Yeni Üyelik
161.
Bölüm

S6B11

@selinayeda_x

Emery! Benim en yakın arkadaşım. Onu öldü sanıyordum. Ama karşımda duran Emery, artık ölü değildi. O, bir vampir olarak yeniden doğmuştu. Ve şu an Tyler’a karşı öfke dolu bakışlarla ilerliyordu, elinde ölümcül bir kazıkla. İçim adeta parçalandı, nefesim kesildi. Emery... Bir vampir miydi? Bu nasıl mümkün olabilirdi? Onu öldürmüş, her şeyin bittiğini sanmıştım, ama şimdi karşımda intikam için yürüyordu.

Kazığı elinde sımsıkı tutarak Tyler’a doğru hızla ilerledi. Kalbim delicesine atıyordu, adeta zamanı durdurmak istiyordum. "Tyler!" diye haykırmak istedim, ama boğazım düğümlendi. Emery’nin adımlarında, gözlerinde, her şeyde bir intikam vardı. Bir an önce ona ulaşmalıydım, onu durdurmalıydım.

Tyler, yaklaşan tehlikeyi fark ettiğinde, anında harekete geçti. Fakat Emery çok hızlıydı. Kazığı Tyler’ın kalbine saplamak için havalandığı anda, ben tüm gücümle ayağa kalkıp ona doğru koşmaya başladım. "Emery, dur!" diye haykırdım. Sesim umutsuzlukla yankılanırken, gözlerim yaşlarla doldu. O, benim en yakın arkadaşımdı. Onu kaybetmiştim, ama şimdi yeniden bulmuştum. Fakat o, artık eskisi gibi değildi.

Tyler, son anda kazığı savuşturdu, ama Emery’nin öfkesi bitmek bilmiyordu. İkisi arasında amansız bir mücadele başladı. Emery’nin gözlerindeki öfkeyi gördüğümde, bu savaşın başka bir sona sahip olamayacağını anladım. Ne kadar denesem de, onu durduramayacaktım.

"Adelia," diye fısıldadı Tyler, bana doğru bakarken. "Bu, bizim savaşımız."

Fakat içimde bir şeyler kırılıyordu. Emery, benim geçmişimdi, ama şimdi Tyler, benim geleceğimdi. Bu iki dünya çatışırken, ne yapacağımı bilemiyordum. Gözlerim doldu, kalbim ise bu iki sevdiğim insan arasında parçalanıyordu.

O anda, karar vermem gerektiğini anladım. Savaş, sadece bir tarafın kazanabileceği bir savaş haline gelmişti ve ben, içimdeki acıya rağmen, bir seçim yapmak zorundaydım.

Tyler Emery’i gözlerimin önünde büyük bir irade ile hipnoz ettiğinde bakakalmıştım.

Tyler, Emery’e doğru odaklandığında, gözlerimin önünde büyük bir irade ile onu hipnoza almaya başladı. Emery'nin yüzündeki öfke, kaslarının gerilimi ve nefret dolu bakışları, yavaş yavaş donmaya başladı. O, hâlâ Tyler’a saldırmak için can atıyordu, ama bedeninin kontrolü tamamen Tyler’ın eline geçmişti. Ben, donup kalmıştım.

"Emery…" diye fısıldadım, ama sesim o kadar zayıftı ki, boğazımdan güçlükle çıktı. Tyler'ın gözleri, Emery’nin gözlerine kenetlenmişti. İkisinin arasında hiçbir ses yoktu, sadece derin bir sessizlik vardı. Tyler'ın derin ve kararlı nefesi, Emery’nin ruhuna işliyordu. O an, sanki zaman durmuş gibiydi.

Emery’nin ellerindeki kazık yavaşça gevşedi ve parmaklarının arasından yere düştü. Zihnindeki savaş kayboluyor, yerini Tyler’ın iradesine bırakıyordu. Tyler'ın onu hipnoz ettiği anı görmek, içimde tarifsiz bir çatışmaya neden oluyordu. En yakın arkadaşım, bir zamanlar güvendiğim kişi, şimdi bana ve Tyler’a karşıydı. Onu durdurmak zorundaydık, ama bu durumu kabullenmek çok zordu.

Tyler, iradesini Emery’nin zihnine daha derinden işlerken, ona yavaşça fısıldadı: "Seninle savaşmak istemiyorum, Emery. Artık dur."

Emery’nin gözlerindeki öfke yavaşça silinirken bakışları donuklaştı.

O an her şeyin biraz olsun sakinleştiğini sanmıştım. Tyler, Emery’yi kontrol altına almıştı ve savaşın kaosunda kısa bir nefes alacak vaktimiz var gibiydi. Ama o sessizlik uzun sürmedi. O kadar dalmıştım ki, etrafta olup bitenleri neredeyse unutmuştum. Derken arkamdan bir rüzgar esti, içimde bir ürperti oluştu. O soğuk hissi tanıyordum.

Nina. 

Başımı hızla çevirdiğimde, Tyler’ın arkasından sinsice yaklaşan Nina’yı gördüm. Elinde parlayan ölümcül bir kazık vardı, adımları sessiz ama gözleri kin doluydu. Bu sefer, hedefi belliydi. Tyler.

"Tyler!" diye haykırdım, boğazımdan çıkan ses çatlamış ve panikle doluydu. Ama o anda sanki her şey yavaşlamıştı. Tyler hâlâ Emery’yi kontrol etmeye çalışıyordu, onun tehdit olmaktan çıktığını sanarak dikkati dağılmıştı. Nina, o boşluktan faydalanarak sessizce yaklaşıyordu.

Adımlarım beni farkında olmadan harekete geçirdi. O an, düşünmeden sadece hareket ettim. Bedenim adeta kendi iradesiyle, Tyler’a doğru koştu. Ama Nina çoktan yakındı. Elindeki kazığı, Tyler’ın sırtına saplamak üzere havaya kaldırdığında, kalbim duracak gibi oldu.

