Yeni Üyelik
125.
Bölüm
@selinayeda_x

HİPNOZ ADIMLARI

Maya ve diğer kurt kız, yeni odalarını hazırlamak için hala ana bina koridorlarında koşuştururlarken her şey Lydia, Jonas ve küçük

Her şey, onların rahat etmesi için titizlikle planlanmıştı. Odaya girdiğimizde, her şeyin onların konforu için en iyi şekilde hazırlandığını görmek beni mutlu etti. Yataklar özenle yapılmış, bebek Martina’nın ihtiyaçlarına uygun bir alan ayrılmıştı. Odanın köşesinde, Lydia’nın ve Jonas’ın kişisel eşyaları yerleştirilmişti.

Bu süreçte ben hala bungalovda kalıyordum. Yeni bir düzenleme ve sürü içindeki değişiklikler arasında, kendimi biraz kaybolmuş hissetsem de, Lydia ve Jonas’ın dönüşüyle birlikte her şeyin düzene girmesi umudunu taşıyordum. Hızla değişen dünyada, bir şekilde bu yeni düzenin bir parçası olmak istiyordum.

Lydia ve Jonas’a son bir kez bakarak, “Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa, her zaman buradayım,” dedim. Gözlerimdeki samimiyet, onların rahatlamasına yardımcı olacak bir güvence sağlıyordu.

Gözlerinde minnettarlıkla bana teşekkür ettiler ve ben de odadan ayrıldım. Her şeyin iyi gitmesi için, sürü içindeki yeni düzenlemeler ve hazırlıklar devam edecekti. Bu yeni dönemde hep birlikte güçlenmek ve ilerlemek, hepimizin hedefiydi. Lydia, Jonas ve Martina’nın dönüşü, yalnızca bir başlangıç değil, aynı zamanda aramıza yeniden kavuşmanın da bir işaretiydi.

Sürünün içinde dönen bu yeni sayfalar, hepimiz için umut dolu bir geleceğin habercisiydi. Her şeyin daha iyiye gitmesi için gösterilen bu çaba ve özveri, bizim gücümüzü artıracak, aramızdaki bağları daha da kuvvetlendirecekti.

Yavaş yavaş herkes kendi işine ve bizler de dinlenmek için kendi odalarımızın yolunu tuttuğumuzda kendimi bungalova hızlı bir şekilde attım.

Daha dün müttefik arayışlarını bitirmiştik.

Şimdi de biraz dinlenmek herkese iyi gelebilecek bir şeydi.

Yirmi Yedi Temmuz Perşembe yeni müttefiklere kavuşmuş olmamız iken Yirmi Sekiz Temmuz ise sürümüzün bebeğine kavuşma anımız olmuştu.

İki güzel gün.

Tabii biri yorucu.

Günün ilerleyen saatlerinde, sürüdeki herkes toplanarak Lydia ve Jonas’ın geri dönüşünü kutlamak için bir araya geldi. Tabii ki de büyük kamp ateşi etrafında! Ama sadece bu da değildi!

Büyük bir şölen havasında düzenlenen bu kutlama, hem sürü üyeleri hem de geri dönen aile için büyük bir anlam taşıyordu. Ve de Thomas’ın doğum günü olduğunu öğrenmiştim!

Yirmi Sekiz Temmuz’un ilerleyen saatlerinde gün gelmişti ve Thomas’ın doğum günüydü. Herkes o gün için haftalar öncesinden hazırlık yapmıştı; çünkü Thomas sıradan bir alfa değildi, sürüsünü her daim en önde tutan, onların güvenliği ve mutluluğu için savaşan, güçlü bir liderdi. Thomas’ın doğum günü sadece onun için değil, tüm sürü için büyük bir anlam taşıyordu. Bu yüzden, sürü üyeleri kutlamayı unutulmaz hale getirmek için ellerinden geleni yapmışlardı.

Thomas sabah uyandığında, güneş henüz doğmuştu. Günün ilk ışıkları odasına vururken, kapısının önünde sessizce bekleyen sürü üyeleri ona sürpriz yapmaya hazırdı. Kapıyı açtığında Alfred’in gür sesi yankılandı:

“Doğum günün kutlu olsun, Alfa!”

Ardından diğerleri sırayla onu selamladı. Alfred, Theo, Cedric, Seraphina, Gordan, Emily, Elena, Jonas, Lydia, Lucas, Maya, Elliot, Brad... Hepsi bir aradaydı. Thomas gülümsedi. Bu kadar insanın onun için bir araya gelmesi, onun ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hissettiriyordu.

Odadan çıktığında herkes ona sarılarak doğum gününü kutladı. Sabah kahvaltısı için büyük bir masa kurulmuştu. Kahvaltı, sürü üyelerinin her birinin elleriyle hazırladığı özel yiyeceklerle doluydu. Lydia’nın yaptığı çörekler, Elena’nın hazırladığı taze meyve suları, Maya’nın pişirdiği özel baharatlı yumurtalar… Masanın her köşesi bir başkasının emeğiyle doluydu.

