Yeni Üyelik
130.
Bölüm

S5B11

@selinayeda_x

Gün bitiminde, kendimi tamamen tüketmiş hissetmeme rağmen, bir zafer hissi vardı içimde. Bedenimin her bir hücresiyle savaşıyor, her geçen gün biraz daha güçleniyordum. Ama hala daha fazla vardı; hala yapmam gereken çok şey vardı.

O gün, antrenmanlarımın bitiminde, ormanın derinliklerinde yalnız başıma oturup nefesimi toplarken, arkamdan bir ses duyuldu.

Bir rahat yoktu gerçekten.

Başımı o tarafa çevirdiğimde rüzgarın etkisiyle kokusu burnuma doldu.

Bu bir av değildi.

Avcı olması ise olası!

‘’Ne istiyorsun?’’ diye sorduğumda Brad’in ağır adımları yanıma yaklaştı.

Gözlerinde her zamanki soğukkanlılık vardı, ama bu sefer bir şeyler farklıydı. Sanki içimdeki kararlılığı fark etmiş ve bunu test etmek istemiş gibiydi.

Brad, sessizce yanıma oturdu ve bir süre konuşmadan birlikte oturduk. Sonra, derin bir nefes alarak, "Kendini ne kadar zorladığını gördüm," dedi. "Ama gücünü sadece fiziksel olarak değil, zihinsel olarak da kanıtlaman gerekiyor."

Ona döndüm ve bakışlarımı gözlerine diktim. "Daha fazlasını istiyorum," dedim kararlılıkla. "Kendimi daha da zorlamak, daha da güçlenmek istiyorum."

Brad, başını hafifçe sallayarak ayağa kalktı. "O zaman bunu test etmenin zamanı geldi," dedi. "Kendini gerçekten ne kadar zorlayabileceğini görmek istiyorsan, benimle dövüş. Söz gerçek bir dövüş olacak!"

‘’Ah seni Tyler yollamadı yani öyle mi?’’

Brad gözlerini devirerek rahatça yayıldı çimenlere.

‘’Öyle bir şey yapmış olsa bile benim de kendi zihin haritam var. Ve o zihin haritasında seni güçsüz değil güçlü resmediyorum. Diğerlerinin aksine sana saygım da sonsuz. Her zaman daha fazlasını isteyen güçlü bir kızsın. Daha da üstünü arzulayan ve sevdikleri için her şeyi göze alan sağlam bir kız. Tyler ise bunları görmekten çok uzak. Seni koruma arzusu kafasını bulandırmışken imkansız hatta.’’

Başımı salladım ona.

Haklıydı.

‘’Tyler gerçekten çok korumacı.’’

Evet ailesini kaybetmişti, ardından beni kaybetti, sonra Nina ona ihanet etti, Maya aralarındaki bağı bitirdi ve şimdi de ben… Bir tek ben kalmışım gibi bütün düşüncelerini benim üstümde yoğunlaştırmış ve sadece ben varmışım gibi davranıyordu.

Diğerlerinin güvenliğini de korumalıydık ve bu asla Tyler’a verilebilecek bir görev değildi.

Ufacık yaralanmam onun tüm dengelerini altüst eder her şeyi riske atar ve o an sadece beni düşünürdü.

Yoğun korumacı erkek davranışları ve melezliğin getirisi olarak yoğun duygular.

Tyler resmen kendini bana adamış gibiydi.

Ve ben mutlu olmaktan ziyade bunalmıştım.

O bana değer veriyor beni mutlu ettiriyor ve huzurlu hissettiriyordu ama bana asla güçlüymüşüm gibi hissettirmedi.

Bunlar sadece sözde kaldı.

Sen güçlüsün, sözlerinde sıfır gerçeklik yatarken!

“Tyler, seni korumak için elinden gelen her şeyi yapıyor,” dedi, sesi sakin ama kesin bir tonda yankılandı. “Ama bu korumacılık, bazen fazla ileri gidebiliyor. Senin kendi sınırlarını belirlemen, kendi güçlerini keşfetmen gerektiğini düşünüyorum.”

Brad’in bu sözleri, zihnimdeki düşünceleri netleştirmeme yardımcı oldu. “Evet,” dedim, başımı sallayarak, “ama bazen bu koruma, kendimi güçsüz hissetmeme neden oluyor. Onun her zaman yanımda olması, bazen beni zor durumda bırakıyor. Kendi başıma hareket etmeye çalışırken, bu koruma çabaları beni adeta kısıtlıyor.”

