Yeni Üyelik
118.
Bölüm
@selinayeda_x

YENİ BAŞLANGIÇLARA

Sabahın ilk ışıkları penceremden içeri sızarken, Tyler yanımda derin bir uykudaydı. Yüzündeki huzurlu ifade, onunla geçirdiğimiz anların ne kadar değerli olduğunu hatırlattı bana. Her şeyin bitmiş gibi göründüğü bu anlarda bile, içimde bir yerlerde fırtınanın yeniden kopmak üzere olduğunu hissediyordum. Bu his, asla tam anlamıyla rahatlamama izin vermiyordu.

Kalkıp pencereden dışarı baktım. Güneş yeni doğmuştu, hava sakin ve serindi. Gözlerimi kısarak ufka baktım. Her şey normaldi, huzurlu görünüyordu. Ama içimdeki o huzursuzluk, bir türlü geçmiyordu.

Tyler’ın sesi, arkamdan geldiğinde irkildim. “Adel, neye bakıyorsun?” diye sordu, hala yarı uykulu bir halde.

Gülümsemeye çalışarak ona döndüm. “Hiç… Sadece… Bu kadar huzurlu bir sabaha alışık değilim sanırım.”

Tyler hafifçe gülümsedi ve elini bana uzattı. “Bazen her şey gerçekten de bu kadar basit olabilir, biliyorsun.”

Elini tuttum ve yatağa geri döndüm. “Keşke,” dedim fısıldayarak. “Ama içimde bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyorum, Tyler. Sanki her an kötü bir şey olacakmış gibi.”

Onun yanında olmak, kalbime biraz olsun huzur veriyordu. Ama o an, odanın derinliklerinde bir şeyler hareket etti. Bir gölge, neredeyse fark edilmeyecek kadar hızlı ve sinsi bir şekilde içeri sızdı. O anı asla unutmayacağım. Birden, odanın soğuduğunu hissettim, tüylerim diken diken oldu. Bir an, sadece bir an için, her şey durmuş gibiydi. Ardından, gözlerimi o karanlık figüre çevirdim.

Nina. 

Orada, karşımda duruyordu. Yüzündeki ifadeyle, geri dönmüş olduğunu ilan eder gibi. Tyler hızla ayağa kalktı, ben ise ne yapacağımı bilemez haldeydim. Her şey yeniden mi başlayacaktı? Daha yeni huzuru bulmuşken, neden yine bu kabus geri geliyordu?

Nina’nın gözlerinde, geçmişin hesaplarını görüyordum. Yüzündeki gülümseme, her şeyi önceden planlamış olduğunu açıkça belli ediyordu. Onunla daha önce başa çıkmıştık, ama şimdi farklıydı. Arkamızda bıraktığımız tüm o korkunç olaylar yeniden hortlamıştı, ve bu sefer, çok daha güçlü ve kararlıydı.

Nina soğuk bir sesle, “Sizi özlemişim,” dedi. “Ama şimdi, hesaplarımızı kapatma vakti geldi. Ve bu kez… kimse kurtulamayacak.”

Kalbim hızla çarpmaya başladı. Gözlerim Tyler’a kaydı, onunla bu mücadeleyi birlikte verecektik, ama bu kez çok daha zorlu bir savaş bizi bekliyordu. Sadece Nina değildi bu sefer karşımızda olan, geçmişin hayaletleri de bizimleydi. Ve onları yenmek, sandığımızdan çok daha zor olacaktı.

Gözlerim bir anda karardığında derin bir uykudaydım. Gözlerim açıldığındaysa aslında olduğum kabusun uyanışına erişmiştim!

Nasıl yani!?

Bu gördüğüm her şey…

Aklımın bana bir oyunu mu olmuştu.

Etrafıma bakındığımda her şey sessizdi.

Odam sessizdi.

Ben odada yalnızdım.

Ah uyurken bile yanlış uyumuştum ki bu kabusu nasıl gerçek algılayabildim!

İç çekerek yatağa bir kez daha düştüğümde kalp atışlarımı dengelemeye çalıştım ama nafile. O an sadece Tyler’ın içeriye endişeyle girişi ile düzelebilmiştim.

