@selinayeda_x
|
İkinci gün daha hazırlıklı gittim. Emery’nin sevdiği müziği getirdim. Onun favori şarkılarını çaldım, sesimi hafifçe yükselterek şarkılara eşlik ettim. Gözlerinde en ufak bir kıpırtı olup olmadığını görmek için gözlemledim, ama o hâlâ aynıydı. Bu sefer ona karnımdaki bebeğimden bahsettim. "Bir bebeğim olacak, Emery," dedim yumuşak bir sesle. "Senin de bu çocuğun hayatında olmanı istiyorum. Onun teyzesi olarak yanında olmanı." Bu sözler bir nebze olsun gözlerinde bir titreşim yaratır mı diye bekledim, ama sonuç yine aynıydı. İçimden geçen duyguların ağırlığı beni ezse de, her gün olduğu gibi pes etmeden devam ettim. Üçüncü gün, ona sevgiyle yaklaştım. Belki de ona olan bağlılığım, ona hissettirdiğim güven, zamanla bir fark yaratırdı. Yanına oturdum, elini nazikçe tuttum ve ona fısıldamaya başladım. "Seni hep sevdik Emery, beni ve aileni hatırla. Biz senin aileniz. Wilhelm ve Nina seni kullandı, seni yanlarına çekip bizden kopardılar. Ama biz, senin gerçek ailen, seni geri istiyoruz." Emery’nin yüzüne yaklaştım ve ona sevgi dolu sözcükler fısıldamaya başladım. Ona eski dostluğumuzdan, birlikte gülüp eğlendiğimiz zamanlardan, birbirimize verdiğimiz sözlerden bahsettim. Sevginin ve bağlılığın gücünü kullanarak onu çekmeye çalışıyordum. Onun içindeki o eski Emery’e ulaşabilmek için her şeyi deniyordum. Sesimdeki yumuşaklık, ona olan sevgimi gösteriyordu. Günler geçtikçe sabrım daha da zorlanıyordu. Fakat her gün daha fazla zaman geçiriyor, daha fazla konuşuyor, onun içindeki o ışığı yeniden yakabilmek için çabalıyordum. Dördüncü gün, Wilhelm ve Nina’nın onu nasıl manipüle ettiğini, ona nasıl yalanlar söylediklerini daha derinlemesine anlattım. Bu iki kişinin onun hayatını kararttığını, onları geride bırakmasının ne kadar önemli olduğunu söyledim. "Sen onların oyuncağı değilsin, Emery. Biz seni seviyoruz ve seni geri istiyoruz." Beşinci gün, ona hayatımdaki en değerli şeylerden bahsettim: karnımdaki bebekten, Tyler’dan, kurduğumuz yeni aileden. Ona, hayatımızda onun da bir yeri olduğunu hissettirmeye çalıştım. "Senin bir yerin var, Emery. Bizim hayatımızda senin de bir yerin var. Bu bebek seni tanısın istiyorum." Her seferinde yüzünde en ufak bir ifade değişikliği arıyordum. Gözlerindeki donukluğu, hareketsizliğini çözmeye çalışıyordum. Ama yine de o eski Emery’nin izleri hâlâ uzak görünüyordu.
Sonunda altıncı gün geldiğinde, sabahın erken saatlerinde yanına gittim. Ona bu kez daha doğrudan yaklaştım. "Beni duyuyorsun, değil mi Emery?" dedim, gözlerinin içine bakarak. "Beni duyuyorsun ve içindeki savaşı veriyorsun. Wilhelm ve Nina sana yalan söylediler, seni manipüle ettiler. Ama sen onlardan daha güçlüsün. Seni seviyorum, Emery. Hepimiz seni seviyoruz. Lütfen geri dön." Bir an, gözlerinde bir kıpırtı gördüm. O an içimde bir umut ışığı yandı. Belki de onu geri getirmeye yaklaşıyordum. Ellerini tuttum, biraz daha sıkı bir şekilde. "Bizi bırakma. Senin için buradayım, hep buradaydım. Seni kaybetmeyeceğim." Ve o an, Emery’nin gözlerinde bir şeyler değişti. Bir anlığına da olsa, o eski tanıdık bakış gözlerine geri döndü. Dudakları hafifçe titredi, gözlerinde bir şeyler kırılıyordu. "Adelia…" diye fısıldadı, sesi zayıf ve boğuk olsa da, sonunda bana döndü. "Ben… ne oldu bana?" Gözlerimden yaşlar dökülürken, ona sarıldım. "Seni geri getirdim," diye fısıldadım, kalbim sevinçle dolup taşarken. ‘’Geri döndün!’’ Emery’i geri getirme süreci beklediğimden çok daha zorlu geçmişti, ama sonunda başarmıştım. Günler boyunca ona anlattığım şeyler, ona fısıldadığım sevgi sözcükleri, hatırlattığım anılar... Hepsi bir araya gelerek onu eski hâline döndürmeye yetmişti. O artık bizimleydi. … Emery'nin gözlerinde o eski tanıdık bakışları gördüğümde, içimde bir şey kırıldı, aynı anda ise o kırıklığın yerini tarifsiz bir sevinç aldı. Onu geri getirmeyi başarmıştım. "Emery," diye fısıldadım, gözlerimden yaşlar dökülerek. O an dünyanın en güzel mucizesini yaşamış gibiydim. Ellerimi bıraktığında ise Tyler yanıma yaklaştı. İkimizin göz göze gelmesiyle birlikte kalbimde bir başka karışık duygu belirdi. Emery’nin odasında başardıklarımın mutluluğu içimde yankılanıyordu ama Tyler’ın orada oluşu başka bir karmaşaya işaret ediyordu. Tyler’ın eli omzuma hafifçe dokundu. "Adelia, gel, dinlenmelisin," dedi. Sesindeki yumuşaklık ve sabır, içimdeki yorgunluğun farkında olduğunu hissettiriyordu. Emery’nin yanında geçirdiğim saatler, günler… Artık bedenim pes etmek üzereydi ama ruhum zaferin tatlı hissiyle dinlenmek yerine savaşmaya devam etmeye hazır gibiydi. Tyler, koluma daha sıkı bir şekilde dokundu ve beni yavaşça odadan dışarı çıkardı. Yorgun bacaklarım Tyler’ın desteğiyle adım atarken, içimdeki karmaşık duygular bir araya gelip kaynayan bir kazana dönüyordu. O an hissettiğim şey, sadece zaferin sarhoşluğu değildi. Tyler’a karşı hissettiğim karmaşık bir kırgınlık da vardı, ki bu kırgınlık onun omzuna yaslandığımda beni aniden durdurdu. Ona sarıldım, kollarım bedenine sıkıca sarıldı. İçimde sevgi vardı, ona duyduğum o tanıdık hisler... Ama aynı zamanda derin bir hayal kırıklığı. Onu geri ittiğimde, yüzünde beliren şaşkınlık ve üzüntü, beni neredeyse tekrar ona geri çekilmek zorunda bırakıyordu. Fakat hayır. Bir şeyler söylenmeliydi. Sormam gereken sorular vardı. "Tyler," dedim, gözlerim onun yüzünde gezindi. "Bana söylemen gereken şeyler var, değil mi? Artık her şeyi bilmek istiyorum." Tyler’ın yüzü karardı, omuzları düşerken bir an iç çekti. Onun ne kadar pişman olduğunu görebiliyordum ama bunun üstesinden gelmek zorundaydım. Bizim için, bebeğimiz için. Tyler’ın adımları yavaşladı ve beni odamın kapısına kadar götürdü. O an, konuşmaların artık başlaması gerektiğini biliyordum. "Adelia," diye başladı, sesi derinden bir sızı ile yankılandı. "Sana her şeyi anlatacağım. Artık saklayacak bir şey kalmadı." Odaya girdik, ben yatağa oturdum, Tyler ise karşımda ayakta durdu. Gözleri, benim gözlerimden kaçıyordu sanki. Anlatmakta zorlandığını hissedebiliyordum. İçimde bir huzursuzluk vardı ama aynı zamanda cesaretimi toplamıştım. Gerçekleri bilmeliydim, ne olursa olsun. Sır yok dediği her an başka bir sır çıkıyordu ama şimdi eminim ki bu bir daha yaşanmayacaktı! "Lewis," dedi, adını zorla ağzından çıkarırken. "O, başından beri hep bir tehdit oldu. Başta düşündüğüm kadar güçlü olduğunu sanmıyordum ama yanılmışım. Hem seni, hem de bizim geleceğimizi tehdit etti." Gözleri bana döndü, içindeki acıyı ve suçluluğu görebiliyordum. "Onun varlığı, seni korumak için bazı şeyleri gizlememizi gerektirdi.’’ "Bu sadece Lewis ile mi ilgiliydi, Tyler? Yoksa daha fazlası mı var?" Sesim titredi, ama kararlılığım gözlerimden okunuyordu. "Beni korumak için sakladığınız şeyler tam olarak neydi? Beni neden gerçeklerden uzak tuttunuz?" Tyler, derin bir nefes aldı ve yere baktı. Onun söyledikleri içimde bir şeyleri kırıyordu ama aynı zamanda, hissettiğim hayal kırıklığı yerini anlamaya bırakıyordu. Her şeyi saklamışlardı çünkü beni korumaya çalışıyorlardı. Fakat bu koruma beni daha çok uzaklaştırmış, yalnız hissettirmişti. yler’ın göğsünden derin bir iç çekiş daha duyuldu. "Aileni bulmak istedim, Adelia. Onlara yardım etmek, yanlarında olmak istedim ama…" Bir an duraksadı, kelimeleri toparlamaya çalıştı. "Şehirden sürgün edildim. Geri dönemem, o dönemde hiçbir şey yapamadım. Bu yüzden ailenle ilgili durumlar konusunda hiçbir şey yapamadım, seni yalnız bıraktım. Ama geri dönebilseydim…" "Yani," diye araya girdim, sözlerini zorla sindirerek. "Sen aslında… geri dönemedin, doğru mu?" "Doğru," dedi Tyler, gözlerinde derin bir suçlulukla. "Hipnozlar sonrası sürgün yedim. Düşün insanlar tarafından sürgün yedim! Ve ben bunu yutarak kabul ettim. İyiliğiniz, sağlığınız ve yaşamınız için. Nasıl düşünebilirdim ki bu kadar kirli oynayacağını!? Amacı en başından beri aynıymış yaptığımız anlaşma anlaşma eğilmiş, hepimizi kukla gibi oynatmış! O hipnozu yaparken tek düşündüğüm sendin. Ailenle birlikteyken zorlukların üstesinden gelirsiniz diye düşündüm ama aileni senden koparacaklarını asla." Tyler’ın gözlerindeki pişmanlığı ve kederi gördüğümde, kalbim biraz yumuşadı. Fakat hâlâ içimdeki kırgınlık tam anlamıyla dağılmamıştı.. Tam bu ağır havayı yumuşatacak bir şey söylemek üzereydim ki kapı birden çaldı. Sky, içeri girdiğinde yüzünde hafif bir gülümsemeyle bize baktı. "Her şey hazır," dedi. "Artık evine dönebilirsin, Adelia. Sera ve evin seni bekliyor." Sky’ın sözleri, havadaki gerilimi bir an için dağıttı. Evin… Benim evim. İçimde bir rahatlama dalgası yayıldı. Tyler’a baktım ve yavaşça ayağa kalktım. "Gitmek istiyorum," dedim, sesim titremeden. Tyler da bana baktı, gözlerinde derin bir anlayış vardı. "Tamam," dedi. "Seninle birlikte olacağım." Artık yuvama dönme vakti gelmişti. Ama arkamda bıraktığım bu kırgınlıkların üstesinden gelmek de en az yuvaya dönmek kadar zordu. Tyler’ın yanında, Sky’ın da desteğiyle arabaya yerleştirilirken derin bir nefes aldım. Yorgunluğuma rağmen içimdeki kararlılık gitgide büyüyordu. Evet, eve dönüyordum. Ama bu, yalnızca bir dönüş değil, aynı zamanda geçmişle yüzleşmek, köklerimi bulmak ve geleceğimi şekillendirmek demekti. Sky, beni nazikçe arabanın arka koltuğuna yerleştirirken gözlerinde hafif bir endişe vardı. "Her şey yoluna girecek," dedi fısıltıyla, beni rahatlatmaya çalışarak. Tyler ise sessizce direksiyona geçti, gözleri önümdeki yola sabitlenmişti. Sessizlik bizi sararken, yavaşça yola koyulduk. Yol boyunca pencereden dışarıyı izledim. Şehrin dışına doğru ilerlerken manzara gitgide değişti; beton binalar yerini geniş ormanlara, çayırlara ve kıvrımlı patikalara bıraktı. Bir zamanlar ait olduğum topraklara geri dönüyordum ama hatıralarımda bu yerler çok uzaktaydı. Evim, çocukluğum… Aslında ben burayı hiç tanımıyordum. "Adelia, bu ev senin," dedi Tyler yumuşakça. "Dedenin ve babaannenin mülküydü. Winchster'ların gizli bir yeri." O sözleri duyduğumda, kalbimde bir kıpırtı oldu. Winchster'lar. Ailemle ilgili her şeyi bilmiyordum ama bu isim her zaman kulağımda yankılanmıştı. Onların bir avcı ailesi olduğunu biliyordum, ama evlerini, bu efsanevi mülkü hiç görmemiştim. Yaklaşık yarım saatlik yolculuğun ardından, Tyler yavaşça arabayı eski bir taş evin önüne park etti. Burası… garip bir şekilde tanıdık geliyordu. Arabadan inerken ayaklarım yere basar basmaz, derin bir nefes aldım. Hava tertemizdi, ormanın o yoğun kokusu burnuma dolarken, bu yerin sessizliği içimde bir huzur bıraktı. "Eve hoş geldin," dedi Sky, gözleriyle evi işaret ederek. Gözlerim yavaşça evin büyük, taş duvarlarına, eski çatıya ve sarmaşıkların sardığı ön cepheye kaydı. Ev, bir zamanlar içinde hayat barındırmış, şimdi ise sessizce yeniden canlanmayı bekleyen bir yapı gibiydi. Belki de çocukluğum burada geçmişti, belki de buradaki her şey, hatırlamadığım o yıllara dair izler taşıyordu. İlk adımımı attığımda taş merdivenler hafifçe gıcırdadı. Kapıyı Tyler açtı, ve içeriye adım attığımda bir an için duraksadım. Burası… sanki bir zamanlar dolu dolu yaşanmış, ama şimdi terk edilmiş bir yerdi. Koridordaki eski halı, duvarlardaki solgun tablolar, köşedeki vitrin dolabı… Hepsi bana yabancı, ama bir o kadar da tanıdık geliyordu. "Bu ev senin kanından olanların eviydi," dedi Tyler arkamdan. "Babaannen ve dedenin, avcı Winchester ailesinin." Duvarlardaki fotoğraflara baktım. Eski, siyah beyaz karelerde genç bir çift, muhtemelen dedem ve babaannem. Biraz daha dikkatlice baktığımda, onların yanındaki küçük bir kız çocuğunu gördüm. O kız ben miydim? Bir an için hatıralarımın derinliklerinde kayboldum ama hiçbir şey net değildi. Her şey sisli ve belirsizdi. Yavaşça evin içinde ilerledim. Zemin tahta döşemelerle kaplıydı ve her adımımda hafifçe gıcırdıyordu. Salon genişti, büyük bir şömine, yanındaki eski koltuklar, tavandan sarkan bir avize… Eski bir ihtişamın izlerini taşıyan ama zamanın yıprattığı her şey. İçimi bir hüzün kapladı. Burada bir zamanlar kahkahalar, sohbetler, belki de avcı hikayeleri yankılanmış olmalıydı. "Adelia, bodrumu da görmelisin," dedi Tyler. Başımı ona çevirdim. Bodrum? Orası bir şeylerin saklandığı yer miydi? Winchester ailesinin sırları mı oradaydı? Merdivenleri yavaşça inerken, bodrumun havası daha serindi. Duvarlar taş, tavan alçaktı. Tyler bir lambayı yaktı ve ışık bodrumun karanlık köşelerine yayıldığında, gözlerim büyük bir dolaba takıldı. Dolabın kapakları, eski avcılık ekipmanlarıyla doluydu. Oklar, yaylar, çeşitli silahlar… Dedemin ve babaannemin avcılık eşyaları olmalıydı. Ama asıl ilginç olan, duvarda asılı büyük bir haritaydı. Eski, sararmış bir kağıda çizilmiş olan bu harita, şehrin dışındaki kırsal alanları gösteriyordu. Haritada birkaç işaretleme vardı. Çember içine alınmış bazı bölgeler dikkatimi çekti. "Bu harita, ailenin eski mülklerine ve avcıların gizli bölgelerine işaret ediyor olabilir," dedi Tyler. Daha fazla incelemek için biraz eğildim. Harita, babamın avcılık alanlarını mı gösteriyordu? Yoksa ailemin sakladığı sırları mı? Tyler'ın sesi beni düşüncelerimden çıkardı. "Bir de serayı görmelisin." Sera… Bu yerin bir diğer gizemi. Tyler'la birlikte evin arka tarafına çıktık. Geniş bir bahçenin sonunda, eski ama sağlam görünen bir sera vardı. Camdan yapılmış duvarları ve yeşil metal çerçevesiyle ışıl ışıl parlıyordu. Adımlarım hızlandı, sanki orada beni bekleyen bir şeyler vardı. Seraya girdiğimde, burnuma yayılan bitki kokuları ve çiçeklerin renk cümbüşü beni şaşırttı. İçeride her köşeye yayılmış bitkiler, saksılarda büyüyen şifalı otlar vardı. Kurtboğan, mine çiçeği ve daha birçok nadir bitki… Babamın, belki de büyükannemin yetiştirdiği bu bitkiler, avcıların işine yarayan şifalı bitkiler olmalıydı. "Bu bitkiler özel," dedi Tyler, etrafı inceleyerek. "Kurt adamlara ve vampirlere karşı kullanılabilecek bazı bitkiler bunlar. Winchester ailesi, sadece avcılıkta değil, bitki biliminde de oldukça başarılıydı." Elleriyle bir bitkinin yaprağını nazikçe okşadı. Serada bir köşeye ilerleyerek küçük tohumların olduğu bir kutuyu açtım. İçinde, farklı etiketlerle ayrılmış tohumlar vardı. Bazıları tanıdık, bazıları ise gizemliydi. Belki de bunlar, Winchester'ların koruduğu sırların bir parçasıydı. Burası… sadece bir ev değil, aynı zamanda bir mirastı. Kendime ait bir geçmişi, bir geleceği bulduğum yer. Tyler boğazını temizledi ve devam etti. ‘’Bir de bu var.’’ Elinde çelikten bir kutu tutuyordu. Yanına gidip kutunun kapağını kaldırdığımda bir not fark ettim. ‘’Doğuştan insanüstülerin mirası, kan ritüelinin gizemleri, ölümcül kazığın hammaddesi!’’ Tyler sözlerime başını onaylarken bakışlarım Tyler’a kaydı. ‘’Winchesterler en büyük vampir avcısı ailesiydi ve herkesten, her şeyden önce çoktan doğuştan vampir doğanların öldürüleceği kazığın bilgisine ve yerine de sahip!’’ Tyler bir kez daha başını salladı Sky da ona eşlik etti. ‘’Doğuştan vampir avcısı olarak doğsak da Adelia bizden de bir şey saklandı. En büyük avcı ailesi ve yardımcısı olmanın onurunu, en yaşlı vampir avcılarının soyundan geldiğimiz gerçeği. Her ne kadar avcı olarak büyüsek de bunlardan uzaktık işte. Herhangi bir saklanan sır değildi ayrıca bu ailemizin mirasıydı. Her zaman sırrın işinde bir yaşam bulmuşken kendimize şimdi büyüdük ve bazı şeyleri öğrenmenin vakti de geldi.’’ Bakışlarım Sky’a kayarken şaşkındım. ‘’Bunu ne zamandır biliyordun?’’ diye sorduğumda omzunu silkti. ‘’Şehre geri dönüşümün sebeplerinden birisiydi. Duyduğum şeyi tamamen öğrenmem gerekliydi. Ve artık öğrendim, seninle birlikte!’’ Sky’ın bu itirafı, içimde büyük bir fırtına koparmıştı. Her şey çok hızlı ilerliyor, üzerimize düşen miras gitgide ağırlaşıyordu. Tyler’a doğru başımı çevirdiğimde, onun gözlerinde de aynı sorumluluğu ve ciddiyeti görebiliyordum. ‘’Burada kalacağım Tyler ama bana sürü bölgesinde kalan eşyalarım lazım.’’ Sözlerime karşın Tyler sadece olumsuzca başını salladı. Ardındansa devam etti. ‘’Şimdi gidemeyiz, eşyalar sürüyle birlikte sürü evine dönerken getirilir. Bu süreçte sana yeni eşyalar alabilir ve dolabını düzebilirim. İstediğin her şey burada olacak, Adel.’’ Onun bu sakin ve kararlı sözleriyle bir süre dirensem de, sonunda kabul ettim. Kanada’ya geri dönmek ve kıyafetlerimi almak bu kaosun içinde kendimi düşünmek olurdu, özellikle sürüden bir sürü kayıp çıkmış iken! Tyler’ın haklı olduğunu kabul ettim ve başımı salladım. Yeni bir başlangıç… belki de gerçekten ihtiyacım olan şey buydu. O günden itibaren, Tyler, Sky ve ben evimizi düzenlemeye başladık. İlk iş olarak, eşyaları ve ihtiyacımız olan her şeyi almak için şehirdeki mağazaları gezdik. Birçok yeni eşya ve mobilya aldık. Her bir parçayı dikkatle seçtik; bu yeni evin sadece bir mekan değil, aynı zamanda bizi yansıtan bir yer olmasını istiyordum. Tyler, benim yanımda sürekli destek oldu. Klasik tarzdaki mobilyaları sevdiğimi bildiğinden, her şeyin eskiyle modernin birleştiği bir tarzda olmasını sağladı. Kocaman bir yemek masası, geniş, rahat bir koltuk takımı ve duvarlara asmak için farklı tablolar seçtik. Ev, yavaş yavaş sıcak ve yaşanmışlık dolu bir yuvaya dönüşüyordu. Her alışverişten döndüğümüzde evi adım adım yerleştiriyorduk. İlk gün salonu, sonra yatak odalarını ve çalışma odasını düzenledik. Eski fotoğraflar, babamdan kalan eşyalar ve avcılık araçları bodrumda saklıydı, ama onları da yavaş yavaş yukarı çıkararak evin bir parçası haline getirdim. Her geçen gün karnım daha da büyürken bu miniğimizin evdeki ilk gülücüklerini ve bu evdeki ilk adımlarını hayal ettim. Bir zamanlar Tyler ile kurduğum hayaller şimdi Tyler’sız mı gerçekleşiyordu? O benim oğlumun babasıydı, parmağımda taktığım yüzüğün bağlı olduğu adam! Her şeyi silip atmak o kadar kolay değildi. Ne Tyler’ı ne de geçmişi! Ve ne de Lewis’e duyduğum öfkeyi! Lewis’e öfkeliydim işte. Onu öldüremediğim için de öfkeliydim! Ve bu öfke sadece Tyler ile olan ilişkimize hasar veriyordu. Tyler beni seviyordu. Ve bense onu. Ve de bir ay sonra bebeğimiz dünyaya gelecekti. Sorun neydi o halde? Sorun tam olarak neydi? Tüm bu hafta böyle geçmişti. Geceleri yorgunluktan uyuklayarak, öğlen de kalkıp işe koyularak sera ile evi düzenleyip düzelterek. Serayı baştan aşağı yenilemeye karar verdik. Eski, yıpranmış camlar değiştirildi, içindeki raflar ve saksılar yenilendi. İçerideki bitkileri düzenledik, yeni tohumlar ektik. Kurtboğan, mine çiçeği ve diğer şifalı otlar için ayrı bölümler yaptık. Tyler, seranın içinde bana yardım ederken, bitkilerin avcılar için ne kadar önemli olduğunu anlatıyordu. Bu süreçte her geçen gün, içimdeki güç yeniden filizleniyordu. Geçmişimden kopmuş gibi hissetsem de, bu yeni hayat bana yeni umutlar ve yeni bir anlam kazandırıyordu. Tyler ve Sky, bana sürekli destek oldular. Serayı her gün biraz daha güzelleştirdik. Tohumlar filizlenmeye başladığında, bahçede dolaşırken içimde bir huzur buldum. Bu bitkiler, sadece avcılar için değil, benim için de bir hayat sembolüydü. Hem geçmişimle, hem geleceğimle bağ kurmamı sağlıyordu. Her şey yerli yerine otururken, ev ve sera artık birer yuvaya dönüşmüştü. Yavaş yavaş bu yeni başlangıca alışıyor, kendimi yeniden inşa ediyordum. Tyler’ın dediği gibi, bu gerçekten bir yeniden doğuştu. Sonunda, geceler boyu süren çabalar ve emeklerimizin karşılığını almıştık. Ev artık tam anlamıyla benimdi. Sadece duvarları değil, içindeki her şey de bana aitti. Ve bu yeni başlangıçla, geçmişte bıraktığım her şeyi geride bırakmaya hazırdım. Son aşama olarak gardırobuma yeni kıyafetler için alışveriş yaptığımızda evim, yuvam, yaşam alanım tamamen hazırdı. Tozlu mülk yerini huzur dolu bir nefese bıraktığında rahatlayarak yeni alınan rahat kanepeye oturdum. Burası benim evimdi, benim mülküm, geçmişimin izi ve geleceğe ise yatırımım! … Evin içinde huzur dolu bir nefes alırken, gözlerim yeni düzenlenmiş odaya kaydı. Tozlar çoktan silinmiş, mobilyalar yerleşmiş ve yuvam dediğim bu yer gerçekten benim olmuştu. Kalbim, içimde büyüyen minicik bebekle birlikte dolup taşıyordu. Sky ise yanımda her zaman bir kardeş gibi duruyordu. O da benimle birlikte serada günlerce çalıştı. Sky ile çocukluğumuzdan kalan hatıraları yâd ettiğimiz gecelerde, her zaman birlikteyken güvende