@selinayeda_x
|
Bir hafta boyunca Tyler ve benim için yaşam, kendi akışında, huzurlu ve sıcak bir rutin içinde devam etti. Her sabah gözlerimi açtığımda, yanımda Tyler’ın güven verici varlığını hissetmek, içinde bulunduğumuz zorlu dünyada bir nevi limandı. Bir sabah daha, gözlerimi hafifçe aralayıp yanı başımda uyuyan Tyler’a baktım. Saçları hafifçe alnına dökülmüştü, dudaklarında her zamanki o rahat gülümsemesiyle derin bir uykudaydı. Gözlerimle yüzünün her bir detayını izlerken, kalbimde hissettiğim dinginlik bir kez daha içimi sardı. O sabah, Tyler’ı rahatsız etmemek için usulca yataktan kalktım ve mutfağa doğru yöneldim. Sabahları kahvaltıyı genelde o hazırlardı. Kan ihtiyacımızı karşılamak için dolapta her zaman taze bir stok bulunurdu, ama Tyler’la geçirdiğimiz zamanlarda bu anların, sadece beslenme değil, aynı zamanda birbirimize bağlanma fırsatları olduğunu bilirdim. Yavaşça mutfakta kan torbalarını çıkarıp hazırlamaya başladım. Tyler her zamanki gibi fazla kan içmeyi sevmezdi; ihtiyacını karşılayacak kadar içip, geri kalanını saklardı. Ben ise daha açgözlüydüm, ama hamileliğimin getirisiydi ne yapabilirim ki? Tam kanları servis ederken Tyler arkamdan belirdi. "Bir kahve kokusu eksik sanki," dedi şakayla karışık. Ardından bana doğru eğilip yanağımdan öperek, "Günaydın," diye fısıldadı. Gülümsedim. "Kahve yok, ama taze kan var. Sanırım bunu kabul edersin, değil mi?" Tyler, hafif bir kahkaha attı ve bir torbayı eline aldı. "Mecburuz, sevgilim. Ama her sabah seninle başlamak, dünyanın en lezzetli kahvaltısı zaten." Kahvaltı seanslarımız hep böyle şakalaşmalarla geçerdi. Kan torbalarımızı yavaşça yudumlarken, dışarıdan gelen sabah ışığı mutfağı yumuşak bir şekilde aydınlatıyordu. Damien’la karnımdaki bağı her geçen gün daha fazla hissetmeye başlıyordum. Sabahları özellikle Damien’in daha aktif olduğunu fark etmiştim. Kısa bir süre sonra, Tyler gözlerini karnıma doğru indirip hafif bir tebessümle, "Bugün Damien ne diyor bakalım?" diye sordu. Elimi karnıma koyup küçük bir baskı hissettiğimde, gülümsedim. "Sanırım o da sabah kanından gayet memnun." Tyler gözlerini parıltıyla bana çevirdi. "Onun da damak tadı bizden farklı olmayacak gibi görünüyor." Tyler’a gülümserken her şey doğal akışında ilerliyordu. ‘’Otur bakalım tatlım, kahvaltı benden!’’ Ve şimdi de kurdumuzu beslemek için sağlıklı besinle alma vaktiydi. Tyler’ın hazırladığı kahvaltıdan afiyetle yedikten sonra günün başlangıcına ve yeni aktivitesine komple, tamamıyla hazırdım! Günün aktivitelerin yanı sıra bugün beni şaşırtan şey uyku öncesi yaşanılanlar olmuştu. Akşam üzeri Damien daha fazla hareketlenmişti. Karnımda onun varlığını hissetmek, hem sevinç hem de garip bir heyecan veriyordu. Tyler’la akşam kanımızı hazırlarken, ona döndüm ve küçük bir gülümseme ile, "Bugün Damien gerçekten enerjik. Sanırım onun biraz dinlenmeye ihtiyacı var," dedim. Tyler bana yaklaşıp karnıma elini koydu. "Belki de bu akşam ona biraz rahatlatıcı bir hikaye anlatmalıyız. Ne dersin?" Gözlerimden yansıyan minnettarlık, Tyler’ın beni ne kadar önemsediğinin bir başka göstergesiydi. "Bence de. Sanırım, ikimiz de biraz huzura ihtiyacımız var." Kan torbamızı bitirdikten sonra, Tyler yavaşça beni koltuğa doğru yönlendirdi ve Damien’e bir masal okumaya başladı. Onun derin, sakin sesi odayı doldururken, gözlerim yavaşça kapanmaya başladı. Kendimi Tyler’ın yanına bırakırken, Damien’in de sakinleştiğini hissettim. Tyler’ın masal anlatışındaki o yumuşak tını, hem beni hem de Damien’i huzura erdiriyordu. Bir sonraki günümüzün sabahı kahvaltının hemen ardından seradaydık. erada çiçeklerle ilgilenirken Tyler yanıma geldi. Elinde bir sulama kabı vardı, ama bakışlarındaki o muzır ifade, başka bir şeyler planladığını gösteriyordu. "Suya ihtiyacın var mı?" diye sordu, ama sorusunun altındaki imayı anlamıştım. Daha cevap vermeden, suyun üzerime doğru dökülmesiyle irkildim. "Tyler!" diye bağırdım, ama çoktan kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Hemen bir su kabını elime alıp ona doğru koştum. "Bunu sen istedin!" dedim, ve su savaşımız başlamış oldu. Seranın içinde kahkahalar, şımarıkça atılan adımlar ve sulama kabından çıkan sularla bir süre kovalamaca oynadık. Karnımda Damien da bu anın keyfini çıkarıyor gibiydi, çünkü hafif tekmeler atıyordu. Tyler sonunda durdu ve nefes nefese kalarak gülümseyip bana baktı. "Bir ara verebiliriz, sanırım." "Su savaşında yenilgiyi kabul ediyorsun demek?" dedim, ona meydan okuyarak. "Görünüşe göre," dedi ve yanıma gelerek beni kollarıyla sardı. "Ama en azından her zaman kazanıyorum çünkü yanımda sen varsın." Böyle küçük anlar, dünyada ne kadar zor şeyler olursa olsun, birbirimize olan sevgimizi pekiştiriyordu. Seradaki aksiyonlu hava eve geçip kanepeye yerleşmemiz ile son bulmuştu, sinema vakti! Tyler’ın kucağına yaslanmış, televizyon izliyorduk. Tyler, her zamanki gibi kumandayı ele geçirmiş, rastgele bir film seçiyordu. "Ne izleyelim bugün?" diye sordu. "Ne dersin? Bir aksiyon filmi mi?" diye sordum, ama onun gözlerindeki yaramazlığı görmüştüm bile. Tyler, alaycı bir şekilde gülümseyerek bir komedi filmi açtı. "Komedi ruh halimize iyi gelir," dedi, bana meydan okuyan bir bakışla. Gözlerimi ona devirdim, ama içten içe gülümsüyordum. "Biliyorsun, bunu sadece bana karşı yapıyorsun, değil mi?" "Olamaz mı? Eğleniyoruz işte," diyerek bana hafifçe sokuldu. Onun bu şapşal tavrını sevsem de, bazen sadece şakalaşarak dalga geçmesi beni çileden çıkarıyordu. Film başladığında bir süre sessiz kaldım, ama daha sonra yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. Göz kapaklarım ağırlaştıkça, Tyler’ın beni kucağında daha rahat bir pozisyona çektiğini hissettim. Başım onun göğsüne yaslandığında, kalp atışları beni sakinleştirdi. Uykuya dalmadan hemen önce, onun saçlarımı usulca okşadığını hissettim. "Dinlen, güzelim," diye fısıldadı kulağıma. Ben en çok da onun kollarında bu kadar güzel dinlenirdim… … Sabah yine her zamanki gibi başlamıştı. Gözlerimi açtığımda, yanımda Tyler’ı bulmak rahatlatıcıydı, ama bu sabah her zamankinden daha hızlı bir şekilde kalkmış, mutfağa gitmişti. Üzerimde hafif bir yorgunluk vardı; Damien, sabaha kadar içimde ufak ufak kıpırdamış, gecemi bölmüştü. Yavaşça yataktan kalkıp mutfağa doğru ilerlediğimde, kahvaltı masasının hazırlanmış olduğunu gördüm. Kan torbaları, narin cam bardaklara özenle boşaltılmıştı. Tyler her şeyi hazırlamış ve bir köşeye geçmişti. Gözlerini kısarak bir şeyler okuyordu. "Sabahın erken saati ve sen yine neyin peşindesin?" diye sordum, masaya otururken. Başını kaldırıp bana bakmadan hafifçe gülümsedi. "Birkaç iş var, onları hallediyorum. Kahvaltın hazır, sevgilim." Monoton bir kahvaltıydı. Damien de sabahın erken