@selinayeda_x
|
KANADA SÜRÜSÜNDE YAŞAMA AİDİYET Kanada’ya gelişimiz, uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından gelişti. Yolda geçen her dakika, sanki yıllar gibi uzadı; yolların her kıvrımında, her virajında, geçmişimizle vedalaşmak zorunda kaldık. Ancak Kanada'nın sınırlarına girdiğimizde, içimde bir hafiflik hissettim. Hava serin ve temizdi, sanki tüm dünya yeniden doğuyormuş gibi. Kurt alanı tabii ben buraya lüks bir kamp alanı derim, düzenli ve güvenliydi. Ağaçların arasında saklanmış, küçük bir nehrin kenarına kurulmuştu. Etrafı çam ağaçlarıyla çevrili, gökyüzü bulutlarla doluydu. Soğuk hava, ciğerlerimizi temizlerken, yorgunluk tüm bedenlerimize ağır bir yük gibi çöktü. Ama bu, bir umut taşıyan yorgunluktu; yeniden başlama umudu. Lilith ve Brad, araçlardan malzemeleri indirirken, Elliot kamp alanını incelemeye koyulmuştu. Thomas ise yeni yaşamımız için stratejiler belirlemek üzere Tyler’la hararetli bir konuşmaya dalmıştı. Ama o an, dikkatim birden Lucas’a ve onun yanındaki küçük bir gölgeye kaydı. Maya, oradaydı. Lucas’ın yanında, ona dikkatlice bakıyordu. Gözlerindeki ifade, karışık duyguların bir yansımasıydı. Onu uzun zamandır böyle görmemiştik; Lucas neredeyse tanınmaz haldeydi. Savaşın izleri silinmiş, yaraları iyileşmişti. Bedeni toparlanmış, ama ruhu hâlâ bir parça kırılgan gibiydi. Ama yine de, iyileşmişti. Ve bu, Maya için büyük bir anlam taşıyordu. Maya’nın gözlerinde beliren yaşları fark ettiğimde, kalbim bir an için durdu. O, Lucas’ı ilk kez gerçekten sağlıklı bir şekilde görüyordu. Daha önce onu hep yaralı, bitkin ve kırılgan haliyle bırakmıştı. Ama şimdi… Lucas ayağa kalkmış, Maya’ya doğru birkaç adım atmıştı. Maya’nın elleri titrerken, Lucas onun yüzüne hafifçe dokundu. Bu dokunuş, aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu hissettirdi. “Lucas…” Maya’nın sesi neredeyse bir fısıltı kadar kısık çıkmıştı. “Sen… iyileşmişsin.” Lucas gülümsedi, yüzündeki o eski sıcaklık geri dönmüştü. “Evet, Maya. İyileştim. Senin sayende olmasa da…’’ Maya, Lucas’a sıkıca sarıldığında gözlerinden akan yaşlar, onun içinde taşıdığı tüm korkuları, endişeleri ve umutları dışa vuruyordu. Lucas ise kalbi her ne kadar Maya’yı istiyor olsa da bu sarılışa bir karşılık verememişti. Maya daha üzgün bir şekilde Lucas’tan ayrıldığında bakışları yere düştü. ‘’Ben… Sen de gideceksin sandım! Dayanamadım, dayanamazdım seni öyle görmeyi ben…’’ Maya sözlerini daha fazla sürdürememişti. Lucas ona sarıldığında Maya sıkıca karşılık verdi. Lucas onu şefkatle kucaklayarak, güven verici bir şekilde fısıldadı, “Artık her şey daha iyi olacak, Maya. Birlikte her şeyi atlatacağız.” Maya o an Lucas’ın elini tutmuştu. ‘’Gel benimle… Özledim seni.’’ Diyerek fısıldadığında yokuşun altındaki dere kenarı dikkatimi çekti, oraya gitmişlerdi. Ve bu uzun ayrılığı saf, temiz bir öpücükle taçlandırmışlardı. Nihayet, geçen zamanların ardından… Onlar kendi aşklarına teslim olmuştu. Tıpkı bizim gibi! Onları izlerken, bu sahne bana içten bir sıcaklık verdi. Tüm zorlukların ardından, işte burada, yeni bir başlangıcın eşiğindeydik. Lucas ve Maya’nın bu anı, hepimiz için bir umut ışığıydı. Kanada’ya gelişimizle birlikte, bu yeni topraklarda sadece güvenli bir sığınak değil, aynı zamanda birbirimize olan bağlarımızı güçlendireceğimiz yeni bir yuva bulacaktık. Tyler yanıma geldi, gözlerinde memnuniyetle. “Onlar için her şey daha iyi olacak,” dedi yumuşak bir sesle. “Bizim için de.” Başımı salladım, gözlerim dolu dolu. “Evet, Tyler. Burada… her şey daha iyi olacak.” Gözlerimi tekrar Maya ve Lucas’a çevirdim. Onların birbirine sarıldığı an, bu yolculuğun bize ne kadar çok şey öğrettiğini bir kez daha gösterdi. Güçlüydük, dayanıklıydık, ve her şeyden önemlisi, birlikteydik. Bu, yeni hayatımızın başlangıcıydı; ve bu kez, geçmişin gölgeleri bizi takip edemeyecekti. … Evin etrafındaki geniş orman, ağaçların gölgeleriyle huzur verici bir sessizlik içinde kıvrılıyordu. Ormanın derinliklerinden gelen kuş cıvıltıları ve rüzgarın yaprakları hafifçe hışırdatması, bu anı daha da özel kılıyordu. Tyler, bana dönüş yaptı ve gülümseyerek, “Adelia, seni Alfred ile tanıştıracağım. O, bu sürünün bilge lideridir ve burada olduğu için çok şanslısın,” dedi. Sesindeki gurur, Alfred’in kim olduğunu daha da merak etmemi sağladı. Bahçenin yeşil alanında yürürken, Tyler’ın bana gösterdiği yönü takip ettim. Uzaktan, geniş bir bahçede, eski ve görkemli bir taş masanın etrafında oturan yaşlı bir adam görebiliyordum. Alfred, gri saçları ve derin çizgilerle dolu yüzüyle, adeta zamanın ağırlığını taşıyordu. Yaşının verdiği olgunluk ve deneyim, her halinden okunuyordu. Adım adım ilerlerken, Tyler’ın Alfred’e doğru yaklaştığını fark ettim. Tyler, Alfred’in yanına geldiğinde ona saygıyla eğildi ve “Alfred, tanıştırmak istiyorum. Bu, Adel.” dedi. Tyler’ın bu anki ciddi ifadesi, Alfred’in önemini vurguluyordu. Alfred, başını kaldırdı ve gözleriyle Tyler’a karşılık verdi. Ardından, sakin bir gülümsemeyle bana döndü. “Merhaba, Adelia. Tyler’dan seni duydum. Tanışmak benim için bir zevk,” dedi, sesi yumuşak ve derin bir tonla. Adım attım ve Alfred’in karşısına geldim. “Merhaba, Alfred. Ben de sizi tanımak için sabırsızlanıyordum.’’ Diyerek gülümsedim. Gözlerini derin derin incelediğimde, Alfred’in bilgelik dolu bakışları beni etkiledi. Alfred, gülümseyerek başını salladı. ‘’Tanışmak büyük onur ilk Tribrid!’’ Şaşırmıştım. Gerçekten böyle mi anılacaktım? Kulağa çok güçlü bir şey gibi gelmişti. Ah zaten öyleydi! Zaten öyleydim, güçlüydüm ben. Ve bu ormanlarda daha da güçlenecektim. Ardındansa… O Nina’yı ortadan kaldırıp şehrimi geri alacağım. Benden önce intikamımı bozarak başkan Lewis’i öldürdü. Bir pişmanlık bile görememişken onun sıfatında… Nina her şeyi elimden alarak yapmıştı işte bunu! Ailemi öldüren katilden intikam alamamıştım… Bu da beni mahveden bir diğer şeydi işte!.. Çünkü ben, onun benden çaldıklarını ve sakladıklarını