"Nina, hayır!" diye bağırdım, ama o beni duymadı. Gözleri sadece Tyler’ın ölümüne kilitlenmişti.

Kazık Tyler’a doğru hızla inmek üzereydi. Ben ise yetişmeye çalışıyordum, ama bacaklarım sanki taş kesilmiş gibiydi. O an, içimde derin bir korku hissettim. Eğer yetişemezsem, Tyler…

Zaman adeta büküldü ve tüm güçsüzlüğüme rağmen ileri atıldım. Kazık Tyler’ın sırtına çok yakındı, ama ben ellerimi kaldırarak Nina’ya yetişmeye çalıştım.

"Tyler! Dön arkanı!" diye bir kez daha çığlık attım.

Tüm bedenim titrerken, kalbim adeta boğazımda atıyordu. Saniyeler içerisinde olacakları değiştirmek için mücadele veriyordum, ama her şey çok hızlı gelişiyordu. Nina’nın elindeki kazık Tyler’ın sırtına doğru inmeye başlamıştı. Nefesim kesildi, ellerim havada asılı kaldı. Bu sahneyi kabuslarda bile görsem, böyle bir çaresizlik hissetmezdim.

Tam o anda, Tyler refleksle başını çevirip bakışlarıyla benim gözlerime kilitlendi. Yüzündeki şok ifadesi, bir an için her şeyi durdurdu. Zaman donmuş gibi geldi, o gözlerde korku, şaşkınlık ve sevgi vardı. Ama hepsi bir anlıktı, çünkü hemen ardından Tyler son bir hamleyle yana doğru hızla hareket etti. Nina’nın elindeki kazık havada çakıldı ve neredeyse hedefini bulacaktı. Neredeyse...

Kazık Tyler’ın sırtını sıyırdı, ama tam kalbine saplanamamıştı. Yine de darbenin şiddeti onu sendeletti ve neredeyse yere düşüyordu. Gözlerim büyümüş, ciğerlerimden hava çekememiş gibi hissediyordum. Tyler’ın sendeleyişini izlerken, kalbimde o soğuk dehşet bir kere daha belirdi. Ama o durmadı, dengesini toparladı ve bir vampir çevikliğiyle geri dönüp Nina’ya karşı savunmaya geçti. Gözlerinde ölümcül bir öfke vardı artık.

“Beni mi öldüreceksin Nina?” diye hırladı Tyler, sesi keskin ve buz gibiydi. “Bunu başarman için daha fazlası gerek.”

Nina, sırıtarak kazığı bir kez daha Tyler’a savurdu. "Seni öldürmek, benim hayat amacım, Tyler. Onu elimden alamazsın."

Ben ise olduğum yerde donakalmıştım. Hareket edemiyor, yardım edemiyordum. O sırada Nina’nın arkasından başka vampirler belirip bana doğru yöneldiler. Tyler’ın gözleri yine benimle buluştu. O bakışlar, bana yardım edemeyeceğinin farkında olduğunu ama savaşmam gerektiğini söylüyordu.

Kendimi toparlamak zorundaydım. Hemen etrafıma baktım ve yerde kanla ıslanmış bir kazık gördüm. Ellerim titrerken kazığı yerden aldım.

Kendi içimdeki korkuyu bastırmak için derin bir nefes aldım ve o an içimde beliren öfkeyi hissettim. Nina’nın ne yapmaya çalıştığını biliyordum. Onu durdurmalıydım.

Vampirler bana yaklaştığında, bütün cesaretimi topladım ve onlara doğru atıldım. İlk vampir, hızla üzerime gelirken kazığı tam kalbine sapladım.

O an etrafımı saran kan kokusu ve çığlıklar her şeyi daha gerçek kıldı. Diğeri ise hemen arkamdaydı, ama ben çoktan savaşmaya başlamıştım. Kollarım yorulmuş olsa da, mücadele etmeliydim.

O sırada Tyler, Nina ile son derece amansız bir kavgaya tutuşmuştu. Kazıklarla, dişlerle ve öfkeyle savaşırken, her ikisi de ölümcül bir hırsla dövüşüyordu. Tyler, bir an için üstünlük sağlamış gibi göründü. Nina'nın savurduğu her darbeyi ustaca savuşturuyordu, ama bir şekilde aralarındaki savaş dengede kalıyordu.

Bir anda, Tyler'ın gözleri yeniden bana kaydı. O saniyelik dikkatsizlik, Nina'nın fırsatını yaratmıştı.

Ve tam o anda, beklenmedik bir şey oldu. Emery, hipnozdan bir anlığına kurtulmuş gibiydi.

Tyler’ı es geçip bana doğru yöneldiğinde yerdeki kazığı da hızlı bir şekilde tekrar eline almıştı.

Afallamışça yere düştüğümde bir vampir zaten üstümde kontrol sahibi iken Emery hızlıca sonumu getirmek amacıyla atağa kalkmıştı.

Vücudunda eski halinden kalıntı bile yokken gözleri soğuk ve nefretle bakıyordu.

Emery… O gece ölüşünü görmüş iken bu nasıl olmuştu böyle!?

O gece, On Bir Mart gecesi!..

Her şey ilmek ilmek işlenmiş bir planın parçasıydı.

Wilhelm, Emery'nin yurt odasına geldiğinde, odanın içinde yoğun bir kasvet vardı. Wilhelm'in ayak sesleri, yerden yayılan soğuk hava gibi sessiz ve tehlikeliydi. Kapı yavaşça açıldığında, Emery yatağında oturuyordu, bakışları boş ve yorgundu. Odaya giren Wilhelm'in gözleri, adeta odadaki her şeyi taradı. Wilhelm'in yanında, ona hizmet eden vampirler vardı; sessiz, tehlikeli figürler olarak gölgelerin içinde duruyorlardı.

