Yeni Üyelik
128.
Bölüm

S5B10

@selinayeda_x

"Her şey yolunda mı?" diye sordum, içimden gelen bir merakla, arkasından giderek.

Yüzündeki sinirli ifadesi, beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Tyler, telefonunu masanın üzerine koydu ve derin bir nefes aldı.

‘’Evet… Şu anlık öyle.’’

Adımımı yanına yaklaştırırken, Tyler’ın telefonunun ekranına bir göz attım. Ekranda, Tyler'ın özellikle ilgisini çeken bir mesaj yazılıydı. Mesajın içeriği tamamen bir bilinmezlik içerse de Tyler’a döndüm.

"Kimden bu mesaj?" diye sordum, merakla.

‘’ Bir kaynağımdan.’’ Dedi, bakışlarını tavana dikerken.

"İçeriğini öğrenmem mümkün mü?" diye sordum, hala sinirli bir şekilde. "Seninle konuşmak istiyorum, Tyler, artık düzgün bir cevap ver!’’

Tyler, bir an sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak başını salladı. "Önemli bir durum var," dedi. "Ama şimdi konuşmak istemiyorum. Üzerinde düşünmem gerek."

Endişem, aniden yerini bir sinirliliğe bıraktı.

Önemli bir durum Astrid ile benim aramda kalınmışlık falan mıydı?

Telefonun ekranında gördüğüm mesaj, Tyler'ın bu kadar gerilmesine neden oluyordu ve bu, benim de içimde bir boşluk bırakmıştı.

"Bu kadar önemli bir şeyse, neden benimle paylaşmıyorsun?" diye sordum, sesim titrek bir şekilde. "Seni anlamaya çalışıyorum ama bu şekilde yaklaşmak beni daha da rahatsız ediyor."

Tyler, bir an sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak gözlerimi inceledi. "Biraz zamana ihtiyacım var Adel…" dedi.

Ardından sözlerini sürdürdü.

‘’Biraz sabırlı olmalısın.’’

O an, içimde bir kırılma hissi yaşadım. Tyler’ın davranışları ve o mesaj benim için büyük bir engel oluşturmuştu ve bu, aramızdaki güveni sarsıyordu. Endişem ve sinirim, Tyler’ın bu kadar rahat ve sessiz kalmasına neden oluyordu.

"Tamam," dedim, gözlerim dolarak. "Ama lütfen, bana bu konuyu açıkla. Bu şekilde devam edemeyiz."

Tyler, bir an bana baktıktan sonra, derin bir nefes aldı ve telefonunu aldı. "Sana en kısa sürede bilgi vereceğim," dedi. "Şimdi biraz dinlenmeye çalış."

Ben Tyler’ın arkasından bakakalırken o sadece, sessizce evden çıkıp gitmişti.

Ne karıştırıyorsun sen Tyler!?

Astrid de kim Tyler!?

 

 

Tyler’ın evden sessizce çıkıp gitmesi, evdeki atmosferi bir anda değiştirerek içimde bir boşluk bırakmıştı. Derin bir nefes alarak telefon ekranına geri döndüm. Astrid’in mesajı, aklımı kurcalayan bir bulmacanın parçası gibi görünüyordu. Tyler’ın bu kadar gergin olmasına neden olan bir isim ve mesajın içeriği hakkında daha fazla bilgi edinmem gerekiyordu.

Endişem, sinirlenmeye dönmüştü ve bu durum, Tyler’ın davranışlarının anlamını kavrayabilmek için daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduğumu hissettiriyordu.

Gece boyunca uyumak neredeyse imkansızdı.

İçimde bir sıkıntı ve belirsizlik hissi taşıdım.

Gözlerimi kapatıp, Tyler’ın yüzündeki o endişeli ifadeyi düşündüm. İçimdeki belirsizlik, bir türlü dinmeyen bir kaygı halini almıştı.

Karanlık gecede yatağımda döne döne uyumaya çalıştım, fakat bir türlü gözlerim kapalı kalmadı. Her geçen saat, içimdeki huzursuzluk daha da derinleşti. Yatak odasının sessizliği, kafamdaki sesleri daha da belirgin hale getirdi. Tyler’ın davranışları, o mesajın içeriği ve Astrid’in kim olduğu hakkında düşünceler aklımı sarhoş etmişti.

Birkaç kez yatağımda yer değiştirdim, ama uyuyamadım. Yatak odasının penceresinden gece karanlığını izlerken, kendi içimdeki karmaşayı daha da büyütüyordum. Saat sabaha yaklaşıyor, ama bir türlü uyuyamıyordum. Endişe, her geçen dakikada daha da artıyordu.

Geceyi huzursuz bir şekilde geçirdikten sonra, sabahın ilk ışıklarıyla yataktan doğruldum.

Gözlerimdeki yorgunluk ve uykusuzluk, sabahın kör karanlığında belirgindi. Yatağımda oturup, odadaki sessizliği dinlerken, gece boyunca yaşadığım tüm endişeleri düşündüm. Tyler’ın peşinden gitmemiş olmamın ardından bu kadar huzursuz bir gece geçirmem, her şeyin ne kadar karmaşık ve belirsiz olduğunu gösteriyordu.

Kalkıp pencerenin kenarına gittim, günün ilk ışıkları yavaşça odama dolarken, düşüncelerim daha da netleşti.

O mesajın içeriğinin ne olduğunu ve bu durumun bizim ilişkimize nasıl etki edeceğini anlamak için bir şeyler yapmam gerektiğini fark ettim.

