@selinayeda_x
|
Gökyüzü, karanlığın örtüsünü henüz kaldırmamıştı, fakat şafak vakti yaklaşırken savaşın ayak sesleri tüm şehre yayılmıştı. Tyler, vampir sığınağına doğru ilerlerken kararlı adımları sessiz bir tehdit gibi yankılanıyordu. Elinde tuttuğu küçük bir mine çiçeğiyle kaplı bombayı sert bir bakışla süzdü. Bu küçük ama ölümcül bitki, vampirler için ölüm anlamına geliyordu. Binanın kapısına ulaştıklarında Tyler, etrafına bir bakış attı ve başıyla işaret vererek ekibine hazırlık yapmalarını söyledi. Üç katlı vampir binası, karanlık bir kaleydi adeta. "Ne kadar zor olabilir ki?" dedi Seraphina. Tyler onu başıyla onayladı. ‘’Hazırsan yapalım.’’ Seraphina da onu başıyla onayladı. ‘’Hazırım!’’ Bu bina, şehrin en güçlü vampirlerinin yuvasıydı ve buradaki savaş her şeyin sonunu getirebilirdi. Kapıya doğru adım attıklarında, içeriden vampirlerin hırıltıları duyuluyordu. Vampirler karanlıkta hareket ediyorlardı, gölgeler arasında süzülerek bekliyorlardı. Tyler gözlerini sertçe kıstı, ardından bomba için pimi çekti ve içeriye doğru fırlattı. Patlama sesi bir anda havayı doldurdu, çiçeğin kokusu her yana yayıldı. Tyler hemen arkasından binaya daldı, bağırarak sesini yankıladı: "Yerde kalanlar yaşayacak, ayağa kalkanı öldürürüm!" Sesi tok ve tehditkârdı, her kelimesi içeriye dehşet salıyordu. Binanın içindeki karmaşa bir anda dindi. Mine çiçeğinin zehri vampirlerin nefesini kesmiş, güçsüz düşürmüştü. Vampirlerin çoğu zaten yerdeydi, kıvranarak acıyla hareket etmeye çalışıyorlardı. Ama bir tanesi, umutsuzca ayağa kalkmaya yeltendiğinde, Tyler’ın gözleri ona kilitlendi. Hızla hareket etti, kazığı vampirin kalbine sapladığında vücut anında cansızca yere yığıldı. "Uyardım," diye mırıldandı, ardından etrafa bakarak diğerlerinin harekete geçmesini bekledi. İçeride karanlık her köşeyi kaplamıştı. ‘’Sen insanlarla ilgilen, teker teker dışarıya çıkar, bunlar bende!’’ Seraphina Tyler’ın emrine başıyla itaat edip binadaki insanların arayışına çıktığında Tyler kalkmak içi can atan vampirleri bir bir tekrardan yere gömdü. Seraphina, binanın diğer ucundan sessizce insanlara yaklaşıyordu. Hipnoz altındaki bu zavallı ruhlar, vampirlerin kontrolü altındaydılar ve zihinleri bulanıktı. Seraphina, ellerini onların alnına hafifçe koyarak her birini kurtardı. "Artık özgürsünüz," dedi, nazik bir sesle. Her birine umut dolu bir bakış atarken onları güvenli bir alana doğru yönlendirdi Bu sırada Tyler bir kez daha bağırdı. ‘’Nina Wayne öldü! Şehir artık kontrolünüzde değil! Vampirler yine gölgelerde yaşayacak, kurtlar ise ormanlarına geri dönüyor. Hepinizin hakimiyeti ise biz melezlerde artık, her iki tarafa da ait olanlarda. İsteyen itaatsizlik etmeye devam etsin, hepinizi acımadan öldüreceğim!’’ İlk kat Tyler’ın bu hamlesiyle sessizleştiğinde Tyler harekatı devam ettirdi. Arkalarındaki kurt adamlara işaret verdi. Pes etmiş vampirler dışarıya kurt adamlar tarafından çıkarılırken Tyler iki tarafı da uyardı. Dışarıda bir sorun çıkarırsa vampirler, bunu canı ile ödeyeceklerdi! Tamamen temizlenen ilk katın ardından Tyler ve Seraphina merdivenlere doğru ilerledi. Seraphina bir basamak Tyler’ın önünde iken Tyler onu hızlıca arkasına çekti. Önlerinden geçip giden gümüş bir kazık savrulduğunda Tyler Seraphina’ya döndü. ‘’İkinci parti hazır mı?’’ Seraphina başını sallayarak Tyler’ın eline bir mine çiçekli bomba daha yerleştirdiğinde Tyler sırıttı. ‘’Plan aynı.’’ Seraphina başıyla Tyler’ı onayladığında Tyler bombayı attı ve ardından içeri daldı. Üç katlı bu vampir binası kısa süre içerisinde aynı plan dahilinde ele geçirilmiş, sadakat etmeyen vampirler ölmüş ya da işe yarayabilecekleri düşünülen vampirler ise tıpkı Emery gibi Tyler tarafından hipnoz edilmişti. Tyler tüm mine çiçeğinden etkilenmiş vampirleri binanın önündeki geniş bahçeye topladığında başlarını kurt adamlar beklerken bağırdı. ‘’Hükmünüz buraya kadarmış! İnsanlara yaptınız hipnozları geri çekecek şehri devraldığınız hale getireceksiniz. Hepiniz çalışacaksınız ve ben de son noktayı koyacağım. Vampirler binada yaşamaya devam edecek. Özgür kalmak isteyenler kendi evine çıkabilir. Kar amaçlı yoğun hipnozlar yasak olup sırrı tehlikeye atan vampirler de ceza alacak. Ben ne Wilhelm ne de Nina değilim. Bu oyunun içinde benim kurallarımla yaşamayacak olan şehri ebediyen terk etsin. Bu şehirde artık huzur ve sükunet hüküm sürecek, vampir aktiviteleri kısıtlanacak, kurtlar ve vampirler ise kanlı davaları yokmuşçasına yaşayacaklar, eski devir geri geldi! Yani Wilhelm öncesi devrimiz!’’ Tyler sözlerinin ardından Seraphina’ya döndü. ‘’Artık gidiyorum!’’ Seraphina onu başıyla onayladığında Tyler oradan hızlıca uzaklaşmıştı. Amaçladığı tek bir şey vardı. Karısına ve oğluna kavuşmak ve onların iyileşme sürecini ihtiyatla desteklemek! … Vampir binası böylece kontrol altına alınmış, vampirler yerle bir edilmişti. Ancak, şehirdeki asıl sorun hâlâ çözülmemişti. Diğer başkan köşkü hâlâ ayaktaydı ve orada Lucas, Brad ve Elliot görev başındaydı. Brad ve Lucas, kapının önünde dururken birbirlerine kısa bir bakış attılar. Elliot üçlü arbaletini sıkıca kavradı, yüzünde kararlı bir ifade vardı. "Hazır mısınız?" diye sordu Brad, yüzünde hafif bir gülümsemeyle. Lucas, elindeki silahı kontrol etti, ardından Elliot’a baktı. ‘’Çok da zor olmasa gerek.’’ Dedi. Elliot derin bir nefes aldı. "Bunu yapabiliriz. Birlikteyiz." Cümlesi, hem kendine hem de diğerlerine bir hatırlatmaydı. Brad’in gözleri karanlığı delip geçiyordu. İçeriye doğru soğukkanlı bir bakış attı. "Giriyoruz," dedi, ardından diğerleriyle birlikte binaya daldı. İlk vampir aniden önlerine çıktığında Lucas hemen harekete geçti. Elindeki kazığı ile hızlı bir hamle yaparak vampirin başını kesti. "İlk kan bizden," dedi hafifçe gülümseyerek. Elliot ise arka tarafta ilerleyerek vampirlerin hipnoz altında tuttuğu insanları bulmaya çalışıyordu. "Bir an önce onları bulmalıyız," diye mırıldandı, gözleri her köşeyi dikkatle tarıyordu. Binanın içinde ilerlerken, vampirlerin direnişi sertleşiyordu. Ama onların bu istikrarı ile başkan binası da çöküşten kurtulamayacaktı. Lucas kurda dönüşüp hızlandı. Vampirlerin bir ksımını devirdi. Basamaklara geldiğinde insan halini alarak ilk katı bombaladı. Direnişi durdurmak açısından tüm katlara da aynısını yaptığında geriye sadece Brad ve yapacağı melez gösterisi kalmıştı. Bu sırada Sky, karanlığın içinden sıyrılarak Lucas’ın yanına gitti. Yüzünde rahatlamış bir ifade vardı, zira nihayet vampirlerin karanlık kontrolünden kurtulmuştu. Onun yanına yürüdü, gözlerinde minnet ve kararlılık vardı. "Bitti mi?" diye sordu, ama sorusunun cevabını zaten biliyordu. Lucas ona bakmadan başını salladı. ‘’Bitti sayılır!’’ … Başkan köşküne yıkımın gelmesi bu kadar kolaydı işte. Başkan köşkü vampir direnişi de çöktüğünde artık şehir tamamen eskiye dönmüştü. Melezlerin kontrolünde, barış içinde bir şehir! Bunu hep birlikte, melezler ve kurt adamlar olarak inşa etmişlerdi. … Bir hafta boyunca, adeta bir varoluş mücadelesi verdim. Her geçen gün, acı ve ızdırap beni daha da sarhoş etti. Vücudumun iyileşme süreci, bu süreçte yaşadıklarımın bir yansımasıydı. Her ne kadar kendime gelmeye çalışsam da, içimdeki acı dinmek bilmiyordu. Thomas, Lilith ve Maya’nın desteği, bu zorlu dönemde en büyük dayanağım oldu. Onlar, bana hem fiziksel hem de duygusal anlamda güç kattılar. Thomas, Lilith ve Maya’nın her biri, iyileşme sürecimde önemli bir rol oynadı. Thomas, beni sürekli izleyip destekledi, Lilith ise her an yanımdaydı, bana moral verdi. Maya’nın varlığı, bu zor günlerde içimi biraz olsun rahatlattı. Onun güler yüzü, acının ve korkunun arasında bir nebze huzur bulmamı sağladı. Vücudumun güç kazanması zaman aldı, ama her geçen gün iyileşme belirtileri gösterdim. Yavaş yavaş, acılarım azalmaya başladı. Ancak, vampirlerle olan savaşın kaçınılmazlığı, her geçen gün biraz daha belirginleşiyordu. Savaşın bu boyutu, Tyler’ın dönüşüyle daha da netleşti. Onun gelişi ardından kazandığımız netleşti. Bu süreçte, hem fiziksel hem de ruhsal olarak oldukça yoruldum. Ama bebeğimizin, artık beş aylık olduğuna dair hissettiğim hareketler, bana güçlü bir umut ve destek verdi. Her karnıma gelen hareket, beni daha da güçlendirdi, yaşama olan bağlılığımı artırdı. Bu dönemde yaşadıklarım, hem beni hem de çevremdeki herkesi derinden etkiledi. Ancak, her şeyin tam anlamıyla sona erdiği zaman, yaşanan acıların ve mücadelelerin nihayetinde nasıl bir sonuç doğuracağını göreceğiz. Şimdi, her şeyin iyileşmesini beklemekten başka bir şey yapamıyordum. Tyler’ın odama adım attığını duydum, kapının hafifçe gıcırdaması beni uyandırdı. Gözlerimi açtığımda, onun karanlık gözleri odanın içine girdi. İçeriye adımını attığında, ruhumda derin bir sarsıntı yaşadım. Bir yandan, onun burada olması bana huzur veriyordu, ama diğer yandan, içimde birikmiş öfke ve kırgınlık her geçen an daha da büyüyordu. Tyler’ın yüzündeki yorgunluk, gözlerindeki karanlık izler, tüm yaşananların ve savaşların izlerini taşıyordu. Ama beni asıl saran öfke, onun yaşattığı travmalar ve sakladığı sırlarla ilgiliydi. "Adelia," dedi yavaşça, sesi hem yorgun hem de endişeli. "Nasılsın?" Sana nasılım, demeye bile dilim varmıyor Tyler, dedim içimden. Yataktan doğrulmaya çalışsam da başaramadım. Bakışlarımı gözlerine diktim. "Nasılsın? Yani bana soracak kadar meraklısın ama her şeyi gizlemekten ve hipnozlardan çekinmedin." Sözlerim acımasız bir şekilde dışarıya çıktı, ama içimdeki öfkenin birikmişliğini hissettiriyordu. "Beni hipnoz ederek, ailemi ve evimi etkileyerek, bir hayatı nasıl bu kadar kolaylıkla değiştirdin, Tyler?" Tyler, adımlarını yavaşça attı ve gözlerini bana çevirdi. Derin bir nefes aldı, sonra "Adelia, lütfen," dedi. "Bu konuda sana her şeyi açıklamak istiyorum. Sadece sakin ol ve dinle." Ama onun bu yalvarışları, benim öfkemin önüne geçemedi. "Sakin olmamı mı istiyorsun? Her şeyi senden öğrenmeye başladım ve anladım ki tüm bu yaşananlar, sadece bir oyunmuş. Beni, ailemi ve tüm geçmişimi birer kukla gibi kullanıp durdun." Tyler’ın gözleri, suçluluk ve pişmanlıkla doluydu. "Bunu yapmak zorunda kaldım. Lewis’in tehditleri ve Wilhelm’in planları arasında sıkışıp kaldım. Her şeyi senin iyiliğin için yapmaya çalıştım." "Beni korumak mı? Bunu yaparken neden bana her şeyi açıkça söylemedin?" dedim, sesimdeki öfke giderek artıyordu. "Neden her şeyin iç yüzünü sakladın? Şimdi, her şeyin bir parçası olmaktan zorla çıkarıldım." Tyler, adımlarını hızlandırarak yanına yaklaştı. Ellerini tutmaya çalıştı, ama ben geri çekildim. "Beni bırak," dedim sert bir şekilde. "Beni sadece kandırmakla kalmadın, ailemin ölmesine de sebep oldun ve şimdi ben her şeyin yıkımının ortasındayım." Tyler, acı içinde başını eğdi. ‘’Üzgünüm?’’ O an öfkeyle soludum. ‘’Neden!? O zamanlar aptal bir genç olduğun için mi? Hipnozlarının ucunun aileme dokunacağı gerçeğini düşünemediğin için mi!?’’ Tyler’ın bakışları değiştiğinde karnıma giren sancılarla gözlerimi kıstım. ‘’İstemiyorum… Seninle tartışmak istemiyorum, seni görmezsem geçer, seni görmezsem öfkem diner, seni görmezsem sancılar çekmem Tyler! Bir süre git, git ve dönme geri tıpkı o zamanlar da yaptığı gibi!’’ Gözlerimi sıkıca kapattım ve derin bir nefes aldım. İçimdeki öfke ve kırgınlık, tüm bedeni sarmıştı. Tyler, gözlerindeki yaşları silerken, başını eğdi. "Sana olan sevgim ve bağlılığım her şeyden büyük. Sana her şeyi açıklamak istiyorum ve sana olan pişmanlığımı göstermek istiyorum." O an, Tyler’ın kelimeleri içimdeki acıyı bir nebze olsun hafifletmeye yetmedi. İçimdeki karmaşa ve kırgınlık, onun söylediklerinden daha güçlüydü. Ama yine de, onun yanında olmak, yaşadığımız her şeyin bir anlam taşıdığını düşündürdü. Şimdi, iyileşme ve yeniden başlama sürecine odaklanmam gerekiyordu, ama bu, her şeyin ardından yaşadığımız derin duygularla başa çıkmak anlamına geliyordu. Tyler’ın gözlerinden akan yaşlar, o an içimdeki öfkeyi ve kırgınlığı biraz olsun yumuşatmış gibi görünüyordu. Ama kelimeleri, içimdeki karmaşanın ve derin acının önüne geçemedi. Gözlerimi sıktım, derin bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sancılarım tekrar başladığında, acı içinde kıvrıldım, ama Tyler’a olan öfkem her zamankinden daha kuvvetliydi. “Gitmeni istiyorum,” dedim, sesimdeki titreme belki de içimdeki acıyı ifade ediyordu. “Git ve bir süreliğine uzaklaş. Belki o zaman, bu sancıların ve öfkenin dinmesine yardımcı olur. Seni görmek istemiyorum.” Tyler, başını eğmiş bir şekilde, gözlerindeki yaşları silerken, derin bir iç çekti. “Adelia, eğer gitmemi istiyorsan, gitmeye hazırım. Ama bilmeni isterim ki, seni her zaman düşünüyorum ve bu süreçte yaşadıklarımızdan dolayı derin bir pişmanlık duyuyorum.” “Sadece git, Tyler,” dedim, gözlerimi sıkıca kapatarak, içimdeki öfkenin ve sancıların yavaşça geçmesini umarak. “Bir süre yok ol, sonra tekrar dönebilirsin, ama