Yeni Üyelik
97.
Bölüm

S4B9: İÇİNDEKİ VAMPİRİ KONTROL ET

@selinayeda_x

DÖNÜŞÜMÜN AĞIRLIĞI

Kanlı ellerim titriyordu. Üzerimdeki her şey, içimdeki öfkenin ve nefretin bir yansıması gibi görünüyordu. Önümdeki vampir avcısını yerle bir ettiğimde, onun bedeni ölümle buluşmuştu, ellerimden akan kanlar gibi karanlığa gömülmüştü. Gözlerimdeki boşluk, gerçekleştirdiğim eylemin ağırlığını taşıyamıyordu. Başarıyla dolu ama korkunç bir boşluk...

... 

"Birini öldürdüm," diye mırıldandım, sesim titriyor, dudaklarım kanla dolmuştu. Ellerim, kırmızıya bürünmüş ve titriyordu. Sanki ellerimden akan bu sıcak kan, ruhumdan bir parça alıyor gibiydi.

Şu an yatağımın üstünde oturuyor vaziyetteydim.

Yanımda Tyler vardı. Onun gözleri, geçen karanlık geceye rağmen parlıyordu. "Başardın," dedi Tyler, kısık ve sakin bir sesle. Sesinde bir gurur ve destek vardı. Ama bu anın ardından, Tyler’ın sesinde bir keskinlik belirdi. "Daha önce öldürdüğün vampirleri unuttun mu? Sen bir avcısın. Hep öyleydin."

Kafamı kaldırmakta zorluk çekerken, içimde bir ağrı patladı. Dönüşümün acısı!

Tyler, hemen önüme diz çöktü. Yüzü, endişe ve kararlılıkla karışmıştı. "Sakin ol. Artık her şey farklı. Dönüşümün son aşamaları..."

Tyler'ın sözlerini umursamadan kendimi inleyerek geriye bıraktığımda sırtımı yumuşak zeminle buluşturdum.

Tyler dizlerinin üstüne kalkıp üstüme eğildiğinde gözlerimi yumdum. Sıkıca ve hiçbir şey görmek istemezcesine.

O an sırtım yumuşak yatağın üstünden uzaklaştığında kısa süre içerisinde bir kez daha kendimi yatakta hissetmiştim. Başım yastıkla buluştuğunda üstüme de bir örtü örtülmüştü.

Tyler ise bu süre zarfında sadece fısıldıyordu.

"İyi olacaksın!"

Bakışlarım yavaşça karardığında gecenin ortasında bir zaman diliminde uyuduğumu ve kaç saat uyumuş kaldığımı anlamadan akşam üstüne doğru bir kez daha gözlerimi açmıştım.

Bedenim yorgun, zihnim yorgun, her halimle kendim yorgundum.

Gözlerim aralandığında etrafta kimseyi göremedim.

Sırtımı yataktan da kaldıramamıştım.

İlk dönüşümün etkisi ile tamamen bitkin bir şekilde yatağın içinde kalakaldığımda derin bir nefes verdim.

Kapının aralanması ile kimin geldiğini hissetmiştim bile.

Tyler.

İçeri yavaşça adım attığında bıkkınlıkla nefes verdim.

Bir hafta olmuştu ama hala ayaklanamamıştım.

Bir hafta olmuştu ve dönüşümüm bir türlü bitmemişti.

"Nasılsın?" Diye bir soru yöneldiğinde iç çekerek bakışlarımı tavana diktim ve gözlerimi bir kez daha kapattım.

 

Yorgunluğun, ruhuma sinmiş bir karanlık gibi içimde yankılandığı o anlarda, Tyler’ın sıcak sesi zihnimde yankılandı. İnsanı hem huzura hem de derin bir iç hesaplaşmaya sürükleyen o ses… Güçlü ve güven veren bir tınısı vardı; aynı zamanda her kelimesinde saklı bir hüzün de hissediliyordu. Onun bana seslenişi, bir dostun el uzatmasından çok, bir rehberin karanlıkta yol gösterişi gibiydi.

Gözlerimi araladığımda odanın loş ışığına ve Tyler’ın yüzündeki yumuşak gülümsemeye odaklandım. Saçlarım darmadağınık bir halde, yüzümde hala uykunun izleriyle bakıyordum ona. Gözlerim, onun her zamanki sakin ve derin bakışlarında takılı kaldı. Bir yanım, bu bakışların altındaki sırları çözmek istiyordu, ama diğer yanım sadece ona güvenmek ve bu anın huzurunu hissetmek istedi.

Tyler’ın eli saçlarıma uzandı, parmakları nazikçe saç tellerimi geriye doğru iteklerken içimde bir sıcaklık belirdi. Onun bu kadar rahatlatıcı bir etkisi olabileceğini bilmezdim. Ama gözlerimdeki yorgunluğu fark ettiğinde, yüzündeki ifade değişti. Bir dostun, hatta belki de bir koruyucunun endişesi vardı gözlerinde. Sessizce derin bir nefes aldım, ama onun bakışlarından kaçamadım.

Sorusuna bir cevap alamadığında kapıyı kapatıp yanıma kadar gelmişti. Yatağın ucuna, başıma yakın bir yere oturduğunda bakışlarım ona döndü.

O an o ağzını açıp bir şey söyleyecekken ilk ben atıldım sözlerime.

“Brad böyle olmamıştı. Bende problem var kesin!” dedim, içimde biriken tedirginlikle. O an, hem fiziksel hem de zihinsel olarak kontrolümü kaybetmiş gibi hissediyordum. Oysa ki Brad’in dönüşümünden sonra bu kadar zorlanmamıştım. Onun tecrübesi benden farklıydı, ama bu beni rahatsız ediyordu.