Sırtımı dikleştirip, Tyler’ın peşinden gitmemekle ilgili aldığım karardan pişman olmuştum. Günün ilerleyen saatlerinde, Tyler’la konuşmak ve durumu çözmek için nasıl bir yol izleyeceğime karar vermek zorundaydım.

Onunla yüzleşmek ve bu durumun iç yüzünü anlamak için bir şeyler yapmalıydım. İçimdeki belirsizlik ve endişe, bana bu konuda adım atmam gerektiğini hissettiriyordu.

Tyler’ın bana bir şeyler sakladığına dair hislerim, ilk başta küçük bir kıvılcım gibiydi. Ufak tefek belirsizlikler, yarım kalmış cümleler, bir şeylerin eksik olduğu anlar… Ama zamanla, bu kıvılcım büyüdü ve içimde huzursuz bir yangına dönüştü. Tyler’ın bana ne kadar yakın olduğunu düşünsem de, aramızda bir mesafe olduğunu hissediyordum. Bu mesafe, onun benden sakladığı bir şeyler olduğunu fısıldıyordu.

Sabah kahvaltısında herkes masaya yerleşirken bir süre bekledim. Herkes eski yerlerine oturmaya başladığı an Tyler’ın yanındaki boş yere yöneldim.

Yüzümde belirgin somurtma varken Tyler’ın elinin masanın altında elime sürtmesiyle titredim.

Yumuşak ve rahatlatıcı bir dokunuştu ama içimdeki huzursuzluğu da biraz daha artırdı.

Tyler’ın bu hareketi, ikimizin arasında bir şeylerin yolunda gitmediğini bana bir kez daha hatırlatmıştı. Sanki o dokunuş, aramızdaki mesafeyi daha da derinleştiren bir yüke dönüştü. İçimdeki endişeyi ve merakı daha da artırdı.

“Her şey yolunda mı?” diye sordum, sesimde belirgin bir tedirginlik vardı. Tyler, ellerini masanın üzerine koyarak dikkatimi çekti. Gözleri, her zamanki sakinliklerini koruyordu ama aralarındaki küçük gerilimi hissedebiliyordum.

“Evet, her şey yolunda,” dedi Tyler, yüzünde sakin bir gülümseme ile. “Sadece biraz düşünmem gerek, başka bir zaman konuşabilir miyiz?”

Cevabı, içimdeki yangını tamamen ateşlendirdiğinde başımı çevirdim.

Huzursuz bir kahvaltı bizi beklemekteydi.

Kahvaltının sonunda, Tyler’ın odasına geri çekilmesiyle, ben de içimdeki düşünceleri ve endişeleri bir kenara bırakıp, onunla baş başa konuşmak için bir fırsat yaratmayı planladım. İçimdeki huzursuzluk, çözülmeyi bekleyen bir bilmece gibi kalmaya devam ediyordu.

Gün boyu zihnimi meşgul eden o rahatsız edici his, bir türlü peşimi bırakmadı. Tyler’ın bana bir şeyler sakladığını düşünmek, içimde sürekli bir huzursuzluk yaratıyordu. Onunla aramızdaki bu belirsizliği çözüme kavuşturmak isterken, bir yandan da normal hayatıma devam etmeye çalışıyordum.

Öğleden sonra, kampta biraz yalnız kalmak ve kafamı toparlamak için yürüyüş yapmaya karar verdim. Ormanda dolaşırken çiçeklerin açtığını, kuşların cıvıldadığını fark ettim, ama bu güzellikler bile içimdeki karmaşayı yatıştırmaya yetmedi. Düşüncelerim sürekli olarak Tyler’a, Astrid’e ve bana söylenmeyen şeylere kayıyordu.

O an düşüncelerim kesişti ve kampa geri döndüm.

Tyler ile biraz daha konuşup bazı şeyleri anlamaya çalışacaktım!

Orman yolundan kampa dönerken aklımda sakin bir ses tonu ve cümle arayışı vardı.

Kamp alanına döndüğümde kendimi ana binanın yollarına attım.

Burası lükse yakın bungalovlardan kurulmuş bir köy yerleşkesi gibiydi.

Ana binanın kapısına vardığımda derin bir iç çekerek adımımı attım.

Tyler’ın varlığını hissettiğimde de nefes alışverişleri yaptım.

Umarım… Umarım söyleyecek bir şeylerin artık vardır!

İlk kata çıktığımda ismini seslendim.

Bir cevap yok.

Ama onu gayet net hissediyordum!

Gözlerimi devirerek koridor boyunca ilerleyip ismini bir kez daha fısıldadım.

Ve yine bir cevap alamadığımda kapının önüne vardım.

Hiç düşünmeden kapıyı açtığımda bakışlarımız kesişti. Öylece masanın önünde oturuyordu.

‘’Beni duymuyor musun sen!?’’ Sesim gereğinden biraz fazla yüksek çıkarken Tyler ayaklandı.

‘’Tabii ki de seni duyuyorum Adel, sence öbür türlüsü mümkün mü?’’

Gözlerim devrildiğinde içeriye doğru bir adım atarak arkamdan kapıyı kapattım.

‘’Seninle sakince konuşabilir miyiz Tyler!?’’ Tyler neşeden uzakça sırıttı.

‘’Az önceki girişin baya bir sakindi gerçekten.’’

Tyler’a karşı iç çektiğimde içeri doğru bir adım daha attım.

‘’Dün gece neredeydin Tyler?’’

‘’Delirdin mi sen, dün gece senin yanındaydım ya Adel?’’

‘’Benden sonra!’’

‘’Sen bana hesap mı soruyorsun?’’

‘’Evet soruyorum, soramaz mıyım!? Sevgilim değil misin sen benim?’’

