@selinayeda_x
|
Yatak odasında bir süre uzandıktan sonra, sabahın taptaze havasını içine çekmek için pencerenin yanına geçtim. Dışarıda, günün ilk ışıkları yavaşça doğarken, doğanın uyanışını izledim. Kuşların cıvıldamaları ve hafif esen rüzgar, gece boyunca yaşadığım duyguların yankısı gibi hissettirdi. Bu huzurlu başlangıç, tüm günümün pozitif bir şekilde geçeceğinin işareti gibiydi. Ancak günün gerçek yoğunluğu, öğrencilerimle geçireceğim kazıklı antrenmanlarla başlayacaktı. Bunu düşünürken, heyecan ve biraz da gerilim hissettim. Öğrencilerim, sıkı bir disiplin ve güçlü bir motivasyon gerektiren bu antrenmanlara hazırlanmak için oldukça kararlıydılar. Onlarla geçireceğim bu zaman, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel bir meydan okuma olacaktı. Yatağımdan çıkarak üstüme uygun kıyafetler giydikten sonra hızlıca kendimi dışarıya atmıştım. Toplanma alanındaki geniş masaya yöneldiğimde ise kahvaltı hazırlıkları sürmekteydi. Güne başlamak üzere hazırlanana bu kahvaltı masası bahçede, güneş ışığının altında parlıyordu. Masanın etrafında, herkesin bir araya gelmesi için yerler düzenlenmişti. Kendi tabaklarımı almak için masaya doğru ilerlerken, gözlerim etrafımdaki dostlarımı aradı. Maya, masanın bir köşesinde oturuyordu, elinde bir fincan kahve ile güne merhaba diyordu. Gülümseyerek yanına yaklaştım ve ona selam verdim. "Günaydın Maya," dedim, samimi bir şekilde. Maya’nın gözleri parladı ve bana içten bir gülümsemeyle cevap verdi. “Günaydın! Harika bir sabah değil mi?” Sonra Alfred’in yanına doğru yöneldim. Alfred, kahvaltı hazırlıklarını izleyen, dikkatli bir şekilde her şeyin yerli yerinde olmasına özen gösteren biriydi. Yanına oturduğumda, yüzünde memnuniyet dolu bir ifade vardı. “Günaydın Alfred,” dedim, elimi omzuna hafifçe dokundurarak. Alfred başını sallayarak “Günaydın! Hazır olan her şey mükemmel görünüyor,” diye yanıtladı. Lydia ve Jonas masanın ortasında bir çift olarak oturuyorlardı. “Günaydın.” Dedim her ikisini de. Thomas, güne enerjik bir şekilde başlamış gibiydi ve “Günaydın Adelia!’’ diyerek benden önce davranmıştı. Ona gülümseyerek cevap verdikten sonra etrafa bakındım. Tyler daha uyanamamıştı anlaşılan. Boş sandalyelere doğru yönelecekken bir çift elin belimi sarması ile afalladım. ‘’Günaydın.’’ Nefesiyle kokumu içime çekerken fısıldadım. ‘’Tyler…’’ Elleri belimden yavaşça çekilerek uzaklaştığında sırtımdan destek vererek beni boş sandalyelere yöneltmişti. ‘’Günaydın Alfred günaydın Thomas!’’ diyerek sandalyeye oturduğunda onu takip ettim. Masaya oturduğumda, hep birlikte kahvaltının tadını çıkarmak için hazırdık. Sohbetler başlamış, gülümsemeler yayılmıştı. Bu anın tadını çıkarırken, herkesin bir arada olması ve bu keyifli anı paylaşmak, günün enerjik ve olumlu geçmesini sağlayacaktı. Kahvaltı masasındaki keyifli atmosfer, tüm bahçeyi sarmıştı. Masanın etrafındaki herkes, güne enerji dolu bir başlangıç yapmanın tadını çıkarıyordu. Taze ekmekler ve peynirlerin aromaları havada asılı kalırken, her bir tabak özenle yerleştirilmişti. Alfred, elindeki tabakta bir miktar zeytin ve peynirle meşguldü. Yanında oturan Tyler’a, hazırlıkların ne kadar titizlikle yapıldığını anlatıyordu. Tyler, Alfred’in ayrıntılara gösterdiği özenin farkındaydı ve onun konuşmalarına ilgiyle kulak veriyordu. Kahvaltı boyunca herkesin yüzünde bir huzur ve mutluluk vardı. Sohbetler, gülüşmeler ve tatlı anılar, kahvaltının keyfini daha da artırıyordu. Birbirimizle paylaştığımız bu anlar, günün ilerleyen saatlerinde zorlu antrenman öncesinde moral kaynağı olmuştu. Kahvaltının sonlarına yaklaşırken, herkesin midesi doydu ve ruhları yenilenmişti. Masanın etrafında yapılan son sohbetler ve paylaşılan gülüşmeler, günün geri kalanının da ne kadar güzel geçeceğinin sinyallerini veriyordu. Hep birlikte oturmanın ve bu sabahı paylaşmanın verdiği rahatlık, günün diğer faaliyetleri için gereken enerjiyi sağlamıştı. Kahvaltı sona erdiğinde, bahçede bir süre daha sohbet ettik ve birbirimizle olan bağı güçlendirdik. Ardından, antrenman için hazırlanmaya başladım. Tüm bu enerjik başlangıç ve birlikte geçirdiğimiz keyifli zaman, zorlu antrenmana daha güçlü ve motive bir şekilde yaklaşmamızı sağlayacaktı. … Antrenman alanına vardığımda, gözlerimde bir odaklanma ve kararlılık