@selinayeda_x
|
EVE DÖNÜŞ Kanada’nın sık ormanları arasında ilerlerken içimdeki gerginlik giderek artıyordu. Tyler, Thomas ve ben, yan yana yürüyorduk. Hedefimiz, Kanada'daki diğer kurt sürüleriyle müttefiklik görüşmeleriydi. Nina'nın şehri ele geçirmesiyle birlikte, bu savaşta yalnız kalamayacağımızı biliyorduk. Ancak, diğer sürülerin desteğini almak her zamankinden daha zor olacaktı. Onlar için sadece yabancılar değil, aynı zamanda potansiyel birer tehdit de olabilirdik. Bu yüzden her adımımızı dikkatle atmak zorundaydık. Sabahın ilk ışıklarında Tyler yaptığı şeyi anlatmıştı Thomas’a. Ve şimdi de kahvaltı sonrası yola koyulmuştuk işte. Müttefik arayışı! İlk durağımız, kuzeyin soğuk topraklarına hâkim olan güçlü bir sürüydü. Göz alabildiğine uzanan kar örtüsünün altında, devasa bir mağara sistemi vardı. Mağaranın içine adım attığımızda, içimizi ısıtan bir ateşin karşısında toplandık. Odanın ortasında, mağaranın alfası, güçlü ve yaşlı bir kurt adam, bizi bekliyordu. Gözleri, yılların verdiği bilgelik ve şüpheyle doluydu. Hoş geldiniz," dedi, sesi mağaranın duvarlarında yankılanırken. ‘’ Ne istiyorsunuz?" Thomas, sakin ama kararlı bir sesle cevap verdi. "Nina. Amerika’da, Rocky Dağları’nın öteki ucunda tüm şehri, kurtları tehlikeye atıyor. Sadece insanları değil, bizim varlığımızı da tehdit ediyor. Onun planlarını durdurmak için müttefiklere ihtiyacımız var." Alfa derin bir nefes aldı, gözlerinde karışık duygular vardı. "Sözlerinizde doğruluk olabilir," dedi ağır ağır. "Ama bizim sürümüz uzun zamandır bu savaşlardan uzakta kaldı. Kendi topraklarımızı korumak yeterince zor, sizinle savaşmak ise bizi tüketebilir." Tyler, o an öne çıktı, gözlerinde inatçı bir ışık vardı. "Bu savaş, sadece sizin değil, hepimizin savaşı. Eğer Nina başarılı olursa, sıradaki hedef siz olacaksınız. Bugün burada bizimle durmazsanız, yarın kendi evinizi savunmak zorunda kalacaksınız." Alfa, Tyler'ın bu sözlerine sessizce başını salladı, ancak kararını hemen açıklamadı. Konuşma, ağır bir sessizlikle sona erdi. Gözlerimizi birbirimize çevirdik, bir sonraki görüşme için hazırlanmamız gerekiyordu. Her gün, farklı bir bölgeye sürüyle görüşmek için yola çıktık. Her biri kendi çıkarlarını ve korkularını ön planda tutuyordu. Kimisi, savaşa girmenin sürülerini tehlikeye atacağını düşündü; kimisi, bizimle bir arada olmanın kendi sürülerini zayıflatacağını. Bu görüşmelerin hiçbiri kolay olmadı, her seferinde bir başka engelle karşılaştık. Ancak, vazgeçmek gibi bir lüksümüz yoktu. Sıra nihayet en zorundaydı ama onunla birebir konuşmak yerine farklı bir karar almıştık. Bütün sürü liderlerini ortak bir yere topladık. Düşman sürü ile müttefik teklifinin o an yapılacağı ve diğer liderlerden de bir cevap alınacağı bir toplantı organize etmiştik. Liderler ve getirmek isterlerse de en güvendikleri betalarının gelişi üzerine kurulacak bir sistemdi. Thomas’ın… Gerçek alfanın ise yanında da bir Hybrid, ve de bir Tribrid vardı işte! Bu düşman sürü aynı zamanda da bahsedilen sürüydü. Maya’nın eski sürüsüydü bu; en tehlikeli ve en acımasız olanı. O sürü ki, geçmişte Maya’yı neredeyse yok etmişti. Onların bizim müttefikimiz olmasını istemek, neredeyse ölümle dans etmek