyler’ın kolları arasında bir kere daha debelendim.

‘’Ve sen… Ona karşı durmak yerine daha nazik olabilir, cömertçe kanını verebilirsin değil mi? Hani taht oyunları için güçlü müttefikler gerekir ya!’’

Tyler beni serbest bıraktığında sırıttı.

‘’Doğru söylüyorsun direk ben onu da dönüştüreyim. Dörtlü dörtlü takılırız melez melez!’’

Gözlerimi devirdiğimde Tyler odadan çıkıp gittiğinde saniyeler sonra geri gelmişti. Elinde bir bıçak tutarken avcunu sertçe kesti. Avcundan kanlar akarken işaret vermişti bana.

‘’Gerek yok!’’ Sky sözlerini sürdürmeye devam edemeden arkasına geçmiştim ve onu tuttuğumda ise Tyler gerekeni yapmıştı.

Sky daha hızlı toparlansın diye ona kanından verdi.

Yaklaşık on dakika geçmişti. Üçümüz de kanepede oturmaktaydık.

Başkan Lewis’in aile evi vardı, meclis binası vardı, gizli avcı binası vardı.

Wilhelm’in öldürdüğü vampir avcıları ise kendi başlarına buyruk şehre de ait olmayan bambaşka bir tayfaydı.

Bizden olan avcılar ise başkan Lewis ile başlayıp meclis üyelerine ve çocuklarına kadar uzanıyordu. Meclis üyeleri ve başkan arasında kan birlikteliği varken biz doğan çocuklar da doğuştan vampir avcıları olarak doğuyorduk.

Sky, ben ve kardeşi İris… Ve de tanışmadığım daha birçok meclis üyesi çocuk. Doğuştan avcılardık. Daha ilk adımlarımızda başlardı eğitimlerimiz bizim!

Şimdi de intikam vaktiydi.

Hedef Başkan Lewis ve de ona yardım eden en yakın adamları, meclis üyelerinin onurları!

Artık bir kurt sürümüz yokken sadece üç kişiydik işte.

Maya bizle olmak istese de sürüye aitti ve onu tehlikeye atamazdık.

Brad ise… Sürüden bağımsızlaşmış olmasına rağmen hala oradaydı.

Yani biz sadece üç kişiydik.

Bir avcı, bir dönüşen ve bir de melez.

Ah pardon üç demiştim değil mi?

Akşam saatlerine yakın aramıza başka bir üyenin katılımı ile her şey değişmişti işte!

Daha Maya ile ne olup bittiğini bilmiyorken… Şimdi de Nina çıkmıştı.

Ve evet!

Artık dört kişiydik. Dört bilek tek yürek! Dört farklı tür olup aynı şey için mücadele edecektik. İntikam!

Ama bilmiyordum ki asıl ama. Sadece beni dönüştürmekmiş!

Kurt Evi’nin geniş arazisi, çocukların gülüşleriyle dolup taşarken, baharın ilk ışıkları, genç yaşta olan çocukların etrafında adeta dans ediyordu.

İlkbahar vaktinde ormandaki ağaçların yeşeren yaprakları adeta yeşeren gençliklerine ithafen kurumuş dalları canlanmaya başlamıştı ağaçların.

Brad ve Thomas.

İki beş yaşındaki çocuk…

Tıpkı diğer çocuklar gibi koşturmaktaydı etrafta.

Kızlar kelebek avına çıkmış ormanın yoğun çağırıcı kokusu ile ormana dalmışlarken erkekler güç avında ve ormanda hayvan yakalamak için tavşan peşinde koşturmaktaydı.

Brad ve Thomas ise..

Onlar sanki saha erken büyümüş gibi duruyorlardı adeta.

Yüzlerindeki netlik ifadesi…

Soğukkanlılıkları.

Adeta kendilerini kanıtlama istekleri vardı babalarına. Leon ve sağ kolu Jordan!

Diğer çocuklara nazaran Brad ve Thomas eğitimdelerdi.

Thomas, kararlı bakışlarıyla, liderlik potansiyelini erken yaşta göstermeye başlamıştı. Brad ise, genellikle Thomas’ın yanında olan, cesur ve enerjik bir çocuktu. İkisi de, Leon’un liderliğindeki sürüde, hayatta kalma becerilerini geliştirmek üzere eğitim alıyordu.

Bir gün Brad ve Thomas birbirleriyle bilgi paylaşımı yaparlarken gelmişti her iki tarafa da ait olan melez!

Sürüden sadece Thomas o melezle tanışma fırsatı bulduğunda Brad’in bakışları gidene kadar asla ayrılmamıştı melezin üstünden.

Thomas’ın gülümseyen yüzü ve melezin katılığı…

En sonunda melez ve babası gittiğinde Thomas eğitimine geri dönmüştü Brad’in yanına.

Brad ve Thomas iki en yakın arkadaş ve aynı zamanda da sırdaştı ama o gün Thomas melez ile arasında geçenleri Brad’e söylememişti.

