@selinayeda_x
|
ŞEHRİ KAZANMANIN YOLU Bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Tyler ile Thomas’a güvenliğimiz için bir yol haritası olup olmadığını sorduk. Thomas, derin bir nefes alarak, “Şu anda, Nina’nın ne tür hareketler yapabileceği konusunda birçok belirsizlik var,” dedi. Sesinde belirgin bir ağırlık vardı, sanki her kelime şehirdeki karanlık gölgeleri yansıtıyormuş gibi. “Onun stratejilerini tahmin edebilmek için vampirlerin içinde olup biteni yakından izlememiz gerekiyor.” Thomas’ın gözleri, ağır bir görevin yükünü taşıyor gibi görünüyordu. Masanın üstündeki belgelerin arasında kaybolmuş bazı notlar vardı; onları karıştırırken parmaklarıyla yer değiştiren sayfalar, dev bir bilinmeyenin ipuçlarını sunuyordu. Tyler’ın gözleri dikkatle Thomas’ı izlerken, ben de ona eşlik ettim. Bu konuşmanın, sürünün geleceği için ne kadar kritik olduğunu biliyordum. Seraphina, odanın köşesindeki notları karıştırırken sesini yükseltti. “Başkanın ölümü ile seçimler başladı. Ve görülüyor ki gelenek değişmiş. Hiçbir meclis üyesi aday değil. Haberlerde adayın varlığı bilinmese de durum bu. Yeni başkan ortaya çıktığı an asıl planlarımızı konuşabileceğimiz zaman gelecek.” Thomas başını sallayarak onu onayladı, ancak yüzündeki ifade, bir dizi karmaşık duygu barındırıyordu. Bu duyguların arasında kaybolmuş, hissettiklerimi net bir şekilde anlatamayacak bir karmaşa vardı. Yüzündeki değişik ifadeler, gelecekteki belirsizliğin ve tehditlerin ağırlığını taşıyordu. “Nina’nın liderliğindeki vampirlerin artan tehdidiyle başa çıkmak için ne tür adımlar atmamız gerekiyor?” dedim, sesimdeki kararlılığı gizlemeye çalışarak. Bu soruyu sormak, şehirdeki güvenliği sağlamak için gereken tüm adımları ve önlemleri öğrenme arzusunu taşıyordu. Thomas, derin bir nefes aldı ve gözlerini dikkatle yüzümüze dikti. “Nina’nın etkisini azaltmak için, diğer sürülerle olan ilişkilerimizi güçlendirmemiz gerekiyor,” dedi. Sesindeki sertlik, kesin bir komut gibi yankılanıyordu. “Onları bu tehlikeye karşı bilinçlendirmek ve yardımlarını almak, şehrin güvenliğini sağlamak açısından çok önemli.” Sözleri, belirsiz bir geleceğin önündeki yolumuzu aydınlatmaya çalışıyormuş gibiydi. Tyler ve ben, bu stratejilere sadık kalmak için ne yapmamız gerektiğini anladık. Thomas’ın önerileri arasında, hem bilgi toplama hem de savunma stratejileri konusunda aktif rol almamız gerektiği belirgindi. Thomas’ın ifadelerindeki ciddiyet, bu görevlerin ne kadar kritik olduğunu vurguluyordu. Thomas bu sözleri ile aslında düşman sürüleri kast etmekteydi. Ve içlerinden bir tanesi de Maya’yı kurtardıkları, esaretten çekip aldıkları sürüydü! “Bu durumda, bize düşen görevler nelerdir?” diye sordum, Thomas’ın yanıtının sürünün güvenliği açısından önemini kavrayarak. “Planlarımıza nasıl daha etkin bir şekilde katkıda bulunabiliriz?” Thomas, dikkatlice düşündü ve cevapladı. “Şu anda, hem bilgi toplama hem de savunma stratejileri konusunda aktif olmalıyız.” dedi. Ve bu da şu anlama gelmekte idi: Sadece beklemek! Beklemek ve yeri geldiği an planı kafada oturtup harekete geçmek! Bekleyecektik işte, sadece bekleyecek! Ve başkan seçimleri yapıldığında ise bir toplantı daha yapacaktık konu hakkında. Bu süre zarfında ise sadece bekledik! Thomas’ın sözleri, şehirdeki belirsizliğin ve tehlikelerin gölgesinde, bizlere cesaret ve yön verdi. Tyler ve ben, bu kritik görevleri üstlenmek ve sürünün güvenliğini sağlamak için hemen harekete geçmeye karar verdik. Şehirdeki karanlık tehdide karşı hazırlıklı olmak için gerekli planları yapıp, görevlerimizi yerine getirecektik. … Thomas’ın toplantı odasından ayrılmasıyla birlikte, sessizlik bir an için yeniden hâkim oldu. Tyler ve ben, konunun ağırlığının ve şehirdeki tehditlerin sorumluluğunun etkisiyle derin bir nefes aldık. Odanın köşesinde dağınık bir şekilde duran haritalar, bizim için gelecekteki adımların planlandığı bir strateji tahtasına dönüşmüştü. ‘’Tyler, bu gerçekten büyük bir sorumluluk. Şehirdeki tüm tehlikeleri göz önünde bulundurarak, ne yapmamız gerektiğini çok iyi anlamamız gerekiyor,” dedim, endişe ve kararlılıkla sesim titreyerek. Tyler, başını sallayarak onayladı. “Evet, Thomas’ın söyledikleri çok önemli. Şimdi, bu tehditlere karşı hazırlıklı olmak için ne yapmamız gerektiğini belirlememiz gerekiyor. Ayrıca, diğer sürülerle olan ilişkilerimizi güçlendirmeliyiz.” Kafamı sallayarak, odadaki notları ve haritaları incelemeye başladım. Thomas’ın söylediği gibi, vampirlerin etkisini azaltmak için harekete geçmemiz gerekiyordu. Her şeyden önce, Nina’nın planlarını ve hedeflerini anlamak için bilgi toplamak ve sürülerin desteklerini kazanmak büyük önem taşıyordu. Tyler’ın gözleri, üzerindeki sorumluluğun farkında bir şekilde parlıyordu. “Diğer sürülerle iletişim kurmak için bir plan yapmalıyız. Onları bilgilendirmek ve birlikte hareket etmek için gerekli adımları atmamız gerekiyor,” dedi, kararlı bir tonla. “Evet, önce bir iletişim ağı kurmalıyız. Sürülerle düzenli olarak görüşmek ve onları güncel bilgilere sahip tutmak önemli. Ayrıca, her sürünün kendi içindeki güç dengesini anlamamız da gerekebilir,” dedim, düşüncelerimi netleştirmek için odadaki haritaları dikkatle incelerken. Tyler, notlar alırken, konuşmamı destekleyici bir şekilde başını salladı. “Bu şekilde, şehirdeki güvenliği sağlamak için gereken tüm adımları planlayabiliriz.’’ Başımı anlamış bir şekilde ona salladığımda tüm ciddiyetle raporlara geri dönmüştüm ki Tyler’ın eli nazikçe elimi sürttü. ‘’Sevgilim…’’ diye fısıldadı. ‘’Böyle İngiltere Kraliçe’si gibi oturup ciddiyetle kağıtları incelerken… Ne de güzel oluyormuşsun sen öyle!?’’ Şaşkınlıkla bakışlarımı kaldırdığında Tyler kağıtları itekleyip masaya oturmuştu. ‘’Şu an şaka maka baş başayız!’’ diyerek güldüğünde benim de yüzümde ufak bir tebessüm belirmişti. Kağıtları incelerken başımı kaldırdım, Tyler’ın gözleri gözlerimin derinliklerine işaret ediyordu. O an, Tyler’ın yüzündeki gülümseme ve onun masanın yanına oturuşu, tüm endişelerimi bir anda kaybetmeme neden oldu. Masanın kenarına oturduğunda, yüzümde beliren hafif bir tebessümle ona bakıyordum. Tyler’ın bu hareketi, sanki tüm günün zorluğunu aniden unutturmuştu. Ayağa kalkarken boğazımı temizledim, “Aman dikkat et, her yerden Alfred çıkabilir,” dedim, ama Tyler’ın gözleri bu uyarıyı dikkate alacak gibi görünmüyordu. Gözlerini devirdi ve “Yemişler Alfred’ini!” diyerek, dirseklerimden tutup beni kendisine çektiğinde, omuzlarımdan destek alarak yaklaşmam gerekti. Gözlerim, Tyler’ın bu şımarık bakışlarına dikkatle odaklanmıştı. “Yapma,” dedim, biraz da onun bu davranışına karşılık vermek için. Tyler’ın bakışları, “Ne!?” dercesine açıldığında, kendimi tutamayarak güldüm. Bu an, Tyler’ın ışıldayan gözleri ve masum tavırlarıyla bana biraz daha yakın hissettirdi. “Tyler, açım ben ve stok kanların hepsini de tükettik!” dedim, ciddiyetle ama aynı zamanda esprili bir şekilde. Tyler iç çekti ve oturduğu masadan inmişti. “O halde bununla da ilgilenmemiz gerekecek,” dediğinde başımı salladım. “Brad ile gideyim öyleyse. Biz beslenir geliriz, sana da bungalova güzel bir stok kurarız.” Kaşlarım çatılmıştı, Tyler’ın bu planı karşısında şaşkınlığa düşmüş bir şekilde bakıyordum. “Derken!? Beni neden ayırıyorsun?” dedim, sesimde bir miktar hayal kırıklığı barındırarak. Tyler, ileriye doğru bir adım atarak, “Çünkü…” dedi. “Yorulmanı istemem.” Sözlerinin ardından, birkaç süslü cümleyle devam etti. “Biz gidecek ve Kraliçemize hizmet edeceğiz ve kraliçemiz güzelce dinlenecek, her şey gönlünce olmalı çünkü.’’ Tyler’ın bu tatlı ve abartılı tavırları karşısında sırıttım. “Ee açım dedim, bu sefer beslemek yok mu?” diye ekledim. Tyler odada kahkaha attığında, yüzümdeki sert ifadeyle birlikte, bu anın komik bir yönünü de hissetmeye başlamıştım. “Alfred var, unuttun mu? Aman, basar bizi, sonra da yanlış anlar falan! Kendimizi ceza çukurunda bulmayalım,” dedi Ne? Anlamamışça yüzüne bakarken Tyler güldü. ‘’Böyle de çok tatlıymışsın sen ya.’’ Yüzüne şaşkın şaşkın bakarken üzerime doğru eğildi. ‘’Biraz özle beni güzelliğim. Alfred bizi kendi isteğimiz dışı kurt geleneksel evlilik törenine sürüklemez böylece. Çünkü geleneksel kafalı birisinin ilişkimize karışmasına ve burnunu sokmasına izin dahi vermem.’’ Tyler bu sözleriyle birlikte kaybolup gittiğinde ardında sadece ufak rüzgarını bırakmıştı. Onun kaybolan silueti, odanın köşesindeki karanlığa doğru kayarken, Tyler’ın sıcaklığı ve neşesi, odanın atmosferinde hafif bir iz bıraktı. Yalnızlık ve biraz da huzur, onun ayrılmasıyla birlikte, bir kez daha dikkatimi kağıtlarım ve görevlerime yöneltti. Tyler’ın arkasında bıraktığı bu tatlı iz, her şeyin sadece geçici olduğunu hatırlatıyordu. … GECENİN SENFONİSİ Tyler’ın gece dönüşü, odanın karanlığında yankılanan ayak sesleriyle birlikte gerçekleşti. Gece yarısı çevre sessizliğinde, yalnızca rüzgarın hafif hışırtısı ve gece kuşlarının ötüşü duyuluyordu. O an, Tyler’ın geldiği anı dört gözle bekliyordum. Kapı hafifçe açıldığında, Tyler’ın silueti kapının eşiğinde belirdi. Üzerindeki kıyafetler, günün yorgunluğunu ve uzun bir gezinin izlerini taşıyordu, ama yüzündeki ifade, tüm yorgunluğun geride kaldığını, keyifli bir dönüşün işareti olduğunu anlatıyordu. Işıksız bir ortamda gözlerinin parıltısı, her zamanki gibi tanıdık bir güven veriyordu. İçeri adım attığında, odanın atmosferi hemen değişti. Gözlerinde beliren hafif bir yorgunluk, enerjik bir neşeyle harmanlanmıştı. Hemen yanına doğru hareket ettim, üzerimdeki tüm yorgunluğu bir kenara bırakıp Tyler’ın geldiği anı kutlamak için hazırladım kendimi. “Hoş