Yeni Üyelik
138.
Bölüm

S5B16

@selinayeda_x

Gün doğumu, ormanda yeni bir enerji yayıyor, sabahın erken saatlerinde kamp alanı yavaşça uyanıyordu. Ormanın derinliklerinden gelen kuş cıvıltıları, zihnime taze bir enerji veriyor, günün getireceği yeni başlangıçlar için heyecanlanıyordum. İlk günün zorluğu ve sorumluluğu, içimde bir karışım oluşturmuştu: heyecan ve biraz da endişe. Eğitim süreci başlamıştı ve bu, hem benim hem de öğrencilerim için büyük bir adım olacaktı.

Kamp alanındaki düzenlemeleri yaparken, programın ilk aşamasını düşünüyordum. Her bir öğrencinin becerilerini ve sınırlarını belirlemek için bireysel değerlendirme seansları yapacaktım. Gözlerimi, ağaçların arasındaki sisli gökyüzüne dikerek, bu değerlendirmelerin detaylarını planlıyordum. Eğitimler, hem fiziksel hem de zihinsel olarak zorlu olacak, bu yüzden her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmeliydim.

Öğrencilerle tanışma zamanım geldiğinde, ormanın geniş açıklıklarından birinde toplandık. Güneşin ilk ışıkları, etrafımızı aydınlatırken, öğrencilerimi tanımak için dikkatlice gözlerimi onlara çevirdim. Her biri farklı yeteneklere ve deneyimlere sahipti. Kimi genç, kimi deneyimli; kimi cesur, kimi çekingen. Ancak hepsinde ortak bir özellik vardı: öğrenmeye ve gelişmeye istekliydiler.

Eğitim seanslarına başlamadan önce, her birinin önünde durup onlara kısa bir konuşma yaptım. “Bugün, kendi sınırlarınızı keşfetmeye başlayacağız. Her birinizin güçlü ve zayıf yönlerini anlamak istiyorum. Bu eğitim, sadece teknik beceriler kazandırmakla kalmayacak, aynı zamanda stratejik düşünme ve dayanışma yeteneklerinizi de geliştirecek.”

Onlarla kısa bir tanışmanın ardından ilk gün macerası için hazırlıklara başlamıştık bile.

‘’Ben Adelia Winchester. Doğuştan bir vampir avcısı ve çiçeği burnunda dört aylık da bir melezim, bir nevi tribrid!’’

İlk günün odak noktası, temel teknikler ve kişisel yeteneklerin değerlendirilmesiydi. Eğitim alanı geniş bir açık alana yayıldı; burada çeşitli istasyonlar kurarak öğrencilerin farklı becerilerini test edecektik. Arazinin etrafında, her biri farklı egzersiz ve teknikler için tasarlanmış alanlar vardı: hız ve çeviklik için slalom parkurları, güç ve dayanıklılık için ağırlık kaldırma istasyonları, ve stratejik düşünme için zeka oyunları.

Öğrencileri, ilk olarak ısınma egzersizleriyle başlattım. Koşular, esneme hareketleri ve temel hareket kabiliyeti çalışmaları ile onları fiziki olarak hazırladım. Her hareketi dikkatlice izledim; nefes alışverişleri, kas gerilimleri, ve adım uzunlukları gibi detaylara dikkat ettim. Egzersizler sırasında, onları sürekli olarak teşvik ettim.

Zaten kendileri de aşinaydı her şey için.

İlk başta basit tekniklerle başladık: savunma ve saldırı hareketleri, kombinasyonlar ve temel vuruşlar. Her öğrenciyi bireysel olarak gözlemledim; kimisi hızlı ve çevik hareket ederken, bazıları güç ve dayanıklılık konusunda daha yetenekliydi. Tekniklerin doğruluğunu ve hızını değerlendirdim, ayrıca stratejik düşünme yeteneklerini de göz önünde bulundurdum.

Zorluk seviyelerini her öğrencinin yeteneğine göre ayarladım. Kimisi daha ileri seviyede kombinasyonlar yaparken, kimisi daha basit hareketlerle başladı. Geri bildirimlerimi açık ve net bir şekilde verdim. “Senin kuvvetin ve dayanıklılığın mükemmel. Ancak hızını artırmalısın,” dedim bazılarına. “Tekniğin doğru ama stratejik düşünme kısmında daha fazla çalışman gerekebilir,” dedim diğerlerine. Bu kişiselleştirilmiş geri bildirimler, her öğrencinin gelişim alanlarını belirlemek ve onları daha iyi yönlendirmek için önemliydi.

Gün boyunca, her öğrencinin gelişimini yakından takip ettim ve her birinin potansiyelini maksimuma çıkarmak için ne tür çalışmalara ihtiyaç duyduğunu belirlemeye çalıştım. Eğitimin sonunda, öğrencilerle bireysel olarak konuşarak, her birinin performansını değerlendirdim. Her bir öğrenciye, güçlü yönlerini ve geliştirilmesi gereken alanlarını belirterek, onları nasıl daha iyiye taşıyacakları konusunda tavsiyelerde bulundum.

Ders bitiminde, tüm öğrencileri topladım ve günün genel değerlendirmesini yaptım. “Bugün hepiniz müthiş bir performans sergilediniz,” dedim. “Ancak, bu sadece bir başlangıç. Her birinizin potansiyeli var ve bunu en iyi şekilde değerlendirmek için sıkı çalışmanız gerekiyor. Yarın, bugünkü çalışmalarımızın üzerine koyarak daha ileri seviyelere geçeceğiz.”

Gün bitiminde, öğrencilerle birlikte topluca bir değerlendirme yaparak, her birinin genel performansını ve gelişimlerini konuşmaya devam ettim. Eğitimin ardından, öğrencileri motive etmek ve onları ödüllendirmek için küçük bir sosyal etkinlik düzenledim. Hep birlikte bir akşam yemeği yedik, sohbet ettik ve günün yorgunluğunu attık. Bu sosyal etkinlik, hem ekip ruhunu güçlendirmek hem de öğrencilerin eğitime daha bağlı hissetmelerini sağlamak için önemli bir adımdı.

Son olarak, bungalovuma döndüğümde, günün yorgunluğunu ve elde edilen başarıları düşündüm. Her bir öğrencinin gelişimini görmek, emeğimin karşılığını almak anlamına geliyordu. Bu süreç, hem onların hem de benim için bir öğrenme ve büyüme fırsatıydı. Dinlenmeye çekilmeden önce, günün notlarını aldım ve ertesi gün için planlarımı yaptım. Eğitim sürecinin başında olmamıza rağmen, ilerlemenin ve başarıların kapılarını aralamıştık.

Bungalovuma geçip yorgun bir şekilde kendimi kanepeye bıraktığımda yalnızdım.

Ama yalnızlığım sadece birkaç saniye kadar sürmüştü.

