Yeni Üyelik
126.
Bölüm
@selinayeda_x

Tyler ve ben, parkın diğer tarafına doğru yürürken, günün keyfini çıkarma düşüncesiyle doluyduk. Adım adım ilerlerken, Tyler’ın bana yaptığı sürprizin etkisi hala içimdeydi. Adamın yanındaki bu nazik hareketi ve yardım teklifini görmek, Tyler’ın ne kadar düşünceli olduğunu bir kez daha hatırlatmıştı.

Parkın geniş yollarını takip ederken, ağaçların gölgesinde yürüdük. Baharın yeşil yaprakları, güneş ışığını yumuşatıyordu. Tyler, elimi nazikçe tutarak beni bir kafe köşesine yönlendirdi. İçerideki huzurlu atmosfer ve rahat koltuklar, bir fincan kahve veya çay içmek için mükemmel bir yerdi.

Kafeye adım attığımızda, Tyler bir masayı seçti ve oturduk. Garson, siparişlerimizi alırken Tyler, gözlerini bana dikerek hafif bir gülümseme ile “Bu kafede bir fincan sıcak çikolata içmek istemez misin?” diye sordu.

“Bunu duymak gerçekten çok güzel,” dedim, gülerek. “Bir fincan sıcak çikolataya bayılırım.”

Siparişlerimizi verdikten sonra, Tyler’la sohbet etmeye başladık. Günün tüm olaylarını ve festivalde yaşadığımız anıları tartıştık. Tyler, parktaki adamla ilgili duyduğu memnuniyeti dile getirerek “Onun durumunu görmek, bazen hayatın ne kadar belirsiz olduğunu ve küçük yardımların ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor,” dedi.

“Kesinlikle,” dedim. “Bu tür küçük şeyler, insanları desteklemenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.”

Garson sıcak çikolataları getirdiğinde, Tyler bir yudum aldıktan sonra gözleriyle bana işaret etti. “Bu sıcak çikolatayı beğenmedin mi?” diye sordu, gülümseyerek.

“Bu gerçekten harika,” dedim, içimi ısıtan çikolatayı yudumlayarak. “Günümüzü tamamlayacak mükemmel bir şey.”

Her ne kadar yazın ortasında olsak da…

Kanada ve vazgeçilmez sıcak çikolataları işte!

Sohbetimiz, günün tadını çıkarmaya devam etti. Tyler ve ben, keyifli anılarımızı paylaşıyor, gülüyor ve yaşamın tadını çıkarıyorduk. İçerideki huzur ve rahatlık, dışarıdaki festivalin enerjisinden bir nebze uzaklaştırmıştı bizi. Tyler’ın gözlerinde parlayan sevgi ve neşeyi görmek, bu anı daha da özel kılıyordu.

Kafe çıkışında, Tyler bana bir sürpriz daha yapmıştı: küçük bir dondurma standı. “Bu da son küçük sürprizim,” dedi, dondurmanın üzerine koyduğu renkli şekerlemeleri göstererek. “Günümüzü tatlandırmak için.”

Gülümseyerek dondurmayı alıp bir lokma aldım. Tyler’la birlikte yürürken, dondurmanın tatlılığı ve günün keyfi, anı daha da güzel kılıyordu. Festivalin enerjisinden sonra, bu küçük anlar hayatın güzelliklerini hissettiriyordu.

“Bugün gerçekten harika geçti,” dedim, Tyler’a dönerek. “Sürprizlerin ve küçük anların birleşimiyle dolu bir gün oldu.”

Tyler, elimi sıkıca tutarak “Ben de öyle düşünüyorum,” dedi, gözlerinde gerçek bir tatmin ifadesiyle. “Seninle olmak her zaman en güzel şey.”

Festivalin ışıkları altında, Tyler ve ben kasaba sokaklarını dolaşırken, günün tüm güzellikleri hafızamızda kalıcı bir iz bırakmıştı. El ele yürürken, Tyler’ın bana yaptığı sürprizler ve paylaştığımız anlar, her şeyin mükemmel olduğunu hissettiriyordu. Bu özel gün, anılarımıza yeni bir parıltı katmış ve Tyler’la birlikte geçirdiğimiz her anı daha da değerli kılmıştı.