Tyler, dudaklarının kenarında beliren hafif bir gülümsemeyle saçlarımı okşamaya devam etti. “Bende de böyleydi, merak etme,” dedi sakin ama bir o kadar da kararlı bir ses tonuyla. “Kurt adamlar ilk kurt olduklarında bu her zaman hissedilir. Brad ise sadece vampir dönüşümü yaşadı. İçindeki kurtla savaş veren bir vampir. Sen ikisini aynı anda ve ardı ardına yaşadın. Bu yüzden böyle hissetmen çok normal. Sadece dinlenmen lazım, yarın daha dinç kalkacaksın.”

Gözlerimi devirdim, biraz da sıkılmış bir ifadeyle. “Zaten bir gün boyunca yatmışım,” dedim, sitem dolu bir tonla. Bu kadar uyumaktan sıkılmıştım ve kendimi hala yorgun hissetmek beni daha da sinirlendiriyordu. Tyler ise bu sitemime karşı sadece daha sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi.

“Olsun,” dedi hafif bir kahkahayla. “Biraz daha yat, Uyuyan Güzel’den farkın kalmaz işte o zaman.” Sesi, hafif bir alay içeriyordu, ama beni yatıştırmaya yönelikti.

Oflayarak nefesimi verdiğimde Tyler'ın sırıtışı bir kez daha içime işleyip aklıma kazındı.

Tyler’ın o sırıtışı, içimdeki huzursuzluğu biraz olsun dağıttı. Onun bu rahat tavırları, bana da rahatlama hissi veriyordu. Ama yine de içimde bir boşluk ve yorgunluk vardı, sanki bütün enerjim çekilmiş gibiydi. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatmaya başladım.

Tam o sırada Tyler, yumuşak bir hareketle ellerini gözlerime yerleştirdi. “Hadi kapat şimdi gözlerini,” dedi sakin bir tonda. “Uyandığında, yarın görüşelim. Kendine zaman tanı. Şu an dinlenmeye ihtiyacın var.”

Gözlerim yavaşça kapandı, Tyler’ın son sözleriyle birlikte kendimi tamamen rahatlamış hissettim. İçimdeki karanlığı ve yorgunluğu teslim ederek, derin bir uykuya dalmak üzereydim. Tyler’ın sesi, zihnimde yankılanarak yavaşça uzaklaştı. Ve sonunda karanlığa tamamen teslim oldum.

Uyandığımda ise her şey çok daha sakin ve dingindi. Hiç uyanmadan, sorunsuz bir şekilde sabaha kadar uyumuşum. Tyler’ın dediği gibi, kendimi daha dinç hissediyordum, ama yine de içimdeki huzursuzluk tam anlamıyla geçmemişti. Her ne kadar bedenim dinlenmiş olsa da zihnimde hala çözülmemiş bir şeyler vardı. Ama şimdilik, bu anın tadını çıkarmak istedim.

Odaya süzülen akşam ışıkları, koyu renkli perdelerin arasından hafifçe sızarak yastığımın üzerine vuruyordu. Gölgeler, duvarlarda dans eden yumuşak çizgiler oluşturuyordu; odanın loş ve sakin atmosferi içime işleyen huzuru beraberinde getiriyordu. Kendimi yatağın yumuşak dokusuna daha da gömülmüş buldum, uykunun verdiği ağırlıkla gözlerimi araladım. Başımda hafif bir sersemlik vardı, sanki tüm gün boyunca derin bir rüyada kalmış gibiydim. İçimde hâlâ biraz yorgunluk olsa da, bedenim dünden daha dinçti.

Tam gözlerim iyice açılmaya başlamıştı ki, başucumda bir gölge fark ettim. Tyler… O her zamanki dingin ifadesiyle bana bakıyordu. Yanında olmak bana garip bir güven hissi veriyordu. Yüzünde, beni beklediğini belli eden sabırlı bir gülümseme vardı. O an aklımdan geçen tek şey, onun nasıl bu kadar sakin kalabildiğiydi.

“Sana ne demiştim?” dedi yumuşak bir tonla, gözlerimin içine bakarak. “Biraz daha uyuman iyi oldu. Şimdi nasıl hissediyorsun?”

Gözlerimi ovuşturarak biraz doğruldum. “Daha iyi sanırım,” dedim, ama sesi hafif bir burun kıvırmayla eşlik eden sözlerim pek de ikna edici çıkmadı. “Ama hâlâ biraz garip hissediyorum.”

Tyler’ın gülümsemesi bir nebze daha belirginleşti. Bana bakarken, o kahverengi gözlerinde ince bir şefkat dalgası vardı. “Garip hissetmen çok normal, Adelia. Birçok şey yaşadın ve bu bedeninin yeniden toparlanma süreci. Her şey yoluna girecek.”

Sözleri içime biraz olsun su serpti, ama o an karnımdan gelen hafif gurultu, tüm atmosferi değiştirdi. Gözlerim istemsizce utanmış bir bakışla yere kaydı. Tyler’ın kahkahayı zor tuttuğunu görebiliyordum. “Bakın, karnın da sonunda itiraf etti,” diyerek alaycı bir tonla konuştu. “Ne yemek istermiş benim güzeller güzeli melezim?”

Bir an durup düşündüm, aslında ne yemek istediğim konusunda net bir fikrim yoktu. Ama o sırada Tyler’ın bana bu kadar yakından ilgi göstermesi garip bir rahatlık vermiş ve yakınlık hissettirmişti.

