Yeni Üyelik
166.
Bölüm

S6B16 SF

@selinayeda_x

Törende, evetlerimizi söylerken içimde tarifsiz bir mutluluk vardı. Tyler’ın elini tuttuğumda, bu anın ömür boyu sürecek bir anı olduğunu biliyordum. Evetlerimizi söyledikten sonra, ilk dansımızı yapmak için piste çıktık. Müzik, ortamın her köşesine yayıldı ve davetlilerimiz alkışlarla bizi destekledi. Dans ederken, her bir adımda Tyler’ın benimle olduğu ve bu anın ne kadar özel olduğunu hissettim.

Düğün töreninin ardından, geleneksel olarak gelin çiçeğimi attım. Çiçeği havaya fırlattığımda, davetliler heyecanla bakıyordu. Çiçeği yakalamak için yarışan kızlar arasında, Seraphina en hızlısı oldu ve çiçeği yakalamayı başardı. Çiçeğin Seraphina’nın ellerinde parıldaması, onu ne kadar mutlu ettiğini gösteriyordu.

Yeni bir aşk mı kıvılcımlanacaktı yoksa?

Thomas’ın Seraphina’ya bakışları bir değişikken aynı bakışlar da Seraphina için geçerliydi.

Derken tanıdık bir yüz dikkatimi çekti.

Emery!?

Brad’in koluna girmiş ve ağır adımlarla yanımıza geliyordu.

Ve ben en az Lilith kadar şaşkındım!

Emery’nin düğünde bulunması, hepimiz için büyük bir sürprizdi.

Brad, gülümsedi ve başını hafifçe eğerek "Adelia, Tyler," diye seslendi. "Emery ve ben size sürpriz yapmayı düşündük. Düğününüzü kutlamak için buradayız."

Emery, yüzünde hafif bir tebessümle, Brad’in yanında durdu. Onun bu anda yanımızda olması, düğünümüze katılan diğer herkes için büyük bir mutluluk kaynağı oldu. Emery, uzun bir süre boyunca iyileşme sürecinde olduğunu ve düğüne katılmasının zor olduğunu biliyorduk. Ama burada olduğunu görmek, bu anın ne kadar özel olduğunu bir kez daha hissettirdi.

Tyler, gülümseyerek "Emery, Brad, burada olduğunuz için çok mutluyuz," dedi. "Düğünümüze katıldığınız için gerçekten minnettarız."

Emery, başını eğdi ve "Bu özel gününüzde sizlerle olmak istedik. Hem iyileşme sürecinde destek olanlar hem de düğün gününüzde sizinle olmayı arzuladık," dedi. "Düğün töreniniz harika görünüyor ve sizler de çok güzel görünüyorsunuz."

Brad, gülümseyerek ekledi, "Sizi yalnız bırakmak istemedik. Bu günün sizin için özel olduğunu biliyoruz ve bu anı paylaşmak bizim için de büyük bir mutluluk."

Emery’nin varlığı, düğün gününü daha da anlamlı kıldı. Tyler ve ben, onların buraya kadar gelip bu anı bizimle paylaşmalarından dolayı çok mutlu olduk.

‘’Durumumun iyiye gittiğini söylüyor Brad, eğer biraz çaba gösterirsem diğer sürü üyeleri ile sonraki dönem okula devam edebilirmişim.’’ Brad ona başını sallarken Lilith ağır adımlarla yanımıza gelmişti. Brad Lilith’i görüp ona döndüğünde bir anda beklenmedik bir şey oldu.

Brad Emery’den ayrıldığı gibi Lilith’i bekletmeden dudaklarından öpmüştü.

Ve bu an en az Lilith kadar şaşkındım yine.

Ne oluyordu burada böyle?

Ben de bu anın şok edici doğasını anlamakta güçlük çekiyordum. Ne oluyor? Bu anın neden böyle geliştiğini anlamak neredeyse imkansızdı.

Lilith, Brad’in öpücüğüne karşılık vermedi ve hemen geri çekildi. Yüzünde karmaşık bir ifade vardı; şaşkınlık, kırgınlık ve belki de bir miktar öfke karışımıydı. Brad, bu beklenmedik hareketinin ardından hafifçe solgunlaşmış görünüyordu, ama kendini toparlayarak Lilith’e odaklandı.

"Bu... bunu yapmam gerekmiş gibi hissettim," dedi Brad, hafifçe titreyen bir sesle. "Seninle konuşmak istiyorum, ama bunu biraz daha sonra yapabilir miyiz?"

Lilith, derin bir nefes alarak "Brad, bu şekilde çözüm aramayıp açıkça konuşabilirdik," dedi. "Bu hareketin ne anlama geldiğini bilmemiz gerekiyor. Düğün gününde böyle bir sürpriz beni hazırlıksız yakaladı."