Derin bir nefes alıp gözlerimi tavana diktim, kalbimin atışları hala hızlıydı. Gördüğüm o kabus, gerçeğe o kadar yakındı ki, zihnimdeki bulanıklığı atmakta zorlanıyordum. Ama o sadece bir rüyaydı, değil mi? Beni rahatsız eden, altüst eden bir rüya, bir kabus!

Kapı hafifçe açıldı ve Tyler içeriye girdi. Gözlerinde bir endişe vardı, sanki benim içimdeki fırtınayı hissetmiş gibiydi. Adımlarını sessizce attı, sanki beni ürkütmekten korkuyormuş gibi. Yanıma gelip yatağın kenarına oturdu, bakışları benimkine kilitlendi.

"Adel, her şey yolunda mı?" diye sordu, sesi yumuşak ama endişeliydi.

Gözlerimi onunkilere çevirdiğimde, ona her şeyi anlatmak istedim. O rüyanın nasıl da gerçek gibi hissettirdiğini, içimdeki korkunun nasıl da sarsıcı olduğunu… Ama kelimeler boğazımda düğümlendi, sadece başımı hafifçe sallayabildim.

Tyler, elini usulca yüzüme yerleştirip başparmağıyla yanağımı okşadı. Dokunuşu sakinleştiriciydi, sanki tüm o karanlık düşünceleri uzaklaştırıyordu. "Bu sadece bir rüyaydı," dedi, sesi sakin ve kararlıydı. "Sana zarar veremez. Ben buradayım, ve seninle her şeyin üstesinden geliriz."

Gözlerim doldu, o an onun sözlerinin ne kadar doğru olduğunu fark ettim. Tyler’ın yanında olmak, onun güven verici varlığını hissetmek… Bu, tüm korkularımı biraz olsun dindiriyordu. Onun o sıcak bakışları, beni gerçeğe geri döndürdü.

"Tyler, bu rüya çok gerçek gibiydi," dedim, sesim hafifçe titrerken. "Sanki Nina geri dönmüş gibiydi, sanki… her şey yeniden başlamıştı."

Tyler bana daha da yaklaştı, başını hafifçe eğerek alnını benimkine yasladı. "Geçmişin gölgeleri bazen bizi rahatsız edebilir," diye fısıldadı. "Ama önemli olan, onları nasıl karşıladığımız. Sen güçlü birisin, Adel. Ne olursa olsun, seninle birlikteyim. Ve birlikte, her şeyin üstesinden geliriz."

Gözlerimden bir damla yaş süzüldü, ama bu kez korkudan değil, onun bana verdiği güven ve sevgiden. Tyler’ın kolları beni sardığında, kalbimdeki tüm o karanlık düşünceler silinip gitmeye başladı. Onun yanında olmak, bana her şeyin üstesinden gelebileceğimizi hatırlattı.

Onun omzuna başımı yaslayıp derin bir nefes aldım. "Biliyorum," dedim fısıldayarak. "Seninle birlikte, her şeyin üstesinden gelebilirim."

Tyler hafifçe gülümsedi, dudakları alnıma hafif bir öpücük kondurdu. "Her zaman yanında olacağım," diye mırıldandı. "Seninle olacağım…’’

O an, onun kollarında kaybolurken, geçmişin hayaletlerinin gücünü kaybettiğini hissettim. Gelecek ne getirirse getirsin, Tyler’ın yanında her şeyle yüzleşebilirdim. Bu anın sıcaklığı, bana sonsuz bir güç verdi, ve o an, dünyanın geri kalanı ne kadar karmaşık olursa olsun, sadece biz vardık.

Tyler’ın kolları sarılıyken, kalbim sakinleşmeye başladı. Onun varlığı, beni her zaman güvende hissettirirdi. Derin bir nefes aldım, başımı göğsüne yasladım ve gözlerimi kapattım. Tyler’ın elleri saçlarımda dolaşırken, yavaşça uykuya daldım. O an, tüm korkularımın ve endişelerimin eridiğini hissettim. Sanki dünya durmuş, sadece ikimiz kalmıştık. Zamanın akışı önemsizleşmişti.