‘’Sevgilinim.’’

‘Ee, cevap!?’’

‘’Buradaydım. Önce içeri girdim sonra Brad’in karşısında soyunarak vücut gösterisi yaptım falan derken… Devam edeyim mi?’’

‘’Ay şaka mısın sen!?’’

‘’Sen ve şu tepkilerin?’’

‘’Ne varmış tepkimde!?’’

‘’Adel… Meşgul olduğumu görmüyor musun?’’

Nee!? 

‘’Bana da mı meşgul!?’’

‘’Hayır… Ama… Gerçekten öyleyim. Düşünüyorum hala. Dün de söylediğim gibi. Bu önemli bir konu.’’

Önemliymiş!?

İç çekerek Tyler’ı cevapladım.

‘’Tyler önemli bir konu ise bekletmeden bana açılsana!’’

‘’Zamanı gelince hepsi. Sadece sabret demedim mi ben sana?’’

Sabırmış!

Gerçekten sabır mı diliyorsun sadece?

‘’İyi oldu bil!’’

Kapıyı açıp hızla odadan çıktığımda kapıyı da arkamdan çarptırarak koridor boyunca ilerledim.

Al sana sakin konuşma Adelia!

Şimdi ne yapacaksın bakalım?

Sanırım bir şey daha var…

Anlaşılan…

Thomas ile konuşma vakti artık gelmiş görünüyordu.

Ve hatta geçiyordu bile!

Tyler’dan alamadığım bilgileri belki de ondan alırdım.

Ana bina yolundan kamp tarafına doğru ilerlerken, içimdeki huzursuzluk hafiflemeye başladı. Thomas, genellikle sakin ve güven verici biriydi, ve onunla konuşmak her zaman bir rahatlama sağlardı. Tyler’a güveniyordum, ama bu durum beni fazlasıyla rahatsız etmişti. İçimdeki bu karmaşayı çözmek zorundaydım, yoksa daha da büyüyecekti.

Kamp alanına vardığımda koca ateşin yanında, Thomas’ı her zamanki gibi sakin bir şekilde otururken buldum. Beni gördüğünde gülümseyerek başını kaldırdı.

"Adelia, seni burada görmek güzel," dedi, sesinde her zamanki sıcaklıkla. Ama bakışlarımda bir şeylerin ters gittiğini anlamış olmalıydı. "Bir şey mi oldu?"

Yanına oturup derin bir nefes aldım. "Thomas, seninle konuşmam gereken bir şey var," dedim, gözlerimle yere bakarak. "Tyler bana bir şeyler saklıyor ve bu beni çok rahatsız ediyor. Belki sen, bu durum hakkında bir şeyler biliyorsundur."

Thomas, kaşlarını hafifçe çatarak dikkatle beni dinledi. "Tyler’ın ne sakladığını düşünüyorsun?" diye sordu, sesi ciddileşirken.

"Onun bir kadından, Astrid adında birinden mesaj aldığını gördüm," dedim, biraz tereddütle. "Ama bu mesajın içeriği ve onun tepkisi... Beni huzursuz etti. En kötüsü de safmışım gibi hissediyorum.’’

Thomas, bir an sessiz kaldı. Gözlerimi kaçırarak devam ettim, "Belki de bu durumla ilgili bir şeyler biliyorsundur. Tyler'ın bana söylemediği şeyler hakkında bir ipucu arıyorum."

Thomas, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Adelia, Tyler’ın bazı sırları olabilir," dedi. "Ama sana zarar vermek istemez. Astrid meselesi hakkında ise… Sana ne kadarını söylemem gerektiğini bilmiyorum. Ama şunu bilmelisin, Tyler’ın amacı seni korumak."

Korumak!?

‘’Onun benden habersiz bir kaçamak yaptığını düşünmüyorum tabii ki de ama bu işte bir iş olduğundan da eminim! Ve gelmiş diyorsun ki amacı seni korumak öyle mi!? Neyden veya kimden!? Ben eski insancık mıyım!? Benliği silip giden saf ve duygusal kız mıyım artık!?’’

Öfkem tüm bahçeyi inletirken ve konuşmama ağaçlar, topraklar ve çimle çok ilgiliyken nefes kontrolüme başladım.

Yavaşça ve her nefeste sakinleştiğimi hissedercesine.

Ben korumaya ihtiyacı olan küçük bir kız mıyım? Bunu mu düşünüyorlardı? Tyler’ın ve belki de Thomas’ın… Beni gerçeğin dışında tutmaya çalışmaları, sanki savunmasız bir çocuğa davranır gibi... Bu düşünce beni derinden yaraladı ve içimdeki öfkeyi alevlendirdi.

Sinirimi kontrol altında tutmaya çalıştım ama içimdeki fırtına durdurulamazdı. Bu his, kalbime saplanan bir bıçak gibiydi, her döndüğünde daha derine inen, beni daha da yaralayan bir bıçak.

Öfkemi bastırmak yerine, bu kez onu serbest bırakmaya karar verdim. Beni korumaya çalışarak aslında daha da küçümsediklerini hissetmek, sinirimi daha da artırıyordu.

Ben bir çocuk değilim, başkalarının korumasına ihtiyaç duyan zavallı biri de değilim! Artık buna izin vermeyeceğim. Öfkem, bu duruma karşı duyduğum güçlü bir tepkiydi ve bu tepkiyi göstermekte kararlıydım.

Omzumu silkeleyerek Thomas'ın omzuma dokunan elini uzaklaştırdım. "Yeter artık!" dedim, öfkem daha da büyüyerek. "Bu ‘koruma’ bahanesi arkasına saklanarak, benim kararlarımı elimden alıyorsunuz. Eğer bu oyunu oynuyorsak, kuralları da bilmeliyim. Yoksa… yoksa bu sizin oyununuz olur, benim değil."