vardı. Öğrencilerim, çeşitli antrenman ekipmanları ile hazırlanmış ve enerjik bir şekilde beni bekliyordu. Her biri, bu zorlu antrenmanın gerektirdiği azim ve kararlılığa sahipti. Onların bu motivasyonu, benim de enerjimi ve heyecanımı artırıyordu. "Bugün," dedim yüksek sesle ve net bir şekilde, "gerçekten zorlayıcı bir gün olacak. Kazıklarla yapacağımız antrenman, hem fiziksel hem de zihinsel olarak bizi test edecek. Hepinizin en iyisini yapacağına ve sınırlarınızı zorlayacağınıza eminim. Bu antrenman sadece güç ve dayanıklılık değil, aynı zamanda strateji ve takım çalışmasını da gerektiriyor." Öğrencilerimden gelen onaylı baş sallamaları ve cesaretlendirici bakışlar, benim içimdeki motivasyonu pekiştirdi. Antrenmana başlamadan önce, ekipmanları yerleştirdik ve herkesin güvenliğini sağlamak adına gerekli önlemleri aldık. Kazıklı antrenmanlar, farklı seviyelerde zorlukları olan çeşitli hareketleri içeriyordu ve her bir hareket, katılımcıların belirli becerilerini test etmekteydi. İlk olarak, temel tekniklerle başladık. Öğrencilerime, kazıkların etrafında doğru pozisyon almayı ve dengelerini nasıl koruyacaklarını gösterdim. Bu teknikler, sadece kas güçlerini değil, aynı zamanda koordinasyon ve dikkatlerini de test ediyordu. Her biri, gösterdiğim teknikleri dikkatlice uygulamaya başladı ve ilerlemeyi gösteren olumlu geri bildirimler aldım. Antrenmanın ortasında, dinlenme ve geri bildirim anları verdik. Öğrencilerim, zorluklarla başa çıkmakta ve gelişim göstermekteydiler. Onlara gösterdiğim dikkat ve destek, moral ve cesaretlerini artırdı. Her geçen dakika, hepimizin bu antrenmanın zorlayıcı doğasını daha iyi kavradığını ve birbirimize olan bağlılığımızın güçlendiğini fark ettim. Son bölüme geldiğimizde, antrenman daha da zorlaştı. Kazıklarla yapılan hareketlerin daha karmaşık ve zorlu hale geldiği bu aşamada, öğrencilerim azimlerini ve dayanıklılıklarını gerçekten ortaya koydular. Her biri, fiziksel ve zihinsel sınırlarını zorlayarak, büyük bir özveriyle hareket etmeye devam etti. Onların bu kararlılığı ve enerjisi, antrenmanın hem amaçlarını gerçekleştirmesine hem de benim için büyük bir tatmin duygusu yaratmasına neden oldu. Antrenman tamamlandığında, öğrencilerimle birlikte derin bir nefes aldık ve başarılarımızı kutladık. Hepimiz yorgun ama tatmin olmuş bir şekilde, antrenmanın zorluklarını aşıp, önemli bir gelişim kaydettiğimizi hissettik. Bu süreçte yaşadıklarımız, hem fiziksel hem de zihinsel olarak büyük bir öğrenme deneyimi sundu. Gün sonuna yaklaşırken, öğrencilerimle geçirdiğim bu yoğun antrenman, sadece bir öğretim değil, aynı zamanda bir paylaşım anıydı. Her biri, bu zorlu süreci aşarak kendilerine olan güvenlerini ve kapasitelerini artırmıştı. Bu antrenmanın sonunda, hem öğrencilerimin hem de benim için büyük bir tatmin ve başarı duygusu vardı. Günü, bu olumlu duygularla ve başarılarımızla bitirmek, gece boyunca yaşadığımız özel anıları ve bu yeni günün sunduğu fırsatları derinlemesine hissetmeme olanak sağladı. Yeni bir günde yine kazıkla eğitim yapacaktık. Ama bir farkla! En iyileri benimle dövüşecek türden! … Güne enerjik bir kahvaltı ile başlamıştık ve şimdi sıra, günün asıl odak noktası olan antrenmana gelmişti. Bahçedeki kahvaltıdan sonra, antrenman alanına doğru yola çıktık. Bu alan geniş ve açık bir alandı; çeşitli spor ekipmanları ve dövüş alanları ile donatılmıştı. Günün hedefi, kişisel sınırları zorlamak ve takım ruhunu daha da pekiştirmekti. Antrenman alanında herkes yerini aldı, grup birkaç bölgeye ayrılmıştı. Her bir grup, belirlenen dövüş partnerleriyle çalışacak ve öğrenecekleri teknikleri uygulayacaktı. Ben de bu yoğun antrenman programının bir parçası olarak, en yetenekli sporcularla bire bir dövüşmeye karar verdim. Bu dövüşler, sadece fiziksel güç değil, aynı zamanda strateji, hız ve dayanıklılık açısından da bir sınav olacaktı. İlk olarak, Samantha ve Samuel’le dövüşmeye başladım. Her ikisi de oldukça yetenekli sporculardı ve her biri farklı dövüş stilleriyle tanınıyordu. Samantha ve ben dövüş alanına girdiğimizde, her birimizin elinde birer tahta kazık vardı. Samantha, çevik hareketleriyle tanınan bir dövüşçüydü ve kazıkla yaptığı ilk hamle oldukça hızlı ve etkiliydi. Kazığın ucu, havada bir iz bırakarak hızlı bir şekilde bana yöneldi. Ben de