Tyler, gözlerinde oynayan bir parıltıyla bana döndü. “Ve işte son sürprizim,” dedi, sesi heyecanlı bir tınıyla doluydu. “Hadi, seni bir yere götüreyim.”

Sürprizin ne olduğunu merak ederken, Tyler’ın elini sımsıkı kavradım ve festival meydanına doğru yürümeye başladık. Adımlarımız daha da hızlanırken, kalbimde bir beklenti yükseliyordu. Tyler’ın bu özel günün son sürprizinin ne olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordum.

Meydanın kenarına vardığımızda, gözlerimi kocaman açtım. Burası, festivalin tam kalbiydi. Renkli ışıklar parlıyordu ve büyük bir dans pisti ortada yer alıyordu. Meydanın dört bir yanındaki standlar, rengârenk balonlar ve süslemelerle doluydu. Kalabalık insanların neşeyle dans ettiği, müziğin ise yüksek sesle çaldığı bu atmosfer, gerçekten canlı ve enerjik görünüyordu.

Tyler, beni meydanın merkezine doğru çekti. “Burada seni bekleyen bir şey var,” dedi, gözleriyle dans pistini işaret ederken.

Meydanın ortasında, büyük bir sahne kurulmuştu ve üzerindeki büyük bir ekran dikkatimi çekti.

Festivalin gürültüsü ve coşkusu bizi büyüleyici bir atmosferin içine çekmişti. Tyler ile birlikte festival alanına adım attığımızda, gözlerim geniş bir merakla etrafı tarıyordu. Renkli ışıklar, neşeli müzikler ve kalabalığın canlı enerjisi her şeyin parçasıydı. Şehir merkezinin ortasında kurulan bu açık hava festivalinde, çocukların gülen yüzleri, müzik gruplarının performansları ve çeşitli sokak sanatçıları göz kamaştırıcı bir manzara sunuyordu.

Tyler, yanımda yürürken ellerimizi sıkı sıkı tutuyordu. “Hazır mısın?” diye sordu, gözlerinde neşeli bir parıltı vardı. Cevap olarak gülümsedim, başımı sallayarak “Hazırım” dedim. Şehirdeki kalabalık ve enerjik atmosfer, beni büyülemişti ve Tyler’ın yanında olmak, bu anı daha da özel kılıyordu.

Festival alanında yürürken, gözüm birçok farklı stand ve tezgaha takılıyordu. Yerel sanatçıların sergileri, el yapımı ürünler ve çeşitli yiyecek standları, festivalin ruhunu tamamlıyordu. Tyler, elimi sıkı sıkı tutarak beni bir tezgaha doğru yönlendirdi. “Burada birkaç şey denemeliyiz,” dedi. Tezgahın üzerinde rengarenk meyve şekerleri, çeşitli tatlılar ve yöresel atıştırmalıklar vardı. Tyler, bir parça meyve şekeri seçti ve bana uzattı. “Denemelisin, gerçekten çok lezzetli,” dedi, gülümseyerek.

Şekerin tatlılığı, dilimde hemen yayıldı ve gülümsememe neden oldu. “Gerçekten çok güzelmiş,” dedim. Tyler’ın gözleri, bu anın tadını çıkarmaya yönelik tatmin edici bir mutlulukla parlıyordu. Şekerin tadını çıkarırken, festival alanındaki diğer etkinliklere göz gezdirmeye devam ettik. Bir köşede yüz boyama standı vardı ve yanına doğru ilerledik. “Yüz boyama yapmak ister misin?” diye sordu Tyler, gözlerinde şaka yollu bir parıltı vardı.

Gülümseyerek başımı salladım. “Evet, neden olmasın?” dedim. Yüz boyama standındaki sanatçı, renkli yüz boyalarıyla çeşitli desenler yapabiliyordu. Tyler ve ben, sanatı izlerken renklerin nasıl uygulandığını ve yüzlerimizde nasıl harikalar yaratıldığını hayranlıkla seyrettik.