Tyler’ın bungalovuma yaptığı ziyaret, uzun ve yoğun bir günün ardından en çok ihtiyaç duyduğum rahatlamayı sağladı. Gün batımının sıcak renkleri gökyüzünde yayılırken, bungalovumun penceresinden dışarı baktım. Ormanın sessizliği ve kuş sesleri arasında, Tyler’ın gelişi hakkında hissettiğim heyecanı bastırmak zor oluyordu.

Hava kararmadan önce, kapının hafifçe çaldığını duydum. Kapıyı açtığımda, Tyler’ın belirdiğini görmek beni şaşırtmadı. Yüzündeki gülümseme, hem içten hem de huzur vericiydi. Elinde bir sepet tutuyordu, bu sepetin içinden hafifçe kokan bir bitki çayı ile dolu olduğunu tahmin ettim.

“Merhaba,” dedim, içten bir gülümsemeyle karşılık verirken. “Beni beklemeyi nasıl başardın?”

Tyler, sepeti yerleştirmek üzere kapı eşiğine bıraktı ve içeri adım attı. “Sürprizler her zaman daha tatlı olur, değil mi?” dedi. Yüzündeki gülümseme, içindeki heyecanı saklamak için çabaladığını hissettiriyordu.

Onun bu ince düşünceli hareketleri, her şeyin ne kadar özel olduğunu bir kez daha hatırlattı. Tyler, elindeki sepeti masanın üzerine dikkatle yerleştirdi. İçinde kokulu bitki çayı poşetleri, taze meyveler ve küçük bir tabak dolusu kekler vardı. Bu basit ama zarif detaylar, onun ne kadar düşünceli olduğunu gösteriyordu.

“Bugün harika bir gün geçirdim,” dedim, sepetin içindekilere göz atarken. “Ancak çok yoruldum. Senin bu ziyaretin, tüm yorgunluğumu unutturdu.”

‘’Nasıl geçti ilk günün?’’ Tyler’ın merakla sorduğu bu soruya karşın gülümsemiştim. Tyler yanıma yavaşça yerleşip beni kolları arasına aldığında onun göğsüne rahatça yaslandım. Bu rahatlamamı biraz olsun almıştı.

‘’İyiydi, temel eğitimlerle başladık, hızlı ilerliyoruz, hepsi başarılı. Birkaç gün içinde kazıklara geçebileceğimizi düşünüyorum.’’ Tyler sözlerime başını salladığında omzumdaki eli saç uçlarımla dans etmeye başlamıştı.

Onun nazik dokunuşlarıyla kendimi daha da rahatlatırken Tyler doğrularak kekleri önümüze çekti.

‘’Sen keyfine bak, çaylar getireyim ne dersin?’’ Onun bu nazik teklifine başımı salladığımda yavaşça kalkarak mutfağa yönelmiş ve sıcak su ısıtarak çayları yapmıştı.

‘’Bunları Emily hazırlıyor. Doğadan toplayarak böyle paketliyor. Güzel kokulu ve de sağlıklı.’’ Onun bu sözlerine gülümserken bir yandan da uzattığı fincanı aldım. Bu yorucu günün ardından çok iyi gelmişti bu.

Hem kendisi hem de yaptığı nazik jestler!

Sabahın erken saatlerinde, güneşin ilk ışıkları yavaşça gökyüzünü aydınlatırken, uykunun sisli kollarından uyandım. Dinç ve zinde bir şekilde gözlerimi açarken, odanın penceresinden süzülen ışıklar odanın içini nazlı bir şekilde aydınlatıyordu. Tyler’ın nazik dokunuşları ve özenli bakımı, gece boyunca huzurlu bir uyku geçirmemi sağlamıştı.

Yavaşça yatağımdan kalkıp üstümü başımı toparladım. Birkaç dakika içinde, konforlu pijamalarımı değiştirip rahat ve şık bir kıyafet giyindim. Hafif bir sabah rüzgarının yüzüme dokunmasını hissederek, bahçede kurulmuş olan büyük kahvaltı masasına doğru ilerledim.

Bahçedeki kahvaltı masası, göz alıcı bir şekilde geniş ve özenle hazırlanmıştı. Masanın üzerinde çeşitli peynirler, taze ekmekler, meyve tabakları ve her türlü kahvaltı lezzeti vardı. Geniş bir alanı kaplayan bu masanın etrafında, sürünün diğer üyeleri de kahvaltılarını yapıyordu. Bahçenin içindeki huzurlu atmosfer, yeşil yapraklar ve çiçeklerle çevrili olan bu alan, herkesin kendini rahat hissetmesini sağlıyordu.

Kahvaltı masasına yaklaştığımda, Alfred'in gözleri hemen üzerimdeydi. Uzun, beyaz bir masa örtüsünün üstünde, kahvaltı tabaklarını düzenleyen Alfred, beni görünce hafifçe gülümsedi.

“Günaydın, Adelia,” dedi Alfred, kahvaltı tabaklarının düzenini kontrol ederken. “Dünkü antrenman nasıl geçti? Yorulduğunu gördüm.”

Kahvaltı masasına otururken, Alfred'in gözlerindeki merak ve dikkat, hemen dikkatimi çekti. Bir yudum taze demlenmiş çayımdan içtikten sonra, yanıt vermek için eğildim. “Günaydın, Alfred,” dedim. “Dünkü antrenman oldukça zorlu geçti ama verimli oldu. Herkesin ilerlemesi beni memnun etti. Özellikle bazı öğrenciler tekniklerde büyük gelişmeler kaydettiler. Fakat bazıları hala biraz çalışmaya ihtiyaç duyuyor.”

Alfred, bu cevabımın ardından tatmin olmuş bir şekilde başını salladı. “Bu harika. Herkesin kendi potansiyelini keşfetmesi ve geliştirmeniz bizim için çok önemli. Eğitimlerinizin verimliliğini görmek, oldukça memnun edici.”

Geniş kahvaltı masasının etrafında, diğer sürü üyeleri de kahvaltılarını yaparken aramızdaki konuşmalar hafif bir arka plan gürültüsü oluşturdu. Alfred'in gözleri, değerlendirme yaparken dikkati ve özeni yansıtıyordu. Masanın etrafında oturanlar, kahvaltılarını keyifle yaparken, Alfred ve ben aramızdaki konuşmayı sürdürdük.

Alfred’in desteği ve ilgisi, eğitim süreçlerindeki ilerlemeyi değerlendirme noktasında bana güven verdi. Gün boyunca herkesi daha iyi bir noktaya getirmek için kararlılıkla çalışmaya devam edecektim. Kahvaltı, güne başlamadan önce biraz dinlenmek ve enerjimi toplamak için mükemmel bir fırsattı.

Kahvaltı masasının etrafındaki keyifli atmosferde, diğer sürü üyeleriyle selamlaşarak bir süre sohbet ettim. Hepimiz kahvaltının tadını çıkarırken, güne enerjik bir başlangıç yapmanın rahatlığını yaşadık. Bahçedeki taze hava, etraftaki yeşil dokular ve kuş sesleri, güne mükemmel bir atmosfer katıyordu.