 

Yemekler, içecekler ve neşeli sohbetlerle dolu bu akşam, sürünün güçlü birlikteliğini ve Lydia ile Jonas’ın geri dönüşlerinin sevincini ve de Thomas’ın doğum gününü kutluyordu.

Ben de bu kutlamanın bir parçası olarak, Lydia ve Jonas’la birlikte vakit geçirdim. Onlara, buradaki yaşamın ne kadar güzel olduğunu ve her geçen gün topluluğun ne kadar güçlendiğini gösterdim. Lydia ve Jonas, çevredeki insanlarla tanışarak, eski dostlarını ve yeni arkadaşlarını tekrar görme fırsatı buldular. Bebek Martina ise etrafındaki tüm ilgi ve sevgiyi hissederek, mutluluğunu her an etrafa yayıyordu.

Şölenin ardından sürü, Thomas için hazırladıkları hediyeleri sunmaya başladı. Her bir hediye özenle seçilmiş, Thomas’ın kişiliğine ve ona duydukları saygıya hitap eden özel hediyelerdi.

İlk olarak Alfred elinde büyük, deri bir kutuyla Thomas’ın önüne geldi. Kutuyu açtığında, içinden ustalıkla işlenmiş, antik bir kılıç çıktı. Kılıcın kabzası gümüşten yapılmıştı ve üzerine kurt figürleri işlenmişti. Alfred gülümseyerek, “Bu, atalarımın kılıcı. Onu sana veriyorum çünkü bu kılıç gerçek bir savaşçıyı hak eder,” dedi.

Theo sıradaki kişiydi. Elinde, Thomas için özel olarak tasarlanmış bir deri ceket vardı. “Bu ceketi av sırasında giymen için hazırladım. Derisi dayanıklı, seni rüzgardan ve soğuktan korur. Ama en önemlisi, bu ceketin içinde her zaman sürünün gücünü hissedeceksin,” dedi Theo gülümseyerek.

Cedric ise Thomas’a küçük, ince bir kutu uzattı. Thomas kutuyu açtığında içinden eski bir cep saati çıktı. Saate dokunduğunda, üzerinde ince bir kurt figürü gördü. Cedric, “Bu saat büyükbabamdan kalma, ama artık senin. Senin gibi bir lider, zamanı kontrol etmelidir,” dedi.

Seraphina, gözlerinde derin bir anlamla Thomas’a yaklaştı. Elinde zarif bir şişe vardı. “Bu parfümü kendi ellerimle yaptım. İçindeki her koku, doğanın ve sürünün bir parçası,” dedi ve ekledi, “Böylece her an sürü yanında olacak.” Onu Thomas’a uzattığında göz göze geldiler. O an aralarındaki çekim bir kez daha ortaya çıktı. Thomas, Seraphina’nın hediyesini alırken, ona minnet dolu bir bakış attı.

Gordan ise Thomas’a, el yapımı bir yay ve ok takımı hediye etti. “Bu yay, en zor zamanlarda senin yanında olacak. Tıpkı bizler gibi,” dedi Gordan, gururla.

Emily, küçük bir defter hediye etti. Defterin kapakları elle yapılmış, kalın deriden ve el yazısıyla doluydu. “Bu defter, sürünün tarihini yazman için. Her liderin bir hikayesi olmalı, Alfa,” diye fısıldadı.

Elena, Thomas için özel olarak hazırladığı bir tılsım verdi. “Bu tılsım seni ve sürüyü her türlü kötülükten koruyacak. Güçlü bir liderin ruhu kadar korunmaya ihtiyacı vardır,” dedi, gözlerinde bir ciddiyetle.

Elliot ise Thomas’a el yapımı bir av bıçağı uzattı. Bıçağın kabzası ise fildişi kaplamalıydı. “Bu bıçağı hep yanında taşı. Çünkü bazen en zor anlarda bir bıçak, her şeyden daha değerli olur,” dedi Jonas.

Lydia, Thomas’a özel olarak hazırlanmış bir şarap hediye etti. “Bu şarap, sürünün zaferlerini kutlamak için,” dedi Lydia gülümseyerek. “Her bir damlasında bizim emeğimiz ve anılarımız var.”

Lucas ise Thomas’a bir doğa gezisi için özel bir harita verdi. “Bu harita, senin için hazırladığım bir rota. Hem sürüyü hem de kendini yeniden keşfetmen için bir yolculuk,” dedi.

Maya, Thomas’a özel bir battaniye örmüştü. “Bu battaniye, seni soğuk kış gecelerinde sıcak tutacak. Her bir ilmeğinde sürünün sevgisi var,” dedi.