halen daha bilmiyordum ve bu da beni mahvediyordu. Belki de benden sakladığı bir şey yoktu ve ben kafamdan uydurmaktaydım. İşte bu yüzdendi bütün sorunlarım. Hakkında hiçbir şey bilmemek! … Tyler’ın yanına dönerken, Alfred’in sıcak karşılaması ve bilgelik dolu sözleri içimi rahatlatmıştı. Bahçedeki huzur dolu ortam, Alfred’in varlığıyla daha da anlam kazanmıştı. İçimden bir parça, Alfred’in bilgeliğinin ve Tyler’ın desteğinin, bu yolculukta büyük bir fark yaratacağını hissediyordu. Çünkü onlar her daim yeni bir ben için hazırda beklemekteydi. … Akşamın ilk saatleri, ayın gökyüzünde yükselişi ile ortaya büyük bir kamp ateşi kurulmuştu. Sürünün üyelerine eve hoş geldin partisi mahiyetinde kurulmuş büyük bir kamp ateşiydi bu. Herkes ateşe odun atıp bu değerli anı paylaşırken sırada biz melezler vardı. Önce Brad, ardından Tyler ve sonrasında da ben. Ateşi daha da kızdırmak için odunlar attığımızda alfaya döndük. Tyler, ben ve melez doğası sebebiyle Brad başımıza buyruk üç kişi olsak da yine de kurt adam sürüsü lideri olan Alpha Thomas’a da saygımız çoktu. Tüm bu kamp ateşi esnasında önce kayıplarımız yad edildi, Jeremy’den Jessica’ya kadar herkes! Bizi üzen kayıplarımızın ardından şimdi geriye neşe ve eğlence kalmıştı. Eve hoş geldin ve iyi ki zafer kazandık partisi! Telefondan şarkılar açıldığında modern bir kurt sürüsü olarak kutlamıştık bu anı. Herkes istediği şarkıyı açmakta özgürdü. Bende öyle! Tyler’ı bir köşeye çekerek gülümsedikten sonra telefonu bir taşın üstüne son ses bir şekilde koydum. Sesi duyan ve eğlence arayan, müzikten etkilenen bazı çiftler de gelmişti yanıma. Önce Maya ve Lucas. Sonra Kanada sürüsünden birkaç kişi. Ve ardındansa Lilith’in çekiştirmeleri ile, Brad, Thomas ve Lilith üçlüsü! Ezbere bildiğim bu şarkının ilk defa hayata geçeceğini de bilmezdim. Şarkı tamamen bizim duygularımızı ifade ediyor gibi hissettirmekteydi. Belki de bizim şarkımız diyebileceğim huzur ve mutluluk bulabileceğim bir şarkıydı. Bir Senfoni! I just wanna be part of your symphony Will you hold me tight and not let go? Symphony Like a love song on the radio Will you hold me tight and not let go? … Sadece senfoninin bir parçası olmak istiyorum. Beni sıkıca tutacak ve gitmeme izin vermeyecek misin? Senfoni, radyodaki bir aşk şarkısı gibi. Beni sıkıca tutacak ve gitmeme izin vermeyecek misin? … Kollarında huzur bulduğum an ve bu anın haliyle dinlediğim şarkı nasıl mı hissettiriyordu? Aynen böyle: Göklerde huzurla süzülüyormuş gibi! … SÜRÜDE İLK GÜN Şarkının ilk notaları havada dans ederken, sesin yankısı çevredeki atmosferi aniden değiştirmişti. Müzik, herkesin içindeki neşeyi ve rahatlığı ortaya çıkararak, akşamın havasını belirliyordu. Tyler’ı köşeye çekip gülümsediğimde, telefonu taşın üzerine koyarak sesi sonuna kadar açtım. Melodilerin yayılmasıyla birlikte, etrafımızda bir hareketlilik başlamıştı. Önce, Maya ve Lucas yanımıza geldi. Maya'nın yüzündeki o huzurlu ifade ve Lucas’ın gözlerindeki