dikkatle kazığın yönünü takip ederek, savunma pozisyonu aldım. Kazıklarla yapılan vuruşlar arasında dikkatli bir şekilde hareket ederek, Samantha’nın ataklarını savuşturdum ve kazığımla karşılık verdim. Her iki taraf da kazıkları stratejik olarak kullanarak dövüşün temposunu belirliyordu. Samantha’nın çevikliği ve hızlı hamleleri arasında, kazıkla etkili bir savunma yaparak ve doğru zamanda karşılık vererek, onun ataklarını dengelemeye çalıştım. Kazığıyla yaptığı tekme ve darbeler, dövüşün temposunu yükseltti. Ben de kazığımı kullanarak, onun hızlı hamlelerini karşılamaya çalıştım. Samantha’nın her darbesi, bir öncekinden daha etkiliydi, bu yüzden zamanlama ve doğru anı yakalamak kritik önem taşıyordu. Savunmalarımın ardından, onun açıklıklarını fark ederek karşılık verdim. Samantha’nın çevik hareketleri ve hızlı darbeleri, dövüşün büyük bir kısmını kontrol etti. Ancak, doğru zamanda yaptığı savunmalar ve karşı hamlelerle Samantha’yı yavaşça kontrol altına almayı başardım. Sonunda, Samantha’yı etkili bir şekilde savuşturarak kazandım. Samantha sadece kolumu sıyırmıştı kazığı ile. Samantha’nın ardından, Samuel ile karşı karşıya geldim. Samuel, güçlü bir dövüşçüydü ve vuruşları genellikle sert ve güçlüydü. Dövüş başladığında, Samuel’in güçlü yumruklarına ve sert tekmelerine karşı dikkatli bir şekilde savunma yapmam gerekti. Samuel, tahta kazığı büyük bir güçle sallayarak sert bir darbe yaptı. Kazığın kuvveti, toprak zemin üzerinde derin bir iz bıraktı. İlk darbesini savuştururken, Samuel’in gücünü test edebilmek için dikkatli bir şekilde hareket ettim. Samuel’in vuruşları, güçlü ve etkiliydi. Kazığıyla yaptığı her hamlede, kuvvetli bir etki yaratıyordu. Onun bu güçlü vuruşlarına karşı, dikkatli bir şekilde savunma yaparak, kazığımla doğru anlarda karşılık verdim. Samuel’in güçlü ataklarına karşılık verirken, kazığımla onun enerjisini yönlendirmeye çalıştım. Samuel’in güçlü vuruşlarına karşılık verirken, sabırlı ve stratejik bir şekilde dövüşü sürdürdüm. Samuel’in gücü, dövüşün büyük bir kısmını zorlaştırdı, ancak stratejik savunmalarım ve zamanında yapılan karşılıklar sayesinde Samuel’i dengelemeyi başardım. Samuel’in enerjisi tükenirken, kazığımla etkili bir şekilde saldırarak dövüşü kazandım. Samuel, galibiyeti kaybetmenin getirdiği yorgunlukla birlikte kabul etti. Samuel attığı güçlü yumruklar dışında kazığı hiçbir şekilde saplayamamıştı. Bu durumda ise Samantha’nın ve Samuel’in birbirini tamamlaması gerekiyordu. Onları karşılıklı değerlendirip hem birbirleriyle dövüşmelerini hem de hedeflere kazık fırlatmalarını istedim. Bende bu sırada üçüncü rakibimi karşılamıştık. Yorulmak mı? Asla! Gel bakalım Lux! Lux ile dövüş başladığında, onun hızlı ve çevik hareketleri hemen dikkatimi çekti. Lux, kazığını hızla savurarak dövüşün temposunu artırdı. Kazığın hareketleri, adeta bir dans gibi, akıcı ve etkileyiciydi. Lux’ın hızlı hamlelerine uyum sağlamak için, dikkatli bir şekilde hareket ettim ve kazığımı etkili bir şekilde savunma için kullanmaya başladım. Lux’ın çevikliği ve hızlı hamleleri, dövüşün temposunu sürekli değiştirdi. Kazığını hızla savurarak, benim savunmamı zorlaştırdı. Ben de kazığımla onun hızlı ataklarına karşılık vermeye çalıştım. Lux’ın hareketleri arasında, onun açıklıklarını bulmaya ve dövüşün temposunu kontrol etmeye çalıştım. Lux’ın etkili stratejileri ve çevikliği, dövüşün zorlayıcı bir hale gelmesine neden oldu. Lux’ın tahta kazığı, her darbesinde hızla geri çekiliyordu ve bu da benim karşılık verme anlarımı zorlaştırıyordu. Onun sürekli değişen saldırı biçimlerine karşılık verirken, hem savunmamı hem de stratejimi sürekli olarak güncellemek zorunda kaldım. Lux’ın etkili ataklarına rağmen, doğru zamanlamayla yapılan savunmalar ve etkili karşılıklarla dövüşün kontrolünü elime aldım. Lux’ın çevikliği ve enerjik hareketleri, dövüşün her anını zorlu hale getirdi. Ancak, stratejik düşünme ve etkili savunma ile, Lux’ın hamlelerini etkisiz hale getirmeyi başardım. Lux’ın hızlı ve çevik saldırılarına karşı, doğru anlarda yapılan karşılıklarla dövüşü kazandım. Lux, galibiyeti saygıyla kabul etti ve dövüşün ardından performansım hakkında övgülerde bulundu. Son dövüşümde Chris ile karşılaştım ve dövüşün başında hemen anladım ki bu, günün en zorlu mücadelesi