Yeni Üyelik
139.
Bölüm

S5B17

@selinayeda_x

Üçüncü gün, ve de tatil öncesi son gün!

Stratejik planları gerçek bir dövüş simülasyonuna dönüştürdük. Öğrenciler, gerçek bir mücadele ortamında yeteneklerini test etti. Simülasyon, her şeyin gerçek bir savaş gibi hissettirmesini sağlıyordu; sesler, hareketler, baskı… Her şey gerçekçiydi.

Üçüncü gün, eğitim kampının tatil öncesi son günüydü ve bu özel günde, tüm enerjimizi ve odaklanmamızı son bir kez toplamak zorundaydık. Günün ilk ışıklarıyla birlikte kamp alanı hareketlendi; öğrenciler heyecanlı ve biraz da tedirgin bir şekilde sabah egzersizlerine hazırlandılar. Stratejik planların gerçek bir dövüş simülasyonuna dönüşeceği bu gün, her şeyin gerçek bir savaş gibi hissettirilmesini sağlayacak bir ortamda geçecekti.

Kamp ateşinin etrafındaki alan, büyük bir simülasyon merkezi haline dönüştürülmüştü. Kurulan çeşitli yapay engeller, gölgeler ve kapalı alanlar, bir savaş alanının tüm karmaşıklığını taklit etmek için titizlikle yerleştirilmişti. Öğrenciler, bu yapay ortamda karşılaşacakları her türlü duruma hazırlıklı olabilmeleri için dikkatlice planlanmış bir dizi zorlukla karşı karşıya kalacaklardı.

Sabahın erken saatlerinde, öğrenciler bölgelere dağıldı ve ilk simülasyon senaryolarına geçiş yaptılar. Her biri, karşılaşacakları çeşitli düşman türleri ve senaryolar için belirli stratejiler geliştirmişti. Simülasyon, her an gerçekçi sesler, titreyen zeminler ve baskının etkisiyle öğrencileri sürekli olarak sınırlarına çekti. Yapay patlamalar, ani karanlıklar ve hızlı hareket eden figürler, onların her yönüyle hazır olmalarını zorunlu kıldı.

İlk senaryo, öğrencileri bir ormanlık alana yerleştirdi. Düşman olarak belirlenen figürler, sessizce hareket eden, etrafı izleyen varlıklar olarak tasarlanmıştı. Öğrenciler, bu sessiz tehditleri fark etmek ve etkili bir şekilde yanıt vermek zorundaydılar. Zemin üzerindeki çeşitli engeller, ağaçlar ve saklanma noktaları, onların stratejik düşünme becerilerini test etmek için özenle yerleştirilmişti. Her adımda dikkatli olmaları, sessiz ve etkili hareket etmeleri gerekiyordu.

Simülasyon ilerledikçe, her öğrencinin kişisel yetenekleri ve zayıf noktaları ortaya çıktı. Bir öğrencinin stratejik düşünme yeteneği oldukça etkileyiciydi, ancak fiziksel dayanıklılığı konusunda eksiklikler gösteriyordu. Diğer bir öğrencinin duruşu mükemmeldi, ancak hız ve refleksler üzerinde daha fazla çalışması gerekiyordu. Eğitim sırasında, her bir öğrencinin performansını dikkatle izledim ve simülasyonun ardından geri bildirimde bulunmak için notlar aldım.

Öğle vaktinde, öğrencilerin enerjilerini toplamak ve dinlenmeleri için bir ara verdik. Yemek molasında, öğrencilere hem moral vermek hem de ilerlemelerini değerlendirmek için kısa sohbetler yaptım. Her birinin gözlerinde, ne kadar çaba gösterdiklerini ve zorlukları nasıl aştıklarını görmek beni gururlandırıyordu.

Simülasyonun öğleden sonraki kısmı, daha karmaşık ve zorlu senaryolar içeriyordu. Öğrenciler, bir şehir ortamında karşılaşacakları çeşitli tehlikeleri simüle eden senaryolarla test edildiler. Burada, hem çevreyi kullanma hem de düşmanlarla etkili bir şekilde başa çıkma yetenekleri değerlendirildi. Yapay binalar, dar sokaklar ve patlayan ışık efektleri, gerçek bir şehir savaşının hissini vermek için titizlikle tasarlanmıştı.

Sonuç olarak, her öğrencinin performansını detaylı bir şekilde değerlendirdim. Her birinin güçlü yönlerini ve geliştirmesi gereken alanları vurguladım. “Senin stratejik düşünme yeteneğin oldukça iyi, ama fiziksel dayanıklılığını artırman gerekebilir,” dedim birine. “Duruşun mükemmel, ama hızını ve reflekslerini geliştirmelisin,” dedim diğerine.

Eğitim sürecinin sonlarına yaklaşırken, tüm öğrencilerle bir araya geldik. Eğitim sürecindeki ilerlemeleri, zorlukları ve başarıları konuşarak, her öğrencinin gelişimini gözden geçirdik. “Bu süreçte, her birinizin ne kadar ilerlediğini görmek beni çok mutlu etti,” dedim. “Öğrenme ve gelişim yolculuğunuz burada bitmiyor. Her zaman daha ileriye gitmek için çalışmalısınız.”

Bu eğitim süreci, hem benim hem de öğrencilerim için büyük bir yolculuktu. Her bir öğrenci, hem bireysel olarak hem de grup olarak önemli adımlar attı. Vampir avcılığı konusundaki bilgilerini ve becerilerini geliştirdi. Eğitim sürecinde gösterdikleri özveri ve kararlılık, onları gelecekteki zorluklara daha iyi hazırlayacak ve daha güçlü birer avcı yapacaktı.