Jonas, Thomas’a büyük Meksika acısı sos hediye etti. “Meksikadan getirdiklerimiz arasından özel olarak seçtim. Dikkatli ol çok acıdır!’’

Brad ise Thomas’a eski bir deri kaplı kitap hediye etti. Kitap, sürülerin tarihini anlatıyordu. “Bunu okumalısın, çünkü bir lider geçmişi ne kadar iyi anlarsa, geleceği o kadar iyi yönetir,” dedi Brad, ciddi bir ifadeyle. Ve de büyük ihtimalle kütüphaneden sıyırıp ceplediği kitap ile.

Son olarak Tyler hediyesi için öne çıktığında Tyler, Thomas’a doğum günü hediyesi olarak özel bir şey seçmeye karar verdi. Thomas’ın liderlik ve savaş becerilerinin yanı sıra doğayla olan güçlü bağını da göz önünde bulundurarak, ona anlamlı bir hediye vermek istiyordu.

Tyler, Thomas’a özel yapım bir kolye hediye etti. Bu kolye, güçlü bir büyü ile tasarlanmış ve sadece Thomas’a özel kılınmış bir eşyaydı. Kolyenin ortasında, eski bir kurt başı figürü yer alıyordu ve etrafını saran ince işlemeler, doğal motifleri temsil ediyordu. Ayrıca, bu kolyenin içine gömülü bir taş vardı; bu taş, sürüye ve doğaya olan bağlılığı simgeliyordu ve Thomas’ın koruyucu enerjisini artıracak şekilde tasarlanmıştı.

Kolye, Tyler tarafından kişisel bir notla birlikte verilmişti

Notta yazan şeyi her ne kadar merak etsem de… Adı üstünde, özel! Kişisel!..

Tyler’ın hediye verişinin ardından Son olarak tekrar Thomas Seraphina'nın yanında durarak ona bir kez daha teşekkür etti ve Seraphina da "Bu sürüde daha çok anı biriktireceğiz Thomas, yanındayız her zaman," diyerek minnetini dile getirdi.

Sırada aslında ben vardım ama elim bomboştu.

Thomas’ın doğum günü olduğunu bilmeden geldim ve şimdi herkesin verdiği hediyeler arasında bir boşluk hissi yaratıyordum. İçimde bir eksiklik vardı, ama hediye vermekten çok daha önemli bir şey olduğunu düşündüm: İçten bir gülümseme ve samimi bir kucaklama.

Thomas’ın yanına yaklaştım, kalbim hafifçe hızlanarak atıyordu. Gözlerimdeki duyguları gizlemeye çalışarak, derin bir nefes aldım. Thomas, bana bakarken yüzünde sıcacık bir gülümseme belirdi. Bir an, etrafımdaki tüm kalabalık ve hediyeler, sadece onun gülümsemesi ve bu özel anın önemi yanında kayboldu.

Yavaşça Thomas’ın yanına vardım. Gözlerim, onun gözlerine kilitlenmişti; içimdeki tüm hisleri ve düşünceleri yansıtacak şekilde. Biraz çekinerek, ama son derece samimi bir şekilde, ellerimi onun omuzlarına koydum. "Thomas," dedim, sesim hafif titreyerek ama kararlı bir şekilde, "Hediyem yok ama sana verebileceğim en değerli şeyim var."

Thomas, bu sözlerimi duyduğunda bir an duraksadı. Gözlerinde hafif bir şaşkınlık ve merak ifadesi belirdi. Ama hemen ardından, yüzünde büyüyen bir gülümseme ile yanıtladı.

"Ne olduğunu merak ediyorum," dedi, yumuşak bir sesle.

Bunun üzerine, kendimi toparladım ve sıcak bir gülümsemeyle Thomas’a doğru yaklaştım. Derin bir nefes aldım ve onu sıkıca kucakladım. Thomas, kucaklaşmamın sıcaklığını ve içtenliğini hissetti. Gülümsemeleri, bu anın ne kadar özel olduğunu ve aramızdaki bağın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.

Thomas, kucaklaşmamızı kabul ederken, aramızdaki bu anın değeri gözlerinde parlıyordu. Gülümseyerek bana sarıldı ve sıkıca kucakladı. İçimden geçen tüm duygular, bu kucaklaşma anında birleşti.

"Teşekkür ederim, Adelia," dedi Thomas, sesi hafifçe duygulu ama çok samimiydi. "Gerçekten çok anlamlı bir hediye verdin bana. Senin sıcaklığın ve desteğin her şeyden değerli."

O an, içimdeki boşluk dolmuş gibi hissettim. Thomas’ın kucaklaması ve gülümsemesi, hediyenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Aramızdaki bu samimi anı, her şeyin ötesinde, bu doğum günü kutlamasının en değerli anı olarak kalacaktı.