Wilhelm ayakkabılık üstündeki davetiyeyi fark ettiğinde üstündeki isim en çok dikkatini çekmişti.

Adelia Winchester.

On Üç Nisan gecesi balosuna davet.

Winchester ailesini anmak ve de vakıflardan para toplanması üzerine planlanmış bir davet.

Wilhelm’in yeni bir planı kafasında canlanırken yavaşça içeriye adımladı.

Sesi duyup gelen Emery Adelia olduğunu düşünürken Wilhelm ile karşılaştığında şaşkındı.

‘’Wilhelm? Senin burada ne işin var, Adelia’yı soruyorsan o burada…’’

Ama Emery sözlerini sürdüremeden Wilhelm bir adımla onu etkisi altına aldı.

‘’Sessiz ol ve otur!’’

Emery itaat ederek odaya geri dönüp yatağının üstüne oturduğunda Wilhelm’in arkasındaki vampirler de içeriye girdi.

Wilhelm, sakin adımlarla Emery'e doğru yaklaştı.. Yaklaştıkça Emery'nin dikkatini çekmeye başladı. "Emery..." dedi Wilhelm, sesi alçak ama büyüleyiciydi. "Sana bir görevim var."

Emery, başını kaldırıp ona baktı. Gözlerinde derin bir çaresizlik vardı, fakat hipnozun etkisi altında ne olup bittiğini anlamakta zorluk çekiyordu. Zihni karmaşık bir sisin içindeydi, ne doğruyu ne yanlışı ayırt edebiliyordu. Wilhelm'in bakışları onun üzerinden hiç ayrılmadan devam etti.

Bir vampir, Emery’nin ensesine ince parmaklarını koydu ve gözlerini onun gözlerine dikti. Hipnoz derinleşmeye başlıyordu, vampirler onun üzerinde tam kontrol kurmak için harekete geçiyorlardı. Zihinlerindeki manipülasyon öylesine güçlüydü ki Emery, gerçeklik algısını tamamen kaybediyordu. O anda ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlayamaz hale geldi.

Wilhelm, hipnozun derinleşmesini izlerken dudaklarında bir gülümseme belirdi. Vampirlerden biri, Emery'nin başını hafifçe yukarı kaldırarak ona kontrol etmeleri gereken son emri verdi. “Adelia’yı buraya çağıracaksın. Doğum gününü onunla kutlayacak ve onu yurttan dışarı çıkaracaksın. Bizim için onu hazırlayacaksın.”

Emery'nin gözleri boştu, artık ne kendi iradesi ne de duyguları vardı. Wilhelm'in kanı ise onun damarlarında dolaşmaya başlamıştı. Vampirlerden biri, Wilhelm'e işaret verdiğinde, Wilhelm cebinden küçük bir bıçak çıkardı.

bileğini hafifçe keserek ona kendi kanını sundu. Emery, bu kanı içtiğinde Wilhelm’in kontrolü altına tamamen girmiş oldu. Şimdi sadece bir kuklaydı. Wilhelm'in emirleri, onun hayatının tek anlamıydı artık.

Wilhelm, Emery’nin gözlerine son bir kez bakıp derin bir nefes aldı. "Artık görevini biliyorsun," dedi. "Adelia'yı bölgeye getir!’’

Emery'nin gözlerinde artık tek bir şey vardı: Emirleri yerine getirmek. Vampirler geri çekildi, Wilhelm odadan ağır adımlarla çıkarken arkasına bakmadan ilerledi. Vampirler ise gölgelerde kayboldu. Emery’nin zihni bir labirent gibiydi, ama tek bir çıkış yolu vardı: Adelia.

Adelia geldiğinde Emery, Adelia'yı yurtta karşılamıştı. Her şey doğal görünüyordu; iki arkadaşın doğum günü kutlaması için buluşmaları gibi. Adelia, Emery'nin teklifini kabul ederek onunla dışarı çıktı, ikisinin de farkında olmadığı bir tuzağın içinde bulunduklarını bilmeden. O ara sokaklara girdiklerinde, vampirler gölgelerden çıkmaya başlamıştı.

Adelia, Emery’nin gözlerindeki boşluğu fark ettiğinde iş işten geçmişti. Emery’nin boynu bir anlığına vampirler tarafından tutulmuş, ardından bir parıltıyla kırılarak yere yığılmıştı. Adelia, o an dehşet içinde kalmıştı, ama gerçekte Emery ölmemişti. Boynu kırılan beden, aslında Wilhelm’in kanıyla dönüşüm geçiriyordu. Emery, çok daha güçlü, çok daha tehlikeli bir vampir olarak geri dönmüştü.

Tyler ve Adelia çifti, bu olayın şokunu atlatamadan Emery bu planın merkezindeki en ölümcül silah haline gelmişti.

Görüldüğü ve de anlaşıldığı gibi Wilhelm’in intikam planı çok daha derin ve tehlikeliydi.

Ölümünün ardından bile devam eden bir plan halini almıştı!

Emery kazığı kaldırdığı an, gözlerinde eskiden hiç tanık olmadığım bir soğukluk gördüm. Bu, benim eski dostum değildi. O an yüreğim sanki yerinden sökülmüştü. Yerde çaresizce yatan bedenim, nefes alamayacak kadar zayıf kalmıştı. Emery hızla üzerime atılmak için hamlesini yaparken, gözlerimi kapatıp son bir kez nefes verdim. Sonumun geldiğini düşündüğüm o anda, bir gölge hızla üzerime düştü.

Thomas.

