@selinayeda_x
|
Sahne, geniş açık alanda, yüksek ağaçların gölgesinde ve sessiz bir ortamda başladı. Güneşin batmak üzere olduğu akşamüstü, havada hafif bir serinlik vardı. Brad, dövüşe başlamadan önce bana son bir kez dikkatlice baktı. Yüzünde hem ciddiyet hem de bir miktar gülümseme vardı, bu da benim bu dövüşü ciddiye almam gerektiğini gösteriyordu. “Hazır mısın?” diye sordu Brad, sesi derin ve kararlıydı. “Evet, hazırım,” dedim, gözlerimdeki kararlılıkla karşılık verdim. Ve ardından dövüşün bir kez daha başlaması kaçınılmaz olmuştu. İlk darbeler hafifti ama etkiliydi. Brad’in hızla fırlattığı tekme ve yumruklar, benim reflekslerimi test etmekteydi. Yüksek hızda hareket ederek karşı hamleler yaptım, onun ataklarını blokladım ve fırsat bulduğumda karşılık verdim. İkimiz de oldukça hızlıydık ve darbelerimiz genellikle havada buluşuyordu. Brad’in yumrukları, vücuduma çarptığında derin bir etki yaratıyordu. Aynı şekilde, benim de onun üzerine yaptığım saldırılar, yoğun bir şekilde karşılık buluyordu. Her darbe, titizlikle yapılmıştı ve bu yüzden dövüşümüz hemen hemen eşit güçteydi. Dövüş ilerledikçe, ikimizin de yorgunluğu yüzlerine yansımaya başlamıştı. Brad, özellikle karnıma bir dizi sert yumruk indirdi. Her bir darbe, nefesimi keserken, karşılık olarak ben de dizlerimi hedef alarak onun dengesini bozmaya çalıştım. Brad, dövüşün bu aşamasında biraz daha stratejik hareket etmeye başladı. Onunla her dövüşümde olduğu gibi, bu kez de savunma ve saldırı arasında mükemmel bir denge kuruyordu. Fakat, ben de stratejimi değiştirdim ve daha agresif bir tavır sergilemeye başladım. Yüksek bir tekme savurduğumda, Brad bunu son anda bloklamayı başardı ama dengesini kaybetti. Benim için bu bir avantajdı. Hızla ilerleyip onun dizlerine bir darbe vurdum, bu da onu bir adım geri attırdı. Son aşamaya geldiğimizde, her ikimiz de oldukça yorulmuş ve yıpranmıştık. Ama bu, savaşma kararlılığımızı etkilemiyordu. Birbirimizin ataklarını daha dikkatli şekilde izliyorduk. Brad, nihayetinde bana karşı son bir büyük hamle yapmak üzere pozisyon aldı. Ben de aynı şekilde son gücümü toparladım. Brad’in son saldırısı, oldukça sert ve hızlıydı. Bir dizi güçlü yumruk ve tekme ile beni köşeye sıkıştırmaya başladı. Bu an, hem fiziksel hem de stratejik olarak sınırlarımızı zorladığımız bir dönemdi. Ancak ben de pes etmedim, tüm gücümü kullanarak Brad’in ataklarına karşılık vermeye devam ettim. Sonunda, her ikimiz de neredeyse tükenmiş durumdaydık. Brad’in en son darbesi, vücuduma geldiğinde artık gücümü toparlamış ve son bir hamleyle karşılık vermiştim. Onun gücü, son darbede gözle görülür bir yavaşlama göstermişti. Benim son hareketim, bir diz darbesi ve ardından gelen hızlı bir yumruktan oluşuyordu. Bu hamle, Brad’i dengeyi kaybettirip yere düşürdü. Dövüş sona erdiğinde, Brad yere düşmüş ve nefes nefese kalmıştı. Yavaşça kalkarak, üzerindeki tozları silkti. “Çok iyi bir dövüştü,” dedi Brad, gülümseyerek. “Gerçekten güçlenmişsin.” “Teşekkür ederim,” dedim, yorgun ama memnun bir şekilde. “Seninle dövüşmek her zaman öğretici ve zorlayıcı bir deneyim.” Brad, bana yardım ederek kalkmamı sağladı ve dövüşün ardından biraz dinlenmek üzere açık