O gün, herkesin hediyeleri arasında benimki belki de en sıradan olanıydı, ama Thomas’ın gözlerindeki mutluluk ve kucaklamamız, bu anı özel kılmıştı. Ve biz, sadece bir hediye değil, gerçek bir bağ paylaşarak bu özel günü taçlandırdık.

Herkes hediyelerini verdikten sonra, gün boyunca neşe dolu kutlamalar sürdü. Sürünün kahkahaları, şarkıları ve dansları bütün günü doldurdu. Gökyüzü, yıldızlarla doluydu ve alevler onların yüzlerine sıcak bir ışıltı veriyordu.

Seraphina, Thomas’ın yanına oturdu. O an, sessizce birbirlerine baktılar. Thomas, o anın derinliğini hissetti. Sadece bir lider olarak değil, bir erkek olarak da Seraphina’nın varlığı ona huzur veriyordu.

"Teşekkür ederim," diye fısıldadı Seraphina’ya gözlerini kısarak Thomas.

“Her şey için,” diye ekledi ardından Thomas, gülümseyerek. Bu doğum günü, onun için sadece bir kutlama değil, aynı zamanda sürüsüyle daha da yakınlaştığı bir andı.

Hediyelerin, gülümsemelerin ve şarkıların ardından geceyi sonlandırdık. Thomas’ın doğum gününün, sadece bir kutlamadan ibaret olmadığını, onun sürüsüyle olan bağlarını daha da güçlendirdiğini düşündüm. Yirmi sekiz günün bitişiyle yirmi dokuzuna geçerken, Thomas’ın mutlu olduğu ve sürüyle geçirdiği bu özel gün, benim için de unutulmaz anlarla dolu bir gündü.

Gözlerimle bu manzarayı izlerken, Thomas’ın liderliğindeki bu anıların kıymetini bir kez daha anladım. Doğum günü kutlamaları sona ererken, içimde bir huzur vardı. Ertesi gün ne getirecek olursa olsun, bu günün anı çok neşeli geçmişti.

Yirmi sekizin günü böyle biterken yirmi dokuzun nasıl olacağını büyük bir merakla beklemiştim ve o gün gayet tatmin edici bir gün olmuştu benim için.

Bir sonraki gün ilk ışıklarla başladığında Tyler’ın neşeli bir sürprizi olduğunu hissetmiştim.

Sabahın ilk ışıklarıyla gözümü açar açmaz yanımdaki bir notla şaşkına uğratılmıştım çünkü.

Not ortadan ikiye öylece katlanmış bir şekilde yanımdaki komodinin üstüne bırakılmıştı.

Ona yavaşça uzanarak katlı kısmı açtığımda içindeki koku burnuma doldu.

Kokulu notlar diyorsun…

Gizli aşığım Tyler’dan gelmiş bu mektubu okurken bir yandan da şaşırmıştım.

Bunu ne ara koymuştu ve ben nasıl uyanmamıştım?

Bizler ufak bir hışırtıya bile uyanırdık ama Tyler… Bu kadar mı sessizce ilerleyebiliyordu her yerde…

Gizli suikastçı gibi…

Düşüncelerimden sıyrılıp nota geri döndüğümde bu işte de bir sürpriz olduğunu anlamıştım tabii.

Mektubun üzerinde “Bugün sana harika bir sürprizim var. Hazır ol!” yazılıydı.

Hızlıca yataktan kalkıp üstüme güzel şeyler geçirmeye çalışarak açtım dolabımı.

Siyah pileli cep kısmı gibi yanlardan şeritli bir etek üstüne de beyaz yarım balon kollu siyah şerit süslemeli bir gömlek giyerek eteğimle kombinledim.

Saçlarımı da topuz yapışımın ardından artık hazırdım.

Ayağıma siyah babetlerimi de geçirerek dışarı çıktım. Kapının önünde Tyler beni hızlıca karşılamıştı.

Üstündeki siyah ceket, içindeki beyaz gömlek ve aynı şekilde de siyah pantolonu dikkatimi çekmişti.

Nereye acaba, düğüne mi yemeği mi yoksa ufak bir kasaba gezintisi mi?

Gerçekten şaşırtıcı…

Nereye gideceğimiz konusunda hiçbir fikrim yoktu, ama Tyler’ın gözlerindeki parıltı ve heyecan, bu günün sıradan bir gün olmadığını bana hissettirmişti. “Merhaba, Tyler,” dedim, yüzümdeki gülümsemeyle.

Tyler, “Merhaba Güzel. Hazır mısın?” diye sordu, gözleriyle beni bir üstten bir alta süzerek. “Tam olarak nereye gidiyoruz?” diye merakla sordum. Tyler, “Bir sürprizim var sana. Kasabaya gitmeye karar verdim. Güzel bir gün geçireceğiz,” dedi, ellerini cebinden çıkararak benim elimi tuttu.

Her gün yeni bir takma isim.