geldin,” dedim, sesimdeki sıcaklık ve özlem bariz bir şekilde duyuluyordu. Tyler, başını hafifçe eğdi ve geniş bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Gözlerim seninle buluşmak için sabırsızlanıyordu,” dedi, yaklaşıp beni kucaklayarak sımsıkı sardı. Onun sıcaklığı ve kokusu, kendimi evimde hissettirdi. Dışarıda geçirdiği uzun zamanın ardından, bu anın huzuru her şeyden değerliydi. Tyler’ın kollarında kaybolmuşken, onun varlığı geceyi daha da anlamlı kılıyordu. Gözlerindeki ışıltı ve yüzündeki gülümseme, her şeyin yolunda olduğunu, sadece birlikte olmanın her şeyin çözümü olduğunu anlatıyordu. Gece boyunca konuşarak, gülerek ve birbirimize sarılarak, günün tüm zorluklarını geride bırakmıştık. Bu an, bir süreliğine dünyadan soyutlanmak, sadece ikimizin arasında kalacak bir huzur bulmak için mükemmel bir fırsattı. Tyler’ın dönüşü, gecenin en güzel anıydı ve bu anı, içimdeki tüm sıkıntıları unutturan bir rahatlama sağladı. … Tyler, bungalovun kapısını aralayıp içeri adım attığında, elinde birkaç kan torbası vardı. Alfred’in gözlerden uzak olduğu bu sessiz anı değerlendirebilmek için sabırsızlanıyordum. Tyler, torbaları bana doğru uzatırken, yüzünde hafif bir alaycılık ve tatmin vardı. “Elimde bir şeyler var,” dedi, sanki büyük bir keşif yapmış gibi. Gözlerimi torbalara kaydırırken, Tyler’ın gülümsemesi içimi ısıttı. “Oh, nihayet!” dedim, gülümsememi kontrol edemeyerek. “Görünüşe göre bu gece özel bir ziyafetimiz var.” Tyler, torbaları masanın üzerine bırakıp bana doğru yaklaştı. “Alfred burada yok, bu yüzden bu anın tadını çıkarabiliriz,” dedi. Sesindeki alaycılık ve samimiyet, içimi rahatlatmıştı. “Yani, bu gece menümüzde kan mı var?” dedim, hafifçe sırıtarak. Şaka yollu bir tavırla kan torbalarını incelemeye başladım. Tyler, kaşlarını kaldırıp gülümseyerek, “Belki de,” dedi. “Ama, seni görmek her şeyden daha keyifli.” Kahkahalarım odayı doldurdu. “Görünüşe göre, Tyler, sadece bir ziyafetten daha fazlasını bekliyorsun,” dedim, içimi rahatlatan bu anın tadını çıkararak. Tyler, gözlerimdeki neşeyi fark edip, “Bu geceyi sadece ikimiz için ayırdık,” dedi. “Alfred olmadan baş başa kalmak, iyi bir dinlenme ve biraz eğlence demek.” Sohbetimizin bu rahatlatıcı havasında, Tyler’ın yorgunluğunu nasıl atabildiğini gözlemledim. Bu basit ama özel an, aramızdaki bağları güçlendiren bir fırsattı. Elimizdeki kan torbaları, adeta sıradan bir akşamı, özel ve anlam dolu bir anıya dönüştürdü. Tyler’ın yanı başımda olması, bu gecenin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlamama neden oldu. Bu gece, sadece bir akşam yemeğinden ibaret değildi. Tyler ile aramızdaki samimiyetin, güvenin ve rahatlığın tadını çıkarabileceğimiz bir fırsattı. Alfred’in gözleri olmadan, bu anı tamamen kendimize ait kılmak, her şeyden daha güzeldi. … Tyler, kan torbalarını dikkatlice masaya yerleştirirken, gözleriyle beni izliyordu. Gözlerimdeki neşeyi fark edip, hafifçe gülümsedi. “Sanırım bu gece sana her şeyi göstermek istiyorum,” dedi, sesindeki yumuşak ton bana güven verdi. Torbalardan birini açarken, ben de bir yandan Tyler’ın yaptığı bu jestin keyfini çıkarıyordum. “O zaman, bu özel anı dolu dolu yaşamalıyız,” dedim, torbanın ağzını açarken. İçerideki kanın kırmızı ve canlı rengi, adeta bir bayramın işareti gibiydi. “Alfred olmadan, gerçekten çok rahatlatıcı bir gece.” Tyler, bir adım atıp masaya yaklaştı ve yanına oturdu. “Her şeyin hazır olduğundan emin olacağım,” dedi, gözleri parlayarak. Ardından, bir torbayı dikkatlice açıp içeriye bakarak, “Bu gece sadece senin için,” diye ekledi. Ben de gözlerimi ona kilitledim, yavaşça ve dikkatlice kan torbasına bir iğne takarken. “Şu an, ne kadar huzurlu olduğumuzu düşünebiliyor musun?” dedim, Tyler’ın ellerine bakarak. “Her şeyden uzak, sadece ikimiz ve bu an...” Tyler, başını sallayıp bir gülümseme ile cevap verdi. “Bu anı özel kılmak istiyorum, Adelia,” dedi. “Her şeyin mükemmel olmasını istiyorum. Seninle olmak, bu karanlık dünyada bir ışık gibi.” Kendimi çok rahatlamış ve mutlu hissettim. Tyler’ın bu tatlı sözleri, kendimi değerli hissetmeme neden oluyordu. Kan torbasını hazırlarken, arada bir ona bakarak, “Gerçekten çok naziksin,” dedim, içten bir şekilde. “Bu kadar düşünceli ve sevgi dolu olman, beni çok özel hissettiriyor bak!” Tyler, gülümseyerek başını eğdi ve torbanın ağzını açarken, “Sana en iyi şekilde hizmet etmek istiyorum,” dedi. “Sadece bu gece değil, her zaman.” Torbayı açarken, içeriye dökülen kanın kokusu ve ısısı, adeta bir sıcaklık yaydı. Tyler’ın yanında olmak, onun bu özenli tavrı, kendimi özel ve değerli hissettiriyordu. Bu basit ama anlam dolu an, ikimizin arasındaki bağı daha da güçlendirdi. “Şimdi, bu geceyi nasıl geçireceğimizle ilgili planlarımızı yapalım mı?” dedim, Tyler’a göz kırparak. “Hem seni hem de beni