“Bilmem… Belki bir şeyler atıştırırım,” dedim, ama bu cevap onun için yeterli değildi.

“Adelia, mızmızlanma,” diye hafifçe sitem etti, sesine tatlı bir ciddiyet ekleyerek ‘’Kurtlar bir şeyler atıştırmazlar.’’

Gözlerim başka tarafa kaydığında ise Tyler sözlerini sürdürmeye devam etti.

“Gerçekten ne yemek istediğini söyle. Senin için en iyisini hazırlarım.’’ Demişti.

“Peki, tamam,” dedim, biraz düşünerek.

O an kurt bünyem kendini belli etmişti bile.

‘’Sulu…’’ dedim. Düşüncelere daldım. Ve tarif etmeye başlamıştım çoktan.

‘’Acı!.. Baharatlı, tadı tuzu yerinde olan… Pişmiş! Güzel bir balık!’’

Tyler güldüğünde gözlerim gözlerine kaydı.

Ah bir yemeği tüm ayrıntısına kadar dudaklarımı sulandırsa sulandıra anlatmış olamazdım değil mi!?

Hayır anlatmıştım gerçekten de!

‘’Hay hay!’’ dedi ardından Tyler ve yataktan hızlıca kalkmıştı.

‘’Bir hafta sonra ilk yemek! Baya bir özenmem gerekecek, bekle burada kraliçelere layık bir sunum hazırlayacağım sana.’’

Kraliçe…

Tyler giderken arkasından düşündüğüm tek şey bu olmuştu işte.

Tyler…

Onun bu kadar içten ve düşünceli olması, bana daha fazla direnme isteği bırakmadı. Yatağın içine yeniden gömülüp Tyler’ın mutfağa doğru yöneldiğini izlerken, bir yandan da kafamda bin bir düşünce dönüyordu. Onun bu kadar ilgili ve sevecen olması, benim karmaşık ruh halimi daha da belirgin hale getiriyordu. Bir yandan ondan uzaklaşmak istesem de, diğer yandan onun varlığına duyduğum ihtiyaç su yüzüne çıkıyordu.

Kısa bir süre sonra mutfaktan gelen tabak sesleri duyulmaya başladı. Tyler mutfakta bu kadar rahat mıydı yoksa ben mi ona alıştıkça her şey daha kolay geliyordu? Tam bu sorularla boğuşurken bakışlarımı tavana dikmiştim.

Kısa süre içerisinde Tyler elinde tepsiyle geri döndü. Gözlerim ona odaklandığında, tepsideki küçük ayrıntılar dikkatimi çekti.

Mühürlenmiş ve bıçak izleriyle süslenmiş bir balık, balık ile aynı tabağı paylaşan küçük bir salata, balığın üstüne serpilmiş tuzlar. Ve bir tane kadeh. Kırmızı şarap ve altın sarısı toz ile süslenmiş.

Tyler tepsiyi dikkatlice yatağın yanındaki komodine yerleştirip bana uzattığında bakışlarım şaşkınlıkla takılmıştı üzerinde.

“İşte, hazır. Umarım beğenirsin,” dedi, sesinde hafif bir gurur tonuyla. Onun bu kadar detaycı ve özenli olması beni bir kez daha şaşırttı.

“Tyler, cidden bunların hepsini sen mi yaptın?” diye sordum şüpheyle. Onun elinden bu kadar düzenli bir sunum beklemek… Pek de olası değildi ama… Tyler’dı işte. Her daim şaşırtmaya ve beklenmedik şeyleri başarmaya hazır Tyler!

Gözlerindeki ışık, hafif bir alayla parladı. “Tabii ki. Sana dedim ya, benim melezime en iyisini veririm. Şimdi, lütfen bu sefer bahaneler üretmeden ye,” dedi ve ardından bana göz kırptı.

Tepsiyi elime aldığımda gülümsemeden edemedim. Belki bu günler benim için zordu, ama yanımda Tyler gibi birinin olması, her şeyin daha kolay geçmesini sağlıyordu. Yemeğimi yavaş yavaş yerken onun yanında oturup izleyişine gözlerimi diktim. İçimde bir şeylerin yavaşça yoluna girdiğini hissediyordum. Her şey düzeliyordu… Hem de hiç beklemediğim bir şekilde.

Şarabı yudumladığımda bünyeme çarpmayan etkisi ilk defa huzur vermişti içime.

Artık…

Sarhoşta olamayacağıma göre…

Yeni lezzetler deneme vaktiydi!

Ne kadar dinç hissetsem de yemek ağırlaştırmıştı beni. Ve ne zaman bir tarafı doyurursam öbür taraf aç kalmaktaydı. Vampirlik bünyemde devreye girerken sıcak nefesimi vererek iç çektim.

Yeni günler antrenman günlerim olacakken şimdi işin tatlı kısımlarını yaşamaktaydım.

Bu dönüşüm süreci her daim, her saat, her gün, her saniye, sürekli… Acı dolu ve yoğun geçmek zorundaydı!

Bunu, bu dönüşüm ile artık daha iyi anlamıştım!

Sabahın ilk ışıkları penceremin tüllerini hafifçe aydınlatırken gözlerimi açtım. Odanın içi, turuncu ve pembenin yumuşak bir geçiş yaptığı tatlı bir aydınlıkla dolmuştu. Yataktan kalktığımda odada hafif bir serinlik hissettim, pencereden içeri sızan rüzgar saçlarımı dalgalandırdı. Kendimi esneyerek giyinip aşağı kata inmeye hazır hissettim. Alt kattan gelen sesler, evin uyanmış olduğunu işaret ediyordu.