Brad, başını eğerek "Haklısın, Lilith. Ama bu duygularımı ifade etmenin en iyi yolu bu gibi göründü," dedi. "Sana olan hislerimi anlatmak istiyorum ama bunu doğru bir zamanda yapmayı tercih ederim."

Lilith başını sallayıp gülümsediğinde ailesini işaret etti.

‘’Babamların yanındayım, bir ara uğrayıp selam ver istersen.’’

Lilith giderken gülmek ile yetinmiştik. Ah bu bir tehdit gibi duruyordu.

Emery yanımda kıpırdanırken bakışlarım onu buldu ve o an sımsıkı sarıldı birbirimize. Aradan geçen aylara rağmen eski en yakın arkadaşımla yine bir aradaydım ve yine en yakın arkadaştım!

Düğün hız kesmeden devam ederken Damien’ı da düğün etkinliklerinde görmek, bize büyük bir mutluluk kaynağı oldu. Onun huzur içinde uyuması, düğün atmosferine ayrı bir sevinç kattı. Düğün boyunca, Damien’ın yanımızda olması, her şeyin daha da anlamlı ve özel hale gelmesini sağladı.

Emery, düğün sırasında Damien’ı ilk kez gördüğünde, gözlerinde hayranlık ve sevinçle karışık bir ifade belirdi. Damien, beşiğinde huzur içinde uyurken, Emery, yavaşça yanımıza yaklaştı.

"Damien, merhaba," dedi Emery, nazik bir sesle, Damien’ın beşiğine doğru eğilerek. "Seninle tanışmak büyük bir mutluluk."

Tyler, Emery’yi gülümseyerek karşılayıp "Emery, Damien’la tanışmak istiyorsan, gel," dedi. "Bu, onun için de özel bir an olacak."

Emery, Damien’ın yanına oturdu ve dikkatle bebeğe baktı. Damien’ın tatlı yüzü, küçük elleri ve huzur içinde uyuması, Emery’nin gözlerinde derin bir huzur ve mutluluk duygusu uyandırmış gibiydi. Emery’nin yüzündeki yumuşak ifadeyi ve Damien’a olan hayranlığını görmek, Tyler ve benim için de özel bir anı temsil ediyordu.

"Damien, çok tatlısın," dedi Emery, Damien’ın küçük parmaklarına nazikçe dokunarak. "Senin gibi bir mucizeyi görmek, bu düğün gününü daha da anlamlı kılıyor."

Damien’ın huzurlu uykusu, düğünün neşesine ve coşkusuna daha da katkıda bulunuyordu. Emery’nin bu özel anı bizimle paylaşması, düğün günümüzün ne kadar özel olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Emery, Damien’la tanıştıktan sonra, yanımızda geçirdiği süre boyunca, Damien’ın tatlı ve huzurlu uykusuna olan hayranlığını ifade etmeye devam etti. Bu, düğün günü boyunca yaşadığımız en anlamlı anlardan biriydi ve Damien’ın varlığı, her şeyin daha da güzelleşmesini sağladı.

Dışarıdaki seremoninin bitişi ardından salona geçmiştik.

Düğün gece ilerledikçe, salonun ışıkları hafifçe loşlaşmaya ve müzik ritmi daha sakinleşmeye başladı. Konuklar, dans pistinden çekilerek, daha rahat bir sohbet ortamına geçmeye başladı. Herkes, özel anılar ve konuşmalarla bu özel geceyi kutlamak için gruplara ayrılmıştı. Biz, Tyler’la birlikte bir köşede dinlenirken, aniden dikkatimi çeken başka bir detay vardı.

Bir köşede, Tyler’ın eski dostları ile bir sohbete daldığını görmüştüm.

Brad ve Thomas!

Gelecek hakkında konuşuyorlardı.

Geleceğimiz, hayallerimiz, bu şehirdeki diğerleri ile ilişkilerimiz, ve bu şehirdeki yerimiz!

Her şey normal gözüküyordu. Tatlı bir zaferle sonuçlanmış gibi duruyordu.

Mutluydum ve de huzurlu.

Daha ne isteyebilirdim ki?

Ailemden iki kişi gitmişken mislini kazanmıştım iki yıl sonra!

Düğün gecesi, ışıkların parıldadığı, renklerin ve müziklerin birleştiği büyüleyici bir atmosferle dolu olan bahçede, mutluluğun ve sevginin her köşeye yayıldığı bir geceydi. Tyler ve benim düğünümüz, tam anlamıyla bir masal gibi geçiyordu. Her şey mükemmel bir şekilde planlanmış, her detay özenle düşünülmüştü. Göz alıcı çiçekler, rengarenk ışıklar ve romantik melodiler, geceyi adeta bir peri masalına dönüştürmüştü.

Misafirler keyif içinde dans ederken, gözlerim Tyler’ın ve benim etrafımızda toplanan sevdiklerimizi izlerken, bir an için dikkatim başka bir şeye kaydı. Lucas’ın, gece boyunca gözlerimden kaçmış olan bir şeyi ortaya çıkarmak üzere harekete geçtiğini fark ettim. Maya’yı yakından tanıyordum ve Lucas’ın ona duyduğu özel hisleri biliyordum, ancak bu gece onun için ne kadar anlamlı olacağını tahmin edememiştim.