saatlerinde pek hareket etmiyordu, sanırım o da uykulu. Kan torbamı yavaşça yudumlarken, Tyler’ın dikkati hala elindeki not defterindeydi. Normalde sabahları biraz daha şakalaşır, konuşurduk, ama bu sabah sessizlik bizi sarmıştı. Kahvaltı bitince, kendimi salona attım. Oda aydınlıktı; pencereden gelen güneş ışıkları yere vuruyor, ortamı sıcak bir hale getiriyordu. Kanepeye oturdum, ellerim otomatik olarak karnıma doğru gitti. Damien’in varlığını hissediyordum, yavaşça elimi gezdirdim. "Merhaba, küçük adam," dedim sessizce, gözlerim dışarıya doğru dalarken. "Bugün nasılsın bakalım? Baban yine bir şeylerle meşgul, ama seni ihmal etmeyeceğiz." Bir süre sessizce oturdum, karnımdaki hafif titreşimleri hissettim. Damien, bazen hafif hafif hareket ederdi, sanki söylediklerimi duyuyormuş gibi. "Biliyor musun," diye devam ettim, "dışarıda güneş var bugün. Belki ilerleyen saatlerde biraz dolaşırız. Kim bilir, belki babanı da ikna ederiz." Tyler’ın uğraştığı şeyler neydi bilmiyordum, ama bu durum günlerdir böyleydi. Birkaç gün önce başlayan bir meşguliyet, onu benden biraz daha uzaklaştırmıştı, ama yine de her an yanımda olduğunu biliyordum. Damien ise bu süreçte benimle daha fazla vakit geçirir olmuştu; onunla konuşmak, ona hissettiklerimi anlatmak, içimdeki bu yeni hayata karşı olan heyecanımı biraz olsun hafifletiyordu. O günün ilerleyen saatlerinde seraya gittim. Çiçekler arasında zaman geçirmek bana her zaman iyi gelirdi. Tyler, işlerine gömülmüşken benim de bir uğraş bulmam gerekiyordu. Seranın içinde dolaşırken çiçeklere hafifçe dokundum, onların taze kokuları havaya karışıyordu. Serin bir hava vardı içeride, nemli ve ferahlatıcı. "Bu çiçekleri seviyor musun, Damien?" diye fısıldadım. "Bir gün sen de burada dolaşırsın belki. Babana yardım edersin, birlikte bitkilerle ilgilenirsiniz." Damien, hafif bir tekme attı. Gülümsedim. Onun her hareketi bana bir tür karşılık gibi geliyordu, sanki benimle iletişim kurmaya çalışıyormuş gibi. Seranın içinde birkaç saat geçirdim. Tyler, gün boyunca görünmedi. Onun meşguliyeti beni yalnız bırakmıştı, ama yalnızlıkla baş etmeyi öğrenmiştim. Damien ile sessizce konuşmak, bana bir tür teselli veriyordu. Çiçekleri sularken, bir yandan Damien’le hayaller kuruyordum. Onun gelecekte nasıl biri olacağını, dünyayı nasıl göreceğini düşünüyordum. Akşam olduğunda, Tyler nihayet yanımda belirdi. Yorgun görünüyordu ama her zamanki gibi sakin. "Serada mıydın bütün gün?" diye sordu. "Senin nerede olduğunu bilmiyordum, biraz huzur aradım," dedim hafif bir buruklukla. Tyler, yanıma gelip elini omzuma koydu. "Biliyorum, sevgilim. Bu işleri halletmem gerekiyor, ama seni yalnız bırakmak istemezdim." Onun bu sözleri biraz içimi rahatlatmıştı, ama yine de günün yalnızlığı içimde bir yerlerde yankılanıyordu. ‘’Tadilata ufak dokunuşlarla yardım ettim diyelim ve şimdi de seninleyim.’’ Tyler bana göz kırptığında onun kollarındaki yerimi sakinlikle almıştım. Birlikte evin yolunu tuttuğumuzda yaptığımız ilk şey üst kat merdivenlerini tırmanıp odamıza varmak oldu. Aslında bu günlerin keyfini çıkarmalıydık çünkü yanında Damien aramızda olunca uykusuz geceler bizi bekleyecekti. … Ertesi günün sabahı kahvaltıda yine sessizdik. Tyler, bana bakmadan bir şeyler içiyor, düşüncelere dalmış gibiydi. "Bugün ne yapacaksın?" diye sordum. Tyler’ın bakışları önce bana sonrada karnıma kaymıştı. ‘’Tadilatta yardım lazım ama dün o işi hallettim. Gerçek ustalar görevlendirdim. Böylece tüm gün seninle olabilirim, yarın da ve de ertesi gün.’’ Tyler kalkıp yanıma oturduğunda yanağıma tatlı bir öpücük bırakmıştı. Ona büyümüş karnımla zorlukla sarılırken dudakları boynuma gömüldü. Boynuma ufak bir buse kondurduktan sonra tekrar geri çekildi. Damien’ın tepkileri heyecanımla birlikte katlanarak artmaya devam ediyordu ve Tyler da bunu hissediyor gibi elini karnıma koydu. ‘’Uslu dur Damien, anneye eziyet çektirmenin zamanı değil. Merak etme çok az kaldı kavuşmamıza.’’ O sabahın havası daha farklıydı. Tyler’ın yanımda olması, hem de bütün gün, benim için bir rahatlama gibiydi. Son günlerdeki meşguliyetinin yarattığı mesafeyi aramızdan kaldırmak için bir fırsattı. Onun sıcaklığı, bana olan ilgisi ve Damien’e olan sevgisi kalbimde yankı buluyordu. Tyler’ın elini karnımda hissettiğimde, Damien’in tepkileri daha da güçlenmişti. İçimdeki bu küçük varlığın hareketleri her gün daha da belirginleşiyor, onun varlığını her an daha çok hissediyordum. Tyler, karnımın üzerinde elini gezdirirken, gözlerinde bir hayranlık ve sevgi vardı. "Sana daha fazla eziyet etmesine izin vermeyeceğim," dedi yumuşak bir sesle. "Yakında buraya gelecek ve her şey değişecek." Gülümsedim. "Biliyorum. Ama onun hareketlerini hissetmek bana bir tür güven veriyor. Sanki Damien’la her an bağlantıdaymışım gibi." Tyler, nazikçe başını salladı. "O da seni hissediyor, biliyorum. Bazen seni düşündüğünde, sanki onunla aynı anda tepki veriyor gibi." Elini daha sıkı bir şekilde karnıma bastırdı. "Damien, yakında seni göreceğiz. Hazır mısın küçük adam?" diye fısıldadı. İçimdeki bu küçük canlının ani bir kıpırtısı, bu soruya yanıt gibiydi. Tyler hafifçe güldü. "Bak, sana cevap veriyor!" Kahvaltı masasının etrafındaki sessizlik yerini tatlı bir sıcaklığa bırakmıştı. Tyler ile bu anları paylaşmak, aramızdaki bağın daha da güçlendiğini hissettirdi bana. Onun bakışları, benimle ve oğlumuzla olan bağlantısının ne kadar derin olduğunu gösteriyordu. "Bugün ne yapmak istersin?" diye sordu Tyler, karnımdan elini çekmeden. Bir süre düşündüm. "Aslında, bir süredir dışarı çıkmadık. Belki biraz bahçeye çıkarız. Damien’ın da temiz havayı sevdiğini düşünüyorum." "Harika bir fikir," dedi Tyler. "Ama önce biraz daha dinlenmelisin. Senin fazla yorulmanı istemem. Bahçeye çıkmadan önce biraz kan alman da iyi olabilir." Ona baktım, Tyler her zamanki gibi benim sağlığım konusunda endişeliydi. Ve haklıydı; son zamanlarda kan ihtiyacım artmıştı. Bebekle birlikte bu ihtiyaç daha da zorlayıcı hale geliyordu. Hafifçe başımı salladım ve bardağıma uzandım. Soğuk kanın damla damla vücuduma yayıldığını hissettiğimde, içimdeki yorgunluğun bir kısmı yerini tazelenmiş bir enerjiye bırakıyordu. Damien da sanki buna tepki veriyordu; karnımda hafif bir huzur dalgası hissettim. Tyler, beni bir süre izledi, ardından gözlerimde endişeli bir bakış belirdiğini fark edince, yüzüne o tanıdık güven veren gülümsemesini yerleştirdi. "İyisin, değil mi?" diye sordu, bakışları endişeyle doluydu. "İyiyim," dedim, onu rahatlatmak için. "Damien de iyi. Her şey yolunda." Tyler rahatladı ve elimi tuttu. "Hadi, bahçeye çıkalım. Bugün biraz temiz hava hepimize iyi gelecek." Tyler ile bahçeye çıktığımızda, havanın serinliği yüzüme vurdu. Hafif bir esinti, ağaçların