Brad, düşünceli bir şekilde başını eğdi. “Tyler’ın korumacılığı, senin güvenliğini ön planda tutma isteğinden kaynaklanıyor. Ama bu, kendi potansiyelini keşfetmeni engelliyor olabilir. Tyler’ın seni koruma çabası, seni kendi gücünü keşfetme fırsatından mahrum bırakıyor olabilir.”

Sözlerinin ağırlığı, içimdeki duyguları daha da yoğunlaştırdı. “Aslında,” dedim, “bu korumacılık hissi, bana daha fazla güçlenme isteği veriyor. Kendi başıma bu engelleri aşmak ve kendi gücümü bulmak istiyorum. Tyler’ın sürekli yanımda olması, bu süreci zorlaştırıyor. Kendi sınırlarımı zorlamak, kendi gücümü keşfetmek istiyorum.

Brad, gözlerini bana odakladı ve içten bir gülümseme ile cevap verdi. “Anlıyorum. Kendi gücünü bulmak için, bazen sınırlarını zorlaman gerekebilir. Bu süreçte, kendi yolunu bulman önemli.’’

Brad’e başımı salladım ve bende arkamdaki yükseltili çimenlere uzandım.

‘’Tyler ne diyor bu işe?’’ Diye bir soru yönelttiğimde kendisine Brad önce sadece güldü.

Ardındansa cevap verme zahmetini gösterebilmişti sonunda.

‘’Akıl yolculuğuna çekildi, kendi odama beni almıyor. Belki de seni kısıtlayarak yaptığı bu hataları düşünüyor ve belki de anlamaya başlıyordur artık.’’

Brad göz kırptığında ayağa kalktım.

‘’Hadi!’’ dedim.

‘’Artık dövüş vakti!’’

Brad’in dövüş teklifinin içinde bana kalırsa bir meydan okuma barındırıyordu. Brad ile dövüşmek, sadece fiziksel bir sınav değil, aynı zamanda zihinsel bir mücadele olacaktı. Brad, sürünün en güçlülerinden biriydi; soğukkanlı ve disiplinliydi, dövüş konusunda deneyimliydi. Onunla dövüşmek, kendi sınırlarımı görmek ve bu sınırları aşmak için bir fırsattı.

Ona kararlı bir şekilde baktım ve başımı salladım. "Hazırım," dedim. İçimde bir heyecan dalgası yükseldi. Bu, benim için bir dönüm noktası olacaktı.

Brad, geniş bir alana doğru yürüdü ve ben de onu takip ettim. Etrafımızda ağaçlar ve taşlar vardı, ama bu alan dövüşmek için yeterince genişti. Brad, ellerini kaldırarak dövüş pozisyonunu aldı. Gözlerinde ciddiyet vardı, bu sadece bir eğitim dövüşü değil, aynı zamanda benim kararlılığımı ve gücümü test etmek içindi.

"Unutma," dedi Brad, "Bu sadece fiziksel bir mücadele değil. Zihnini de savaşa dahil etmelisin."

Sözlerini sindirdim ve dövüş pozisyonumu aldım. Brad'in hareketlerini izleyerek, ne yapacağımı planlamaya çalışıyordum. İlk hamleyi yapacak olan bendim. Hızla ona doğru atıldım, ama o benden çok daha hızlıydı. Bir adım geri çekilip ani bir hareketle beni yere serdi. Düştüğüm yerden hızla kalktım ve yeniden saldırdım.

 

Brad’in her hamlesi ustaca ve kontrol altındaydı. Vuruşları sert ama dikkatliydi, bana zarar vermek istemediği belliydi, ama aynı zamanda zayıflıklarımı da ortaya çıkarmak istiyordu. Her bir darbesiyle daha da zorlandığımı hissediyordum, ama bu beni daha da hırslandırıyordu. Artık sadece kazanmak istemiyordum, bu mücadelede kendimi kanıtlamak istiyordum.

Dövüşün ortasında bir an duraksadığımızda, Brad bana baktı. "Bu kadar mı?" diye sordu soğukkanlı bir şekilde. "Bu kadar kolay pes mi edeceksin?"