gibiydi. Büyük toplantı günü geldiğinde, içimde bir düğüm gibi sıkışan kaygı, her adımda daha da büyüyordu. Bütün sürü liderleri, devasa bir toplantı salonunda bir araya gelmişti. Yüksek tavanlar, ahşap duvarlar ve duvarda asılı kurt başı heykelleri, ortamı daha da kasvetli kılıyordu. Her bir lider, kendi sürüsünün sembollerini taşıyan pelerinleriyle oturmuş, Thomas’ın konuyu açmasını bekliyordu. Thomas, odanın ortasına geldiğinde, bütün bakışlar ona çevrildi. Yüzünde alışılmış kararlılığı ve sakinliği vardı, ancak gözlerinde yanan öfke, herkesin dikkatini çekmişti. O an, bir alfadan beklenenden çok daha fazlasıydı; o, gerçek bir lider, bir savaşçıydı. "Bugün burada toplanmamızın nedeni açıktır," dedi Thomas, sesi odada yankılanırken. "Nina, sadece bizim değil, hepimizin düşmanıdır. Onun karşısında durmalıyız. Ama bu savaşta tek başımıza olamayız." O sırada, Maya’nın eski sürüsünün lideri öne çıktı, gözlerinde soğuk bir parıltı vardı. "Müttefik olmak için ne vereceksiniz!?’’ Thomas, gözlerini liderin üzerine dikti, bir an bile tereddüt etmeden cevap verdi. ‘’Ne istiyorsunuz?’’ Liderin gözleri kısıldı. "Yeni doğan bir çocuğu," dedi. Sesi bu kez daha sertti. ‘Sürünüzdeki en küçük üyeyi! Daha önce bizden bir tane aldığınız gibi!’’ O an, odada derin bir sessizlik oldu. Herkesin nefesi kesilmiş gibiydi. Tyler, öfkeden gözleri parlayan bir şekilde adım attı, ama Thomas elini kaldırarak onu durdurdu. Liderin yüzündeki ifadeye baktım; soğuk, hesapçı ve acımasızdı. "Bu isteği yerine getirirseniz, müttefik oluruz," dedi, alaycı bir gülümsemeyle. Tyler’ın öfkesi artık kontrol edilemez hale gelmişti. “Bunu asla kabul etmeyiz!” diye hırladı, sesi o kadar güçlüydü ki duvarlar bile titredi. "Çocuğumuzu size vermek mi? Bu kabul edilemez bir şey!" Ben de Tyler’ın yanındaydım, ellerim yumruk olmuştu, ama o an Thomas’ın gözlerinde bambaşka bir kararlılık gördüm. Bir anlığına bana döndü, sonra yeniden liderlere baktı. İçindeki öfke onun da katlanarak artmıştı. Ve kendisini ilk defa bu denli çılgına dönmüş bir şekilde görmüştüm. O anda, Thomas’ın içinde bir şey değişti. Kasları gerildi, gözleri karardı ve bir anda kendini tamamen dönüştürdü. Bütün alfalar, şaşkınlıkla geriye çekildi. Thomas’ın devasa kurt formu, odada yankılanan bir kükreme ile ortaya çıktı. Onun kudreti, bütün salonu sarstı. Her bir lider, Thomas’ın önünde eğilmek zorunda kaldı, onun alfalığının gücü karşısında diz çökmekten başka çareleri kalmamıştı. Thomas, hepsini önünde eğdirirken içimde büyük bir gurur ve aynı zamanda bir korku hissettim. Onun bu kudreti, tüm sürüleri bir araya getirecek kadar büyüktü. Ancak, bu gücün bedeli ne olacaktı? Thomas, dönüşümünü bitirip tekrar insana döndüğünde, herkesin gözlerinde ona duyulan derin saygıyı ve korkuyu gördüm. “Artık bu savaşta tek bir sancak altında birleşiyoruz,” dedi Thomas, sesi titremiyordu. "Ben, bu sürülerin lideriyim, ama her bir alfa kendi sürüsünü yönetmeye devam edecek. Hep birlikte savaşacağız, çünkü başka bir seçenek yok." Bu… İşte tam olarak gerçek bir alfanın gücüydü! Doğa Ana’nın seçtiği ve doğuştan lütuf ile doğup büyüyen çocuğun gücü! Doğuştan Alpha’nın gücü! Bütün liderler, Thomas’ın bu gücüne boyun eğmiş, onun gerçek