Yüz boyama işlemi tamamlandığında, elmacık kemiklerime renkli bir kelebek deseni yapılmış ve parmaklarımdaysa çiçek motifleri vardı. “Ne dersin?” dedim, Tyler’ın gözlerinde bir gülümseme arayarak.

İç çektiğinde kabul etmişti sonunda.

‘’İyi peki!’’ dedi bıkkınlıkla.

Ben gülümserken sanatçı kıza hızlıca fısıldadım.

Sanatçı kız da benimle birlikte güldüğünde Tyler kaşlarını çatmıştı.

Melezdi tabi, duyardı da.

Ama olsun işin eğlencesi de buydu ya!

Tyler ellerini göğsünde birleştirmiş bıkkınlık öylece dururken genç kız da başladı işine.

Tyler’ın yüzünde siyah ve kırmızı renkler iç içe cirit atarken sırıttım.

Kadın en sonunda işlemini bitirdiğinde şu an tam da karşımda bir kahraman durmaktaydı.

Kıkırdayarak ‘Kahramanım!’’ diye feryat ettiğimde genç kız da benimle güldü.

Tyler gözlerini devirerek ayağa kalktığında kollarına atıldım.

“Harika görünüyoruz,” diye fısıldadım gözlerim parlayarak.

Ama Tyler’ın vereceği tek güzel cevap iç çekiş olmuştu.

‘’Amman ne harika! Beni gerçekten örümcek olarak mı görüyorsun?’’

Tyler’a bir kez daha sırıttığımda yanağını usulca öptüm.

‘’İzlemedin galiba’ Örümcek adam bir kahraman, süper kahraman. Biz gibi aynı! Örümcek onu ısırıyor ve insanüstü oluyor!’’

Tyler o an kahkaha attı.

‘’Yapma ya! Ne de saçma, ölmeden mi!? Doğmayarak mı, saçma!? Saçmalık!’’

Bir kez daha kahkaha patlattığımda anladım ki Tyler’ın kahkahası mutluluktan değil sadece ironisine atılmış bir şeydi.

Ellerimi Tyler’ın omzuna koyduktan sonra sırıttım.

‘’Hödüksün. Ayriyeten de şu an üçüncü kez odunsun! Diğer ikisini hatırlarsın belki! Hatırlamazsan da söyleyeyim. Beni mutfaktan kovman bir! Odandan kovman aha bu da iki!’’

Sözlerime devam edemeden Tyler’ın kahkahasıyla karşılaştığımda gözlerimi dikip ona baktım.

‘’Anlıyorum seni Kraliçem. Siz bana şövalyem demek istediniz? Ben kahraman değilim ama her zaman koruyucu bir kral olabilirim!’’

Göz kırptığında gözlerim şaha kalkarcasına kalkıp sonrasında da at çiftesi yiyen seyis gibi devrilmişti.

‘’Hala öylesin…’’ diye fısıldadığımda Tyler dudaklarını yanağıma değdirdi.

‘’Sayıyı kaçırma. Yanlışlıkla yaptığım bu hödüklük sayısı üçle sınırlı olamaz!’’

Tyler’a sırıttığımda sözlerini sürdürdü.

‘’Ben haşere sen uçan bir bal peteği, peki şimdi nereye gidiyoruz küçük kelebek!?’’

O an, müzik daha da yükseldi ve kalabalık arasından bir dans grubunun sahneye çıkmaya başladığını gördük. Dans eden insanlar, renkli kıyafetleriyle ve enerjik hareketleriyle meydanı doldurdu. Tyler, elimi sımsıkı tutarak dans pistine yöneltti. “Bu dansı seninle paylaşmak isteyeceğiz sizden Kraliçe Kelebek!” dedi. “Bu anı birlikte yaşayalım. Kral Örümcek ve Kraliçe Kelebek olarak.’’