Eğitim sürecinin sonunda, içimdeki tatmin duygusu ve motivasyon, bu yolculuğun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Her bir öğrencinin başarısı, benim için büyük bir ödül oldu. Bu süreç, sadece bir eğitmen olarak değil, aynı zamanda bir lider olarak da gelişim fırsatı sundu. Her bir öğrencinin başarıları, benim için büyük bir tatmin kaynağıydı ve bu yolculuk, gelecekteki zorluklar için ne kadar hazır olduğumu bir kez daha kanıtladı.

Son olarak, eğitim sürecinin sonlarında öğrencilerle bir araya geldik ve tüm süreci değerlendirdik. Eğitim sürecindeki ilerlemeleri, zorlukları ve başarıları konuşarak, her öğrencinin gelişimini gözden geçirdik. “Bu süreçte, her birinizin ne kadar ilerlediğini görmek beni çok mutlu etti,” dedim. “Öğrenme ve gelişim yolculuğunuz burada bitmiyor. Her zaman daha ileriye gitmek için çalışmalısınız.”

Eğitim süreci, hem benim hem de öğrencilerim için büyük bir yolculuktu. Her bir öğrenci, hem bireysel olarak hem de grup olarak önemli adımlar attı. Vampir avcılığı konusundaki bilgilerini ve becerilerini geliştirdi. Eğitim sürecinde gösterdikleri özveri ve kararlılık, onları gelecekteki zorluklara daha iyi hazırlayacak ve daha güçlü birer avcı yapacaktı.

Bu süreç, bana sadece bir eğitmen olarak değil, aynı zamanda bir lider olarak da gelişim fırsatı sundu. Her bir öğrencinin başarısı, benim için büyük bir ödül oldu. Eğitim sürecinin sonunda, içimdeki tatmin duygusu ve motivasyon, bu yolculuğun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.

Kısacası özetlemek gerekirse:

Eğitimler, her öğrencinin fiziksel yeteneklerini ve mevcut becerilerini değerlendirmeye yönelik temel tekniklerle başladı. İlk gün, öğrenciler temel duruşları, saldırı ve savunma tekniklerini öğrendiler. Güneşin ilk ışıklarıyla başlayan bu eğitimler, sıcak bir yaz gününde bile adeta bir sınav gibi hissediliyordu.

Her sabah, öğrenciler, dayanıklılık ve güç kazanmak için çeşitli fiziksel egzersizlere tabi tutuldu. Koşu, yük taşımak, yüksek atlamalar ve tırmanma gibi aktiviteler, hem kardiyovasküler dayanıklılığı hem de kas gücünü artırmak amacıyla uygulandı. Özellikle ağır yükler taşırken, sırt kaslarının ve bacak kaslarının güçlendirilmesi sağlandı.

Temel dövüş teknikleri, öğrencilere adım adım öğretildi. Her biri, bıçak ve kazık kullanma, savunma hareketleri, çarpışma ve kaçış teknikleri üzerinde çalıştı. Öğrenciler, tekniklerin her bir aşamasını, Adelia'nın dikkatli gözetiminde, tekrarlayarak öğrenmeye başladı. Yavaşça başlayan hareketler, zamanla hız ve güç eklenerek zorlaştı.

İkinci gün, öğrenciler gruplara ayrılarak, çeşitli stratejik senaryolar üzerinde çalıştı. Her grup, karşılaştıkları senaryolara uygun stratejiler geliştirdi. Bu senaryolar, bir vampir saldırısına nasıl tepki verileceğini, bir tuzağa nasıl düşmeden geçileceğini ve savunma hatlarını nasıl oluşturacaklarını içeriyordu.

Stratejik planlamada, öğrenciler analiz yapmayı ve planlarını uygulamayı öğrendi. Bir senaryo üzerinde çalışırken, stratejik yerleşim, kaynak yönetimi ve kriz anlarında hızlı karar verme gibi beceriler üzerine yoğunlaşıldı. Her öğrencinin liderlik yetenekleri ve grup içindeki rolü değerlendirildi.

Simülasyonlar, gerçek bir dövüş deneyimi yaşamak için kullanıldı. Öğrenciler, gerçek bir vampir saldırısı gibi tasarlanmış ortamlarda ve koşullarda, öğrendikleri teknikleri uygulama fırsatı buldu. Bu simülasyonlar, ses efektleri, hareketli hedefler ve gerçek zamanlı tepkilerle oldukça gerçekçi hale getirildi.

Zihinsel dayanıklılık, eğitimlerin önemli bir parçasıydı. Öğrenciler, baskı altında nasıl düşünmeleri gerektiğini ve stratejik kararlar almalarını geliştirdiler. Stres altında kalma, çözüm üretme ve anlık karar verme yeteneklerini test eden görevler verildi.

Öğrenciler, kriz anlarında soğukkanlılıklarını koruyarak problem çözme yeteneklerini geliştirdi. Bu, çeşitli acil durum senaryolarında başarılı bir şekilde yönetilme becerisi kazandırmayı amaçlıyordu. Her öğrencinin kriz anındaki liderliği ve karar verme yetenekleri değerlendirildi.

Eğitimlerin her aşamasında, öğrencilerin performansı dikkatlice değerlendirildi. Her günün sonunda, öğrencilere bireysel geri bildirimde bulunuldu. Bu geri bildirimler, hem teknik hem de stratejik açıdan hangi alanlarda gelişmeleri gerektiğine dair bilgiler sundu.