bir alfa olduğunu kabul etmişti. İçimde hâlâ bir korku vardı, ama aynı zamanda Tyler’a döndüm ve gözlerimde bir merakla sordum: “Bunu yapabileceğini biliyor muydun?” Tyler, yüzünde hafif bir gülümsemeyle bana baktı. “Biliyordum,” dedi sakin bir sesle. “Ama bunun ne kadar güçlü olacağını tahmin edemezdim.” Thomas, o anda sadece kendi sürüsüne bir lider değil, bütün kurt sürülerinin gerçek bir alfası olmuştu. Bu yeni bir başlangıçtı, ama aynı zamanda büyük bir savaşın habercisiydi. Nina’ya karşı birleşmiş olsak da, bu savaşın sonunda ne olacağını kimse bilemezdi. Ancak, artık yalnız değildik. Thomas’ın liderliğinde, hep birlikte savaşacaktık. … Müttefik arayışı içerisinde geçen bir koca hafta! Ve hiç de kolay olmamıştı. Aksine! Fazlasıyla yorucuydu. Ama bir şey vardı ki o da: Her şeyin buna değişi olmuştu. Tek sancak altında toplanmak… Nina’ya karşı bir güç demekti. İçeriye casus yollamak da öyle! Nina Wayne’i hafife almıştık doğrudur. Ama bir doğru daha var ki… O da bizi hafife almıştı doğrusu! … Müttefik arayışı içerisinde geçen bir hafta, adeta bir maraton gibiydi. Her anı, her dakikasıyla zorlu ve yorucuydu; ama bu sürecin ardından gelen rahatlama, tüm bu yorgunluğu hafifletmişti. Her şeyin bir değişim için hazır olduğu bu dönemde, ne olursa olsun, tek bir sancağın altında toplanmak çok daha önemliydi. Nina'ya karşı bir güç oluşturmaktı asıl hedefimiz. Nina’yı hafife aldığımız doğruydu, ama en az onun kadar, Nina’nın da bizi hafife aldığı bir gerçekti. Bu mücadelenin içinde kazanan sadece biz olacaktık; her şey bu doğrultuda şekillenecekti. Ve nihayet, müttefik arayışının sonuna yaklaşıldığında, takvimler Yirmi Yedi Temmuz Perşembe'yi göstermekteydi. Bu gün, sadece bir tarih değil, aynı zamanda yeni bir devrin başlangıcıydı. Yeni bir süreçte atılan ilk adımların tarihi olarak hafızalara kazınacak bir gündü. … Sürü bölgemizdeki rahat bir günde, tüm bu zorlu günlerin yorgunluğunu üzerimizden atıyorduk. İçerideki casusluk işleri, Sky hakkındaki endişeler, müttefik sorunlarına verdiğimiz keskin cevaplar derken, bir de şimdi harika bir haber almıştık. Bu haber, bizi hem sevindirici hem de huzur dolu bir hisle sarmaladı. Kimlerden mi? Nihayet aileye dönmesi gereken kişileri, Lydia’yı, Jonas’ı ve bebekleri Martina’yı bekliyorduk. Meksika'ya gittiklerinde hepimiz endişelenmiştik, ama şimdi bu endişe yerini büyük bir mutluluğa bırakmıştı. Lydia, Jonas ve Martina’nın dönüşü, aramızdaki tüm endişeleri, yorgunlukları ve mücadeleleri unutturdu. Bu haberin ardından herkesin yüzündeki gülümseme, tüm yorgunluk ve stresi silip süpürmüştü. Hepimizin içindeki sevincin, heyecanın ve rahatlamanın tarifi imkansızdı. Sürü bölgesindeki her köşe, bu sevincin yansımasıyla dolup taşıyordu. Lydia ve Jonas’ın bebekleriyle birlikte geri dönecekleri gerçeği hepimizin kalbini ısıttı. Aralarındaki güçlü bağ ve sevgi, her şeyden önce, bu zorlu mücadelenin ve sıkıntının ardından gelen bu mutluluğun en güzel ödülüydü.