Tyler’a sırıtarak elimi kendisine bahşettiğimde sadece saniyeler kadar kısa bir sürede meydanın ortasında, dans grubuyla birlikte dans etmeye başladık. Tyler’ın ritmiyle uyumlu hareketleri, müziğin temposunu hissetmemi sağlıyordu. Dans ederken, kalabalığın enerjisi ve müziğin ritmi etrafımızı sarhoş edici bir atmosfere dönüştürmüştü. Tyler’ın gözleri, dans ederken bile benim üzerimdeki odaklanmış ve sevgi dolu bakışları, her şeyin mükemmel olduğunu hissettiriyordu.

Dansın ortalarında Tyler beni hafifçe kucakladı ve gözlerime bakarak “Bu gün senin için her şeyin en iyisini yapmak istedim,” dedi.

Gülümseyerek, “Bunu hiç unutmayacağım koruyucu Kral.” dedim, Tyler’ın gözlerinde parlayan sevgiye bakarak.

Tyler’ın gözleri parlıyordu. “Seni mutlu görmek her şeyden önemli,” dedi ve müzik eşliğinde dans etmeye devam ettik. Meydanın enerjisi, Tyler’la geçirdiğimiz her anı daha da özel kılıyordu. Bu gece, festivalin keyfi ve Tyler’ın sürpriziyle unutulmaz bir anıya dönüşmüştü.

Tyler ve ben, festival alanından ayrılırken, günün verdiği mutluluk ve huzurla dolu bir şekilde birbirimize baktık. Her şey, en iyi şekilde son bulmuştu ve gerçekten de mutluydum.

Ama o an aklımda dünkü doğum günü anı canlandı ve Tyler’a döndüm.

Artık gerçek bir hediye vakti gelmişti sanki?

‘’Son bir yer daha!’’ diyerek Tyler’a fısıldayıp onu çekiştirdiğimde istikametimiz belliydi.

Önce, kasabanın meşhur el yapımı dükkanlarından birine girdik. Burada, Thomas için özel bir hediye arıyordum. Üzerinde kasabanın temalarını taşıyan zarif bir kolye veya şık bir saat bulmak istiyordum. Dükkanın vitrinleri, çeşitli takı ve hediyelik eşyalarla doluydu.

Bir köşede, eski tarz bir saatin parıldadığını fark ettim. Bu saat, kasabanın kültürel simgelerinden biri gibi görünüyordu; üzerine zarif işçiliklerle işlenmiş desenler, bu saati özel kılıyordu. Tyler’ın yanına gidip, “Bu saati beğendim. Thomas için harika bir hediye olabilir mi sence?” diye sordum. Tyler, saati inceledi ve gülümsedi.

“Bence mükemmel bir seçim. Thomas’ın bu saati çok beğeneceğini düşünüyorum,” dedi Tyler, saati dikkatlice inceleyerek.

Dükkan sahibine saati satın almak istediğimizi belirttik ve işlemleri yaptık. Hediyeyi dikkatlice paketlettirdik. Thomas’a vereceğimiz bu hediye, hem onun liderlik niteliklerini hem de kasabanın tarihini yansıtan özel bir parça olacaktı.

Alışverişimizin ardından artık geri dönüş için hazırdık.

Tyler ve ben, gecenin bu geç saatinde eve dönmek üzere yola çıktık. Kasabanın sessiz ve huzurlu sokakları, akşamın karanlığıyla daha da sakinleşmişti. Yavaş adımlarla yürüyerek, güne dair tatlı anılarla dolu sohbetimiz devam ediyordu. Tyler’ın yanımda olması ve her anını benimle paylaşması, kendimi gerçekten özel ve değerli hissettiriyordu.

Kampın önüne vardığımızda, yorgun ama mutlu bir şekilde Tyler’ın bana bakışları ve içten gülüşü dikkatimi çekti. Kapıya doğru ilerlerken, Tyler ittirerek geniş sürgülü kapıyı açtı. İçeri girdiğimizde, yuvanın sıcak ve samimi atmosferi bizi karşıladı. Gözlerimi, ana binaya diktiğimde şimdi Thomas’ı ziyaret etme vaktiydi!

Tyler bana dönüp, “Thomas’a gitmek için hazır mısın?” diye sordu. Sesi, yorgunlukla karışmış ama içten bir neşeyle doluydu.