Brad bozuntuya vermemeye çalışsa da çocukluğunun getirisi ile tabii ki de bozulmuştu olaya. Neyse ki o melezin bir daha gelmeyişi ile buzlar eridiğinde arkadaşlıklar da kaldığı yerden devam etmişti.

Günlerden bir gün, ilkbaharın sonları… Çocuklar, Kurt Evi’nin geniş arazisinde oynarken, Leon’un sesi rüzgarla birlikte yankılanıyordu. Leon, gençlerin eğitimi ve gelişimi konusunda titizdi ve bu nedenle, çocuklar her gün çeşitli görevler ve oyunlarla karşılaşıyordu. Thomas ve Brad, eğitici oyunlarda birbirlerine rakip olarak karşı karşıya geldiklerinde, hem aralarındaki dostluğun temelleri atılıyor hem de rekabet duyguları gelişiyordu.

Bir gün, Leon’un belirlediği bir hedefe ulaşmak için bir yarış düzenlendi. Brad ve Thomas, bu yarışta hem becerilerini sergiliyor hem de bir yandan dostluklarını pekiştiriyorlardı. Yarış sırasında, Brad’in hız ve çevikliği, Thomas’ın stratejik düşünme yeteneğiyle birleştiğinde, her iki çocuk da birbirlerine karşı büyük bir saygı duyduklarını fark etmişlerdi.

Çocukluk yıllarında, hem oyunlarda hem de eğitimlerde yaşanan küçük düşüşler ve zorluklar, Thomas ve Brad’in birbirlerine daha da yakınlaşmasına neden oldu. Thomas, çoğu zaman liderlik özelliklerini öne çıkartarak, Brad’e destek oluyor ve birlikte zorlukları aşma yolunda adım atıyorlardı. Brad ise, Thomas’ın liderliğini takdir ederek, onun arkasında duruyordu. Bu destekleyici ve rekabetçi ilişkileri, ikisinin de gelişimine büyük katkı sağladı.

Bir gün, eğitim sırasında, Thomas düşüp yaralandığında, Brad hemen yanına koştu. Thomas’ın ağrısı, Brad’in yüzünde derin bir endişe oluşturdu. Bu olay, çocuklar arasındaki dostluğu ve güveni pekiştirdi. Brad, Thomas’ın yaralarını sarmasına yardımcı olmak isterken Thomas’ın yüzündeki minnettarlık ifadesi, aralarındaki bağı daha da güçlendirmişti. Yine sürüde olan başka bir kurt kız Lilith yanlarına endişe ile yaklaştığında Thomas’ın yanına dizlerinin üstüne çökmüştü.

Lilith de onlarla yaşıttı ve Lilith sürü doktoru Margaret’in kızıydı.

‘’Uf olmuş yara!’’ diyerek Thomas’ın yarasına dokunduğunda Thomas yüzünü buruşturdu.

Lilith gülümseyerek özür dilediğinde üflemeye başladı.

Ardından yerden temiz bir yaprak alıp yarayı silmişti.

O an Lilith adeta gerçek bir doktormuş gibi ciddileşti.

‘’Hastayı revire götürelim!’’ diye aynı annesi gibi bağırdığında Brad Thomas’ı yerden kaldırıp omzunun arasına aldı.

Revire kadar yavaşça yürüdüklerinde Lilith’in annesi başka yaralı bir kurt adamla lgilenirken Lilith Thomas’ı sedyeye oturtup yarasına yatıştırıcı bir merhem sürdü.

‘’Dinlen biraz hasta!’’ diyerek Lilith ilk sağlıkçı emirini verdiğinde Brad ona dik dik bakmıştı.

Ama Thomas bozuntuya vermeden uzandı.

‘’Bir hastanede veya sağlık kuruluşunda patron her daim doktordur!’’ Bu Thomas tarafından Lilith’e gösterilen bir teslimiyet iken Lilith kıkırdamıştı.

Thomas’ın yarası kısa sürede iyileştiğinde Lilith görevinde gerçekten de başarılı olmuştu ve işte o an annesi ile çalışmayı aklına koyarak harekete geçmişti. Bir sağlıkçı olma yolunda annesini vakit buldukça pür dikkat izledi.

Leon’un liderliğindeki eğitimler, çocukların sadece fiziksel becerilerini değil, aynı zamanda karakterlerini de şekillendiriyordu. Leon, hem bireysel hem de grup olarak hareket etmeyi öğretiyordu. Thomas ve Brad, bu eğitimlerde birlikte çalışarak, hem kişisel hem de kolektif becerilerini geliştirdiler. Leon’un verdiği öğütler ve zorlu görevler, onların sadece hayatta kalma becerilerini değil, aynı zamanda birbirlerine olan güvenlerini de artırıyordu.

Bir akşam, eğitimden sonra, çocuklar, Kurt Evi’nin etrafında koşarken, gökyüzündeki yıldızlar yavaşça beliriyordu. Thomas ve Brad, birlikte geçirdikleri bu anların, aralarındaki bağın güçlenmesine katkıda bulunduğunu biliyorlardı. İkisi de, bu anları sadece çocukluk hatıraları olarak değil, aynı zamanda gelecekteki dostluklarının temel taşları olarak değerlendiriyorlardı.