alana oturduk. İkimiz de yorgun ve bitkin durumdaydık ama aynı zamanda bu deneyimden oldukça memnunduk. Brad ile antrenmanlarım sonrasında kendimi hem fiziksel hem de zihinsel olarak yeniden doğmuş gibi hissediyordum. O gece, antrenmanın getirdiği yorgunluğu geride bırakıp, sürüye dönerken içimdeki enerjiyi ve mutluluğu taşırken kendimi oldukça özgür hissettim. Brad ile geçirdiğimiz vakit, sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da beni yeniden hayata döndürmüştü. Şimdi, sürüye dönerken içimdeki bu yeni güç ve özgüveni Tyler’a göstermek için sabırsızlanıyordum. Brad ile bu son dövüşümüzün ardından gece çöküşü ile kamp alanımıza ilerlemiştik. Eve döndüğümde, Tyler'ın ortalıkta olmadığını fark ettim. Sürünün kalbinde, genellikle onun göğsü gibi güçlü ve koruyucu bir varlığı hissettiğim bu anlarda, şimdi bir boşluk vardı. İçimdeki bir his, Tyler’ın bir şekilde benden uzaklaştığını veya belki de bir süreliğine gitmiş olduğunu söylüyordu. Evin içine adım attım, her şey biraz sessizdi. Tyler’ı bulmak için hızla harekete geçmeden önce kıyafetlerimden kurtularak yerine temizlerini giydim. Evden çıkıp etrafa bakarken onu hissedemediğim gerçeği bir yumruk gibi vurmuştu adeta. Tyler!” diye seslendim, adımlarımı hızlandırarak. Tam bu sırada, Thomas yanıma geldi ve dikkatli bir şekilde bana baktı. “Adelia,” dedi, sesindeki ciddiyet hemen dikkatimi çekti. “Tyler burada değil, değil mi?” “Hayır, Tyler’ı bulamıyorum,” dedim, endişeyle. “Nereye gitmiş olabilir?” Thomas derin bir nefes aldı ve gözlerini bir süre yere dikti. “Tyler Amerika’ya gitti,” dedi, sözleri bir an için beni dondurdu. “Amerika mı?” diye tekrar ettim, şok içinde. “Neden? Neden Amerika’ya gitti?”
Thomas, başını sallayarak konuşmaya devam etti. “Tyler, Amerika’daki bazı meselelerle ilgilenmek zorundaydı. Özellikle de vampir ittifakı ve Sky’ın kontrolü ile ilgili önemli gelişmeler var.” Bu bilgi, içimdeki boşluk ve endişeyi daha da artırdı. “Neden bana söylemedi?” diye sordum, sesimde bir miktar öfke ve hayal kırıklığı vardı. “Neden bu kadar önemli bir şeyi bana açıklamadınız yine?” ‘’Kendi eğitimlerine önem vermeni istedik, tam da senin de istediğin gibi. Ve böylece biz de diğer sorunlarla ilgilenecektik. Brad gelişiminden bizi hep haberdar etti. Çok gelişmişsin, gözetimimiz altındaydın aslında. Ve biraz da planlı bir şey sayılırdı bu. Artık önümüzde bizi durduracak hiçbir şey kalmadı. Stratejiler yapıp saldırma vakti geldi. Nina hakkında yeterli bilgiyi topladığımız an planı yapacak ve o henüz güçlenmemişken daha da güçlenmesine izin vermeyerek işini bitireceğiz!’’ diye uzun bir konuşma yaptığında Thomas onu sadece dikkatlice dinlemiştim. Thomas’ın söylediklerini dinlerken, içimdeki belirsizlik ve endişe gittikçe artıyordu. “İyi, öyleyse,” dedim, ciddiyetle gözlerine bakarak, “Ne zaman geri dönecek? Tyler’ın Amerika’dan ne zaman döneceğini biliyor musun?” Thomas, bu soruyu duyar duymaz, gözlerinde bir miktar düşünce belirdi. ‘’En kısa sürede.’’ Dedi. ‘’En kısa sürede dönecektir.’’ En kısa sürede… Thomas’ı başımla onayladığımda evin yolunu tutmuştum. Thomas’ın sözleri, içimde biraz daha rahatlama sağladı, ama yine de Tyler’ın dönüşü için kesin bir tarih verilmemesi, belirsizliği koruyordu. “En kısa sürede,” demişti Thomas. Bu belirsizliğin getirdiği karmaşa içinde, Tyler’ın geri dönme sözüne güvenmek zorundaydım. Başımı sallayarak Thomas’ı onayladım ve evin yolunu tutmak için hareket ettim. Adımlarım yavaş ama kararlıydı. İçimde, Tyler’ın Amerika’daki görevlerinden döneceği günü dört gözle beklerken, kendimi en iyi şekilde hazırlamak için çalışmak zorunda olduğumu biliyordum. Evin yolunda yürürken, aklımda birçok düşünce vardı. Antrenmanlarımı en verimli şekilde nasıl yapabileceğimi, Nina hakkında daha fazla bilgi edinmek için hangi adımları atmam gerektiğini ve genel olarak durumun nasıl bir yön alabileceğini düşünüyordum. Tyler’ın dönmesi, her şeyin daha iyi bir hale gelmesi için önemli bir adımdı, ama bu süre zarfında, elimden gelenin en iyisini yapmak zorundaydım. Evime vardığımda, içeri girmeden önce derin bir nefes aldım. Artık odama gitmek ve planlarıma odaklanmak zamanındaydı. Antrenman programımı gözden geçirecektim ve hız geliştirme çalışmalarımı daha da ileriye taşıyacak yeni stratejiler belirleyecektim. Tyler’ın dönüşüne kadar her şeyin en iyi şekilde hazır olması için çaba gösterecektim. Yavaşça kapıyı açtım ve içeri adım attım. Evdeki sessizlik ve sakinlik, içinde bulunduğum gerginliği biraz olsun hafifletmişti. Hızla gelişen bu olaylar, bana yalnızca fiziksel değil, zihinsel olarak da güçlü olma gerekliliğini hatırlatmıştı. Odaya geçtiğimde, kendimi en iyi şekilde hazırlamak için hemen çalışmalara başlamaya karar verdim. Tyler’ın en kısa sürede geri dönmesini umut ederek, bu süreyi en verimli şekilde değerlendirmek için kararlı bir şekilde antrenmanlarıma devam edecektim.. Öncelikle, hız geliştirme çalışmalarıma odaklandım. Sabah koşumu olabildiğinde hızlı bir şekilde yapmaya çalıştım. Dağlar, taşlar, patikalar, yokuşlar, uçurumlar, yerdeki engeller artık hiçbiri engel değilken bana saatte en az Tyler kadar hızlı koşabilmekteydim. En az onun kadar iyi ve sert dövüşebilir ve soğukkanlı da olabilirdim! Hız ve çeviklik üzerinde daha fazla yoğunlaşarak, hareketlerimi hızlandırdım ve koordinasyonumu artırmaya çalıştım. Hedeflerimi belirlerken, hem mental hem de fiziksel olarak güçlü kalmam gerektiğini biliyordum. Bu yüzden, sadece bedensel değil, aynı zamanda zihinsel sınırlarımı da zorladım. Ardından, antrenmanın son aşamasına geçtim; dinamik güç geliştirme. Şiddetli bir şekilde dövüş hareketleri yaparak, kaslarımı çalıştırdım ve koordinasyonumu artırdım. Yüksek tempolu bir şekilde çalışırken, kendimi sınırların ötesine taşıdım ve her hareketin maksimum verimlilikte olmasını sağladım. Yorgunluk beni sarhoş ederken, antrenmanın sonunda kendimi tatmin olmuş hissettim. Her şeyin yerine oturduğunu ve planın işlerlik kazandığını görmek, büyük bir rahatlama getirdi. Bu süreçte, kendimi her geçen gün daha güçlü ve hazır hissediyordum. Antrenmanımı tamamladıktan sonra, terlemiş ve yorgun bir şekilde ama tatmin olmuş bir şekilde eve döndüm. Hız geliştirme çalışmaları ve güç antrenmanları sırasında elde ettiğim ilerlemeyi görmek, içimdeki belirsizliği ve endişeyi hafifletti. Şimdi, Tyler’ın dönüşüyle ilgili beklentilerimi, antrenmanlarımı