“Evet,” dedim, başımı sallayarak. “Onu görmek için sabırsızlanıyorum.”

Kapının hemen içindeki duvar, kampın tarihini ve önemiyle ilgili bazı eski fotoğraflarla kaplıydı. Tyler’la birlikte içeri adım attık ve birkaç adım sonra, kampın ana binasına doğru yöneldik. Tyler, kapının önünde durarak büyük, sürgülü kapıyı nazikçe itti. Kapı ağır bir şekilde açıldı ve içeriye adım attığımızda, kampın sıcak atmosferi üzerimizi sardı.

İçeride, Thomas bizi karşıladı. Yüzünde geniş bir gülümseme vardı ve “Adelia! Tyler!” dedi, bizi kucaklamak için adım attı. “Sizi görmek ne kadar güzel!’’

Tyler ve ben içeri girmeye başladık. Thomas, odanın ortasında büyük bir masa ve etrafında rahat koltuklarla donatılmış bir alan oluşturmuştu.

Gözlerim, odanın sıcak dekorasyonuna ve Thomas’ın nazik tavırlarına kaydı. İçeri girerken, Tyler’ın yanı başında durmanın verdiği rahatlık ve güven duygusuyla, kendimi oldukça huzurlu hissediyordum.

‘’Bu gece gece ziyaretinizin sebebini gerçekten merak ediyorum.’’ Thomas’ın sorduğu bu soruya gülümseyerek yanımda getirdiğim poşetten kutuyu çıkararak Thomas’a uzattım.

‘’Bu senin, dün elim boştu ya , duramadım ve sana bunu aldım.’’

Thomas, kutuyu eline alırken gözleri merakla parlıyordu. “Gerçekten mi? Merak ediyorum neler var içinde,” dedi ve kutunun kapağını açmaya başladı.

İçinde güzelce paketlenmiş bir çift deri eldiven vardı. Eldivenler, derinin kalitesiyle ve zarif işçiliğiyle dikkat çekiyordu. Thomas eldivenleri dikkatle inceledi ve yüzünde geniş bir gülümseme belirdi.

“Bunlar çok güzel,” dedi Thomas, derin bir nefes alarak eldivenleri incelemeye devam etti. “Gerçekten çok düşüncelisin. Teşekkür ederim, bu benim için çok anlamlı.”

‘’Ve bu da ikinci hediyem!’’ Thomas şaşırarak ikinci kutuyu eline aldığında gülümsedi.

‘’Gerçekten şaşırtıyorsun beni Adelia.’’ Thomas gülümseyerek kutuyu açtığında içinden güzel bir saat çıkmıştı.

Thomas’a gülümseyerek söze girdim.

‘’Asıl hediyem işte buydu.’’

Thomas ayağa kalkıp yanıma kadar gelip usulca bana sarıldığında sarılmasına karşılık verdim.

‘’Teşekkür ederim Adelia.’’

Thomas benden ayrıldığında boğazımı temizleyerek ayaklandım.

‘’Artık gitmeliyiz.’’

Thomas başını sallayarak kapıyı işaret etti. ‘’Tabii buyurun sabah kahvaltıda görüşürüz.’’

Hediyeleşeme serüveninin ardından kamp alanındaki bana ait olan bungalova girdiğimizde yayılacak olan huzurlu ortamı görmek için kapıyı açtım.

Tyler, kapıyı kapatırken “Bugün gerçekten harikaydı, değil mi?” dedi, derin bir nefes alarak. Yüzünde içten bir gülümseme vardı.

“Evet,” dedim, yorgun ama mutlu bir şekilde. “Bu günü unutulmaz kıldın. Her şey mükemmel geçti.”

Tyler, bana doğru dönerek “Daha önce hiç bu kadar keyif aldığım bir gün olmamıştı,” dedi.

Gerçekten de öyleydi.

İlk defa bu kadar mutlu ve de huzurlu hissetmiştim, her şeye rağmen!

‘’Her şey iyi güzel de…’’ diyerek iç çekerken Tyler’ın bakışları hızlıca beni buldu.