Bir insan formundaydı, ama kurt gibi vahşi, güçlüydü. Emery’nin hamlesini savuşturdu ve onu geri savurdu. Emery, şiddetle geriye savrulurken gözlerindeki nefret daha da derinleşti. Thomas’ın beni savunmak için attığı öfkeli çığlık dağın eteklerinde yankılandı.

‘’Onu…’’ diye fısıldadım zorlukla Thomas’a. ‘’Gömmüştün.’’ Thomas önümdeki vampiri öldürürken sonra cevap verdi.

‘’Gömmüştüm…’’ diye fısıldadı. ‘’Dönüşüm sonrası Wilhelm ona yardım etmiş olmalı.’’ Diyerek sözlerini sürdürdü.

Gecenin sessizliği, yıldızların parıltısıyla aydınlatılmış geniş ormanlık alanı sarhoş eden bir huzurla kaplanmıştı. Rüzgar, ağaçların yapraklarını nazikçe fısıldayarak uyandırıyor, geceye eşlik eden hafif bir melodi oluşturuyordu. Ancak, bu gece, her zamankinden farklıydı; geceye bir siren çağrısı, eski bir mezarın derinliklerinden yükselen bir çağrı eşlik ediyordu.

Wilhelm, karanlık ve eski bir mezarın başında duruyordu. Kafasını yukarı kaldırarak, gözleri hafifçe parlıyordu. Eski bir büyü kitabı ve bazı mistik objelerle dolu bir çanta yanındaydı. Yüzünde, belirgin bir kararlılık ve hüzün barındıran bir ifade vardı. Ellerindeki eski parşömen, uğursuz ve karanlık bir büyü içeriyordu; bu, ölülerin uyanması ve kaybedilen ruhların geri getirilmesiyle ilgili bir törendi.

Mezarın üzerindeki taşlar, Wilhelm’in hareketleriyle yavaşça yerlerinden oynatılmaya başlandı. Her taşın kaldırılışıyla birlikte, mezarın derinliklerinden gelen bir soğuk hava akımı, etrafı sarhoş ediyor, geceyi daha da derinleştiriyordu. Wilhelm’in parmakları, mezarın etrafındaki köhnemiş taşları nazikçe yerlerinden oynatıyor, titrek bir mumun ışığı, her şeyi büyüleyici bir şekilde aydınlatıyordu.

Birden, mezarın derinliklerinden gelen hafif bir sarsıntı, Wilhelm’in dikkatini çekti. Küçük bir kırılma sesi, mezarın içindeki toprağın hareket etmeye başladığını müjdeledi. Wilhelm, nefesini tutarak, mezarın içindeki boşluğu gözlemlemeye başladı. O an, bir el, toprağın üstünden çıkmaya çalışarak yavaşça belirmeye başladı.

Emery, mezardan çıkmakta olan siluetiyle dikkat çekiyordu. Eskiden tanıdık bir yüz, şimdiyse, öteki dünyadan gelen bir varlık olarak yeniden ortaya çıkıyordu. Eski dostlarının, sevdiklerinin hatıralarını, geçmişin anılarını içinde taşıyan bu yüz, yeniden hayata dönmek üzereydi. Ancak, Emery’nin dönüşümü sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir değişimi de beraberinde getiriyordu.

Emery’nin yüzü, toprağın üstüne çıktığında hafifçe parlıyordu. Wilhelm, elleriyle, Emery’nin başını nazikçe destekledi.

Wilhelm, başını sallayarak, “Her şey senin iyiliğin için,” dedi. “Bu gece, sadece senin değil, hepimizin yeniden doğuşu ve eski hataların, kayıpların geride bırakılması için bir gece. Şimdi, senin için yeni bir başlangıç yapma zamanı.”

Gece, eski ve yeni arasındaki geçişin, umut ve iyileşmenin simgesi olarak devam etti. Wilhelm ve Emery, bu mistik geceyi, her şeyin yoluna girmesi için bir fırsat olarak gördüler. Emery’nin dönüşümü, sadece bir varoluş değil, aynı zamanda ruhsal bir uyanışın da sembolüydü. Ve Wilhelm, bu geçişte Emery’ye rehberlik ederek, onun yeni hayatında sağlam bir temel oluşturmayı amaçlıyordu.

Zihnim hala yaşananların hızına yetişmeye çalışıyordu, ama başka bir tehlike gözlerimin önünde beliriyordu. Tyler, Nina ile amansız bir dövüşün tam ortasındaydı. Ve o an, Tyler’ın tüm sınırlarını zorladığını, öfkesini dizginleyemediğini fark ettim. Gözlerindeki kararlılık ve vahşet, onu kaybettiğimin işareti gibiydi.

Tyler bir anda yere doğru çömeldi, gözleri altın renginde parıldadı ve derisi hızla kurt formuna büründü. Pençeleri uzarken, koca bir çığlık attı ve tüm vücudu kurtadamın gücüyle doldu. Artık o, tam anlamıyla bir savaşçıydı. Nina ise geri çekilmek yerine, gözlerini kırpmadan Tyler’a karşı koymaya hazırlanıyordu.

Nina'nın sesi buz gibiydi. “Bu kadar öfke, Tyler... Sana asla yakışmadı.”

Ama Tyler’ın cevabı bir ulumayla geldi. Birkaç saniye içinde ona saldırdı, pençeleri Nina’nın boynuna doğru hamle yaptı, hızla Nina’yı yere devirdi. Vampir kadının direnişi, Tyler’ın kudreti karşısında zayıf kalmıştı. Nina’nın çığlığı ortamda yankılandığında Tyler’ın kocaman pençeleri, Nina’nın göğsüne inmeye başladı.