Nefes nefese kalmıştım ama asla pes etmeyecektim. "Daha yeni başlıyoruz," dedim inatla. Gözlerimden kararlılığım okunabiliyordu. Senin gibi her gün kan içmemiştim ben oysa ki!

Bu sefer daha da hızlı hareket ettim, Brad’in savunmasını aşmaya çalışarak ona saldırdım. Brad, karşılaştığı bu kararlılık karşısında biraz daha ciddileşti. Hareketleri sertleşti, vuruşları daha da güçlüydü. Her bir darbede, içimde bir güç dalgası yükseliyordu. Bu dövüş, sadece bedenimi değil, aynı zamanda zihnimi de daha da güçlendiriyordu.

Dövüş uzunca bir süre devam etti. Her hamlede biraz daha yoruluyordum, ama pes etmeye niyetim yoktu. Sonunda, Brad’in ani bir hareketiyle yere düştüm ve bu sefer kalkmaya çalıştığımda, bacaklarım titreyerek beni yere sabitledi. Yorgundum, ama içimdeki zafer duygusu beni ayakta tutuyordu.

Brad, yanıma diz çökerek bana baktı. Gözlerinde bir onaylama vardı. "Bu dövüşü ben kazandım," dedi. Sesindeki büyük kararlılıkla.

O an içimdeki öfke, daha önce hiç hissetmediğim kadar yoğunlaşmıştı bir kez daha.

Sona gelmişken nasıl pes ederdim, Brad’in karşısında yerde kalarak güçsüzlüğümü bir kez daha mı gözler önünde serecektim!?

Asla! 

Bu sözler, içimdeki kararlılığı daha da güçlendirdi. Kendimi daha da zorlamaya, daha da güçlenmeye kararlıydım. Bu dövüş, sadece bir başlangıçtı.

Yavaşça nefes nefese Brad’i ittirerek ayağa kalktım.

Bu burada bitmemişti!

Öfke içimi sarmıştı, her kasımda hissediliyordu. Brad ile dövüşürken bu öfkenin etkisi altındaydım, ve her darbe, her vuruş bu öfkeyi kusma anıydı. İçimdeki güç ve azim, yerini sadece öfkeye bırakmıştı. Brad’in gözlerindeki şaşkınlık, beni durdurmaya yetmedi. Her darbe, daha da acımasız hale gelmişti.

Nefesim hızlanmış, gözlerim kararmış gibiydi. Brad savunmaya geçti, ama öfkem onu bir girdap gibi içine çekmişti. Kontrolsüz bir hamleyle, elim göğsüne doğru uzandı ve parmaklarım derisini yarıp kaburgalarının arasına girdi. O an, ne yaptığımı fark ettiğimde, elimi çekmeye çalıştım ama öfkenin etkisi altında kendimi kontrol edemiyordum.

Brad’in gözleri şaşkınlıkla büyüdü, acıyı bastırmaya çalıştı ama bu saldırı onun için de beklenmedik bir hamleydi. "Adelia, kendine gel!" diye bağırdı. Bu sözler, öfkemin yankılanan sesi içinde kaybolmuş gibiydi. Yaptığım şeyin farkına vardığımda, çok geçti. Elimi Brad’in göğsünden çekip geri adım attım.

Yaralı göğsüne baktım, Brad’in acı çektiğini gördüm. İçimde bir karmaşa vardı; öfke ve suçluluk birbirine karışmıştı. Bu, asla istemediğim bir şeydi. Ama güç arayışım, beni kontrolsüz bir öfkeye sürüklemişti. Dizlerimin üstüne çöktüm, ellerim titriyordu.

Brad, ağır ağır yerden kalkıp bana doğru yaklaştı, yarasına bastırarak. Omzuma dokundu ve “Bu gücü kontrol etmeyi öğrenmelisin,” dedi. “Yoksa sadece kendine değil, sevdiklerine de zarar verirsin.”

Gözlerimden yaşların süzüldüğünü hissettim. “Bunu telafi edeceğim,” dedim, sesimdeki kararlılığı hissedebiliyordum. “Bu gücü kontrol edeceğim ve bir daha asla böyle bir hata yapmayacağım.”

Brad hafifçe gülümsedi, kararlılığımı gördü. “Bunu yapabilirsin, Adelia,” dedi. “Ama bunun için öfkeni değil, aklını kullanmalısın. Güç sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinseldir. Bunu unutma.”