parıltı, müziğin etkisiyle anında görünür hale gelmişti. Hızla yanımıza geldiler, Maya’nın adımları zarif ve dikkatli, Lucas’ın ise daha yayılmacı ve rahat bir hali vardı. "Şarkıya bayıldım," dedi Maya, kulağını müziğe yaslayarak. "Bu, tüm bu gecenin ruhunu yansıtıyor gibi." Sonrasında Kanada sürüsünden birkaç kişi, müziğin çağrısına uyarak yanımıza toplandı. Yüzlerinde bir gülümseme, gözlerinde ise müzikle uyumlu bir ışıltı vardı. Sürünün varlığı, geceye ekstra bir canlılık katmıştı. Sosyalleşen ve neşelenen kalabalık, şarkının ritmiyle adeta uyum içinde hareket ediyordu. Lilith’in çekiştirmeleriyle Brad, Thomas ve Lilith üçlüsü de ekibe katıldı. Lilith’in neşeli tavırları ve şarkıyı kendine göre yorumlaması, aralarındaki dostluğu daha da belirginleştirmişti. Brad’in genellikle soğukkanlı ve mesafeli tavırları, müzikle yumuşamış, Thomas’ın ise güler yüzü ve enerjisi geceye renk katmıştı. Şarkının sözleri, bizim için özel bir anlam taşıyordu. "I just wanna be part of your symphony," sözleri etrafta yankılandıkça, kalbimde bir huzur dalgası yayıldı. Her notada, müziğin derinliklerine inerek, adeta göklerde süzülüyormuş gibi hissettim. Tyler’ın kollarında huzur bulduğum an, kendimi bu anın tam merkezinde buldum. Tyler, ellerini nazikçe belim etrafına sardı ve müzikle uyumlu bir şekilde dans etmemizi sağladı. Onun varlığı, müziğin ritmiyle mükemmel bir uyum içinde hareket ediyordu. Müzik, bir yandan kalbimi okşarken, diğer yandan Tyler’ın sıcaklığını ve sevgisini daha da belirginleştirdi. Etrafımızdaki herkes, bu anın büyüsüne kapılmış gibiydi. İnsanlar müziğin etkisiyle dans ediyorlardı, bir yandan da birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Radyodaki aşk şarkısı gibi, her şey sanki bir masalın parçası gibiydi. Müzik, sevgi dolu bir anın içinden gelen duygularımızı ifade ediyordu. Şarkının her notasında, kendimizi bir senfoninin parçası olarak hissettik. Müziğin ritmi, ruhumuzu besliyor, kalbimizi dolduruyordu. Her şeyin uyum içinde olduğu bu gece, bizim için tam anlamıyla bir kutlama haline gelmişti. Gözlerim kapalı, müziğin ve Tyler’ın kollarındaki huzurun tadını çıkarıyordum. Bir yandan şarkının sözleri hafifçe mırıldanıyor, diğer yandan Tyler’ın varlığıyla birleşen bu anın tadını çıkarıyordum. Gözlerimden bir damla yaş süzüldüğünde, bu anın ne kadar değerli olduğunu, her notanın ve her anın bu kadar özel olduğunu fark ettim. Ve işte bu an, bu müzik, bu dans, hayatın ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyordu. Senfoninin bir parçası olmak, Tyler’ın kollarında huzur bulmak, müziğin derinliklerine dalmak… Her şey, bu anın mükemmel bir kutlama olduğunun kanıtıydı. Modern partinin coşkusunun ardından, müzik sessizleşmiş ve herkes bir araya toplanmıştı. Alfred, yaşlı bilge kişiliği ve uzun yıllara dayanan tecrübesiyle, grubun geleneksel ve saygıdeğer üyesi olarak öne çıkmıştı. Gözleri, bu geceye dair derin bir bilgelik ve huzur taşıyordu. Modern eğlencenin