Bahçedeki huzur verici atmosfer ve doğal güzellikler, toplandığımız bu keyifli ortamda, dinlenmek ve düşünmek için ideal bir yer sunuyordu.

Bu tatlı sabah anından sonra, günün geri kalanında yapılacak işleri ve planları gözden geçirerek, eğitim süreçlerinin verimliliğini artırmak için gerekli adımları atmaya başladım. Her şey, daha iyi bir gelecek ve başarılı bir eğitim süreci için önemli bir adımdı.

Ardından ise kaçınılmaz bir antrenman günü yine beni ve öğrencileri beklemekteydi.

İkinci antrenman günü, ilk günün gerisinde kalmayan bir yoğunluk ve detaylılıkla başladı. Güneş, ormanın derinliklerinde yavaşça yükselirken, bahçedeki geniş antrenman alanını aydınlatıyordu. Öğrenciler, bu erken saatte kendilerini hazırlamak için hızla hareket ediyor, ekipmanlarını düzenliyor ve eğitim alanına odaklanmış bir şekilde geliyorlardı. Her biri, geçen günün deneyimlerinden elde ettiği derslerle, bu günün zorluklarına daha hazır görünüyordu.

Antrenman alanına adım attığımda, günün temasını ve hedeflerini açıklamak için toplandık. Bugünkü ana odak noktamız, grup çalışmaları ve strateji geliştirme olacak. Öğrenciler, iki ana gruba ayrıldı: bir grup, bir vampirle karşılaştıklarında nasıl hareket edeceklerini planlayacak; diğer grup ise stratejik yerleşim ve savunma planları üzerinde çalışacak. Her grup, belirlenen senaryoları tartışarak, çözümler geliştirecek ve uygulamak için pratik yapacaktı.

Grup çalışmalarının başladığı an, öğrenciler hemen görevlere odaklandılar. Bir grup, önceden belirlenmiş senaryoya göre vampirle karşılaştıklarında nasıl tepki vereceklerini, hangi stratejileri uygulayacaklarını tartışırken, diğer grup stratejik yerleşim ve savunma planları üzerinde kafa yoruyordu. İlk grup, hızla vampirlerin güçlü yönlerini ve zayıf noktalarını analiz ederek, karşılaşma sırasında en etkili nasıl hareket edebileceklerini planlamaya başladı. Senaryolarını, ellerindeki ekipmanları kullanarak test etmeye koyuldular.

Bu sırada, diğer grup yerleşim planlarını detaylandırıyor, çeşitli stratejik noktaları belirliyor ve savunma planlarını uygulamaya geçiriyorlardı. Yüksek ağaçlardan korunma noktaları oluşturulmuş, kamuflaj teknikleriyle gizlenme alanları hazırlanmıştı. Her öğrenci, belirlenen görevleri en iyi şekilde yerine getirmek için yoğun bir şekilde çalışıyordu.

Grup çalışmalarının ardından, öğrencilerin liderlik becerilerini ve iş birliği yeteneklerini gözlemledim. Özellikle, grup içindeki uyum ve koordinasyonun savaşlarda ne kadar kritik olduğunu vurguladım. Öğrencilerin birbirleriyle olan etkileşimlerini dikkatle izleyerek, her birinin güçlü ve zayıf yönlerini belirledim. Her öğrencinin, grup içindeki rolünü ve liderlik yeteneklerini geliştirmek için neler yapması gerektiğine dair geri bildirimde bulundum.

Öğrenciler arasındaki dinamikler oldukça ilginçti. Bazı öğrenciler doğal bir liderlik sergiliyor, diğerleri ise mükemmel bir iş birliği ruhu gösteriyordu. Her bir grubun, senaryoları başarıyla tamamlaması için hangi stratejileri uyguladığını ve bu stratejilerin ne kadar etkili olduğunu değerlendirdim. Grupların birbirleriyle olan etkileşimleri ve koordinasyonları, stratejik planların uygulanabilirliğini doğrudan etkiliyordu.

Bir grup, vampirle karşılaşmada nasıl hareket edeceklerini uygularken, diğer grup savunma planlarını test etti. Vampirle karşılaşma simülasyonunda, öğrenciler çeşitli taktikler ve stratejiler deneyerek, en etkili olanı belirlemeye çalıştılar. Diğer grup ise, stratejik yerleşim ve savunma planlarını uygularken, ortaya çıkan zorluklara karşı çözüm arayışına girdiler. Her iki grup da, belirlenen hedeflere ulaşmak için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu.

Günün sonunda, grup çalışmalarını ve strateji uygulamalarını değerlendirmek üzere bir toplantı düzenledim. Her öğrencinin performansını detaylı bir şekilde inceledim ve geri bildirimde bulundum. “Unutmayın,” dedim, “bir ekip olarak çalışmak, savaşların gidişatını değiştirebilir. İyi bir strateji ve uyum, başarıya ulaşmanın anahtarıdır.” Her öğrencinin, kişisel becerilerini ve grup içindeki rolünü anlaması için, onlara detaylı geri bildirimler verdim. Ayrıca, gelecekteki eğitimlerde ne tür stratejilerin ve yaklaşımların daha etkili olabileceğine dair önerilerde bulundum.

Günün sonunda, öğrencilerin gelişimlerini gözlemlemek ve onların başarılarını kutlamak için kısa bir değerlendirme yaptım. Her öğrencinin, bu yoğun antrenman gününden ne kadar fazla şey öğrendiğini ve gelişim gösterdiğini görmek, bana büyük bir memnuniyet ve tatmin sağladı. Eğitim sürecindeki her bir adım, hem kişisel hem de grup olarak başarıya ulaşmak için önemli bir katkı sağlıyordu. Bu şekilde, her bir öğrenciyi, daha yetkin ve etkili bir avcı haline getirmek için gerekli adımları atmış olduk.

Günün antrenmanları tamamlandığında, öğrenciler yorgun ama memnun bir şekilde eğitim alanından ayrıldılar. Geriye kalanlar, kamp ateşinin etrafında toplanarak günün değerlendirmesini yapacaklardı. Akşam güneşi yavaşça ufukta kaybolurken, gökyüzü turuncu ve pembe renklerle aydınlanmıştı. Havanın serinliği, günün sıcak ve yorucu temposundan sonra ferahlatıcı bir nefes gibiydi.

Kamp ateşi, ormanın derinliklerinde parlayan sıcak bir ışık kaynağı olarak etrafı aydınlatıyordu. Ateşin etrafında dağılmış birkaç ahşap sandalye ve oturma minderleri vardı. Öğrenciler, ateşin etrafında sohbet ederken, kendilerini dinlendirmek ve günün yorgunluğunu atmak için rahat bir şekilde oturuyorlardı. Hava, geceye doğru serinlemeye başladığında, ateşin sıcaklığı, ortamdaki huzuru ve rahatlamayı daha da artırıyordu.