Peki ya sıradaki neydi?

Tyler kamp alanının dışındaki arabasına beni yönlendirdiğinde yanından yanından yürüdüm.

Arabaya vardığımızda kapıyı benim için açtığında gülümseyerek içeri geçtim.

Tyler ardımdan arabaya bindiğinde ise…

Yolculuk hız kesmeden başlamıştı ve biz kasabaya indik.

Kasabanın renkli ve canlı atmosferi, sabah güneşinin ışıklarıyla daha da parlıyordu. Kasabanın taş döşeli yollarından geçerken, etraftaki çiçeklerin kokusu ve küçük dükkanların sıcak atmosferi içimi ısıttı.

Sabahın serinliğinde, Tyler’ın yüzündeki bu özel gülümseme, içimi bir neşe ve merakla doldurmuştu.

Beni, kasabanın pitoresk sokaklarına götürmek üzere hazırlandıktan sonra, Tyler ile yola çıktık. Yolda, Tyler’ın vitesleri değiştirdikçe araç daha yavaşlıyor, ben ise pencereden dışarı bakarak kasabanın güzelliklerine dalıyordum. Şehirden uzaklaşırken, yeşil alanlar, meyve ağaçları ve temiz hava bana huzur veriyordu. Kasabaya yaklaştığımızda, köy evleri ve renkli çiçeklerle dolu bahçeler gözümüze çarpıyordu.

Kasabanın merkezine vardığımızda, Tyler beni elinden tutarak aşağıya indirdi. “Hazır mısın?” diye sordu. Başımı sallayarak “Evet” dedim, içimde tatlı bir heyecan vardı.

Kasaba sokaklarında dolanırken, düşüncelerimin derinliklerinde kaybolmuşken, kendimi bir anda bir butiğin önünde buldum. Butiğin pencerelerindeki renkli vitrin ışıkları, sokaktaki gölgelerin karanlığını yırtarak adeta bir masal dünyasına açılan kapı gibi parlıyordu. İçeriye baktığımda, gözlerimi adeta kamaştıran bir dizi beyaz elbise ve gelinlik sergileniyordu. Butiğin içindeki elbiseler, bembeyaz ve şık detaylarla bezenmişti, sanki her biri bir peri masalından fırlamış gibiydi.

"Wow," dedim içimden hayranlıkla. "Burada bu kadar güzel ve zarif elbiseler olduğunu hiç düşünmemiştim."

Tyler, yanımda durduğunun farkına varmamıştım. Sessizce arkamda durmuş ve pencerenin diğer tarafından butiğin içindekileri dikkatle incelemişti. Başını bana çevirdiğinde, gözlerindeki hafif şaşkınlık ifadesi, başını hafifçe eğip gülümsedi. "Buradaki kıyafetleri görmek gerçekten şaşırtıcı," dedi. "Kasabanın bu tür şıklığa sahip olmasını beklemiyordum."

Butiğin önünde dururken, vitrinlerin ardında yer alan gelinliklerin, zarif işlemeleriyle, sanki rüya gibi bir atmosfer yarattığını hissettim. O an, kasabanın bu güzellikleri nasıl saklayabildiğine dair kafamda bir sürü soru belirdi.

"Ben de öyle," dedim, vitrin camına doğru yaklaşarak elbiselerin detaylarını daha iyi görmek istedim. "Burada bu tür zarif elbiseler görmek benim için büyük bir sürpriz oldu. Kasabanın genel havası biraz daha... sade gibi gözüküyor."

Tyler, yanımda durarak başını sağa sola çevirip butiğin detaylarını inceledi. "Burası kasabanın en eski butiklerinden biri olabilir. Demek ki, kasaba içindeki bazı yerler, şehirdeki genel havadan farklı bir hava taşıyor. Belki de burada yaşayanlar, bu tür zarif şeyleri saklı tutmayı tercih ediyorlar."

Gözlerim, vitrinlerin ardında asılı olan gelinliklerin şıklığında kaybolmuşken, Tyler'ın sesinin farkına vardım. Onunla bu konuda sohbet etmek, bana huzur ve rahatlık veriyordu. "Belki de," dedim gülümseyerek, "burada yaşayanlar, şehrin gürültüsünden uzak, kendi küçük masallarını yaşamak istiyorlar."

Tyler, yanımda dururken pencereden içeriye bakmaya devam etti. "Beni düşünmeye sevk eden bir şey var," dedi. "Bu tür şeylerin, kasabanın diğer köşelerindeki yaşamla nasıl bir bağlantısı olduğunu merak ediyorum. Belki de bu kıyafetler, kasabanın geleneksel güzelliklerini ve zarafetini yansıtıyor."

Bir süre daha vitrinlere baktık, içimdeki hayranlık hissi gittikçe büyüyordu. Butikteki her detay, sanki bir hikaye anlatıyormuş gibi geliyordu. Tyler’ın yanımda olması ve bu anı paylaşmamız, kasabanın güzelliklerini daha da anlamlandırıyordu.