Sözlerini derinlemesine düşündüm. Bu deneyim, gücün sadece fiziksel değil, duygusal ve zihinsel bir denge gerektirdiğini öğretmişti. Kendimi yeniden toparlamam gerektiğini biliyordum ama bu sefer daha bilinçli bir şekilde ilerleyecektim. Güçlü olmayı istemek bir şeydi, bu gücü doğru şekilde kullanmak ise bambaşka bir şeydi.

Bu karanlık antrenman, beni yeniden şekillendirdi. Öfkemi kontrol etmeyi öğrenmek zorundaydım. Ve bunu başardığımda, gerçek bir savaşçı olacaktım.

Brad’in göğsüne yaptığım o vahşi hamlenin ardından, tüm gücümü kaybetmiş gibi hissettim. O vahşi saldırıdan sonra içimdeki son enerji kırıntısı da yok olmuş gibi hissettim.

Titreyen bacaklarıma rağmen ayağa kalktığımdaysa nefesim hızla ve düzensiz hale geldi. Gözlerim karardı ve baş dönmesi hissettim. Yorgunluk, bedenime aniden çökmüş, ayakta durmakta zorlanıyordum. Birkaç adım geri atmaya çalıştım, ama ayaklarım beni taşıyamadı.

Dünya sanki ağır çekimde ilerliyormuş gibi hissettim. Dizlerimin üstüne çökmeden önce, tökezledim. Tam yere yığılacakken, Brad hızla yanıma hareket etti ve beni havada yakaladı. Onun kollarında güvenle kavranmıştım, ama gözlerim bulanıktı ve zihnim yorgunluğun ağırlığı altında eziliyordu.

Brad, yüzüme bakarak kaşlarını çattı. "Kaç gündür amansızca çalışıyorsun sen, Adelia?" diye sordu, sesi sert ama endişeliydi.

Yorgunluktan gözlerimi zorla açarak ona baktım. Kendimi toparlamaya çalıştım ama dudaklarımdan dökülen kelimeler zar zor duyulacak kadar cılızdı. "Bilmiyorum... kaybettim... sayıyı," diye fısıldım.

Brad’in yüzü ciddileşti. Bu kadar yoğun ve amansızca çalışmamın arkasındaki nedeni anlamaya çalışırken, beni kollarında taşımaya başladı.

"Bu kadar kendini harap etmen gerekmiyordu," dedi, yumuşak ama kararlı bir sesle. "Bedenin ve zihnin dinlenmeye ihtiyacı var. Yoksa bu şekilde daha fazla dayanamazsın."

Brad’in sözleri kulağımda yankılandı. O an, zihnim tamamen bulanıktı. Yorgunlukla birlikte suçluluk ve pişmanlık da hissettim. Bu hale gelmem, güç arayışımın bir sonucu olmuştu, ama bedeli çok ağırdı. Kendime ve sevdiklerime zarar vermiştim.

Brad, beni güvenli bir yere taşıdı ve yavaşça yere bıraktı. "Bir süre dinlenmen gerekiyor," dedi, gözlerinde ciddi bir bakış vardı. "Bu yorgunluk seni yok edebilir, Adelia. Kendine dikkat etmelisin."

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. Brad’in haklı olduğunu biliyordum, ama bu yorgunluğu aşmanın tek yolunun dinlenmek değil, duygusal olarak da kendimi toparlamak olduğunu anladım. "Tamam... dinleneceğim," dedim zayıf bir sesle.

Brad, omzuma hafifçe dokunarak, "Yalnız değilsin, Adelia. Her zaman burada olacağım," dedi. Bu sözleri duyduğumda içimde bir rahatlama hissettim. Yorgunluk beni tamamen ele geçirirken, Brad’in yanında güvende olduğumu bilmek bana büyük bir huzur ve güç sağladı. Bu, sadece bedensel değil, duygusal bir destekti. Yorgunluğumu atıp, kendimi yeniden toparlamalıydım. Ve bunu yaparken, Brad’in yanında olacağını bilmek, bana büyük bir huzur ve güç sağlıyordu.