Zaman ilerledikçe, Brad ve Thomas’ın çocukluk yılları, onların kişisel gelişimlerinin ve ilişkilerinin temelini oluşturdu. Çocukluklarının saflığı ve oyunlarındaki rekabet, zamanla daha derin bir dostluğa dönüştü. Hem Leon’un liderliği hem de aralarındaki rekabet, ikisinin de olgunlaşmasına ve güçlenmesine katkıda bulundu.

Ve böylece, beş yaşlarındaki çocuklar olarak başlayan dostlukları, yıllar içinde derinleşti ve güçlendi. Aralarındaki bağ, sadece geçmişin anılarıyla değil, aynı zamanda gelecekteki hayatta kalma mücadeleleriyle de pekişti. Thomas ve Brad, çocukluk yıllarındaki bu ilk dostluk ve rekabet anılarını, hayatlarının her aşamasında yanlarında taşımışlardı.

Ve bu anılar, aralarındaki ilişkinin derinliğini ve gücünü simgeledi.

Her ne kadar azınlıkta olsak da bu şeyi yapacaktık! Ölümümün ardından beş gün geçmiş iken artık dönüşümümü tamamlamam lazımdı.

Gece araştırmalarına göre başkan köşkündeki korumalar üst düzeydi ve başkan Lewis bir yerlerinin korkusu ile köşkünde çok sevgi değer birkaç meclis üyesini de barındırmaktaydı aynı zamanda.

Ve biz beşinci günümün gecesi!..

En az otuz kişilik bu köşke çoktan dalmıştık bile!

Ben, Nina, Tyler ve Sky.

Muhteşem dörtlü fiyasko bir otuza karşıydık.

Kapıda kulübede üç, kapıda dört olmak üzere toplam yedi kişi vardı.

Ön bahçe ve arka bahçe onardan yirmi kişi iken katlarda ise hissedildiği üzere en alt katta beş ikinci katta üç ve üçüncü katta, başkanın katında bir kişi vardı. Başkan rahatına bakmak için tüm adamlarını aşağıya yollamıştı adeta.

Bir de köşkün en üst katındaki kral süiti dışındaki diğer odalarda da güvenlik vardı. Onlar odalarında sessizdi ki başkan ve karısı rahat uyusun ama bir durum olursa da hızlıca odadan fırlayıp atağa geçsinler.

Meclis üyeleri ise ikinci kattaydı. Sadece iki sağdıç adamdı onlar da.

Ve hal böyle olunca içerideki toplam adam sayısı…

Kırk dört!

Tabii de o da yanlış hesaplamadıysak veya hissedemediysek.

Plan ise belli.

Sky uzaktan giriştekileri Nina ile sessizce indirirken içeri sıvışacaktık.

Çünkü…

‘’Arkamda kal!’’ diye fısıldamıştı Tyler!

Kapıdaki dört kişiyi uzaktan silahla devre dışı bırakan Sky’a karşın güvenlik görevlisi odadakileri de Nina halletmişti. Etraf temiz olduğunda Sky konum değiştirmek için yanımızdan ayrıldı ve biz de Nina’nın ardından gittik. Bahçede yirmi kişi vardı ama eğer iyi bir sessizliğe bürünürsek hiçbiriyle işimiz yoktu.

Sadece işlerini yapan görevlilerdendiler.

Meclis üyeleri ya da başkan ise…

Onlar tamamen hedefimizdi!

Nina öne atılmak istediğinde Tyler onu durdurdu.

Ve ardından yaptığı şey ise ikimizin de elini tutup bizi kendi hızıyla bir yaparak arkasından koşturtması olmuştu.

Bahçedeki on adamın arasından köşke girdiğimizde içerideki beş adamla karşı karşıya kalmıştık.

Biri fark edip beline sarıldığı an Nina onu etkisizleştirmişti.

Ama her halükârda yine… Sessizlik bozuldu.

Tyler elimi bir kez daha kavrayıp merdivenleri hızla çıktığında ikinci kattaydık.

Silahlar patladı adım sesleri hızlandı.

Bahçedeki herkes eve hücum ettiğinde işler karıştı.

Tyler kattaki üç korumayı etkisiz hale getirirken üst kattan dört kişi inmişti.

Ve alt kattan ise bulunduğumuz kata çıkmaya çalışıyorlardı.

Nina onlara karşı koymaya çalışırken çığlığı duyuldu.

O an bir seçim yapılacaktı.

Nina’yı kurtarmak ya da başkan Lewis için yukarı sıvışmak.

Ve ben seçimimi yapmıştım.

Bir karar vermem lazımdı ve ben o kararı çoktan vermiştim.

Başkan Lewis o kadar değerli değildi Nina’yı saldırı yağmuruna tutuşturacak kadar.

Merdivenlerden çıkan üç kişiyi merdiven korkuluklarından kayarak art arda yere serdiğimde korkuluğun ucundan dördüncü korumaya atlayıp onu yere serdim. Kendimi toparlayıp beşinciye saldırırken Nina da daha seri atağa geçmişti.