Thomas derin bir nefes aldı, gözlerindeki endişe yerini ciddiyete bıraktı. "Haklısın," dedi sonunda, başını sallayarak. "Seninle daha açık olmamız gerekirdi. Ama bilmeni istediğim bir şey var, Adelia. Tyler'ın sana olan hisleri… senin güvende olmanı her şeyin önüne koyuyor. Bunu anladığını umuyorum."

"Anlamıyorum," dedim sertçe. "Benim güvenliğim, benim sorumluluğum. Eğer bu kadar güçlüysek, bunu birlikte göğüsleyebiliriz. Ama bu şekilde değil, Thomas. Bu şekilde değil."

Thomas sessiz kaldı, yüzündeki ciddiyet daha da derinleşti.

"Zaten tehlikenin içindeyim," dedim, sesimdeki kararlılığı hissederek. "Artık gizli saklı kalmayacak hiçbir şey. Hazırım, Thomas. Beni dışlamayı bırakın."

Thomas, bir an duraksadıktan sonra, iç geçirdi. "Tyler'ın bunu duyunca ne diyeceğini bilmiyorum ama… Sana gerçeği açıklayacağım. Hazır ol, Adelia."

“Merak etme, onunla ben yüzleşeceğim!” dedim, sesim içimde biriken öfkenin dışavurumu gibiydi. Thomas’ın yüzündeki tereddüdü fark ettiğimde, içimdeki öfke daha da alevlendi. Neden bana hep çocukmuşum gibi davranıyorlar? Neden her şeyin dışında bırakılmak zorundaymışım gibi hissediyorum?

Thomas derin bir nefes aldı, gözlerini yere indirirken sessizce konuşmaya başladı. “Tyler, başından beri bazı şeyleri benden de sakladı. Başına buyruk hareket etmeyi sever Kralımız biliyorsun.’’

Ardından sözlerini devam ettirdi. ‘Onun bir planı var ve tek başına ilerlemekte. Ve ben ise ona güvenmeyi seçtim. İşte gerçekler bu. Söylemedi çünkü hem bu vaktini alacaktı hem de onlarla kendi ilgilenmek istedi. Bir de seni bu mevzularla uğraştırmak istemiyordu.’’

Bu sözleri duyunca içimdeki öfke, katlanarak büyüdü. Yine aynı hikaye. Güvenliğim... Hep güvenliğim. Ben bir koruma altındaki küçük bir kız mıyım? O kadar savaştım, o kadar şeyin üstesinden geldim. Ama hayır, benim hakkımda kararlar almaya devam ediyorlar.

“Seni dışarıda bırakmıyoruz, Adelia.’’ Dedi bir kez daha. ‘’Tyler, sana bunu söylemek istemedi çünkü...” diyerek sözlerini devam ettirmeye çalışırken Thomas’ın sesi gitgide zayıfladı, sözlerinin ağırlığı omuzlarına çökmüş gibiydi.

O anda dayanamadım, sözünü kestim. “Çünkü ne? Çünkü ben zayıf mıyım? Korumaya muhtaç bir çocuk muyum, Thomas?” Sesim öfkeyle yükseldi, kendimi tutamıyordum artık. “Neden hep benim arkamdan işler çeviriyorsunuz? Benim hiçbir şeyden haberim olmadan her şeyi halletmenizi mi bekliyorsunuz?”

Thomas’ın yüzü gerildi, gözlerindeki suçluluk net bir şekilde okunuyordu. “Hayır, Adelia... Öyle değil...” dedi, ama ben onu dinlemiyordum. Artık sabrım kalmamıştı.

“Bana doğruyu söylemek yerine, beni olayların dışında bırakmayı seçtiniz! Bu beni daha mı güçlü yapacak sanıyorsunuz? Beni korumaya çalışarak aslında beni daha da zayıflatıyorsunuz! Eğer Tyler’la yüzleşmem gerekiyorsa, bunu yaparım. Ama bundan sonra benden bir şey saklamayın!”

Thomas, sessizce dinledi, ama sözlerimden etkilendiğini görebiliyordum. Bu benim hayatım. Bundan sonra kendi kararlarımı kendim alacağım!

Tyler’la yüzleşmeye kararlıydım. Kalbim öfkeyle çarpıyordu, adımlarım ise daha önce hiç olmadığı kadar kararlıydı. Onunla konuşmam gerekiyordu, sakladığı her neyse bunu öğrenmek zorundaydım. Kapıyı sertçe açıp içeri girdim ve onu odada buldum. Gözleri benimkilerle buluştuğunda bir anlık şaşkınlık gördüm, ama bu duygu hızla yerini soğukkanlılığa bıraktı.

"Tyler, bana artık gerçekleri borçlusun!’’ dedim, sesimdeki sertliği saklamadan.

“Adel...” dedi, sanki sakinleştirmek istercesine. Ama bu sefer, onun sakinleştirici tavrı bana daha da öfke verdi.

“Hayır, bu sefer beni dinleyeceksin!” diye sözünü kestim. “Artık ne saklıyorsan, ne yapıyorsan, her ne oyun oynuyorsan bana söylemek zorundasın. Çünkü ben bir sır perdesinin arkasında yaşamaktan bıktım.”

Nefesimi toparladıktan sonra devam ettim.

‘’Astrid kim!? Her ne halt karıştırıyorsan amacın ne!? Ne yapmaya çalışmaktasın!?’’