şu an için bu bana iyi gelmeyecek.” Tyler, gözlerinde yaşlarla başını yavaşça kaldırdı. “Sana her şeyi açıklamak istiyorum, Adelia. Her şeyi anlatmak ve pişmanlığımı göstermek istiyorum. Ama eğer gitmemi istiyorsan, sana söz veriyorum ki, şu an için uzaklaşacağım.” Gözlerimi açtım ve onun gözlerindeki derin acıyı gördüm. Hala içimdeki kırgınlık ve öfkenin etkisindeydim, ama onun verdiği söz, biraz olsun rahatlamama neden oldu. Tyler’ın bu süreçte yaşadıklarını ve içindeki acıyı hissetmem, duygularımı karmaşık hale getiriyordu. Onun ayrılığı, bana geçici bir rahatlama ve belki de iyileşme sürecinde bir adım olabilirdi. Tyler, yavaşça arkasını döndü ve kapıya doğru ilerledi. Her adımında, içimdeki öfke ve sancılar yavaşça dinmeye başlamış gibiydi. Kapıdan çıktığında, odada yalnız kaldım. Derin bir nefes aldım, içimdeki karışık duygularla başa çıkmak için kendime zaman tanıdım. Tyler’ın ayrılığı, içimdeki sancıları ve öfkeyi geçirmeye yetmedi. Ama en azından, kendime zaman ayırarak iyileşme sürecine başlayabilirdim. Şimdi, onun yokluğunda, kendi iç dünyamda yeniden dengeyi bulmam ve yaşadıklarımın getirdiği acılardan kurtulmam gerekiyordu. Tyler’ın odadan ayrılışı, içimdeki boşluğu ve yalnızlığı daha da belirgin hale getirdi. Odanın sessizliği, hem huzur verici hem de acı verici bir hal aldı. Gözlerimi kapatarak başımı yastığa koydum ve içimdeki sancının geçmesini bekledim. Her geçen dakika, Tyler’ın ayrılığına dair hissettiğim karmaşıklığı daha da derinleştirdi. İçimdeki öfke ve kırgınlık, onun gitmesinden sonra bile yok olmamıştı; aksine, yalnızlıkla birleşmişti. Yalnızlığın içinde, düşüncelerim kaotik bir şekilde dolanmaya başladı. Her şeyin neden bu kadar karmaşık hale geldiğini düşündüm. Tyler’ın geçmişteki hataları ve bu hataların getirdiği sonuçlar, beni derinden yaralamıştı. Ama belki de en zorlayıcı olan şey, yaşananların ve sonuçlarının bir kısmını anlamış olsam da, tüm detayları ve acıları tam olarak kavrayamamış olmamdı. Tyler’ın pişmanlığı, kelimeleriyle ifade ettiği duygular, içimdeki öfkeyi ve kırgınlığı hafifletmekten uzak kaldı. Ancak, onu dinlemek ve söylediklerini anlamak, belki de benim için önemli bir adımdı. İçimdeki karmaşayı ve acıyı anlamak, iyileşme sürecinde bana yardımcı olabilirdi. Şu an yapmam gereken şey, Tyler’a duyduğum öfke ve kırgınlıkla başa çıkmak ve iyileşmekti. Bir süre sonra, kapı yavaşça açıldı ve Thomas içeri girdi. Yüzündeki ifadeden, Tyler’ın ayrılığıyla ilgili duyduğu endişeyi anlayabiliyordum. Yavaşça yanıma yaklaştı ve yanı başımda oturdu. “Adelia, nasıl hissediyorsun?” diye sordu, sesi endişeyle doluydu. Gözlerimi açarak ona baktım. “Sancılarım hâlâ devam ediyor, ama Tyler’ın gitmesi bir nebze olsun rahatlamama neden oldu. İçimdeki öfke ve kırgınlık, şu an onun yokluğunda biraz daha azalmış gibi görünüyor.” Thomas, başını sallayarak, ellerini tutarak, “İyileşmen için buradayım. Senin yanında olacağım ve sana destek olacağım. Tyler’ın hataları büyük olabilir, ama senin iyileşmen ve gücünü yeniden kazanman önemli.” Onun desteği ve anlayışı, içimdeki boşluğu bir nebze olsun doldurdu. Yavaşça kalkarak, odanın köşesinde bulunan pencereden dışarı bakmaya başladım. Gözlerim, dışarıdaki karanlık gökyüzüne takıldı. Belki de bu karanlık, içimdeki karmaşayı ve acıyı yansıtıyordu. Ama belki de karanlığın içinden bir umut ışığı bulabilirdim. Thomas’ın varlığı, bana yalnız olmadığımı ve iyileşme sürecinde desteğe ihtiyacım olduğunu hatırlatıyordu. Onun yanımda olması, kendimi biraz daha güçlü hissetmeme neden oluyordu. Tyler’ın geçmişteki hataları ve bu hataların getirdiği sonuçlar, içimde derin yaralar bırakmıştı, ama şimdi önemli olan şey, bu yaraları iyileştirmek ve geleceğe umutla bakmaktı. Bir süre sonra, Thomas’ın nazik sesiyle uyandım. “Adelia, konuşabilecek durumda isen sana bir şeyler anlatmak isterim. Bir masal gibi de düşünebilirsin. Rahatlatır belki…’’ Başımı sallayarak ona teşekkür ettim. “Evet, sanırım biraz dinleyebilecek haldeyim.’’ Thomas, bana nazikçe gülümsedikten sonra sandalyeye oturdu. Bakışları hala bendeydi ardından vakit geçirmeden anlatmaya başladı. ‘’Ön yargıları bir kenara atarak düşünmek her zaman zor olsa da bilmediğin bir hikayeyi okurken bunu yapmak gerekir. Bunu yapmaya hazır mısın?’’ Başımı Thomas’a doğru salladığımda Thomas bir kez daha gülümsedi ve konuştu. ‘’O halde anlatmaya başlıyorum.’’ Gözlerimi yavaşça kapatırken Tyler’ın sesi kulaklarımda uğultu yaptı. Sesi ve anlatım tarzı beni rahatlatırken bazı şeyleri de anlamaya başlıyordum. ‘’Hayatı savaşla geçen bir çocuk. Önce kendisi gibiler tarafından ardındansa avcılar tarafından tehdide uğruyor. Yetmiyormuş gibi savaş sürüyor. Aileler arası kavgalar ve sorunlar oluşuyor, Annesi sürekli ağır yaralanıyor ve de delirmeye başlıyor. Bir gün annesine siper olup ölen çocuk yeni bir hayata adım atıyor. Yıllar sonra ise Anne ve babasını daha on dört yaşında büyük tehdite uğrarken ilk ölümlerini gerçekleştirip başka bir hayata daha adım atarak kendi de kontrolden çıkıyor, öfkesi büyük bir sorun iken ona yardım edecek ailesi bile zor haldeydi. Ailesi ona destek oldu kendini kontrolü zorlayarak öğrenmiş iken çocuk gerçeklerden kaçmayı tercih etti. Çocuk kendini zar zor idare ederken en yakın arkadaşıyla on beş yaşında iken tanıştı. Birbirlerine destek oldular, birbirlerini sakinleştirdiler, birbirlerine aile olmaya çalıştılar, kontrolü birlikte öğrendiler. Çocuk nihayet gençliğe adım attığında ise olan olmuştu. Yaş on sekiz. Elde var aile sıfır. Ebeveynlerini birbirlerini öldürdüğünde henüz on sekiz yaşındaydı. Hayatta tamamen yalnız kalırken kendisi gibi olan arkadaşının yanına sığınır. Bir yıl birlikte vakit geçirirler. Arkadaşının ona en büyük yardımı ise verdiği akıl olmuştur. Şehri terk et, bir arayışa çık aradığını bul ve dimdik gel, demiştir gence. O da aynen uygular. Aradığı ne bilmeden kendisini kimin toparlayacağını ya da nasıl toparlanabileceğini kestiremeden yollara düşer. Daha on dokuz yaşında iken. Yeni şehir, yeni hava ve akıl hocası… Her şey onun dinginliğini kazanması için yardımcı olurken genç nihayet vaktin geldiğini düşünerek yirmi yaşında şehre döner. İlk durağı ona destek olana arkadaşı olması gerekirken geçmişlerden birisinin evidir. Kendisine büyük iyilikler dokunduğu düşman adamın evi. Her ne kadar düşman tür gibi görünseler de onlar arkadaş, dost olmuşlardır. Türler arası farklılığa rağmen dostluk