Lucas, gece boyunca hem şıklığı hem de kararlılığıyla dikkat çekmişti. Şimdi, kalabalığın içinde Maya’yı bulup, onu hafifçe kenara çektiğini gördüm. İkisi arasında kısa bir konuşma geçti, ardından Lucas, Maya’nın elini nazikçe tuttu ve ona doğru bir adım attı.

Düğün müziğinin arka planında hafif bir melodiyi yükselten, neredeyse büyüleyici bir sessizlik oluştu. Lucas, derin bir nefes alarak, elindeki küçük kutuyu Maya’nın gözlerinin önüne getirdi. Kalp atışlarım hızlanmıştı, çünkü bu anın ne kadar özel olduğunu hissedebiliyordum. Lucas’ın yüzündeki ifade, tüm duygularını Maya’ya iletmek için her şeyi veriyordu. Maya, şaşkın ve mutlu bir şekilde gözlerini açtı, Lucas’ın ne yapacağını merak ederek ona baktı.

“Biliyor musun, Maya,” diye başladı Lucas, sesindeki derinlik ve içtenlikle. “Bu gece, seninle her anı paylaşmak istediğim bir gece. Hayatımda senin gibi biriyle olmak, benim için büyük bir mutluluk. Seni tanıdığım her gün, sana daha da yakınlaşmak istedim ve seni daha iyi tanıdıkça, hayatımda senin olmasının ne kadar önemli olduğunu fark ettim.”

Lucas, kutuyu açtığında içindeki pırlanta yüzük ışıl ışıl parlıyordu. Maya’nın gözleri bu anın etkisiyle parladı, duygusal bir an yaşanıyordu. Lucas, yüzüğün Maya’nın parmaklarına uygun olduğundan emin olmak istercesine onu yavaşça çıkardı ve Maya’nın parmağına taktı.

“Maya,” dedi Lucas, “Bu gece sana sadece kalbimi değil, hayatım boyunca birlikte yaşamak istediğim her anı da teklif ediyorum. Bu yüzük, sana olan sevgimin bir sembolü. Benimle hayatı paylaşır mısın?”

Maya’nın gözleri yaşlarla dolmuştu ve ne söyleyeceğini bulmakta zorlanıyordu. Ancak, Lucas’ın gözlerinde gördüğü derin sevgi ve bağlılık, tüm duygularını ifade etmesine yetti. “Evet,” dedi Maya, sesi titrek ama kararlıydı. “Evet, seninle hayatı paylaşmak istiyorum.”

Kalabalık bir anda alkışlarla bu özel anı kutlamaya başladı. Maya ve Lucas’ın etrafında oluşan bu sıcak ve samimi atmosfer, düğünümüzün güzelliğine güzellik kattı. Herkesin yüzünde mutluluk ifadesi vardı ve bu an, herkesin kalbinde özel bir yer edindi.

Tyler, yanıma gelip durarak, Lucas’ın ve Maya’nın bu anını izlerken gözlerinde gurur ve mutluluk parıltısı vardı. Bu gece, sadece bizim düğünümüz değil, aynı zamanda iki kişinin hayatlarının en özel anlarından biriydi. Lucas ve Maya’nın bu adımı, hem düğünümüze hem de bu geceye daha fazla anlam kattı. Ve ben, bu anın bir parçası olmaktan dolayı kendimi çok şanslı hissediyordum.

Gece ilerledikçe, konuklarımız yavaşça evlerine dönmeye başladılar. Damien’ın huzurlu uykusu ve düğün gününün coşkusu, Tyler ve benim için bu özel anı daha da unutulmaz kıldı. Her şeyin yolunda olması ve sevdiklerimizle bu anı paylaşmış olmanın verdiği huzur, geceyi anlamlı bir şekilde sonlandırmamızı sağladı.

Eve döndüğümüzde Tyler, Damien’ı nazikçe alarak yatağına yatırdı ve "İyi geceler, küçük mucizemiz," dedi.

Ben de, Damien’ın beşiğinin yanında durarak "İyi geceler, sevgili oğlum. Her şey yolunda," dedim.

Bu özel gece, yeni başlangıçlarımızı kutlamak için mükemmel bir fırsat olmuştu ve Tyler ve ben, hayatımızın bu yeni bölümüne adım atmanın heyecanını yaşadık.

Yıldızlar, gökyüzünde parlarken, geceye yayılan sessizlik, Adelia ve Tyler’ın yeni hayatlarına dair umutlarını ve heyecanlarını yansıtıyordu. Damien, uykusunda tatlı tatlı gülümseyerek, bu yeni başlangıcın en güzel sembolüydü. Her şey, yaşamın sürprizlerle dolu yolculuğunun bir yansımasıydı. Tyler ve Adelia, bu geceyi sevdikleriyle paylaşıp, bir ömre bedel anılar biriktirerek, hayatlarının en önemli dönemine adım atmışlardı.