Gece boyunca huzurlu bir uykuya daldık, birbirimize sarılarak, günün tüm ağırlığını arkamızda bıraktık. Sabah ışıkları odaya dolduğunda, Tyler’ın nefesini boynumda hissederek uyandım. Bir an için her şeyin yolunda olduğunu düşündüm. Tüm o kabuslar sadece bir rüyadan ibaretti.

Ama o sessiz ve huzurlu an, kısa sürdü.

Alt kattan gelen bir sesle irkildim. Tyler da uyanmıştı, gözleri hala uykulu ama dikkatliydi. Beraberce yataktan kalktık ve salona yöneldik.

Salona girdiğimizde, Elliot’un elindeki çayı bir anda püskürttüğünü gördüm. Şaşkınlıkla ona bakarken, televizyonda geçen manşetler dikkatimi çekti. Ekranda, her kanalda aynı haber dönüyordu: Başkan suikasta uğramıştı.

"Bu… Bu olamaz!" diye mırıldandı Elliot, gözleri ekrana kilitlenmiş halde. Tyler, uzaktan bakarken, çenesini sertçe sıktı. Bu, yaklaşan fırtınanın sadece başlangıcıydı ve biz de bu kaosun tam ortasındaydık.

Nasıl yani!?

Şimdi her şey…

Yeniden mi başlıyordu?

Bir kez daha mı?..

Kahretsin!

Salondaki hava bir anda gerildi. Tyler’ın yüzündeki sert ifade, yaklaşan tehlikenin ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu. Ben ise televizyondaki görüntülere kilitlenmiştim. Başkanın suikasta uğradığı haberi, sadece bir başlangıçtı. Bu, her şeyin daha da kötüleşeceğinin habercisiydi.

Elliot, bir yandan şaşkınlık içinde ekrana bakarken, bir yandan da elindeki çayı fark etmeden sıkıca tutuyordu. "Bu nasıl olabilir?" dedi kısık bir sesle, sanki kendine bile inanamıyormuş gibi.

Tyler, bir adım öne çıkarak televizyonun sesini yükseltti. Haberi sunan spikerin sesi, odada yankılanmaya başladı: "Başkan, dün gece bilinmeyen saldırganlar tarafından suikasta uğradı. Saldırının detayları hala belirsiz, ancak yetkililer olayın büyük bir kaos yaratabileceği konusunda uyarıyor."

Kalbim hızla çarpmaya başladı. Tyler’a döndüm, gözlerinde endişeyi görebiliyordum. Ama aynı zamanda, o kararlı bakışı da. Ne olursa olsun, mücadeleye devam edecektik.

‘’Ne gerekiyorsa yapacağız.’’ Dedi Tyler büyük bir netlikle.

Başımı salladım, gözlerimdeki kararlılığı hissetmesini istiyordum. "Evet, Tyler. Ne gerekiyorsa yapacağız. Bu savaşı kazanana kadar pes etmeyeceğiz."

O anda, birbirimize olan güvenimiz bir kez daha tazelendi. Tehlike ne kadar büyük olursa olsun, Tyler ve ben bu mücadeleyi birlikte verecektik. Bu yeni düşman, bizi yıkmaya çalışabilir ama biz birlikte durduğumuz sürece, asla yenilmeyecektik.

Elliot, ikimizin arasındaki bu sessiz anlaşmayı fark etmiş olmalı ki, hafif bir tebessümle başını salladı. "O zaman harekete geçelim," dedi, sesindeki kararlılık artık netleşmişti.

Elliot, sonunda şoku atlatarak çayını masaya bıraktı. "Ne yapacağız?" diye sordu, sesi endişeli ama bir o kadar da kararlıydı.

Tyler, derin bir nefes alarak bana döndü.

‘’Hali hazırdaki intikamımızı başka biri almış görünüyor sevgilim.’’ Dedi.

O an öfkeyle dişlerimi sıktım.

Sadece bir kişi olabilirdi bu.

Dizginleyemediğimiz vampirlerin liderliğini alan kişi.

Nina! 

Ve onu ortadan kaldırdığımızda,,, O vampirleri artık gerçekten dizginleyecektik, tabii hayatta kalırlarsa!