Ben de, günün yorgunluğunu üzerimden atmak ve bir süre dinlenmek için kamp ateşinin yanındaki bir sandalyeye oturdum. Sandalyenin üzerindeki yastık, uzun bir günün ardından rahatlamama yardımcı olacak kadar yumuşaktı. Ateşin çıtırtıları ve alevlerin dansı, akşamın huzur verici atmosferine katkıda bulunuyordu. Sıcak bir battaniyeyi omuzlarıma çekerek, sandalyeye oturduğumda, yorgunluğun tüm vücut hatlarımı sardığını hissettim.

Kamp ateşinin etrafındaki atmosfer oldukça keyifliydi. Öğrenciler, günün yorgunluğunu ve heyecanını bir kenara bırakıp, sohbet ederek ve dinlenerek vakit geçiriyorlardı. Aralarındaki sohbet, antrenmanların ne kadar zorlayıcı olduğu, hangi stratejilerin daha etkili olduğu ve genel olarak eğitim sürecinin nasıl geçtiği üzerine odaklanıyordu. Her biri, kendi deneyimlerini ve gözlemlerini paylaşıyor, birbirlerinden aldıkları geri bildirimlerle nasıl daha iyi olabileceklerini tartışıyordu.

Kamp ateşinin etrafındaki huzurlu atmosferde, öğrencilerin yavaş yavaş toplanıp rahatladığı akşamın ilerleyen saatlerinde, gözlerimi etrafa gezdirdiğimde, Thomas ve Seraphina’yı bir köşede yan yana otururken fark ettim. İkisi de, ateşin zayıf ışıklarının altında, biraz kenarda bir odanın köşesinde sessiz bir şekilde konuşuyorlardı.

Thomas’ın ciddiyetle konuştuğu, Seraphina’nın ise dikkatle dinlediği anlar, bu özel sohbetin önemini hissettiriyordu. Thomas, genellikle sakin ve soğukkanlı biri olarak bilinse de, bu anki yüz ifadesi ve elleriyle yaptığı açıklamalar, konuşmanın derinliği ve önemi hakkında ipuçları veriyordu. Seraphina ise, büyük ihtimalle Thomas’ın söylediklerini değerlendiriyor ve olası stratejiler ya da gelecek planları üzerine düşünüyordu.

Thomas’ın etrafındaki ışık, yüzündeki çizgileri ve ifadesini daha da belirginleştiriyordu. Sırtını sırt yaslayarak, elinde bir not defteri tutuyordu. Defterin sayfalarını sık sık çeviriyor, arada bir Seraphina’ya birkaç not ve çizim gösteriyordu. Bu gösterişin, önemli bir stratejik plan ya da eğitimde yapılacak değişikliklerle ilgili olduğunu tahmin etmek zor değildi.

Seraphina’nın dikkatli bakışları, Thomas’ın söylediklerini iyice kavrayıp değerlendirmeye yönelikti. Gözleri, Thomas’ın sözlerinde geçen önemli noktaları işaret ediyordu. İkili arasındaki bu sessiz iletişim, birbirlerinin düşüncelerini ve stratejik bakış açılarını ne kadar iyi anladıklarını gösteriyordu.

Kamp ateşinin ışığında, Thomas ve Seraphina’nın etrafındaki doğal güzellikler ve akşamın sessizliği, bu özel anı daha da anlamlı kılıyordu. Aralarındaki konuşma, yalnızca teknik detaylar ve stratejiler değil, aynı zamanda bir yakınlık da sunmaktaydı ikili arasında.

Benim de ilgimi çeken bu anı, biraz daha dikkatlice izlemeye karar verdim. Thomas ve Seraphina’nın konuşmalarını dikkatle dinlerken, aralarındaki yakın ilişkinin de izlerini görebiliyordum. Kamp ateşinin titrek ışığı, ikisinin de yüzündeki ifadeleri yumuşatıyor ve konuşmalarını daha da özel kılıyordu. Thomas’ın ses tonu, genellikle ciddi ve resmi olmasına rağmen, bu gece biraz daha samimi ve sıcak bir hâl almıştı. Seraphina ise, bu samimiyete karşılık veriyor, her sözüyle hem bilgi hem de destek sunuyordu.

Seraphina’nın gözleri, Thomas’ın söylediği her şeyi dikkatle inceliyordu. Arada bir başını sallayarak ya da kısa notlar alarak, konuşmanın içine daha da dâhil oluyordu. Thomas’ın önerileri ve stratejileri, Seraphina tarafından büyük bir dikkatle not alınıyor, önemli noktalar üzerine tartışılıyordu. Aralarındaki bu derin ve samimi konuşma, sadece iş yerindeki bir görüşme değil, aynı zamanda bir güven ve anlayış bağının da göstergesiydi.

Thomas’ın kağıtları karıştırarak üzerinde çalıştığı planlar ve notlar, Seraphina’nın da dikkatlice değerlendirdiği noktalar arasında yer alıyordu. Bu planların her bir detayı, gelecekteki stratejilerin temel taşlarını oluşturuyordu. Thomas’ın sergilediği odaklanmışlık ve Seraphina’nın destekleyici tutumu, ikilinin birlikte ne kadar güçlü bir ekip oluşturduğunu gözler önüne seriyordu.

Konuşma ilerledikçe, Thomas ve Seraphina’nın arasındaki enerji, stratejilerden daha fazlasını ifade ediyordu. İkisi de, birbirlerinin düşüncelerini anlayarak, işbirliği içinde çalışmanın ve uyum sağlamanın ne kadar değerli olduğunu vurguluyordu. Thomas’ın, Seraphina’ya zaman zaman gözleriyle de onay verişi ve Seraphina’nın bu onayları anlaması, aralarındaki derin bağlantıyı ve işbirliğini ortaya koyuyordu.

Kamp ateşinin titrek ışığında, Thomas ve Seraphina, günün yorgunluğunun ardından sessiz bir anın tadını çıkarırken, aralarındaki atmosfer yavaşça değişmeye başlamıştı. Şakalaşma, hafif bir gerginlik ve kıvılcım ile karışmıştı, ancak bu, profesyonel sınırların ötesinde bir yakınlık hissiyatı yaratmıştı.

Thomas, Seraphina’nın oturduğu taşın yanına gelerek, “Bugün gerçekten iyi iş çıkardık. Ama açıkçası, bazı stratejiler üzerinde daha fazla çalışmamız gerekiyor,” dedi, gözleri Seraphina’nınkilerin üzerine odaklanmış olarak.

Seraphina, bu yorumu duyduktan sonra hafifçe gülümsedi. “Evet, belki de biraz daha geliştirmemiz gereken noktalar var. Ancak senin liderliğin sayesinde bu zorlukların üstesinden gelmek daha kolay oluyor.”