Geçmişte Wilhelm ve Nina’nın sorunları bu hikayenin temel taşlarını oluşturmuştu.

Wilhelm’in hayatı, intikam ve öfke ile şekillenmişti. O, adalet ve güç arayışında, hırsı ve intikam duygusuyla yanıp tutuşmuş bir liderdi. Adelia’nın cesur ve kararlı müdahalesi, Wilhelm’in karanlık planlarını sonlandırmış ve onu durdurmuştu. Bu savaş, hayatlarını bir noktada birleştiren acı dolu bir çatışmanın son noktasıydı. Wilhelm’in ölümü, bir dönemin kapanışını simgeliyordu; onun intikam arayışı ve hırsı, Adelia tarafından son bulmuştu.

Nina ise, Wilhelm’in ölümünden sonra hırsına yenilmiş ve karanlık bir yol seçmişti. Tyler, adaleti sağlamak adına bu karanlık gücü durdurmak zorunda kaldı. Nina’nın ölümü, sadece bir tehlikeyi bertaraf etmekle kalmadı, aynı zamanda Tyler ve Adelia’nın geleceği için bir temizlik ve yeni bir başlangıç anlamına geldi.

Gecenin sessizliğinde, Tyler ve Adelia, bu geçmişin gölgelerinden arınmış olarak yeni bir hayatın eşiğindeydiler. Damien’ın huzur içinde uyuması, onların bu yeni başlangıca adım atmalarının sembolüydü. Tyler’ın ve Adelia’nın yaşamları, geçmişin acılarından arınarak, bir umut ve yeniden doğuşun kapılarını aralamıştı.

Düğün günü, Tyler ve Adelia için sadece bir kutlama değil, aynı zamanda geçmişin gölgelerinden kurtulup, yeni bir geleceğe adım atmanın simgesiydi. Her şey, Wilhelm ve Nina’nın mirasıyla başlamış ve onların karanlık geçmişleriyle şekillenmişti. Ama sonunda, bu hikaye, Tyler ve Adelia’nın sevgisi ve Damien’ın huzuruyla tamamlanmıştı.

Ve son cümleyle, geçmişin tüm karanlıklarına rağmen, yeni bir başlangıcın umut ışığını yansıtarak:

"Her şey Wilhelm ile başlamış ve yine onunla bitmişti."

-Çünkü o her zaman gölgelerde saklanır ve planını buna göre şekillendirirdi ve öyle harekete geçerdi.

Her şey plan dahilinde tıkır tıkır işledi. Adelia ve Tyler’ın yeniden Wilhelm tarafından karşılaştırılması onlar için yeni bir birleşim olmuştu. Geçmişte silinen iki aşık bir kez daha karşılaşmış ve bir olmuşlardı.

Güneş yavaş yavaş batarken, havada belli belirsiz bir gerginlik hissediliyordu. Herkes toplanmış, gözleri bizim üzerimizdeydi.

Evin bahçesine çıktığımızda, hava tatlı bir esintiyle içimizi ferahlatıyordu. Gökyüzü, akşamın turuncuya çalan renginde, her an daha da kararan bir hal alıyordu. Bahçeye yerleştirilmiş masalar, mangal kokularıyla dolup taşıyordu. Jonas, büyük bir mangalın başında durmuş, etleri dikkatle pişiriyordu. Lydia ise Martina’yı kucağına almış, etrafı seyrederken Jonas’a ara ara tavsiyeler veriyordu. Seraphina, bir yandan Tyler ile konuşurken bir yandan da ateşin başına yaklaşıp etlerin iyice pişip pişmediğini kontrol ediyordu. Lilith, Maya ile yan yana oturmuş, hafif bir esintiyle saçları uçuşurken derin bir sohbete dalmışlardı.

Bebek Martina’nın kahkahaları, tatlı cıvıltısı her birimize mutluluk yayıyordu. Onun gülüşü, bulunduğumuz ortamı daha da ısıtıyordu. Lucas, bebek Martina’nın yüzünü komik şekillere sokmaya çalışıyor, Elliot ise onu izlerken kıkırdıyordu. Herkes o kadar huzurlu ve mutluydu ki… Bu anı, adeta zamanın durmasını isteyecek kadar güzeldi.

Tyler ise mangalın başında Jonas’a yardım ediyordu. Kaslı kollarıyla etleri çeviriyor, Jonas’a her fırsatta bir espri patlatıyordu. Gözleri arada sırada bana kayıyor, gülümseyerek beni izliyordu. Onunla göz göze geldiğimde içim bir sıcaklıkla doluyordu. Thomas, her zamanki gibi köşede durmuş, gözlem yapıyordu. Hem etrafını kontrol altında tutuyor hem de mangalın başına geçmeyi düşünüyordu sanırım.