“Tyler, belki bir gün bu butiği gezebiliriz,” dedim, gözlerimdeki ışıltıyı saklamaya çalışarak. “Buradaki elbiseler, bana bir şeylerin aslında ne kadar güzellik barındırdığını hatırlatıyor.”

Tyler, hafifçe gülümsedi ve başını salladı. "Bu gerçekten güzel bir fikir," dedi. "Bu kasabada hala keşfedilmemiş birçok şey var. Seninle bu güzellikleri keşfetmek, kesinlikle keyifli olacak."

Gözlerim, vitrinlerdeki elbiselerde kaybolmuşken, Tyler’ın yanımda olması, bu küçük anı daha anlamlı kılıyordu. Kasabanın sunduğu bu zarif güzelliklerin arasında, birlikte geçirdiğimiz anların ne kadar değerli olduğunu bir kez daha düşündüm.

Tyler, pencereden içeriye baktıktan sonra, gözlerini bana çevirdi ve hafif bir gülümsemeyle, “Bu kadar beğenmiş görünüyorsun. Alalım mı bir elbise?” diye sordu.

Bu ani teklif, şaşkınlıkla karışık bir mutluluk hissettirdi. “Gerçekten mi?” diye sordum, içimdeki heyecanı saklamaya çalışarak. “Bunu yapabileceğimizden emin misin?”

Tyler, başını hafifçe eğdi ve gözlerinde bir parıltı belirdi. “Evet, eminim. Senin böyle güzel bir elbiseyi giymeni görmek istiyorum. Hem burası böyle zarif detaylarla dolu, bir elbise almak, kasabanın bu zarif atmosferine biraz daha uyum sağlamanızı sağlar.”

Butikteki elbiselerin zarafeti karşısında, Tyler’ın teklifini kabul etmek için can atıyordum. “Gerçekten çok naziksin,” dedim gülümseyerek. “Eğer bunu yapmaya kararlıysan, hangi elbiseyi seçmek istediğimi bulmak için içeri girmemiz gerekiyor.”

Tyler’ın gözleri parladı ve “O zaman hemen içeri girelim,” dedi, elimi nazikçe tutarak beni butiğin kapısına yönlendirdi. “Burada hem senin hem de benim için güzel bir şeyler bulacağımızdan eminim.”

Butiğin kapısını açarken, içeriye adım attık ve zarif elbiselerin arasında dolaşırken, Tyler’ın nazik ve düşünceli tavrı, bu anı daha da özel kılıyordu. Her detay, bu kasabanın sunduğu güzelliklerin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hissettiriyordu.

Tyler ile butik içindeki gezintimiz sırasında, zarif ve şık bir elbise seçmeye karar verdim. Gözlerim, butiğin en köşesindeki vitrin kısmında takıldı. Elbise, şeffaf dantel katmanları ve ince işçilikle bezenmiş, dantel işleme ve satenin mükemmel birleşimiyle oluşturulmuştu.

Dantel kumaş, vücudumu zarif bir şekilde saran bir formda, belde ince bir kuşakla tamamlanıyordu. Elbisenin etek kısmı, yere kadar uzanıyor ve her adımda hafifçe dalgalanıyordu. Üzerindeki boncuklar ve ince işlemeler, elbisenin zarif detaylarını öne çıkarıyordu.

Tyler, elbisenin üzerimde nasıl durduğunu görmek için dikkatle bakarken, benim de bu elbisenin üzerinde nasıl parlayacağını merakla izliyordu

Tyler’ın gözlerinde hayranlık ve mutluluk dolu bir ifade belirdi. Elbisenin her bir detayını özenle inceledi ve gülümseyerek, “Sen bu elbisede harika görünüyorsun. Gerçekten de buradaki güzelliklere uyum sağlıyorsun,” dedi.

Bu güzel elbiseyi tamamlamak için birkaç takı da seçmeye karar verdik. Butiğin takı raflarında, ince işçilikle yapılmış zarif bir kolye, bir çift şık küpe ve bir bilezik buldum. Kolye, inci ve küçük elmas taşlarla bezenmişti ve boynumda parıldayarak elbiseyi tamamlıyordu. Küpeler ise, ince birer zincir üzerinde sarkan, zarif birer inci küpeydi. Bilezik ise, ince ve zarif bir metalden yapılmış, elbiseyle uyumlu olarak parlıyordu.

Tyler, takıları seçerken de bana yardımcı oldu ve her bir parçanın elbiseyle uyumunu kontrol etti. “Bu takılar, elbisenin zarafetini daha da ön plana çıkaracak,” dedi, takıları elime verirken.

Ve ardından ekledi. ‘’Güzele her şey yakışır.’’