Sürü bölgesindeki hava, uzun bir bekleyişin ardından gelen müjdeyle birlikte hafifçe değişti. Lydia, Jonas ve bebekleri Martina’nın geri döneceğine dair haber, tüm sürü üyelerinin kalbinde bir heyecan dalgası oluşturmuştu. Herkes, sabırsızlıkla geri dönmelerini bekliyordu; nihayet, bu bekleyişin sona erdiği an gelmişti. … Yirmi Sekiz Temmuz Cuma sabahı, güneş ilk ışıklarıyla bölgeyi aydınlatırken, sürüdeki herkes büyük bir heyecanla Lydia, Jonas ve bebekleri Martina’nın dönüşünü bekliyordu. Uzun bir yolculuğun ardından geri dönecek olan aileyi karşılamak için herkes hazırdı; kalplerimizde bir umut ışığı yanıyordu. Hava, sabah serinliğiyle taptaze ve sakin bir atmosfere sahipti. Birkaç gündür süren yoğun antrenmanların ve endişelerin ardından gelen bu haber, sürüye huzur getirmişti. Sürü bölgemizdeki tüm gözler, Lydia, Jonas ve Martina’yı görebilmek için yolda odaklanmıştı. Birkaç dakikalık bir bekleyişin ardından, en nihayetinde uzun zamandır beklenen an geldi. Havanın güzelliği, Lydia, Jonas ve Martina'nın dönüşünü kutlamak için mükemmel bir arka plan sağlıyordu. Yavaşça köyün giriş yolunda beliren araçlarını, sürü üyeleri heyecanla izliyordu. Aracın kapıları açıldığında, Lydia ve Jonas yavaşça indi. Lydia, kıvrımlı ve zarif bir şekilde yürüyerek ön plana çıktı; gözlerinde uzun süreli bir yolculuğun yorgunluğu vardı, ama en az o kadar da mutluluk barındırıyordu. Yüzündeki gülümseme, tüm zorlukların ardından gelen bu anın değerini ortaya koyuyordu. Jonas, güçlü ve kararlı bir şekilde yanındaydı, elinde bebek Martina’yı taşıyor ve adımlarını dikkatle atıyordu. Martina, tatlı bir gülümsemeyle etrafına bakarken, gözleriyle etrafındaki herkese sıcaklık yayıyordu. Lydia ve Jonas, sürü üyeleriyle göz göze geldiklerinde, tüm yorgunlukları ve endişeleri geride bırakmış gibi görünüyordu. Bir anda, Lydia’nın ve Jonas’ın yüzlerinde belirgin bir rahatlama ifadesi oluştu. Sürü üyeleri, onları karşılamak üzere hızla yanlarına yaklaştı. Martina… Ne kadar da büyümüştü öyle! İlk olarak Lydia, Tyler’ı kucakladığı an görüş alanıma girdi. Tyler, Lydia’nın güçlü kucaklaşmasına karşılık olarak onun yanına yaklaştı ve sıkıca sarıldı. Lydia, Tyler’ın göğsüne yaslanarak derin bir nefes aldı. Tyler’ın sırtında hissettiği sıcaklık ve güven, onun bu anın değerini anlamasına yardımcı oldu. “Seni çok özledik,” dedi Tyler, sesinde bir miktar hüzünle ama aynı zamanda derin bir sevgiyle. Ardından, Lydia’nın ve Tyler’ın kucaklaşması sonrasında, Jonas ve diğer sürü üyeleri kucaklaşmaya başladı. Jonas, Brad’in yanına geldiğinde, Brad derin bir nefes alarak ona sıkı bir sarılma verdi. “Seninle tekrar burada olmak, gerçekten çok iyi,” dedi Brad, Jonas’ın omuzlarına dokunarak. Jonas, Brad’in bu sıcak karşılamasına gülümseyerek karşılık verdi. Son olarak, bebek Martina’yı kucaklayan sürü üyeleri, onun sevimliliği karşısında coşkularını gizleyemedi. Martina, herkesin ellerinde dolaşırken, gülümsemesi ve minik elleriyle herkese neşe saçıyordu. Gerçekten bu bebeği kim bizden almayı düşünebilecek cesareti gösterebilirdi ki? Ancak bir aptallık abidesi olurdu! Tıpkı o sürü liderinin de yaptığı gibi! … Bu an, sadece bir dönüş değil, aynı zamanda bir yeniden birleşme, bir başlangıç ve yeni bir umut anlamına geliyordu. Sürünün huzurlu atmosferi, Lydia, Jonas ve Martina’nın dönüşüyle birlikte daha da güzelleşti. Hepimiz bu anı kutlamak için toplandık, mutluluğumuzu ve rahatlamamızı paylaşmak için bir araya