Emery, Lucas ve Maya’nın arasında oturmuş, sessizce sohbet ediyordu. Lucas ona bir şeyler anlatıyor, Maya da arada sırada gülerek katılıyordu. Herkesin kendi halinde, rahat ve huzurlu bir an yaşadığı o dakikalar, sanki bir rüya gibiydi. Mangal kokusu tüm bahçeyi sararken herkesin yüzünde bir tatmin ve huzur ifadesi vardı.

Ben ise bahçenin bir köşesinde oturmuş, bir yandan ortamı izliyor, bir yandan da Tyler ve Thomas’ın ara ara bana attığı bakışları fark ediyordum. İçimde bir enerji dalgası yükseliyordu. Yaklaşan dövüşü düşündükçe içimdeki adrenalin artıyordu.

Jonas bir an için mangalın başından ayrılıp aramıza katıldı. "Adelia, Tyler’ı yenebilir misin ne dersin?" diye sordu, bir yandan gülerek. O anda herkesin gözleri bana çevrildi.

Her şey bitmişti artık.

Her şey bitmişken düşünmüştük ki… Neden eğlencesine dövüşmeyelim ki?

Epey bir hamlamıştım.

Epeyce dövüşmemiş sayılırdım.

Şimdi fırsatım varken…

Damien’ı Emery’e bırakarak bunu yapmalıydım!

Gözlerim hafifçe kısılarak Tyler’a baktım. "Tyler’ı mı? Bunu yakında göreceğiz," dedim hafif bir meydan okuma tonu ile. Tyler gülümseyerek bana döndü. "Beni yenersen bu gece özel bir ödül kazanırsın," dedi göz kırparak.

Herkesin arasında gülüşmeler başladı. Seraphina, "Adelia’nın ne kadar güçlü olduğunu unutuyorsunuz," diyerek beni destekledi. Jonas ise bu iddiaya bayılmıştı. "Bence hepimiz bu dövüşü izlemek için sabırsızlanıyoruz," dedi.

Bir süre sonra hepimiz mangalı bitirip, dövüş alanına doğru ilerledik. Bahçenin biraz ilerisine kurduğumuz dövüş alanı, geniş ve aydınlatılmıştı. Etrafımıza yerleştirilmiş fenerler, dövüş alanını hafif bir ışıkla dolduruyordu. Bahçeden gelen hafif çimen kokusu ve serin hava içimi ferahlatıyordu.

Bu dövüşün bir meydan okuma, bir güç gösterisi olduğunu biliyordum ama aynı zamanda eğlenceli olacağını da hissediyordum. Tyler'la aramızdaki rekabet, her zaman tatlı bir çekişmeye dönüşürdü ve bugün de farklı olmayacaktı.

Damien, Emery’nin kucağında, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bize bakıyordu. Sanki annesine desteğini verir gibi gülümsüyordu. Onun bu masum gülücüğü içimdeki kararlılığı daha da güçlendirdi. Onun için, her şeyden çok daha güçlü olmalıydım.

Tyler, karşıma geçtiğinde gözlerindeki parıltıyı gördüm. İkimiz de bu dövüşün tadını çıkaracaktık. Kılıçlar, büyüler, yetenekler değil; sadece bedenlerimiz, içimizdeki güç ve keskin refleksler. Birbirimizin gücünü çok iyi biliyorduk ve bu yüzden her hareket, her hamle dikkatli olmalıydı.

“Hadi bakalım, Adel. Hazır mısın güzelim?” diye sordu Tyler, hafif bir gülümsemeyle. Bakışları meydan okurcasına üzerimdeydi.

"Her zamankinden daha hazırım," dedim. Kalbim hızlanmaya başlamıştı, içimdeki tribrid karmaşası yavaş yavaş uyanıyordu. Gücümün damarlarımda dolaşmasını hissettim, tıpkı bir fırtınanın yaklaştığını hissetmek gibi.

Tyler hamlesini yapmadan önce bir saniyelik tereddüt etti. Ardından hızla bana doğru atıldı, hareketleri keskin ve akıcıydı. O kadar hızlıydı ki, birkaç saniye içinde beni sıkıştırdı. Sol koluyla saldırırken sağ elini arkaya çekip, bir yumruk savurdu. O anın hızında yana çekildim, ama Tyler’ın refleksleri mükemmeldi. Hemen dengeyi kurup sol ayağını bacağıma doğru fırlattı.

Ayak hareketine karşı, ben de hızlıca kendimi yerden yükselttim ve havada bir takla atarak ondan uzaklaştım. Hava bir anda değişmişti, nefesim kesilmişti, ama bu sadece başlangıçtı. "O kadar kolay olmayacak," dedim hafifçe gülümseyerek.