Merdivenlerden inerken ahşap basamakların hafifçe gıcırdaması, evin tanıdık seslerinden biriydi. Kahvaltının hazırlandığını duymak, içimde hoş bir huzur bıraktı.

Dün akşam günler sonra ilk yemeğimi yemişken şimdi de kahvaltı yapacağımın verdiği mutluluk işlemişti içime.

Altıma gri cepli ve ince bir kumaşa sahip şortumu geçirip dümdüz beyaz tişörtümü de üstüme attığımda hazırdım.

Melez halimin görünüşüne ilk defa aynaya baktığımda gözlerim kendimde takılı kalmıştı.

Sarı saçlarıma ve renkli gözlerime rağmen kendimi güzel hissetmez iken zamanında, şimdiyse gerçekten yürüyen bir afet olduğumu kabul ediyordum.

Ben… Çok değişmiştim!..

Kendimle yoğun ilgim bittikten hemen sonra odamdan çıkmıştım. Karşımda merdivenler belirdiğinde ‘’Acaba!?’’ dedim.

Bu merdivenlerden takla atarak mı aşağıya inerdim yoksa hızımı kullanmayı başararak saniyeler içerisinde kendimi mutfakta mı bulurdum?

Denemekten ne zarar gelirdi ki?

Hızlıca atıldım!

Engebe yokmuş gibi hisset ve uygula.

O an merdivenleri bir hışımla indiğimde yön duygumu kaybetmiştim.

Görev başarılıydı.

Mission Completed!

Lakin…

Bir şeyler de aynı oranda eksikti.

Merdivenlerden inmemle kendimi evin ana giriş kapısına açılan koridorun beton sütununa çarparak bulmuştum.

Sertçe betona tosladığımda dizlerimin üstüne düştüm.

‘’Ah!’’

Ağzımdan kaçan ufak bir inilti ile dikkati çoktan çekmiştim.

‘’Adel!’’

Tyler’ın endişeyle yanıma gelişinin ardından çarptığım betona tutundum.

‘’İyiyim ben!’’

Verdiğim bu tepki ile Tyler gülümseyip beni kolumdan tutup kaldırdığı gibi elimle başımı tuttum.

‘’Takılıp düşmedin umarım?’’ diye bir soru işittiğimde Tyler gülmemek için kendini zor tutuyordu işte bunu da gayet anladım!

Gözlerim devrildiğinde mutfağa doğru bir adım atmıştım.

‘’Hız testi yapayım demiştim de… O sütunu kim koydu oraya ya!?’’

Tyler’ın kahkahası tüm koridoru inletirken karnına sertçe bir dirsek attım.

Nefesi bir anda kesildiğinde neredeyse boyunun yarısına kadar eğilmiş ve karnını tutmaya başlamıştı.

‘’Bu fenaydı işte!’’ diyerek zorluklarla konuşurken hemen onunla birlikte eğildim.

‘’Hey iyi misin!?’’

Bakışları yukarı doğru kalkıp ‘’Sence?’’ diye belertildiğinde gözler sırıttım.

Elim ağırdı anlaşılan.

Eh aynı bünyede üç tür… Kolay olmuyordu Kral hazretleri!

Tyler’ın kolunu omzuma attığımda onu yavaşça doğrulttum.

O sırada Tyler söze girmişti, mutfağın yolunu tuttuğumuz esnada.

‘’Nina haklıymış…’’ dedi. ‘’Tribrid’mişsin sen.’’

Tribrid?

Öyle bir şey var mıydı ki?

On yedi yıldır vampir avcısıydım ama böyle bir kelimeden haberim dahi olmamıştı benim!

Tribrid de ne!?

Gözlerine anlamamışça baktığımı fark ettiğinde nefesini verdi.

‘’Üç karma türün birleşimi melez, üç kişilik, Tribrid!’’

Vampir avcısı kanı melez kanıyla birleştiğinde yeniden doğum gerçekleşmişti, yeni bir ırkın doğumu!

Tribrid!

Nasıl yani ben…

Bir başıma, tek bir ırkın varlığı mıydım!?

Bakışlarım şaşkınlıkla Tyler’ı bulurken o sadece kafasını salladı. Ardındansa ekledi.

‘’Kahvaltı hazır.’’

Tyler’ı başımla onayladıktan sonra ise birlikte hızlıca mutfağa girip masaya karşılıklıca oturmuştuk.

Burnuma gelen nefis kahvaltı kokusuyla iştahım kabardı. Taze ekmek, peynir, zeytin ve kızarmış ekmeklerin mis kokusu etrafı sarmıştı. Ama bir şey eksikti… Kahvaltı masasında hep alışkın olduğum o koku, kahvenin o derin aroması yoktu. Gözlerim hemen kahve fincanlarını aradı.

‘’Kahve?’’ diye sorduğumda Tyler gayet ciddi bir kişiliğe bürünmüştü. Boğazını temizledi ve ardındansa açıkladı.

‘’Kahve senin için artık pek de iyi bir fikir değil,” dedi sakin ama kararlı bir sesle. “Özellikle bu sabah…”

Bir an duraksadım, ne demek istediğini tam anlamamıştım. “Neden ki? Ben hep kahve içiyorum,” dedim inatla. Kahvesiz bir sabah düşünemiyordum.

“Kafein kurt adamlara zararlı, Adelia. Özellikle yeni dönüşenlerde etkisi daha kötü olabilir. Vücudun henüz tam uyum sağlamadı, bu yüzden kafeinden uzak durmalısın. Kötü tecrübeler yaşamamı istemezsin, değil mi?”