Tyler bir adım attı, ama geri çekilmedim. Yüzündeki ciddiyet ve belki de bir parça pişmanlık beni durduramazdı. “Adel, Yanlış bir izlenime kapılmadın değil mi?’’

Güldüm. ‘’Ne olarak yanlış!? Tabii ki de o anlamda düşünüyorsan hayır. Çünkü ben!.. Senin aksine sana güveniyorum. Beni aldatmak yerine benden ayrılmayı seçerdin çünkü.’’

Sözlerimle birlikte yüzüde bir burukluk oluştuğunda fısıldadı.

‘’Emin misin?’’

Başımı salladım.

‘’Bu konuda asla manipüle olmam Tyler, sen aksini bile iddia etsen hayır olmam!’’

Tyler buruk bir şekilde gülümsediğinde başını iki yana salladı.

‘’Doğru, seni korumak istedim...”

“Koruma mı?!” diye öfkeyle bağırdım. “Koruma adı altında bana sürekli yalan söyledin, beni olayların dışında bıraktın. Ben bir koruma altındaki küçük kız mıyım? O kadar savaştım, o kadar acı çektim, ama sen hala beni çocuk gibi mi görüyorsun?”

Tyler derin bir nefes aldı, ama bu beni durdurmadı. “Bana güvenmiyorsun, Tyler. Eğer güvenseydin, her ne oluyorsa bunu benimle paylaşıyor olurdun. Ama ben ne yaptım!? Ben sana her daim güvendim. Her an! Ne kadar zora düşsek de sana olan inancım tamdı benim ya! Ve sen... sen hep tek başına kararları veren kişi oldun, dedin ki taht tek kişiliktir ve bu işi sadece ben çözebilirim, hatta ben çözeceğim! Bu mudur yani!? Ben hayatımda olup biten her şey hakkında senden izin almam mı gerekiyor?”

O an Tyler’ın yüzündeki ifade değişti, ama gözlerimdeki kararlılığı görünce sustu. “Adel, bu seni tehlikeden uzak tutmak içindi. Senin için en iyisini düşündüm. Bu benim yüzümden oldu ve düzeltmeye çalışıyorum.”

Bu sözler, içimdeki öfkeyi daha da alevlendirdi. “Senin için en iyisi... Benim hayatım hakkında karar vermeyi bırakman olacaktır! Çünkü böyle bir hakkın neredeyse hiç yok. Neredeyse… Çünkü bu da sana olan sevgimden Tyler. Sözünü dinlerim, sözünü sayarım. Sana bağlı kalırım, sana her daim bağlıyım. Ama beni kullanamazsın, kendimi şu saatten sonra kimseye kullandırtmam. Beni parmağında oynatamazsın, benden koruma tabiriyle bir şeyleri saklayamazsın. Eğer tehlikedeysem, bunu bilmek zorundayım. Eğer bir şeyle yüzleşmem gerekiyorsa, bunu kendi başıma yapmam gerek. Ama sen, beni sürekli geride bırakıyorsun!”

Tyler bir süre sessiz kaldı, bakışlarımdan kaçındı. Ama ben, bu sefer geri adım atmayacaktım. “Bana doğruyu söyle,” dedim, sesim titrememeye çalışarak. “Her ne saklıyorsan, şimdi bana anlat. Eğer gerçekten aramızda bir şey varsa, bu sefer bana güvenmelisin.”

Tyler derin bir nefes aldı ve gözlerini sonunda benimkilerle buluşturdu. Onun bu sessizliği, daha da gerilmemi sağladı. Gözlerinde karmaşık duyguların izlerini görebiliyordum, ama bu kez kararlılığımın karşısında duramayacağını biliyordu.

“Adel...” dedi yavaşça, sesi her zamanki kadar güçlü ama bu sefer daha farklıydı, sanki bir şeyleri itiraf etmenin ağırlığını taşıyordu. “Senden sakladığım şeyler var, evet. Ama bu, sadece seni tehlikeden uzak tutmak için değildi. Bazı şeyler, seni korumanın ötesinde...”

“Ne demek istiyorsun?” diye sordum, sesimdeki öfke biraz olsun yumuşamıştı, ama hala tetikteydim.

“Vampirlerle ilgili,” diye devam etti, gözlerindeki kararlılık artarak. “Nina ve onun arkasındakiler, bizim düşündüğümüzden çok daha güçlüler. Bende Sky ile yetinmedim ve birkaç vampiri daha etkim altına aldım. Astrid, Dimitri, Vesper ve de Sky. Onlardan sürekli şehirdeki durum hakkında mesaj alacağım.’’

Bir an için sessizlik çöktü. Tyler’ın söyledikleri, içimdeki öfkenin yerini bir anda endişeye bıraktı. “Vampirlerle bir ittifak mı?” diye fısıldadım, duyduklarıma inanamıyordum. “Neden bana söylemedin? Neden bunu birlikte halletmeye çalışmadık? Bu görev bize verilmişti. Sana Sky’ı önerdim, senin aklında Sky klişesi var mıydı peki Tyler!? Neden her işe kendin kalkıştın ki!?”

“Çünkü...” dedi, gözlerinde hafif bir pişmanlıkla. “Çünkü bu iş, benim için bile kontrolü zor olan bir noktaya geldi. Seni işin dışında tutmaya çalıştım, çünkü tek başıma çözmek istedim. Nina sorunu benim sorunum.’’