geldik. Çünkü bunu hak etmiştik! … Lydia, Jonas ve Martina, geri dönüşlerinin ardından sürü bölgemizde bir araya geldiklerinde gözlerindeki yorgun ama mutluluk dolu ifadeler, hepimizin bu güzel anın tadını çıkarmasına neden oldu. Her şeyin karşılığı olan bu an, sürüye ve bize yenilenmiş bir umut, güç ve birlik getirmişti. … Bebek Martina’nın güler yüzünü gördüğüm an içim ısınmıştı. Bebek Martina'nın güler yüzü, içimi sıcacık bir duyguyla doldurmuştu. Gözlerindeki minnettarlık ve mutluluk, adeta tüm sürüye yayılan bir ışık gibiydi. O an, buraya ait olduğunu hissetmesi ve bizlerin de onun bu hissini paylaşması, gözlerimde bir parıltı oluşturdu. Küçük bedeninin etrafa yaydığı enerji, her birimizin kalbine dokunuyordu. O da buraya geldiği için ve ait olduğu yeri hissettiği için mutluydu. Sürünün darlamasından nihayet fırsat geldiğinde Jonas ve Lydia’nın bakışları aynı anda beni buldu. Lydia, beni fark ettiğinde hafifçe gülümsedi. Bir anlığına göz göze geldik. "Adelia," dedi yumuşak bir sesle, "Minnettarız burada olduğun için. Hepimiz bu anı bekledik." Ben de gülümseyerek yanlarına yaklaştım. "Döndüğünüze çok sevindim. Her şey yolunda mı?" diye sordum. Jonas başını sallayarak, "Evet, biraz yorulduk ama şimdi buradayız. Sizinle yeniden olmak harika," dedi. Lydia’nın gözlerinde, yaşadıkları uzun yolculuktan sonra nihayet bir yerde ait olmanın verdiği rahatlama vardı. Bir anlık sessizlikte, bebek Martina’nın sevinçle etrafı izlediğini, başını çevirip etrafı keşfetmeye çalıştığını gördüm. Gözleri, her yeri merakla inceliyor, minik elleriyle çevresindeki her şeyi dokunarak öğrenmeye çalışıyordu. O masumiyet ve neşe, hepimizin yorgunluğunu unutturacak kadar etkiliydi. Martina’nın küçük ellerinin ve parmaklarının etrafında oynadığını görmek, kalbimde derin bir mutluluk uyandırıyordu. Bebek Martina'nın yanına yaklaşıp, onu tekrar kucaklamak için hafifçe eğildim. Yüzümde bir gülümseme belirirken, Lydia ve Jonas’ın yanında, minik Martina’yı tekrar kucaklayabilmek için sabırsızlanıyordum. Martina’yı kucağıma aldığımda, minik vücudunun sıcaklığını hissetmek beni derinden etkiledi. Küçük bir bebek, ama gözlerindeki pırıltı ve neşe, tüm dünyayı aydınlatabilecek kadar güçlüydü. Onun üzerindeki sevimli kıyafetler, zarif bir şekilde bebek tenine uyum sağlıyordu. Yumuşacık, puf puf yanakları ve nazikçe hareket eden minik elleri, ona bakarken içimi ısıtıyordu. Gözlerimi ona odakladım ve başımı hafifçe eğerek, onun gözlerinin içine bakmaya başladım. Martina’nın gözleri, etrafındaki her şeyi büyük bir merakla inceliyor, sürekli olarak etrafında olan biteni gözlüyordu. Kucakta olduğu süre boyunca, bana tatlı bir gülümseme göndermeyi başardı. Bu, onun daha önce buraya ait olduğunu hissetmesinin bir işareti gibiydi. Onu nazikçe kucaklarken, başını omzuma yasladım. Hafif bir şekilde öptüm ve onun minik kafasını okşadım. Bebek Martina’nın üzerindeki küçük baş örtüsünü nazikçe düzelttim ve kucağımda rahat etmesini sağladım. Elimle, onun küçük parmaklarının ellerimdeki büyük parmakları sıkıca kavradığını hissettim. “Hoş geldin tekrar, Martina,” diye fısıldadım, onun minik kulağına. “Burada seninle olmak ne kadar güzel, biliyor musun?” O an, Lydia’nın ve Jonas’ın bana baktığını fark ettim. Gözlerindeki mutluluk ve rahatlama, onların geri dönüşünün ve bebek Martina’nın buraya gelişinin getirdiği huzuru yansıtıyordu. Yavaşça onları gözlerimle işaret ederek, “Sizlere yeniden kavuşmak harika.’’ Dediğimde bir kez daha gülümsemişler ve ardından Martina etrafa gülücükler saçmaya devam etmişti. Bebek Martina’yı kucakladıktan sonra, içimdeki huzur ve mutlulukla dolu olduğumu hissettim. Onu yavaşça kucakta tutarken, Lydia ve Jonas’ın yanına yürüdüm tekrar. Lydia, gözleri ışıltılı bir şekilde bana baktı ve ben de ona minnettarlığımı ifade eden bir gülümseme sundum. Lydia, kucaklayıcı bir sıcaklıkla yanına yaklaşıp, “Ne kadar güzel görünüyor, değil mi?” dedi. Sesindeki tatlılık ve mutluluk, onun bebek Martina’yı kucaklamaktan ne kadar memnun olduğunu açıkça gösteriyordu. “Evet, çok tatlı,” dedim. “Bebek Martina’yı tekrar kucaklamak, gerçekten büyük bir mutluluk.” Jonas ise, Lydia’nın omzuna hafifçe dokunarak ve ardından bana dönerek, “Burada olmak gerçekten harika. Bu yer, artık bize çok daha fazla anlam ifade ediyor,” dedi. Lydia, Martina’yı kucakta nazikçe tutarken, “Yalnızca buraya dönmekle kalmadık, aynı zamanda aramıza yeni bir umut ve mutluluk da getirdik,” dedi. O an Tyler yavaş adımlarla bize yaklaştığında bakışlarım ona döndü. ‘’Hani bana yok mu?’’ dercesine güldüğünde Martina’ya doğu bir kez daha eğilerek onu yavaşça öptüm. Bebek kokusu… O kadar huzur verici bir şeydi ki… Tarif bile edilemezdi. Martina’yı tekrar kucaklarken, kendimi güçlü ve huzurlu hissettim. Sürünün içindeki bu yenilik, hepimizin kalbine yeni bir umut eklemişti. Lydia ve Jonas’ın dönüşü, sadece onları değil, aynı zamanda bizleri de yeniden bir araya getiren bir adım olmuştu. Bu an, aramızdaki bağları daha da kuvvetlendirecek ve gelecekteki zorluklara karşı hep birlikte daha güçlü bir şekilde durmamızı sağlayacaktı. … ‘’Hey küçük kurt!’’ Tyler yavaşça elini Martina’nın başına götürdüğünde Martina sese tepki verircesine kollarımda çırpınarak güldü. Bakışlarım tekrar Tyler’a döndüğünde artık Martina’yı verme vaktinin geldiğini anlamıştım. Yavaşça Martina’yı kucağımda düzelttikten sonra kollarının altından tutarak Tyler’ın bizlere doğru açılmış kollarına doğru Martina’yı bıraktım. Tyler bebeği kısa sürede kavrayıp kucakladığında bebek ona sıkıca tutunmuştu. Sonrasında nasıl bir hissiyat olduğunu anlamıştım. Annesi ve babasının bebeği ben tutarken ki hissettikleri… Şimdi bana da olmuştu aynısı. Demek ki anne ya da olmakla değil bebeği sevip bebeğe bağlanmakla ilgiliydi en çok. Şu an da tıpkı Lydia ve Jonas gibi bakmaktaydım kendisine. Bebek Martina… Bize bir kez daha iyi gelmişti. Daha iki aylık olmasına rağmen dört buçuğa yakın gözükmesi de hızlı büyüyor oluşunun kanıtıydı ve algısı da bununla birlikte yeteri kadar açıktı. Hepimizi tanıyor ve hepimize tepki veriyordu. … Lydia, Jonas ve bebek Martina’nın geleceklerinin haberi bize bir gece öncesinden ulaştığı için hazırlıklar çoktan başlamıştı. Maya ve sürüden bir kurt kız daha ana binadaki bir odayı onlar için hazırlamıştı. Artık onlar yeni odalarında diğerlerinin yanında kalacaklardı. Ve ben ise hala bir bungalovdaydım. Birilerinin eskisi Tribrid’in yenisi! … |
0% |