Bir anda kan her yere sıçradı. Nina'nın bedeni titredi, ama bu onun son çırpınışlarıydı. Tyler, son bir güçle kazığı Nina’nın göğsüne sapladı. Kanın kokusu burnuma dolarken, Nina’nın gözlerindeki hayat yavaş yavaş kayboldu. Fakat tam o anda, Tyler da bir anlığına sendeledi. Nina’nın kazığının ucu, Tyler’ın omzunu yaralamıştı. Nefesim kesildi. Tyler, başını geriye atıp derin bir soluk verdi, sonra yavaşça yere çöktü.

“Tyler!” diye bağırdım, boğazımda biriken tüm korkuyla.

Fakat yanıt vermeden önce, gözleri yavaşça tekrar insana döndü. O an gördüm ki, Emery hala bir tehdit olarak oradaydı. Hipnozla boğuştuğu o anlar, onu daha tehlikeli yapmıştı. Tyler titreyerek yeniden toparlandı ve ona doğru döndü. Emery ona doğru yürüyordu, ama Tyler soğukkanlılığını bir kez daha kazandı. Yavaşça doğruldu, omzundaki yaraya rağmen dimdik durdu. “Artık yeter,” dedi Tyler, sesi derinden gelen bir öfkeyle doluydu.

Emery, duraksadı. Tyler ona bakarak elini kaldırdı. “Beni dinle,” diye fısıldadı, hipnozun etkisini yeniden onun üzerine bırakarak. Emery bir an için durakladı, gözlerinde bir karmaşa vardı. Sanki savaşıyordu, ama yavaş yavaş Tyler’ın iradesine boyun eğiyordu. Ve sonunda... Emery hareketsiz kaldı. Hipnoz tamamen onu etkisi altına almıştı.

Tyler derin bir nefes aldı ve o an tüm ağırlığı hissetti. Savaşı kazanmıştı, ama ne pahasına?

Thomas vampirlerle hala kavga ediyordu, onların üstesinden gelirken kükremeleri her yere yayılıyordu. Fakat Tyler, artık daha fazla savaşamayacağını anlamıştı. Gözleri bana kaydı. Zayıf, yaralı bir halde yerde yatıyordum. Yanıma çömeldi, gözlerimin içine baktı ve beni kollarının arasına aldı. O an gözyaşlarım dökülmeye başladı. Tüm olanların yükü, omuzlarıma çökmüştü.

“Onu hipnoz ettin…” diye mırıldandım, titreyen bir sesle. Tyler yüzümü ellerinin arasına aldı, dudakları titriyordu ama sözleri hala sakindi. “Seni korumak için başka şansım yoktu.”

Etrafımıza bakındı, tehditin kalmadığını anlayınca beni yavaşça kucakladı. Yorgun bedenimi tamamen kollarına alarak ayağa kalktı. “Brad!” diye seslendi sert bir sesle. Sesindeki kararlılık hâlâ yerindeydi, ama bedenindeki yaraların ağırlığı her adımında hissediliyordu. “Burası artık senin kontrolünde. Halledin.”

Brad, hemen Tyler’ın sesine yanıt verdi ve ekibi toparlamaya başladı. Vampirlerin ve kurt adamların kalıntıları etrafta kan ve terle karışmış haldeydi. Tyler beni sıkıca kucaklayarak zindanın çıkışına doğru ilerlerken, gözlerimi yavaşça kapattım. Ağır ama güven verici adımlarla bizi kaostan uzaklaştırıyordu.

O an, savaş bitmişti. Ama içimdeki fırtına hala dinmemişti.

Kral geri dönmüştü ama Kraliçesini aptallıkları yüzüne kaybetmişti.

Bir kez daha!..

Tyler’ın kucaklayışında, hayatın her geçen anında hissettiğim yükün ağırlığı daha da derinleşiyordu. Karanlıkta kaybolan umutlarım, gözyaşlarım ve acılarım, adım adım çökmekteydi. Tyler’ın derin nefesleriyle uyumlu olarak, kendi içimdeki karmaşa yavaş yavaş şekil almaya başladı. Arabanın içi, tüm bu olan biteni, savaşın sonuçlarını bana hatırlatıyordu.

Thomas’ın Bugatti Chiron’un direksiyonundaydı. Araba, Amerika yollarına girmişti.

Tyler’ın güven verici kucaklamasında kendimi zar zor tutarken, Thomas’ın arabayı nasıl kullanıp da tüm olaya odaklandığını görmek içimi rahatlatıyordu. Chiron’un motorunun güçlü sesi, zindanın sessizliğinden sonra adeta bir kurtuluş melodisi gibiydi.

Tyler arabanın ön koltuğunda beni dikkatle kucaklayarak, adeta koruyucu bir kalkan gibi üzerime kapanmıştı. Araç hareket ettiğinde, yavaşça gözlerimi araladım ve düşüncelerim birer birer kafamın içinde belirmeye başladı.

“Tyler… Tyler, lütfen…,” diye sayıklıyordum, gözlerim yarı açık ve bedenim hala titriyordu. “Her şey… Her şey bu hipnozlardan başladı. Onlar… Ailemin… Ah, annem ve babam… Her şey birdenbire...”

Tyler, endişeyle yüzümü inceledi. “Sakin ol, Adel. Her şey düzelecek. Lütfen sakinleş. Beni dinle, şuan güvendesin.”

“Güvendesin mi?” diye mırıldandım, ağlamaklı bir sesle. “Ama… Ama Tyler, her şey kontrol dışıydı. Hipnoz... O… O gün… O gün komşular ve ev sahibi, benim evim... Hepsi bir hipnozla gitti. Sonra… Sonra sen... Sen…”

Tyler, nazikçe başımı okşayarak, “Evet, her şey karmaşıktı, ama şimdi her şey yoluna girecek,” dedi. “Kendini toparla, her şey geçecek. Şimdi Amerika’ya doğru gidiyoruz ve sana her şeyin geride kaldığını göstereceğim.”