“Tyler...” dedim, bu kez sesim daha kararlıydı. “Bu yalnız senin değil benim de problemim! Wilhelm bitti şimdi de Nina başladı. Wilhelm konusunda beraber savaşmışken şimdi Nina’nın devrinde beni dışlıyorsun neden? Dönüşümümün üstünden yeteri kadar zaman geçti ve artık güçsüz müyüm!? Yeni doğmuşluk sürem ve dokunulmazlığım kalktığı için mi bunu yapıyorsun bana? Eski gücüm yok mu artık böyle mi düşünüyorsun? Ah kesinlikle böyle düşünüyorsun değil mi!? Adelia artık güçsüz! Daha da çalışması gerek! O bu denli güçsüzken onu elimden geldiği kadar her şeyimi hiçe sayarak korumalıyım! O en değerli varlık, onun uğurunda gerekirse ölmeliyim!’’

Derin bir nefes aldım ve hızlıca onun söyleyeceklerini beklemeden devam ettim. ‘’Beni bu kadar dışarıda bırakman, bana güvenmediğin anlamına geliyor. Eğer böyle düşünüyorsan… Bir çözüm yolu var, oldukça da basit!’’

Tyler gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Haklısın, Adel. Seni korumak istedim, ama bu süreçte sana haksızlık ettim. Bu yükü birlikte taşımalıyız. Astrid, vampirler ve arkasındaki tüm tehlikeler hakkında her şeyi anlatacağım. Ama lütfen, sabırlı ol.”

Sabır!?

Hala sabır derdinde bu adam!

Nefesimi vererek bakışlarımı hızlıca Tyler’ın gözlerine diktim.

‘’Öyle olsun! Ben alacağım cevabı aldım!’’ Tyler’ın yüzü şaşkınlığa çevrilirken sözlerimi sürdürdüm.

‘’Peşimden gelme, sürüyü endişe yağmuruna tutma! En önemlisi de beni benimle bırak sen de kendi işini gör! Şu bensiz yapacağın önemli işleri hallet! Ve sonra buluşalım Tyler bak bakalım o zaman karşında eski beni görebilecek misin? Geri eski ben derken hangi evrimim dimi sen de haklısın? Bunu pek düşünme boş ver gereksizdi!’’

Tyler’ın şaşkın bakışları üzerimdeyken geriye yapılacak tek bir şey kalmıştı.

Ve yapılacak bu tek şey ise oradan çıkıp gitmek ve hazırlanmaya başlamak olmuştu!

Yoğun antrenman günlerine hazırlık!

Buradaki herkes beni fazlasıyla hafife almıştı.

Bir vampir avcısı ve Tribrid öfkesini unutarak!

Tyler…

Amerika’da casus arayışındaydı.

Sky ile yetinmek yerine gözünü yukarılara dikmişti.

Tyler, hedefe yaklaşırken, bir an için durdu.

Şimdi her zamankinden daha da soğukkanlı olmalıydı.

Amerika’nın sokaklarında temkinli adımlara ilerledi.

Her an tetikte olması gerekiyordu. Derin bir nefes aldı ve kendini toparladı. Gözleri, gece karanlığında avını bekleyen bir yırtıcı gibi etrafı taradı. Sonunda, aradığı kişiyi buldu. Bir köşe başında, yüzü gölgelerin ardında saklı duran birini fark etti.

Yalnız başına bir vampiri. Aslında o koridoru koruyan birisini!

Etrafında kimse yoktu. Tyler'ın planı işte tam bu noktada devreye girecekti.

Tyler yavaşça adımlarını hızlandırdı ve kişinin yanına yaklaştı.

Vampir, Tyler’a kuşkuyla baktı, ama bir şey onu durdurdu. Tyler’ın kararlılığı ve sakladığı gizem, karşısındaki kişinin ilgisini çekmişti. Tyler, bunun en önemli hamle olduğunu biliyordu.

Tyler işte o an hareket geçmişti.

Yeni bir casusu sahalara sürme işlemi!

"Şimdi gözlerini kapat ve sadece sesime odaklan." Vampir Tyler’ın gözlerinin içinde kaybolduğunda Tyler fısıltıyla konuştu.

‘’Adın nedir?’’

Genç erkek vampirden cevap gecikmemişti.

‘’Vesper.’’

Tyler hipnoz gücünü artırdı. Ardındansa devam etti.

Vesper'in göz kapakları yavaşça kapandı ve Tyler, bir süre konuşarak Vesper'in zihnini derinleştirdi. Uzun bir seansın ardından, Vesper'in hipnoz altındaki hali Tyler'a görevalı bir şekilde itaatkâr ve sessizdi. Tyler, onun zihin kontrolünü sağlayarak ayrıldı.

Tyler, sessizce ve ustalıkla birkaç vampiri belirledi.

Astrid ve Dimitri!

Onlar, Nina’nın kontrolü altındayken bile içten içe bir huzursuzluk yaşıyorlardı; bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyor, ama bunun ne olduğunu tam olarak çözemiyorlardı. Tyler, bu zayıf noktalarını kullanarak onlara yaklaşmıştı. Hipnoz yeteneği, onun için en etkili silahlardan biriydi. Zihinlerini kontrol altına alarak, onların sadakatini Nina’dan kendisine doğru kaydırdı. Bu vampirler artık Tyler’ın birer müritleri olmuşlardı; gizli birer ajan gibi çalışacak, Tyler’ın talimatlarına göre hareket edeceklerdi.

Tyler, vampirleri kendi safına çektikçe, Sky’ı da devreye sokarak Nina’ya karşı büyük bir tuzak hazırlamaya başladı.