Bunu duyduğumda yüzümü istemsizce buruşturdum. “Ama kahvesiz nasıl uyanacağım?” diye mızmızlandım. Yorgunluk hâlâ üstümdeydi ve sıcak bir kahvenin beni canlandıracağını düşünüyordum.

Tyler, bu sefer gülerek bana döndü.

‘’Biz hep dinç kalkarız Adelia!’’

Gözlerimi devirip ofladığımda sandalyeme iyice yaslanmış ve ellerimi de göğsümde birleştirmiştim.

Peki madem öyle olsun!

Kurt adamlar için kafein fazlasıyla uyarıcıdır ve vücudunun zaten aşırı hassas olduğu bu dönemde seni daha da zorlayabilir. Hızlı kalp atışları, kas spazmları, baş dönmesi… Saymakla bitmez. Sadece birkaç günlüğüne sabret. Eğer dayanabilirsen, belki ileride biraz kahveye izin veririz.” Son cümlesini şakayla karışık söyledi ve ardından göz kırptı.

Onun bu tavrı beni biraz da olsa yumuşattı. Her ne kadar verilen karardan memnun olmasam da iş mantığa geldiğinde… Mantıklı olduklarını kabul etmemek yanlış olurdu.

Evet doğruydu işte, kafein kurtlara zarar.

Eski ben için alkol neyse kafeinde kurtlar için aynı şey gibiydi hatta!

“Pekâlâ… Kahvesiz bir sabah. Umarım bunu atlatabilirim.”

Çatalı kavradım ve önümdeki salatalığa batırarak ağzıma götürdüm.

Yeni bir hayatın ilk günü benim için başlamıştı.

Kahvesiz bir hayat.

Kanlı bir hayat!

Kahvaltı masasında tabağım ile meşgul iken Tyler’ın gözleri dikkatle üzerimdeydi. Ben tam ekmeğimi tereyağına batırmış, bir parça peynirle birlikte ağzıma atmak üzereydim ki, Tyler’ın o meşhur alaycı gülümsemesi yüzünde belirdi.

“Adelia, kahvaltıda eksik bir şey yok mu sence?” dedi, sesine o bilindik muziplik tonunu katarak.

Kaşlarımı hafifçe çattım. “Ne demek istiyorsun?”

Tyler, oturduğu yerden hafifçe eğilerek bana doğru yaklaştı. “Kan, tatlım. Senin gibi bir vampir avcısı ve melezin kan içmeden durması ne kadar doğru sence?”

Bu sözler üzerine kaşığımı elimden bıraktım.

Kan! 

Tatlım!

Tyler’ın söylediklerinin bir şaka mı, yoksa ciddiyet mi içerdiğini anlamaya çalışıyordum.

Derin bir nefes aldım ve Tyler’a gözlerimi dikerek cevap verdim. “Ben kan içmiyorum. İçmeye de niyetim yok.”

Tyler, gözlerinde o tanıdık parıltıyla bana bakmaya devam etti

“Sen bilirsin ama ilk dönüşenlerde biraz kan almak dengeyi sağlar. Vücudunun ihtiyaç duyduğu besinleri alması önemli.”

O an sabrımın sınandığını hissettim.

Gözlerimi devirdim.

‘’Zaten kahve yasağı geldi. Şimdi de yemeğin yanına meyve suyu gibi kan içmemi mi istiyorsun!? Gerçek yiyecekler varken o iğrenç şeyi içmeyeceğim.”

Öfkem katlanarak artarken Tyler’ın yüzündeki gülümseme ifadesi de solmuştu.

Bu yüzümdeki bir vampirin öfkesi değildi, kurdun da öyle…

Bu sadece ve sadece bana özgü bir öfkeydi.

Üç kişilik bir öfke!

Kahvaltıdan sonra, kahvenin yasak olduğunu bildiğimden beri içimde bir tatminsizlik hissi vardı. Tyler’ın tavsiyelerine uymak istesem de, vücudumun derinliklerinden gelen kan arzusuyla baş edemediğimi fark ettim. Kendimi dinç hissetmiyor, ama aynı zamanda içimde bir boşluk ve yorgunluk hissediyordum. Her şeyin karmaşıklığı içinde, üstüne bir de öfke hissetmiştim.

Kana olan yoğun tepkim onu istemekten ziyade ona karşı koymak iken gözlerimin cayır cayır yandığını hissettim.

İrislerim renk değiştirirken dişlerimin de uzadığını fark etmem kısa sürmüştü. Dişim dilime sertçe batarken onları dışarı sarkıttım.

Ellerim karıncalanırken yumruk yapmıştım ki tırnaklarımın derime batması bir oldu.

O an, sıkıntı ve öfkeyle karışmış gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım.

‘’Adelia!’’ diye bir ses işittiğimde uzaklardan gözlerim hızlıca açılmıştı.

‘’Sakin ol, geçecek hepsi. Bu sadece dönüşümün bir parçası. İzin ver kendine, zaman her şeyi halledecek. Zorlamayacağım seni, kendin için en iyi olacağını düşündüğün şeyi seçmekte özgürsün.’’

Tyler’ın sesi içimdeki öfkeyi dindirmede bana yarar sağlamışken önce dişler ve tırnaklar girmişti içeriye.

Gözlerim hala parlarken sandalyeye tutundum usulca.

İyisin Adelia.

Kendini kontrol edebilecek kadar da güçlüsün.

Ayrıca… Öfke hiçbir işine yaramaz!

Her nefes verişimde sakinleştiğimi hissederken nihayet onuncu iç çekişimde gözlerimin eski haline döndüğünü de hissettim.