yerini, şimdi geleneksel bir konuşma almıştı. Alfred, yavaşça büyük kamp ateşine doğru ilerlediğinde hepimizin gözü ona dönmüştü. Alfred ilk gelişimiz ile bana tanıtılan ilk kişi olmuştu. Uzun, yaşlı gövdesi, zamana karşı direnen bir duruş sergiliyordu. Gözleri, geçmişin derinliklerinden gelen bir bilgelikle parlıyordu. Konuşma yapacağı yer, partinin merkezinden biraz uzak, sessiz bir köşede düzenlenmişti. Zemin, eski zamanların hatıralarını taşıyan bir halıyla kaplanmıştı, bu da konuşmanın geleneksel ruhunu yansıtıyordu. Boğazını temizlediğinde topluluğun dikkatini çekti. Kalabalığın içinden, derin bir sessizlik yayılmıştı. Alfred'in sesi, yaşlı ve derin bir tonla yankılanarak herkesi etkisi altına aldı. “Sevgili dostlar,” dedi Alfred, sesinde bilgelik ve sevgi dolu bir ton bulunuyordu. “Bugün burada, modern zamanların ve eski geleneklerin birleşiminde bir araya geldik. Şarkılar söyledik, danslar ettik, neşeliydik. Ancak, bu anın arkasında, yılların deneyimi ve tarihin derinliği de var. Büyük kayıplarımız oldu. Sürüden ayrılanlar oldu. Neşeli genç yüzlerinizi görüyorum, kanınız sıcak akıyor ve saf aşkın içine düşmüşsünüz. Birbirinizin kıymetini bilin çocuklar.’’ O an Tyler’a daha da sıkı sokulduğumda saçlarımın arasından alnımı öpmüştü. Alfred’in sesinin her tonu, geçmişin yankısını taşıyordu. Konuşmasında hem geleneksel değerlerin hem de modern yaşamın harmanlandığı bir dengeyi vurguluyordu. “Thomas,” diye devam etti Alfred. ‘’Alpha Thomas, Thomas, bu sürüye ve topluluğa liderlik ederken, bizlere yalnızca bir alfa değil, aynı zamanda bir arkadaş ve bir rehber oldu.” Topluluk, Alfred’in sözleriyle daha da derin bir saygı içine girmişti. Alfred, konuşmasını sürdürürken, yaşlı parmaklarıyla hafifçe hareket ederek, konuşmasını daha etkili kılmak istiyordu. “Ve şimdi,” dedi Alfred, “Geleneklerimizi yaşatırken, modernliğin getirdiği değişimlere de açık olmalıyız. Her zaman geçmişin bilgeliğini, geleceğin ihtişamıyla birleştirerek ilerlemeliyiz. Bu gece hem geçmişi hem de geleceği kucakladığımız bir anı simgeliyor.” Alfred’in konuşması, toplulukta derin bir etki yaratmıştı. Herkes, yaşlı bilgenin sözlerinden ilham alarak, geçmişle gelecek arasındaki bağı daha iyi anlıyordu. Alfred, konuşmasını bitirirken, gözlerinde bir tür huzur ve tatmin ifadesi vardı. Herkes, bu anı daha anlamlı kılan bilgelik ve tecrübe ile dolu sözleri hatırlayarak, bu geceyi derinlemesine yaşamanın önemini kavramıştı. Alfred’in konuşmasının ardından, topluluk sessiz bir saygı içinde dinlemiş, sonrasında kendilerini daha bir bütün ve uyumlu hissederek, bu geceyi kutlamaya devam etmişti. Alfred’in sözleri, modern eğlencenin ötesinde, geleneklerin ve bilgeliklerin önemini vurgulayarak, topluluğun kalbinde derin bir iz bırakmıştı. … Gece yarısı çökmüştü ve burada zamanlıca uyunup zamanlıca kalkılırdı. Önce işler görülür, ev işleri yapılır ardındansa kurt gelenekleri uygulanırdı. Dövüş antrenmanları ve avcılık! … Biz Amerikalılar