‘’Burada olmaman gerekiyordu!’’ diye bağırırken ardından Tyler’ın sesini de işittim.

‘’Alt kattan uzak dur Adelia!’’

Ama ikisini de dinlemedim.

Sadece on kişi daha yeri serilmek için bekliyordu o kadar!

‘’Adelia buraya gel!’’ Tyler merdivenlerden hızlı bir hamleyle inip geldiğinde dikkatim ona kaymıştı. Üstüme yağan kurşunu fark etmediğimde Tyler önüme atladı.

‘’Tyler!’’

Yine gümüş bir kurşun ve yine yaralanan birisi. Öfkem giderek arttığında Tyler elini önüme uzatmış bir şekilde beni arkasında tutmuştu.

‘’Arkamda kal Adel!..’’ Sesi kısıldığında bakışlarım sadece bir yerde odaklandı.

‘’Yara alamazsın Adelia! Henüz ölümsüz değilsin!’’ Tyler önümde soluklanmaya çalışırken Nina omzundan bir kurşun yiyerek inlemişti. O an merdivenlerden aşağıya meclis üyeleri ve başkan fırladığında öfkeyle atağa kalkmıştım.

Bir arbalet tam da önümde doğrultulduğunda hiç düşünmedim.

Yılların intikamı artık alınacaktı.

‘’Adelia!’’ diye gürledi Tyler.

Umurumda bile olmamıştı.

Başkan ‘’Adelia!’’ diye kahkaha attı, öfkem katlanarak artmıştı. Arbaletten çıkan kazık omzumu sıyırıp geçtiğinde başkan söze karıştı.

‘’Ölüm fermanını ailen gibi imzalama Adelia! Verdikleri sözleri tutmayan insanlara ne olduğunu çok net anlamış olman lazımdı! Onlar senin itaatsizliğin ve melezi bağışlaman nedeniyle öldüler. Sırada diğerleri vardı. Ah pislikler kaçmayı çok iyi başardılar!’’

Olduğum yerde kalakaldığımda başkan bir kez daha kahkaha attı.

‘’Hadi bu da üç olsun!’’

Silahın ucundan ateşlenen mermi göğsümü delip geçecekken Tyler yetişmişti. Yüksek melez hızı ile beni mermiden önce yakaladığında ikimizi de kenara çekti. O an tüm şaşkınlığım yerini öfkeye bırakmıştı.

Tyler’ı omuzlarından ittirip önümden çektiğim gibi atıldım.

Önüme çıkan bir korumayı karnını deşerek etkisiz hale getirdikten sonra ilk meclis üyesine atıldım, babamı sandalyeye bağlayıp dayak manyağı yapan meclis üyesi Stiles’ı boynunu parçalayarak erittiğim şah damarı ile yere serdikten sonra ikinciye atıldım. Arbaletli ve de savunmasız olana! Başkan Lewis ikinci kurşunu sıktığında yan tarafa çekilmişken kendi adamını vurmuştu. Ve şimdi de sıra onda!

Üstüne atıldığım esnada başıma giren keskin ağrıyla çığlık attım.

Dengemi kaybedip merdivenlerden aşağıya doğru yuvarlandığımda başım sertçe zemine çarpmıştı etraf dönerken acı dinmedi.

Başkan Lewis silahını üstümde doğrultmuş iken Nina korumalarla cebelleşiyor ve Tyler ile yanıma olabildiğince hızlı gelebilmek için korumaları geçmeye çalışıyordu.

Tamamen savunmasız iken başkan omzuna yediği kurşun ile silahını düşürmüştü. Hızlıca üst kata kaçtığında Tyler’ı yanımda hissettim.

‘’Başkan!’’ diye çığlık atarken Tyler bileğimden tutarak tek bir hamlede kaldırdığı gibi beni sırtına almış, önce Nina’ya ulaşarak onun kolunu yakalayarak savaş alanından çekmişti.

Köşkün giriş kapısı merdivenlerinde ise Sky vardı. Başkanı omzundan aldığı nişan ile vurup beni kurtaran.

Tyler’a sıkıca tutunduğumda hepimizi ormanın derinliğinde bulmamız bir olmuştu.

Nina acıyla kendini yere bıraktığında Tyler da yavaşça beni sırtından indirmişti. Nina’nın inlemeleri etrafa ses olurken çığlıklarım tüm ormanı titretiyordu.

Sırtım ıslak çimenlere düştüğünde, hissettim!..

Her şeyi teker teker, en ince ayrıntılarıyla!

Tyler Nina’ya ‘’Eve dönün siz.’’ Dediğinde Nina zorlukla doğrulmuştu.

‘’Vampir hızımı kullanabileceğimi sanmıyorum.’’

O an devreye Sky girdiğinde aralarındaki kan alışverişi takdire şayandı.

Onlar bizden fazlasıyla uzaklaştığında ellerim çimenleri sıktı, üst dişlerimse alt dişlerimi.

Tyler yanıma hızlıca çöktüğünde bileğimi kavradı.