Tyler, bana bakarak elimi tuttu. "Beraberiz, Adel. Ne olursa olsun, bu savaşı kazanacağız."

O an, yeni bir günün, yeni bir mücadelenin başlangıcıydı. Ve bu kez, karşımızdaki düşman sadece geçmişin hayaletleri değil, geleceği de şekillendirecek bir güçtü. Ancak ne olursa olsun, biz bu savaşı birlikte verecektik.

ŞEHRE VEDA

Tyler'ın elini sımsıkı tutarken, derin bir nefes aldım. Başkanın suikast haberi hâlâ televizyon ekranında yankılanıyor, kalbimde ağır bir baskı oluşturuyordu. Ancak bu baskı, bir süre sonra yerini başka bir tür huzursuzluğa bıraktı—Thomas'ın yaklaşan kararı.

Thomas’ın gözlerinde o tanıdık, ama yorgun bakışı yakaladım. Bu bakış, savaşın izlerini taşıyordu; yıllar boyunca verdiği mücadelelerin, kaybettiği dostların ve geri getiremediği anıların izini. Onun bu bakışlarını ilk kez görüyordum, ama anlamını çözmek zor değildi. Thomas daha fazla kayıp vermek istemiyordu.

Toplantı, sürünün merkezi olan kurt evinin salonunda başladı. Masanın etrafına dizilmiş, derin bir sessizliğe gömülmüştük. Lilith, Elliot, Lucas… Hepsi oradaydı. Herkesin yüzü gergindi, sessizlik, içimizdeki fırtınanın habercisiydi.

Thomas’ın sesi nihayet bu sessizliği deldi. "Artık buradan gitme zamanı geldi," dedi, sesi her zamankinden daha ağır ve ciddi. "Bu şehir… bu savaş… Bizi bir arada tuttu ama aynı zamanda bizi parçaladı da. Ben… Benim daha fazla kayıp vermeye tahammülüm kalmadı."

Tyler’ın bakışları anında Thomas’a kaydı. Onun gözlerinde şaşkınlık, hayal kırıklığı ve anlayış vardı. Thomas, Tyler'ın ne düşündüğünü anlarcasına başını eğdi ve devam etti.

"Bu karar kolay olmadı," dedi Thomas, ellerini masanın üzerinde birleştirerek. "Ama bizler hayatta kalmak zorundayız. Kaybettiğimiz her bir kişi, benim omuzlarımda bir yük. Artık bu yükü taşımaya gücüm kalmadı. Bu yüzden Kanada’ya geri dönmeyi düşünüyorum."

Kanada’ya dönüş fikri bir anlığına odada yankılandı. Şaşkınlık dalgası, Lilith’in yüzündeki ifadesinden, Elliot’un ellerini sıkmasından ve Lucas’ın başını yavaşça sallamasından belliydi. Tyler ise sadece derin bir nefes alarak sessiz kaldı. Onun iç dünyasında kopan fırtınayı, yüzündeki hafifçe çatılmış kaşlardan görebiliyordum. Yine de, Thomas’a karşı çıkmadı. Bu, anlayışın getirdiği bir sessizlikti.

"Tyler," dedi Thomas, gözlerini Tyler’ınkine dikerek. "Seni ve Adelia’yı burada yalnız bırakmak istemem. Ama biz burada daha fazla kalırsak, bu sadece yeni kayıplara yol açacak. Bunu istemiyorum."

Tyler, derin bir nefes aldı ve gözlerini kısa bir süreliğine kapattı. Ardından yavaşça başını salladı. "Seni anlıyorum, Thomas. Bu, kaçış değil… Bu, hayatta kalmak için bir strateji."

Thomas’ın yüzünde bir anlığına hafif bir rahatlama belirtisi gördüm. Bu, kararının doğru olduğunu bilmenin verdiği bir rahatlamaydı. Ama hemen ardından, yüzü yine ciddileşti. "Sadece… siz burada tek başınıza iki melez olarak kalamazsınız," diye ekledi. "Bu yüzden, birlikte gitmemiz gerektiğine inanıyorum. Herkes için en güvenli seçenek bu."