hissettiğim o eski zamanlara dönerdik. Bir akşam yemeğinde, eski günleri anarken Sky’a döndüm ve gülümseyerek sordum: "Hatırlıyor musun, küçükken bahçede oynadığımız günleri? Annem bizi sık sık uyarırdı, ama biz yine de gizlice avcılık oynardık." Sky, gözlerinde hınzır bir parıltıyla başını salladı. "Elbette hatırlıyorum. Bir seferinde o kadar derinlere gitmiştik ki, kaybolduğumuzu sanmıştık." Güldüm. "O zamanlar hayat ne kadar basitti değil mi? Şimdi ise… her şey çok daha karmaşık." Sky, derin bir nefes alarak omzumu sıvazladı. "Evet, ama seninle birlikte olduğumuz sürece, her şeyin üstesinden geliriz." Bu sözler, içimde biraz olsun bir huzur bırakıyordu. Sky'ın varlığı, bu zor zamanlarda bana dayanma gücü veriyordu. Ama yine de her şeyin tam olarak düzelmediğini biliyordum Tyler, evi ve serayı tamamen halletmemizin ardından gitmişti. Ondan istediğim zamanı bana şimdi bu yeni evimde mi veriyordu? Tyler’ın yokluğu ve aramızdaki mesafe, her geçen gün daha fazla hissediliyordu. … Yoğun geçen sera günleri ve eğlenceli akşam yemeklerinin ardından bir sabah yine ve yine kahvaltı sonrası seradaydık. Sera işleri beklemez! Sky ve ben, serada günlerdir hummalı bir şekilde çalışıyorduk. Yıpranmış raflar söküldü, yerine sağlam ve yeni raflar yerleştirildi. Eski toprakları temizleyip, yerine taze ve verimli topraklar koyduk. Elimizdeki kurtboğan, mine çiçeği ve diğer şifalı bitkilerin tohumlarını dikkatlice ekiyorduk. Sky her zaman olduğu gibi disiplinli ve kararlıydı. O, bir şey yaparken tam anlamıyla odaklanırdı ve her detayın mükemmel olmasını sağlardı. Seranın camlarını parlatırken Sky, "Bitkiler sadece avcılar için değil," diye bir açıklamada bulundu. "Bu bitkiler senin için de bir yaşam kaynağı olacak. Sadece avcıların hayatını kurtarmakla kalmayacak, aynı zamanda seni de iyileştirecek." Onun sözlerini dinlerken, içimdeki gücün yavaş yavaş geri geldiğini hissettim. Evet, bu bitkiler benim de bir parçam olmuştu. Ama içimde başka bir güç daha büyüyordu; karnımın içindeki bebek, her geçen gün daha belirginleşen varlığıyla bana hem huzur hem de sorumluluk getiriyordu. Sky bitkilerle ilgili bazı teknik detaylar anlatırken, birden midemde bir sancı hissettim. Acı dalgası hızla yayıldı. Karnıma sarıldım, nefesim bir an kesildi. Sky hemen fark etti. "Adelia, iyi misin?" diye sordu, sesi telaşlıydı. Bir an konuşamadım, sancının şiddeti gözlerimi yaşartmıştı. Sky, hızla yanıma geldi ve beni dikkatlice bir sandalyeye oturttu. "Derin nefes al, bu sadece bir sancı olabilir," dedi sakinleştirici bir tonda. Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım, ama sancı geçmiyordu. Ellerim karnımda, içimde bir şeylerin daha da sıkıştığını hissettim. Gözlerim kapanmaya başlarken, seranın içine bir gölge düştü. O an hissettim… Tyler. Gözlerimi açtığımda, gerçekten de Tyler oradaydı. Sanki gölgelerden çıkmış gibi, ansızın yanımızda belirmişti. Gözleri bir an Sky ile buluştu, sonra hızla bana yöneldi. Gözlerinde yoğun bir endişe vardı. "Adel." dedi, sesi titrek ama kontrollüydü. "Buradayım." Tyler her zaman böyleydi, gölgelerin içinde bir koruyucu gibi dolanır, bana bir şey olursa anında yanıma gelirdi. Her ne kadar mesafeli gibi dursa da, aslında hiç yanımdan ayrılmamıştı. Bu düşünce, içimde hem bir güven duygusu hem de karmaşık bir his yaratıyordu. Neden şimdi, neden bu şekilde? Tyler’ın sıcak elleri, karnımdaki sancıları biraz olsun dindirmek istercesine karnıma dokundu. "Nefes al, Adel. Her şey yoluna girecek," dedi, sesi artık daha yumuşak ve sakinleştiriciydi. Sky da bir adım geri çekilerek Tyler’a yol verdi. Sky’ın sesini uzaktan duyar gibi oldum. "Sadece biraz yorgunluk olabilir, ama dikkatli olmalıyız. Sadece dinlenmesi gerekiyor." Tyler, beni kucaklar gibi destekledi ve nazikçe ayağa kaldırdı. "Seni odana götüreceğim," dedi, gözlerinde kararlılık vardı. Her zaman olduğu gibi, kontrol Tyler’daydı. İçimde bir şeyler hala karışık olsa da ona güveniyordum. Tyler’ın hep gölgelerde beni izleyip, tehlike anında ortaya çıkması… Bu düşünce beni rahatlatmıştı. Her zaman yanımdaydı, aramızdaki kırgınlıklara rağmen. Yanımdaydı ve de değildi. İstediğim mesafeyi bana verse de kontrollü bir mesafe idi bu. Ve artık o şu an yanımda iken başka yapacak hiçbir şeyim yoktu. Yavaş adımlarla seradan çıkarken, Tyler’ın varlığı hem bir güven hem de bir ağırlık gibiydi. Sky arkamızdan sessizce yürüyordu, ama bakışları sürekli benim üzerimdeydi. Eve vardığımızda, Tyler beni dikkatlice yatağa yatırdı. Gözlerimdeki endişeyi görmüştü, ama ne diyeceğimi bilemiyordum. Bir süre sessizlik içinde kaldık. Tyler beni izlerken, içimde büyüyen karışıklık yüzünden bakışlarımı ondan kaçırdım. O benim oğlumun babasıydı, beni her zaman korumuştu. Tyler’ın gözlerinde bir anlık acı belirdi. "Adelia… seni korumak için ne gerekiyorsa yaptım," dedi yavaşça. "Ama bunu tek başıma yapamam. Sana ihtiyacım var." Bir an ona bakakaldım, ama sözleri boğazımda düğümlendi. Sky, bu sessizliği bozmak için hafif bir öksürükle yanımıza geldi. "Adelia dinlenmeli, Tyler. Bu gece onun yanında olmalısın." Tyler başını salladı ve bana daha yakın oturdu. Ellerini yine karnımın üzerine koydu, bu sefer içimdeki sancıdan daha fazlası vardı. Sanki her şeyin ötesinde bir bağ oluşuyordu. O an, onun gerçekten hep yanımda olduğunu ve asla vazgeçmediğini fark ettim. Ama yine de içimdeki korku ve öfke… Lewis yüzünden her şey altüst olmuştu. Bu öfke, Tyler ile aramızdaki mesafeyi artırıyordu, bunu da biliyordum. Sky, sessizce odadan çıkarken bana son bir bakış attı. "Dinlen, Adelia. Yarın daha iyi hissedeceksin." Tyler ise yanımda oturmaya devam etti. Ellerimi avuçlarına aldı ve beni izledi. "Seni asla bırakmayacağım," diye fısıldadı. "Ne olursa olsun…" O gece uzun sürdü, ama en sonunda, içimdeki karışıklık ve sancı hafifledi. Tyler yanımda olduğu sürece, bir şekilde her şeyin düzeleceğini hissediyordum. … O gece, sancılarla başlayan ağrılar bedenimde yankılanırken, Tyler’ın yanımda oluşu garip bir huzur veriyordu. Karnımda hissettiğim sancı zamanla yavaşladı, ama kalbimdeki sancı hâlâ bir yerlerdeydi. Onun sıcak elleri ellerimi kavrarken, içimde kaybolmuş olan güven hissi yavaşça geri gelmeye başladı. Tyler'ın nefesini duyabiliyordum. Ellerimi sıkıca tutmaya devam ederken, gözlerinde o tanıdık kararlılığı gördüm. Sessizliği bozan o oldu. “Adelia,” dedi, sesi derinden gelen bir tınıya sahipti. “Seni incitmek istemedim. Hep seni korumaya çalıştım. Ama bir şekilde hep seni daha da uzağa ittim.” Gözlerimde biriken yaşları bastırmaya çalıştım. Hissettiklerim öylesine yoğundu ki. Tyler’ın bana zarar vermek istemediğini biliyordum, ama içimde birikmiş olan öfke ve korku yüzünden ona karşı duvarlar örmüştüm. Onun sevgisi her zaman oradaydı, ama benim kendi acılarım, onu görmemi engellemişti. “Tyler…” diye fısıldadım. Sözlerim boğazımda düğümlendi, gözlerim yaşla doldu. Onun bakışlarından kaçamadım, ama sonunda içimdeki kelimeler döküldü. “Sana kızgındım. Olan her şeyden dolayı. Lewis yüzünden, sakladıkların yüzünden… ama aynı zamanda seni hep sevdim.” Tyler’ın kaşları hafifçe çatıldı, o anın ciddiyetini hissettim. “Biliyorum. Ben de bana kızgın olurdum Adel.’’ Ama senin için doğru olanı yapmaya çalıştım. Kendi yöntemlerimle…” Bir süre sadece birbirimize baktık, sessizliğin içinde kaybolmuş gibiydik. Onun gözlerinde sevgi vardı, ama aynı zamanda derin bir pişmanlık da hissediliyordu. Ve o an, içimdeki öfkenin aslında sadece korkudan kaynaklandığını fark ettim. Korku, onu kaybetmekten, gelecekteki hayatımızın belirsizliğinden… Ama o burada, tam karşımdaydı. Ve her zaman yanımdaydı. Ellerimi avuçlarında sıktı, bakışları ciddiydi ama aynı zamanda yumuşaktı. “Seni bir daha asla hayal kırıklığına uğratmayacağım. Sana söz veriyorum, Adel. Bundan sonra her adımı birlikte atacağız.” Bu sözler, içimdeki o ağır taşın hafifçe yerinden oynamasına neden oldu. Ona olan güvenim kaldığı yerden hiç eksilmemişçesine devam ediyordu. Onu sevdiğimi biliyordum. Ve o da beni seviyordu. Bu kadar basit bir gerçek neden aramızda bu kadar büyük bir engel yaratmıştı? Tyler bir adım daha atarak başucuma oturdu. Yavaşça başımı kaldırdığımda beni dizlerinin üstüne aldı. Sanki yılların özlemini çekiyormuş gibi. Onun kokusu, sıcaklığı… Hepsi tanıdıktı. Elimi, karnımın üzerindeki elinin üzerine koyduğumda, içimde büyüyen oğlumuzun varlığı da bize katıldı. Bu anın bir parçasıydı, bizi birbirimize bağlayan o güçlü bağın somut bir kanıtıydı. Gözlerim yarı açık, zihnim geçmişin karanlık köşelerinde geziniyordu. Tyler’ın elleri, ellerimi nazikçe kavramıştı. Yüzündeki endişe, her zamanki güçlü ve kararlı görüntüsünün arkasında bir kırılganlık barındırıyordu. Sanki, bu gece tüm acıları ve yükleri sırtında taşımaya gönüllüydü. Bir süre sonra, sancılarım azalmaya başladığında, Tyler, başımı omzuna yasladı. “Adelia,” diye fısıldadı. “Özür dilerim. Bunu yaşaman gerekmedi. Yalnızca seni korumak istedim. Ama belki de seni kaybetme korkusuyla başa çıkamadım.” Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Tyler, gözlerimi dikkatle inceledi. “Seninle olmak, bu karanlıkları geçmemde en büyük destek oldu,” dedi. “Belki de bu gece, sadece birbirimize sarılarak geçirmeliyiz. Korkularımızı ve acılarımızı birlikte göğüsleyerek. Birbirimizi yeniden bulabiliriz.” O an, kendimi Tyler’ın kollarında daha huzurlu hissettim. Onunla olan bu an, ikimizin de yaşadığı zorlukların ve kayıpların üstesinden gelmemizde bir dönüm noktasıydı. Gözlerimdeki yaşlar, yavaşça silinirken, Tyler’ın parmakları gözyaşlarımı sildi. “Bir isim düşündün mü?” diye sordu, sesi yumuşak ve nazikti. Bir an duraksadım. Bir isim… Oğlumuz için bir isim seçmek, hayatımızın bir dönüm noktasıydı. Geleceğimizin bir sembolüydü. “Henüz karar veremedim,” dedim hafifçe gülümseyerek. “Ama onun özel biri olacağını biliyorum. Adını taşırken güçlü ve sevgi dolu biri olmalı.” Tyler başını salladı, gözlerinde derin bir düşünce vardı. “Güçlü ve sevgi dolu…” diye tekrarladı. “Peki, ya ‘Elias’?” dediğinde, bu ismi ilk kez duymuş gibi hissettim. Elias… Güçlü, asil ve anlam dolu bir isimdi. ‘’Bilmiyorum.’’ diyerek başımı salladım. Ardındansa ekledi Tyler. ‘’Ya da Damien.’’ Tyler’ın sözlerine karşın ben söze girdim. ‘’ Elias mı olsun, Damien mı?” dedim, düşündürücü bir ifadeyle. “Her ikisi de güçlü ve anlamlı isimler.” ‘’Damien…’’ diye fısıldadı Tyler, ardından gözleri parladı. “Elias, yüceliği ve koruyuculuğu simgeliyor. Damien ise güçlü ve cesur bir karakteri çağrıştırıyor. Her ikisi de bebeğimiz için harika isimler.” Bir süre sessizce düşündükten sonra, aramızda bir bağ kurmuş gibi hissettim. Her ikisi de bizim için özel ve anlamlı isimlerdi. Geçmişimiz ve geleceğimizin birleşiminde, bu isimler bize umut ve yeni bir başlangıç sunuyordu. ‘’Belki de ikisi de olmalı.’’ Diye düşündüm. Tyler bana gülümserken fısıldadı. ‘’Damien Elias.’’ Bir süre sessiz kaldık, ama bu sessizlik rahatsız edici değildi. O anın huzurunu yaşıyorduk. İçimdeki öfke yavaşça çözülürken, yerini derin bir sevgi ve şefkat aldı. Tyler’la olan tüm kavgalarımız, kırgınlıklarımız bu anın içinde eriyip gitmişti. Yılların acısı, pişmanlığı ve yanlış anlaşılmaları, sadece bu tek an için var olmuş gibiydi. Bu an, yeniden başlamanın, yeniden bir olmanın anıydı. Tyler, beni yavaşça kollarına aldı. Onun sıcaklığıyla içimde büyüyen o boşluk dolmaya başladı. Artık bir eksiklik yoktu. Onunla, oğlumuzla, geleceğimizle bütün bir aile olacaktık. O an, hiç ayrılmamışız gibi hissettim. Sanki bütün bu zaman sadece bir rüya gibiydi. Tyler’ın varlığı her zaman güçlüydü, ama şimdi onunla olmanın verdiği huzur her şeyden daha ağır basıyordu. “Neden bu kadar uzun sürdü?” diye fısıldadım. “Bilmiyorum,” dedi yavaşça. “Ama artık önemli olan, birbirimizi bulmuş olmamız.” O gece, birbirimizin kollarında yeniden bulduk kendimizi. Tyler, bana geçmiş yüzünden yaşattığı acıları telafi etmek için hazırdı. Ve ben de ona güvenmek, ona yeniden sarılmak için. O gece, ne öfke ne de pişmanlık vardı. Sadece sevgi, sadece özlem ve birbirimize olan bağlılık. Gece boyunca hiç ayrılmadık, hiç konuşmadık belki de ama her dokunuş, her sarılış aramızdaki tüm kırgınlıkları siliyordu. Biz bir aileydik, birbirine yürekten bağlı aile. Ve de öyle kalacaktık her daim. Kırgınlıklara rağmen kopmadan ve birbirimizi sevmekten usanmadan. Biz böyleydik işte. Birbirimizi dört yıl beklemişken ufacık haftalar bize engel değildi. Nina’nın ve Wilhelm’in oyunları, Lewis’in nankörlükleri… Hiçbiri engel olamamıştı. Biz her zaman barışmasını bildik, her şeyi unutmasını da öyle. Ve şimdi üç kişilik mükemmel bir takım, koca bir aile olacaktık. Tyler, ben ve oğlumuz! Gece ilerledikçe, Tyler ve ben, geçmişteki tüm kırgınlıkları ve acıları geride bırakma kararı aldık. Geleceğe umutla bakarak, birbirimize daha sıkı sarıldık. Tyler, geceyi benimle geçirirken, yavaş yavaş uykuya daldım. Sabahın ilk ışıkları odayı aydınlatmaya başladığında, ikimiz de artık hazırdık. Geçmişi geride bırakmaya, oğlumuz için yepyeni bir sayfa açmaya hazırdık. Tyler’ın gözlerinde gördüğüm sevgi ve kararlılık, bana her şeyin yolunda olduğunu gösteriyordu. Biz, her şeye rağmen birlikteydik. … Karnımda büyüyen minik hayat, gün geçtikçe daha belirgin bir hale geliyordu. Bunu sadece göbeğimin belirginleşmesinden değil, içimdeki her hareketin, her tekmenin bana hissettirdiklerinden de anlayabiliyordum. Bu sabah, uyanmak için yatağımdan