‘’Sakin ol. Rahat bırak kendini, karşı koyma! Karşı koyma ve dönüş!’’

Tyler’a o an verebileceğim tek bir cevabım vardı.

‘’Ahh!’’

Kafamı kaldırmakta zorluk çekerken, içimde bir ağrı patladı. Omuriliğimin içinde bir kırılma hissiyle çığlık attım. Acı, derin ve sarsıcıydı; bedenimdeki her kemiğin, her hücrenin yankılanan bir çığlığıydı bu.

Omurgamdan bir kemiğin kırılması ile tüm ormanı inletip ağaç tepelerindeki kuşları bir anda uçurttuğum çığlığım!

Tyler, hemen yanımda diz çöktü. Yüzü, endişe ve kararlılıkla karışmıştı. "Dönüşüm başlıyor!" diye bağırdı. Sesindeki aciliyet, onun da bu anın ciddiyetini anladığını gösteriyordu. Bir kemik daha kırıldı ve bu kez ağrının yoğunluğu dayanılmaz hale geldi. "Hayır!" diye bağırdım, ama sesim, ağrının ve korkunun içinde kayboldu. İkinci bir kemik daha büküldü, her bir kırılma, adeta ruhumda yankılanıyordu.

 

"Dönüşümün son aşamasına geçiyoruz," Tyler, sakin bir şekilde bağırdı. "Karşı koyma, devam etmelisin!" Sesindeki bu emir, acımın yoğunluğunu artırıyordu. Ellerim ve bacaklarım, içimdeki gücü bulmak için çırpınarak hareketsiz kalıyordu.

Gözlerim kararmış, vücudum ağrıyla sarsılırken, ayağa kalktı.

Tyler’ın gözleri, sadece kararlılıkla değil, aynı zamanda sevgiyle doluydu. "Bana bak," dedi. "Birlikte başaracağız."

Ve o an anladım ne yapmaya çalıştığını.

Adım adım, vücudumda gelişen dönüşümün her detayını hissettim. Kemiklerim, etlerim ve cildim, tüm bu süreçte titreyerek değişiyordu. Her bir kemik, adeta bir kasırganın ortasında parçalanıyormuş gibi hissettiriyordu. Kafamın içinde bir patlama, kemiklerimin yer değiştirmesi ve kaslarımın uzaması hissediliyordu. İçimdeki tüm acı, bu değişimin bir parçasıydı; her bir kırılma, ruhumun derinliklerinden gelen bir çığlıktı.

Adım adım, derin ormanın sessizliğinde yankılanan çığlıklarım, dönüşüm sürecinin tam ortasında yankılanıyordu.

Dönüşümün sonunda, vücudumda hissettiğim güç ve ağrı, beni hem yeniden doğmuş hem de yenilmemiş gibi hissettiriyordu. Kurt formuna bürünme sürecinin her aşamasında, içimdeki tüm kemikler yeniden şekilleniyor, her bir kas güçlü ve sağlam bir şekilde gelişiyordu. Bu dönüşüm, bana sadece fiziksel bir güç kazandırmakla kalmıyordu; aynı zamanda içimdeki öfkeyi, nefretimi ve direncimi de güçlendiriyordu.

Tyler’ın yanı başında, dönüşümün sonuna yaklaşırken, ağrının yavaş yavaş azaldığını hissettim. Vücudum, yeni formunu kabul ederken, acının ve yorulmanın yerini güç ve huzur alıyordu. Adeta yeni bir yaşam, yeni bir kimlik doğuyordu.

Vücudumun her bir parçası, içimdeki acı ve mücadeleyle titriyordu. Sonunda, dönüşümümün en derin anlarına ulaştım ve Tyler’ın önünde bir kurt formunu görmek, bana sadece bir saniye önceki varoluşuma bir son verdi. Gözlerim, kemiklerimin ve etlerimin son bir kez daha kırılmasından sonra kapanmıştı. Karanlık ve sessizliğin içinde, kendimi bir boşlukta buldum; ancak bu boşluk, acının ve dönüşümün içsel bir yankısı gibi hissettirdi.

Gözlerimi tekrar açtığımda, artık kendimi tamamen farklı bir biçimde buluyordum. Karanlık ormanın derinliklerinde, vücudumun tam anlamıyla bir kurt formuna büründüğünü gördüm. Beni çevreleyen ağaçlar ve yapraklar, yeni bedenimi tanımlıyordu; cildim, koyu ve pürüzsüz bir kürk halini almıştı..

Her bir hücrem, dönüşümün son anlarında kendini tamamen yenilemiş, güçlenmiş ve acıların etkisinden kurtulmuştu. Ama hâlâ, dönüşümün getirdiği acının etkileri tüm vücudumda hissediliyordu. Tüm hücrelerim, derin bir ağrıyla yankılanıyordu.