Elbiseyi ve takıları satın alırken, Tyler’ın nazik ve düşünceli tavrı, bu anı daha da özel kılıyordu. Her şeyin mükemmel bir uyum içinde olması, bu kasaba ziyaretimizi unutulmaz kılıyordu. Elbisemin ve takılarımın her bir detayı, Tyler’ın nazik jestleriyle birleştiğinde, bu anı ölümsüzleştirmişti.

Bej rengi, gömlek yaka, midi boy ve de kısa kollu bir elbise tercih etmiştim.

Tam da kasaba halkından gibi hissettiren.

Ama kasabanın modern insanlarının giydiklerinden.

Gömlek yaka, elbisenin klasik ve şık bir hava katmasını sağlıyordu. Yaka, düzgün ve minimal bir şekilde dikilmiş, elbisenin genel tasarımıyla mükemmel bir uyum içinde yer alıyordu. Kısa kollu olan bu elbisenin kolları, hafifçe puff etkisiyle genişletilmiş, ama yine de zarif bir şekilde iniyordu.

Midi boy, dizlerin biraz üzerinde bitiyor, hareket ederken hafifçe dalgalanarak zarif bir siluet oluşturuyordu. Eteğin alt kısmı, biraz daha geniş bir kesime sahipti, böylece yürürken elbisenin etekleri hafifçe savruluyordu.

Elbisenin yanında seçtiğimiz takılar da oldukça uyumluydu. Elbisenin şık yapısını tamamlayacak türdenlerdi.

Kolye ince bir zincir üzerinde küçük bir inci parçası, elbiseye zarif bir dokunuş katıyordu.

İnce ve uzun, küçük birer inci küpe, elbisenin sadeliğini bozmadan zarif bir detay ekliyordu.

İnce ve hafif bir metal bilezik, elbisenin dikiş detaylarına uyum sağlıyordu.

Tyler elbiseyi üzerimde iken satın almak istediğinde biraz şaşırmıştım.

Satıcının verdiği poşete de eski kıyafetlerimi koyduktan sonra butikten yavaşça çıktık. Tyler, elleriyle dolu poşeti dikkatle taşırken, gözleriyle etrafı süzüyordu. “Ne bu gizem?” dedim, merakla. “Bu sürpriz devam ediyor,” dedi Tyler, sokağın sonuna doğru bakarken. Elini bir kez daha bana uzattığında, onu nazikçe kavradım. Tyler’ın elinin sıkılığı, sanki ikimiz de yoğun akan bir derenin içindeymişiz gibi hissettiriyordu, beni kaybetmemek istercesine sıkmıştı.

Elimizi birbirimize sımsıkı kenetlemişken, yolumuza devam ettik. Yürüdüğümüz sokak, küçük butiklerin, kafelerin ve renkli dükkanların bulunduğu, kasabanın merkezine açılan geniş bir caddeye dönüştü. Arka planda, çocukların oynadığı, ailelerin sohbet ettiği ve insanların gülüştüğü bir park vardı. İçimi ısıtan bu atmosferde, parkın ortasında eski bir bankta yalnızca bir adam oturuyordu.

Yorulmuş ve de çökmüş.

Adamın yüzü solgun ve yorgun görünüyordu. Üzerindeki kıyafetler eskimiş ve yıpranmıştı. O an, Tyler’ın elini daha da sıkı kavradım ve “O adam iyi mi?” diye sordum. Tyler, adamı dikkatlice inceledi ve başını sallayarak, “Bilmiyorum. Yakından bakalım mı?” dedi.

Tyler ve ben, adamın yanına doğru ilerledik. Parkın sessizliğinde, adımlarımızın sesi yankılanıyordu. Adam, bizi fark ettiğinde yavaşça başını kaldırdı ve gözlerini bize çevirdi. “Merhaba,” dedi Tyler, nazik bir şekilde. “Sizi rahatsız etmek istemiyoruz ama, her şey yolunda mı?”

Adam derin bir nefes aldı ve gözleriyle Tyler’a baktı. “Evet, teşekkür ederim. Sadece biraz yorgunum,” dedi, sesindeki yorgunluk bariz bir şekilde hissediliyordu. “Sokaklarda biraz fazla vakit geçirdim.”

Tyler, adamın yanında oturduğu bankın kenarına oturdu ve “Size yardım edebilir miyiz?” diye sordu. Adamın gözleri hafifçe şaşırmış görünüyordu ama sonra başını sallayarak, “Yardım etmeyi düşünüyorsanız, teşekkür ederim. Ama şu an sadece biraz dinlenmem gerekiyor,” dedi.

O an, Tyler bana dönerek, “Belki de onunla biraz sohbet edebiliriz. Kim bilir, belki de hayatı hakkında bir şeyler öğrenebiliriz,” dedi. Başımı sallayarak, “Tabii ki, belki de dinlenmesine yardımcı olabiliriz,” dedim.