Arabanın içindeki sesler, motorun gücü ve yolda hızla ilerleyen araç, bütün dikkatimi çekiyordu. Ancak Tyler’ın güvenli kollarında olmam, bu karmaşayı ve acıyı biraz olsun hafifletiyordu. Yine de, her şeyin ne kadar kötü olduğuna dair aklımda geçmeyen düşünceler vardı.

“Ama Tyler... O mektup… Lewis… Her şey o hipnozlar yüzünden! Ailem, komşuların şikayeti. Mektupta yazıyordu biliyorum bunları sen yaptın!’’

Tyler’ın ciddileşmiş gözleri üstümde belirirken, derin bir sessizlik arabanın içini kapladı. “Adel, sakin ol. O mektubun içindekiler doğru olabilir, ama Lewis’in oyunu çok daha büyük bir planın parçasıydı,” dedi Tyler, sesinde kararlılıkla. “Bunu senden saklamış olmamın nedeni, seni korumaktı. Şimdi sana her şeyi açıklayabilirim, ama lütfen şu an dinlen ve kendini toparla.”

Başımın geçmek bilmeyen ağrısı ve titreyen vücudumla tamamen çaresizdim. Elim karnıma gitmişken, oradaki hareketlilik yüreğimi ısıtmak yerine yüzümü acıyla buruşturmuştu. İçimden geçen her düşünce, acıyı ve karmaşayı daha da derinleştiriyordu.

“Tyler, o mektuptaki her şey… Her şeyin arkasında bir neden vardı,” diye mırıldandım, gözlerim hala kapalı. “Eğer sen… Eğer o hipnozu yaptıysan, her şeyin kontrolü senin elindeydi. Ailem… Evim... Hepsi senin yüzünden mi?”

Tyler, başımı nazikçe kucaklayarak, “Evet, Lewis’in planı karmaşıktı ve maalesef bazı şeyleri görmek zorunda kaldın. Her şeyi gerçeklerle birlikte anlatacağım.’’

Başımı göğsüne yatırırken, kalbim hızla çarpıyordu. İçimdeki acıyı ve karmaşayı hafifletmeye çalışırken, bir yandan da Tyler’ın güven verici sözleriyle biraz olsun rahatlamıştım. “Lütfen, Tyler… Bu kadar karmaşanın içinde, kendimi nasıl toparlayacağım?” dedim, sesimdeki umutsuzluğu gizlemeye çalışarak.

Tyler, gözlerimi dikkatle inceledi ve ardından nazikçe konuştu. “Her şeyin üstesinden geleceğiz, Adel. Senin yanındayım ve birlikte bu karanlık dönemi geçireceğiz. Şu an için sadece kendine odaklan ve iyileşmeye çalış. Her şeyin yoluna girmesi için savaşacağım.”

Arabanın motorunun sesi, dışarıdaki rüzgarın ve yolun titreşimleri, beni hala sürüklüyordu. Tyler’ın güvenli kollarında, acı ve kaygılarımı biraz olsun geride bırakmaya çalıştım. İçimdeki derin karanlık, Tyler’ın yanında bir nebze olsun aydınlanıyordu. “Tyler… Her şey bu kadar zor olmalı mıydı? Yalnızca sana güvenerek yaşamak, hayatımı bu kadar karmaşık hale getirdi.’’

Tyler’ın yüzündeki ifade değişirken sözlerimi sürdürdüm.

‘’Her şeyi saklıyorsun benden! Senden uzaklaşırım mı diye korktun? Neden ailemin ölümüne istemeden ya da isteyerek sebep olduğunu ve aile evimin senin yüzüne yıkıldığını söylemedin bana!? Neden sakladın, bunları şimdi öğrendiğimde sevinecek miydim!? Seninle aramı eskisi gibi mi tutacaktım Tyler!?’’

Tyler’ın gözlerinde yoğun bir pişmanlık belirirken elim omzunu sıktı ve başım bir kez daha göğsüne yaslandı. Karnıma giren sancı ile dişimi sıkmaya başlamıştım.

‘’Ahh!’’’

Tyler, gözlerindeki ciddiyetle devam etti. “Seninle aramı eskisi gibi tutmak istiyorum, ama bunu seninle açıkça konuşmamız gerekiyor. Her şeyin neden bu hale geldiğini sana açıklamak zorundayım. Seni sadece korumak istedim, Lewis’in böyle bir plana beni ortak ettiğini bile anlamada gecikmiştim.’’

İçimdeki acı Tyler’ın sözleri ile daha da derinleşirken karnıma batıp çıkan sancılar nefesimi kesmişti.

‘’İyi olacaksın…’’ Eskiden Tyler’ın fısıltıları huzur verirken şimdi ise sadece daha da canımı yakmaktaydı.

Kolları arasında çırpınırken omuzlarından onu ittirdim.

‘’Bırak, uzak dur benden!’’

diye bağırdım, omuzlarını ittiğimde bedenimdeki titreme daha da şiddetlendi.

Tyler, yüzündeki üzüntü ve pişmanlıkla bana bakarak yavaşça ellerini çekti. “Adelia, seni korumak için yaptığım her şey… Belki de en büyük hatam oldu. Ama sana zarar vermek istemedim,” dedi, gözleri dolmuş ve sesi titriyor. “Şu an kendini kötü hissediyorsun, biliyorum. Ama buna ihtiyacın var, iyileşmek için bu anları yaşamalısın.”

Bir anlığına göğsüne yaslanırken, gözlerimdeki yaşlar, acımın ve hayal kırıklığının derinliğini hissettirdi. Karnımdaki sancı, her geçen saniye daha da zorlayıcı hale geliyordu. “Tyler… Beni korumak için her şeyi yaptığını söylüyorsun, ama bana yaşattığın acı, beni gerçekten koruduğunu mu gösteriyor?” dedim, sesimdeki titreme, içimdeki çalkantıyı yansıtıyordu.