Tyler, vampirleri hipnoz edip onları kendi adamı haline getirirken, şehre gelişinin ardındaki asıl amacı gizli tutmuştu. Herkes onun sadece Sky ile buluşmak için geldiğini düşünürken, Tyler aslında büyük bir stratejiyi adım adım hayata geçiriyordu. Şehre gelişinin gerçek nedeni, Nina’ya karşı koyabilecek güçlü bir ağ kurmaktı. Artık, Tyler’ın kontrolü altındaki vampirler, şehrin her köşesinde Nina’nın hareketlerini izleyip ona rapor vereceklerdi.

Görecekti!

İşte herkes görecekti!

Ben Adelia Winchester idim.

Ve en önemlisi de doğuştan, soğukkanlı bir vampir avcısı!

Ailesi elinden alınmış, şehri elinden alınmış, arkadaşları elinden alınmış bir genç!

Ailem geriye dönmeyecekti ama şehrimi geri kazanabilirdim!

Ben bunun için elimden geleni yapacaktım, her şeye ve tüm geride kalınmışlığıma rağmen yapacaktım!

Tyler’ın korumacı tavrı hoşuma gidiyordu.

Ama bu sınırı aşmaktı artık!

Ben yağmurda ıslanan gözleri yaşlı bir sokak köpeği miydim?

Ya da savunmasız bir çocuk?

Güçsüz bir varlık?

Bana kendi elleriyle bahşettiği bir melezdim, tıpkı onun gibi!

Ölümsüzdük biz!

Güçsüz görüyordu beni apaçık!

Ve ben…

Artık kararlıydım!

Kim güçsüz görelim bakalım!

Tyler’la olan o son konuşmamızın ardından, içimde büyüyen bir boşluk vardı. Bu boşluk, sadece güçle doldurulabilirdi. Kendi içimde bir savaş başlattım; bu, sadece fiziksel bir savaş değildi, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal bir savaştı. Bana güçsüz olduğunu söyleyen sesleri susturmak, onları yenmek istiyordum. Ve bunu yapabilmem için, her şeyden önce, kendime olan güvenimi yeniden inşa etmem gerekiyordu.

Ertesi sabahın erken saatlerinde ormana daldım. Kurt Evi'nin derinliklerinde, kimsenin beni bulamayacağı, yalnızca ben ve karanlığın olduğu bir yer aradım. Bulduğumda, doğanın içinde yankılanan sessizlik, kararlılığımı perçinledi. Burada, sadece ben ve içimdeki savaş olacaktı.

Ve büyümem için kendime süre koydum.

Bu süreçte ise olabildiğince gelişecektim!

İlk gün, bedenimi zorlamaya karar verdim. Saatlerce koşarak başladım, nefesim kesilene kadar, bacaklarımda hissettiğim yanmayı umursamadan, durmaksızın koşarak. Ormanın derinliklerindeki taşlar, kökler ve dikenler ayaklarımın altından kayarken, hızla ilerlemeye devam ettim. Her adımda, Tyler’ın o korumacı sözleri zihnime saplanıyordu, ama ben daha da hızlanarak bu düşünceleri geride bırakmaya çalıştım.

Uçurum kenarlarında rüzgarın saçlarımı savurmasıyla vadilerde, tepelerde koşmaya zevkle devam ettim. Dağın etekleri, yüksek kesimler hala erimemiş karlar ve çamurlar!

Nereye gittiğimin bile farkında değildim. Ama içimde tek bir arzu vardı!

Daha ileri gidip daha güçlü geri dönmek!

Koşu sonrası, ağırlıklarla çalıştım. Ağır taşları ve kütükleri kaldırıp, kaslarımı zorlayarak vücudumun sınırlarını zorladım. Her bir tekrarda, bedenimin gücünü hissediyor, onun nasıl şekillendiğini izliyordum. Bu çalışma, sadece bedenimi değil, zihnimi de güçlendiriyordu. Sınırlarımı zorladıkça, içimdeki kararlılık daha da güçleniyordu.

Elimden geldiği kadar dayanmaya ve daha ağırını kaldırmaya çalıştım.

Kollarımda ağır bir baskı hissedene kadar devam ettim.

Ve en sonunda zedelenme sonucu kendimi yere bıraktığımda şu anki ağırlık sınırımı test etmiş oldum.

Daha da iyisi olacak!

Her zaman daha iyisi vardır!

İlk günün yorgunluğu ile kendimi çimenlerin üstüne bıraktım. Ne ara uyuya kaldığımı bile bilmesem de gözlerimi aydınlığa açmamla anlamıştım. İkinci bir gündeydik.

Ve madem dışarıda durabilmeyi başarıyordum, sürüye dönmenin anlamı neydi ki!?

Yeni bir gün olarak dimdik kalktım ayağa.

Gün iki!

Ve bugüne özel aklımda hesaplanmış şeyler ise…

Dövüş gücü!

Hızlıca dövüş becerilerimi geliştirmek için antrenmanlara başladım. Kurt Evi'nin uzak bir köşesinde bulduğum bir açık alanda, dövüş hareketlerini tekrar ettim. Bir gölgeyle dövüşüyormuş gibi, hızlı ve sert vuruşlar yaptım. Tekmelerim ve yumruklarım, havada bir iz bırakıyor, her darbede daha da hızlanıyordum.

Bu sırada, zihnimdeki düşmanlarla savaşıyordum. Tyler’ın koruyucu bakışları, beni hafife alışları, hepsi birer düşmandı ve onları alt etmek için her bir darbemde daha da güçleniyordum. Tek başıma savaşırken, kendimi bu savaşa adıyordum. Vücudumdan akan terler, zihnimin berraklığını artırıyordu. Bu, benim savaşımdı ve kazanmaya kararlıydım.