Bu öfke içten içe beni bitirirken aynı zamanda sebebini de bilmekteydim.

Her ne kadar şu an arzulamadığımdan dolayı onu reddetsem de… Akan tek bir damla kana karşı nasıl bir tepki vereceğimi de çok iyi biliyordum.

İçimdeki vampir atağa geçmek için en iyi zamanı tıpkı bir avcı gibi beklemekteydi.

Doğası gereği, bekliyordu!

Öfkem dindiğinde Tyler bana doğru eğildi ve alaycı bir ses tonuyla fısıldadı: “Bak, gördün mü? Kahvesiz de bu sabahı atlatabildin.”

Gözlerimi devirdim ama bu sefer biraz da olsa gülümseyerek ona cevap verdim. ‘’Aynı zamanda da kansız!’’

Tyler beni başıyla onayladığında apar topar mutfaktan çıkmıştım.

Kendimi salona attığımda ise oturduğum kanepede düşüncelere daldım.

Hayatımda yeni bir sayfa açılmıştı ve bu sayfada kafeinsiz sabahlar, öfkeli ve kan arzulamalı anlar da yer alıyordu.

Tyler yavaşça yanıma gelip oturduğunda arkasına rahatça yaslanmıştı.

Şimdi, sakinleşmiş iken her şeyi daha da iyi algılayabiliyordum.

Benim bir an önce ihtiyacım vardı! Benim kendimi kontrol etmeyi öğrenmeye ve kendimi dizginlenmeye yoğun bir şekilde ihtiyacım vardı.

Eğitim günleri ise…

Fazlasıyla çok yakındı!

Ormanın derinliklerinde geçen bir hafta!

Dönüşüm sonrası ilk adımlar!

Tyler ile birebir eğitimler!

Her şey kahvaltıdaki o öfke patlamamın üzerine akşama doğru gerçekleşmişti.

Akşam rüzgarının esintisi tenimi okşarken ormanın içindeydik.

Ormanın her bir detayını derinlemesine hissederken buraya gelmemizdeki asıl amaç kafamızda dönüp duruyordu.

Tıpkı vampir avcılığı ve dövüş eğitimleri gibi olacaktı bu da.

Kendimi kontrol etmeyi öğrenene kadar buradaydım!

Günlerim sadece ve sadece bu yemyeşil doğada geçecek gibi görünüyordu!

Gibisi fazla be!

Günlerimin hepsi bir hafta boyunca burada geçmişti işte!

Tyler beni, bu süreçte kendimi daha iyi anlamama yardımcı olabileceğini söylediği ormana götürdü. Yol boyunca, ormanın derinliklerine doğru yürürken adımlarımın toprağa her basışında sanki yerin derinliklerine doğru iniyormuş gibi hissediyordum. Orman, dolunayın ışığında parlayan ağaçlarla ve gece kuşlarının sessiz çığlıklarıyla çevrilmişti. Burası, içsel dünyamla yüzleşmem için en uygun yer gibi görünüyordu.

Ormanın içine adım attığımızda, Tyler’ın beni dikkatlice yönlendirdiğini gördüm. Ağaçların arasındaki gölgeler, geceyi daha da gizemli kılıyordu. Yürüyüşümüz sırasında, içimdeki kan arzusu büyüdü, sanki ormanın kendisi bile bu arzuyu körüklüyordu. Tyler’ın konuşması ise, içimdeki bu boşluğu anlamama ve onunla başa çıkmama yardımcı oluyordu.

“Adelia,” dedi Tyler, sesi ormanın sessizliğinde yankılanırken, “bu ormanda hem kendini hem de yeni doğmuş vampir içgüdülerini daha iyi anlayabilirsin. Kan arzusunun doğal olduğunu unutma, bu senin bir parçan.”

Gözlerim istemsizce devrilirken başımı sallamayı da unutmamıştım.

Buraya öncelikle kan arzum için gelmiştik. Kana öfkeyle yaklaşmak yerine onu sahiplenmek için!

Ve en zararsız yer olarak da… Ormanın derinlikleri!

“Anlıyorum,” dedim, “Ama bu hisle nasıl başa çıkabilirim? Her şey o kadar güçlü ve baskın ki…’’ İç çekişlerim ormanda yankılanırken Tyler, yürürken yavaşladı ve bana döndü. Gözleri karanlıkta parlıyordu, ama sözleri umut vericiydi. “Bir vampir olarak ilk eğitimin, kendine hâkim olmayı öğrenmek olacak. Kan arzun seni etkilemeden önce, onunla nasıl başa çıkabileceğini öğrenmelisin.”

Adımlarımızı hızlandırdık ve ormanın derinliklerinde, bir açık alana çıktık. Gözlerim karanlıkta parlayan ağaçlar ve gölgelerle çevriliydi. Tyler, önümde durarak, “Bu alanda kendini rahat bırakabilirsin,” dedi. “Öncelikle içindeki bu enerjiyi ve arzuyu kontrol etmeyi öğrenmelisin. Şimdi, kendine odaklan ve bu arzu ile yüzleş.”

Vampir potansiyelini aç, vampir açlığını ortaya çıkar ve ardından da yüzleşerek ona karşı koy!

İşte söylediklerinin özeti tamamen buydu!

Tyler’ın sözleriyle kendimi toparlamaya çalıştım. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. İçimdeki kan arzusunu hissetmek, ondan kaçmak ya da bastırmak yerine, ona doğru yaklaşmayı denedim. Kan arzusunun beni kontrol etmesine izin vermek yerine, onun varlığını kabullenmeye çalıştım. Bu sırada, Tyler’ın gözlerinin bende olduğunu bilmek bana güven veriyordu.