Geri bildirimlerin ardından, her öğrencinin gelişim alanlarına yönelik özel eğitimler düzenlendi. Eksik kaldıkları veya zorlandıkları alanlarda, ekstra pratik ve rehberlik sağlandı. Her öğrencinin güçlü yönlerini pekiştirirken, zayıf yönlerini güçlendirmek için bireysel olarak çalıştım.

Bu yoğun eğitim süreci, öğrenciler için hem fiziksel hem de zihinsel olarak büyük bir sınav oldu.

Özenli ve detaylı bir eğitim uyguladım, tıpkı Alfred’in de istediği gibi.

Şimdiyse de yoğun antrenmanlar ve ilerlemeler, karşılıklı dövüşmeler ve de kazıklı antrenmanlar bizleri beklemedeydi.

Tabii ki de ondan önce hem kendime hem de öğrencilere birer gün kafa tatili vermiştim.

Bu üç günlük eğitim ardından dinlenmek için bungalovuma çekildim.

Yorucu bir gün olmuştu ama neyse ki yarın tatildeydim.

O sabah, Kanada’nın serin havası ciğerlerime dolarken, ormanın derinliklerinden gelen kuş sesleri ruhumu huzurla doldurdu. Günün ilk ışıkları, ağaçların yapraklarına zarifçe dokunuyordu. Tyler’ın beni neden bu kadar erken uyandırdığını anlayamıyordum. Yüzünde her zamankinden farklı, gizemli bir ifade vardı. Ama onunla birlikte ormanın derinliklerine doğru yola çıktığımızda, bu sabahın sıradan bir sabah olmayacağını hissettim.

Gözlerimi araladığımda, odanın içindeki sessizlikte, Tyler’ın bana bakarken ki gülümsemesi dikkatimi çekti. Yavaşça uyanmaya çalışırken, Tyler’ın odanın köşesinde bir tabak ve bir fincan ile durduğunu fark ettim. İri bir kahvaltı tabağının içinde taze pişmiş ekmekler, meyveler ve el yapımı reçeller vardı. Fincanında ise kokulu bir bitki çayı vardı ki, bu çayın bu kadar erken saatte beni uyandırmak için özel olarak hazırlandığını hissettim.

Tyler, kahvaltı hazırlığıyla ilgili bir izlenim bırakıyordu. İki elini de kullanarak, bir elinde bir fincan çay ve diğer elinde bir tabakla yaklaşırken yüzündeki gülümseme, her zamankinden daha samimi ve sevgi doluydu. Gözleri, gözlerime bakarken, hafif bir tebessümle ellerindeki tabak ve fincanı dikkatle yerleştirdi.

“Günaydın,” dedi, sesi yumuşacık ve huzur vericiydi. “Erken kalkmanın bir sebebi var. Senin için özel bir şey hazırladım.”

Sözlerinin ardından, kahvaltı tabağını ve çayı nazikçe yan tarafa koydu. Yavaşça otururken, başını hafifçe eğip bakışlarını dikkatle yüzüme yöneltti. “Bugün ormanda senin için küçük bir sürprizim var,” dedi.

Gülümsemem yüzüme yayıldı. “Seni görmek bile sabahı güzelleştiriyor. Ne tür bir sürpriz bu?”

Tyler, yanıt olarak sadece hafif bir gülümseme ile başını salladı ve bir an için sessiz kaldı. Sonra, ellerindeki tabak ve fincanı bana uzatarak, “Önce kahvaltını yap ve ardından seni ormanın derinliklerine götüreceğim,” dedi.

Yavaşça getirdiği tepsiyi mideye indirdim, Tyler’ın özverili ve düşünceli hareketlerini izlerken. Elimdeki bitki çayının bu kadar ferahlatıcı olduğunu ve kahvaltı tabağının taptaze lezzetlerini birer birer tattım. Tyler’ın gözlerinde, bu sabahı benim için özel kılma arzusu vardı ve bu, beni hem mutlu hem de huzurlu hissettirdi.

Kahvaltı sayılmayan atıştırmalıklar sonrası Tyler, beni elinden tutarak, ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladık. Yol boyunca, kuşların şarkıları, taze orman havası ve Tyler’ın yanında olmanın verdiği güven duygusu, bu sabahı unutulmaz kıldı. Onun bu özel sabah hazırlığı, hem kalbimde hem de ruhumda derin izler bıraktı, ve günün nasıl geçeceğini merakla beklememe neden oldu.

Tyler'ın yanında yürürken, ormanın derinliklerine doğru ilerledik. Ayaklarımızın altında çıtırdayan kuru yaprakların sesi ve ağaçların arasından süzülen güneş ışığının yarattığı dans, her adımımızı özel kılıyordu. Tyler, yürüyüş esnasında, bana her zamankinden daha yakın ve düşünceli bir haliyle yaklaşıyordu. Gözleri, hafifçe parlayan bir sevgi ve heyecanla doluydu.

‘’Seni özel bir yere götüreceğim.’’ Dedi Tyler, sesindeki tatlı bir heyecanla.

Gözlerimi onunkiyle buluşturduğumda, derin bir güven duygusu hissettim. “Bu kadar gizemli olman beni meraklandırıyor. Neymiş bu özel yer?”

Tyler, sessiz bir gülümseme ile karşılık verdi ve bir süre boyunca ormanın içinden geçtiğimiz yolları gösterdi. Çevremizdeki doğa, kendine özgü bir huzur ve sessizlik içinde, sabahın taptaze enerjisini sunuyordu. Ağaçların arasındaki ışık huzmeleri, ormanı mistik bir atmosferle dolduruyordu.