yapraklarını hışırdatıyor, kuşların cıvıltıları havaya karışıyordu. Güneş, bulutların arkasında saklanmıştı ama ışıkları yine de her yeri aydınlatıyordu. Tyler, bir köşede duran eski bir salıncakta oturmamı işaret etti. "Otur, ben de biraz seraya bakacağım. Seninle olacağım, ama aynı zamanda birkaç işimi halletmem lazım." Ona gülümsedim. "Beni yalnız bırakmazsan memnun olurum." Gerçekten de, seraya olan ilgisi bu süreçte daha da artmıştı, ama onun varlığı, içimdeki güvensizlikleri hafifletiyordu. Salıncağa oturup kendimi biraz rahatlatmaya çalıştım. Karnımı kollarımla sardım, Damien içeride hafifçe kıpırdanıyordu. Gözlerimi kapatıp onun varlığını derinden hissetmeye çalıştım. Sanki her an daha da yaklaşıyorduk. "Küçük adam, hazır mısın?" diye fısıldadım. "Yakında seninle yüz yüze olacağız." Damien, bu fısıltıma hafif bir tekmeyle yanıt verdi. Gülümsedim. Onun bu küçük hareketleri bana her şeyin yolunda olduğunu hissettiriyordu. Tyler seraya doğru ilerlerken, gözlerim onun arkasından gitti. O anda fark ettim ki, onunla birlikte bu bahçede, bu hayatın içinde olmanın ne kadar büyük bir lütuf olduğunu hissetmekteydim. Bir süre sonra Tyler, elinde bir demet çiçekle geri döndü. Çiçekleri kucağıma bıraktı, gözlerinde yumuşak bir ifade vardı. "Senin için," dedi sessizce. Çiçeklerin kokusu burnuma vurdu. "Çok güzeller," dedim, Tyler’a bakarak. ‘’İşin bu muydu gerçekten?’’ Omuz silkip gülümsedi. ‘’Olamaz mı?’’ Ve onunla birlikte ben de gülümsemiştim. O gün, bahçede saatlerce oturduk. Tyler, yanımda sessizce duruyor, arada bir Damien’la konuşuyor, bazen de gözleri dalıp gidiyordu. Akşamüstü, güneş batmaya başladığında, bahçedeki sessizlik biraz daha derinleşmişti. Tyler, kolunu omzuma dolamış, beni kendine çekmişti. Başımı onun omzuna yasladım, içimdeki huzur hissi daha da yoğunlaştı. "Bu anları çok özleyeceğiz, biliyor musun?" dedim sessizce. "Damien doğduğunda her şey değişecek." "Bu değişiklikler güzel olacak," dedi Tyler. "Belki daha yoğun, daha zorlu bir hayatımız olacak, ama bu bizim hayatımız olacak." Damien’in karnımda yine hafif bir hareketi oldu. Tyler, elini karnıma koydu ve usulca fısıldadı, "Biraz daha sabret, oğlum. Çok yakında kavuşacağız." Gün batarken, ikimiz de sessizce oturduk. Birbirimize daha yakın, daha güçlü hissediyorduk. Bu bekleyişin her anı, bizi birbirimize ve Damien’e daha fazla bağlamıştı. O gece, eve dönerken Tyler, bana sımsıkı sarıldı. "Seni seviyorum," dedi yavaşça. "Her şey için teşekkür ederim. Bu yolculukta yanımda olduğun için." "Ben de seni seviyorum," diye cevap verdim, gözlerim dolarken. "Ve Damien’ı. Biz artık bir aileyiz." O gece, Tyler’ın kollarında uykuya dalarken, içimde huzurun ve sevginin derin bir dalgası vardı. Ertesi sabah, her zamankinden biraz daha erken uyandım. Gözlerim yavaşça açılırken odadaki loş ışık dikkatimi çekti. Güneş henüz tam doğmamıştı, ama pencerenin kenarından hafif bir aydınlık süzülüyordu. Yanımda Tyler’ın varlığı her zamanki gibi güven vericiydi. O, derin bir uykuda gibi görünüyordu, yüzü sakin, nefesi düzenliydi. Bir süre onu izledim. Yüzündeki huzurlu ifade, bana da bir rahatlama getiriyordu. Karnıma elimi koyduğumda Damien’in hafif bir kıpırtısı vardı. O sabah her zamankinden daha hareketli gibiydi. "Merhaba küçük adam," diye fısıldadım, gülümseyerek. "Bugün farklı bir gün olacak, hissediyorum." Yavaşça yataktan kalkıp pencerenin önüne yürüdüm. Bahçeye baktığımda, çimenlerin üzerindeki sabah çiğleri hafifçe parlıyordu. Hava henüz serin ve duruydu; kuşların cıvıltısı ise günün habercisiydi. Bir an gözlerimi kapattım ve içime derin bir nefes çektim. Bugünün havasında bir şeyler vardı; belki yeni bir başlangıç ya da sadece bir huzur… Ama içimde farklı bir heyecan hissediyordum. Tyler da bir süre sonra uyanmıştı. Yanıma yaklaşıp arkamdan sarıldı, yüzünü boynumun üzerine yerleştirip derin bir nefes aldı. "İyi uyuyabildin mi?" diye fısıldadı. Başımı hafifçe ona doğru çevirdim. "Evet, senin yanında her şey daha kolay," dedim gülümseyerek. Tyler’ın kokusu, sabahın serinliğiyle birleştiğinde bana tarifsiz bir rahatlama veriyordu. "Bugün ne yapmak istersin?" diye sordu, gözleri hâlâ uykunun tatlı ağırlığını taşıyordu. Bir süre düşündüm. Bu sabah sanki başka bir şeyler yapmaya ihtiyacımız var gibiydi. "Bütün gün evde kalmayalım," dedim. "Belki dışarı çıkarız? Biraz değişiklik hepimize iyi gelir." Tyler, yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. "Harika bir fikir. Nereye gitmek istersin?" ‘’Denizin huzur verici kokusu iyi olabilirdi. Bir sahil kenarına gidebiliriz.’’ Dedim düşünceli bir şekilde. "Ya da belki ormanda. Bilmiyorum, sadece biraz dışarıda olmak istiyorum. Tyler başını salladı. "Deniz kenarı güzel bir fikir. Hadi hazırlanalım, seni ve Damien’ı biraz temiz havaya çıkaralım." Tyler, kahvaltıyı hazırlarken ben de hazırlanmaya başladım. Aynada karnıma baktım; Damien iyice büyümüştü. Artık her gün biraz daha yaklaştığımızı hissediyordum. "Bugün dışarıda olacağız, küçük adam," dedim, elimi karnımın üzerinde gezdirerek. "Bakalım, deniz havası seni sakinleştirecek mi?" Kahvaltı yine sakin ve huzurluydu. Tyler’ın hazırladığı taze meyveler ve soğuk kan, sabahın enerjisini artırdı. Aramızdaki sessizlik bu sabah hiç rahatsız edici değildi, tam aksine, huzur vericiydi. Biraz hazırlıktan sonra, arabaya atlayıp sahil kasabasına doğru yola çıktık. Yol boyunca Tyler, bir elini direksiyonda tutarken diğer elini karnımın üzerinde tutuyordu. "Damien hâlâ hareketli mi?" diye sordu, gözlerini kısa bir an bana çevirerek. "Oldukça," diye gülümsedim. "Sanırım dışarı çıkma fikrini sevdi." Yol boyunca Tyler’la konuşmalarımız, denizin tuzlu kokusunu hissetmeye başladığımızda yerini sessiz bir heyecana bıraktı. Deniz kenarına yaklaşırken, arabadan inip serin rüzgarı yüzümüzde hissettik. O an, dünyanın ne kadar büyük olduğunu, ama bizim küçük ailemizin içinde her şeyin ne kadar sade ve güzel olduğunu fark ettim. Deniz hafif dalgalıydı, kumlar ıslaktı ve ayaklarımızın altında serin bir his bırakıyordu. "Gel, biraz yürüyelim," dedi Tyler, elimi tutarak. Beraber kumsalda yürürken denizin ritmik sesi, içimdeki tüm endişeleri alıp götürüyordu. Damien, deniz havasını hissetmiş olmalıydı ki, karnımda daha sakin bir haldeydi. Tyler, sık sık karnıma elini koyup onun hareketlerini hissetmeye çalışıyordu. "Sanki gerçekten sakinleşti," dedi bir süre sonra, gözlerinde yumuşak bir bakışla. "Sahilin sihri olmalı," dedim gülerek. "Deniz, her şeyi daha huzurlu kılıyor." Bir süre sonra, Tyler karnıma doğru eğildi ve Damien’la konuşmaya başladı. "Merhaba, küçük adam. Baban ve annen bugün seninle deniz kenarında. Umarım sen de bizim kadar keyif alıyorsundur." O an, Tyler’ın gözlerinde bir baba sevgisi gördüm; hem benimle hem de henüz dünyaya gelmemiş oğlumuzla arasında güçlü bir bağ oluşuyordu. Onun bu hali, bana ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. "Onunla konuştuğunda hep sakinleşiyor," dedim gülümseyerek. "Sanırım seni şimdiden tanıyor." Tyler, karnıma hafif bir öpücük kondurdu. "Damien, yakında seni burada, gerçek dünyada göreceğimiz için sabırsızlanıyorum!’’ diye fısıldadı. Damien, karnımın içinde hafifçe kıpırdadı, sanki Tyler’a cevap veriyormuş gibi. Deniz kenarında geçirdiğimiz zaman, bir tür meditasyon gibiydi. Kumlara oturup ufka bakarken, Tyler bana sımsıkı sarıldı. Başımı onun omzuna yasladım, birlikte sessizce denizi izledik. Ufukta kaybolan güneşin ışıkları suyun yüzeyine yansıyor, bizi bir anlığına dünyanın geri kalanından koparıyordu. "Bu anlar ne kadar değerli," dedim sessizce. "Burada, seninle ve Damien’la. Her şey o kadar basit ve güzel ki." "Her zaman böyle olacak," dedi Tyler. "Biz hep bir arada olacağız. Ailemiz daha da büyüdüğünde, bu anları daha çok takdir edeceğiz." Deniz kenarında uzun bir yürüyüşün ardından, küçük bir sahil kasabasındaki şirin bir restorana gittik. Tyler, elimden tutarak beni içeriye buyur etti. Restoranın loş ışıkları ve ahşap dekoru, ortamı sıcak ve samimi kılıyordu. Küçük pencerelerden görülen deniz manzarası, yavaşça kaybolan gün ışığıyla birleşince, huzur dolu bir atmosfer yaratıyordu. Bir köşeye oturduk. Tyler, menüdeki birkaç basit yiyeceği seçti, ama her zamanki gibi benim için de özel bir şeyler ayarlamıştı. "Senin kan ihtiyacını unutmadık," diye gülümseyerek söyledi. Yemek boyunca, Tyler’la geleceğimiz hakkında konuşmaya devam ettik. Damien doğduktan sonra nasıl bir hayatımız olacağını, ona nasıl bir gelecek sunacağımızı hayal ettik. Sohbetimiz hem hafif hem de derinleşiyordu; geleceğe dair planlar yaparken aramızdaki bağın her geçen gün daha da güçlendiğini hissettim. Yemekten sonra arabaya tekrar bindiğimizde, deniz kenarında geçirdiğimiz günün hafif yorgunluğu üzerimize çökmüştü, ama bu yorgunluk tatlı bir huzurla birleşiyordu. Tyler, direksiyon başında sessizce şehre doğru yola koyulurken, elini yine karnımın üzerine koydu. Damien sessizce uyuyor gibiydi. Yol boyunca sessizdik ama bu sessizlik, ikimiz arasında konuşmadan anlaştığımız bir dil gibiydi. Gözlerimi kapatıp başımı koltuğa yasladım, içimdeki huzurla dolup taşarken, Tyler’ın yanımda olduğunu, Damien’in karnımda güvende olduğunu bilmek bana her şeyin doğru yolda olduğunu hissettirdi. O akşam eve döndüğümüzde, Tyler beni yavaşça kollarına alıp yatağa bıraktı. "Bugün harikaydı," dedi, gözlerimin içine bakarak. "Bunu daha sık yapmalıyız." "Kesinlikle," dedim. "Bu anlar, hepimizin ihtiyacı olan şey." Tyler, yanımda uzandı ve ellerimizi birleştirip gözlerimizi kapattık. … Ertesi sabah, güneşin ilk ışıkları odamıza dolarken Tyler yanıma yaklaştı. Sessizce bana bakıyordu, yüzünde her zamanki sakin ifadesi vardı, ama gözlerinde bir parıltı sezdim. "Hazır mısın?" diye sordu usulca, sanki büyük bir sürprizden bahseder gibi. "Neye?" diye sordum, hafif bir merakla. "Seni bugün tadilat yerine götürmeme izin verir misin?" dedi. "Eski sürü bölgesini görmek istersin diye düşündüm. Thomas ve diğerleri epey ilerleme kaydetti. Bölge neredeyse tamamlandı." Bu teklif beni heyecanlandırmıştı. Eski sürü bölgesi, anılarla doluydu. Ama aynı zamanda uzun zamandır oraya gitmemiştim. Her şeyin yenilenmiş hali beni meraklandırıyordu. İçimde küçük bir korku da vardı; Damien ile yolculuk yapma fikri, fiziksel olarak zorlayıcı olabilirdi. Ama Tyler’ın desteğiyle, bu yolculuk her zamankinden daha kolay olacaktı. "Tamam," dedim, gülümseyerek. "Hazırım." Hazırlanmamız biraz zaman aldı; Tyler her zamanki gibi her ayrıntıyı düşünmüştü. Arabaya bindiğimizde, dışarıdaki serin sabah havası içime doldu. Yol boyunca, Tyler sessizce direksiyonu sürerken, ben manzaraya daldım. Yemyeşil ormanlar, sık ağaçlar arasında kaybolmuş yollar; bu manzaralar bana huzur veriyordu. Karnımın içindeki Damien da bu yolculuktan memnun gibi görünüyordu, çünkü her zamanki kadar sakin ve huzurluydu. "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Tyler, gözlerini yoldan ayırmadan. "İyiyim," dedim, elimi karnımın üzerinde gezdirerek. "Damien de sakin. Sanırım o da bizimle birlikte bu yolculuğun tadını çıkarıyor." Tyler’ın gözlerinde bir sıcaklık vardı. "Görmeyi çok seveceksin. Eski bölge, hatırladığından çok daha farklı. Her şeyi baştan yarattık. Thomas ve diğerleri inanılmaz bir iş çıkardı." Bir süre daha sessizce yol aldık. İçimdeki heyecan, yolu aştıkça büyüyordu. Sürü bölgesi, benim için sadece bir ev değil, geçmişin izlerini taşıyan bir yerdi. Oraya geri dönmek, hem eski anıları canlandıracak hem de yeni bir başlangıç yapmamızı sağlayacaktı. Yaklaşık bir saatlik bir yolculuğun ardından, nihayet sürü bölgesine vardık. Arabadan iner inmez, ilk dikkatimi çeken şey, bölgenin ne kadar geniş ve ferah göründüğüydü. Eski, yıkık binalar yerini sağlam ve modern yapılara bırakmıştı. Bölgenin etrafındaki orman dokusu hala korunmuş, ancak etrafı daha güvenli hale getirilmişti. Hava, mis gibi ağaç kokusu ile doluydu; temiz ve ferahlatıcıydı. Tam o sırada, Thomas’ın güçlü silueti uzaktan belirdi. O her zamanki gibi geniş omuzları, sakallı yüzüyle dikkat çekiyordu. Yanımıza doğru yürürken, yüzündeki kocaman gülümseme hemen gözüme çarptı. "Adelia!" diye seslendi, bize yaklaşırken. "Hoş geldiniz, sizi görmeyi beklemiyorduk.’’ O sırada Maya yaklaşmıştı yanımıza. ‘’Adelia karnın ne kadar da büyümüş!" Gülümsedim, elimi karnımın üzerine koyarak. "Evet, Damien hızla büyüyor." ‘’Damien demek…’’ Maya sırıtarak elini karnıma koyarak okşadı. ‘’Küçük Damien ne yapıyorsun bakalım, içeride rahat mısın!?’’ Thomas, yakınıma gelip nazikçe karnıma dokundu. Maya’nın hemen ardından. "Bu küçük adam büyüyünce, sürüye liderlik yapacak gibi görünüyor," dedi şaka yollu, göz kırparak. "Bu bölge onun için hazır olacak. Ona harika bir yer bırakıyoruz." Tam o sırada, arkamdan Lucas ve Elliot belirdi. Her ikisi de her zamanki gibi enerjik ve neşeliydi. Lucas, geniş bir gülümsemeyle yanıma yaklaştı. "Adelia!" diye seslendi, elini uzatarak. "Seni yeniden görmek harika. Elliot ise her zamanki sessiz tavrıyla sadece başını salladı, ama gözlerinde sıcak bir ifade vardı. Onunla da selamlaştıktan sonra, hep beraber sürü bölgesini gezmeye başladık. Tyler, beni kolumdan tutup yanımda yürürken, Thomas bize bölgedeki yeni gelişmeleri anlatmaya koyuldu. Bölge neredeyse tamamen yenilenmişti. Eski, dağınık yapılar yerini sağlam ve modern barınaklara bırakmıştı. Yeni yapılan uzun, sağlam duvarlar bölgenin güvenliğini sağlıyor, içerideki alanı koruyordu. Yüksek gözetleme kuleleri, etrafta devriye gezen kurt adamlarla birleşince, sürünün güvenli bir şekilde burada yaşayabileceği hissini veriyordu. "Thomas, burası inanılmaz olmuş," dedim hayranlıkla Thomas gururla başını salladı. "Evet, tüm bu çalışmalar haftalar sürdü, ama sonunda tamamlanmak üzere. Sadece birkaç küçük dokunuş kaldı. Bölge tamamen güvenli olacak. Ayrıca, Kanadalı sürü üyeleri de yakında geri dönecekler. Burası onların da evi. Ve eski halinden eser kalmayıp yenileştiği için de ayrıca mutluyum. Burada huzurlu bir aile olarak yaşamaya kaldığımız yerden devam edeceğiz, vampirler bir sorun çıkarmayacağı için de ayriyeten daha da bir mutluyum.’’ Tyler ‘’Vampirler biz melezlerin kontrolünde, onları dert etme.’’ Dediğinde Thomas ona gülümsedi. ‘’Senin kontrolünde dostum, iki lider iyi anlaşacağız bence!’’ Tyler da Thomas gibi gülümseyip el sıkıştığında etrafıma bakınmaya devam ettim. Ardından Tyler çevresine bakarak bir kez daha söze girdi. "Thomas ve ekibi müthiş bir iş çıkardı. Sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da sürünün burayı yeniden yuva gibi hissetmesini sağlayacaklar." Yavaş yavaş bölgenin farklı köşelerini gezdik. Yeni yapılan barınaklar, eğitim alanları ve topluluk merkezleri, sürünün eski ihtişamını yeniden kazanmasına yardımcı olacak gibiydi. Tadilat neredeyse bitmişti, sadece ufak tefek düzenlemeler kalmıştı. Thomas’ın liderliğinde, sürü burayı yeniden yuva olarak kabul edecekti. Bir noktada, Tyler karnıma elini koydu ve gözleriyle Damien’i hissetmeye çalıştı. "Burada onun için de bir yer var," dedi sessizce, sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla. "Burası, onun da evi olacak." İçimde bir sıcaklık hissettim. Damien’in burada, bu yeni bölgede büyüyeceğini hayal etmek, bana umut veriyordu. Thomas, Lucas, Elliot ve diğerleriyle birlikte, sürü yeniden güçleniyordu. Bu yeni başlangıcın bir parçası olmak, ailemize de yeni bir kapı açıyordu. Sürü bölgesinde geçirdiğimiz birkaç saatin ardından, eve geri dönme vakti gelmişti. Herkesle vedalaşıp arabaya bindiğimizde, içimde hem bir huzur hem de tatlı bir yorgunluk vardı. Tyler, direksiyon başında sessizce yol alırken, ben gözlerimi kapatıp tüm gün yaşadıklarımızı düşündüm. Eski sürü bölgesinin yeniden inşa edilmesi, sadece fiziksel bir yenilenme değildi. Bu, sürünün geçmişle olan bağlarını koparmadan geleceğe doğru attığı bir adımdı. Damien, karnımda hafifçe hareket etti. "Burası senin de evin olacak, küçük adam," diye fısıldadım. "Güvende olacağın, sevileceğin bir yer." Tyler, bir elini yine karnıma koydu, gözlerinde derin bir huzurla bana baktı. "Her şey bizim için yeniden başlıyor," dedi. "Damien’la, seninle. Sürüyle. Hepimiz için." Başımı ona yasladım, içimde büyüyen o umut duygusuyla gözlerimi kapadım. Bu yolculuk, sadece sürünün değil, bizim de yeni bir başlangıcımızdı. Damien’in gelişine hazırlanırken, her şeyin tam da olması gerektiği gibi ilerlediğini hissediyordum. … Kanada'daki sürü üyeleri, nihayet uzun bir yolculuğun sonuna yaklaşmışlardı. Yıllardır uzak kaldıkları eski topraklarına, sürülerinin kalbine geri dönüyorlardı. Bu geri dönüş, sadece fiziksel bir yolculuk değildi; ruhen de eskiden geldikleri yere geri dönme, aidiyetlerini yeniden bulma zamanıydı. Lydia ve Jonas, küçük kızları Martina’yı kucaklarında taşıyarak ilerliyorlardı. Lydia'nın gözlerinde hem yorgunluk hem de büyük bir rahatlama vardı. Yanında Jonas, ağır adımlarla yürüyordu. O da yolculuğun ağırlığını hissetse de, eve dönüşün verdiği umut ve heyecanla doluydu. Martina ise uyku ile uyanıklık arasında gidip gelen, masum bir çocuk huzuru içinde babasının omzuna yaslanmıştı. Alfred, sürünün bilge lideri, kalabalığın gerisinde, yavaş adımlarla yürüyordu. Onun yüzünde, yılların birikmiş bilgeliği ve dinginliği vardı. Yorgun olmasına rağmen, sürüsünün geri dönüşüne tanık olmak ona gençlik yıllarındaki gibi bir enerji veriyordu. Alfred, bu yolculuğu sürü için büyük bir dönüm noktası olarak görüyordu. Thomas’ın öncülüğünde yapılan tadilat, yeni bir başlangıç, eski yaraların iyileşmesi için önemli bir adımdı. Her şey neredeyse tamamlanmıştı, şimdi geriye sadece sürünün eve dönmesi kalmıştı. Eira ve Ryan ise sürünün en önde gelen çiftlerinden biriydi. Onlar da bu dönüşün heyecanını iliklerine kadar hissediyordu. Ryan, güçlü yapısıyla her an çevreyi gözlüyor, sürüye karşı olan sorumluluğunu yerine getirmenin huzurunu yaşıyordu. Yanındaki Eira ise zarif bir şekilde adımlarını atarken, Ryan’a güven dolu bakışlarla eşlik ediyordu. Lilith, onların genç kızı, enerjisiyle her zamanki gibi canlıydı. O da ailesiyle birlikte eve dönecek olmanın heyecanını taşıyordu, ancak aklında başka bir düşünce vardı. Brad. Yüzünde tatlı bir gülümseme belirdiğinde, genç kızın kalbinde küçük bir kıpırtı hissetti. Seraphina Alfred’in öncülüğünde ilerlerken, gözlerini uzaklardaki sürü bölgesine dikmişti. Seraphina, bu geri dönüşün bir şeyleri değiştireceğini umuyordu. … Sürü nihayet eski topraklarına geri döndüğünde, herkesin yüzünde hem bir tanıdıklık hem de yeniliğin verdiği şaşkınlık vardı. Tadilatın sonlarına gelinmişti; bölge neredeyse kusursuz bir hale bürünmüştü. Yeni inşa edilen yapılar, sürünün eski günlerdeki kadar güçlü bir hale gelmesini sağlıyordu. Her köşede emek verilmiş bir detay, her yapının ardında bir hikâye vardı. Thomas, sürünün geri dönmesini izlerken, gözleri parlıyordu. "Hoş geldiniz," dedi güçlü bir sesle, kollarını açarak. "Evinize hoş geldiniz." Lydia, Jonas ve küçük Martina, Thomas’ın yanına geldiklerinde, Lydia hafifçe eğildi. "Burası inanılmaz olmuş," dedi hayranlıkla. "Sen ve ekibin harika bir iş çıkardınız." Jonas ise Thomas’ın omzuna bir elini koyarak gülümsedi. "Eve dönmek güzel bir his. Her şey için teşekkürler, Thomas." Thomas başını sallayarak teşekkürlerini kabul etti. "Bu hepimizin emeği," dedi alçakgönüllülükle. "Sürü, eski gücüne kavuşacak." Seraphina, Thomas’a yaklaştığında, onun yanında durdu ve hafif bir tebessümle başını salladı. "Gerçekten çok başarılı bir iş çıkardınız, Thomas," dedi. Sesindeki övgü dolu ton, aslında içinde sakladığı hislerin yansımasıydı. Thomas, ona göz ucuyla bakarak gülümsedi. "Hep birlikte başardık," dedi ve ardından ekledi, "Ama senin varlığın da bu işin bir parçası." O sırada Eira ve Ryan da sürüye katıldılar. Ryan, geniş omuzlarıyla sürünün gücünü temsil edercesine Thomas’a yaklaşıp onu kucakladı. "Her şey tam da hayal ettiğimiz gibi olmuş," dedi memnuniyetle. Eira ise hafifçe başını sallayarak, bu duyguları paylaştığını belirtti. Lilith ise onların arkasında duruyordu, gözleri etrafta birini arıyordu. Thomas’ın dikkatini çekti bu arayış. "Brad’i mi soruyorsun, Lilith?" diye sordu Thomas, gülümseyerek. Lilith hafifçe kızardı, ama bakışlarını Thomas’tan kaçırmadan başını salladı. "Evet, o nerede?’’ Thomas gülümseyerek cevap verdi ona. ‘’Ufak bir vampirlik pürüzü ile ilgilenmekte, yakında bizimle olacak.’’ Bu cevap, Lilith’in yüzüne hafif bir pembe ton getirdi. Gözlerinde Brad’in yokluğunun yarattığı küçük bir boşluk vardı, ama onun da yakında döneceğini bilmek içini rahatlatmıştı. Alfred, yavaş adımlarla Thomas’ın yanına geldiğinde, onun bilge yüzündeki derin çizgiler, zamanın izlerini taşıyordu. Thomas, Alfred’i kucakladı. Alfred Sizin liderliğiniz olmasaydı, burası bu kadar sağlam olamazdı," dedi saygıyla. Thomas ise karşı çıkmıştı. ‘’Olur mu? Siz ve bilgeliğiniz olmasa nasıl yapardık bunca şeyi!?’’ Alfred hafifçe güldü. "Genç liderlerin başarısı, sürünün geleceğidir," dedi bilgece. "Bizim görevimiz onlara yol göstermek." Etrafta herkes birbirine sarılırken, sürü üyeleri arasındaki bağlar yeniden güçleniyordu. Kucaklaşmalar, selamlaşmalar, eski dostlukların yeniden canlanmasına sebep oluyordu. Lydia ve Jonas, Martina’yı diğer sürü üyelerine kucaklatırken küçük kızın masum gülüşü, sürünün geleceği için bir umut simgesi gibiydi. Seraphina ise Thomas’ın yanında durarak, onunla göz göze gelmekten kaçınmıyordu. İçten içe bu geri dönüşün, aralarındaki bağın daha da güçlenmesini sağlayacağını hissediyordu. Sürü, yeniden bir araya gelmişti, ve herkes kendi içinde bir yenilenme yaşıyordu. Bu buluşma, sürünün yeniden doğuşuydu. Ve yeni bir başlangıcın da öyle. … Sabah güneşi perdelerin arasından ince bir ışık huzmesi gibi sızarken gözlerimi açtım. Geceden beri içimde bir huzursuzluk vardı. Karnımın içinde Damien’ın hareketleri her zamankinden farklıydı. Hafif bir rahatsızlık, belki de yorgunluk diye düşündüm önce, ama içten içe bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyordum. Tyler yanı başımda derin bir uykudaydı. Ona bir şey söylemeden yatakta doğrulmaya çalıştım. Ancak karnıma bıçak gibi saplanan bir acıyla irkildim. Soluğum kesildi. İlk başta bunun basit bir kasılma olduğunu düşündüm, belki de sadece günlerdir süren stresin bir sonucu... Ama bu farklıydı. Çok daha keskin ve dayanılmazdı. Ellerim istemsizce karnıma gitti. "Hayır," diye fısıldadım. Henüz çok erken. Damien’ın daha vakti vardı, doğum için çok erkendi. Panik içinde nefes alıp vermeye çalıştım, ama acı her saniye şiddetleniyordu. "Tyler..." dedim, zayıf bir sesle. Ama o hâlâ uykudaydı. Karnımın içinde bir başka kasılma daha hissettim. Bu sefer çok daha kuvvetliydi. Nefesimi tuttum, acı gözlerimi bulandırdı. Zihnimdeki tüm düşünceler bir anda darmadağın oldu. "Tyler!" dedim, daha güçlü bir sesle. Elimle onun koluna dokunarak onu sarstım. Tyler bir anda uyanarak yüzüme baktı. Gözlerindeki şaşkınlık yerini hızla korkuya bıraktı. "Adelia?" dedi, sesi endişeyle titriyordu. "Ne oldu? Neden bu kadar solgunsun?" Ağzımı açıp bir şeyler söylemek istedim, ama karnımdaki kasılma o kadar şiddetliydi ki konuşmak bile zordu. Elimi sıkıca karnıma bastırarak Tyler’a baktım. "Erken doğum," dedim zorlukla, nefesim kesik kesikti. "Sanırım... erken doğum başlıyor." Tyler'ın gözleri bir an için büyüdü, ama hemen ardından kontrolü ele aldı. "Tamam, Adelia, sakin ol," dedi, elini omzuma koyarak. Ama onun da içinde bir panik olduğunu hissedebiliyordum. Gözlerindeki korku, çaresizlikle karışıyordu. "Eira burada. Onun yardımıyla halledebiliriz. Dayan, sevgilim. Sadece biraz daha sabret." Derin bir nefes almaya çalıştım, ama kasılmalar daha da sıklaşmıştı. Her geçen dakika acı dayanılmaz hale geliyordu. Damien'ın içimdeki hareketleri de düzensizleşmişti. Endişem artıyordu. Erken doğum sadece benim için değil, onun için de tehlikeliydi. Henüz hazır değildi, bu dünyaya gelmek için daha zamanı vardı. Tyler hemen Eira’yı çağırmak için dışarı fırladı. O gitmeden önce bir anlığına göz göze geldik. Gözlerindeki korku, sevgisiyle karışmıştı. "Sana bir şey olmayacak," diye fısıldadı, ama bunu daha çok kendine söylüyor gibiydi. Tyler dışarı çıkar çıkmaz, başka bir kasılma beni yerimde kıvırdı. Gözlerimi kapattım, dişlerimi sıktım. Birkaç saniye boyunca nefes almayı unuttum. Kendi kendime tekrarlamaya çalıştım: "Damien, dayan... Lütfen, biraz daha sabret." Zaman kavramı bulanıklaştı. Sadece yarım saat daha! Tyler geri döndüğünde bakışlarında endişe vardı ve de ne yaptığını bilemez bir tavır. ‘’Kendini bana nasıl unutturursun Adelia!’’ Etrafa şaşkın bakışlar atıp endişeli adımlar bırakırken yanıma gelerek beni yataktan kaldırdı. ‘’Hadi gidiyoruz!’’ Işık hızında arabaya vardığımızda Tyler beni araca bindirdi. ‘’Kahretsin Bugatti’yi değiştirme sırası mıydı!?’’ Ağzımdan çıkan acılı bir çığlığa karşın Tyler emniyet kemerimi taktı ve ardından şoför koltuğuna geçerek gazı kökleyecek raddede bastı. Yirmi dakikaya yakın bir süre geçmiş iken doğumun başlama işareti suyumun gelişi ile olmuştu. Arabada ve bedenimde hissettiğim ıslaklıkla gözlerimi yumdum. ‘’Geldik, geldik sevgilim!’’ O ara Tyler’ı bile duyamaz oldum. Derin nefes alışverişlerim ortama yayılırken bağırdım. ‘’Suyum geldi, Damien geliyor!’’ Araba saniyeler içinde durduğunda Tyler arabadan indi. Benim kapımı açıp arabadan beni indirdiğinde yürüyemez haldeydim. Tyler beni hızlı bir şekilde kucakladığında bağırdı. ‘’Eira!’’ Ardındansa bana fısıldadı. ‘’Gözlerini kapa tatlım?’’ Ve gözlerimin saniyelik kapanışı ile ortam hızlanmış ve de değişmişti. Thomas’ın yeni tadilat ettiği sürü revirinde şimdi yatıyor pozisyonda iken Eira, Seraphina, Lilith, Maya ve Tyler başımda idi. … Acı bedenimi tamamen ele geçirmiş iken Eira, gözle görülür bir soğukkanlılıkla hemen yanıma geldi. O profesyonel bir sağlıkçıydı, ve bir an bile tereddüt etmeden işini yapmaya koyulmuştu. Yüzünde bir ciddiyet vardı, ama aynı zamanda içten gelen bir sakinlik de hissediliyordu. "Adelia, bana bak," dedi Eira, gözlerimin içine bakarak. "Derin nefes al. Sakinleşmelisin. Erken doğum yaşıyorsun, ama bunu atlatabiliriz. Şimdi sana yardımcı olacağım, tamam mı?" Başımı zorlukla salladım. Nefes almaya çalışırken acı yeniden belimi bükmeme sebep oldu. Seraphina ise hızlıca Eira’nın yanında yerini aldı. "Ne yapmamız gerekiyor?" diye sordu. Seraphina, tıbbi becerileri olmasa da her zaman soğukkanlı kalmayı başaran biriydi. Eira, Seraphina’ya steril havluları ve gerekli malzemeleri uzattı. "Adelia’nın rahatlaması önemli. Onu sakin tutmamız gerekiyor," dedi Eira, bir yandan Damien’ın kalp atışlarını dinlerken. "Kasılmalar sıklaştı, doğum sürecine girdik ama çok erken. Yardımcı olman gerekecek." Seraphina hemen harekete geçti, ne yapması gerektiğini öğrenir öğrenmez Eira’ya destek olmaya başladı. Lilith ise karnımı nazikçe okşayarak yanımda oturdu. Gözlerinde bir tedirginlik vardı ama bir yandan da bana moral vermek için gülümsedi. "Adelia, sen