olacaktı. Chris, tahta kazığını oldukça etkili bir şekilde kullanarak dövüşün temposunu yüksek tuttu. Onun her hamlesi, güçlü ve hesaplanmıştı; kazığının ucu, havada bir şimşek gibi parlıyordu. Chris’in kendine has tekniği, dövüşün her anını zorlu ve dikkat gerektiren hale getirdi. Bu üç arkadaş beni biraz yormuşken Chris bu üç arkadaşının toplamını tek bir dakikada eline almıştı. Chris gerçekten zorlu bir rakipti. Chris’in saldırıları, hem hızı hem de gücüyle oldukça etkileyiciydi. Kazığını, ustaca yönlendirerek, her darbeyi etkili bir şekilde yerleştiriyordu. İlk başta, Chris’in hareketleriyle başa çıkmak zorlayıcıydı; her darbesi, hem hızlı hem de stratejik bir şekilde yapılıyordu. Kazığımın her hamlesiyle karşılık vermek, Chris’in hamlelerinin ardında yatan stratejiyi anlamak zorundaydı. Chris’in tahta kazığı, her darbesinde, hem beni hem de savunmamı test etti. Chris, kazığını adeta bir sanatçı gibi kullanıyordu; her hamlesinde hızlı ve etkili bir şekilde saldırarak, hem benim savunmamı hem de reflekslerimi zorladı. Bu etkili savunma ve saldırı dengesi, dövüşü oldukça zorlu hale getirdi. Chris ile dövüş, gerçekten zorlu ve yoğundu. Gökyüzündeki güneş, ormanın derinliklerine sızarken, dövüş alanındaki gerginlik had safhadaydı. Chris’in kendine has duruşu ve gözlerindeki kararlılık, her şeyin ne kadar ciddi olduğunu açıkça gösteriyordu. Elinde tuttuğu tahta kazık, her hareketinde parlıyor, saldırıya geçmeye hazır bir silah gibi görünüyordu. Chris’in kazığının ilk hareketi, havada bir hışırdama yarattı. Tahta kazık, aniden savruldu ve havayı keserek benden birkaç santim uzağa geldi. Bu ilk saldırı, oldukça hızlıydı ve aniden ortaya çıktı. Reflekslerimi kullanarak kazığımı hızla kaldırıp bu darbeyi engelledim, ama Chris’in kuvvetli darbesi, vücuduma yoğun bir sarsıntı verdi. Kazığın ucu, havayı keserken, bir sızı hissettim. Chris’in gözlerindeki kararlılık, dövüşün ne kadar ciddi olduğunu anlamamı sağladı. Chris’in her darbesi, bir sonrakinin ne kadar hızlı olacağını tahmin etmemi zorlaştırıyordu. Tahta kazığının her savruluşu, havayı yararak bana doğru ilerliyordu. Saldırılarının tempolu ve etkili olduğunu kabul etmeliyim; her darbe, savunmamı test ediyor ve beni yavaşça yıpratıyordu. Kazığımın uçları, Chris’in kazığının hareketlerine karşı koymak için çabalarken, savunmamı her seferinde bir adım daha geri atmak zorunda kalıyordum. Chris’in savurduğu her darbe, vücuduma yakın geçerken, içimdeki bu gizli rahatsızlığı daha da artırıyordu. Altı gün önce yaşadığım özel anların etkisi, her darbede kendini hissettiriyordu. İçsel huzursuzluk, dövüşün her anını zorlaştırıyordu; bu, sadece fiziksel değil, ruhsal bir yük de getiriyordu. Chris’in her hareketinde bu yük, biraz daha yoğunlaşıyor, acının şiddeti artıyordu. Chris’in kazığı, hızla ve etkili bir şekilde her darbeyi indiriyordu. Özellikle bir an, belime sert bir darbe indi ve bu darbe, beni yerde savurdu. Acı, vücuduma yayıldı; her şey bir anda keskinleşti ve derin bir sızı hissettim. Bu darbe, içsel huzursuzlukla birleşince, acıyı iki katına çıkardı. Dövüşün her anında, vücudumda ve ruhumda bir karmaşa yaşadım; içimdeki bu hassasiyet, Chris’in her hareketinde daha da belirginleşti. Chris’in saldırıları, giderek daha etkili ve yoğun hale gelmişti. Bir dizi hızlı darbe, vücudumu adeta parçaladı. Kazığı, her defasında daha hızlı ve güçlü bir şekilde savuruyordu. Bu anlarda, her savunma hamlem, bir öncekinden daha fazla dikkat ve güç gerektiriyordu. Chris’in darbeleri, vücudumu yormakla kalmadı, aynı zamanda içsel huzursuzluğumu da artırdı. Chris’in son darbesi, belime isabet etti ve içimde yoğun bir acı hissettim. Bu darbe, enerjimi tüketti ve beni dizlerimin üzerine çökmesine neden oldu. Acı, vücuduma yayılırken, ruhsal bir boşluk da hissettim. Chris’in gözlerindeki galibiyetin ötesinde, bir saygı ve hayranlık gördüm. Chris’in bu dövüşteki stratejileri ve yetenekleri, beni fazlasıyla zorladı. Chris’in son darbesi, havada bir hışırtı yaratarak hızla yaklaşıyordu. Gözlerimde, bu anın geldiğini ve her şeyin sonuna yaklaştığımızı fark ettim. Chris’in kararlı bakışları, son hamlesini yapacak olmanın verdiği yoğunluğu ve keskinliği taşıyordu. Kalbime saplanacak bu darbe, dövüşün sonunu ve belki de benim bu mücadelenin sonunu işaret