Brad’in kollarında güvenle yatarken, içimdeki karmaşa yavaş yavaş dinginliğe dönüşüyordu. Yorgunluk ve pişmanlık, zihin ve bedenimi kasvetli bir şekilde sarhoş etmişti, ama Brad’in sakin ve destekleyici varlığı, bu karanlık duyguları hafifletmeye başlamıştı. Gözlerimi kapalı tutarak, derin bir nefes aldım.

Brad’in sözleri, zihnimde yankılanmaya devam ediyordu. “Bedenin ve zihnin dinlenmeye ihtiyacı var” demişti. Bu sözler, yorgunluk ve yoğun çalışmanın ötesinde bir şeyler ifade ediyordu. Kendisini bu kadar hırpalamanın ve öfkenin kontrolünü kaybetmenin, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir bedeli vardı. Bu noktada kendimi tekrar gözden geçirmeliydim.

Yavaşça gözlerimi araladım ve Brad’in üzerinde hafif bir endişe barındıran yüzüne baktım. “Brad, özür dilerim,” dedim, sesim titrek ama samimi bir şekilde. “Seninle ve kendimle yüzleşmek zorundayım. Bu güçle nasıl başa çıkacağımı öğrenmeliyim.”

Brad, hafifçe gülümsedi, ama gülümsemesi endişesini saklamıyordu. “Özür dileme, Adelia,” dedi. “Hepimiz hatalar yaparız, ama önemli olan, bu hatalardan ders alabilmektir. Bu gücü kontrol etmeyi öğrenmek, senin için çok önemli. Kendi sınırlarını anlaman ve öfkeni yönetmen gerekiyor.”

Bu sözler, içimdeki öfkenin ve hayal kırıklığının, bir tür kabullenme ve dönüşüm sürecine girmesine neden oldu. Brad’in desteği, kendi içsel savaşımı kazanabilmem için gerekli cesareti vermişti. Güç ve öfke, sadece dışsal düşmanlarla değil, aynı zamanda içsel düşmanlarla da savaşmayı gerektiriyordu.

“Bunu yapacağım,” dedim, kararlılıkla. “Bu hatayı tekrar yapmayacağım. Kendime ve etrafımdakilere zarar vermemek için bu gücü nasıl kullanacağımı öğrenmeliyim.”

Brad, omzuma destekleyici bir şekilde dokundu. “Bu sürecin kolay olmayacağını biliyorum, Adelia. Ama yalnız değilsin. Senin yanında olacağım ve seni destekleyeceğim. Birlikte bu zorluğu aşabiliriz.”

Bu sözler, bana büyük bir güç ve huzur sağladı. İçimdeki karanlık ve öfke, Brad’in yanında daha hafif bir yük haline geliyordu. Kendimi yeniden toparlamaya başlamıştım ve bu, sadece fiziksel değil, duygusal bir iyileşmeydi.

Brad’in desteğiyle, bu içsel savaşı kazanma yolunda bir adım daha atmıştım. Yorgunluğumu atarken, bu güçle nasıl başa çıkacağımı öğrenme kararlılığıyla dolmuştum. Kendimi yeniden toparlayacak ve bu gücü, hem kendim hem de sevdiklerim için en iyi şekilde kullanacağım. Yalnız olmadığımı bilmek, bana büyük bir rahatlama ve cesaret verdi. Bu, sadece bir yenilenme değil, aynı zamanda bir yeniden doğuştu.

Brad’in kucağında taşınırken, başımı göğsüne yaslamıştım. Yorgunluğun derin etkisi altında, her şey bulanık bir şekilde geçiyordu. Brad’in güçlü kolları, beni güvenli bir şekilde kucaklamıştı, bu da bana huzur veriyordu. Adımlarının ritmi, yavaş ve sabırlı bir şekilde ilerliyordu. Her adımda, içimdeki karışıklık yavaş yavaş yatışıyordu.

Brad’in nefes alışverişi, kulaklarımda sakinleştirici bir melodi gibi çınlıyordu. Kafamda, öfkenin ve suçluluğun karışımı arasında gidip geliyordum, ama onun varlığı, bu karışıklığı bir nebze olsun hafifletiyordu. Kampa geri dönerken, yorgunluğun etkisiyle gözlerim tekrar kapandı ve uykuya dalmaya başladım. İçsel savaşımın bir parçası olarak, bu anın dinlendirici bir rahatlama sağladığını hissediyordum.