Boşlukla savaşmak zevk vermemeye başladığında çürümüş ağaçlara ilerledim. Yumruklar yağdırdım, bir boks torbası yumruklar gibi.

Tek fark ise bunların sert ve pürüzlü bir zemine sahip olmasıydı. Ellerim kanarken durmadan ve yılmadan devam ettim.

Öldürmeyen acı güçlendirir!

Öyle de yapmıştı!

Hele ki iyileşme sürecim ışık hızında işlerken!

Bu dövüş süreci beni fazlaca yormuşken kendimi yavaşça yere bıraktım.

Ardından zihinsel gücümü artırmak için meditasyon yapmaya karar verdim. Ormanın derinliklerinde, sessiz bir alanda oturup, derin nefesler alarak zihnimi sakinleştirdim. Gözlerimi kapattım ve tüm dünyayı dışarıda bıraktım. Zihnimin derinliklerine inerken, içimdeki tüm zayıflıkları, korkuları ve kaygıları ortaya çıkardım.

Bu meditasyon, benim için bir arınma süreciydi. Korkularımla yüzleşmek, onları kabullenmek ve sonunda serbest bırakmak zorundaydım. Her bir nefeste, korkularımı serbest bırakıyor, yerlerine kararlılık ve güven inşa ediyordum.

Zihnimdeki karmaşayı dağıtmak, beni daha da güçlendiriyordu. Tyler’ın gölgesinden kurtulmak, sadece fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda zihinsel bir zaferdi.

Bir sonraki günde hedefim vampir avcılığı üzerine olmuştu.

Sağlam bir kazık bileyledikten sonra artık hazırdım!

Vampir avcılığı becerilerimi yeniden gözden geçirdim.

Kazıkları hedeflere saplamak, onları ustaca kullanmak, hızlı hareketlerle hedefleri vurmak… Her hareketi kusursuz hale getirmek için saatlerce çalıştım. Kendi planladığım hedefleri kusursuzca vurmak…

Bu eğitim, sadece tekniklerimi geliştirmekle kalmadı, aynı zamanda reflekslerimi de hızlandırdı. Her bir hedefi vurduğumda, içimde bir zafer hissi uyanıyordu. Bu his, Tyler’ın gölgesinden kurtulmamın bir başka yolu olarak görülebilirdi. Artık, Tyler’a gerçekten ne kadar güçlü olduğumu gösterebilecektim.

Ama bunun için daha da çalışmaya ve daha da yorulmaya ihtiyacım vardı.

Tabii… Bunu yaparken güçten düşmemek de önemliydi.

Artık kan içmek lazımdı.

Bu üç günü ardından enerjimin doruklarında hissettim kendimi.

Şimdiyse de geri dönüp bir şeyler yemem ve kendimi toparlamam gerekmekteydi.

Ardındansa daha da ileriye giderek kendimi sonlarıma kadar test edecektim!

Adım adım, kendimi Tyler’a kanıtlamak için hazırlıyordum. İçimdeki kararlılık, her geçen gün daha da güçleniyordu. Artık, onun gözünde sadece korunması gereken biri değil, aynı zamanda güçlü bir savaşçı olarak yer almak istiyordum. Bu süreçte kazandığım her bir zafer, beni hedefine bir adım daha yaklaştırıyordu.

Antrenmanlarımın yeni gününe geldiğimde, vücudumda hissettiğim ağrı artık bir alışkanlık haline gelmişti. Her sabah uyanırken kaslarımda bir yanma hissiyle uyanıyordum, ama bu ağrı beni daha da motive ediyordu. Bu acı, güçlenmenin bedeliydi ve ben bu bedeli ödemeye hazırdım.

O gün, daha da zorlayıcı bir program belirledim. Sadece bedenimi değil, zihnimi de en üst sınırlarına kadar zorlayacaktım. Antrenmanımı daha yoğun hale getirmek için, kendime ağır bir yük hazırladım.

Ciddi manada ağır bir yük!

Bungalova seri bir giriş yapıp sadece bir paket kan içerek gardırobumdaki çantaya bir tane tişört koyduktan sonra geri dönmüştüm.

Üstümdeki tişörtü değiştirip eskisini ağacın yüksek bir kesimine bağladıktan sonra yeni bir hedefe yöneldim.

Omuzlarıma taşlarla dolu bir sırt çantası takarak koşuya başladım. Ormanın dik yamaçlarından aşağıya ve yukarıya koşarken, her adımda bacaklarımın titrediğini hissedebiliyordum. Ancak bu titreme, güçsüzlüğün değil, kaslarımın daha da güçlendiğinin bir işaretiydi.

Sırt çantasıyla yaptığım bu koşu bu tişörtümü bağladığım nokta ile son bulmuştu.

Önce uzaklara gitmiş ardındansa da o uzaklardan bir kez daha geri gelmiştim.

Ben pamuk ipliğine sarılarak büyütülmemiştim asla!

Sadece dört yıl kadar bir süre öyle hissettim ve bu hisler bünyemi zedelemişti bile!

Ama ben… Bu hislerden kurtulup eskisi gibi bir Adelia olmaya kararlıydım işte!

Sırt çantasıyla bitirdiğim koşunun ardından, yerden büyük kütükleri kaldırıp onları taşımaya başladım. Her bir kaldırışta, nefesim kesiliyor, kollarımda bir yanma hissi beliriyordu. Ama bu yanma, zayıflıklarımı eritip yerine güç inşa ediyordu. Sonra, yere kapanarak şınav çekmeye başladım, her bir tekrar, beni daha da güçlendiren bir adım oluyordu. Bu antrenmanlar, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel sınırlarımı da genişletiyordu.

 

Loading...
0%