Dönüşümün acısı, vücudumun her bir hücresine işlediği sırada, ilk başta yırtılan kıyafetler gözlerimin önündeydi. Her şeyin parçalandığını hissediyordum; eski benliğim, eski dünya, ve eski kendim. Ancak, dönüşümün ikinci aşamasında her şey çok farklıydı. Vücudumun içindeki güç, her geçen saniye arttı ve değişim daha da belirginleşti. Bu sefer, dönüşüm kendine özgü bir uyumla geldi. Kıyafetlerim, bu büyüleyici değişimi desteklemek üzere tasarlanmış gibi, yırtılmadan dönüşümün her aşamasına ayak uydurdu.

Tyler, dönüşüm sürecinin sonunda yeniden insana dönüştüğünde, üzerinde hala kıyafetleri vardı. Bu, dönüşüm sürecinin ne kadar iyi adapte olduğunu ve ne kadar zarif olduğunu gösteriyor, dönüşümün getirdiği her bir yeni formu kıyafetler de kutsanmış gibi destekliyordu. Tyler'ın üzerinde gördüğüm bu uyum, dönüşümün güzelliğini ve zarafetini daha da belirgin hale getirdi.

Acı tüm bedenimi etkisi altına almışken nefes alıp vermeye çalıştım.

Yere uzandım, bu yeni formumla zeminle temas ederken, acının ağırlığına dayanamadım. Her bir nefes, derin bir yorulma ve acı hissini birlikte getiriyordu. Hâlâ kendimi zayıf ve kırılgan hissediyordum; ama bu hislerin ötesinde, içimde yeni bir güç ve kararlılık doğuyordu.

Tyler, yanımda belirdi. Onun elleri, bir kurt olarak benim yanımda, koruyucu ve sakin bir dokunuşla bana yaklaştı. Şimdi, kürküyle üzerimi örterek beni sarmalıyordu. Gözlerimde hâlâ eski acıların izleri varken, Tyler’ın beni koruyucu bir şekilde sarması, içimde bir sıcaklık ve huzur hissi uyandırıyordu. Onun bu desteği, dönüşüm sürecinde yaşadığım derin acıların üzerine bir rahatlama etkisi getiriyordu.

Onun sarı ve açık kahve kapkarışık tüyleri benimkileri sarmalarken dönüşümün bitimi ile yere atmıştım kendimi.

Tyler, üzerimdeki kürküyle beni sarmalayarak, sessiz bir şekilde ulumaya başladı. Bu uluma, tüm ormanı inletirken, kendini sadece bir çağrı değil, aynı zamanda bir tür ilan gibi hissettirdi. Tyler’ın uluması, ormanın derinliklerinde yankılanıyor, tüm canlılara adeta bir mesaj veriyordu. Bu ses, içimde bir şeylerin değiştiğini, yeni bir başlangıcın geldiğini belirtiyordu.

Uluma, ormanın sakinliğinde bir yankı oluşturdu, adeta bütün yaratıkları uyandıran bir çağrı gibi hissediliyordu. Bu ses, hem Tyler’ın hem de benim dönüşümümün bir parçasıydı, yeni bir düzenin ve kimliğin doğuşunu simgeliyordu. Gözlerim, Tyler’ın gücünün ve destekleyici varlığının etkisiyle bir nebze olsun rahatladı, ama hâlâ içimdeki eski benliğin yankıları ve dönüşümün acıları vardı.

Tyler’ın uluması, tüm ormanın sessizliğinde bir yankı yaratarak, bana hem eski acılarımı hem de yeni bir başlangıcın umudunu hatırlatıyordu. Bu an, dönüşümün ve değişimin hem zorluğunu hem de gücünü temsil ediyordu. Karanlık, derin ormanda, Tyler’ın çağrısıyla birlikte, içimdeki değişimin ve yeni kimliğin kabulüyle yavaş yavaş uykuya dalmaya başladım.

Yerde uzanırken, kendimi çırılçıplak ve savunmasız hissettim. İçimdeki yeni güç ve dönüşümün getirdiği acı hala taptaze iken, etrafımdaki dünya bana oldukça yabancıydı. Vücudumun her bir parçası, her an karşılaşabileceğim bir acıya işaret ediyordu. Gözlerim açık, ama karanlığın ortasında doğal bir örtü altında sanki gizleniyordum. Tam o sırada, Tyler yanımda belirdi. Onun varlığı, bana geçici bir rahatlama getirdi. Yavaşça bir gömlek uzattı; kumaşın soğuk ve sert dokusu, vücuduma dokunurken bana bir nebze olsun güven verdi. Ama hâlâ acılar içinde kıvranıyordum ve kendimi tam anlamıyla toparlamam zaman alacaktı.

Dönüşümümün bitiminden bir süre sonra geri dönmüştü insan formuna.

Oldukça rahat ve profesyonel.

Ama ben dönüşürken kıyafetlerim paramparça olduğundan çırılçıplak kalmıştım ıslak çimenin üstünde.

Tyler’ın gözleri önünde!

Üstüme bir gömlek örtüldüğünde yerde kalmaya devam etmiştim. Tyler’ın gözleri yavaşça etrafı tararken en azından kanlı bir gömleğim vardı!

Gömleği yavaşça doğrulup giydikten sonra düğmeleri de seri bir şekilde ilikledim.