buradan gelir, fedakarlıktan ve iyilikten. Yirmi yıllık savaşın ve arayışın, öfke kontrolünün ve güç dizginleme çabalarını ardından gencimiz hayatındaki yeni döneme bir defa daha adım atar. Hayatın cilvesini tadar ve aşık olur. Bu onu kör eder, eski halinden eser bırakmaz, öfke yerini sevgiye bırakırken, sevgiye tutunup bağlanır, sevgi gözünü kör eder, hiçbir şey göremez ve de düşünemez, varsa yoksa sevdalısı vardır artık onun için, aşkı vardır sadece gözünün önünde, artık tek amacı onu hayatta tutmak ve onu doyasıya sevmek için hayatındaki kaçınılmaz olan savaş devam eder ve sevgiliyi de vurur. Sevgiliyi kurtarmak için kör olmuş bir şekilde uğraşırken sonuçlarını değil sadece onun yaşayıp yaşamayacağını düşünür, onun için tek gerçeklik sevdadır çünkü, sevgili yaşıyorsa başka sorun yoktur, başka bir tehdit… Sevda çiçeğini yaşatmak için her şeyi yapar, uğruna her şeyi harcar, herkesi… Sevgilinin en değerlilerini bile. Çünkü tek amaç yaşatmaktır, yeter ki sevgili yaşasın! Bu anca çok seven, çok değer veren adamın yapabileceği bir şey Adelia.’’ Thomas’ın anlattığı hikaye, içimde derin bir yankı uyandırdı. Gözlerimi kapalı tutarak, her bir kelimenin içimde yankılanmasına izin verdim. Tyler’ın geçmişi ve onun yaşadığı acılar, bana kendi duygularımı ve mücadelelerimi yeniden gözden geçirme fırsatı sundu. Thomas’ın sesi, yavaşça, fakat keskin bir şekilde devam etti. “Bu hikaye, kendini kaybetmiş bir gençten, bir adamın oluşumuna kadar olan yolu anlatıyor. Bu yolculuk, yalnızlık, öfke ve sevginin karmaşık bir karışımıydı. Tyler’ın yaşadığı tüm bu acılar, onu şekillendirdi ve onun içindeki sevgi, ona hayatını adadığı kişiyi koruma ve savunma konusunda sınır tanımayan bir güç verdi.” Thomas, derin bir nefes aldı ve devam etti. “Tyler, yaşadığı her şeyin ardından, kendini yeniden buldu ve sevdiği kişiyi koruma arzusuyla her şeyi göze aldı. Bu sevgi, onun için sadece bir duygu değil, hayatının anlamı haline geldi. Ama ne yazık ki, bu sevgi, bazen kendini ve başkalarını koruma çabasıyla karışarak, doğru kararlar vermesini zorlaştırdı. Bu, hem bir gücün hem de bir zaafın sonucuydu.” Thomas’ın anlattıkları, Tyler’ın yaşadığı içsel çatışmaları ve savaşları anlamama yardımcı oldu. Tyler’ın yaşadığı her acı, onu sevgi dolu ve aynı zamanda karmaşık bir insan yaptı. Tyler’ın geçmişte yaptığı hatalar, onun gelecekteki seçimlerini ve davranışlarını şekillendirdi. Bu, onun sadece kendini değil, sevdiklerini koruma çabasında da etkili oldu. Thomas’ın sesi, hafifçe titrediğinde, “Tyler, geçmişte yaşadığı acıları ve mücadeleleri derin bir şekilde taşıyor. Bu mücadeleler, onun sevgisinin gücünü ve bazen de körlüğünü oluşturdu. Onun için, sevdiği kişiyi koruma arzusu her şeyin önündedir. Ama bu sevgi, aynı zamanda büyük sorumluluk ve yükler getirdi. Tyler’ın pişmanlıkları, sadece geçmişin getirdiği değil, aynı zamanda gelecekteki kararlarının da bir yansımasıdır.” Gözlerimi yavaşça açtım ve Thomas’a baktım. Anlattıkları, Tyler’ın içsel mücadelesini ve pişmanlıklarını daha iyi anlamama yardımcı olmuştu. Tyler’ın yaşadığı acılar ve hatalar, onu sevdiği kişiyi koruma konusunda ne kadar kararlı ve fedakar bir insan yaptığını gösterdi. Ancak, bu fedakarlık, bazen sonuçlarını görememekle birlikte büyük yükler getirdi. Bir süre sessizlik içinde kaldık, Thomas’ın yanımda olması, içimdeki karmaşayı bir nebze olsun yatıştırdı. Tyler’ın geçmişi ve yaşadığı pişmanlıklar, artık bir anlam taşırken, geleceğe dair umut ve iyileşme süreci için önemli bir adım atmıştık. Şimdi, ileriye dönük olarak her şeyin daha iyiye gitmesi için çaba gösterecek ve yaşadıklarımızdan ders alarak yolumuza devam edecektik. Thomas'ın anlattıkları, içimdeki karmaşayı biraz olsun hafifletti. Ancak, Tyler'la olan ilişkimde yaşadığım derin kırgınlık, her şeyin hemen düzelmesini sağlayacak türden değildi. Thomas’ın sözleri, Tyler'ın yaşadığı acıların ve pişmanlıkların bir yansımasıydı, ama bu acılar ve pişmanlıklar, benim duygusal yüklerimi tamamen ortadan kaldırmıyordu. Thomas’ın ardından, odada kısa bir sessizlik hakim oldu. Bu sessizlik, içimdeki derin duyguların yankılanmasını sağlıyordu. Gözlerim, odanın duvarlarında gezinirken, Tyler’ın yanına dönme düşüncesi bir kez daha kafamda dönmeye başladı. Ancak, içimdeki öfke ve kırgınlık, Tyler’ın beni nasıl hissettirdiğini değiştiremiyordu. İçimdeki karmaşanın ve acının, zamanla azalmasını umarak gözlerimi yumdum. Derin uyku beni içine çekerken bir haftalık iyileşme sürecinin içine çekilmiştim. Uykuya daldığımda, rüyalarımın karanlık koridorlarında kaybolmuş gibi hissettim. Bazen huzur dolu anlar yaşadım; bir çiçek bahçesinde yürüyüş yaparken, bebeğimizin tatlı hareketlerini hissettiğimde, ruhum bir nebze olsun rahatladı. Ancak çoğu zaman, geçmişin acıları ve belirsizliklerle dolu rüyalar beni sarhoş etmişti. Bir hafta boyunca, kendimi yavaş yavaş iyileşirken buldum. Thomas, her gün yanımda olarak, bana moral verdi ve iyileşme sürecimi takip etti. Tyler ise, arada sırada odama girip, içimdeki kırgınlık ve öfkeyi hafifletmek için çaba gösterdi. Onun pişmanlıkla dolu bakışları ve sıcak dokunuşları, beni bir nebze olsun rahatlattı, ama duygusal olarak tam anlamıyla iyileşmem zaman aldı. Gözlerimi açtığımda, güneş ışığının odanın içinde dans ettiğini fark ettim. Oda, huzur dolu bir sessizlikle çevrilmişti. Yavaşça kalktım ve pencereden dışarı bakarak doğanın yenilenmesini izledim. Yeşil yapraklar, kuşların şarkıları ve hafif esen rüzgar, iyileşme sürecimde yaşadığım duygusal değişimlerin yansıması gibiydi. Tyler, kapıdan sessizce içeri girdiğinde, yüzündeki endişe ve sevgi karışımı ifade gözlerimle buluştu. Yanıma doğru adım atarken, derin bir nefes alarak konuştu. ‘’İyi misin?’’ Gözlerimi ona dikerek, hafif bir gülümseme ile yanıtladım. ‘’Sayılır.’’ Tyler yavaşça içeriye girdiğinde gözlerim pencereden ayrıldı. Savaşın üstünden geçen dört gün! Daha henüz iyileşmesem de ağır ağır yürümeye çalışıyordum. Tyler’ın nazik davranışları ve dokunuşları, iyileşme sürecimdeki en büyük desteklerden biriydi. Yine de, içimdeki acı ve karmaşa, onun her adımında beni izleyişiyle birlikte dahi, derin bir tepkisizlikle karşılanıyordu. Tyler, yanımda yavaşça oturdu, parmakları karnıma nazikçe dokundu. Dokunuşları, yumuşak ve sevgi dolu bir şefkat taşıyordu. “Seni iyi görmeyi dört gözle bekliyordum,” dedi, sesi hafif bir titremeyle doluydu. “Ama hala acı çektiğini biliyorum. Her şeyin geçmesini ve iyileşmeni istiyorum.” Onun bu nazik dokunuşları ve sakin sesi, içimde bir yumuşama yaratma çabasında olmasına rağmen, kendimi tamamen açığa vermekte zorlanıyordum. Ailemle ilgili korkularım ve endişelerim, iyileşme sürecimde en büyük engellerden biriydi. Düşüncelerim, hala onların ölüm senaryolarıyla doluydu ve bu düşünceler, Tyler’ın en samimi ve sevgi dolu çabalarına rağmen içimi kemiriyordu. Tyler, yüzündeki endişe ve sevgi karışımını derinleştirerek, ellerini karnımın üzerine koydu. “Adel senin iyileşmen için elimden geleni yapacağım. Ama bunu tek başıma yapamam. Yardımına ihtiyacım var. Kendini açmaya, bana güvenmeye çalışmalısın.” Sözleri, içimdeki karmaşayı ve acıyı hafifletmekte yetersiz kalıyordu. Göğsümde hissettiğim sıkışıklık ve ruhsal yük, Tyler’ın bu samimi sözleriyle hafiflemedi. İçimdeki kaygı, hala ailemle ilgili yaşadığım travmalarla doluydu ve bu yüzden Tyler’a karşı tepki vermekte zorlanıyordum. Tyler, yanımda otururken, nazikçe ellerini sıkıca kavradı ve derin bir nefes aldı. “Sana her şeyin yoluna gireceğini göstermek istiyorum. Ama önce kendini biraz daha iyi hissetmen gerekiyor. Bu süreçte seni yalnız bırakmayacağım, Adel.” Sözlerini duysam da, içimdeki endişeler ve korkularla başa çıkmak zorundaydım. Ailemle ilgili yaşadıklarımın acısı, her geçen gün içimde bir iz bırakmıştı ve bu iz, iyileşme sürecinde bana engel oluyordu. Tyler’ın nazik ve sevgi dolu davranışları, iyileşme sürecimde bana destek olmasına rağmen, içimdeki derin yaraların kapanmasına yeterli olmuyordu. Tyler’ın elinin sıcaklığı, içimdeki acıyı bir nebze olsun hafifletirken, onun yanında olmanın verdiği rahatlık ve huzur da önemli bir destek sağlıyordu. Ancak, içimdeki karmaşayı ve korkuları yenmek için daha fazla zamana ve sabra ihtiyacım vardı. Geçmişin yüklerinden kurtulup, geleceğe dair umutlarla dolu bir başlangıç yapmak için, kendimi iyileşme sürecine adamak zorundaydım. Gözlerim kapalıyken, içimdeki karmaşa ve öfke daha da büyüyordu. Tyler’ın nazik sözleri, içimdeki derin yaraları iyileştirmekte yetersiz kalıyordu. “Tyler,” dedim, sesim titreyerek, “geçmişte yaşadığımız her şey ve yaşananlar… bu acı, kolayca geçmez. İçimde bir yara var, bu yara çok derin.” Tyler, başını eğdi ve ellerini karnımın üzerinde nazikçe gezdirdi. “Anlıyorum,” dedi, gözlerinde derin bir hüzünle. “Ama bu acıyı tek başına taşımak zorunda değilsin. Seninle birlikte bu acıyı aşmak istiyorum. Sana yardım etmek, sana destek olmak istiyorum. Lütfen, bana şans ver.” Gözlerimi açtım ve ona baktım. Onun içindeki pişmanlık ve endişeyi görmek, içimdeki öfkeyi hafifletmeye yetmiyordu. ‘’Yapabileceğin en iyi iyilik konuşmamak olur, konuşup beni de kendini de yormak yerine susmak!’’ Tyler, gözlerimi dikkatle inceledi ve yumuşak bir sesle fısıldadı. ‘’Özür dilerim, gidiyorum. Sky gelecek şimdi, beslen onunla, bebeğimiz için.’’ Aramızdaki sihirli kelime işte tam olarak buydu. ‘’Bebeğimiz için…’’ O an, içimdeki öfke ve kırgınlık, Tyler’ın gözlerindeki derin pişmanlıkla yer değiştirdi. Yine de, bu pişmanlık duygusu bile içimdeki acıyı tam anlamıyla dindiremiyordu. İçsel bir çatışma yaşarken, Tyler’ın yumuşak dokunuşları ve samimi sözleri, içimdeki karmaşayı hafifletmeye başlamıştı. Tyler’ın sözleri, içimde bir nebze rahatlama sağladı. “Bebeğimiz için…” ifadesi, Tyler’ın içtenliğini ve bizim için ne kadar mücadele ettiğini hatırlatıyordu. Yine de, bu acının tamamen geçmesini sağlayacak bir ilaç değildi. Tyler, gözlerindeki derin pişmanlık ve hüzünle odadan çıktı. Kapının kapanışı, içimdeki boşluk hissini biraz daha belirginleştirdi. Onun arkasından bakarken, yalnızlık ve karmaşanın yoğunluğu içimi sardı. Tyler’ın gitmesi, bazı şeylerin hızla düzelmeyeceğinin farkına varmamı sağladı. Ancak, bu süreçte bebeğimizin sağlığı ve iyiliği, her şeyden önemliydi. Odada yalnız kaldığımda, kendimi bir süre daha düşüncelere kaptırdım. Tyler’ın sözleri ve kararlılığı, içimde bir umut ışığı yaratmıştı. Bir yandan öfkelenmiş ve kırılmıştım, diğer yandan ise bebeğimizin geleceği için endişeleniyordum. İçsel çatışmam, içimi kemiren bir yara gibi hissediliyordu. Bir süre sonra Sky içeri girdi. Sky’ın gözlerinde, endişe ve dikkatle dolu bir ifade vardı. Benimle ilgilenmek için burada olduğunu biliyordum ve bu düşünce içimi biraz olsun rahatlattı. Sky, sessizce yanımda oturdu ve omuzuma hafifçe dokundu. “Adelia,” dedi, sesi nazik ve rahatlatıcı bir tonla. ‘’Her şey bitti, vampirler sakinledi, savaş bitti. Nina sorunu yok oldu, şehir eski haline döndü. Ve ben de iyiyim. Ailem şehre geri dönecek, yeni dönemde kardeşim şehirde okuyacak ve ben de kaydımı buradaki üniversiteye alacağım. Her şey eskisi gibi normal olacak.’’ Başımı sallayarak rahat bir nefes aldığımda Sky yanıma gelerek oturdu. ‘’Nina’nın verdiği zehir seni mahvetmiş, soluduğun kül ise ölümcül kazığın ağacındandı. Neyse ki güçlüsün. İkiniz de sağlıklıymışsınız Lilith öyle dedi.’’ Zorlukla Sky’a gülümserken karnımdaki elini saniyeler içinde geri çekti ve bana döndü. ‘’Avcı kanları daha etkili olurmuş, bırak yardım edeyim, benden beslen.’’ Sky’ın sesindeki güven ve destek, içimdeki karanlık duyguları biraz olsun aydınlatmıştı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, ardından hafifçe başımı eğdim. Sky, yavaşça yanımda eğilerek, bir damla kan vermek için hazırlanmaya başladı. Güvenli bir şekilde hissettiğim bu an, içimdeki endişelerin bir kısmını hafifletmeye yardımcı oluyordu. Sky’ın desteği, iyileşme sürecimde önemli bir adım atmamı sağlıyordu. Sky’ın yardımıyla, bedenimdeki zayıflığın ve acının bir nebze olsun azaldığını hissediyordum. İçimdeki karmaşa ve öfkenin yerini, güven ve huzur almaya başlamıştı. Sky’ın sessizliği, kendimi toparlamama yardımcı oluyordu. Bir süre sonra, Sky nazikçe bana döndü. “İyi misin?” diye sordu, sesi endişe doluydu. “Sana nasıl yardımcı olabilirim?” Gözlerimi açtım ve ona baktım. “Evet, iyiyim. Yardımın için teşekkür ederim. Ama hâlâ Tyler ve ailemle ilgili düşünceler var kafamda. Hepsi çok karmaşık ve içimi acıtıyor.” Sky, başını sallayarak anladığını belirtti. “Bu duygular çok doğal. Yaşadıkların kolay değil. Tyler’ın pişmanlığı ve acısı seni üzebilir. Ama unutma ki, senin iyiliğin ve bebeğin sağlığı.’’ Sky’a gülümserken başımı omzuna yasladım. Sky konuşmasını sürdürdü. ‘’Tyler o hamleyi yaparken bende oradaydım ailemde. Hepimiz sakladık bu durumu ve öfkeni yönlendirdiğin tek kişi Tyler. Üstelik onunla birlikte bir bebek bekliyorken. Şu süreçte en çok onun desteğine ihtiyacın varken.’’ Sky’ın sözleri, beni derinden etkiledi. Gözlerim dolarken, başımı kaldırıp ona baktım. “Tyler’ın pişmanlığı ve acısı beni üzüyor. Ama aynı zamanda, bana yaşattığı acıların ve ailemin ölüm senaryosunun da etkisi büyük. İçimdeki öfke ve kırgınlık, onun pişmanlığından çok daha büyük. Her ne kadar desteklemek istese de, bu süreçte yaşadıklarımı unutamam. Her şey çok karmaşık.” Sky, başını nazikçe sallayarak anlayışla baktı. “Anlıyorum, Adelia. İçindeki duygular çok karmaşık ve bu sürecin senin için zor olduğunu biliyorum. Ancak, Tyler’ın da büyük bir acı yaşadığını ve bu süreçte senin yanında olmanın onun için ne kadar önemli olduğunu anlamalısın. Onun pişmanlığı gerçek ve seni kaybetme korkusu, onu daha da zor durumda bırakıyor. Birlikte bu zorlukların üstesinden gelmek, hem senin hem de bebeğinizin iyiliği için çok önemli.” Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Sky’ın sıcak ve rahatlatıcı sözleri, içimdeki karmaşayı bir nebze olsun yatıştırıyordu. Ancak Tyler’ın verdiği acılar ve yaşanan trajedi, hala içimde derin bir yaraydı. Sky’ın destekleyici tavırları, bu süreci daha kolay atlatmam için bana güç veriyordu. “Tyler’ın yanımda olması, onun desteğini kabul etmek istemiyorum gibi görünse de, belki de bu süreçte ona ihtiyacım var. Ama ne zaman kabul edeceğim, ne zaman affedeceğim bilmiyorum,” dedim, sesimdeki kararsızlık ve hüzünle. Sky, başını nazikçe eğdi ve elini benim elime koydu. “Zaman her şeyin ilacıdır. Şu an hissettiğin acı ve öfke, yaşadıklarınla başa çıkmanın zor olduğunu biliyorum. Ama zamanla bu duyguların yerini daha olumlu şeyler alabilir. Tyler’ın sana olan sevgisi ve pişmanlığı, iyileşme sürecinde önemli bir rol oynayabilir. Senin ve bebeğinizin iyiliği için, belki de birlikte bu süreci atlatmak en doğrusu olacak.” Sky’ın sözleri, içimdeki karmaşayı ve öfkeyi bir nebze olsun hafifletti. Her ne kadar iyileşme sürecinin uzun ve zorlu olacağını bilsem de, Sky’ın desteği ve anlayışı, bu sürecin daha az yalnız geçmesini sağlıyordu. “Teşekkür ederim, Sky. Senin desteğin çok önemli ve bu süreçte bana güç veriyor. Tyler ile ilgili duygularım karmaşık ve zaman alacak, ama senin yardımın ve anlayışın sayesinde bu süreci daha iyi geçirebilirim,” dedim, içimdeki minnettarlığı ifade ederek. Sky, nazik bir gülümsemeyle başımı okşadı. “Her zaman yanında olacağım, Adelia. Senin ve bebeğinizin iyiliği her şeyden önemli. Şimdi biraz dinlenmeye çalış, her şey yoluna girecek. Ve unutma, zamanla her şey daha iyi olacak.” Sky’ın destekleyici sözleri ve samimi tavırları, iyileşme sürecimin bir parçası olarak içimde bir umut ışığı yaktı. Şu an, her şeyin yoluna girmesi için sabırla beklemekten başka bir şey yapamıyordum. İçimdeki acı ve karmaşa yavaş yavaş azalırken, Sky’ın desteği ve sevgisi, bu süreci daha kolay atlatmam için bana güç veriyordu. Gözlerimi kapattığımda, üç günlük iyileşme sürecim boyunca geçirdiğim bu üç günün her anını hatırlıyorum. Her gün, kendimi biraz daha güçlü hissediyor ve içimdeki acı, yavaş yavaş hafifliyordu. Tyler’ın ve Sky’ın desteğiyle geçen bu günler, bana hem fiziksel hem de duygusal olarak yeniden güçlenmem için gereken zamanı verdi. Geçen dört günün ardından haftanın bitmesine kalan bu üç günde anladığım kadarıyla Lilith gitmişti, Kanada’ya ailesinin yanına diğer kurt sürüleri ile geri dönmüş ve oradaki Nina sorununun gazap kırıntılarını toplamaya başlamışlardı. Nina’nın saldırısında fazlaca kayıplar vardı. Elena ve Emily’i kaybetmiştik. Gordan da kendini kızları için feda etmişti. Üç aşçı ölmüşken Alfred kıl payı kurtulmuştu. Lilith Jonas ve bebek Martina ise uzaklardan izlemiş ve hiçbir şekilde karışmamışlardı. Böylece Nina onları bağışladı ve beni de alarak sürü topraklarından uzaklaştı. Bir ağır yaralı vardı ki o da Ryan’dı. Ryan benim hayatım adına kendi hayatını ortaya koymak isterken Nina ona acımamıştı. Savaşta yara alanlardan bir diğer kişi olarak yaralamıştı Ryan’ı da. Tüm kayıplar Wilhelm’in büyük planında gizliydi. İlmek ilmek işlediği planın derinliklerinde saklıydı. … İyileşme sürecimin ikinci partının İlk günü odada geçirdiğim zamanın çoğu uyuyarak geçti. Uyandığımda, etrafımda Tyler’ın endişeli bakışları ve Sky’ın nazik tavırları vardı. Tyler, her gün odama girdi, gözlerinde derin bir pişmanlık ve sevgi vardı. Bana nazikçe yaklaşıyor, beni iyileştirmek ve rahatlatmak için elinden geleni yapıyordu. Ama benim içimdeki öfke ve kırgınlık, onu tamamen kabul etmeme engel oluyordu. Yine de, onun yanımda olması ve desteği, iyileşme sürecimde önemli bir yer tuttu. İkinci gün, kendimi biraz daha iyi hissetmeye başlamıştım. Vücudumun iyileşme süreci hızlanmış, karnımdaki sancılar azalmıştı. Ancak, içimdeki karmaşa ve öfke hala geçmemişti. Lilith’in burada olmaması, iyileşme sürecimi daha zor hale getirmişti ve bu durum, benim için büyük bir boşluk yarattı. Onun desteği, bu süreçte çok önemliydi ve yokluğu, iyileşme sürecimi zorlaştırıyordu. O gün, Sky sık sık yanıma geldi ve bana moral vermek için elinden geleni yaptı. Konuşmaları, beni rahatlatmaya ve iyileşme sürecimi hızlandırmaya yönelikti. Gözleri her zaman endişe dolu, ama aynı zamanda destekleyici bir tavır içindeydi. Onun yanımda olması, Lilith’in yokluğunu biraz olsun hafifletmeye çalışıyordu. Sky’ın samimi tavırları ve destekleyici sözleri, içimdeki acıyı bir nebze olsun azaltıyordu. Üçüncü gün, iyileşme sürecimde önemli bir adım attım. Gözlerimi açtığımda, güneş ışığının odanın içinde dans ettiğini ve hafif bir rüzgarın pencereyi salladığını hissettim. Kendimi oldukça zinde hissediyordum. Vücudumun iyileşme süreci, her geçen gün daha belirgin hale gelmişti. Karnımdaki hareketler, bana güç ve umut veriyordu. … Geçen tüm bu bir haftalık sürecin ardından bir sabah, gözlerimi açtım ve odanın sessizliğini dinledim. Doğanın hafif rüzgarı ve kuşların cıvıltısı, iyileşme sürecimde bana huzur veriyordu. Yavaşça doğrulup oturdum ve karnıma dikkatle dokundum. Artık beş aylık hamileliğimde, bebeğimin varlığı bana güç ve umut veriyordu. Kendimi her geçen gün biraz daha iyi hissetmeye başlamıştım. Yavaşça ayaklandım, bacaklarım hâlâ biraz zayıf olsa da denge sağlayarak yürüyebiliyordum. Odaya adım attığımda, Tyler ve Sky’ın bana destek olma çabalarının gerçekten işe yaradığını hissettim. Odayı gözden geçirdim, kendimi daha güçlü hissettiğimde, içimde bir arzunun kıvılcımlarını hissettim. Lewis’in bizden aldıklarını geri kazanmak, içimde büyüyen bir istek haline gelmişti. Odadan çıkıp koridora geçtiğimde, Sky hemen yanımda belirdi. “Adelia, nereye gidiyorsun?” Gözlerimi ona çevirip hafif bir gülümseme ile yanıtladım. “Biraz dolaşmak istiyorum. Kendimi iyi hissediyorum. Ayrıca, Lewis’in bizden aldığı her şeyi geri almak istiyorum. Artık bu savaşı tamamen bitirmemiz gerekiyor.” Sky, endişeli bir şekilde bana baktı. “Dikkatli olmalısın. Hala iyileşme sürecindesin.