Brad, yavaş ve dikkatli bir şekilde beni kamp alanına taşıdı. Brad’in kucağında geçirdiğim bu an, etrafımdaki hareketliliği ve sessizliği daha fazla hissetmeme neden oldu. Sürü üyeleri ve diğer kurt adamlar, Brad ve benim yanımızdan geçerken, şaşkınlıklarını ve endişelerini gizleyemediler. Adımlarımın hemen önünde durduğunu görebildiğim Brad’in kollarında, başım öne eğilmiş, yorgunluktan neredeyse hiç hareket etmeyen bir haldeydim. Etrafımdaki tüm gözler üzerimdeydi ve bu, içimde bir tedirginlik yarattı.

Sürü üyeleri, endişe ve merakla dolu bakışlarla Brad’e yaklaştılar. Thomas ve diğerleri de bu durumu anlamak için yanımıza gelmişti.

Thomas, endişeli bir bakışla bana ve Brad’e yaklaştı. “Adelia’ya ne oldu? Neden bu halde?” diye sordu. Soru, bana her zamankinden daha fazla odaklandığını hissettirdi.

Brad’in bakışları beni bulduğunda hala kucağındaydım.

“Bunu kendi kendine yaptı,” dedi, sesinde belirgin bir yorgunluk vardı. “Son günlerde aşırı derecede yorulmuş. Kendini tehlikeye atmış. Dinlenmeye ihtiyacı var.”

Gözlerimi hafifçe açtığımda, etrafımdaki yüzlerin endişeyle dolu olduğunu gördüm. Kendimi güçsüz ve yorgun hissetsem de, Brad’in desteği beni biraz rahatlatıyordu. Thomas, diğerlerinin sakinleşmesini sağlamak için bir adım attı. “Ona ihtiyacı olduğu dinlenmeyi sağlayacağız,” dedi. “Ama aynı zamanda, bu duruma neden olan faktörleri de anlamamız gerekiyor. Kendisini bu kadar zorlamış olması bizim için endişe verici.”

Brad, başını sallayarak, “Evet, bunu yapmalıyız,” dedi. “Ama şimdilik, Adelia’nın dinlenmesine izin vermeliyiz.”

Thomas etrafımızdaki meraklı gözleri uzaklaştırdığında bakışları bana döndü.

‘’Sana bu kafa tatilini kendini mahvet diye vermedik ki Adelia…’’ Fısıltısı kulağımı teyit geçerken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Bir süre sonra, etrafımda sessizlik hakim oldu ve dinlenmem için bana izin verildi. Brad’in, neden bu hale geldiğime dair konuşmaları devam ederken, ben sadece iyileşmek ve yeniden güçlenmek için düşüncelerimi toplamaya çalışıyordum.

Bungalovumdaki yatağa yerleştirildiğimde başımın yumuşak yastıkla bütünleşmesi ile daha da rahatlamıştım.

Etrafımda Brad ve Thomas varken diğerleri evin dışarısında kalmıştı.

Brad, başımı nazikçe kaldırmış ve Thomas, bir kan paketini getirip yavaşça bir bardağa boşaltmıştı. Dudaklarıma doğru tuttuğu bardaktaki kanı yavaş yavaş yudumlamamı sağladı. Her yudumda, içimde bir güçlenme hissettim, ama bedenim hala derin bir uykuya ihtiyaç duyuyordu.

Tam bu sırada, odanın kapısı yavaşça açıldı ve Tyler içeri girdi. Gözlerimi açıp onu fark ettiğimde, içimde bir kırgınlık dalgası hissettim. Tyler’ın gelişini görmek, karışık duygularımı daha da yoğunlaştırmıştı. Onun varlığı, içinde bulunduğum bu zayıf anı daha belirgin hale getiriyordu.

Tyler, adımlarını yavaş ve tereddütlü bir şekilde attı, gözleri endişeyle doluydu. Yüzündeki ifade, karışık bir pişmanlık ve belirsizlik taşıyordu. Yanıma yaklaştığında, Brad ve Thomas ona hafifçe başını sallayarak selam verdi. Tyler, gözlerini yavaşça benden ayırmadan, yanımda durdu.

“Adelia...” diye fısıldadı, sesi hafifçe titriyordu. “Nasıl hissediyorsun?”