mutlu edecek bir plan yapabiliriz.” Tyler, gözlerini kısıp gülümsedi ve “Bunu dört gözle bekliyorum,” dedi. “Şimdi, biraz kanın tadını çıkaralım, geceyi de Alfred’siz ve anlamlı kılalım.” Tyler’ın bu sözlerine kıkırdarken bu sırada Tyler, bir torbayı alıp içeriye yavaşça döktü. Kendimi biraz aç hissettiğimde, Tyler’ın ellerinin nazikçe yanımda olmasını izleyerek, gözlerimdeki mutluluğu saklamak istedim. Kanın sıcaklığı, bir huzur ve tatmin duygusu yarattı. Tyler ile geçirdiğimiz bu özel an, her şeyin ötesindeydi ve bu gece, her zamankinden daha anlamlıydı; Alfred’den kaçışlarımız ve nihayet birbirimizi gece buluşumuz… ‘’Hadi Taçsız Kraliçem benim, uyu. Yarın sana papatyalardan güzelce bir taç yapacağım ki hükmün duyurulsun her yere!’’ Kıkırdadığımda Tyler beni yatağa atmış ve üstümü örtmüştü. Yanağıma ufak bir öpücük kondurmanın ardındansa gözlerimin önünden kayboldu gitti. Onun bu gidişinin ardından her şey karanlığa bürünmüştü. Gözlerimin açılışının ardındansa sabah olmuştu. Komodinime baktığımda ise… Tam da dün geceki sözleri gibi… Papatya tacı durmaktaydı üzerinde. … Sabahın ilk ışıkları, odanın içini nazikçe aydınlatırken, gözlerimi açtım. Göz kapaklarımın arasından sızan ışık, yavaşça uykumun derinliklerinden çekilmemi sağladı. Yatakta dönerken, sabahın serinliği hafifçe omuzlarıma dokundu. Kendimi daha uyanmadan yatakta rahat bir pozisyonda buldum. Yavaşça gözlerimi açarken, komodinin üstüne baktım. Ve o an, Tyler’ın sözlerinin ne kadar özel bir anlam taşıdığını fark ettim. Komodinin üstünde, dikkatle yapılmış bir papatya tacı yer alıyordu. Gözlerimi ovuştururken, tacın zarif ve titiz detayları gözümün önüne serildi. Beyaz papatyaların kenarları, sarı merkezleriyle dikkatlice bir araya getirilmişti, her bir çiçek doğal bir güzellik taşıyordu. Bir an için bu küçük sürprizin güzelliğine hayran kaldım. Tyler’ın bu detaylı ve düşünceli hareketi, gözlerimi parlatan bir gülümsemeye neden oldu. O an için geceki sözleri hatırladım ve Tyler’ın bu basit ama anlamlı hareketiyle aramızdaki bağı bir kez daha hissettim. Yavaşça yatağımdan kalkıp papatya tacını almak için komodine yaklaştım. Tacı nazikçe elime aldım ve parmaklarımın arasındaki dokusu bana Tyler’ın özenli düşüncesini hissettirdi. Tacın her bir papatyası, gecenin karanlığında oluşan o özel anların bir hatırası gibi görünüyordu. Taca dikkatlice bakarken, Tyler’ın yanına gitmek ve bu zarif tacı ona göstermek için sabırsızlanıyordum. Hızla giyinip hazırlanmaya başladım, çünkü bu basit ama içten jestin, sabahın neşesini ve güzelliğini tamamladığını düşünüyordum. Hızla giyinip odadan çıkarken, kalbimde Tyler’ın bana sunduğu bu özel hediye için minnettarlık hissi vardı. Tacı başıma takarken, kendimi gerçekten bir Kraliçe gibi hissettim. Sabaha adım adım ilerlerken, Tyler’ın dikkatini çekmeyi ve bu özel anı paylaşmayı dört gözle bekliyordum. … TAÇLI KRALİÇE VE TAÇSIZ KRAL Tyler’ı bulduğumda, onun yüzündeki gülümsemenin ne kadar değerli olduğunu fark ettim. Yüzündeki ifadeyi ve sabahın getirdiği tazeliği hissetmek, bu anı daha da özel kılıyordu. Tyler’ı bulduğumda, papatya tacını gururla takarak, “Bak, taçsız Kraliçen artık taçlı!” dedim, içten bir gülümsemeyle. Tyler, tacımı görünce gözleri parladı ve “Gerçekten de çok güzel görünüyor,” dedi. “Bu tacı yapmak için gece boyunca düşündüm ve bu sabah sana bu sürprizi yapmak istedim. Senin taçsız bir Kraliçe olmayacağını bilmek beni mutlu ediyor.” Aramızdaki bu an, gece boyunca yaşadığımız samimi duyguların ve sabahın tatlı huzurunun birleşimiyle tamamlanmıştı. Bu küçük sürpriz, aramızdaki bağı güçlendirmiş ve sabahı daha da anlamlı kılmıştı. … Gülümseyerek Tyler’a döndüğümde, “Sen taçsızsın ama,” dedim. Tyler, kaşlarını hafifçe kaldırıp omuzlarını silkti. “Taçsız mı?” dedi, sesinde hafif bir alay vardı. “Sanırım bu durum Kraliçemin çok dikkatini çekmeyecek kadar önemsiz.” Bunu söylerken gözlerinde bir parıltı vardı, sanki bu basit şaka sabahın huzuruna başka bir tat katmış gibiydi. Tyler, rahat bir şekilde gülümsedi ve beni yakından inceledi. “Beni taçsız bırakman biraz karışık olabilir ama,” dedi, yaklaşırken omuzlarımdan tuttu. “Belki de bir sonraki defa, bir taç yapmayı düşünebilirim.” Gözlerim Tyler’ın gözlerine odaklandığında, aramızdaki bu oyunlu çekişme sabahın güzelliğine dair bir tat katmıştı. Bu tür küçük şakalar ve samimi anlar, aramızdaki bağı daha da güçlendiriyordu. Tyler’ın sözleri ve hareketleri, yüzümde geniş bir gülümsemeye yol açtı. “O zaman, krallığımız için özel bir taç yapacağımız bir gün olmalı,” dedim, zarif bir şekilde eğilerek onunla şakalaşırken. Tyler, bu anı sıcak ve içten bir gülümsemeyle karşılayarak, “Bunu yapacağım,” dedi. “Ama önce, Kraliçemin kahvaltı yapmasını sağlayalım. Taçlar güzel ama karnımızın doyması da önemli.” Bu