ediyordu. Chris’in kazığı, kalbime doğru yaklaşıyordu. Son bir gayretle, kazığımı savurup bu darbeyi engellemeye çalıştım, ama Chris’in kararlılığı ve gücü, benim çabamı neredeyse boşa çıkardı. Kazığının ucunun kalbime saplanması an meselesiydi. İçimdeki bu anın geldiğini kabul etmek zorundaydım; bu, dövüşün hem fiziksel hem de duygusal olarak ne kadar zorlu olduğunu işaret ediyordu. Chris’in kazığının ucu, kalbime doğru hızla yaklaşıyordu. İçimde, bu darbenin etkisiyle birlikte bir tür kabul ve teslimiyet duygusu oluştu. Kalbime saplanacak bu darbe, tüm bu dövüşün ve mücadelenin sonunu işaret edecekti. Bir an için, bu anın gelişini gözlerimde yaşadım ve Chris’in galibiyetiyle birlikte, bu zorlu mücadelenin sona ermesini hissettim. Kazığın ucu, son bir hamleyle kalbime saplanırken, tüm bedenim bir an için dondum. Acı, derin ve keskin bir şekilde içimi sardı; ama aynı zamanda; bambaşka bir şey hissetmiştim, tarif edilemez bir şey! Chris’in kazığının kalbime saplanmasıyla birlikte, her şeyin aniden yavaşladığını hissettim. Acının keskinliği, tüm vücudumu sardı ve bir anda, her şey net bir şekilde belirmeye başladı. Kazığın ucu, kalbime saplandığında, içimdeki derin ve yoğun acı, tüm duygularımı alt üst etti. Derin bir sızı, adeta her nefes alışımda kalbime vuruyordu. Chris’in gözlerindeki galibiyet ve yoğunluk, bu darbenin son noktayı koyduğunu belirtiyordu. Kazığın kalbimdeki varlığı, tüm vücudumda yankılanırken, her şey bir an için dondurulmuş gibiydi. İçimde, bu darbenin etkisiyle hem fiziksel hem de ruhsal bir boşluk hissettim. Chris’in kazığının kalbime olan bu yakınlığı, hem zorlu dövüşün hem de içsel karmaşanın bir noktasına geldiğimizi işaret ediyordu. Bir an için, Chris’in kazığını kalbimden yavaşça çektiğini hissettim. Chris’in kazığının kalbimden tamamen çekilmesiyle birlikte, yere düşerken acı, vücudumu sardı ve her şey bir anda sessizliğe gömüldü. Yerde sessizce dururken, acının keskinliği ve yoğunluğu, her tarafımı sarmıştı. Her nefes alışımda, kalbimdeki derin yara, içimdeki boşluğu daha da belirginleştiriyordu. Yerde yatan bedenim, acının ve yorgunluğun derin etkilerini hissettiriyordu. Chris’in kazığının kalbimden çekilmesi, içimde bir tür rahatlama duygusu da yaratmıştı; ama bu rahatlama, acının keskinliğiyle birleşerek, içsel bir karmaşa yaratıyordu. Yerde sessizce dururken, gözlerimi kapatıp, içsel huzuru ve acıyı hissetmeye başladım. Her nefes alışımda, acı ve boşluk hissi, daha da derinleşti. Yerde uzanırken, tüm bedenim ve ruhum, bu zorlu dövüşün etkileriyle birleşmişti. Chris’in elini uzattığını görünce, gözlerimde bir an için belirsizlik ve karmaşa belirdi. Acı, vücudumu adeta sarhoş etmişken, Chris’in elinin bana doğru uzandığını fark ettim. İçimde, bu yardım teklifini kabul etmek için yeterince güç bulamıyordum. Vücudumda yoğun bir sızı ve yorgunluk hissettim, bu yüzden hayır dercesine elimi salladım. “Hayır,” dedim, sesim zayıf ama kararlıydı. “Kendimi toparlayabileceğim bir süreye ihtiyacım var.” Chris’in gözleri, bu yanıtı anladı ve başını hafifçe sallayarak geri çekildi. Derin bir nefes alırken, sessizce öğrencilerime baktım. Her biri, dövüşün getirdiği sertlik ve zorluğu anlamış gibi duruyordu. Gözlerinde, mücadele ruhunu ve gelişmeye olan arzuyu hissedebiliyordum. Chris’in gözleri, sakin ve odaklanmış bir şekilde, dövüşün sonunda bana olan saygıyı gösteriyordu. Yavaşça dönerek, ona seslendim. “Çok iyisin, onları çalıştırmaya sen devam et.” Sesim, acının ve yorgunluğun etkisi altında titrek ama netti. Chris başını sallayarak, sözlerimi kabul etti ve öğrencilerle ilgilenmeye başladı. Bu sırada, sessizliğin içinde bir ayak sesi belirdi. Kafamı çevirdiğimde, ayak seslerinin kesinliğiyle birisinin yaklaştığını fark ettim. İçimdeki tüm dikkat, bu sesin kaynağına yöneldi. Her adım, belirgin ve kararlıydı. Vücudum hala yerleştirdiğim acının etkisiyle sarsılıyordu, ama çevremdeki her şeyin farkındaydım. Chris, öğrencilerle ilgilenmeye başladıktan sonra, yanımdaki sessizlik ve yeni ayak seslerinin yankılanması daha belirgin hale geldi. Yanıma yaklaşan kişi, kasvetli bir ifadesi olan, ancak gözlerinde merhamet ve anlayış bulunan biriydi. Adımlarını dikkatle atan bu kişi, yavaşça yaklaşıp, sonunda yanımda durdu. Hemen tanıdım; bu kişi Lilith’ti. Onun