Tyler da aynı şekilde karşılık verdi. "Hiç de öyle düşünmemiştim zaten," dedi ve yeniden üzerime atıldı. Bu kez çok daha hızlıydı. İlk vuruşta sağ kolumla savuşturmayı başardım ama ikinci hamlesi beni şaşırttı. Dizini hızla göğsüme doğru çekti. Darbeyi tam zamanında engelledim, ama gücü beni geriye doğru sürükledi. Bir anlığına dengesizce sendeledim ama hızla toparlandım.

İçimdeki güç dalgalanmaya başladı, tribrid doğam yavaş yavaş uyanıyordu. Gözlerim değişiyordu, bunu hissedebiliyordum. Bunu fark eden Tyler, bakışlarını dikkatle yüzüme dikti. "Sakin ol, Adelia. Bu sadece bir oyun," dedi.

Ama içimdeki heyecanı zapt etmek zordu. İçimdeki güç dalgası kabardıkça, her hareketim daha da keskinleşiyordu. Birkaç hızlı adım attım, bedenim hafif ve özgürdü. Tyler’ın üzerine doğru hamle yaptım ve sert bir yumruk savurdum. O, bunu bekliyormuş gibi hızla yana çekildi. Ancak bu kez hızımı artırmıştım ve arkasından hızla saldırmaya devam ettim. Yumruklarım ve tekmelerim havada dans ediyordu, Tyler ise her birini ustalıkla savuşturuyordu.

“Hadi, Tyler,” diye bağırdım. “Daha iyisini yapabileceğini biliyorum!”

Tyler’ın gözlerinde bir parıltı belirdi ve birden saldırıya geçti. Bu kez hareketleri daha keskin, daha stratejikti. Bir hamlesi beni dengemi kaybetmeye zorladı ve yere düştüm. Ama hemen toparlandım, dizlerimin üzerinde yükseldim ve Tyler’ın bana doğru gelen tekmesini engelledim. O an göz göze geldik.

"Senden bu kadar mı?" diye meydan okudu Tyler, sesi alaycıydı ama yüzünde bir tebessüm vardı.

Derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım. “Daha yeni başlıyoruz,” dedim, gözlerimdeki karmaşa daha da belirginleşirken. Tribrid doğam tamamen uyanıyordu. Kanım kaynıyordu, damarlarımda dolaşan o güç beni daha da ileri itiyordu.

İçimdeki güçle Tyler’a doğru hızla atıldım. Bu kez hareketlerim çok daha vahşi ve güçlüydü. Birkaç sert darbe Tyler’ın dengesini bozmuştu. Yumruklarım arka arkaya geliyordu ve Tyler her seferinde geri çekilmek zorunda kalıyordu. Ama Tyler, pes eden biri değildi. Kendi gücünü toparlayarak tekrar saldırıya geçti. İkimiz de hızlı, neredeyse görünmez bir hızda dövüşüyorduk. Yumruklarımız, tekmelerimiz havada yankılanıyor, her biri bir diğerinin hareketini engelliyordu.

Sonra bir an geldi ve tüm gücümü toplayarak Tyler’a doğru sert bir darbe indirdim. O anda dengesi bozuldu ve yere düştü. Onu yere devirdiğimde gözlerindeki şaşkınlığı gördüm.

“Hadi ama, bu kadar çabuk pes etmezsin, değil mi?” dedim, hafifçe eğilip ona doğru. Tyler, gülümseyerek elini kaldırdı.

“Pes etmiyorum, ama bu dövüş senin,” dedi. O an çevredeki herkesin alkışlamasını duyabiliyordum. Herkesin gözleri bana çevrilmişti.

Ve o an geldi ki iki kişiyle aynı anda dövüşmüştüm.

“Henüz bitmedi,” dedi Thomas, Tyler’ın yanına gelip ona yardım ederken. O da bana meydan okumak istiyordu. “Şimdi benimle aynı anda uğraşmak zorunda kalacaksın.”

Artık gerçek bir sonuca ulaşacaktık. Tyler, beni hafife almayarak daha güçlü saldırmaya başladı. Ama bu kez ben farklıydım. Tribrid doğam tamamen uyanmıştı. Gücümün doruğundaydım. Thomas’ın meydan okuması beni heyecanlandırdı. Onu da yeneceğimden emindim. Tyler ve Thomas aynı anda bana doğru hareket ederken, içimdeki adrenalin zirveye ulaştı. İkisi de hızlı ve güçlüydü, ama ben onların hamlelerini çözebiliyordum. Thomas, Tyler’a göre daha stratejik ilerliyordu.

Thomas’ın ilk saldırısını savuşturup, Tyler’ın bir adım gerisinde kalarak onu etkisiz hale getirmeyi başardım. Onların ikisi de bana karşı hamle yaparken,

Tyler’ın son bir saldırısını savuşturduğumda, hızla arkasına geçip onu yere devirdim. Dizlerimi üzerine koyarak onu yere sabitledim.

Gücümü ve hızımı kullanarak her saldırılarını püskürttüm. Birbirlerine göz attıklarını ve taktik değiştirdiklerini hissedebiliyordum, ama her seferinde onların planlarını boşa çıkarıyordum.