en verimli şekilde yaparak geçiştirmiştim. Eve dönerken, antrenman sonrası yorgunluğumun derinleştiğini hissediyordum. Her kasımın ağrısı, yoğun çalışmaların ve sınırları zorlamanın bir ödülü gibiydi. Fakat, Tyler’ın dönüşü ve Amerika’daki gelişmeler hakkındaki belirsizlikler hala aklımda dolanıyordu. Evin kapısından içeri girdiğimde, sıcak bir ortamın beni karşıladığını hissettim. İçeri girdiğimde, evin huzurlu ve rahatlatıcı atmosferiyle karşılandım. Küçük bir mola vermek ve yeniden toparlanmak için kendime zaman ayırdım. Üzerimden terli kıyafetleri çıkarıp rahat bir kıyafet giydim, ardından mutfağa geçerek bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Buzdolabını açıp, hızlıca birkaç meyve ve enerji verici bir smoothie hazırladım. Evin içinde smoothie yudumlayarak gezinirken, Tyler’ın geri dönmesini ve Amerika’daki meselelerin nasıl şekilleneceğini merak ediyordum. Hız geliştirme ve güç antrenmanları ile elde ettiğim ilerleme, bu sürecin zorlayıcı ve yoğun geçeceğini gösteriyordu, ancak her şeyin üstesinden gelmeye kararlıydım. Gün boyunca, kendimi toparlamak ve enerji toplamak için küçük bir uykuya yattım. Yataktan kalktığımda, bir sonraki antrenmanlar için hazırlık yapmaya başladım. İçimdeki kararlılık ve motivasyon, beni harekete geçiriyor ve her geçen gün daha güçlü hissetmemi sağlıyordu. … Akşam güneşinin camımdan içeriye vurması ile gözlerimi yavaşça açtım. Yatakta uzanırken, bir an için huzurlu bir sessizliğin keyfini çıkardım. Ancak, derin bir nefes aldığımda, odadaki hava değişti. Tanıdık bir koku… Tyler’ın kokusu. Kalbim hızla atmaya başladı. O burada olmalıydı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes daha aldım. Bu koku, her zaman bana güven ve huzur veren bir şeydi. O an için, tüm endişelerim ve belirsizliklerim uçup gitti. Varlığı, sessizce beni çevreliyordu. Koku, taze yağmur sonrası toprak ve hafif bir sandal ağacı esansı gibi, tam olarak Tyler’a özgüydü. İçimde bir sıcaklık hissettim, sanki uzun süredir beklediğim bir şeyin sonunda gerçekleştiğini fark ediyordum. Yatağımın içinde hafifçe doğrulurken, etrafıma bakındım. Oda sessiz ve huzurluydu, ancak bu huzurun arkasında, Tyler’ın varlığını hissedebiliyordum. Kalbim hızla atarken, onu bulmak için içgüdüsel olarak kalktım. Tyler’ın kokusunu takip ederek, sessizce odanın kapısına doğru ilerledim. O an, uzun zamandır beklediğim bir şeyin gerçekleşmekte olduğunu hissettim. Tyler geri dönmüştü ve onun varlığı beni tamamen sardı. Bir an için tüm zorluklar ve belirsizlikler kayboldu. Tyler’ın geri dönmüş olabileceği düşüncesiyle, kalbimde hafif bir heyecan dalgası yükseldi. Şimdi, onu bulmak için sabırsızlanıyordum. Odanın kapısına doğru ilerlerken Tyler’ın kokusu beni daha da güçlü bir şekilde sardı. Kalbim heyecanla atarken, içimde büyüyen bu his beni daha hızlı hareket etmeye zorladı. Tyler geri dönmüş olmalıydı; burada, yanı başımdaydı. Kapıyı açtığımda koridora adım attım ve kokunun yoğunlaştığını fark ettim. Sessizce evin içinde ilerlerken, her adımda Tyler’ın varlığını daha da güçlü bir şekilde hissediyordum. Kalbim hızla çarpıyordu; hem mutluluk hem de hafif bir endişe iç içe geçmişti. Onu ne kadar özlediğimi