Yürüdüğümüz patikada, adımlarımız uyum içinde ilerliyordu; sanki birlikte yürüdüğümüz bu yol, bir ömür boyu sürecek olan yolculuğumuzun bir metaforu gibiydi. Ormanın içindeki bu patika, hem bilinen hem de bilinmeyenle doluydu. Her adımda, Tyler’ın bana olan sevgisini hissediyordum. Kalbimde onunla geçirdiğim her anın değerini biliyor, onunla geçireceğim her geleceği hayal ediyordum.

Bir süre sonra, patikanın sonunda ufak bir açıklığa ulaştık. Burası, Tyler’ın önceden keşfettiği, kimsenin bilmediği gizli bir cennet köşesiydi. Gözlerim önünde, yeşilin en güzel tonlarıyla çevrili, küçük bir göl parlıyordu. Su, günün ilk ışıklarıyla dans ederken, rüzgarın hafif esintisiyle birlikte etraftaki ağaçlar nazikçe sallanıyordu. Bu, sadece Tyler’ın beni getirebileceği kadar özel bir yerdi.

Gözlerim Tyler’a kaydı. O an, onun yüzündeki kararlı ve yumuşak ifadeyi fark ettim. Gözlerinde o tanıdık sevgi dolu bakışı, ama aynı zamanda gizemli bir kararlılığı gördüm. Birkaç adım atarak gölün kenarına yaklaştı ve bana dönüp elimi tuttu. Parmaklarının sıcaklığı, kalbimde bir ateş yakmış gibi hissettirdi. Onun yanımda olması, her şeyin tam ve doğru olduğunu hissettiriyordu.

"Adel," dedi, sesi her zamankinden daha yumuşak ama bir o kadar da ciddiydi. "Sana bu sabah neden buraya gelmemizi istediğimi merak ediyorsundur."

Merak ediyordum, evet. Ama aynı zamanda içimde bir huzur, bir bekleyiş vardı. Kalbim bir yandan hızla atarken, bir yandan da durmak istiyordu. O anın ağırlığını, her kelimenin ardında saklı olan derin anlamı hissediyordum.

Tyler, elini cebine götürdü. O an, zaman durdu. Nefesim kesildi, sanki dünya etrafımda yavaşlamıştı. Parmaklarının arasından zarif, küçük bir kutu çıkardığında, gözlerim kocaman açıldı. Kutunun siyah kadife yüzeyi, sabahın ilk ışıklarıyla hafifçe parlıyordu. Onun elinde bu kutuyu görmek, içimdeki tüm duyguları bir araya getirdi; sevinç, heyecan, belki de biraz korku… ama hepsinin ötesinde, derin bir aşk.

Tyler, kutuyu açmadan önce gözlerimin içine baktı. O bakışta, dünyadaki her şeyi görebilirdim. Orada, onunla birlikte yaşadığım her anı, her zaferi, her kaybı gördüm. Ve o an, Tyler’ın benim için ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım.

Hani demiştim ya…

Önce bileklik, sonra kolye ardındansa küpe…

Bir gün de yüzük gelecek diye…

Bu sefer kutumda büyük hissediyordum işte.

Bu jest ve heyecan ancak yüzükte bu kadar ihtişamlı ve heyecan verici olabilirdi,

"Adel…" dedi, sesi şimdi biraz daha titrek ama bir o kadar da kararlıydı. "Sana her zaman seninle birlikte olmak istediğimi söyledim. Ama bugün… sana bir şey daha söyleyeceğim.’’

Kutuyu yavaşça açtı ve içindeki yüzüğü gördüğümde, kalbim bir anlığına durdu. Yüzük, parmaklarımın ucuyla dokunmaya korkacağım kadar zarif ve güzeldi. Üzerinde parıldayan taş, sabahın ilk ışıklarıyla gökyüzündeki yıldızlar kadar ışıltılıydı. Ama bu yüzük sadece bir mücevher değildi; bu, Tyler’ın bana olan sevgisinin, bağlılığının ve bizimle geçireceği geleceğin bir simgesiydi.

"Adelia’m," diye devam etti Tyler, gözlerimde derinlere dalarak.

‘’Dört yıllık hasretin bir sonu olmalı değil mi artık?’’ Başım yavaşça ve de istemsizce sallandığında Tyler sözlerini sürdürdü.

‘’Seninle birlikteyken, kendimi tam ve eksiksiz hissediyorum. Seninle birlikte bu dünyayı daha güzel, daha yaşanabilir bir halde görüyorum. Ve sana sadece şu anı değil, geleceği de sunmak istiyorum."

Yutkundum, gözlerim doldu. Kalbim göğsümde öyle şiddetli atıyordu ki, onu duyabileceğini düşündüm. Tyler’ın dudaklarından dökülen her kelime, ruhuma işliyordu. Onun bana olan sevgisini her an hissetmiştim, ama şimdi, burada, bu yüzükle birlikte bu sevgi daha somut, daha gerçek bir hal aldı.

Tyler dizlerinin üzerine çöktü. Bu hareket, kalbimde bir dalga yarattı; derin, güçlü bir dalga. Gözlerimdeki yaşlar artık gizlenemiyordu, yavaşça yanaklarıma süzülüyorlardı. Onun bu kadar nazik, bu kadar sevgi dolu olması, beni derinden etkiliyordu.

"Adelim," dedi Tyler, sesi şimdi daha yumuşak, ama bir o kadar da güçlüydü.

‘’Alfred’in şu isteklerine bir kez değer mi versek acaba?’’