‘’Çok yoruldum ben!’’

Tyler sözlerime sırıttığında yanıma yanaşarak beni kucakladı. ‘’Çok yalancısın ama öyle olsun!’’ diyerek beni oturma odasındaki koltuğa kadar taşıdığında sadece sırıtmıştım.

Kendimi oturma grubunun rahat koltuklarına bıraktığımda Tyler’dan teklif gecikmedi.

‘’Çay?’’

Başımı salladım.

‘’Olur.’’

Tyler, bir fincan çay yapmayı teklif etti ve ben de oturma odasının konforuna yerleşerek yorgun ama huzurlu bir şekilde uzandım.

Tyler mutfaktan geri döndüğünde, elinde iki sıcak fincan çay vardı. Bir fincanı bana uzattı. ‘’Al bakalım Kraliçem buyurun, afiyetle tüketin!’’

O an sırıtarak çayı Tyler’dan aldığımda kendi kendime söylenmiştim bir kez daha.

‘’Çayda sanki kafein yok. Kahve yasak çay serbest şu işe bak!’’

Tyler kahkaha attığında gözlerim bir kez daha devrilmişti.

Somurtarak çayı yudumlarken çayın şeffaf ve kokulu hissiyatında kaybolarak mest oldum.

Tyler…

Yine yapacağını yapmıştı işte!

Çayı sonuna kadar yudumlayarak içmenin ardından bardağı masaya itekledim.

Tyler o an üstündeki ceketi çıkarmış ve gömlek düğmelerini yavaş yavaş açmaya başlamıştı.

Kaşlarım çatıldığında ‘’Ne yapıyorsun?’’ diye sordum bir hışımda.

Umursamamış görünüyordu. ‘’Üşümediğimize göre… Kat kat giyinmenin artık önemi kalmadı değil mi?’’

‘’Yalnız bildiğin soyunuyorsun.’’ Diyerek işaret ettiğimde sırıttı.

‘’Yok birkaç düğmeden sonra duracaktım ama, istersen durmaya da bilirim yani.’’

Ah Tyler…

İkimiz de anı çok yanlış zamanlarda yakalıyoruz.

Başımı iki yana olumsuzca sallayarak kalktığımda bardakları masadan aldım ve mutfağın yolunu tuttum.

Tyler, gömlek düğmelerinin birkaçını açmışken ben, bardakları mutfağa taşıdım ve derin bir nefes alarak mutfak tezgahına bıraktım. İçimdeki huzur ve rahatlık, Tyler’ın ne yapmaya çalıştığını düşünmekten uzaklaşmama neden oluyordu. Ancak bu, onun şehvetli bakışları ve gülümsemeleri karşısında sarkastik bir şekilde tepki vermekten alıkoymadı.

"Tyler, bu kadar hızlı bir dönüşüm yapmanı beklemiyordum," dedim, bardağı yıkarken.

O sırada telefon ekranına düşen bildirim tüm evi sarsmıştı.

Tam da yanımda bulunan, Tyler’ın telefonuna.

Telefon ekranı birkaç saniyeliğine açıkken gözüktüğü kadarını okuma fırsatına da erişmiştim.

Astrid diye bir kadından mesaj!?

Bakışlarım şaşkınlıkla Tyler’a döndüğünde kalbim bir anlığına sıkışmış gibi hissettim.

‘’Buradaki her şey hazır, bekliyorum.’’

Elleri titreyerek bardakları ters kapatarak bezin üstüne koyduktan sonra havluyla ellerimi kurulamaya başladım.

Tyler telefonunu gelip almış ve gözleri tamamen ekrana odaklanmış iken yürüye yürüye yavaşça oturma grubunun yolunu tutup kendini kanepeye bırakmıştı, sessizce!

Sanki burada yokmuşum gibi.

Yüzündeki ciddiyet katlanarak artarken yanına gittim.

Kim bu kız Tyler!?

Yazdıklarındaki şeyden nasıl bir anlam çıkarmam gerek Tyler!?

Ben…

Gerçekten ne çevirdiğini bilmek istiyorum!

Loading...
0%