Thomas, Seraphina’nın bu yanıtını duyarak başını eğdi. “Senin desteklerin ve katkıların her zaman değerli. Ama sana bir şey itiraf etmeliyim,” dedi, ciddiyetle gözlerinin içine bakarak.

Seraphina, Thomas’ın bu ciddi ifadesine karşılık olarak kaşlarını kaldırdı. “Nedir?” diye sordu, merakla.

Thomas, bir an duraksadıktan sonra ‘’Kararların, davranışların ve eğitimlerdeki çaban çok profesyonelce, takdir ediyorum.’’ dedi. Gözlerindeki derinlik, söylediklerinin samimiyetini yansıtıyordu. Seraphina, Thomas’ın sözleri karşısında hafifçe başını eğdi ve samimi bir gülümseme belirdi yüzünde. “Teşekkür ederim, Alpha Thomas. Bu sözlerin benim için çok değerli,” dedi, gözleri parlayarak. Thomas’ın içtenliği ve takdiri, aralarındaki profesyonel bağın ötesinde bir anlam taşıdığını hissediyordu.

Thomas, Seraphina’nın bu yanıtı üzerine gözlerini hafifçe kırptı ve gülümsedi. “Artık bu savaşta ve stratejilerde yan yanayız. Dolayısıyla, bana Thomas diyebilirsin,” dedi, sesi nazik ama kararlı bir ton taşıyarak.

Seraphina, Thomas’ın bu teklifine karşılık olarak bir an düşündü. İçinde bulunduğu profesyonel ortamda, lideriyle olan ilişkisinin sınırlarını iyi biliyor ve bu sınırları korumak için çaba sarf ediyordu. Ancak, Thomas’ın bu yaklaşımı, aralarındaki ilişkinin daha insani bir boyut kazandığını hissettiriyordu.

“Thomas,” dedi, yüzündeki gülümseme daha da belirginleşerek. “O zaman sana Thomas diyeceğim. Bu teklifin, ekip olarak aramızdaki bağı güçlendirdiği kesin. Bu savaşta ve stratejilerde birbirimize daha yakın olmak, başarıya giden yolda büyük bir adım olabilir.”

Thomas, Seraphina’nın bu sözlerine karşılık olarak başını sallayarak memnuniyetle gülümsedi. “Aynen öyle. Bir ekip olarak çalışmak, yalnızca işimizi değil, aynı zamanda ilişkilerimizi de güçlendirir. Bu bağlamda, aramızdaki bu yakınlık, stratejilerimize ve savaşımıza katkı sağlar.”

Seraphina, Thomas’ın bu sözlerini dinlerken, aralarındaki bağın daha da güçlendiğini hissetti. İkisi de, bu anın profesyonel ilişkilerinin ötesinde bir anlam taşıdığını kabul ediyor ve bu anlayışla birlikte, daha verimli bir işbirliği için adımlar atıyorlardı.

Thomas, bu samimi anın ardından, Seraphina’ya küçük bir baş hareketiyle teşekkür etti. “Şimdi, bu samimi sohbeti bir kenara bırakıp, strateji planlarımız üzerinde daha fazla çalışmalıyız. Seninle çalışmak her zaman verimli ve keyifli,” dedi.

Seraphina, Thomas’ın bu yönlendirmesine karşılık olarak başını sallayarak, “Tabii ki. Planlarımızı geliştirmek ve uygulamak için buradayız. Hadi, işe koyulalım,” dedi.

İkisi de, bu küçük ama anlamlı sohbetin ardından, profesyonel görevlerine geri döndüler. Kamp ateşinin etrafındaki sessizlik ve akşamın huzuru, aralarındaki profesyonel ilişkiyi daha da güçlendirerek, strateji planlamalarına olan odaklarını artırmıştı.

Ve onları izlerken tüm bu yorgunluğumu atmıştım adeta.

Bakışlarım etrafı taramayı devam ederken Lydia, Jonas ve Martina’yı fark ettim.

Lydia bebeğini bu serin havada gezdiriyor ve Jonas da onlara eşlik ediyordu.

Lydia, serin havada bebek arabasını iterek bahçede dolaşıyordu. Hafif bir rüzgar, ağaçların yaprakları arasında tatlı bir hışırtı oluşturuyordu. Lydia’nın yüzündeki huzur ve mutluluk, küçük bebeğine duyduğu sevgiyi ve ilgiyi açıkça gösteriyordu. Bebek arabasının önünde, her şeyin güvenliğini sağlamak ve bebeğin konforunu artırmak için küçük bir battaniye örtülmüştü. Lydia, bebeğinin uyuduğundan emin olmak için arada bir nazikçe battaniyeyi düzeltiyor, arada bir de yüzüne tatlı bir gülümseme yayılıyordu.

Jonas, Lydia’nın yanındaydı ve onunla keyifli bir sohbet içinde görünüyordu. Şapkasını kafasına sıkıca oturtmuş, kışın soğuk havasına karşı hazırlıklıydı. Belli ki Lydia’nın her adımına dikkat ediyor, onun ve bebeğinin rahatını sağlamak için çaba sarf ediyordu. Yüzünde hafif bir endişe ifadesi vardı, ama bu endişe, ona eşlik ettiği için duyduğu memnuniyetten kaynaklanıyordu.

Lydia’nın başı, güneşin batmakta olduğu bu serin akşamda huzurla yukarıda, bebek arabasının itişiyle hafifçe sallanıyordu. Bebek, battaniyeye gömülü olarak derin bir uykuda görünüyordu. Lydia ve Jonas’ın sohbeti, bazen bebeğin uyuduğu bir anın tadını çıkarmak üzerineydi. Lydia’nın gözleri, o an her şeyin yolunda olduğunu ve bu anı dolu dolu yaşadıklarını gösteriyordu.

Seraphina ve Thomas’ın strateji tartışmasını dikkatle izlerken, Lydia’nın ne kadar değerli bir anaç olduğunu fark ettim. Onun bebeğine olan ilgisi ve sevgisi, etrafa yayılan huzur ve güven duygusunu artırıyordu. Jonas’ın sürekli olarak Lydia’ya yardımcı olma çabası ise, bu ailenin ne kadar uyumlu ve destekleyici bir yapıya sahip olduğunu gösteriyordu.

Kamp ateşinin etrafındaki huzur verici atmosfer, bu küçük ailenin bahçede geçirdiği keyifli zamanlarla daha da güzelleşmişti. Lydia ve Jonas’ın mutlu halleri, bu anın ne kadar değerli olduğunu vurguluyordu. İçimdeki yorgunluk, bu manzaranın ve atmosferin etkisiyle adeta dağılmıştı.

Bakışlarım etrafı taramaya devam ederken, Thomas ve Seraphina’nın yanındaki bu samimi anı izlemek, bana da bir nefes alma fırsatı sundu. Her şey, geceye uygun bir huzur içinde ilerliyordu. Bebeğin uyuduğu, Lydia’nın huzur bulduğu, ve Jonas’ın destekleyici tavırlarıyla dolu bu akşam, kamp ateşinin ışığında ve geceye yayılan sessizlik içinde, daha da anlamlı hale gelmişti.