konuşma, sabahın tatlı huzurunu ve aramızdaki uyumu daha da belirginleştirdi. Tyler ile paylaşılan bu basit ama anlamlı an, günün ilerleyen saatlerine neşe ve samimiyet getirmişti. Sabahın erken saatlerinde, Tyler’ın kahvaltı hazırlıklarıyla ilgilendiğini fark ettim. Mutfaktan gelen hafif bir tıkırtı sesi ve ocakta kaynayan suyun buharı, uykulu gözlerimi açmamı sağladı. Yatak odasında hala yumuşak ve huzurlu bir atmosfer vardı. Tyler’ın yaptığı tatlı espriler ve sabahın erken saatlerine rağmen enerji dolu hali, günün başlaması için mükemmel bir başlangıçtı. Tyler, mutfaktan çıkıp odanın kapısını araladığında, elinde bir tabak ve fincan vardı. Tabaktaki taze hazırlanmış hamur işleri ve fincanda sıcak bir çay vardı. “Kraliçemizin kahvaltısı hazır,” dedi, tebessüm ederek ve tabakları yatak kenarına yerleştirirken dikkatlice hareket etti. “Biraz kraliyet şımartması da olsun istedim.” Gözlerim parlayarak kahvaltıya baktım. Tyler’ın yaptığı bu sabah kahvaltısı, hem göz alıcı hem de iştah açıcıydı. Hemen elimi uzatarak tabağı aldım ve Tyler’a teşekkür ettim. “Bu çok nazik bir hareket,” dedim, tabaktaki yiyecekleri inceleyerek. “Gerçekten harika görünüyor.” Tyler, odanın köşesine oturdu ve gözleriyle beni izlerken, “Her şey Kraliçemizin keyfi için,” dedi. “Siz uyandığınızda tatlı bir sürprizle karşılaşmak istedim.” Kahvaltıyı keyifle yaparken, Tyler yanımda oturmuş ve sohbet ediyor, günün planları hakkında konuşuyorduk. Sabahın tatlı ve huzurlu atmosferi, aramızdaki bağı daha da kuvvetlendiriyordu. Yemek sırasında, Tyler’ın hoşsohbeti ve kahkahaları, aramızdaki ilişkiyi daha da derinleştiriyordu. Her anı değerlendiriyor, birlikte geçirdiğimiz bu sabahın tadını çıkarıyorduk. Tyler’ın hazırladığı kahvaltının yanı sıra, aramızdaki bu sıcak iletişim ve samimiyet, sabahı daha da özel kılıyordu. Kahvaltının ardından, Tyler’ın yaptığı papatya taçlarının güzelliğine bir kez daha göz attım. “Gerçekten çok güzel olmuş,” dedim, tacı elime alarak. “Bu sabah bana olan bu güzel sürprizin bir parçası olarak bu taç çok anlamlı.” Tyler, “Bunu duymak harika,” dedi, gülümseyerek. “Sabahın ilk ışıklarında Kraliçem için hazırladığım bu taç, sadece bir başlangıç.” Sabahın ilerleyen saatlerinde, Tyler ile birlikte bu huzurlu anların tadını çıkardık. Bu tatlı ve samimi anlar, günün geri kalanını geçireceğimiz enerjiyi ve neşeyi sağlıyordu. Aramızdaki bu özel bağ, günün her anına yansıdı ve birlikte geçirdiğimiz bu anların her biri, ilişkimizin derinliğini ve samimiyetini yansıtıyordu. Ve… Şakayla karışık bir şekilde… Alfred tüm bunların olmasına izin vermişti. Belki de Tyler izin almıştı. Belki de Thomas araya girmişti. Belki de Alfred yaptığı bu şeyin bizi sadece daha ileri taşıdığını fark ederek artık umursamamaya başlamıştı kim bilir? Ama bildiğim bir şey vardı ki bugün harika başlamıştı, harika ve güzel! Tyler’ın jestiyle, krallığımın ilanı ile! Artık bir taca sahip iken! Şimdi de her zaman yaptığım gibi, yeni bir keşifteydim. Sürü üyelerini tanımaya devam ediyordum. Ve bu güne özel sıradaki isimler Lilith’in ebeveynleri olmuştu. Sağlıkçı Eira, ve avcı Ryan! Eira ve Ryan'ı ilk kez tanıdığımda, Lilith'le birlikte kaldıkları bungalovun önündeydim. Burası ana binaya en yakın yerleşim birimi ve revir bungalovuna da oldukça yakındı. Kapıdan içeri girdiğimde, Eira'nın zarif bir şekilde ev işlerini yürüttüğü, sıcak bir atmosferle dolu olan geniş bir oturma odası karşıma çıktı. Gözlerim, Eira’nın, yumuşak bir gülümsemeyle bana yaklaştığını gördü. Eira, ince yapılı, zarif bir kadındı; elinde bir kaç kitap ve tıbbi malzeme vardı. Şefkatli gözleri, insanların sağlıklarıyla ilgilenmeye duyduğu tutkuyu yansıtıyordu. Üzerinde sade ama zarif bir elbise vardı; kıyafeti, onun hem işine olan bağlılığını hem de kişisel zarafetini gösteriyordu. Eira’nın nazik tavırları, hemen kendinizi evinizde hissettiren bir sıcaklık yayıyordu. Yanında, Eira'nın kocası Ryan vardı. O, çok daha sağlam ve güçlü bir figürdür; geniş omuzları ve sert hatlarıyla dikkat çekiyordu. Yüksekten bakan gözleri, dikkatli bir avcıyı andırıyordu. Üzerinde sade ama işlevsel bir av giysisi vardı, bu da onun sürüdeki gözlemci rolünü pekiştiriyordu. Ryan’ın ellerinde, her an bir avın izini sürecek şekilde hazır bir görünüm vardı. Onun tavırları, kesinlikle görev odaklı ve ciddi bir havaya sahipti. “Merhaba Adelia,” diye seslendi Eira, gülümseyerek. “Hoş geldin. Lilith senden bahsetmişti bizlere. Nihayet tanıştığımıza memnun olduk.’’ “Teşekkür ederim,” dedim, Eira’nın sıcak karşılama şekli beni rahatlattı. “Gerçekten burası çok hoş görünüyor.” Ryan, başını eğerek nazik bir selam verdi. “Hoş geldin,” dedi. Sesindeki ton, dikkatli ve saygılıydı. Lilith’in içeri girdiği anda, Eira’nın gözleri daha da parladı. Kızlarına olan sevgisi, her hareketinde ve bakışında açıkça belli oluyordu. Lilith, annesiyle babasının arasında dururken, Eira’nın ona olan ilgisi ve şefkati hemen göze çarpıyordu. “Lilith, bizi tanıttın değil mi?’’ Lilith onlara gülümseyerek yanlarına geçtiğinde annesine cevap vermeyi de ihmal etmemişti. ‘’Tabii ki de anne!’’ O an Ryan, hafifçe gülümsedi ve Eira’yı işaret ederek, “Eira buranın kalbidir. Onun yetenekleri sayesinde herkes burada güvende ve sağlıklı. Ben de genellikle dışarıda, av peşindeyim. Birçok gece, avladığımız yiyeceklerle bu evi besliyoruz.” Eira, Ryan’a gülümseyerek baktı ve sonra tekrar bana döndü. “Ryan av konusunda çok yeteneklidir ve sağlık konusunda da benden oldukça bir şey kapmaya başladı bile, tıpkı Lilith gibi. Kendini evinde hisset Adelia. Burada sevgi dolu bir sürüyüzdür diğer sürülere göre.’’ Eira’ya gülümsediğimde onların ne kadar sevgi dolu ve saygı çerçevesinde bir aile olduklarını bir kez daha gözlerimle görmüştüm. Ve bir kez daha anlamıştım. Lilith gerçekten de çok şanslı bir genç kızdı! … Bu tanışmanın ardından sürüde tanışacak yeni birilerini ararken bu uğurda üç gün geçmişti bile. Ve edindiğim bilgiler ise şahane! Önce ana binadan başlamıştım keşfe. Theo sürü sorunlarını dinlemek için ana binasındaki odasında bulunuyordu, Alfred’in yardımcısı sayılıyormuş. Ana binada aşçılar, Theo, Alfred, Brad ve Thomas kalıyordu. Aynı zamanda Leon’un da boş bir odası ve bir de geniş arşiv mahiyetinde geniş bir kütüphanesi bulunmaktaydı. Bu ana bina ne kadar geniş olsa da bungalovların yettiği kadarı ile kimse orada kalmamaktaydı. Tyler ise kendini Brad’in odasına kuşkusuzca atmıştı. Bakalım bu boş odalar nasıl dolacaktı? … Kurt Evi'ndeki yeni düzenlemeleri ve üyeleri tanıma sürecinde birçok yeni yüzle karşılaşmıştım. Hepsi sürüdeki kritik işlevleriyle dikkat çekiyor, her biri ayrı bir rol oynuyordu. Theo ile tanışmam, onun ana binadaki odasında sorunları dinlerken gerçekleşti. Theo'nun ciddi ve disiplinli tavrı, sürünün güvenliğini ve düzenini sağlamak adına önemli bir rol oynadığını hissettirdi. Onun sorumlu olduğu sorunları ve meseleleri dinlerken, bu konulardaki yeteneği ve tecrübesi beni etkiledi. Sürünün içindeki problemleri analiz eden ve çözüm üreten biri olarak, Theo’nun katkılarının büyük olduğunu gördüm. Theo’nun ardından tanıştığım diğer çift ise Nora ve Max olmuştu. Onlar, dışarıdan erzak alışverişini ve kaynakları tedarik etme işini üstlenmişti. Nora’nın organize edici ve dikkatli yaklaşımı, tüm erzakların düzenli bir şekilde temin edilmesini sağlıyordu. Max ise bu sürecin sosyal yönünü yürütüyor, diğer sürülerle ve gruplarla iyi ilişkiler kurarak ihtiyaçları karşılıyordu. Onların her ikisiyle de tanıştığımda, ihtiyaçlarımızın en iyi şekilde karşılanacağına dair güven verici bir izlenim aldım. Boğazımız emin ellerdeydi kesinlikle! … Bu üç günün ardından yepyeni bir bilgi geçmişti elimize. Nina’nın bilgisi! Günler ilerledikçe toplantılar da artmaktaydı. Vampirlerin güç mücadelesi hızla büyüyordu ve bu kaos, tüm şehirde kendini hissettiriyordu. Thomas’ın önderliğinde yapılan toplantıda, bu boşluğu doldurmak ve yeni bir düzen kurmak adına stratejiler geliştirmeye çalıştık. Thomas, yeni bir liderin ortaya çıkmasıyla birlikte şehirdeki dengelerin ne kadar değişebileceğini anlatmıştı. Bu dönemde, her adımımızı dikkatle atmalı, her olasılığı göz önünde bulundurmalıydık. Şehirdeki çeşitli grupların, özellikle vampirlerin, kontrolü ele geçirme çabaları gözle görülür hale gelmişti. Eski başkanın, Başkan Lewis’in, gömülüşünden üç gün sonra, buraya gelişimiz dördüncü gününde, öndeki toplantımızın üstünden iki gün geçmiş iken nihayet şehirdeki belirsizlikler ve çatışmaların son bulacağı bir dönemeç olmuştu bu yeni gün, On Sekiz Temmuz sabahı! Meclis üyeleri yeniden seçildi ve yeni bir başkan belirlendi. Seçim süreci, tüm şehri kapsayan bir heyecan ve merakla geçti. Yeni başkan seçimleri nihayet yapılmıştı. Olayları çok pamuk ipliğine bağlayıp toz pembe gördüğümüz için başkanlık seçimlerinde yaşanan bu olay bizi, herkesi fazlasıyla şok etmişti. Nasıl olurdu bu, nasıl olabilirdi!? Yeni başkanın seçilmesiyle birlikte, şehirdeki belirsizliklerin ve kaosun sona ermesi umudu doğmuştu. Tabii başkanın adının Nina Wayne olduğunu öğrenene kadar! Meclis üyeleri ise tamamen vampirlerden oluşmaktaydı! Başkanlık seçimlerinde yaşananlar, herkes için büyük bir şok etkisi yaratmıştı. Ne yazık ki, başkanlık koltuğuna oturan kişinin Nina Wayne olduğu bilgisiyle karşılaştık. Nina’nın adı şehirde korku ve tedirginlik uyandırıyordu. Geçmişteki eylemleri ve özellikle masumlara yönelik saldırıları, onun şehirdeki gücünün ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyordu. Nina’nın başkan olarak seçilmesi, şehirdeki vampir nüfusunun ne denli güçlü ve etkili olduğunu da gözler önüne