“Şimdi, yavaşça içindeki duygulara odaklan,” dedi Tyler. “Ne hissettiğini anlamak, ona nasıl yaklaşacağını öğrenmene yardımcı olacaktır.”

Göğsümden derin bir nefes alarak, hislerimi anlamaya çalıştım. İçimdeki kan arzusu, sanki vücudumun her hücresine yayılıyormuş gibi hissediliyordu. Bu arzu, vücudumun derinliklerinden gelen bir çağrıydı ve onu hissetmek, beni hem huzurlu hem de rahatsız ediyordu.

“Bir adım daha atabilirsin,” dedi Tyler, “kendini serbest bırak ve bu hisle barışık ol.”

Sanki çok normal ve kolay bir şeymiş gibi!

Adımlarımı yavaşça ileriye doğru attım, bu arzuya karşı koymak yerine onu kabul etmeye çalıştım. Hissettiğim bu arzunun doğal bir parça olduğunu anladım. Tyler’ın rehberliğiyle, kendimi bu hislerin içinde kaybolmuş gibi değil, onunla uyum içinde buldum.

“İyi gidiyorsun,” dedi Tyler. “Artık bu hislerle nasıl başa çıkabileceğini ve onları nasıl kontrol edebileceğini anlıyorsun. Bu, uzun bir süreç olabilir ama sen bunu başaracaksın.”

Gözlerimi açtım ve Tyler’ın bana sıcak bir gülümsemeyle baktığını gördüm. İçimdeki arzu biraz daha hafiflemişti, kendimi daha güçlü ve daha dengeli hissediyordum. Tyler’ın sözleri, bana bu sürecin sonunda başarılı olabileceğim konusunda umut verdi.

“Teşekkür ederim, Tyler,” dedim, ‘’Her şey için.’’

‘’Her zaman buradayım, Adelia,” dedi Tyler.

Gözlerim gözlerine minnetle bakarken ilerlemeden de uzak kalmamıştık.

Gözlerim, ormanın karanlıklarındaki huzuru yansıtıyordu. Tyler’ın yardımıyla, içsel savaşımı kazanmış ve yeni bir adım atmıştım işte.

Sırada ise büyük bir açlık oyunları beni bekliyordu.

Açlık oyunları ve güç savaşları!

Ormandan ayrılırken, kendimi daha güçlü ve dengeli hissettim, geceyi ve yeni doğmuş vampirliğimin ilk adımlarını daha iyi anlayarak geçirmiş oldum.

Ölümümün dokuzuncu gününden itibaren yeni bir devir başlamıştı işte.

Kendini kontrol, açlığı kontrol!

Ormanın derinliklerinde geçen bir hafta, fiziksel ve zihinsel sınırlarımızı test etmenin ötesinde, içsel mücadelelerimizi de gözler önüne serdi. Tyler ile yaptığımız antrenmanlar sadece hız, güç ve çeviklik değil, aynı zamanda en derin içsel çatışmalarla başa çıkmayı da kapsıyordu. Kan arzusu ve özdenetim konusundaki eğitimlerimiz, benim için hem zorlu hem de dönüştürücü bir süreç oldu.

Tyler'ın eğitimlerinin bir parçası olarak, kan arzusu ve bu arzunun üstesinden gelme konusuna da odaklandık. Vampirlerin doğasında olan bu içgüdü, her geçen gün daha belirgin hale geliyordu. Kanın çağrısı, ruhumda derin bir yankı uyandırıyor ve bu arzu, beni zaman zaman içsel bir savaşın içine çekiyordu. Tyler, bu duyguyla başa çıkma yollarını öğretirken, ben de kendimi bu arzuyu kontrol etme mücadelesi içinde buluyordum.

“Kan arzusunu kontrol etmek, sadece irade gücüne bağlı değil,” dedi Tyler, bir gün ormanın kenarında otururken. “Bu, içsel dengeyi bulmak ve bu arzuyu kabul etmekle ilgilidir. Kendini bu duyguyla barıştırmalısın.”

Tyler’ın sözleri, bu sürecin sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir mücadele olduğunu anlamama yardımcı oldu. Kan arzusu, adeta bir tür bağımlılık gibi, düşüncelerimi sarhoş etmişti. Ancak Tyler’ın rehberliği, bu arzunun üstesinden gelme yolunda önemli bir adım oldu.

Kan arzusu ile başa çıkmanın bir yolu, avlarla empati kurmaktı. Tyler, bu yöntemle, avların sadece yiyecek olarak değil, aynı zamanda birer canlı olarak değerini anlamamı sağlamaya çalıştı. Onlarla kurduğum empati, içsel çatışmamı hafifletmeye yardımcı oldu.

Bir gün, ormanda av peşindeyken, Tyler bana avın önemini ve canlı olarak gördüğümde ne kadar değerli olduklarını anlattı. “Avlarla empati kurmak, onları sadece bir hedef olarak görmekten öteye geçmeni sağlar,” dedi Tyler. “Bu, senin içsel dengeyi bulmana ve arzularını kontrol etmene yardımcı olur.”

Avı gözlemlemek ve onun hareketlerini dikkatlice izlemek, içimdeki kan arzusunu anlamama ve kontrol etmeme yardımcı oldu. Bu süreç, avı öldürmek yerine onun yaşamına değer vermek anlamına geliyordu. Böylece, kendimi bu arzuyla başa çıkmak için daha donanımlı hissetmiştim.