Gömlek neredeyse her yerimi kapatırken uzaklardan bir koku belirdi, ve ardından da kendisi!

Yedek kıyafetler Nina tarafından getirildiğinde Tyler’n arkasını dönmesi ile basit bir şort geçirdim altıma.

Üstümde kanlı gömlekle kalakaldığımda Nina siyah bir atlet uzattı.

Siyah atlet ve lacivert şort!

Siyah atleti hızlıca vücuduma geçirip kanlı gömlekten kurtulunca tüm bu olanlara rağmen rahatlık hissi çökmüştü içime.

Ayağa kalkmakta zorlanırken bağımın dönmesi ve dönüşümden yeni çıkışım etkiliydi.

Kaç saat geçtiğini bile bilmiyorken gecenin bir yarısı iken ayağa kalktım, oturduğum yerden.

Tyler hızlıca yanıma geldiğinde kolları arasına düşüvermiştim. Gözlerim gözlerinin içinde turuncu bir şekilde parlarken beni kucakladı.

Dönüşümün acısı ve yorgunluğu bedenimi tamamen sarhoş etmişti. Tyler’ın kollarında, acının ve dönüşümün verdiği yorgunluğun etkisiyle gözlerimi kapatıp bayıldım. Vücudumun kasılmaları ve gevşemeleri arasındaki geçişte, Tyler’ın elleri bana güven veriyordu. Her şey kararmıştı; sadece Tyler’ın sıcak kucaklayışı ve güvenli kolları varmış gibi hissediyordum.

Tyler, beni nazikçe kucaklayarak ormanın derinliklerinden evimize doğru yol alırken Nina arkada yavaşça bizi takip etmişti.

Her adımında, dönüşümün getirdiği yorgunluk ve acı içinde nefes almakta zorlanıyordum ama Tyler’ın sakin adımları bana biraz huzur verdi. Uzakta, ağaçların gölgeleri ve geceye özgü sesler arasında, Tyler’ın kollarında güvende hissettiğimi biliyordum.

Henüz on sekiz yaş!

Yeni bir hayata atılan ilk adım!

Ama kim sorunların ve belaların beklenildiğini düşünürdü ki?

Nina Wayne. Henüz yeni on sekiz yaşına girmişken doğum günü hediyesi aslında küçük bir ölüm olmuştu ona.

Bir saldırı, bir ölüm, ve ardındansa dönüşüm.

Onu kim dönüştürdü, neden dönüştürdü her şey bir bilinmezlikken Nina Wayne yeni açlığı ile bir başına kalmıştı hayatta.

Taa ki o karşılaşmaya kadar!

Nina, on sekiz yaşında yeni bir vampire dönüşmüş genç bir kızdı. Teni hâlâ ölümlü halinin sıcaklığıyla doluydu ama ruhu sonsuz bir karanlığa hapsolmuştu. O gün, bir gece yarısı ormanın derinliklerinde, sisli bir ay ışığı altında, kaderiyle karşılaştıracaktı.

Sadece iki kaybolmuş ruhun karşılaşması değil, aynı zamanda karanlığın içinde sıkışmış iki genç ruhun, kim olduklarını ve ne olabileceklerini keşfettikleri bir dönüm noktasıydı bu kader dedikleri!

Soğuk bir rüzgar, ağaçların arasından uğuldayarak geçiyordu. Ay, bulutların arasında kaybolup yeniden ortaya çıkarken, geceye bir tür ürperti yayılıyordu. Nina, yeni yetme bir vampir olarak, alışmaya çalıştığı bu yeni gücüyle baş etmeye çalışıyordu. Kontrol edemediği açlık, onu vahşi bir yaratığa dönüştürmüştü. Bir yandan keskin duyuları ve artan gücüyle baş etmeye çalışırken, diğer yandan içine dolan yalnızlık onu bu karanlık ormana sürüklemişti.

Tyler ise o gece, içinde yankılanan öfke ve acının peşinden gidiyordu. Melez olmanın verdiği çelişkiler ve içindeki insan ile yaratık arasındaki savaş, onu geceleri huzursuz bir gölgeye çevirmişti. İçindeki karanlık, her geçen gün biraz daha büyüyordu. O an, ormanın derinliklerinde bir başka varlığın varlığını hissetti. Keskin duyuları, taze bir vampirin kokusunu aldı; genç, acemi, ve kontrolsüz.

Nina, Tyler’ın varlığını hissettiğinde, ürkek bir adım geri attı. Onun ne olduğunu bilmiyordu, ama içindeki bir şey, tehlikenin yaklaştığını söylüyordu. Tyler, ağaçların arasından ona doğru ilerlerken, bir avcı gibi sessiz ve kontrollüydü. Nina’nın gözleri, yaklaşan gölgeyi seçtiğinde, korkuyla geriye doğru sendeledi. Tyler’ın gözleri ay ışığında parlıyordu; bu gözler, hem insan hem de bir yaratığın karanlık sırlarını taşıyordu.

"Kim... kimsin sen?" diye fısıldadı Nina, sesi titrek ve korkuyla doluydu. Gözlerini Tyler’dan ayıramıyordu; onun varlığı, karanlıkta bir şekilde hem ürkütücü hem de büyüleyiciydi.