Sırıttığımda Tyler sözlerini büyük bir ciddiyetle sürdürdü.

‘’Belki hemen olmasa da… Yine de yüzüğü almanı isterim. Ve bütün sorunlar çözülüp huzura erdiğimizde… İlişkimiz hakkında konuşalım olur mu?’’

Başım bir kez daha sallandığında Tyler sırıttı.

‘’Aslında bu pek de bir evlilik teklifi sayılmaz. Yani evlilik teklifi yapsam bu kadar ucuz olmaz… Ben teklif ediyorum ki… Benimle nişanlanır mısın? Evliliğe ilk adımımız olsun, bu sefer de yüzüklerle kenetlenelim birbirimize?’’

. Kutunun içindeki yüzüğü nazikçe çıkardı ve bana doğru uzattı. "Adelia Winchester!" dedi, sesi şimdi fısıltı kadar yumuşak ama bir o kadar da güçlüydü. "Benimle ikinci bir teklife kadar nişanlı kalır mısın?’’

O an, dünya tamamen durdu. Zaman, mekan, her şey… sadece Tyler ve ben vardık. Gözlerimden süzülen yaşlar, yanaklarımı ıslatırken, kalbimde bir aydınlanma hissettim. Bu yüzük, sadece bir yüzük değildi; bu, Tyler’ın bana sunduğu bir hayatın, bir geleceğin, bir sonsuzluğun simgesiydi.

Gözlerim Tyler’ın derin, sevgi dolu bakışlarına kenetlenmişti. Onun ne kadar ciddi, ne kadar kararlı olduğunu görebiliyordum. O an, tüm hayatımı onunla birlikte geçirmekten daha doğru bir şey olamazdı.

Tyler’a doğru eğildim, yüzümde büyük bir gülümsemeyle. "Evet," dedim, sesi titreyen bir fısıltıyla. "Evet, Tyler. Seninle evlenmek istiyorum."

Tyler’ın yüzünde beliren gülümseme, dünyadaki tüm güneşleri bile gölgede bırakabilecek kadar parlaktı. Yüzüğü nazikçe parmağıma takarken, elleri titremedi, ama dokunuşunda hissettiğim duygu, içimde bir sıcaklık yarattı. Kalbimde bir yerin dolduğunu hissettim. Artık her şey tamamdı, her şey olması gerektiği gibiydi.

Tyler ayağa kalktı, beni kollarına aldı ve dünyadaki tüm karmaşa, tüm zorluklar bir an için kayboldu. Sadece o an, sadece biz vardık. Onun kollarında, tüm korkularım, endişelerim, gelecekle ilgili belirsizliklerim eridi. Sadece o anın saflığı, o anın güzelliği vardı.

Tyler’ın dudakları, nazikçe benimkilerle buluştuğunda, içimde bir patlama hissettim. Bu, sadece bir öpücük değildi; bu, onunla geçireceğim bir ömrün, bir geleceğin, bir sonsuzluğun başlangıcıydı. O an, dünyadaki tüm mutluluklar bir araya geldi ve bu öpücükte vücut buldu.

Gölün kenarında, sabahın ilk ışıkları altında, hayatımın en önemli anlarından birini yaşıyordum. Tyler’ın bana sunduğu bu yüzük, onun bana olan sevgisinin, bağlılığının ve sadakatinin bir simgesiydi. Bu yüzükle birlikte, hayatlarımızı da birbirine adadık, bir kez daha.

Tyler’ın parmağıma yüzüğü takarken yüzündeki heyecanı görünce, gülümsemem genişledi. Yüzük parmağıma oturduğunda tam o sırada, Tyler’ın arkasındaki bir grup sincap, göldeki cevizleri toplamakla meşgul sincaplar belirdi. Sincaplar, Tyler’ın heyecanını görünce merakla bakıp bir iki adım atarak yanımıza doğru ilerlemeye başladılar.

Bu durumu fark edince gülümsedim. “Sanırım sincaplar da bu anı kutlamak istiyor,” dedi.

Tyler, sincapların bize yaklaştığını görünce birden ciddi bir ifadeyle onlara döndü.

Sincaplar, Tyler’a yaklaşıp birer birer küçük cevizleri onun ayaklarına bırakmaya başladılar. Sincapların bu “hediye” sunma hareketini görünce kahkahayla güldüm.

Tyler içlerinden bir tanesini yakalamaya çalışırken hepsi bir yana kaçışmıştı.

Tyler’ın elinden tutup onu yukarı çektiğimde midemde garip bir şey hissetmiştim.

Ah dün fazlasıyla yorulmuştum ve bugün kan yerine sadece bir şeyler atıştırmıştım.

Tyler, endişeyle, “Ne oldu?” diye sordu. İçimdeki belirsizlik, kendini yavaşça ortaya koyuyordu.

‘’Yok bir şey… Biraz kan arzuladım da…’’ Bu sözlerime Tyler gülümsediğinde yüzünde yaramaz bir bakış oluşmuştu bir kez daha, ama içinde şefkat ve merhamet yatan.

‘’Beni mi sincapları mı?’’ Güldüğümde kahkaham tüm göl kenarında yankılanmıştı.

‘’İkisi de değil. Normal bir şekilde torbadan tüketmek istiyorum. Dün biraz fazla yoruldum. Bugün de erkenden seninle buraya geldik, dinlenmeye gerçekten çok ama çok ihtiyacım var.’’

Tyler beni başıyla onayladığında yavaşça elime uzandı.

‘’Bir sorun yok değil mi?’’