şimdi daha iyi anlıyordum. Merdivenlerden aşağıya inerken, gözlerim etrafı tarıyordu. Sonunda bungalov evimden çıkıp dışarıya adım attığımdaysa onu gördüm. Büyük kamp ateşinin yanındaydı. Sönük bir kamp ateşi olsa da hep orada bulunurdu odunları. Tyler, ayak seslerimi duyduğunda yavaşça bana döndü. Gözlerimiz buluştuğunda, tüm o günlerin ve gecelerin özlemi bir anda içimde patladı. Hiçbir şey söylemeden, sadece orada durup birbirimize baktık. Bu bakışlar, aramızdaki tüm konuşmaları özetliyordu. İçimdeki kırgınlık ve sitem, Tyler’ı gördüğüm an hafiflemeye başlamıştı. Tyler, yavaşça bana doğru yürüdü. O an, içimde bir anlık tereddüt hissettim ama aynı zamanda onun yanımda olmasının verdiği huzur da vardı. Ona doğru adım attığımda, Tyler’ın kolu nazikçe belime dolandı ve beni kendisine çekti. Onun sıcaklığı ve kokusu beni sardığında, uzun zamandır beklediğim bir anın tadını çıkarıyordum. Sessizce, tüm endişelerimi ve kırgınlıklarımı unutarak, Tyler’a sarıldım. Bu an, aramızdaki her şeyi yeniden inşa etmemiz için bir başlangıçtı. Tyler’ın dönüşü, içimdeki karmaşık duyguları adeta bir volkan gibi patlattı. Onunla baş başa kaldığımız o an, aramızdaki buzların erimesi için ihtiyacımız olan fırsatı sundu. İçimdeki öfke ve kırgınlık, yerini yumuşak bir anlayışa ve sevgiye bırakmıştı. Ancak, duyguların daha fazla karışmaması için konuşmak istedim. ‘’Sanırım dolunay etkisi.’’ diye fısıldadım. Tyler benden ayrıldığında vereceği cevabı beklemiştim. ‘’Dolunay senin yorgunluktan baygın düştüğün gündü.’’ Ah ben derin uygudayken demek gece yarısı onlar kurda dönüşüp dolunayı geçirmişlerdi! Gözlerim istemsizce devrildiğinde yere çökmüştü bakışlarım da. ‘’Olsun…’’ diye fısıldadım. ’Sekiz gün öncesinden gelen dolunay etkisi öfkesiymiştir belki.’’ Tyler bir kez daha cıkladığında yine yediremediğimi anlamıştım. ‘’İçimde kontrol edilemez bir öfke vardı tamam mı sana patladım!?’’ Gözlerim Tyler’ınkileri bulduğunda sözüme de devam etmiştim. ‘’Bakma bana öyle! Her şeyden çok seviyorum seni! Gözlerime çocukmuşum gibi bakmanı da beni en ufak şeylerden korumanı da sevmiyorum. Ben eşit olmak istiyorum senle. Tribrid değil miyim ben? Daha fazla ben yokmuşum gibi davranma. Ben sıradan birisi miyim değilim o yüzden…’’ Ama sözlerimi sürdürmeme bile izin vermemişti. Tyler’ın bakışları, sözlerimi kesmeden önce derin bir düşünce ve hafif bir pişmanlıkla doluydu. Yavaşça elini kaldırıp çenemi hafifçe tutarak beni kendisine döndürdü. Gözlerimiz birbirine kilitlendiğinde, sesinde hafif bir titreme vardı, ama kararlılığı da hissediliyordu. “Adel… Sen sıradan birisi değilsin, bunu her zaman biliyordum. Seni korumamın tek sebebi, seni zayıf ya da savunmasız görmem değil. Bu dünya, hem senin hem de benim için tehlikelerle dolu ve ben... seni kaybetme korkusunu içimde taşıyorum. Evet, sen güçlü bir Tribrid’sin, ama aynı zamanda benim için her şeysin. Bu yüzden, seni korumak istiyorum. Ama haklısın. Sana yeterince güvenmediğim için özür dilerim. Artık birlikte savaşacağız, eşit olarak.” Tyler’ın bu sözleri içimdeki öfkeyi bir nebze olsun hafifletmişti, ama hala aramızda çözülmesi gereken çok şey vardı. Ona güvenmek, onu anlamak ve onunla birlikte