serdi. Meclis üyelerinin tamamen vampirlerden oluşması, şehirdeki güç dengesinin tamamen değişmiş olduğunu gösteriyordu. Bu durum, hem insan hem de diğer yaratıkların, şehirdeki adaletsizliği ve tehlikeyi nasıl karşılayacakları konusunda büyük bir endişe yaratmıştı. Nina Wayne’in başkan olarak seçilmesi, şehirdeki vampirlerin gücünü pekiştirmiş ve diğer yaratıkların, özellikle de insan topluluklarının, üzerindeki baskıyı artırmıştı. Vampirlerin bu yeni meclisteki varlığı, şehirdeki mevcut dengenin tamamen bozulduğunu ve diğer grupların haklarının göz ardı edileceğini gösteriyordu. Bu durum karşısında… Artık gerçekten de bir şey yapmamız gerekiyordu. Tehdit… Sandığımızdan da büyüktü, öngördüğümüzden de öyle! … Şehirdeki bu yeni liderlik yapısının, bizler için ne gibi tehditler ve fırsatlar barındırdığını anlamak için stratejik planlamalar yapmamız gerekti. Hem mevcut tehditlere karşı hazırlıklı olmalı, hem de şehirdeki düzeni korumak için gerekli adımları atmalıyız. Nina Wayne’in ve meclis üyelerinin, şehirdeki güçlerini nasıl kullanacakları ve bu durumun şehirdeki diğer yaratıklar ve topluluklar üzerindeki etkileri, önümüzdeki günlerde belirginleşecekti. Şimdi, bu yeni durumu değerlendirip, şehirdeki adaletsizliğe ve tehlikeye karşı koymak için gereken adımları atma zamanıydı. … NİNA WAYNE’Yİ DURDURMAK … Peki ya ne yapacaktık şimdi? Şu an büyük bir boşluğun içine düşmüş bir şekilde… Bir kez daha toplantı yapmalıydık! … Yeni başkan seçimleri nihayet yapılmıştı. Bu, şehirdeki belirsizliklerin ve gerilimlerin sona ermesi umudunu getirmişti. Ancak, bu umudu kısa süre içinde hüsrana uğratan olaylar yaşandı. Başkanlık seçimlerinde yaşananlar, herkes için büyük bir şok etkisi yaratmıştı. Ne yazık ki, başkanlık koltuğuna oturan kişinin Nina Wayne olduğu bilgisiyle karşılaştık. Nina’nın adı şehirde korku ve tedirginlik uyandırıyordu. Geçmişteki eylemleri ve özellikle masumlara yönelik saldırıları, onun şehirdeki gücünün ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyordu. Nina’nın başkan olarak seçilmesi, şehirdeki vampir nüfusunun ne denli güçlü ve etkili olduğunu da gözler önüne serdi. Meclis üyelerinin tamamen vampirlerden oluşması, şehirdeki güç dengesinin tamamen değişmiş olduğunu gösteriyordu. Bu durum, hem insan hem de diğer yaratıkların, şehirdeki adaletsizliği ve tehlikeyi nasıl karşılayacakları konusunda büyük bir endişe yaratmıştı. Nina Wayne’in başkan olarak seçilmesi, şehirdeki vampirlerin gücünü pekiştirmiş ve diğer yaratıkların, özellikle de insan topluluklarının, üzerindeki baskıyı artırmıştı. Vampirlerin bu yeni meclisteki varlığı, şehirdeki mevcut dengenin tamamen bozulduğunu ve diğer grupların haklarının göz ardı edileceğini gösteriyordu. Bu gelişmelerin ardından, Tyler ve ben, bu yeni duruma nasıl uyum sağlayacağımızı ve şehirdeki diğer gruplarla nasıl bir işbirliği yapabileceğimizi değerlendirmeye başladık. Şehirdeki bu yeni liderlik yapısının, bizler için ne gibi tehditler ve fırsatlar barındırdığını anlamak için stratejik planlamalar yapmamız gerekti. Hem mevcut tehditlere karşı hazırlıklı olmalı, hem de şehirdeki düzeni korumak için gerekli adımları atmalıyız. Nina Wayne’in ve meclis üyelerinin, şehirdeki güçlerini nasıl kullanacakları ve bu durumun şehirdeki diğer yaratıklar ve topluluklar üzerindeki etkileri, önümüzdeki günlerde belirginleşecekti. Şimdi, bu yeni durumu değerlendirip, şehirdeki adaletsizliğe ve tehlikeye karşı koymak için gereken adımları atma zamanıydı. ... Toplantının yapılacağı odanın kapısını açtığımda, içeriye yayılan gerilim anında gözlerime çarptı. Nina'nın başkan olup meclisini de vampirlerden kurması üzerine bu toplantıyı hızlı bir şekilde ayarlamıştık. İçeriye girdiğimdeyse de masanın etrafına toplanmış olan sürünün önde gelen üyelerini gördüm. Alfred, Lucas, Maya, Elliot, Thomas, Brad, Tyler, Seraphina... Her biri kendi düşünceleriyle gergin bir şekilde oturuyordu. Yeni başkanın atanması, şehirdeki her şeyin yeniden şekilleneceği anlamına geliyordu ve bu, hepimiz için ciddi bir belirsizlik yaratmıştı. Odada bulunan herkesin dikkatle dinlediği Thomas, toplantıyı başlatmak için bir adım öne çıktı. Derin bir nefes aldıktan sonra, sesinde belirgin bir kararlılık ve endişe karışımı bir ton vardı. “Artık Nina Wayne, başkan. Şimdi, bu yeni düzenle ilgili ne yapmamız gerektiğine karar vermek zorundayız,” dedi. Sözleri, odadaki atmosferi bir nebze olsun değiştirdi; herkesin dikkatini toplamasına neden oldu. Seraphina, toplantıya katılanlar arasında en dikkatli olanlardan biriydi. Kalemini not defterinin üzerine sürterken, gözleri belirsizlikle doluydu. “Nina’nın başkanlığı, vampirlerin şehirdeki etkinliğini artıracağı anlamına geliyor. Bizim, bu durumu nasıl yöneteceğimizi bilmemiz gerekiyor. Vampirlerin tamamen kontrolü