güçlüsün. Damien’ın da güçlü olduğunu biliyorum. İkiniz de bu zorluğu atlatacaksınız," dedi, sesi titrek ama umut doluydu. Tyler hâlâ elimi sıkıca tutuyor, gözlerindeki endişeyi saklamaya çalışıyordu. Ama içten içe onun da korktuğunu biliyordum. Maya, Tyler’a döndü ve onun omzuna dokunarak sessizce destek verdi. "Her şey kontrol altında," dedi. "Adelia ve Damien güçlü. Sen de güçlü olmalısın, onlar için." Eira, elleriyle karnımı nazikçe kontrol ederken konuşmaya devam etti. "Kasılmalar çok sıklaşmış. Ama iyi haber şu ki, Damien’ın kalp atışları hâlâ düzenli. Şimdi en önemli şey, onu dünyaya sağlıklı bir şekilde getirebilmek. Seni hemen doğuma hazırlamamız gerekecek." Tyler, Eira'nın söylediklerini dikkatle dinlerken bir an bile yanımdan ayrılmadı. Ellerimi sıkıca tutuyordu, sanki bana olan sevgisiyle acıyı hafifletebileceğini düşünüyordu. "Seni yalnız bırakmayacağım, Adelia," dedi, gözlerinde kararlılık vardı. "Bunu birlikte atlatacağız." Eira hemen hazırlıklara başladı. Yanında getirdiği birkaç tıbbi malzemeyi çıkarıp kullanıma hazırladı. Doğum için ne gerekiyorsa yapıyordu. Ama kasılmalar hızlanmıştı, her biri beni biraz daha güçsüz bırakıyordu. Acının içinde kayboluyordum. Zihnimde sadece Damien’ın sağlığı vardı. O daha doğmamıştı, daha dünyaya hazır değildi. Peki ya ben? Ben buna hazır mıydım? "Eira, çok erken," dedim güçlükle. "Damien daha çok küçük. Ona bir şey olmasından korkuyorum." Eira, gözlerinde yumuşak bir ifade ile bana baktı. "Bunu başaracağız, Adelia. Damien güçlü bir bebek ve sen de çok güçlü bir annesin. Şimdi ona odaklanmamız gerekiyor. Her şey yolunda gidecek." Ama acı her seferinde daha da yoğunlaşıyor, zihnimi tamamen ele geçiriyordu. Kasılmaların arasında geçen kısa sürelerde Tyler’ın yüzüne baktım. O da çaresizce elimi tutuyor, sessizce dualar ediyordu. Kasılmalar tekrar geldiğinde, tüm bedenim sarsıldı. Dişlerimi sıkarak acıya karşı koymaya çalışıyordum ama sancılar bir dalga gibi üzerime çöküyordu. Eira bana derin nefes almamı hatırlatırken, Maya ve Lilith de bana yardımcı oluyordu. Maya, alnımdaki terleri silerken Lilith yavaşça beni rahatlatacak sözler fısıldıyordu. "Her nefeste Damien’ı biraz daha yakına getiriyorsun. Her şey güzel olacak," dedi. Zaman kavramı tamamen yitmişti. Odadaki herkes, bir takım gibi uyum içinde çalışıyordu. Eira doğumu yönetiyor, Seraphina ona tıbbi malzemeler konusunda yardımcı oluyor, Maya ve Lilith ise Tyler ile birlikte bana destek oluyordu. Herkesin tek bir amacı vardı: Damien’ı sağ salim dünyaya getirmek. Kasılmalar arasında geçen her saniye sonsuzmuş gibi geliyordu. Eira, "Adelia, şimdi güçlü olmalısın. Damien geliyor. Nefes al ve tüm gücünü topla," dediğinde artık doğumun son aşamasına geldiğimizi biliyordum. O an, Maya’nın ellerini omuzlarımda hissettim. "Şimdi zamanı geldi," dedi nazik bir sesle. Tyler, elimi daha da sıkıca tuttu ve gözlerimden yaşlar süzülürken ona baktım. "Yanındayım," dedi, sesi titrek ama kararlıydı. "Bunu birlikte başaracağız." Bir kez daha tüm gücümü topladım, derin bir nefes aldım ve Eira’nın yönlendirmeleriyle ıkındım. Acı dayanılmaz boyutlardaydı ama bu son adımı atmam gerekiyordu. Tyler’ın, Maya’nın ve Lilith’in varlığı, beni güçlü tutan tek şeydi. Bir süre sonra Eira, derin bir nefes alarak doğumun başladığını söyledi. "Artık geri dönüş yok, Adelia," dedi. "Damien geliyor." Tyler’ın elini daha sıkı tuttum, çünkü o an korkum zirveye çıkmıştı. Ama içimde bir yerlerde, Damien’ın bu dünyaya gelmeye hazır olduğunu hissettim. Vücudumun her zerresi acıyla sarsılırken, bir yandan da oğluma kavuşacak olmanın heyecanı vardı. Eira’nın yönlendirmeleriyle nefes aldım, ıkındım, elimden geleni yaptım. Acı çekiyor olmama rağmen, her kasılmada Damien’a bir adım daha yaklaştığımı biliyordum. Tyler’ın elini hiç bırakmadım, o da bir an bile yanımdan ayrılmadı. Ve sonunda, acının yerini aniden bir hafiflik aldı. Bir an için dünya durdu sanki. Odaya sessizlik çöktü, sadece Eira'nın sakin sesi ve Tyler’ın sıkı nefesi duyuluyordu. Sonra bir bebek ağlaması odada yankılandı. O an dünya yeniden dönmeye başladı. Eira, Damien’ı kollarına aldı ve onu dikkatlice temizleyip bana uzattı. Gözlerim doldu, o an her şey durdu. Acılar, korkular, her şey bir anda anlamını yitirdi. Sadece oğlum vardı. Damien. Eira’nın gözlerinde hafif bir tebessüm belirdi. "İşte burada," dedi, bana bakarak. "Damien sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi." Tyler’ın gözlerinde yaşlar vardı. Damien’a bakarken sanki dünyadaki en güzel şeye bakıyormuş gibi bir ifadesi vardı. Onun küçük yüzünü elleriyle nazikçe okşadı. "O bizim mucizemiz," dedi fısıltıyla. Damien’ı kollarıma aldığımda, kalbimde tarifsiz bir sevgi hissettim. O an bütün korkularım, bütün acılarım geçmişte kalmıştı. Damien sağlıklıydı ve dünyaya gözlerini açmıştı. Tyler, yanıma oturup ikimizi de kucaklarken, gözlerimizi oğlumuzdan ayıramadık. Birlikte geçirdiğimiz bu zor anların ardından, sonunda Damien kucağımızdaydı. … Sonunda, sancılar arasında Damien’ın minik bedeninin dünyaya geldiğini hissettim. Odaya derin bir sessizlik çöktü ve ardından bebek ağlaması duyuldu. Bir an için her şey durdu; acılarım, korkularım ve endişelerim bir anda anlamını yitirdi. Damien’ın ağlaması, dünyanın en güzel melodisi gibiydi. Eira, Damien’ı temizleyip kucağıma verdiğinde gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Minicik bedeni, hayatımın en değerli varlığıydı. Onun o masum yüzüne bakarken, içimde tarifsiz bir mutluluk ve huzur doldu. Tyler, gözlerinde yaşlarla yanımda oturdu ve Damien’a hayranlıkla baktı. Maya, Seraphina ve Lilith, birer adım geriye çekilip bu mucizeye tanıklık ederken, odaya dolan sessizlik, herkesin kalbine huzur vermişti. Eira, yüzünde hafif bir tebessümle "Damien sağlıklı ve güçlü," dedi. "Adelia, inanılmaz bir iş başardın." Damien’ı kollarıma aldığımda, artık her şey geride kalmıştı. Sancılar, korkular, erken doğumun riskleri... Hepsi bir anda yok olmuştu. Damien dünyaya gelmişti ve her şey yolundaydı. O yeteri kadar büyümüş ve tıpkı zamanı gelmiş gibi doğma tüneline adımlamıştı. Damien’ı kollarımda tutarken, onun minik yüzünü dikkatle inceledim. Yumuşacık cildi, parmaklarıyla hafifçe kıpırdanan elleri… Sanki bu dünyaya tam da gerektiği zamanda, olması gerektiği gibi gelmişti. Kalbim onun her nefesiyle dolarken, korkularım birer birer dağıldı. Tyler, gözlerindeki yaşları silmeye çalışarak yanıma yaklaştı. "Bize ne kadar büyük bir lütuf olduğunu biliyor musun, küçük adam?" diye fısıldadı Damien’a. Maya, Seraphina ve Lilith biraz geri çekilip bu özel anın büyüsüne saygı gösterdiler, fakat gözlerindeki sevgi ve gurur açıkça görülüyordu. Maya, bana hafifçe gülümseyerek, "O tıpkı senin gibi güçlü olacak," dedi. "Bu