hareket etmek zorundaydım. “Ben de seni kaybetmekten korkuyorum,” diye fısıldadım. “Ama birlikteyken her şeyin üstesinden gelebiliriz. Beni yalnız bırakma, Tyler. Eşit olalım ve bu savaşı birlikte kazanalım.” Tyler, hafif bir gülümsemeyle beni kendine çekip sımsıkı sarıldı. Kalbimin hızla attığını hissedebiliyordum, ama bu sefer korku ya da öfke değil, derin bir sevgiyle atıyordu. “Birlikteyiz, Adelia. Her zaman.” Bu sözler içimi rahatlatırken, onun güçlü kolları arasında kaybolmuş gibi hissettim. O an, aramızdaki tüm kırgınlıklar ve yanlış anlamalar yok olmuştu, geriye sadece birlikte olduğumuzda ne kadar güçlü olduğumuzu hatırlatan o derin bağ kalmıştı. Tyler’ın sözleri ve sarılışı, aramızdaki tüm gerginliği silip süpürmüştü. Ona bakarken, derin bir nefes alıp kendimi tamamen ona bıraktım. O an, dünyada sadece ikimiz vardık. ‘’Seni seviyorum.’’ Diye fısıldadım başım kalbinin hizasında göğsünde dururken. ‘’Biliyorum.’’ Diye fısıldadı elleri belimi sıkıca sarmış iken. Ardından sürdürdü sözlerini. ‘’Bense sadece sevmekle yetinmiyorum. Aşığım sana, her bir haline. Teker teker her hissine. Ve her gün ayrı bir özelliğine. Gülümsemem yüzümde büyürken başımı göğsünden ayırdım. Sözleri kalbime derin bir yankı gibi ulaştı. Tyler’ın her kelimesinde, hislerinin ne kadar yoğun olduğunu ve beni ne kadar derinden sevdiğini hissedebiliyordum. Göğsüne yaslanmışken, onun kalp atışlarını dinlemek beni daha da sakinleştiriyordu. Tyler’ın gözleri yavaşça benimkilere odaklandı, bakışları yumuşak ama kararlıydı. Bir an duraksadı, sanki içindeki duyguları kelimelere dökmek yerine, bana hissettirmek istiyormuş gibi. Sonra, yavaşça başını eğdi ve dudakları benimkilerle buluştu. Öpücüğü yavaş ve tutkuluydu, ama aynı zamanda derin bir özlem ve sevgi taşıyordu. O an, zaman durmuş gibiydi. Kalbim hızla atarken, Tyler’ın kokusu, dokunuşu ve öpücüğü beni sarıp sarmalamıştı. Aramızdaki bağın ne kadar güçlü olduğunu, bu öpücükle bir kez daha hissettim. İçimdeki tüm kırgınlıklar ve endişeler, bu sıcak öpücükle eriyip gitmişti. Tyler’ın kolları beni daha sıkı sararken, aramızdaki bu güçlü bağın asla kopmayacağını biliyordum. Bu öpücük, hem bir özür hem de bir söz gibiydi—birbirimizi asla yalnız bırakmayacağımıza dair bir söz. O an rüzgar tüm benliğimize vurduğunda tanıdık koku burnuma ilişti. Bir kapı kapanması sesi ardından sırtım yumuşak bir şekilde duvarla buluştuğunda gözlerim aralandı. Tyler’ın öpüşleri kuvvetlenirken bungalova döndüğümüzü fark etmiştim. İnsan ortasında yapılmaması gereken şeyler vardı çünkü ve ikimiz de bu anı şimdi arzuluyorduk! Tyler'ın öpüşleri daha tutkulu ve kararlı hale geldikçe, içimdeki tüm tereddütler yok olmuştu. Tyler’ın kokusu, tenimde hissettiğim sıcaklığı ve onun güçlü kollarının beni sarmalaması, içimde derin bir huzur ve güven duygusu yaratıyordu. Aramızdaki bu bağ, kelimelerle tarif edilemeyecek kadar derindi. Onun dudakları, boynumdan yukarı doğru yavaşça süzülerek dudaklarıma tekrar kavuştuğunda, dünyanın geri kalanını tamamen unutmuştum. Tyler’ın beni duvara doğru hafifçe bastırması, aramızdaki bu yoğun çekimin ne kadar karşı konulmaz olduğunu gösteriyordu. Bu an, sadece bir tutkunun değil, aynı