Elini tutarken, içimdeki huzursuzluk biraz olsun dindi. “Bir sorun yok, Tyler. Sadece biraz dinlenmeye ihtiyacım var,” dedim. Onun yanında olmak ve bu anı paylaşmak, endişelerimi hafifletiyordu. Tyler’ın nazik bakışları ve desteği, içimdeki gerilimi yavaşça yok etti.

Göldeki sincaplar ve ördekler etrafımızda hareket ederken, Tyler ve ben, bu basit ama anlamlı anın tadını çıkardık.

Tyler ve ben, göldeki keyifli anımızı sonlandırıp bungalova dönmeye karar verdik. Bungalova dönüş yolunda, gölde geçirdiğimiz vakit ve sincapların sunduğu cevizlerin yarattığı komik anılar aklımda dönüp duruyordu.

Göl kenarındaki patikayı takip ederken, ağaçların arasından süzülen ışık, etrafı yumuşak bir şekilde aydınlatıyordu. Tyler, yanımda yürürken, arada bir dikkatle üzerime bakıyordu. Gözleri, yüzümdeki hafif yorgunluk ve huzursuzluğu fark etmiş gibiydi.

Yol boyunca, Tyler’ın elini tuttuğumda, içimdeki garip hislerin geçtiğini ve huzurun yerini aldığını fark ettim. Bungalova yaklaştıkça, her adımda rahatlama ve güven duygusunu daha fazla hissetmeye başladım. Yürüyüşümüz, oldukça sessiz ve huzurlu geçti, Tyler’ın sessizliği de bu huzuru destekliyordu.

Bungalova vardığımızda, kapıyı açıp içeri girdiğimizde, sıcak ve rahat bir atmosferle karşılandık. Tyler, bungalovun içini hızla düzenlemeye başladı, bu arada ben de bir köşeye oturup biraz dinlenmeye karar verdim. Tyler, kan getirmek üzere gitmiş iken ben de rahatlamak için koltuğa oturdum ve pencereden dışarı bakarak doğanın güzelliğini izledim.

Tyler ellerinde kan paketiyle yanıma geldiğinde yavaşça doğrulup elindeki bir tanesini aldım.

Tyler, dikkatlice kan paketlerini masanın üzerine yerleştirirken, gözleri üzerimdeki hafif endişeyi fark etti. Yüzündeki şefkatli ifade, içimi ısıtan bir dokunuş gibi geldi.

"Yorgun görünüyorsun," dedi Tyler, sesinde samimi bir endişe tonu vardı. "Bir şeyler yemek ister misin? Belki biraz daha dinlenmek de iyi gelir."

Başımı sallayarak, “Bana kan yeterli olacak, teşekkürler,” dedim ve paketi açıp dudaklarıma götürdüm.

Kanın sıcaklığı, bedeni rahatlatan bir etki yarattı. Yavaşça içmeye başladım.

Pencerenin önünde otururken, dışarıda ağaçların ve gölün üzerinde süzülen hafif sis, huzur verici bir manzara sunuyordu.

Masadan bir paket daha aldığımda onu da tüketmiştim. Yeterli olmadığını hissederken bir süre kan ile bakışmıştım.

Tyler’ın bakışları beni bulduğunda başıyla onayladı.

‘’Sorun değil. Devam et, ihtiyacın kadarını tüket.’’

Tyler’a gülümseyip üçüncü paketi tükettikten sonra arkama yavaşça yaslandım.

Gözlerim yavaşça kapanırken, Tyler’ın varlığı ve bu huzurlu an, içimi rahatlattı. Bungalovun sıcaklığı ve Tyler’ın desteği, tüm yorgunluğu ve endişeyi silip attı.

Yorgunluk tüm bedenimi sarmıştı ve gözlerimi kapatıp uykuya daldığımda, derin bir rahatlama hissi içimi kapladı. Bungalovun içindeki sıcaklık, Tyler’ın güven verici varlığı ve dışarıdaki huzurlu manzara, kendimi tamamen huzurlu ve güvende hissetmeme neden oldu. Yavaşça gözlerimi kapatırken, odanın sessizliği ve gölün üzerindeki hafif sis, bana sanki korunaklı bir kucak gibi hissettirdi.

Bedenim yavaşça derin bir uykuya daldı. Uykuya daldıktan sonra, dış dünyadan tamamen uzaklaştım. İçimden, Tyler’ın kollarında güvende hissettiğim bu anı yaşamak için tüm endişelerimden arınmış olarak, rüya evrenine geçiş yaptım.

Bedenim, derin uykunun içine gömülürken, her bir kasım rahatladı. Uykunun derinliklerinde, gölün üzerindeki sisin ve ağaçların yumuşak siluetlerinin rüyalarımda yankılandığını hissettim. Sanki bu huzurlu ortam, uykuma da yansıdı ve içimdeki tüm yorgunluğu sildi.

Bedenim pek de yumuşak olmayan kanepeden, uyuya kaldığım yerden, havalandığında Tyler’ın fısıltısı kulaklarıma ilişti.

‘’Bu kadar yorgun olacağını bilseydim sabah seni hiç uyandırmazdım.’’

Bedenim yumuşak yatakla buluştuğunda rahatlıkla gülümsedim.

Yatağın rahatlığı ve yastığın yumuşak dokusu, beni adeta bir yastık bulutunun içine düşmüş gibi hissettirdi.

Saatin kaç olduğunun farkına varamadan gözlerimi bir kez aha araladığımda Tyler başımdaydı.

‘’Tyler… Saat kaç?’’

Tyler gülümseyerek bana döndüğünde merakla bekliyordum.