Tyler, başını eğdi ve derin bir nefes aldı. “Her şeyin sorumluluğunu üzerime alıyorum, Adelia. Sana bu kadar acı çektirmek istemezdim. Lewis’in planları ve hipnozlarla ilgili her şeyi sana açıklamak zorundayım. Senin iyiliğin için yaptığım şeyler, şimdi sana bu kadar acı veriyorsa, bunu telafi etmek için her şeyi yapacağım.”

Sözleri, içimdeki öfkenin bir nebze dinmesini sağlasa da, acı ve kaygı hâlâ ağır bir yük gibi üzerimdeydi. “Sana güvenmeye çalışıyorum, ama her şeyin bu kadar karmaşık olması, güvenimi sarsıyor. Ailem ve evim… Hepsi bu yüzden mi yok oldu?” diye fısıldadım, gözlerimdeki yaşları silmeye çalışırken.

Tyler, yüzündeki üzüntüyü daha da belirginleştirerek, ellerini yeniden göğsümün üzerinde hissettim. “Evet, hepsi bu yüzden oldu. Ama her şeyin düzene girmesi için mücadele etmek istiyorum.

Araba, hızla ilerlerken, dışarıdaki manzara giderek daha da bulanık hale geliyordu. Tyler’ın yanında olmak, içimdeki acıyı hafifletmeye çalışsa da, yaşadığım travmalar ve kayıplar, tüm bu sürecin bir parçasıydı. Yolculuk devam ederken, Tyler’ın güvenli kollarında olmak, bir nebze rahatlama sağlıyordu. Ama her şeyin düzelmesi ve içimdeki acının geçmesi için, bu yolculuk sadece bir başlangıçtı.

Tyler, sessizliğe bürünerek, gözlerimi takip etti ve yolculuk boyunca her şeyin daha iyi olmasını umarak, arabanın içindeki atmosferi sakinleştirmeye çalıştı. İçimdeki karanlık ve acı, her geçen dakikada biraz daha hafifliyordu, ama bu sürecin ne kadar zorlayıcı olduğunu ve ne kadar zamana ihtiyaç duyacağımı biliyordum.

‘’Hadi beslen benden, en azından bebeğimizin sağlığı için…’’ Tyler kulağıma doğru fısıldayıp başımı boynuna iliştirdiğinde dudaklarım boynuna değdi.

Beslenmeye başlamadan hemen önce ben de fısıldamıştım.

‘’Oğlumuz…’’

Bu kelimeler, Tyler’ın vücudunda bir titreşim yarattı. Başını eğerek, “Oğlumuz…” diyerek ilk kez bebeğimizin cinsiyetini öğrenmenin getirdiği şaşkınlık ve mutluluk gözlerinde belirdi. Tyler’ın gözleri, bebeğimizin adını koyarken hissettiği gururu yansıtıyordu. Kanını emmeye başladığımda, Tyler’ın kalp atışlarını hissetmek, beni hem fiziksel hem de duygusal olarak rahatlatıyordu.

Bebeğimizin sağlığı için beslenmem gerekiyordu ve bu, Tyler’ın bana olan desteğinin bir sembolüydü. İçimdeki bebeğin iyiliğini düşünüyor, aynı zamanda Tyler’ın bu süreçteki varlığıyla kendimi daha güçlü hissediyordum.

Tyler’ın kalp atışları, kanının tatlılığı ve güvenliği, içimdeki acıları bir nebze unutturdu. Her yudumda, bebeğimizin sağlığı için gerekli olan enerjiyi alırken, Tyler’ın yüzündeki huzur ve sevgi de içimdeki karanlığı biraz aydınlatıyordu.

Tyler’ın elleri, başımı nazikçe desteklerken, içimdeki acıların yerini sevgi ve huzur aldı. O an kanını emmeyi bıraktım.

Tyler’ın dudaklarından gelen derin bir nefes, bana güç ve cesaret verdi. Bu yolculuk sırasında yaşadığımız zorluklara rağmen, Tyler ve bebeğimizle olan bağımızın gücü, her şeyin üstesinden gelmemiz için bize umut veriyordu.

Tyler’ın kucağında titrerken Tyler’ın fısıltısını hissettim.

‘’Thomas, şu ceketi verir misin?’’

Thomas’ın bakışları saniyeliğine bize döndüğünde araba bir süreliğine duraklamıştı. Thomas’ın üstündeki ceket omuzlarımın arasında yerini aldığında Tyler beni destekledi.

Her şey ilaç yüzüne oluyordu. İyice dengesizleşirken Tyler bileklerimi dudakları hizasında yükselterek öpmeye başladı.

Bileğimdeki zincir ezikleri hala kendilerini belli ederken göğsünde ister istemez kalp atışlarının, nefes alışverişlerinin ve sıcaklığın huzuru ile uykuya dalmıştım.

Kendimden tamamen geçmeden önce son duyduklarımsa Thomas ve Tyler arasında geçen diyalog olmuştu.

‘’Uyudu mu?’’ diye fısıldarken Thomas Tyler onaylarca cevap vermişti ona. Ardındansa da teşekkür etmişti, hayatım için, kurtardığı için.

Tyler, beni dikkatlice kucağından kaldırıp, nazikçe yatağın üzerine yerleştirdiğinde gözlerim ağır ağır kapandı. Yorgun bedenim artık direnemiyordu. Duyularım bulanıklaştı, fakat Tyler’ın bana olan özeni hâlâ kalbimde bir yankı gibi çınlıyordu. Üzerimde hissettiğim o sonsuz güven duygusuyla, bir anlığına bile olsa kendimi tamamen bıraktım. Lilith, sessiz adımlarla odaya girdiğinde Tyler, onu gözleriyle selamladı. Lilith, soğukkanlı ve kararlıydı. Odaya girer girmez durumu kavramıştı.