erken doğumun onu zayıflatacağını sanıyordum, ama hayır, o tam da hazır olduğu anda gelmiş." Lilith ise, Damien’ın üzerine eğilip onun minik elini nazikçe okşadı. "Baksana," dedi hayranlıkla, "ne kadar da sakin. Sanki dünyaya gelmeye tamamen hazırmış gibi." Seraphina, duygularını kelimelere dökmeden sessizce baktı. Bize doğru hafif bir baş selamıyla güldü, sonra Maya’ya dönerek, "Bu mucizeyi birlikte yaşadık, bir daha unutmayacağımız bir an," dedi. Tyler, Damien’ı kollarına aldığında gözlerinden yeni yaşlar süzüldü. "Bizim oğlumuz, Adelia. O bizim her şeyimiz olacak," dedi ve ardından Damien’ın yüzüne bakarak "Hoş geldin, küçük adam," diye fısıldadı. Bu sözlerle odada derin bir huzur ve sevinç dalgası yayıldı, herkes birbirine minnetle baktı. O anda, zaman durmuş gibi hissettim. Geçmişin korkuları, geleceğin belirsizlikleri birer sis gibi aralandı. Damien, bir mucize gibi zamanında gelmişti, adeta dünyaya onun gelişini bekliyormuşuz gibi. Onu kollarımda tutarken, her şeyin yolunda olduğunu biliyordum. Bu andan itibaren ne olursa olsun, ailemiz artık tamamlanmıştı. … Tyler, Damien’ın minik elini parmaklarıyla nazikçe okşadı. “Bunu başardık, Adelia,” dedi, sesindeki rahatlama ve mutluluk belirgindi. “Damien bizim mucizemiz. Ona olan sevgimiz her şeyin önündedir ve her zaman olacak.” O an, odanın kapısının hafifçe aralandığını ve Eira’nın içeri girdiğini gördüm. Gözlerinde yorgunluk vardı ama aynı zamanda bir tatmin duygusu da vardı. "Adelia, Damien’ın ilk muayenesi tamamlandı," dedi. “Her şey yolunda görünüyor, ama biraz dinlenmeye ihtiyacınız olacak.” Tyler Damien’ı nazikçe yerine yatırdı ve Eira’ya başını sallayarak teşekkür etti. Eira, odadan çıkarken son bir kez Damien’a bakarak, “Size biraz yalnız kalmanız gerek,” dedi. “Her şey yolunda, ama biraz dinlenmek her zaman iyi olur.” Tyler, Damien’ın yanında sessizce oturdu ve ben de gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. İçimde, her şeyin sonunda yerli yerine oturduğu bir huzur vardı. Ama bu anın ne kadar özel olduğunu anlamak için biraz daha zamana ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Tyler’ın yanında, Damien’ın küçük vücudunu kucaklarken, bir süre sessizce oturduk. O an, dışarıdaki dünyadan tamamen izole olmuş gibi hissettim. Her şey o kadar sessizdi ki, sadece Damien’ın hafif nefes alışlarını duyabiliyordum. Bir süre sonra, kapı tekrar hafifçe açıldı ve içeriye Maya, Seraphina ve Lilith geldi. Yüzlerinde hala tatlı bir yorgunluk ve mutluluk vardı. Maya, Damien’ın yanına yaklaşıp, "Adelia, Damien’ın ilk gününde yanınızda olmayı çok isteriz," dedi. “Siz dinlenirken, biz biraz vakit geçirebiliriz.” Tyler, onlara gülümseyerek, “Her zaman yanımızda olacağınızı biliyoruz,” dedi. “Sizlerin desteği bizim için çok değerli.” Maya ‘’Biz buradayız.’’ Dedi hafifçe gülümseyerek. Seraphina ve Lilith, Damien’a hayranlıkla bakarken, bir köşede sessizce oturdular. İçeriye yayılan huzur, herkesin yüzüne yansıdı. Ancak, birden odanın kapısı hızla açıldı ve içeriye giren yeni bir kişi dikkatimi çekti. O an, gözlerimde bir merak ışığı belirdi. Bir şeyler olduğunu hissediyordum ve Damien’ın tatlı uykusunun dışında, beklenmedik bir durumun olabileceği düşüncesi kafamda dönüp duruyordu. Kapıdan içeri giren kişi, uzun silueti ve karanlık gözleriyle dikkatimi çekti. Bu yeni ziyaretçi kimdi? O an, Damien’ın tatlı uykusunda bir şeylerin değişmekte olduğunu hissettim ve tüm dikkatim yeni gelen kişiye odaklandı. Kapının hafifçe açıldığını ve içeriye Thomas ve Alfred’in girdiğini fark ettim. Thomas ve Alfred, odanın huzur dolu atmosferini bir anda değiştirdi. Thomas, bilgelik ve deneyimle dolu bir ifade taşırken, Alfred’in yaşlı ve yorgun gözleri, dikkatli bir gözlemci olarak dikkat çekiyordu. Thomas, Damien’ın yanına yaklaşıp nazikçe selam verdi. “Merhaba Adelia, Tyler. Damien’ın durumu nasıl?” dedi, gözleri Damien’ın minik yüzünde geziniyordu. Alfred, arkasında sessizce durarak Damien’a dikkatle bakıyordu. Tyler, Damien’ı kucaklayarak başını salladı. “Damien’ın sağlık durumu şu an iyi görünüyor,” dedi. “Eira gerekli kontrolleri yaptı ve Damien’ın durumu hakkında olumlu bir rapor verdi. Ancak, her zaman ek desteğe açığız.” Thomas, Damien’ın yanına yaklaşıp dikkatle inceledi. “Bu iyi bir haber,” dedi. “Damien’ın durumu hakkında daha fazla bilgi edinmek için size nasıl yardımcı olabilirim?” Alfred, Thomas’ın yanına yaklaşarak, “Belki Damien’ın çevresel koşullarını değerlendirmekte fayda olabilir,” dedi. “Yeni doğan bir bebeğin etrafındaki ortamın sağlıklı olması çok önemlidir.” Tyler, başını sallayarak “Evet, çevresel koşulları değerlendirmek iyi bir fikir,” dedi. “Her şeyin tam yerinde olduğundan emin olmak istiyoruz.” Thomas, Damien’ın yanına oturarak, odanın içinde dikkatlice göz gezdirdi. “Damien’ın sağlığı için en önemli şeylerden biri, onun çevresindeki havanın temiz ve rahatlatıcı olmasıdır,” dedi. “Burada hava akışını, sıcaklığı ve diğer çevresel faktörleri kontrol edelim.” Alfred, Damien’ın odasındaki hava akışını kontrol ederken, “Hava akışını ve sıcaklığı ayarlamak, Damien’ın daha rahat bir ortamda bulunmasını sağlar,” dedi. “Bu, onun iyileşme sürecinde büyük fark yaratabilir.” Tyler, Alfred’in önerilerine dikkatle kulak verdi ve “Bunu yapmak iyi bir fikir,” dedi. “Her şeyi doğru şekilde ayarlamak, Damien’ın sağlığını daha da destekleyecektir.” Thomas, Damien’ın odasını dikkatle inceledikten sonra, “Her şey yerli yerinde görünüyor,” dedi. “Ama yine de, çevresel faktörleri düzenli olarak kontrol etmek önemlidir.” Alfred, Damien’ın odasının sıcaklığını ve hava akışını ayarlamak için gerekli adımları attı. “Şu an için her şey uygun görünüyor,” dedi. “Ama bu düzenlemeleri düzenli olarak yapmalıyız.” Tyler, Thomas ve Alfred’e teşekkür ederek, “Sizlerin desteği bizim için çok değerli,” dedi. “Damien’ın sağlığı ve iyileşme süreci konusunda gereken tüm adımları atmak istiyoruz.” Thomas, Damien’ın yanına dönerek, “Damien’ın sağlığı için her türlü desteğe açığız,” dedi. “Ama bu anı değerlendirmek ve sizinle birlikte olmak bizim için de önemli.” Alfred, Damien’ın yanına gelip hafifçe gülümseyerek, “Sizlere yardım edebilmek bizim için bir onur,” dedi. “Damien’ın sağlığı her şeyden önce gelir.” Tyler, Damien’ı kucaklayarak yanına oturdu ve Thomas ile Alfred’in yardımlarından memnuniyetini ifade etti. O an, Damien’ın iyiliği için yapılan bu adımlar, her şeyin yolunda gitmesini sağlamak için önemli bir destek sundu. İçerideki sessizlik, Damien’ın huzurlu uyku hali ve Thomas ile Alfred’in dikkatli gözlemleri arasında bir denge bulmuştu. Herkesin dikkatle yaptığı bu düzenlemeler, Damien’ın sağlıklı bir şekilde büyümesine katkıda bulunmak için atılan önemli adımlardı. … |
0% |