Ardından, gözlerimi tekrar kamp ateşinin etrafına çevirdim. Diğerlerinin sohbete katıldığını, dinlenmeye çekildiklerini ve akşamın tadını çıkardıklarını fark ettim. Her şey, bu anın değerini ve bu geceyi paylaşmanın keyfini artırıyordu.

Bahçedeki huzur, akşamın serinliğinde daha da derinleşmişti. Kamp ateşinin etrafındaki yumuşak ışıklar, çevreyi etkileyici bir şekilde aydınlatıyordu. Ağaçların gölgeleri, ateşin ışığının etkisiyle dans ederken, ateşin çıtırtısı geceye huzur verici bir fon müziği sağlıyordu.

Lydia ve Jonas’ın keyifli sohbeti devam ederken, kamp ateşinin etrafında oturan diğerleri de kendi aralarındaki konuşmalarıyla geceye katkıda bulunuyorlardı. Seraphina ve Thomas’ın strateji tartışmaları sona ermişti ve şimdi, diğerlerinin yanında rahatlamış bir şekilde oturuyorlardı. Thomas, hala işlerini not alıyor ve strateji planları üzerinde düşünüyordu, ama yüzündeki ifade daha rahatlamıştı. Seraphina ise, arada bir Thomas’a göz ucuyla bakarak, onun çalışmalarını izliyordu.

Kamp ateşinin çevresindeki masaya dönüp, yorgun ama huzurlu bir şekilde oturuyordum. Çeşitli yemeklerin, tatlıların ve içeceklerin olduğu masada herkes keyifle sohbet ediyordu. Bir grup, kahkahalarla dolu sohbetler yaparken, diğerleri sessiz bir şekilde dinlenip akşamın tadını çıkarıyordu. Herkesin üzerindeki rahatlamış ifadeler, bu geceyi özel kılıyordu.

Kısa bir süre sonra, kamp ateşinin etrafında oturanlar arasında birkaç kişi daha belirdi. Lydia ve Jonas’ın yanına yaklaşan Martina, gülümseyerek Lydia’nın yanına oturdu. “Bu akşam bebeği dışarıda dolaştırmak güzel bir fikir olmuş,” dedi Martina, Lydia’nın yanındaki bebeğe nazar ederken. “Hava soğuk olabilir ama ateşin sıcaklığı ve bu güzel manzara her şeyi telafi ediyor.”

Lydia, başını sallayarak, “Evet, bu akşam her şey mükemmel. Bebek uykuda ve hava da oldukça sakin. Bu geceyi bu şekilde geçirmek çok huzur verici,” dedi.

Martina, bebekle ilgili birkaç tatlı söz söyledikten sonra, kamp ateşinin etrafında oturan diğerleriyle sohbet etmeye başladı.

Bu anlarda, bakışlarımı tekrar Thomas ve Seraphina’ya çevirdim. İkili, hala arasında bir şeyler konuşuyorlardı, ama konuşmaları, geceye uyumlu bir şekilde samimi ve rahat bir hal almıştı. Aralarındaki profesyonel bağ, bu anlarda daha da görünür hale gelmişti. Thomas’ın alfası olduğu role rağmen, Seraphina’yla aralarındaki doğal sohbet, iki dost gibi görünmelerini sağlıyordu.

Ateşin ışığı, gölgelerin dansını devam ettirirken, akşamın huzurlu atmosferinde, geceye yayılan tatlı bir sessizlik vardı. Herkesin yüzündeki gülümsemeler ve rahatlamış ifadeler, bu özel anı daha da anlamlı kılıyordu.

Gözlerimi tekrar çevirdiğimde, kamp ateşinin etrafında toplanan grup, bu geceyi tam anlamıyla değerlendirmek için çeşitli aktiviteler yapmaya başlamıştı. Kimi sıcak içeceklerin tadını çıkarıyor, kimi tatlı sohbetlerle bu geceyi paylaşıyordu. Her şey, bu akşamın bir parçası olmaktan duyulan memnuniyeti yansıtıyordu.

Bu atmosfer, bana bu savaşın ve mücadelelerin ötesinde, bir topluluk olarak nasıl bir araya gelebileceğimizi ve her anın kıymetini nasıl bilmemiz gerektiğini hatırlatıyordu. Gece ilerledikçe, kamp ateşinin etrafındaki bu huzur dolu anlar, hafızama kazınacak tatlı anılar olarak yerleşmişti.

O an yanımda bir hareketlilik hissettiğimde bakışlarımı çevirdim.

‘’Selam.’’ Gelen kişi Brad’den başkası değildi.

Hızlıca yanımdaki sandalyeye oturup rahatça yerleştiğinde bakışlarım üstünde gezindi. ‘’Selam?’’ dedim neden geldiğini sorgularcasına.

O ise sırıtmıştı.

‘’Nasıl gidiyor?’’ Bu ciddilik barındırmayan ve lafın gelişi olan sorusuna başımı olumluca sallayarak cevap verdim.

‘’İyidir. İki güzel antrenman günü geçirdim. Alfred’in verdiği öğrenciler sağlam çıktı, hızlı gelişiyorlar.’’

Brad başını sallayarak bakışlarını karşımızda biraz uzağımızdaki Thomas ve Seraphina’ya çevirmişti.

‘’Yeni bir aşk filizleniyor galiba!’’ Sesi biraz yüksek çıkmıştı.

Seraphina ve Thomas’ın bakışları Brad’i bulduğunda Brad ayağa kalktı.

‘’Kendilerini nasıl da biliyorlar!’’ diyerek kahkahayı patlattığında bakışlarım Thomas ve Seraphina üstünde gezindi.

Brad’in kahkahası, kamp ateşinin çevresindeki sessizliği aniden bozdu. Thomas ve Seraphina’nın gözleri, Brad’in enerjik çıkışına doğru kaydı. İkili, bu ani dikkat çekmeyi anlamış gibi görünüyordu. Thomas’ın gözleri, hafifçe kısıldı ve Seraphina’nın yüzünde kısa bir gülümseme belirdi.

Brad, hâlâ neşeyle gülümsüyordu, yüzündeki ifadeyi gizlemekten kaçınıyordu. “Thomas, Seraphina,” diye seslendi. “Her şey yolunda mı? Size birkaç dikkat çekici anla ilgili bir yorumda bulunmak istiyorum.” Gözleri, sarkastik bir parıltı ile parlıyordu.

Seraphina, biraz utanmış gibi bir ifade takınarak, “Brad, sen de her zamanki gibi dikkat çekici olmayı başarıyorsun,” dedi, gülümseyerek. Thomas ise sadece başını hafifçe eğdi ve Seraphina’nın yanına oturdu.