ele geçirmesi, kasabamızın güvenliği için büyük bir tehdit oluşturuyor.” Brad, Seraphina’nın söylediklerine onay vererek başını salladı. "Ayrıca, Nina’nın amacı sadece vampirler değil, diğer insanüstü varlıklar da olabilir. O yüzden stratejilerimizi geniş bir çerçevede oluşturmalıyız.” Tyler, sakin ama kararlı bir şekilde konuşmaya başladı. “Hedefimiz, Nina’nın planlarını anlamak ve ona göre önlemler almak olmalı. Vampirlerin şehirdeki etkisini sınırlandırmalıyız. Ancak, ne yapacağımıza karar vermeden önce, Nina’nın ne tür adımlar atacağı hakkında daha fazla bilgi edinmeliyiz.” Konuşmaların ortasında Thomas’ın tavsiyesi üzerine konuşmalarımız daha da derinleşti. “Yeni başkanın, Nina Wayne’in şehirdeki etkisini genişletmeye yönelik bir planı olduğu açık,” dedi Thomas. “Ancak, ne tür adımlar atacağını ve hangi stratejileri uygulayacağını öğrenmeden önlemler almak zor. Bu yüzden, şehirdeki vampirlerle ve diğer insanüstü varlıklarla ilgili daha fazla bilgiye ihtiyaç duyuyoruz.” Seraphina, sözlerini onaylayarak başını salladı. “Bu bilgiyi edinmenin tek yolu, Nina’nın çevresindeki insanlara ve vampirlere sızmak olacaktır. Bir casus bulmalıyız." Tyler, kaşlarını çatmış bir şekilde düşündü. “Casus bulmak önemli, ama bir o kadar da tehlikeli. Doğru kişiyi bulmak, hem yetenek hem de güvenilirlik açısından büyük bir özen gerektirir. Ayrıca, müttefik arayışına da girmeliyiz. Nina’nın şehirdeki etkisini dengelemek için, diğer insanüstü varlıklarla veya belki de insan gruplarıyla ittifaklar kurmalıyız.” Tyler'ın sözlerini başımı sallayarak onaylarken Thomas sözlerini sürdüren taraf olmuştu. "Müttefik arayışı, Nina’nın planlarına karşı koymak için oldukça önemli. Ancak, hangi gruplarla işbirliği yapacağımızı belirlemeden önce, bu grupların güvenilirliğini ve bize ne tür faydalar sağlayabileceklerini iyi değerlendirmeliyiz. Her durumda hedefimiz aynı. Nina'yı ortadan kaldırmak. En azından daha fazla ileri gitmeden durdurmak olmalı." Bu sırada Tyler başını salladı. "Bu önceden yapılmış bir plan. Durmayacaktır. O yüzden... Bu işten ancak onu ölüm kurtarır!" Bakışlarım diğerlerinin üstünde gezinirken Brad, bu stratejilere dair kısa bir özet yaparak sözlerine katkıda bulundu. “O zaman, hem bir casus bulma hem de müttefik arama süreçlerine hemen başlamalıyız. Casus için potansiyel adayları değerlendireceğiz ve şehirdeki diğer gruplarla irtibata geçerek ittifak kurma yollarını araştıracağız.” Thomas, toplantıyı toparlarken, “Bu iki adımı da öncelikli olarak gerçekleştirmeliyiz. Hem içerden bilgi sızdıracak bir casus hem de güçlü müttefikler, Nina’nın şehrimiz üzerindeki etkisini sınırlamamız için gerekli. Bu stratejilere hızlıca başlayarak, her şeyin kontrol altında kalmasını sağlamalıyız” dedi. Toplantının sonuna doğru, herkesin yüzlerinde bir kararlılık vardı. Şehirdeki belirsizliği ve tehlikeyi göğüslemek için atılacak adımlar net bir şekilde belirlenmişti. Casus arayışı ve müttefikler bulma süreci, Nina’nın başkanlığında karşılaşılacak zorlukları aşmak için kritik bir öneme sahipti. Bu toplantı, yeni dönemin stratejik hamlelerinin temel taşlarını oluşturmuştu ve hepimiz, bu planları en iyi şekilde uygulamak için hazırlanmıştık. Toplantı sona erdiğinde, Thomas masanın başında, ciddi bir ifadeyle söz aldı. “Casus bulma ve şehirdeki durumu kontrol etme işini öncelikli görev olarak belirliyoruz,” dedi. “Bu iki adım, Nina’nın şehir üzerindeki etkisini sınırlandırmak için kritik öneme sahip. Casusu bulmak için size güveniyorum.” Tyler, bir an düşündükten sonra, başını salladı. Bu görev bize düşmüştü anlaşılan. ... Kanada’ya sığınmamızdan bu yana geçen günler, bitmek bilmeyen bir kabusun içinde hapsolmuş gibiydi. Her adımımızda karşımıza çıkan engeller, Nina’nın bizim için ne kadar tehlikeli bir düşman olduğunu yeniden ve yeniden gösteriyordu. Thomas’ın liderliğinde yaptığımız toplantılar, Tyler’ın ortaya koyduğu stratejiler, her birimizde artan bir gerilim yaratıyordu. Şehirden gelen haberler ise iyice endişelerimizi pekiştiriyordu. Gecenin geç saatlerinde, Tyler’la birlikte oturduğumuz küçük kulübenin içinde sessizce düşüncelere daldık. Gözlerim, masanın üzerindeki eski haritaya takıldı. Harita, şehrin her köşesini gösteriyor, Nina’nın nerelerde güçlü olduğunu tahmin etmeye çalışıyorduk. Ancak ne kadar tahmin yürütsek de, kesin bir bilgiye ulaşmamız imkansızdı. O an, Tyler bana döndü ve derin bir nefes aldı. “Bir casusa ihtiyacımız var,” dedi, sesi kararlı ve soğuktu. “Birinin içeriden bilgi toplaması gerekiyor.” Onun bu sözleri zihnimde yankılandı. Bir casusa ihtiyacımız var. Ama kim!? Bu görev için yetkin ve güvenilir kişi, aynı zamanda da Amerika’da bulunan kişi kimdi ki? Kim vardı? Vampirlerin içine kim korkusuzca ve cesurca gizliden gizliye süzülerek bize bilgi verirdi? … |
0% |