kalkarken, göbeğimdeki hafif bir ağrı ve gerginlik hissiyle gözlerimi araladım. Son birkaç gündür bu tür sancılar yaşamak günlük rutinimin bir parçası olmuştu. Karnımda bir hareketlenme hissettim. Minik tekmeler, ellerimin içiyle göbeğimi nazikçe okşadığımda kendini belli ediyordu. Bebeğin hareketleri artık daha güçlü ve düzenli hale gelmişti. Bazen bir tekme ya da dönüş, beni hem şaşırtıyor hem de mutlu ediyordu. Bu hislerin ardından, içimdeki sıcaklık ve sevgi duygusu büyüyordu. Ancak, bu mutluluk bazen fiziksel zorluklarla karışıyordu. Yatakta yavaşça oturdum ve birden karnımda keskin bir kramp hissettim. Nefesimi kontrol altında tutmaya çalışırken, vücudumun verdiği bu tepki beni endişelendirmişti. Krampların geçici olduğunu ve genellikle bebeğin pozisyonu ya da rahmin büyümesiyle ilgili olduğunu biliyordum, ama bu, ağrı her geldiğinde beni huzursuz ediyordu. Ellerimle karnıma masaj yaparak rahatlamaya çalıştım, ama bu bazen işe yaramıyordu. Tyler yanıma yaklaşıp yatağın köşesine oturduğunda ondan destek görmek istercesine elimi uzattım. Elimi sımsıkı tutarken karnıma giren kramplarla elini daha da sıkmaktaydım. ‘’Geçecek her şey sevgilim.’’ Tyler’ın destekleyici fısıltıları kulağımı okşarken başımı göğsüne yasladım. Göğsünde rahatlamaya çalışırken mutfaktan kahvaltı kokuları yükselmişti. Sky… Tyler’ın göğsünden kalktığımda bana nazikçe elini uzattı. Birlikte mutfağın yolunu tuttuğumuzda yemek yemek için fazlasıyla heyecanlıydım. İştahım tamdı, bu küçük kurt fazlasıyla yemek ihtiyacı hissediyordu! Tyler’ın sesi sakinleştirici bir etki yaratsa da, bazen sadece geçici rahatlama sunuyordu. Her gece, yorgunluk ve ağrılarla dolu geçen bir günün ardından, huzur bulmak için uykumu almaya çalışıyordum. Geceleri sırtüstü yatmak zorlaşıyordu çünkü karnımın büyüklüğü, belime ekstra bir yük bindiriyordu. Bir yastık yardımıyla kendimi daha rahat hissetmeye çalıştım, ama uykusuzluk çoğu zaman dinlenme fırsatını elimden alıyordu. Günler geçtikçe, evde ve serada çalışmanın, işlerin düzenlenmesinin bana verdiği huzur bir nebze rahatlatıcı oluyordu. Tyler ve Sky ile birlikte çalışırken, hem zihin hem de beden olarak daha aktif hissetmeye başladım. Serayı düzenlerken, bitkilerin arasında dolaşmak, bana bir tür huzur ve kaçış sunuyordu. Kurtboğan ve mine çiçeği gibi bitkilerle ilgilenmek, geçmişin karmaşasını bir nebze de olsa unutturuyordu. Günler geçerken, bu yeni hayatı kabullenmeye başladım. Tyler ve Sky ile geçirdiğimiz her an, bana hem güç hem de umut veriyordu. İçimdeki sancılar ve zorluklar, her geçen gün biraz daha azalıyordu. Ve belki de en önemlisi, bebeğimizin doğmasına sadece birkaç hafta kalmıştı. Tüm bu zorluklara rağmen, umut dolu bir geleceğe adım atmanın mutluluğunu yaşıyordum. … Sera çıkışı evin içine adım atarken, her şeyin artık yerine oturduğunu hissettim. Tyler ve Sky, evin her köşesine sevgiyle dokunmuş, her şeyin düzenli ve hazır olduğundan emin olmuştu. Sera, tüm eski ihtişamını yeniden kazanmış, hayatla dolmuştu. Her bitki ve her tohum, geleceğimiz için bir umut ışığı taşıyordu. Gün geçtikçe, Tyler ve Sky, evin içini düzenlemeye devam ettiler. Tyler, zamanının büyük bir kısmını yanımda geçirirken, Sky ise serada bana yardımcı oldu. Her gün, birlikte çalışarak evin ve seranın son halini almak için çaba gösterdik. Bir akşam serin havada bahçede otururken Tyler’ın kolları arasındaydım. Melez benliğimi sanki soğuktan korumak istercesine kollarımı okşarken göğsüne iyice yaslandım. Artık Sky yanımızda yoktu. Tyler ve ben de günlerdir baş başaydık. Kasım aylarının ortalarındaydık, belki de sonlarında. Sonbaharda sera işi biraz acayipti değil mi? Bu da bizim küçük sırrımız olsun!.. … Tyler, ellerini belimden kaydırarak sırtıma nazikçe masaj yaparken gözlerim kapanmıştı Tyler ise o an söze girdi. ‘’Bebeğimizin ismine karar verdin mi sevgilim?’’ Gözlerim Tyler’ın sorusu ile bir kez daha açıldığında elleri belimi tamamen sarmış ve büyümüş karnımı okşamaktaydı. ‘’Anne sana isim koydu mu bakalım?’’ Tyler karnımı okşamaya devam ederken gülümsedim. ‘’Ben hormonsal dengesiz yaşamaktan sıkıldım Tyler!’’ diye iç çekerken bakışları şaşkınlıkla buldu beni. ‘’Ben çok duygusalım. Öfke üst düzey hüzün üst düzey! Sırf bunun yüzüne hıncımı da senden çıkardım zaten!’’ Gözyaşlarım istemsizce akarken, Tyler’ın gülüşünü hissettim. O gülüş, bana derin bir huzur veriyordu. Tyler, beni sıkıca kucaklayarak, bedenine yasladı ve yanağıma nazikçe bir öpücük kondurdu. Ardından kulağıma fısıldadı, “Gel bakayım buraya cimcime!” Sözleri, içimi aydınlatan bir melodi gibi kulağımdan geçip, ruhuma dokundu. “Seni hiç bırakmayacağıma dair söz vermiştim değil mi? Ben senden vazgeçmem, hiçbir zaman.” Bu sözler, içimdeki karmaşanın ve duygusal dengesizliğin bir nebze olsun hafiflemesine neden oldu. Onun kollarında, güven ve huzur bulmuş olarak, kendimi yeniden toparlamaya başladım. Tyler’ın varlığı, bana hem güç hem de destek sağlıyordu. Onun yanında olmak, tüm endişelerimi ve korkularımı hafifletmişti. “Tyler,” dedim, sesimdeki duygular belirginleşerek, “sana her şey için teşekkür ederim. Beni her zaman anladın ve destekledin Bir süre sessiz kaldık, bahçenin serin havasını içimize çekerken. Tyler’ın elleri, karnımda nazikçe dolaşırken, içimdeki huzuru ve sevgiyi daha da derinden hissettim. Bu an, hem geçmişin hem de geleceğin birleşimiydi. Tyler’ın kollarında, gözlerimi kapatarak, kendimi tamamen rahatlamış hissettim. Her şeyin yoluna girdiğini, Tyler’ın ve bebeğimizin varlığının bana nasıl bir anlam kattığını düşündüm. İçimdeki duygusal karmaşayı ve endişeleri bir kenara bırakıp, gelecekte bizi bekleyen yeni başlangıçları ve umutları kucakladım. O gece, bahçede Tyler ile geçirdiğimiz anlar, bana sadece huzur değil, aynı zamanda sevgi ve bağlılık da kazandırmıştı. Damien… Kalbimde bir sıcaklık hissettirmişti, sanki bu isim tam da oğlumuz için yaratılmıştı. Başımı salladım, hafif bir gülümsemeyle. “Damien.” dedim. “Oğlumuzun adı Damien olsun.” Tyler da gülümsedi. ‘’Damien…’’ dedi, benimle tekrar etti. ‘’Ne de güzel bir isim böyle.’’ … Damien’ı beklemek, bize yeni bir hayatın ve mutluluğun kapılarını aralayacak bir sembol gibiydi. Tyler ve ben, bu yeni başlangıcı, geçmişin derinliklerinden gelen güçle kucaklayarak, geleceğe umutla bakıyorduk. Yeni gün, geçen her gün yeni bir sorumluluk demekti ve biz yarın bebeğimiz için güzel bir alışveriş yapacaktık! Onun bütün ihtiyaçlarını satın alıp onu hazır bir şekilde bekleyecektik! … On Yedi Kasım Cuma günü. Bebeğimize ilk alışverişimizi yapacağımız gündü. Ve de camının ağır bir şekilde doğum günü pastası çekeceği bir gün! … Kasımın ortaları, 17 Kasım Cuma günüydü. Gün, alışveriş ve tatlı bir sürprizle dolu dolu geçecekti. Tyler ile bebek için alışveriş yapacağımız günün sabahında, kafamızda birçok plan ve heyecan vardı. Tyler ve ben, sabah erkenden alışveriş merkezine doğru yola çıktık. İlk olarak büyük bir bebek mağazasına girdik. Dükkanın içi rengarenk oyuncaklarla, bebek kıyafetleriyle ve çeşitli ihtiyaçlarla doluydu. Tyler’ın gözü, geniş bir aralık için her şeyi doldurmaya başladı. Bebek beşikleri, arabalar, kıyafetler ve hatta biberonlar. İlk arabamız hızla doldu, ardından ikinciyi yükledik. Her şey dikkatle seçilmişti: yumuşak battaniyeler, güzel örgüler, minik ayakkabılar, bebek odası için şirin dekorlar… Üçüncü arabaya da yerleştirilen eşyalar, bebekle ilgili tüm detayları kapsıyordu. Tyler amansızca alışverişe devam edip dördüncü arabayı da oyuncaklarla doldurmaya başladığında arkasından ağır adımlarla yürüyerek ona gülümsedim. Bir bebeğin ihtiyaç duyduğu ve de fazlasını içeren neredeyse her ıvır zıvırın arabada yer edişi ile dört araba sonrası Tyler, alışverişin sonlarına yaklaşıyordu ki ben, canımın çektiğini fark ettim. “Tyler, büyük bir çikolatalı yaş pasta istiyorum!” dedim. “Bu alışverişin üzerine tatlı bir ödül olmalı, ne dersin?” Tyler’ın yüzü önce şaşkınlıkla sonra gülümsemeyle aydınlandı. “Tabii ki, Adelia. Sana istediğin her şeyi alacağım.” Ancak sorun vardı; aldığımız tüm bu eşyaları taşımak için arabamız yetersiz kalıyordu. Tyler, durumu fark edince yeni bir araba almaya karar verdi. Satın aldığımız eşyaları mağazada bırakıp, Nina’dan kalan oto galeriye doğru yola çıktık. Geniş bir aile arabası arıyorduk ve bulduk. Parlak turuncu rengindeki, büyük bir bagajı olan bir araba. Markası BMW X5 M ve tam aradığımız özellikleri taşıyordu. Hem geniş hem de ailemize uygun bir seçimdi. Arabayı satın aldıktan sonra, eşyaları yeni arabaya yükledik. Dükkanın kapısına geri döndüğümüzde, Tyler, bana büyük bir gülümsemeyle baktı. “Şimdi tatlım, pasta zamanı!” Eve döndüğümüzde, evimizin kapısından içeri adım atarken büyük bir çikolatalı yaş pastayı da almıştık. Yavaşça içeri girdiğimizde, Tyler’ın doğum günü olduğunu unutmamıştım. O anı hatırlayarak, Tyler’ın doğum günü kutlamasını planladım. Tyler’a gözlerimi tatlı bir şekilde açarak “Sana büyük bir sürprizim var,” dedim ve pastayı mutfakta masaya koydum. Onun için özel bir kutlama yaparak bu günü anlamlı kılmak istedim. Tyler pastayı görünce yüzündeki şaşkınlığı ve mutluluğu gördüm. “Bunu nasıl unuturum ki?” dedim gülerek. Tyler ise bana kocaman sarılmıştı. “Beni çok mutlu ettin, Adelia.” Birlikte pastayı keserken, Tyler’ın gözlerinde derin bir minnettarlık gördüm. Tyler, pasta kesme anını en iyi şekilde değerlendirmek istiyordu. Yüzündeki mutluluğu ve memnuniyeti görmek beni derinden etkiledi. Bebeğimizin doğumuna üç hafta ve belki de daha fazla varken karnım epey bir büyümekteydi. Tyler, benimle olan bu özel anı kutlamak için oldukça heyecanlıydı, bu yüzden büyük bir çikolatalı yaş pastayı hazırlattı. Pasta, sadece tatlı bir kutlama değil, aynı zamanda her şeyin yoluna girdiğini simgeliyordu. Bütün bu alışveriş ve hazırlık süreçleri, benim için hem yorucu hem de keyifli bir deneyim olmuştu. Üç araba dolusu bebek eşyası ve diğer malzemeler almıştık ve Tyler’ın gözlerinde bir nebze yorgunluk olsa da, bu anı paylaştığımız için ikimiz de mutluyduk. O an, gözlerimizdeki mutluluk ve minnettarlık, tüm zorlukların ve geçirdiğimiz sıkıntıların üstesinden gelmemizi sağladı. İkimizin de kalbinde, bu özel anı birlikte kutlamanın verdiği bir tatmin vardı. Evimizdeki her şey yerli yerine oturmuş, bebek odası ve seranın düzeni mükemmel bir hale gelmişti. Yorucu bir oda düzenlemesinin ardından ben masal koltuğunda otururken Tyler parçaları teker teker birbirine takarak bir beşik kurma çabasında idi. Ardından dolap ve ardından komodin, son olarak ise pudralama masası! Her şey Tyler’ın işçiliğini beklerken oturduğum sallanan sandalyede orada uyuyakalmıştım. Halbuki yapılacak birçok şey vardı. Duvarın bebek mavisine boyanışı ve beyaz bulutlar eklenişi, tavana ışıklı yıldızların asılışı gibi. … Yorgunluk tüm bedenimi sarmış, gözlerimi kapalı tutmamı zorlaştırmıştı. Ama uyku, gerçekliğin getirdiği tüm endişeleri bir an için unutmamı sağlıyordu. Sandalyenin nazik sallanışı ve evin sessizliği, huzurlu bir uykuya kapılmamı sağlıyordu. Yorgunluk, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal olarak da üzerimde ağır bir yük bırakmıştı. Evin her köşesinde yapılması gereken işler, Tyler’ın sürekli çalışarak her detayı özenle ele alması, adeta bir tür iyileştirici güce dönüşmüştü. Tyler, evin içindeki her detayla bizzat ilgileniyor, bu süreçteki her küçük değişiklik, benim için büyük bir anlam taşıyordu. Gözlerimi açtığımda, evin içindeki değişiklikleri görmek için ilk adımlarımı atmam gerekti. Tyler, odanın köşelerinde özenle çalışıyor, her bir detayın mükemmel olması için çabalıyordu. Bebek odasının duvarları bebek mavisi ile boyanmış, tavana ise ışıltılı yıldızlar asılmıştı. Her şey o kadar dikkatli bir şekilde yerleştirilmişti ki, odanın içindeki tüm detaylar bir araya gelerek huzur verici bir atmosfer yaratmıştı. Gözlerim yavaşça odanın etrafında gezindi. Duvarlar, yumuşak bir bebek mavisi rengine boyanmıştı. Üzerinde beyaz bulut figürleri, odanın içine tatlı ve rahatlatıcı bir hava katıyordu. Tavanda asılı yıldızlar, özellikle geceleri parıldayarak bebek odasına sıcak bir ışık yayacaktı. Bu minik detaylar, her şeyin ne kadar özenle yapıldığını gösteriyordu. Bir an için Tyler’ın ne kadar titiz çalıştığını düşündüm. O, her şeyin mükemmel olması için elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Bu, hem onun hem de benim için büyük bir anlam taşıyordu. Evimizdeki bu yeni başlangıç, Tyler’ın özverisi ve emeğiyle şekillenmişti. Evdeki diğer odalar da düzenli ve uyumlu bir şekilde yeniden yapılandırılmıştı. Bebek odasının yanı sıra, seradaki çalışmalar da tamamlanmıştı. Her şey planlandığı gibi gidiyordu, ama hala eksik olan bazı şeyler vardı. Evde küçük dokunuşlar, dekoratif unsurlar ve bebek eşyaları tamamlanmamıştı. Tyler, çalışırken gözlerinin karıştığı yorgunluğu saklamaya çalışıyordu. Her zaman enerjik ve güçlü görünüyor olabilir, ama onun da bu süreçte yorulduğunu biliyordum. Hangi detayın nasıl yapılacağı konusunda bir plan yapmış ve her adımı dikkatlice uygulamıştı. İçinde yaşanacak bu yeni başlangıç, bizim için gerçekten de bir umut ışığı olmuştu. Tyler, odanın son dokunuşlarını yaparken, ben de sessizce ona yardım etmek istedim. Ama sandalyede uyuyakalmak zorunda kaldım. Tyler’ın her şeyle ilgilenmesi, bana büyük bir rahatlama sağlıyordu. O, her şeyi mükemmel bir şekilde hallediyordu. Tyler’ın işçiliği ve emeği, bu yeni başlangıcı daha da anlamlı