Brad’in neşesi, aniden daha da belirgin hale geldi. “Yeni bir aşk filizleniyor galiba!” dedi yine, sesindeki eğlence barizdi. “Bakıyorum da, siz ikiniz arasında oldukça özel bir şeyler var gibi.”

Thomas’ın gözleri, Seraphina’nın üzerine kayarken, Seraphina yavaşça kırmızı renkte bir parıltı göstermeye başladı. “Brad, sana bu konuda daha fazla bilgi vermeyeceğiz,” dedi Thomas, sesi hafifçe alaycıydı ama yüzünde samimi bir gülümseme vardı. “Öncelikle bu kadar dikkat çekme nedenin nedir?”

Brad, bu soruya kendinden emin bir şekilde cevap verdi. “Sadece dikkat çekici bir anı yakaladım ve bunu herkesle paylaşmak istedim. Sonuçta, yaşamın kendisi sürprizlerle dolu, değil mi?”

Thomas’ın gözleri, Brad’in bu neşeli yanıtını dinlerken, hafif bir şekilde kısıldı. “Dikkat çekici olmanın yanı sıra, Brad, biz işimizi yapıyoruz. Sen de eğlenmekte özgürsün.”

Brad, gülümseyerek Thomas’a bakarak, bir kez daha konuştu. ‘’Ah tabii öyle, öyle de… Sürünün de bilmeye hakkı vardır alfasının aşk hayatını değil mi?’’

Thomas bıkkınlıkla nefesini verip ayağa kalktığında ardından Seraphina onunla birlikte ayaklandı.

‘’Daha fazla burada kalmak istemiyorum, eğer devam etmek istersen beni bulabilirsin, yerimi biliyorsun Thomas.’’

Seraphina kamp ateşinin etrafını terk ettiğinde Brad sırıtmıştı.

‘’Utandı utandı. Kesin utandı.’’

Thomas ağır adımlarla Brad’e yaklaşırken fısıldadım.

‘’Kaçsan iyi olur.’’ Brad daha da kahkaha attığında uzaklardan bir çığlık duyuldu.

‘’Brad!’’

Lilith’e aitti.

Yine tüm halkı ayağa kaldırmıştı anlaşılan.

Lilith öfkeli adımlarla üzerimize doğru gelirken Thomas sırıtarak geriye doğru adımladı. Bu işi Lilith’e bırakıyor gibiydi.

Brad’in kahkahaları, Lilith’in yaklaşan öfkeli adımlarına karışırken, ortam bir anda gerildi. Lilith’in sesi, kamp alanındaki sessizliği yırtarak herkesi uykudan uyandırmış gibiydi. Gözleri öfke ve rahatsızlıkla parlıyordu.

Brad, Lilith’in hızla yaklaşan adımlarını fark ettiğinde, yüzündeki gülümseme hızla soldu. Thomas’ın yanına doğru geri adım attı ve görünüşte rahat bir tavır sergileyerek, Brad’in Lilith’le olan muhtemel karşılaşmasını izlemek üzere arka planda durmaya karar verdi.

Lilith, kamp ateşinin etrafındaki gruba doğru yürürken, herkesin dikkatini çekti.

Lilith, kamp ateşinin etrafında gergin bir sessizlik oluştuğu sırada, Brad’in neşesi ve alaycılığına karşı verdiği tepkisini ifade ederken, sesindeki sertlik daha da belirginleşti. Karanlıkta, Lilith’in gözleri öfkeyle parlıyordu. “Seninle konuşmam gereken önemli bir şey varken burada kurtlarla mı eğleniyorsun sen?” dedi, sesi belirgin bir çıkış ve hayal kırıklığıyla doluydu.

Brad, Lilith’in bu aniden patlayan öfkesine şaşkın bir şekilde bakarken, neşesi hızla yok oldu. Yüzündeki ifade, aniden ciddileşmişti. “Üzgünüm, Lilith,” dedi, sesinde biraz titreme belirginleşmişti.

‘’Aklımdan tamamen çıkmış.’’ O an Lilith daha da öfkelenmişti.

Lilith’in öfkesi, kamp ateşinin ışığında gölgelerle daha da belirginleşmişti. “Bu kadar mı önemsizim senin için!?” diyerek sesi titreyen bir öfke ve kırıklıkla yankılandı. Brad’in yüzündeki ifade, suçluluk ve şaşkınlık karışımını taşıyordu. Lilith’in bu patlaması, kampın sessizliğini daha da derinleştirmişti.

Lilith, bu sözlerden sonra hızla geriye dönüp uzaklaşmaya başladığında, Brad’in içinde bulunduğu durum daha da karmaşık bir hal aldı. Brad, Lilith’in ardında bıraktığı boşluğu izlerken, gözleri dolmuş bir şekilde geride kalanları toparlamaya çalıştı.

Thomas, Lilith’in öfkesine tanık olmuş ve gözleriyle Brad’e bir anlamda destek mesajı göndermişti. Ancak, Lilith’in bu kadar duygusal ve öfkeli bir şekilde hareket etmesi, Thomas’ın da dikkati üzerinde tutmasını gerektiriyordu. Seraphina, Thomas’ın yanındaki boşluğa doğru hafifçe yanaşmış ve sessizce dinlemeye başlamıştı.

Brad, Lilith’in uzaklaşmasıyla birlikte, aralarındaki gerilimi hafifletmek ve onun öfkesini yatıştırmak için içten bir şekilde konuşmaya karar verdi. Hızla Lilith’in arkasından koşarak, onun yanına yetişmeye çalıştı. “Lilith, bekle!” diye seslendi, adımlarında kararlı ve samimi bir hız vardı. “Lütfen dur, sana bir şey söylemem gerekiyor!”

Lilith, sesini duyarak yavaşladı, ancak öfkesi hâlâ yüzündeydi. Brad, onun yanına yaklaşırken, derin bir nefes aldı ve sözlerine devam etti.

“Gerçekten üzgünüm. Yanlış anladın beni. Ben geliyordum yanına sonra diğerlerini görünce selam vereyim derken işler uzadı anlasana kızım beni!’’

O an Lilith durup bir hışımda Brad’e döndüğünde Brad’in hızı ile az kalsın çarpışıyorlardı. Brad kendini zorlukla durdurup Lilith’in kollarından tuttuğunda Lilith onun elini kavradı.

‘’İyi o halde gel benimle.’’ Diyerek bir tarafı soğuk kanlılıklar işaret ettiğinde o an onlar da göz önünden kaybolmuştu.

Seslerine odaklandığımda ise arkalarında bıraktığı rüzgarı duymuştum sadece. Ve ardındansa menzil alanı dışına çıkmışlıklarını.

‘’Duyamıyor musun?’’ diye bir sırıtış yükseldiğinde başımı çevirip arkama baktım.

‘’Tyler?’’

‘’Bir şeyi unutmuşsun doğaüstü Tribrid’im. Ve o da… Duyma yetkinliği. Her bir özelliğini özenle geliştirip de bunu unutman oldukça şaşırtıcı.’’