huzur veren varlığı ve sakinliği, zorlu dövüşün ardından bana bir tür rahatlama sağlıyordu. Lilith, yanımda dururken, gözlerinde derin bir endişe ve şefkat vardı. “Adelia,” diye fısıldadı, sesi yumuşak ve nazikti. “İyi misin? Yardım edebilir miyim?” Gözlerimi ona çevirdim ve içimdeki yorgunluğu ve acıyı ona gösterdiğimi hissettim. “Lilith…” dedim, sesim titrek ama duygulu. “Çok yorgunum ve acı çekiyorum. Sadece biraz zamana ihtiyacım var.” Lilith, hemen yanımda diz çökerek, ellerini dikkatlice omuzlarıma koydu. “Sakin ol, sana yardım edeceğim,” dedi. Onun yumuşak dokunuşları, acıyı hafifletici bir etki yarattı. Ellerinin sıcaklığı, vücudumda bir rahatlama hissi uyandırdı. “Beni takip et, seni oturtabileceğimiz bir yere götüreceğim.” Yavaşça, Lilith’in kollarının desteğiyle kendimi hareket ettirmeye çalıştım. Her hareketim, vücudumdaki acıyı artırsa da, Lilith’in varlığı, bu zorlu süreci biraz daha katlanılabilir kılıyordu. Yerde yatarak, ona güvenip hareket etmeye devam ettim. Lilith, dikkatlice beni yönlendirirken, arka planda Chris’in ve öğrencilerin hareketlerini izledim. Chris’in, öğrencilerle etkili bir şekilde ilgilenmesi, dövüşün ve antrenmanın sürekliliğini sağlıyordu. Lilith’in yavaş ve dikkatli adımları, acımı hafifletmeye çalışırken, gözlerim çevremdeki her detayı yakaladı. Sonunda, Lilith beni bir taşın üzerine oturttu. Rahat bir pozisyonda otururken, Lilith’in elleri, vücudumdaki yaralı bölgeleri nazikçe kontrol etti. “Derin bir nefes al,” dedi, “Acıyı yönetmene yardımcı olacağım.” Derin bir nefes alırken, Lilith’in sıcaklığı ve şefkati, acıyı hafifletici bir etki yarattı. İçimdeki boşluk ve yorgunluk, onun huzur veren varlığı sayesinde biraz daha katlanılabilir hale geldi. Lilith’in yanımda bulunması, bu zorlu anın ardından içsel bir huzur ve rahatlama sağladı. “Teşekkür ederim, Lilith,” dedim, gözlerimde minnettarlık ve rahatlama ifadesiyle. “Gerçekten ihtiyacım vardı.” Lilith, hafifçe gülümsedi ve başını sallayarak, “Her zaman buradayım,” dedi. Yanımda otururken, Lilith’in varlığı, zorlu dövüşün ardından içsel bir rahatlama ve huzur getirdi. Chris’in öğrencileri çalıştırması ve Lilith’in desteğiyle, bu anın getirdiği acı ve yorgunluk biraz daha hafiflemişti. Her şey, yavaş yavaş düzenine kavuşuyordu ve bu zorlu anın sonunda, Lilith’in yanında olmanın verdiği rahatlıkla, içsel bir denge bulmuştum. … Lilith’in elleri, acı çeken bölgelerimi nazikçe hafifletirken, ben de derin derin nefes almaya çalışıyordum. Onun sakin ve güven verici varlığı, vücudumdaki tüm gerginliği biraz olsun azaltıyordu. Gözlerim, dövüşün yorgunluğundan dolayı ağırlaşmıştı, ama Lilith’in varlığı bu karanlığı aydınlatıyordu. Lilith, bana yönelik her hareketinde dikkatli ve özenliydi. Kendi kendime dövüşün anlarını, Chris’in bana nasıl zorluk çıkardığını, son darbesiyle nasıl etkili olduğunu düşündüm. Chris’in kazığı kalbime sapladığında yaşadığım acı, uzun süre hafızamda kalacak bir iz bırakmıştı. Ancak şimdi, Lilith’in dokunuşlarıyla bu anın acısını biraz olsun unutabiliyordum. Lilith’in bana yardım ettiği sırada, çevredeki diğer öğrencilerin Chris’in talimatlarına uyduğunu ve antrenmanlarına devam ettiğini gözlemledim. Her biri, tıpkı Chris gibi, disiplini ve kararlılığı ile dikkat çekiyordu. Lilith’in arkamda oluşturduğu güvenli alan, bu antrenmanın gerçekten önemli olduğunu ve hepimizin birbirine destek olduğunu gösteriyordu. Bir süre sonra, Lilith başını kaldırıp gözlerime baktı. “Sana biraz kan getireyim,” dedi. Bu sırada, sesindeki endişe ve şefkat, bana güç verdi. Lilith kalkarak su getirmek üzere ayrıldı. Onun ayrılması, kısa bir yalnızlık hissi yarattı ama bu sessizlikte, çevremdeki hareketliliği ve öğrencilerin ilerlemesini izleyebildim. Lilith geri döndüğünde, yanında bir kan torbası ve bir havlu vardı. Su şişesini nazikçe elime tutuşturdu ve “İç, bu seni biraz daha iyi hissettirecek,” dedi. Kan, boğazımdan aşağıya geçerken, biraz olsun serinlik ve rahatlama getirdi. Lilith, havluyu dikkatlice elime uzattı. “Yüzünü silmen gerekebilir. Sonrasında kendini biraz daha iyi hissedeceksin.” Havluyu kullanarak yüzümü ve vücudumu nazikçe sildim. Lilith, yanımda otururken, gözlerinde merak ve destek dolu bir ifade vardı. Her şeyin, tüm karmaşanın ve acının içinde, onun sakinliği bana gerçek bir huzur getirmişti. “Çok teşekkür ederim, Lilith,” dedim, gözlerimdeki minnettarlığı ifade ederek. “Gerçekten ihtiyacım vardı. Chris… Chris inanılmaz bir dövüşçü. Çok zorlu bir rakipti.” Lilith, başını sallayarak, “Chris yetenekli ve güçlü biri,” dedi. “Ama sen de fazlasıyla yorgundun.’’ Onun bu sözleri, moralimi yükseltti ve acının biraz daha azalmasına yardımcı oldu. Chris, öğrencilerle ilgilenmeye devam ederken, Lilith’in yanımda kalması, tüm antrenmanın yükünü hafifletmişti. Hemen ardından, Lilith’in desteğiyle kendimi biraz daha toparlayabildim. O an rüzgarla tanıdık bir koku hissettiğimde bakışlarım Lilith’in arkasından gelen silüete kaydı. ‘’Tyler?..’’ Tyler adımlarını hızlandırıp yanıma geldikten sonra hızlıca çöktü. ‘’Nasıl oldu bu?’’ Başım ‘’Bilmiyorum.’’ Dercesine salınırken Lilith ‘’Anneme bir bakıtalım mı?’’ diyerek söze girmişti. O an Tyler cevap verdi ona. ‘’Belki de bir türlü tam olarak dinlenemedin, o yüzden bu kadar çabuk yoruluyorsun? Yoksa Chris seni nasıl yenebilir ki, sen Tribrid’sin. Doğuştan bir vampir avcısısın!’’ Gözlerim uzaklara, dövüşün geçtiği yerin karanlığına daldı. “Chris, sadece bir kurt adam, ama onun içgüdüleri ve dövüşteki disiplini olağanüstüydü. Evet, ben bir tribridim, ama bu demek değil ki her zaman üstünüm. İçsel olarak, kendimi hazırlamış olsam da, o an tam olarak odaklanamamıştım. Belki de kendimi yeterince güçlü hissetmiyordum.” Bir an için gözlerimi kapatarak, o anki duyguları tekrar yaşadım. “Chris’in saldırıları, düşündüğümden daha etkiliydi. Onun hızlı ve stratejik hareketleri, bana aniden saldırarak savunmamı kırdı. Sanki her bir hareketi, beni bir adım geride bırakmaya yönelikti. Fiziksel olarak güçlü olduğumu biliyorum, ama bazen içsel hazırlığım yeterli olmuyor.” Tyler’a baktığımda, onun gözlerinde bir anlayış aradım. “Dövüş sırasında içsel olarak yorgunluk hissettim. Belki de kendimi tamamen sınırların ötesine itmeye çalışırken, ruhsal olarak da zayıf kalmış olabilirim. Chris’in stratejik zekası ve dövüşteki yeteneği, beni zor durumda bıraktı.” Gözlerim Tyler’ın gözlerine derinlemesine bakarken, sesim yumuşak ve içten bir tonda devam etti. “Sonuç olarak, bu yenilgi bana birçok şey öğretti. Gücümün ötesinde, içsel olarak da hazır olmalıyım. Chris’in bana karşı olan üstünlüğü, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel bir mücadeleydi.” Ardından devam ettim. “Chris’in gücü, sadece fiziksellik değil, aynı zamanda zihinsel bir dayanıklılıktı. Dövüşün ortasında, belki de kendi içsel korkularımı ve yorgunluğumu aşamadım. Bir noktada, kendimi savunmasız hissettim. Bu da, Chris’in avantajını daha da arttırdı.” Tyler, yanımda sakin bir şekilde otururken, ellerini ellerime sardı. “Bu sadece bir dövüş, Adelia,” dedi, sesinde bir yumuşaklık vardı. “Her mağlubiyet, bize bir şeyler öğretir. Chris seni geçebilmiş olabilir, ama bu seni durdurmaz. Senin gücün, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal ve duygusal dayanıklılığındadır. Bunu unutma.” Tyler’a gülümseyerek başımı sallarken bakışlarım bir kez daha gitti antrenman tarafında. Sürekli yorgunluk hali… Güçsüzlük. Halbuki Brad’le olan aktivitelerde gayet iyiydim. Belki de bu beni zorlayan şeydi ve daha da dinlenmem gerekirken sürekli ayakta kalmıştım. Ama yine de melezlerin hızlı iyileşme doğaları gereğince düşündüğümde bu bitkinlik halim aşırı güçsüz hissettiriyordu. ‘’Bir süre eğitimlere ara versek iyi olur.. Senin kendini dinlendirmen gerek. Sonuçta, çok yakında kurt formuna bürünme eğitimleri olacak. Ona gücün kalmalı değil mi?’’ Bıkkınlıkla nefes vermiştim. ‘’Beni güçsüz görecekler ama. Chris’e yenilmek…’’ Tyler nazikçe omzumu okşarken Lilith ayaklandı. ‘’Kanın sayısına bakmadan istediğin kadar tüket Adelia. Ayrıca sana sağlıklı diyet menüde hazırlayacağım. Sabahları kahvaltılarını evinde yap yorma kendini. Uyumaktan da çekinme tamam mı?’’ Başımla Lilith’e onay verirken Lilith omzuma dokunarak gülümsedi. Ardından ‘’İyi dinlen.’’ Diyerek yanımızdan ayrılmıştı. Tyler hala yanımdayken hissettiğim ufak bir kıpırtı ile yüzümü buruşturdum. ‘’İyi misin?’’ Tyler’ın endişeli sesine usulca başımı salladım. ‘’İyiyim sorun yok, Chris’ten darbe yediğim için sanırım.’’ Tyler ardından gülümseyerek söze girmişti. ‘’Sen güçsüz değilsin hiçbir zaman da olmadın. Sadece sorunlu günler geçirebiliriz o kadar, bu da seni yıldırmasın tamam mı?’’ Gözlerindeki şefkatte kaybolup giderken başımı salladım. Tyler, hala gözlerini üzerimde gezdirirken, derin bir nefes aldı. ‘’Artık dinlenme vaktin geldi. Gidelim mi?’’ Başımı Tyler’a karşı çevirirken o beni nazikçe kucağına almak istemişti. ‘’Hey hiç gerek yok!’’ desem de olmuştu. Tyler, beni kucağına alırken nazik ve dikkatliydi. ‘’Kalbine kazık yedin unuttun mu sevgilim? Elbette gereği var!’’ Tyler beni kaldırırken, vücudumun her bir hareketini dikkatle takip ediyordu. Onun kollarındaki güven ve rahatlık, bu yorgunluk dolu günün ardından bana gerçek bir huzur getirdi. “Seninle ilgilenmek, bu kadar zor geçen bir günün ardından bana da iyi geliyor,” dedi Tyler, bana yumuşak bir gülümsemeyle baktığında. Başımı omzuna yaslarken, içim rahatladı ‘’Peki madem… İlgilen benimle!’’ Tyler’ın sırıtışları kulağıma dolarken başımı yasladım. Tyler’ın gözleri, yanımda olmak ve beni rahatlatmak için tamamen odaklanmıştı. Beni nazikçe kucağında taşıyarak, bungalovun merdivenlerinden yavaşça yukarı çıkarken, hissettiğim güven duygusu her adımda daha da pekişti. Her şeyin bu kadar düşünceli ve yavaşça yapılması, içimdeki endişeleri büyük ölçüde hafifletti. Üst kata vardığımızda, Tyler beni dikkatlice yatağa yatırdı. Yatağın yumuşaklığı vücudumla buluştuğunda, derin bir rahatlama hissettim. Tyler, benimle ilgilenirken, tüm dikkatini bana verdi. Tyler, yatağın yanında bir sandalyeye oturdu ve bana dikkatle baktı. “Kan alman gerek,” dedi, bu cümledeki ciddi tonuyla, bana olan ilgisini açıkça belli ediyordu. Ben, başımı yastığa yaslayarak gözlerimi kapattım. Tyler’ın bu kararlı tavrı, bana biraz rahatlama sağladı. “Tamam,” dedim, sesim yorgun ve zayıf bir şekilde geldi. “Kan içmek, sanırım gerçekten ihtiyacım olan şey.” Tyler, mini buzdolabından birkaç paket kan alarak yatağa geri döndü. Odaya geri döndüğünde, her adımında benim üzerimdeki ilgisini ve dikkatini hissettim. Kan paketlerini, dikkatlice yatak kenarına yerleştirerek beni izlemeye başladı. Yatakta rahat bir pozisyonda yatarak, başımı yastığa yaslamıştım. Tyler, yanımda nazikçe oturdu ve elleriyle paketleri hazırlamaya başladı. İlk paketi açarken, içimden bir ürperti geçti. Kanın yoğun kırmızı rengi, dikkatlice hazırlanmış bir sıvı gibi parlıyordu. Tyler, paketi açıp dikkatlice bana döndüğünde sordu. ‘’Bardağa koymamı ister misin?’’ Başımı usulca salladım. ‘’Hiç fena olmaz.’’ Dediğimde gülümsedi. Mutfaktan bir bardak alıp geldikten sonra kanı içine boşalttı. ‘’Artık kan içmenin yeni bir zevki var diyorsun!.. Eğlendirici.’’ Başımı sallayıp nazikçe gülümsedikten sonra yavaşça bardağa uzandım. Tyler bardağıyavaşça dudaklarım arasında kadar götürdü. Elimin üstünden bardağı eliyle tutarken gözlerim Tyler’da idi. İlk yudumda, kanın sıcaklığı ve yoğunluğu dilime yayıldı. Damağımda bir tat bırakan bu sıvı, biraz garip ama aynı zamanda gerekli bir ihtiyaç gibi hissettirdi. Kanın hafif demir tadı, vücuduma gerekli enerjiyi sağlamak için adeta canlandırıcı bir etki yarattı. İçerken, kanın vücuduma nüfuz edişini hissetmek, biraz huzur verici bir deneyim oldu. İlk paketi içtikten sonra, biraz daha enerji toplamak için ikinci paketi almaya başladım. Tyler, bu süreçte benimle konuşmadan sadece nazik bir şekilde yanımda kalmayı tercih ediyordu. İkinci paketin ilk yudumları, vücuduma adeta bir yenilenme getiriyordu. Kanın sıcaklığı, göğsümdeki boşluğu doldururken, kendimi daha güçlü ve enerjik hissetmeye başladım. Sonunda, tüm paketleri tükettiğimde, vücudumda bir canlanma hissettim. Tyler, bardağı alıp kenara koyarken, gözlerinde bir rahatlama ifadesi vardı. “Nasıl hissediyorsun?” diye sordu, sesindeki yumuşak tonuyla bana destek olmaya devam ediyordu. “Daha iyi hissediyorum,” dedim, gözlerimle ona minnettarlığımı ifade ederek. “Bu gerçekten işe yarıyor.” Tyler, gözlerimdeki iyileşme ifadesini görünce rahatladı ve nazikçe başımı okşadı. “Harika,” dedi, “şimdi biraz daha dinlenmeye devam et. İyileşmen için bu adım önemliydi.” Yatakta daha rahat bir pozisyona geçerken, Tyler’ın destekleyici varlığı ve bu süreçteki dikkatli yaklaşımı, kendimi daha huzurlu ve güçlü hissetmemi sağladı. Kanın içindeki sıcaklıksa içimdeki yorgunluğu biraz da olsa azaltmıştı. … |
0% |