kılıyordu. Gözlerimi tekrar kapattım, ama bu sefer, tüm uykuya dalma düşüncesiyle değil, Tyler’ın bu anı ne kadar değerli kılmak için çabaladığını düşünerek. Gözlerim kapanırken, içimdeki huzur duygusu ve Tyler’a olan minnettarlık, bana bu anı özel kılıyordu. Yavaşça, eve yerleşmeye ve bu yeni yaşam alanını evimiz olarak benimsemeye başladım. Her şey, Tyler’ın özverili çalışmasıyla şekillenmişti. Bu yeni odalar ve detaylar, bizim için birer umut ışığı ve yeni bir başlangıç anlamına geliyordu. İkinci kez yine aynı yerde uyuyakaldığımda işler biraz değişmişti. Sandalyede derin bir uykuya dalarken, Tyler’ın odadan içeri girdiğini ve beni nazikçe kucakladığını hissettim. Hafifçe uyandım, ama gözlerimi açmaya cesaret edemedim. Tyler, beni dikkatlice kucakladı ve odanın içine taşıdı. O an, onun güçlü kollarının çevremdeki rahatlatıcı etkisini hissettim. Tyler, beni yumuşak bir şekilde yatağa yatırırken her hareketinde nazik ve özenliydi. Sırtımı yatağın yumuşaklığında hissetmek, bana huzur vermek yerine, sırtımda ve belimde yoğun bir ağrı hissettiriyordu. Gece boyunca bir türlü rahatlayamadım. Tyler, üzerimi nazikçe örterken, bu hareketlerin bile acı verici olduğunu hissettim. Üzerimdeki örtü çok sıcak geliyordu ve bu sıcaklık, karın bölgemdeki sancıyı daha da artırıyordu. Gece boyunca uykuya geçişim bir türlü düzgün olmuyordu. Belim ve sırtım ağrıyordu ve bu ağrı, uyuyarak geçireceğim bir geceyi tamamen mahvediyordu. Sırt üstü yatmak, karnımın büyüklüğü ve ağrılarım yüzünden neredeyse imkansız hale gelmişti. Tyler’ın her seher vakti yanımda olmasına rağmen, huzursuzluklarım onun uykusunu da etkilemeye başlamıştı. Arada sırada uyanarak, iç çekişlerim ve mırıldanmalarım geceyi geçirmekteki zorluklarımı bir kez daha hissettirdi. Tyler, her seferinde yanıt veriyor, huzursuzluğumu hafifletmeye çalışıyordu. Kollarını hafifçe üzerimde gezdirip, sesimi duyarak uyandırdığında, tüm bu çabalarının boşa gitmesini istemiyordum ama bu durumdan da kaçamıyordum. Tyler’ın rahatlatıcı çabaları, ağrı ve huzursuzluklarımı biraz hafifletmeye çalıştı. Yatağın kenarına oturup sırtımı okşadığında, onun yanında huzur bulmaya çalışıyordum. Ancak, bu tür gece geçişlerinde, küçük bir hareket bile büyük bir rahatsızlık yaratıyordu. "Bir şey mi eksik, sevgilim?" diye sordu Tyler, sesindeki yorgunluk ve endişe belirgin bir şekilde duyuluyordu. "Geceleri uyuyamıyorum, Tyler. Sırtım ve belim çok ağrıyor," diye mırıldandım. Hüzünlü bir şekilde gözlerimi açarak ona baktım. Tyler, gece boyunca yanımda kaldı ve her seferinde ağrıların hafiflemesine yardımcı olmaya çalıştı. O kadar çok uyuyamadım ki, geceyi adeta bir mücadele gibi geçirdim. Bu süreçte Tyler’ın çabası, sevgisi ve desteği benim için her şeyden daha değerliydi. “Sabahları daha iyi olacağını umuyorum, sevgilim,” dedi Tyler, elini nazikçe sırtıma koyarak. “Bu süreç zorlayıcı olabilir, ama biz birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz.” Yorgun ama kararlı bir şekilde gülümsedim. “Bu geceyi geçirebilirsek, sabahları daha iyi hissedeceğim kesin. Ama şu anda sadece dinlenmeye ihtiyacım var.” Tyler’ın her zaman yanımda olması, bana güç ve huzur veriyordu. Gece boyunca hissettiğim ağrı ve rahatsızlık, bir şekilde geçecek gibi görünüyordu. Tyler’ın sevgisi ve desteği, bu zorlu süreçte bana en büyük teselli kaynağıydı. Gözlerimi yeniden kapattığımda, Tyler’ın nazik ellerinin sırtımda gezdiğini hissettim. Gözlerim, yorgun ve ağrılı bir şekilde kapalıydı ama Tyler’ın varlığı, bu geceyi geçirmeme yardımcı oluyordu. Her seher vakti onun yanında olmak, belki de en büyük teselliydi. Gece boyunca, huzursuzluk ve ağrılar arasında geçirdiğim her an, Tyler’ın desteğiyle daha dayanılabilir hale geliyordu. Geceyi, birlikte bu zorlu süreci atlatma umuduyla geçirdik. Bu anılar, ilerleyen günlerde birlikte yaşadığımız her zorluğun ve zaferin hatırlatıcısı olacak ve bize ne kadar güçlü olduğumuzu gösterecekti. … Sabahın ilk ışıkları, Tyler ve benim odamızın içine yavaşça süzülüyordu. Üzerimizdeki yumuşak battaniyeyi hafifçe çekerek rahatlamaya çalışırken, gözlerimi kapattım ve bir anlık huzur buldum. Tyler, omuzuma yaslanarak kanepede oturuyordu. Kafasında sakince dönüp dolaşan düşünceler vardı. Gece boyunca uykusuz kalmış olsak da, sabahın sessizliği her şeyi daha kolay kılmıyordu. Yavaşça gözlerimi açarak Tyler’a döndüm. "Yine bir gece daha, sevgilim," dedim yorgun bir sesle. "Gerçekten sabaha ulaştık mı?" Tyler, başını omzuma yasladı ve derin bir nefes aldı. "Evet, Adelia. Hem de ne kadar zor olursa olsun.’’ Kafasını kaldırıp göz göze geldiğimizde, bir süre sessiz kaldık. Sonra Tyler konuşmaya başladı, sesi sessizliğin içindeki derin düşüncelerini yansıtıyordu. ‘’Haberler iyi.’’ Dedi ve ardından ekledi. "Thomas ve kurt adamlar bölgede çalışmaya devam ediyorlar. Yaptıkları tadilatlar sürüye daha güvenli bir yer sağlayacak." "Yaralılar hakkında bir gelişme var mı?" diye sordum, başımı hafifçe çevirdiğimde. "Evet, yaralılar iyileşmiş. Onların iyileşmesi için gece boyunca çok uğraşılmış," dedi Tyler. "Kamp ateşi ise kayıplar için kuruldu. Thomas ve diğerleri, hem kayıplarını anmak hem de dayanışma içinde kalmak için bu ateşi yakmışlar." ‘’Peki ya Emery, onun ilerlemesi nasıl?’’ diye merakla sordum. ‘’Durumu nasıl?’’ Tyler, düşünceli bir şekilde gözlerini uzaklara dikerken konuştu. "Emery, Brad’in destekleriyle duygularını açmayı başardı. Kendini daha iyi kontrol etmeyi öğreniyor. Bu, onun iyileşme süreci için oldukça önemli. Kanadadaki sürü de bir hafta içinde yurtlarına dönecek. Onlar döndüklerinde, her şey daha düzenli olacak." "Emery’nin iyileşmesi güzel bir haber," dedim, düşüncelerimi paylaşarak. "Ama Brad’in desteği de çok önemli. Onun yardım eli olmasaydı, Emery’nin duygusal yükünü taşımak daha zor olurdu." Tyler, başını salladı. "Evet, Brad’in rolü büyük. Ama aynı zamanda, bu süre zarfında kendini bulma ve iyileşme süreci Emery için kritik. Sürünün dönüşü de bu denklemin önemli bir parçası." "Bu süreçte senin desteğin de çok önemli," dedim, Tyler’ın elini tutarak. "Beni hep bu kadar güçlü hissettirdin. Senin varlığın, her şeyin daha kolay geçmesini sağlıyor." Tyler, elimi nazikçe sıkarak gülümsedi. ‘’Ve aynı hisler benim için de geçerli sevgilim, sensiz bir yaşamın varlığını çoktan unuttum güzelim.’’ Tyler ile kalkıp mutfağın yolunu tuttuğumuzda yeni bir gün bizim için başlamıştı. Onunla birlikte kahvaltı yapmış ve de günü en iyi şekilde geçirmiştik. Akşam sorunsalım tekrar kendini belli ederken Tyler beni rahatlatmak için ellerinden gelen her şeyi yapmıştı. Ve ben, yine onun kollarında; rahat ve derin, tatlı bir uykuya dalmıştım. Sakinleştirici ve enerji veridi, sağlıklı bir uykuya!.. … |
0% |