"İyileşmesi için insan kanına ihtiyacı var," diye mırıldandı Lilith, yatağımın başucunda durarak.

Tyler, kaşlarını çattı. "Brad nerede? Hâlâ insan mı arıyor?"

Lilith, başını hafifçe eğerek onayladı. "Evet, en kısa sürede burada olacak. Ama bu süreçte dinlenmesi gerekiyor." Tyler’ın endişesini yatıştırmak için nazik bir ses tonu takınmıştı, fakat Tyler’ın zihnindeki karışıklık kolayca geçecek gibi değildi.

Tyler, bana bakarak derin bir iç çekti. "Seni böyle görmek… çok zor, Adel." Dudaklarımdaki solgunluğu izlerken, bileklerimi tutarak hafifçe okşadı.

Bu sırada Thomas odaya girdi, her zamanki soğukkanlılığıyla Tyler'a baktı. "Plan yapmamız lazım," dedi kısık bir sesle. "Zamanımız daralıyor."

Tyler’ın gözleri bir an için Thomas’a döndü, ardından tekrar bana. "Seni bırakmak istemiyorum," dedi kararlılıkla. "Hiç kimseye güvenemem."

Thomas, Tyler'ın bu tavrına hafif bir tebessümle yanıt verdi. "Bana da mı güvenmiyorsun, dostum?" diye sordu.

Tyler, derin bir nefes aldı. "Bu farklı. Onu korumam gerekiyor. Hiçbir şey benim için Adelia’dan daha önemli değil." Sesi titrerken, gözlerinde derin bir kararlılık vardı. "Ama... sen kal. Onun yanında ol. Gözüm arkada kalmasın."

Thomas, başını salladı. "Merak etme, seninle aynı fikirdeyim. Lilith ve ben burada kalacağız. Adelia güvende olacak."

Lilith sessizce onayladı, ama gözlerinde karanlık bir ciddiyet vardı. "Ona zarar gelmesine izin vermem," dedi.

Tam o sırada kapı yeniden açıldı ve Brad içeri girdi. Elinde bir adam sürüklüyordu; yüzü korkudan solmuş, ürkmüş bir haldeydi. Brad, adamı sertçe yere fırlattı. "İşte," dedi, bakışlarını Tyler ve Thomas'a çevirerek. "Kanını içmesi için getirdim."

Lilith hemen harekete geçti. Adamı kaldırıp doğrulttu ve yanıma yaklaştırdı. “Bu, onun iyileşmesi için gerekli,” diye tekrarladı Lilith.

Tyler, öfkeyle adama baktı, ama Lilith’in kontrolü altında olduğunu bilerek geri çekildi. "Adelia, uyan," diye fısıldadı kulağıma. Parmakları hafifçe saçlarımda gezinirken, yüzümü okşadı. Zihnimde Tyler’ın sesini duyduğumda gözlerimi hafifçe araladım. Bedenim hâlâ ağırdı, ama onun varlığı bana bir parça güç vermişti.

Lilith, adamın kanını zorla içirmeye başladığında, gözlerim Tyler’ı aradı. İçimdeki nefret ve zorunluluk arasında gidip gelirken, vücuduma yayılan sıcaklıkla daha da güçleniyordum. Kan, damarlarımda akmaya başladığında yavaşça gözlerimi kapattım, içimde bir huzursuzlukla beraber güçlenmenin etkisini hissettim.

Brad, kenara çekildiğinde Thomas başını Tyler’a çevirdi. "Vakit geldi. Şehri ele geçirmeliyiz. Hazır mısınız?"

Tyler’ın bakışları ciddileşti. . "Brad, Lucas, Elliot, Seraphina, Maya… Diğer kurt adamlarla gidip vampirleri dizginleyelim!’’ dedi.

Tam o anda Maya öne çıktı. Yüzünde eskilerden kalma hırs vardı.

Tyler’a karşı koyma hırsı.

O bağlılık uzun bir süreliğine yerini hırsa bırakmıştı.

‘’Daha fazla savaş görmek istemiyorum, seninle savaşmak hiç istemiyorum!’’

Tyler iç çekerek Maya’ya dönmüştü. ‘’Sizi şehrinize kavuşturacak bu savaş!’’

Maya ise sadece sırıttı.

‘’Ben Kanada dağlarındanım. Burası sadece katıldığım sürünün eski bölgesi.’’ Ardından Nina sözlerini sürdürdü.

‘’Burada kalmak istiyorum. Adelia ile ilgilenebilirim. Artık savaştan çok yoruldum.’’

Tyler, bir an ne diyeceğini bilemedi, ama Thomas hemen söze atıldı. "Bırak, Maya burada kalsın. Lilith ve ben Adelia’yı koruyacağız. Diğerleri vampirleri dizginlemek için gitmeli."

Tyler, derin bir nefes aldı ve gözlerini Maya’ya dikti. Sonunda başıyla onay verdi. "Peki," dedi ağır bir sesle. "Maya kalacak."

Brad, Lilith'e birkaç küçük paket bıraktığında ise, hepsi benim iyileşmem için gereken malzemelerdi. Vücudum güç kazandıkça, vampirlerle olan savaşın kaçınılmazlığı iyice belirginleşiyordu.

Son hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Tyler, Seraphina ve diğer kurt adamlarla birlikte vampir binasına doğru yola çıktı. Brad, Lucas ve Elliot ise başkanın köşküne gitmek üzere hazırlandılar. Görev başlamıştı ve her bir adım şehri geri almak için atılıyordu.

Loading...
0%