zamanda derin bir sevginin ifadesiydi. İçimdeki her şey, onunla bu anı paylaşmak için yanıp tutuşuyordu. Onunla birlikte, tüm dünyanın durduğunu ve sadece bizim var olduğumuzu hissediyordum. Tyler’ın beni saran kolları, onun da aynı şeyi hissettiğinin bir kanıtıydı. İkimiz de bu anı sonsuza dek korumak istiyorduk—birbirimizin kollarında, dünyadan uzak, sadece sevgi ve arzuyla dolu bu anı. Tyler’ın dudakları dudaklarımdan ayrıldığında, derin bir nefes aldım. Kalbim hala onun yakınlığının sıcaklığıyla atıyordu. Gözlerimiz buluştuğunda, bakışlarında sadece arzu değil, aynı zamanda derin bir şefkat ve bağlılık vardı. Bu an, her şeyin ne kadar karmaşık ve zor olursa olsun, birlikte üstesinden gelebileceğimizin bir kanıtıydı. Bir an sessizlik içinde kaldık, sadece birbirimizin nefes alışlarını dinledik. Tyler’ın parmakları nazikçe saçlarımı geriye doğru taradı, gözlerinde beni kaybetmekten korkarcasına bir ifade vardı. "Adel’im" diye fısıldadı, sesi alçak ve titrek. "Seni asla bırakmayacağım. Ne olursa olsun, her zaman yanında olacağım." Bu sözler, içimdeki tüm korkuları ve endişeleri bir nebze olsun dindirdi. Onunla geçirdiğim her an, onun benim için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyordu. Ben de ona aynı kararlılıkla karşılık verdim, "Biliyorum, Tyler. Ben de seni asla bırakmayacağım." Birbirimize daha da yaklaştık, aramızdaki mesafe neredeyse tamamen yok olmuştu. Tyler’ın sıcak nefesi, yüzüme çarpan rüzgarla birleştiğinde, onunla geçirdiğim bu anın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha fark ettim. Onun varlığı, bana her zaman ihtiyacım olan güveni veriyordu. Tyler, beni kollarında daha sıkı sararken, dünyanın geri kalanını unuttuk. Sadece biz vardık, sadece bizim aramızdaki bu güçlü bağ vardı. Bu an, birbirimize verdiğimiz sözlerle mühürlendi—her zaman birlikte olacağımıza dair bir söz. Tyler’ın beni saran kolları arasında zaman adeta durmuş gibiydi. Onun güçlü ve koruyucu varlığı, dünyadaki tüm sorunları unutturdu bana. Bir an için sadece biz vardık; ne savaşlar ne de gelecekteki tehlikeler vardı aklımızda. Sadece şu an, bu anın tadını çıkarmak istiyordum. Tyler'ın gözleri derin bir şefkatle parlıyordu. Tyler, yüzümdeki bir tutam saçı nazikçe kulağımın arkasına aldı, gözlerinde kararlılık ve sevgiyle bana baktı. Tyler’ın dudakları tekrar benimkileri buldu, bu kez öpücük daha yumuşak ama bir o kadar da derin bir anlam taşıyordu. Bu öpücük, aramızdaki sevginin ve bağlılığın bir simgesiydi; sonsuz bir söz gibiydi. Ardından, Tyler beni nazikçe geri çekip gözlerime bakarak, "Artık dinlenmelisin," dedi. Başımı iki yana sallamıştım o an. ‘’Ben dinlendim. Ama görüyorum ki sen yorgunsun.’’ Tyler'ın gözlerinde hafif bir şaşkınlık belirdi, ardından yorgun bir gülümseme yayıldı yüzüne. "Benim dinlenmem önemli değil, Adel." dedi. "Senin iyi olman, güvende olman daha önemli." Başımı iki yana sallayarak ona yaklaştım. ‘’Bir daha!’’ dedim tehdit edercesine. ‘’Beni düşünürsen o karnına tekmeyi basarım! Daha az önce konuştuk ya!’’ Sözlerimi sürdürmeye kalmadan Tyler’ın suratında ufak bir yaramazlık ifadesi ve sırıtma belirmiş ardından beni kucağına çektiği gibi bir kez daha öpmüştü. … |
0% |