Adamla sohbet ederken, hikayesini dinledik. Bir zamanlar kasabada çalışan bir işçi olduğunu ve iş bulmakta zorlandığını anlattı. Yavaşça eski günleri yad ederek, yaşadığı zorlukları paylaştı. Tyler, ona zaman zaman yardımcı olurken, ben de araya girerek destek olmaya çalıştım. Adamın yüzündeki yorgunluk ve zor zamanların izleri, aslında derin bir hikaye barındırıyordu.

Sohbetimiz ilerledikçe, adamın yüzünde bir gülümseme belirmeye başladı. Tyler ve ben, onunla geçirdiğimiz bu kısa süre içinde, küçük ama anlamlı bir etki bırakabildik.

Adamın giydiği eski kıyafetler ve çökmüş duruşu, yaşamın yorgunluğunu ve yılların yükünü gösteriyordu. Yüzündeki kırışıklıklar, yaşamın ona sunduğu zorlukları ve acıları anlatıyor gibiydi.

Tyler ‘’Yardım etmek istersen belki bir şeyler yapabilirsin,” dedi.

Bir an tereddüt ettim ama Tyler’ın cesaret verici bakışlarıyla cesaret buldum. "Evet, belki yardım edebilirim," dedim. Adamın yanına doğru yürüdüm, kalbim biraz heyecanla çarpıyordu. Bir yandan, bu tür durumlarla başa çıkmak için öğrendiğim hipnoz yeteneklerini kullanma fikri kafamda dönüyordu. Hipnoz, bana zamanla nasıl bir etki bırakacağı konusunda belirsizlikler taşısa da, denemek istiyordum. Bu, benim için bir ilk olacaktı.

Adamın gözlerindeki yorgunluğu gördüğümde, hipnoz yeteneklerimi kullanmaya karar verdim. Sakin bir şekilde nefes alarak, adama yaklaşıp gözlerinin içine bakmaya başladım. “Lütfen gözlerinizi bana odaklayın,” dedim, sesimi yumuşatarak. “Sakinleşmeye çalışın ve derin bir nefes alın. Sözlerim sizi rahatlatsın.”

Adamın gözleri, tavsiyeme uyup yavaşça kapandı. Nefes alışverişleri düzenli hale geldiğinde, onun tamamen benim sözlerime odaklandığını fark ettim. “Şimdi kendinizi çok rahat hissedin,” dedim, sesimdeki nazik ve huzur verici tonla. “Her bir kelimem sizi daha da derin bir rahatlığa götürecek. Sadece beni dinleyin ve tüm endişelerinizden uzaklaşın.”

Adamın kasları gevşedi, yüzündeki gerginlik kayboldu. “Şimdi, kendinizi güvenli bir yerde hayal edin,” dedim. “Burada, bu parkta değil, huzurlu bir ortamda. Size iyi gelen bir yer, belki bir plaj ya da sessiz bir orman. Şu an sadece o yerde olduğunuzu düşünün.”

Hipnoz, adama yardımcı olmaya başlamış gibi görünüyordu. Yüzündeki gerginlik tamamen kayboldu, ve derin bir huzur ifadesi yerleşti. Tyler, bu süreci dikkatle izliyordu, gözlerinde merak ve hayranlık vardı. "Bu ilk hipnoz deneyimim," dedim, sesimdeki gurur ve hafif bir heyecanla.

Adamın gözlerini açmasına izin verdim ve yavaşça geriye çekildim. “Şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” diye sordum. Adam, gözlerini açarak yavaşça oturdu ve derin bir nefes aldı. “Kendimi çok daha iyi hissediyorum,” dedi, şaşkın ama memnun bir şekilde. “Teşekkür ederim.”

Adamın yüzündeki gülümseme, hipnozun etkisini açıkça gösteriyordu. “Her zaman yardımcı olmaktan mutluluk duyarım,” dedim, ve Tyler’a döndüm. “İlk deneyimim gerçekten ilginçti.”

Tyler, “Güzel bir iş çıkardın. Hipnoz konusunda oldukça yeteneklisin,” dedi, gözlerinde hayranlık ve gurur vardı. “Şimdi… Yapacak daha çok işimiz var.’’

Tyler adamın yanına küçük bir bağış bıraktıktan sonra son kez konuştu. “Umarım her şey yoluna girer,” dedi Tyler, adamın elini nazikçe sıkarken. “Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa, buraya dönün lütfen.”

Adam, gülümseyerek başını salladı ve “Teşekkür ederim. Bu çok nazikçe,” dedi.

Tyler ve ben, parkın diğer tarafına doğru yürümeye devam ettik. Adamın durumu bizim için bir düşünce kaynağı olmuştu, ama Tyler’ın bu güzellik dolu sürpriziyle günün geri kalanını geçirecektik.

Loading...
0%