Bir noktada, Thomas hızını artırıp saldırıya geçtiğinde, enerji patlamamı kullanarak onu geri püskürttüm. Aynı anda Tyler’a doğru dönüp onun saldırısını da savuşturduğumda ikisini birden yere sermeyi başarmıştım.

Etrafıma baktığımda herkesin yüzlerinde şaşkınlık ve hayranlık vardı. Seraphina ve Lilith alkışlamaya başlamıştı bile. Lucas, Elliot ve diğerleri de büyük bir coşkuyla bana bakıyordu.

Tyler ve Thomas, yere düştükten sonra gülümseyerek ayağa kalktılar. "Bu gerçekten etkileyiciydi," dedi Tyler, nefes nefese. Thomas da başını sallayarak onayladı. "Seni küçümsediğim için özür dilerim, Adelia. Sen gerçekten inanılmazsın."

Onlara gülümseyerek baktım. "Gücümü hafife almak büyük bir hata," dedim şaka yollu. Herkesin arasında bu dövüş, hem eğlenceli hem de unutulmaz bir anı olmuştu.

O an, her şeyin değiştiğini hissettim. Bu dövüş sadece eğlenceli bir güç gösterisi değildi; içimdeki karmaşayı kabul etmek ve onunla başa çıkmak için bir adımdı.

Damien’ın gülüşü bir kez daha yankılandı, Emery’nin kollarında huzurlu ve mutlu bir şekilde bize bakıyordu. Ve o anda, onun varlığı, içimdeki tüm karmaşayı yatıştırıyordu.

Tyler’ın ve Thomas’ın aynı andaki yenilgisiyle içimde hafif bir zafer duygusu yükselirken, bir an durup dövüş alanına baktım. Brad ve Thomas, artık sahnenin başrolündeydiler. İkisinin de yüzlerinde ciddiyet vardı, ama bu ciddiyetin altında kaynayan bir dostluk ve rekabet de açıkça hissediliyordu. Brad, her zamanki kendinden emin duruşuyla Thomas’a bakarken, Thomas’ın gözlerinde biraz daha derin bir sabır ve odaklanma vardı.

Ben ise bu anı fırsat bilerek biraz geri çekildim. Emery, Damien’ı kucağında sevgiyle tutuyordu. Onun minicik elleri, güvenle Emery’nin tişörtünün yakasını tutmuş, yüzünde yine o tanıdık gülümseme vardı. Yanlarına sessizce yaklaşıp Damien’a baktığımda, içim sıcacık oldu. Onu böyle huzurlu ve mutlu görmek, bana her şeyin yolunda olduğunu hissettiriyordu. Birkaç adım daha attım ve Emery başını kaldırıp bana bakınca gülümsedi.

“Ne kadar da güçlü görünüyor, değil mi?” diye fısıldadı, Damien’ın minik yüzüne bakarak. O an, onun da bu minik mucize karşısında büyülenmiş olduğunu fark ettim.

“Evet, her geçen gün biraz daha güçleniyor,” dedim, Damien’ın saçlarını okşayarak. “Onun her gülüşü, içimdeki her karmaşayı dindiriyor.” Damien’ın minik elini avucumda hissederken, tüm dünyam bu küçücük varlığa odaklanmıştı. Onun o masum gülümsemesi, içimdeki tüm gücü yeniden dengelememe yardımcı oluyordu. Damien, sanki onun varlığı bana yetiyormuş gibi, bir an gözlerini açıp bana baktı, sonra yine o tatlı gülüşünü salıverdi.

Bu an, hayatımın her anından daha anlamlıydı. İçimdeki tüm karmaşaya rağmen, Damien bana dünyadaki her şeyden daha güçlü bir bağ sunuyordu. Ben de, ne olursa olsun, onu korumak için savaşacağımı biliyordum.

Ancak bakışlarım yeniden dövüş alanına kaydı. Thomas, Brad’e doğru hızlı bir hamleyle saldırmıştı. Thomas’ın gücüne her zaman hayran kalmıştım; güçlü, kararlı ve yerinde bir kontrolle dövüşürdü. Brad ise hızlıydı, zeki ve stratejikti. Bu dövüş, tamamen güç ve hızın birleşimi gibiydi. Her bir hareketleri birbirini takip ediyordu. Thomas’ın güçlü yumrukları Brad’in hızla savurduğu tekmelerle karşılanıyordu.

Brad’in gözlerinde o tanıdık odaklanma vardı. Ne zaman dövüşse, tamamen anın içinde olurdu, dikkati asla dağılmazdı. Ama Thomas, Brad’in hızına ayak uyduruyordu. Yere sağlam basıyor, her hamleyi dikkatle karşılıyordu. Yumrukları ardı ardına geliyordu ve Brad birkaç kez dengesini kaybeder gibi olsa da, her defasında toparlanmayı başarıyordu.