Bu sözler odadaki atmosferi tamamen değiştirdi. Lilith, Elliot ve Lucas’ın gözlerinde kararsızlık vardı ama aynı zamanda bir güven, bir birliktelik duygusu da belirdi. Brad ise tam o anda içeriye girdi, konuşmaların en kritik anında.

Brad, Thomas’a baktı, ardından bize, sonra tekrar Thomas’a. Bir şeyler söylemek istiyormuş gibi durdu ama sustu. Thomas, onun bu kararsızlığını anlarcasına başını salladı.

"Eğer kendini hâlâ sürüden biri olarak görüyorsan, bizimle gelmelisin, Brad," dedi Thomas, kararlı bir sesle. "Bu yolculuk, hepimizin hayatta kalması için önemli."

Brad, derin bir nefes alarak başını salladı. "Birlikteyiz," dedi kısa ve öz bir şekilde.

Tyler’a döndüğümde başını sallamıştı o da.

Tek bir baş hareketiyle anlamıştım ben de sonucu!

Böylece, karar verilmişti. Büyük Kanada yolculuğu başlıyordu. Bu şehir, bize çok şey vermişti; dostluklar, aşklar, mücadeleler… Ama şimdi, bizi sadece yeni tehlikeler bekliyordu. Ve biz, bu tehlikelerle yüzleşmek yerine, geri çekilmeyi tercih etmiştik.

Tyler, elimi sıkarak bana döndü. "Bunu birlikte atlatacağız, Adel," dedi fısıltıyla. "Kanada’ya gitsek bile… Bu savaş henüz bitmedi."

Başımı salladım, onun gözlerinde gördüğüm kararlılığı hissederek. "Evet," dedim sessizce. "Henüz bitmedi. Ama biz hayatta kaldığımız sürece, bu savaşı kazanma şansımız var."

O an, şehri terk etme kararı, sadece fiziksel bir göç değil, aynı zamanda bir içsel yolculuktu. Geçmişi geride bırakmak, geleceğe doğru adım atmak zorundaydık. Ve bu adımı atarken, birbirimize olan güvenimiz, en büyük silahımız olacaktı.

Bu, bir dönemin sonu ve başka bir dönemin başlangıcıydı. Ama ne olursa olsun, birlikte kalmayı başardığımız sürece, hiçbir güç bizi yıkamazdı. Tyler’ın elini sıkıca tutarken, yüreğimde bu inancı taşıyordum. Ve böylece, büyük Kanada yolculuğu başladı… Hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk.

Karar verilmişti; artık geri dönüş yoktu. Şehirdeki hayatımız, savaşın izleriyle doluydu, ama şimdi yeni bir başlangıç yapma zamanı gelmişti. Kanada’ya doğru yola çıkacaktık—bu kez sadece bir kaçış değil, aynı zamanda yeniden doğuşumuz olacaktı.

Thomas, odadaki herkese son bir kez daha baktı. Gözleri, her birimize kararlılıkla dolu bir veda gibi değdi. “Yarın şafak vaktinde yola çıkacağız,” dedi, sesi her zamanki gibi güçlü ama içinde bir hüzün saklıydı. “Hazırlıklarınızı yapın ve geride bırakmak istediğiniz her şeyi burada bırakın. Yeni bir başlangıç için arınmamız gerek.”

Lilith, Elliot ve Lucas sessizce başlarını salladılar. Herkesin yüzünde bir belirsizlik vardı, ama aynı zamanda bir umut da. Bu umut, yeni bir hayatın getireceği olasılıklardı. Brad, Thomas’a doğru bir adım attı, sanki onun kararını sorgulamak istermiş gibi. Ama sonra derin bir nefes alarak durdu. “Sana güveniyorum, Thomas,” dedi yavaşça. “Eğer bu karar doğruysa, ben de seninle geleceğim.”

Thomas, Brad’in omzuna hafifçe vurdu. “Birlikte olmalıyız, Brad. Bunu birlikte atlatacağız.”

Tyler’ın eli hâlâ elimdeydi, sıcaklığı içimi ısıtıyordu. Gözlerimi ona çevirdim, onunla bu yeni başlangıca doğru adım atmaya hazırdım. “Hazırlıklarımızı yapmalıyız,” dedim hafifçe. “Bu gece uzun olacak.”