ise kalacak yerler bakmaktaydık. Lydia ve Jonas’ın gidişinin ardından boşalan boş bir bungalov vardı. Thomas’ın, Lilith’in, Lucas’ın, Maya’nın, Brad’in ve Elliot’un yerleri zaten belliydi. Sadece bize, Tyler ve bana bir yer gerekmekteydi. Tek bir boş bungalov varken boşta kalmış iki kişi. … Tyler ve ben, bu fırsatı değerlendirmek için elimizdeki tek boş bungalovu gözden geçiriyorduk. Bungalov, ahşap yapısıyla doğal çevreye mükemmel bir uyum sağlamıştı. Geniş bir verandası vardı, ki bu alanda gece yıldızları izlemek oldukça keyifli olabilirdi. İçeri girdiğimizde, eski zamanların ruhunu yansıtan koyu renkli ahşap mobilyalar ve büyük pencereler dikkat çekiyordu. Pencereler, ormanın derinliklerine bakan geniş bir manzara sunuyordu. Ahşap duvarlar ve taşlı şömine, bungalova sıcak bir hava katıyordu. Tyler’ın yanı sıra, bungalovun düzenine de göz atarak değerlendirme yapıyorduk. "Burası gerçekten oldukça güzel," dedim, gözlerim etrafta dolaşırken. "Geniş bir oturma alanı var ve konforlu görünüyor. Ayrıca, doğal ışığın içeri girmesi de iyi bir şey." Tyler, odanın köşelerinde dolaşırken bir yastık kümesine rastladı. “Evet, burası gayet iyi. Ama burada bir şeyler eksik gibi görünüyor,” dedi, yastıkların üzerine oturarak. “Biraz daha kişisel dokunuş eklemek gerekebilir.” İkimizin de konforunu sağlamak adına bungalovu düzenlemeye başladık. Tyler, odanın köşesindeki eski ama rahat bir koltuğu yeniden yerleştirerek, odanın atmosferini daha sıcak hale getirdi. Ben de pencerelerin önündeki alanı, birkaç bitki ve rahatlatıcı birkaç dekoratif parça ekleyerek kişiselleştirdim. Yatak odasını, geniş ve konforlu bir alan haline getirmek için biraz daha düzenleme yaptık. Sanki burası sadece bizim için hazırlanmış bir sığınak gibi hissettirdi. Yatak odasında geniş bir yatak, birkaç yastık ve yumuşak bir örtü bulunuyordu. Odanın diğer köşesinde ise kitaplar ve eski zamanlardan kalma bir okuma lambası yer alıyordu. Bu rahat alan, her ikimizin de hem dinlenmesi hem de gündüzlerin yoğun temposundan sonra rahatlaması için ideal görünüyordu. Dışarıda ağaçların rüzgârda hışırtısı ve gece kuşlarının ötüşü, ortamın huzurunu bozmadan geceyi geçirmenin keyfini çıkarmaya devam ettik. Bungalovun verandasında otururken, Tyler’a dönüp, “Bu gece burada olacağımız için şanslıyız,” dedim. “Birazdan, doğanın sessizliğinde dinlenmek biraz olsun huzur verecektir..” Tyler, gülümseyerek başını salladı. “Evet, burası gerçekten güzel.‘’ Gözlerim etrafı tararken, Tyler’ın düşünceli bakışlarına odaklandım. Gece boyunca, her şeyin yavaş yavaş oturduğunu, düzenin ve sakinliğin geri geldiğini hissedebiliyordum. Burada, Kurt Evi’nin sunduğu bu huzurlu ortamda hem dinlenebilir hem de yeni maceralara hazırlanabilirdik. Şimdi hem bu bungalovda geçirdiğimiz zamanı hem de gelecek günleri dört gözle bekliyorduk. Nina’sız rahat gelecek günlerin hayali! Sırf bu sorundan kurtulmak için katlanılacak her şey şeker gibi gelmekteydi bana. … |
0% |