Sesi, içimde bir kırgınlık duygusu uyandırdı. Tyler’ın bu tereddütlü yaklaşımı ve sorusu, aramızda kalan mesafeyi daha da belirginleştirmişti. “İyi hissediyorum,” dedim, ama sesim zayıf ve donuk çıkmıştı. “Yorgunum, ama iyileşiyorum.”

Tyler’ın gözleri, sözlerimden biraz daha rahatsız olmuş gibi göründü. “Sadece seni görmek istedim,” dedi, elini nazikçe başımın yanına koyarken, ama gözleri hala endişeyle doluydu.

‘’Burada olacağım.’’ Tyler’ın tereddütlü hali, aramızda bir engel olduğunu daha da belirginleştirdi. İçimdeki kırgınlık, bu anın önemini artırmıştı. Tyler’ın varlığı, bana biraz huzur verse de, aramızdaki duygusal mesafe hala geçilmemişti.

Brad, Tyler’a hafifçe başını sallayarak, “Adelia’nın iyileşmesi için buradayım. Şu an sadece dinlenmesi gerekiyor,” dedi. Tyler, başını eğerek, “Biliyorum,” dedi. ‘’Yine de burada kalacağım.’’ Diyerek sözlerini sürdürdü.

Tyler’ın varlığı, içimdeki kırgınlık ve huzur arasındaki dengeyi daha da karmaşık hale getirdi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Tyler’ın desteği, biraz güven verdi, ama aramızda kalan duygusal engeller problemin ta kendiydi.

Bir süre sonra, gözlerim tekrar kapandı ve derin, dinlendirici bir uykuya geçtim, Tyler’ın varlığını hissederek ama aramızdaki mesafeyi de fark ederek.

Brad ve Thomas, Tyler’ın yanına yaklaştığında, üçü arasında sessiz bir konuşma geçti. Sonunda, Thomas ve Brad başlarını sallayarak odadan ayrılmışlardı.

Oda, Tyler’ın yalnız başına kalmasına izin vermek için sessizliğe büründü.

Kapı kapandıktan sonra, Tyler’ın endişeli ve tereddütlü bakışları, odadaki sessizliği daha da belirginleştirdi

Gözlerim hafifçe aralandığında Tyler’ın yüzündeki endişe, bir yandan içimde bir şeyleri uyandırıyor, diğer yandan onu gördüğümde hissettiğim kırgınlık hissini daha da derinleştiriyordu.

Tyler, adım adım yanıma yaklaştı. Sesindeki tereddüt, aramızdaki mesafeyi net bir şekilde hissettiriyordu. “Adelia…’’

Adelia…

Sesi yumuşak ama tedirgin çıkmıştı.

Tyler, yüzündeki pişmanlıkla yanına yaklaştı. “Seni üzmek istemezdim,” dedi, gözlerinde samimi bir endişe vardı. “Sadece senin iyiliğini düşünüyorum, ve seni tekrar kaybetmekten korkuyorum.”

Kafamı yavaşça kaldırıp gözlerine baktım. Onun içtenliği, biraz olsun içimdeki duygusal karmaşayı yatıştırdı.

Sesinde haklılık vardı.

Sesinde haklılık olsa da yine de güçlenmek için yeniden dimdik kalkacaktım ayağa.

Tyler yanımda sessizce otururken, o an, aramızdaki sorunları çözme ve iyileşme yolunda bir adım atmış gibi hissettim. İçimdeki karmaşa, onun varlığıyla biraz olsun hafiflemeye başlamıştı.

‘’En azından bunu al.’’ Dedi. Bileğini ısırıp dudaklarımın arasına koyarken.

‘’Evet hepsi benim yüzümden… Özür dilerim berbat bir adamım.’’

Sözleri kalbime hançer gibi saplarken kolunu bir süre sonra dudaklarımın arasından çekti.

‘’İyi uykular Adelia.’’ Dediğinde aklım sadece yine aynı kelimede takıldı.

Adelia…

Tyler gitmek üzereyken onu zorlukla durdurdum.

‘’Tyler…’’ Bakışları bana döndüğünde başımı zorlukla salladım.

‘’Biz ayrılmadık.’’ Dediğimde gözlerim bir kez daha kapanmaya başlamıştı.

Tyler’ın gidişini bakarken gözlerim bu gece son kez kapanmıştı, bir kere daha!

Loading...
0%