Tyler’ın sesindeki hafif alay, dikkatimi çekmişti. Yüzündeki gülümseme, şu anda içinde bulunduğumuz durumu biraz daha hafifletmişti.

‘’Alay etmek dışında başka bir bildiğin yok mu senin?’’

O an üzerime doğru eğilmişti.

‘’Var… Ve gayet de iyi biliyorsun neredeyse hepsini.’’

Gözlerim gözlerinde kalakaldığında sırıtarak alnımı öperek geri çekildi.

‘’İlk madde kokularına odaklanmaktır, ikinci madde ise kokuyu ayırt eme. Sonrasında ise devreye kulak girer Kokularını ayırt ederek kokularına odaklandığının iki şahsiyeti derinden duymak için.’’

Tyler’ın bu sözleri aklımda yaparken çoktan uygulamaya koyulmuştum o benim yanıma otururken.

Tyler’ın anlattığı bu yöntemler, bana bir kez daha insanüstü yeteneklerimin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmıştı. Kokulara odaklanarak ve kulakları kullanarak etrafımdaki her şeyin daha net bir resmini çizebilirdim. Tyler’ın söyledikleri, özellikle de onun kendine has yaklaşımı ve öğretici tavrı, beni dikkatli olmaya yönlendirdi.

Tyler’ın açıklamalarının ardından, derin bir nefes alarak çevremdeki sesleri ve kokuları daha dikkatli bir şekilde dinlemeye başladım. Kamp ateşinin yanındaki kahkahalar ve fısıldayan rüzgar, bir yandan rahatlatıcı bir arka plan oluşturuyordu. Ancak bu sessizliğin içinde, Lilith ve Brad’in tartışmasının yankıları hâlâ mevcut olabilirdi.

Tyler, yanımda otururken dikkatle gözlerime bakıyordu. “Kokularına odaklan ve etrafındaki kişilerin duygusal durumlarını hissetmeye çalış. Lilith’in öfkesi hâlâ geçmemiş olabilir ve bu, Brad’in davranışlarını etkileyebilir.”

Kokulara odaklanmaya başladım, Tyler’ın söylediklerini aklımda tutarak. İlk olarak, Lilith’in tüylerinin arasında bıraktığı hoş olmayan bir metalik koku belirginleşti. Bu, onun öfkesini ve gerginliğini yansıtıyordu. Ardından, Brad’in biraz daha karmaşık bir kokusu vardı; endişe ve pişmanlık karışımı, onun Lilith ile yaşadığı gerginliği ortaya koyuyordu.

Bu bilgileri toplarken, Tyler’ın gözleri üzerimdeydi. “Şimdi seslere odaklan,” dedi. “Lilith’in ve Brad’in konuşmalarını dikkatlice dinle. Onların aralarındaki çatışma, belki de önemli bir bilgi taşıyor.”

Gözlerimi kapatarak, dikkatimi seslere vermeye başladım. Lilith’in sert adımları ve Brad’in üzgün tonları, aralarındaki gerginliği daha da belirginleştiriyordu. Konuşmalarının arasında, Brad’in üzgün olduğu kadar, Lilith’in de hala sinirli olduğunu hissedebiliyordum.

“Tamam, Lilith ve Brad’in yerini tespit edebildim,” dedim, gözlerimi açarak Tyler’a bakarak. “Görünüşe göre, Lilith’in öfkesi hâlâ yüksek ve Brad, durumu yatıştırmak için çaba sarf ediyor.’’

Tyler sırıtmaya başladığında başımı dikkatlice ona çevirmiştim.

‘’Peki ya ne konuşuyorlar?’’

O anda bakışlarım gözlerinde sabit kalmıştı ve kıvrılan dudaklarında.

‘’Duyamıyor musun ki?’’ diye sorduğumda bir kez daha sırıttı.

‘’Anlayamıyorum seni!’’ Nihayet cevap daha fazla gecikmemişti.

‘’Sadece uğultu şeklinde.’’ Dediğinde şaşırıp kalmıştım.

Duyularım keskin ve açıktı şu an ve gayet de iyi duymaktaydım.

‘’Sence kaç kilometre ötede olabilirler?’’ diye sorduğunda düşüncelere daldım.

‘’Çok önemli bir şey olabileceğini varsayarsam kurt duyuşundan öteye geçmiş gibiler. Ve senin de uğultulu duyduğunu varsayarsak üç kilometre falan mı öte gittiler?’’

Tyler başını olumluca salladığında şaşırmış ve de afallamıştım.

‘’Ama ben duyabiliyorum.’’

Tyler gururlanmış bir gülümseme ile ‘’Çünkü sen Tribrid’sin.’’ Dediğinde gülümsemem yüzümde büyüdü.

Tyler’ın gururlu gülümsemesi, içindeki memnuniyeti ve güveni yansıtıyordu. “Evet, çünkü sen Tribrid’sin,” dediğinde, bu basit ama etkili açıklama yüzümde bir gülümseme oluşturdu. “Bu, tüm doğaüstü yeteneklerin birleşimi ve bu yeteneklerin avantajlarını doğru şekilde kullanabiliyorsun.”

Çünkü ben tribrid’im…

Tyler’ın sözleri, kendimi daha güçlü ve yeteneklerimi daha iyi kullanabileceğim konusunda cesaretlendirdi. İçimde bir güven dalgası hissettim. Gülümsemem genişlerken, Tyler’ın tavsiyesi aklımda yer etmişti.

“Teşekkür ederim, Tyler,” dedim, ona içten bir gülümsemeyle bakarak.

Ayağa kalktığımdaysa Tyler da benimle birlikte kalktı.

‘’Gidiyor musun?’’

Başımı ona karşı içtenlikle salladığında nefesini yüzüme verdi.

‘’Peki öyleyse… Daha sonra görüşürüz, dinlenmene bak sevgilim.’’

Fısıltısı kulaklarımla buluşurken kıkırdamıştım. Dudakları yanağımı sürtüp bir öpücük kondurduğunda onun yanında yavaşça adımlayarak uzaklaştım.

Tyler’ı arkamda bıraktığımda yolum bungalovuma çevrilmişti.

Yeni bir gece, yorgunluğun üstesinden bir kez daha geleceğim gece beni beklemekteydi.

Tyler’la vedalaşıp, kamp alanından uzaklaşarak bungalovuma doğru yürümeye başladım. Yıldızlı gökyüzü ve gece rüzgarı, beni yavaşça rahatlamaya ve düşünmeye teşvik ediyordu. Bungalovuma vardığımda, kapıyı açıp içeri adım attım ve kendimi rahat bir koltuğa bıraktım.

Bungalovun sıcak ve sessiz atmosferi, düşüncelerimi toparlamam için idealdi. İçerideki huzur, bana sakin bir ortam sunuyor ve bu gece yaşananları analiz etmek için gereken zamanı sağlıyordu.

Loading...
0%