‘’Öğlene geliyor.’’

Başımı hafifçe sallarken doğrulmaya çalışmıştım ama Tyler omuzlarımdan yavaşça ittirdi.

‘’Dinlenmene bak. Alfred’den izinliyim. Ne bir baskın olacak ne de bir şey. Sadece senin başındayım.’’ dediğinde, içimdeki endişe tamamen yok oldu. Tyler’ın huzur verici ses tonu ve bakımındaki özen, kendimi yeniden rahatlamış hissetmemi sağladı.

Yatağın rahatlığı içinde tekrar yumuşak bir şekilde uzanırken, Tyler’ın varlığı ve güvenliği, beni derin bir huzura kavuşturdu. Gözlerimi kapatıp onun yanında uyumaya devam etmenin verdiği güvenle, kendimi yeniden huzurlu bir uykuya teslim ettim. Tyler’ın sakinleştirici varlığı ve koruyucu tavrı, günün geri kalanını sadece huzur içinde geçirmeme neden oldu.

Gün ilerledikçe, uyku derinleşti.

Bazen derin uykunun içinden uyanıp Tyler’ın huzurlu ve sessiz bir şekilde yanı başımda oturduğunu fark ettim. Onun varlığı, bana güven ve rahatlık verdi. Uykumun ortasında, Tyler’ın hafif bir nefes alışı ve sessizliği, tüm çevremdeki huzuru hissettirdi.

Bedenim, derin uykunun içine gömülürken, her bir kasım rahatladı. Uykunun derinliklerinde, gölün üzerindeki sisin ve ağaçların yumuşak siluetlerinin rüyalarımda yankılandığını hissettim. Sanki bu huzurlu ortam, uykuma da yansıdı ve içimdeki tüm yorgunluğu sildi.

Akşam saatlerine yakın bir şekilde gözlerimi araladığımda, yavaşça yataktan doğruldum. Odanın içinde yayılan sıcaklık ve huzur, uyandığımda beni daha da rahat hissettirdi. Üstümdeki yorganı hafifçe kenara attım ve Tyler’ın bakışlarıyla karşılaştım. Gözlerinde tatlı bir gülümseme vardı, bir an için dünya sadece onunla sınırlı gibi hissettim.

“Günaydın,” dedim yavaşça, uykulu bir ses tonuyla. Tyler’ın yüzündeki sırıtan gülümseme, o anın güzelliğini daha da artırıyordu.

“İyi akşamlar,” diye yanıtladı Tyler, gözlerinin içi parlıyordu. Cevabında bir yaramazlık ve tatlılık karışımı vardı, bu da onu daha çekici kılıyordu.

Yavaşça yataktan kalktıktan sonra, gardıroba yöneldim. İçimden, günün nasıl geçeceğine dair bir plan yaparak, kendimi hazırlamanın iyi bir fikir olacağını düşündüm. Gardırobun kapısını açıp, içindeki kıyafetlere göz attım.

Kendimi düşündüm ve içimdeki enerjiyi hissederek, “Çok daha iyi hissediyorum. Dinlenmek gerçekten işe yaradı,” diyerek kıyafetlerimi karıştırmaya başladım.

‘’Sanırım biraz hareket etmeye ihtiyacım var. Bungalovda kalmak çok rahat ama dışarıda biraz zaman geçirmek de iyi olabilir.”

Tyler, başını onaylarcasına salladı. ‘’Akşam yemeği hazırlanıyor, gidelim mi?’’

Başımı ona ağır ağır salladıktan sonra üzerime giyecek kıyafetlerimi düşündüm.

‘’Çok fazla bekletme tatlım her şey yakışıyor sana.’’ İçinde gerçek bir şefkat ve hayranlık barındıran bu sözleriyle, kendimi daha da iyi hissetmemi sağladı.

Hızlıca üzerimi giyinmeye başladım. Hafif ve rahat bir elbise seçmiştim. Sonunda hazır olduğumda, Tyler’ın gözleri parlıyordu. “Harika görünüyorsun,” dedi, gülümseyerek. “Şimdi hazırsın.”

Yanına gidip elimi uzattım. Tyler elimi nazikçe tuttu ve birlikte kapıya yöneldik. Yolda, dışarıdaki manzara göz kamaştırıcıydı. Gölün kenarındaki sis yavaşça dağılmış, akşamın ilk ışıkları gölde pırıl pırıl parlıyordu.

Bahçeye adım attığımızda, uzun bir masa etrafında toplanmış sürüyü ve diğer konukları gördük. Masanın etrafında Gordan, Elena ve Emily servis yapmaktaydı.

Masa başında Thomas, solunda Alfred ve karşısında ise Seraphina oturuyor ve bir şeyler tartışmaktaydılar.

Masadaki herkes sohbet ediyorken Tyler ile benim geldiğimizi fark ettiklerinde gözleri parladı.

Gordan, Elena ve Emily’nin gözleri yüzüğümün parmağında parlayan ışıltıya odaklandı. Maya, Lucas, Brad ve Thomas da dikkatle yüzüğü incelediler. Herkesin yüzündeki ifadeler, merak ve şaşkınlığı yansıtıyordu.

Tyler, elimi hafifçe sıkarak beni masaya doğru yönlendirdi.

Masaya yaklaştıkça, herkesin gülümseyen yüzleriyle karşılandım. Masanın etrafında oturanların sıcak bakışları ve samimi tavırları, kendimi evde gibi hissetmemi sağladı. Tyler yanımda durarak, akşam yemeği için hazırlanan lezzetli yemekleri ve sohbeti keyifle paylaşmak için hazırdı.