‘’ O an Sky’ın sözlerini keserek yürümeye devam ettim. ‘’Ben iyiyim, kendimi de gayet iyi hissediyorum!’’ Sky, derin bir nefes aldı ve başını salladı. “Peki, seninle gelirim. Yanında olmam sana yardımcı olabilir.” Birlikte yürüyüşe başladık. Her adımda içimdeki kararlılık ve güç artıyordu. Melez evinin bahçesine çıktığımızda temiz hava beni karşıladı. Sky’ın yanı sıra, bahçede adımlarımızı yavaşlatırken derin bir nefes aldım. Temiz hava, taze yeşillikler ve kuşların cıvıltısı, kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeme yardımcı oluyordu. Bahçede dolaşırken, melez evinin huzur veren ortamı ve doğanın kucaklayıcı atmosferi, içimdeki kararlılığı daha da pekiştiriyordu. Sky, yanımda sessizce yürürken, bahçenin her bir köşesini inceledi. Evin bahçesi, yeşil bitkilerle dolu ve gökyüzü masmavi görünüyordu. O an Nina’nın söylediklerini Sky ile paylaşma ihtiyacı hissettim. ‘’Laboratuvar, gizli arsa belgeleri ve bir sera. Her şey Lewis’in bizden kaçırdıkları. Nina her şeyi açıkladı. Ama bunları nerede bulacağımı bilmiyorum. Şehrin neresinde olduklarını da.’’ Sky, düşünceli bir şekilde konuşmaya devam etti. “Laboratuvar ve gizli arsa belgeleri genellikle şehirdeki büyük binalar veya devlet dairelerinde saklanır. Şehirdeki eski endüstriyel bölgeler ya da özel şirketlerin kayıtları bu tür bilgileri içerebilir. Seralar ise daha çok şehir dışındaki kırsal bölgelerde ya da eski tarım arazilerinde bulunabilir.” Tam o sırada kapının yavaşça açılması ile dışarıya Tyler çıkmış ve adımları bulunduğumuz yeri bulmuştu. Tyler’ın adımları sessiz ama kararlıydı. Bakışları ise doğrudan benim üzerimdeydi. Derin bir nefes alarak ona döndüm. Gözlerinde, sadece beni değil, taşıdığım bebeğimizi de korumak isteyen bir adamın kararlılığı vardı. "Adel." dedi yumuşak ama ciddiyetle dolu bir sesle, "Elliot ve Lucas bulduğu belgelere bakmak isteyebilirsin, cevapların orada.’’ Onun bu sözleri kalbimin hızlanmasına neden oldu. Kaçırılan her şeyin nihayet elimizde olabileceği fikri zihnimde yankılanıyordu. Tyler, elindeki belgeleri dikkatlice bana uzattı. O anda belgelerin ne kadar önemli olduğunu hissedebiliyordum. "Elliot ve Lucas, Winchester’ların şehir dışındaki gizli evini buldu," dedi Tyler, gözlerimi dikkatle izleyerek. "Bu evde gizlenmiş olan tüm belgeler ve Nina’nın bahsettiği her şey elimizde. Sadece seranın yeri değil, laboratuvarın kaydı ve Lewis’in diğer tüm sakladıkları da burada." Belgeleri yavaşça elime aldım, parmaklarımın arasındaki kağıtların ağırlığını hissederken gözlerim sayfalara kaydı. Seranın konumu... Şehrin dışında, eski bir tarım arazisinin derinliklerinde saklıydı. Laboratuvarın kaydı, eski bir devlet binasında gizlenmişti, şehrin merkezine yakın bir noktadaydı. Ve Winchester'ların şehrin sonlarındaki gizli evi, bize karşı planladıkları her şeyin başlangıç noktasıydı. Bu bilgiler birer cevap değil, birer savaş sebebiydi. Kaybettiklerimi geri kazanmak için elimde olan şeylerdi. Derin bir nefes aldım, içimdeki karmaşa yerini daha da büyük bir kararlılığa bırakıyordu. Lewis’in benden aldığı her şeyi geri alacaktım. Winchester mirasını geri kazanacaktım. Belgeleri sıkıca kavrayarak Tyler’a döndüm. "Bu sefer, her şeyin peşine düşeceğim. Kaybettiklerimi geri alacağım.’’ Tyler, elimi tutup sıkıca kavradı. "Ben hep yanındayım, Adelia.’’ Sky ise kararlı bir şekilde ekledi. "Hepimiz yanındayız. Lewis’in sırlarını gün yüzüne çıkaracak ve kaybettiklerini alacağız.’’ O anda, içimdeki güç ve kararlılık zirveye çıkmıştı. Artık hiçbir şey beni durduramazdı. Kaybettiklerimi geri almanın vakti gelmişti ve bu savaşta yalnız değildim. Başımı Tyler’a çevirerek, sesimdeki gerginliği saklamadan sordum. "Peki ya Emery?’’ Tyler, sorumu duyduğunda yüzündeki ciddiyet daha da belirginleşti. Bir an duraksadı, ardından kaşlarını çatıp derin bir nefes aldı. ‘’Ne kadar büyük bir problem olsa da onu öldürmek yerine senin de gördüğün gibi hipnoz ettim. Bize düşman eğitilmiş. Brad ile ilgilenmeye ve kendine getirmeye çalışıyoruz.’’ Tyler’a başımı sallayarak söze girdim. ‘’Yardım etmek istiyorum.’’ Tyler’ın sözleri beynimde yankılandı, gözlerimin içine derinlemesine bakarken kaşlarının çatıklığı daha da belirginleşmişti. Emery’nin hâlâ yaşıyor olması, içimde hem bir umut hem de korku uyandırmıştı. Onu öldürmek yerine hipnoz etmek... Tyler’ın bu kararını anlıyor olsam da, içimdeki bir şeyler hala Emery’i geri getirme umudunu taşıyordu. "Yardım etmek istiyorum," dedim, sesimdeki kararlılığı daha da vurgulayarak. Tyler bir an için bakışlarını benden ayırmadan duraksadı, sanki içimdeki kararlılığı tartıyor gibiydi. Gözlerindeki şüpheyi hissettiğimde, içimde bir şeyler kırılacakmış gibi geldi. Bu işe dahil olmak zorundaydım, bu onun kadar benim de savaşımdı. “Adelia…” Tyler’ın sesi yumuşak ama aynı zamanda sertti, beni koruma arzusunun açık bir yansımasıydı. “Bu iş o kadar basit değil. Emery tehlikeli. Hipnoz etkisinde bile ne yapacağı belli olmaz. Seni tehlikeye atmak istemiyorum.” Başımı inatla sallayarak karşılık verdim. "Beni hep tehlikeden korumaya çalışıyorsun, Tyler. Ama ben sadece izleyici kalamam. Emery bir zamanlar benim dostumdu, benim ailemden biriydi. Onu geri getirebilecek biri varsa, o da benim." Tyler derin bir nefes aldı, adımlarını sıklaştırarak bana doğru yaklaştı. Gözlerinde beliren tereddüt beni bir an olsun düşündürdü; ama içimdeki kararlılık beni daha da ileri itti. "Onunla konuşmama izin ver. Eğer gerçekten hipnoz altındaysa, belki onu geri getirebilirim." Tyler sonunda pes etti, bakışlarında bir kararlılık belirdi. “Peki, ama tek bir şartla. Orada asla yalnız olmayacaksın. Brad ve ben seni yalnız bırakmayacağız.” Başımı onaylarcasına salladım ve Tyler’ın bana yol göstermesine izin verdim. İçimdeki endişe, Emery’i bir kez daha görecek olmanın yarattığı karışık duygularla birleşmişti. Geçmişin hatıraları, onun gülüşü, hepsi birden zihnime hücum ediyordu. Onunla yeniden yüzleşmeye hazır mıydım? Bilmiyordum. Ama denemek zorundaydım. Emery’nin tutulduğu yere vardığımızda, odaya adım attığım an kasvetli bir hava beni karşıladı. Burası bir zamanlar sıcak sohbetlerin yapıldığı bir yerdi, şimdi ise yalnızca karanlık ve soğuk bir hava hâkimdi. Emery köşede, elleri bağlanmış bir şekilde duruyordu. Gözleri yarı açık, yüzünde tanıdığım o ifadeden eser yoktu. Tanıdığım Emery gitmiş gibiydi. Kalbim acıyla sıkıştı. Ona doğru bir adım attım, Tyler ve Brad arkamda sessizce bekliyordu. İçimdeki duygular, kelimelere dökülmek için adeta can atıyordu. "Emery…" dedim, sesimdeki kırılganlığı gizleyemeyerek. Başını yavaşça bana doğru çevirdi. Gözlerinde o tanıdık bakışı görmek için çabalıyordum, ama gözleri soğuk ve donuktu. Bir anlık sessizlikten sonra, hafifçe mırıldandı. "Adelia.’’ O ses tonu… O kadar yabancıydı ki. İçimdeki umut bir nebze kırıldı, ama vazgeçemezdim. Ona doğru bir adım daha attım. "Beni hatırlıyor musun? Biz bir zamanlar birbirimize aittik. Dosttuk. Aileydik." Bir süre sessizce bana baktı, gözleri derin bir boşlukla doluydu. Sonra, alaycı bir şekilde güldü. "Aile mi? Aileler ihanet etmez, Adelia." Kalbimde bir bıçak darbesi gibi hissettim sözlerini. ‘’Sana ihanet etmedim Emery. Sen… Öldü sanmıştım seni!’’ "Ölmüş müyüm peki!?’’ diye homurdandı, sesi soğuk ve acı doluydu. ‘’Ve sonunda, işte buradayım." Emery’nin yüzündeki donukluk bir an için değişti, ama o eski sıcaklık yerine yalnızca acı vardı. "O Emery öldü, Adelia haklısın. Ve onu asla geri getiremeyeceksin." Kalbim daha da ağırlaştı. "Öyle deme. Bir zamanlar biz birlikteydik, en zor zamanlarda bile birbirimizi bırakmadık. Şimdi de bırakmayacağım." Emery, yüzünde çelişkili bir ifadeyle sessiz kaldı. Gözlerinde bir şeyler titreşiyordu ama bunu adlandıramıyordum. Yavaşça ona yaklaşıp ellerini tuttum, soğuk teni benimkini yakarcasına sertti. "Ben buradayım, Emery. Seni asla yalnız bırakmayacağım." Bir süre sessiz kaldı, sadece bana baktı. İçimdeki duygusal yük ağırlaştıkça, onunla geçirdiğimiz anılar bir bir gözümün önünden geçti. Belki de onu kurtarmak için yapabileceğim tek şey buydu: hatırlatmak, eskiyi geri getirmek. Ama bir adım daha atamadan, Tyler’ın sesi arkamda yankılandı. "Adel, yeter." Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladığında Tyler beni kolumdan nazikçe geri çekti. "Ona zaman vermelisin," dedi yumuşakça. "Bu kolay olmayacak." Brad, Emery’ye yaklaştı ve onun bağlarını daha sıkı kontrol etti. "Ona zaman tanımalıyız," dedi, bana bakarak. "Hipnoz etkisi çözülmeye başlayabilir, ama bu süreç uzun ve zor olacak." Başımı hafifçe eğdim, Tyler’ın elini hissettim omzumda. "Hadi, Adelia," dedi Tyler. "Dinlenmelisin." Tyler beni odama götürdüğünde yorgunluğun bedenimi sardığını hissettim. Odaya girdiğimizde, bana yardım ederek yatağa oturmamı sağladı. Gözlerim hâlâ dolu doluydu, ama içimdeki kararlılık kırılmamıştı. "Emery’i geri getireceğiz," diye fısıldadım. "Başaracağız." Tyler başını onaylarcasına salladı. "Evet, geri getireceğiz. Ama önce senin dinlenmen lazım." Yatağa uzandım, yorgunlukla gözlerimi kapattım. Zihnimde Emery’nin o soğuk gözleri dolaşırken, içimde ona olan inancım hâlâ canlıydı. Belki de gerçekten çok zor olacaktı, ama onu geri getirmek için ne gerekiyorsa yapacaktım. Ertesi sabah uyandığımda kendimi daha güçlü hissediyordum. Tyler’ın dediği gibi, dinlenmek bana iyi gelmişti. İçimde yeniden doğmuş bir enerji vardı. Yatakta doğrulup etrafıma baktım. Yeni bir gün başlıyordu ve bu kez her şeyin daha farklı olacağına inanıyordum. Bahçeye çıktığımda kurt adamların eski sürü bölgelerini tadilatı için hazırlık yaptıklarını gördüm. Thomas ve sürüsü… Evlerine kavuşacaktı. Bende öyle!.. üm bu kaosun ardından bir düzen ve yenilenme zamanı başlamıştı. Doğanın yeniden canlandığını, insanlar ve yaratıkların hayatlarına geri döndüğünü görmek içimde bir umut yeşertiyordu. O an, seramı ve evimi özlediğimi fark ettim. Doğaya ve kendime yeniden kavuşma zamanıydı. Tyler’ın yanına gidip ona kararlı bir şekilde söyledim. "Serama ve evime dönmek istiyorum. Artık eski hayatıma geri dönme zamanı." Tyler, gözlerimdeki kararlılığı görerek başını salladı. "Evet," dedi yumuşakça ‘’Yeni bir başlangıç yapmak için hazırsın.’’ Tyler’ı başımla onayladığımda Tyler düşünceli bir şekilde sordu. ‘’Emery hakkında ne düşünüyorsun?’’ Ah Emery… Öncelikleri belirlemenin işte zamanıydı. Boş bir eve gitmek mi, aileden birini kurtarmak mı? Cevap aslında çok basitti! … Tyler’ın sorusu zihnimde yankılanırken bir an duraksadım. Gözlerimi yere indirip içimdeki karmaşayı bastırmaya çalıştım. Emery... Onu düşündükçe içimde acı ve umut karışık bir şekilde çırpınıyordu. Ama önceliklerimi belirlemem gerektiğini biliyordum. Boş bir eve gitmek mi, yoksa aileden birini kurtarmak mı? Cevap aslında çok basitti. Emery’i geri getirmek, onu kendine kavuşturmak için ne gerekiyorsa yapmalıydım. “Emery,” diye başladım, gözlerimi tekrar Tyler’a dikerek. “Onu geri getireceğim. Ailemizden birini kaybetmeye tahammül edemem, hele de o hâlâ bir umut varken.” Tyler bana sessizce bakarken gözlerinde bir anlayış gördüm. Onun bu kararıma karşı çıkmayacağını biliyordum. Belki de içten içe Emery’i geri getirebileceğime o da inanıyordu. Fakat bu işin kolay olmayacağını da biliyorduk. Sabah erkenden Emery’nin tutulduğu odaya geri döndüm. Odaya adım atar atmaz soğuk bir rüzgar gibi içimi ürperten kasvetli hava yine üzerime çökmüştü. Emery, her zamanki gibi köşede sessizce oturuyordu. Ellerindeki bağlar onu sabit tutuyordu ama gözlerinde hâlâ o soğuk, boş bakış vardı. İçi boş bir kabuk gibi görünüyordu. İlk gün, sadece ona yaklaşıp sessizce yanına oturdum. Emery…" diye fısıldadım, ama karşılığında hiçbir tepki alamadım. Gözleri hâlâ donuktu. Ona anlatmaya başladım; Wilhelm ve Nina'nın ona yalan söylediğinden, onu bir kukla gibi kullandıklarından bahsettim. Ama sanki söylediklerim havada asılı kalıyordu. O gün saatlerce konuştum. Eski anılarımızı anlattım, birlikte geçirdiğimiz güzel zamanları hatırlattım. Ona nasıl güvendiğimi, dostluğumuzun benim için ne kadar önemli olduğunu söyledim. Ama her şey boşunaydı. Emery sanki orada değildi, bambaşka bir yerdeydi. O gece yatağıma döndüğümde gözlerimden yaşlar süzüldü. Onu geri getirmek düşündüğümden çok daha zor olacaktı. Ama pes etmeyecektim. Emery için savaşmak zorundaydım. ... |
0% |