Tyler, ona doğru birkaç adım daha atarak mesafeyi kapattı. "Beni tanıman gerekmiyor," diye karşılık verdi, sesi soğuk ama içinde saklı bir acıyla doluydu. "Asıl soru, sen kimsin? Bu ormanda, bu halde ne yapıyorsun?"

 

Nina’nın elleri titriyordu. İçindeki açlık, Tyler’ın varlığıyla daha da körükleniyordu. Ama o, kan içme isteğine karşı koymaya çalışıyordu. "Ben... bilmiyorum," diye itiraf etti. "Ne olduğumu ya da neden burada olduğumu bilmiyorum."

Tyler, onun acısını anlıyordu. Melez olarak, kendisi de bu türden bir kimlik karmaşasıyla boğuşmuştu. Gözleri Nina’yı dikkatlice inceledi; taze bir dönüşüm geçirmişti. Karmakarışık duyguları ve kontrolsüz gücü yüzünden bu kadar savunmasızdı. "Yeni dönüştün," dedi Tyler alaycı bir tebessümle. "Henüz kendi gücünü kontrol edemiyorsun. Açlık seni ele geçiriyor, değil mi?"

Nina başını onaylarcasına salladı. İçinde kopan fırtınayı tarif edecek kelimeleri bulamıyordu. "Bu... bu dayanılmaz," diye fısıldadı. "Sürekli bir açlık var içimde, kontrol edemediğim bir şey... Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum."

Tyler’ın gözlerinde bir anlık şefkat parıltısı belirdi. Onun bu çaresizliği, kendi geçmişinden izler taşıyordu. "Her yeni vampirin geçtiği bir süreç," diye açıkladı Tyler, sesi artık daha yumuşaktı. "Ama bu açlığı kontrol etmelisin. Eğer kendini kaybedersen, sadece bir avcıya dönüşürsün. Ve avcılar uzun süre hayatta kalmazlar." Nina, Tyler’ın sözlerine tutunmaya çalışıyordu. Onun yanında garip bir güven hissediyordu, ama aynı zamanda içindeki yaratık, Tyler’a saldırmak için fırsat kolluyordu. "Peki ya sen?" diye sordu, bakışlarını Tyler’ın gözlerine dikerek. "Sen nasıl başa çıkıyorsun bu karanlıkla?"

Tyler, bu sorunun basit bir cevabı olmadığını biliyordu. İçindeki insan ve canavar arasındaki dengeyi sağlamak için yıllarca mücadele vermişti. "Baş edemiyorum," dedi sonunda, gerçeği saklamadan. "Ama savaşmaktan vazgeçmedim. İşte burada, ormanın karanlıklarında dolaşıyorum. İçimdeki öfke, kontrol edemediğim bir güç. Ama bu güç beni daha güçlü yapıyor."

Tyler, bir an duraksadı ve Nina’ya yaklaşarak elini uzattı. "Sana yardım edebilirim," dedi, sesi kararlıydı. "Ama bu kolay olmayacak. Kendi içindeki canavarı evcilleştirmek zaman alır. Eğer bunu başaramazsan, sonsuza dek karanlıkta kaybolursun."

Nina, Tyler’ın eline baktı. O an, karar vermesi gerekiyordu. Bu bilinmeyen yolda yalnız yürümek istemiyordu; Tyler gibi bir rehbere ihtiyacı vardı. Titreyen elleriyle Tyler’ın elini tuttu. "Bana yol göster," dedi, gözleri kararlılıkla doluydu. "Bu savaşı kazanmam için ne gerekiyorsa yapacağım."

Tyler, hafifçe başını salladı. "O zaman, beni takip et," dedi. "Bu karanlık yolculukta yalnız olmayacaksın, ama unutma ki her adımda karanlık seninle savaşacak. Onu yenmek zorundasın."

Nina ve Tyler, o gece, ormanın derinliklerinde birlikte yürümeye başladılar. Her adımda, karanlık onları biraz daha içine çekiyordu, ama aynı zamanda içlerindeki insanı ve yaratığı anlamak için bir adım daha atıyorlardı. Bu tanışma, sadece iki varlığın karşılaşması değil aynı zamanda kaderin onları karanlıkta birleştirdiği anın başlangıcıydı. Gelecekte neler olacağını bilmiyorlardı, ama bu yolculukta kaderleri keşisen iki genç en büyük destekçi ve arkadaş olmuşlardı birbirlerine.

İlk karşılaşmalarında biri on sekiz ve biri on beş yaşlarında iken şimdi o hallerinden eser yoktu. Aralarında üç yaş farkı olsa da Nina genç bir kızın bedenini taşıyordu halen daha ve Tyler ise o on beş yaşından beridir yirmi bir yaşında görünmekteydi.

Yirmi bir görünümlü geç ergenlik sonucu gelişmiş birisinin yüz hatları ve vücut yapısı her nasıl ise o şekilde!

Yaşından daha küçük bir şekilde!

 

Loading...
0%