Gordon, Elena ve Emily’nin masanın hazırlığı konusunda gösterdiği özen, gerçekten etkileyiciydi. Yemekler masaya servis edildikçe, herkesin yüzünde memnuniyet ifadesi belirdi. Bahçedeki masada otururken, etrafımızda oluşan sohbetlerin ve gülüşmelerin arasında kaybolmuş gibiydim.

Tyler ve ben Seraphina’nın yanına yavaşça ilerleyerek oturmuştuk. Tam da Alfred’in karşısındaydık.

O an masada sessizlik olurken ilk konuşmayı Thomas yapmıştı.

Yüzüğe dair!

‘’Tebrik ederim ikizini de. Yüzüğün gerçekten göz alıcı,” dedi Thomas, yüzüğün parıltısını dikkatle inceledikten sonra gülümsedi.

Alfred, Thomas’ın söylediklerine katılarak, “Bu yüzüğün sizin için taşıdığı anlamı görmek gerçekten etkileyici diyerek söze girdi.

‘’Öncelikle, Adelia ve Tyler’a bu akşam bizi şereflendirdikleri için teşekkür ederim,” dedi.

“Yüzüğün çok özel bir anlamı var ve bu akşam onunla ilgili birkaç kelime etmek istiyorum.”

Yüzüğüm hakkında konuşulacak olmasından memnuniyet duydum

“Yüzük, Tyler ve Adelia’nın birbirlerine olan bağlılıklarını ve sevgilerini simgeliyor. Ancak sadece bir simge değil; bu yüzük, aynı zamanda aralarındaki güçlü bağın ve ömür boyu sürecek sadakatin bir göstergesi,” dedi Alfred.

Ardındansa sözlerini sürdürdü.

‘’Sizlerin bu adımı atmasına çok sevindim. Gerçekten gençlerimize güzel örnek oluyorsunuz!’’ O an Alfred’in bakışları Maya ve Lucas’a kaydığında sırıtmıştım.

Tyler da benim le birlikte sırıttığında başım omzuna yaslandı.

O sırada Brad’in bakışları ile kesişmiştim. O da sırıtmaktaydı.

‘’Teşekkür ederiz.’’ Dediğimde Alfred’e bakışları sevgiyle doldu.

‘’Bir kurt sürüsünde iki eş evlilik kararı aldıklarında nişanlılık süresi sadece iki haftadır. En azından bu kurt geleneğini gerçekleştirmenizi isterim.’’

Bir kurt geleneği ile evlenmek…

Bakışlarım Tyler’a kaydığında başını sallamıştı ve öne düşen saçlarımı alarak kulağımın arkasına attı. Onun bu nazik hareketi, kalbimdeki sıcaklığı daha da artırdı.

Bu gelenek, gözlerimde bir parıltı oluşturdu. Kulağımda bir geleneksel ritüelin yankısı hissediliyordu.

“Bu gelenek bizim için çok özel,” dedi Tyler, “Ve bu akşam bu geleneği yaşamak bizim için büyük bir onur.”

Sözleri, masadaki herkesin yüzünde memnuniyetle dolu bir gülümseme oluşturdu. Herkes, bu gelenekten duyduğu mutluluğu ve heyecanı paylaşıyordu.

Yemekler servis edilirken, sohbetler akmaya devam etti. Gordon, Elena ve Emily’nin özenle hazırladığı yemekler, tatlarıyla akşamın ne kadar özel olduğunu hissettirdi.

Tyler ve ben, ellerimizi birbirine kenetleyerek bu özel anı daha da anlamlı kıldık. Masanın etrafındaki tüm arkadaşlarımız ve sevdiklerimizle bu geleneksel anı paylaşmak, bize bir ailenin parçası olduğumuzu hissettirdi.

Yemeklerin ardından, sohbetler ve gülüşmeler arasında, Jonas ve Lydia’nın bize yaklaştığını fark ettim. Onların tebriklerini almak, bu akşamın en özel anlarından biriydi.

Jonas, kendine özgü güvenli tavrıyla yanımıza yaklaşıp Tyler’a ve bana bakarak gülümsedi. "Tebrikler, ikiniz de gerçekten harikasınız," dedi, sesindeki samimiyet her kelimenin arkasındaydı.

Lydia ise, zarif bir şekilde yaklaşıp, kollarını bana açarak beni kucakladı. "Böyle güzel bir anı yaşamanız beni çok mutlu ediyor," dedi, sesindeki yumuşak ton her kelimesine yansıdı. "Tyler, seninle Adelia’nın bu özel anını paylaştığımız için gerçekten çok şanslıyız.’’

Lydia, gülümseyerek Jonas’a bakıp, “Bu gelenek, sizlerin aşkının ve bağlılığının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Hep birlikte bu özel anı kutlamak bizim için büyük bir mutluluk.”

Tyler ve ben, onların tebriklerini içten bir gülümsemeyle kabul ettik. Jonas’ın ve Lydia’nın sıcak ve samimi sözleri, bu akşamı daha da anlamlı kıldı. Yüzümüzdeki gülümsemeler, kalplerimizdeki duyguları yansıtıyordu. Bu özel anı, sevdiklerimizle paylaşmak, hem Tyler hem de benim için büyük bir değer taşıyordu.

Jonas ve Lydia’nın tebriklerinin ardından, diğer konuklarla sohbetlerimiz devam etti. Bu akşam, hem bir gelenek hem de sevgimizin simgesi olarak, hafızalarımızda özel bir yer edindi.

...

 

 

Loading...
0%