Tyler başını salladı. “Evet, Adel. Ama bu sefer, her şeyi birlikte yapacağız. Birbirimizden kopmamamız gerekiyor.”

Odama geri döndüğümüzde, odanın sessizliği bir kez daha içime işledi. Bu yer, anılarımızla doluydu. Burada çok şey yaşadık; mutluluklar, hüzünler, zaferler ve kayıplar. Ama artık bu anıları geride bırakma zamanı gelmişti. Odamdaki eşyaları yavaş yavaş toparlarken her bir kıyafeti bavula yerleştirmesi, askıdaki her bir parçanın katlanarak bavuldaki yerlerini alması beni düşüncelere daldırmıştı.

Çocukluğumun, bebekliğimin ve de gençliğimin geçtiği bu yerden ayrılması sırası şimdi de bana gelmişti.

Önce kurt sürüsü ardından da bana!

Bavullarımı kapımın dışına çektiğimde karşı odadaki açık kapıyı fark ettim.

Merdiven boşluğundan geçerek korkuluğa yaslandığımda odanın içeresini dikkatle inceledim.

Tyler, çantasını hazırlarken sessizce izlemiştim. Her hareketi dikkatli ve sakindi. Bir an için, onun bu kadar güçlü ve kararlı oluşu bana da güç verdi.

Tyler çantayı kapattığında, gözleri benimkilerle buluştu. “Hazır mısın?” diye sordu, sesi yumuşak ama içinde bir kararlılık vardı.

Başımı salladım. “Hazırım,” dedim. Ama içimde bir düğüm vardı; bu şehirden ayrılmak kolay olmayacaktı. “Ama… ya burada bıraktıklarımız?”

Tyler derin bir nefes aldı. “Bıraktıklarımız, geçmişte kaldı, Adel. Onlar bizimle birlikte gelecekte olmayacak. Ama biz, yeni bir hayat kuracağız. Ve bu hayat, geçmişin gölgeleriyle değil, geleceğin ışığıyla dolu olacak.”

Sözleri, içimdeki düğümü biraz olsun gevşetti. Ona doğru bir adım atıp sarıldım. Tyler’ın kollarında, tüm dünyanın ağırlığını bir anlığına da olsa unuttum. Bu an, sadece ikimizin paylaştığı bir sığınak gibiydi. Dışarıdaki fırtınaya rağmen, birbirimizin kollarında huzuru bulmuştuk.

Gece ilerlerken, birbirimize sıkıca sarıldık ve derin bir uykuya daldık. Bu uyku, önümüzdeki zorlu yolculuğa hazırlanmak için gerekliydi. Ama aynı zamanda, bu uyku, her şeyin değiştiği bir dönemin kapanışını işaret ediyordu. Tyler’ın sıcaklığı, beni rahatlatırken, rüyalarımda yeni hayatımıza dair belirsizlikler uçuşuyordu. Ama yine de, onun yanımda oluşu, tüm bu belirsizlikleri önemsiz kılıyordu.

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimizi açtığımızda, içimde yeni bir enerji vardı. Tyler, yüzünde hafif bir gülümsemeyle bana bakıyordu. “Hazır mısın?” diye sordu yeniden, bu sefer sabahın ışığına karışan bir umutla.

“Hazırım,” dedim tekrar. “Ne olursa olsun, bu yolculuğu birlikte yapacağız.”

Eşyalarımızı topladıktan sonra, salonun yolunu tuttuk. Lilith, Elliot ve Lucas zaten oradaydılar.

Ve bu da artık zamanın geldiğine işaretti.

İki arabaya doluşup Kanada yollarını tutma vaktiydi!

Ve öyle de yapmıştık!

Ve böylece, büyük Kanada yolculuğumuzun başlangıcı, bu tehlikeli haberle birlikte, daha da karmaşık ve zorlu hale gelmişti. Ama içimdeki kararlılık, Tyler’ın yanımda olduğu sürece her şeyi başarabileceğimizi biliyordu. Bu şehirden ayrılırken, arkamızda sadece anılar değil, bir savaşın da izlerini bırakacaktık. Ama önümüzde, yeni bir hayat ve yeni bir mücadele bizi bekliyordu.

Loading...
0%