Bu kendini kontrol mertebesinde ve açlığı yatıştırmada bir diğer önemli strateji, kendini geri çekme yeteneğiydi. Kan arzusunun baskın olduğu anlarda, bu duygudan uzaklaşmak ve kendini geri çekmek gerekiyordu. Tyler, bu konuda bana birçok teknik öğretti.

“Bazen, sadece kendini geri çekmek ve bu duyguların geçmesini beklemek gerekir,” dedi Tyler, bir gün bir ağacın gölgesinde otururken. “Bu, arzunun yoğunluğunu azaltmak ve kendini toparlamak için önemlidir.”

Tyler’ın bu tavsiyeleri, içsel savaşımı hafifletmeye ve kendimi bu arzudan uzaklaştırmaya yardımcı oldu. Kendimi geri çekmek, bazen sadece kısa bir yürüyüş yapmak ya da bir süre sessiz kalmak anlamına geliyordu. Bu süre zarfında, kan arzusunun etkisi azalıyor ve kendimi daha sakin hissetmeye başlıyordum.

Ve son olarak da kan arzusuna karşı zaafımı yok etmek için bir dizi egzersiz ve teknik öğrendim. Bu süreç, kanın doğasındaki cazibeyi anlamak ve bu cazibeyi reddetmekle ilgiliydi. Tyler, bu konuda bana çeşitli yöntemler ve teknikler sundu.

“Zaafını yok etmek, kendini bu arzudan tamamen kurtulmak değil,” dedi Tyler. “Bu, arzuyu kabul etmek ve ona karşı koyabilmeyi öğrenmektir. Kendine güven ve içsel gücünü bulmalısın.”

Bu süreç, zihinsel ve duygusal olarak güçlü olmayı gerektiriyordu. Kan arzusunu anlamak, ona karşı koyma yeteneğimi geliştirmek ve bu arzuyu kontrol altına almak için kendime çeşitli hedefler koydum. Her geçen gün, bu arzuyla başa çıkma yeteneğim gelişti ve içsel gücüm arttı.

Bu yoğun hafta, hem fiziksel hem de zihinsel sınırları zorlayan bir süreç oldu. Tyler’ın rehberliğinde, kan arzusu ile başa çıkmak, empati kurma, kendini geri çekme ve zaafımı yok etme konularında önemli adımlar attım. Bu süreç, sadece vampir ve kurt adam olarak değil, aynı zamanda bir birey olarak da kendimi geliştirmemi sağladı. İçsel çatışmalarımın üstesinden gelme yolunda, Tyler’ın desteğiyle büyük bir ilerleme kaydettim.

Kan gördüğümde atılmak yerine önce en az beş defa daha düşünecek gibiydim artık.

Ve bu yavaş yavaş gerçekleşecek bir kontrol süreciydi.

Yoğun kana karşı belki kendimi tutamazdım ama insanların atar damarına karşı bir zaafım yoktu veyahut birkaç damlaya karşı gösterdiğim fevri, düşüncesiz ataklar!

Ben hala bünyemde bir insanın içgüdülerini de yaşamaktaydım.

İşte bu yüzden her şey daha da kolay olmuştu benim için.

Tabii hemen ardından başlayan yoğun bir haftalık başka bir eğitimi saymaz isek!

Hız! 

Çeviklik!

Güç!

Refleks!

Sonucunda ise avlanmak ve dövüşmek!

Ve bir hafta daha Tyler ile bire bir orman aktivitelerine devam etmek!

Kahvaltıdan sonra, kahvenin yasak olduğunu bildiğimden beri içimde bir tatminsizlik hissi vardı.

Kan arzusu ile başa çıkmayı öğrenmeye çalışırken Tyler bana azami miktarda kanlar vermeye başlamıştı. Bazen şaraba bazen de meyve sularıma karışmış bir şekilde.

Kahvaltı sonrası yeni bir mücadele beni bekliyordu, yeni bir eğitim, yeni bir benlik oluşumu ve kendimi gösterme!

Güçlerimi test edecek ve kendimi geliştirecektim tam bir hafta boyunca.

Ormanda geçirdiğimiz hafta, çeşitli becerilerin sınandığı, zorlu bir eğitim dönemi oldu. Bu süreç, hem fiziksel hem de zihinsel olarak kendimizi geliştirmemizi sağladı. Tyler ile baş başa geçirdiğimiz bu süre boyunca, hız, güç ve çevikliğimizi test ettik. Eğitimlerimiz üç ana alanda yoğunlaştı: hız ile tavşan yakalama, güç ile geyik avı ve çeviklik ile Tyler’a karşı dövüş.

Eğitimlerimizin ilk aşamasında hızımı test etmek amacıyla tavşan yakalama çalışmaları yaptık. Ormanda tavşanların çevikliği ve hızlı hareketleri, bu görevi zorlaştırıyordu. Bir tavşanla vakit öldürmenin neresi beni geliştirebilirdi ki!?

Ufak zararsız bir hayvanın peşinden koşarak ne elde edecektim!?

Tavşan avında pes etmiş konuma düşerken Tyler omzuma dokundu ve içimdeki hislerin, karmaşık düşüncelerimin farkına varmış bir şekilde bu sürecin hızımı ve çevikliğimi nasıl geliştireceğini açıkladı.

“Bu, sadece ne kadar hızlı olduğunla ilgili değil,” dedi Tyler, ormanın derinliklerinde tavşanları gösterirken. “Aynı zamanda ne kadar dikkatli ve stratejik olduğunla da ilgili. Tavşanları yakalamak, hem hız hem de zeka gerektirir.”

Etkileyici bir kendine getiriş, motivasyon cümleleri…

Ve ardından hazırdım işte!

 

Loading...
0%