“Thomas, Brad’den daha güçlü,” diye fısıldadı Emery, gözlerini dövüşten ayırmadan. “Ama Brad’in zekası ve hızını küçümsememek gerek.”

Haklıydı. Thomas’ın gücüyle başa çıkabilmek için Brad, zeka ve hızını kullanmak zorundaydı. Bir an için Thomas, Brad’i köşeye sıkıştırmış gibi göründü, ama Brad ani bir manevrayla yere doğru eğilip Thomas’ın ayağını süpürdü. Bu hamle beklenmedik ve zekiceydi. Thomas, dengesini kaybederek yere düştü. Ancak hemen toparlanıp ayağa kalktı ve karşılık vermek üzere tekrar Brad’e saldırdı.

Bu dövüşü izlerken içimde bir rahatlama hissettim. Herkesin böyle dostça, ama aynı zamanda güçlü bir şekilde dövüşmesi, içimdeki karmaşayı bir nebze daha yatıştırıyordu. Damien’ın gülüşleri ve tatlı mırıltıları, her ne kadar sert bir dövüş izliyor olsak da, bu anı daha da yumuşatıyordu.

Emery, Damien’a biraz daha sıkı sarıldı. O da bu dövüşten keyif alıyormuş gibi görünüyordu, ama gözleri sürekli minik bebeğin üzerindeydi. “Onun için ne kadar güçlü olduğunu biliyor musun?” diye sordu, yüzünde yumuşak bir gülümsemeyle.

“Biliyorum,” dedim sessizce. “Ama bazen gücümün ona yetip yetmeyeceğinden korkuyorum.”

Emery, başını hafifçe salladı. “Ona yetmeyeceğini hiç sanmıyorum. Sen onun annesisin, Adelia. Bu dünyada daha güçlü bir bağ yok.”

Damien, küçük kollarını yukarı doğru uzatarak Emery’nin boynuna sarıldı, sonra başını tekrar bana çevirdi. O tatlı, küçük gülümsemesi bir kez daha yüzünde belirdi. O an, her şeyin tam olması gerektiği gibi olduğunu hissettim. Evet, zorluklar vardı, ama Damien’ın varlığı, her şeye değerdi.

Brad ve Thomas arasındaki dövüş devam ederken, içimde derin bir huzur vardı. Birbirlerine saygı duyduklarını biliyordum. Her bir saldırı, her bir savunma, tamamen dostane bir rekabetin ürünüydü. Thomas’ın Brad’e karşı biraz daha baskın olduğunu görebiliyordum, ama Brad’in zekası ve stratejik hamleleri, onu asla tamamen alt ettirmiyordu. İkisi de ter içinde kalmış, ama hâlâ dimdik ayakta ve birbirlerine meydan okumaktan vazgeçmemişlerdi.

Emery bir kez daha Damien’ı sıkıca kucakladı ve bana döndü. "Biliyor musun, onun gülüşü gerçekten her şeyin yolunda olduğunu hissettiriyor. Bir anne için bundan daha değerli ne olabilir ki?"

Damien’ın yüzüne baktım ve o an içimdeki tüm karmaşa yok oldu. Sanki dünyadaki tüm kaos, onun o minicik elleriyle kavrayabileceği kadar küçülmüş gibiydi.

Damien’ın tatlı gülücükleri ve Brad ile Thomas arasındaki kıyasıya ama dostça dövüş, o an her şeyin yolunda olduğunu hissettiriyordu. Ancak bir yandan da Damien’ın acıktığını hissediyordum. Minik elleri, huzursuzca hareket ediyor, yüzünü bana doğru çevirdikçe açlık belirtisi gösteriyordu. Artık onu beslemenin vakti gelmişti. Gözlerimi bir an için dövüşten ayırıp, Damien’a odaklandım.

Emery, Brad, Thomas ve Tyler arasında yavaş yavaş bir sohbet başlamıştı. Dövüş sonrasında ortaya çıkan hafif gerilim, yerini samimi bir sohbete bırakıyordu. Herkes rahatlamış, ter içinde kalmış ama yüzlerinde tatmin olmuş bir ifade vardı. Emery, onların arasına karışmıştı bile. Brad, her zamanki gibi sakin bir şekilde konuşuyor, Thomas ara sıra gülümseyerek ona karşılık veriyor, Tyler ise dikkatle dinliyordu. Bu sahne, beni mutlu etse de Damien’ın beslenmesi gerekiyordu.

“Emzirmem gerek,” dedim yavaşça, sessizliğin içinde Damien’ı kollarımda biraz daha rahatlatmaya çalışarak. Emery bana döndü ve gülümseyerek başını salladı.

“Git, merak etme. Biz burada biraz sohbet ederiz,” dedi güven verici bir ses tonuyla. Tyler da hafifçe başını salladı, bana sıcak bir gülümsemeyle bakarak.

Damien’ı yavaşça kucağıma alıp onlarla vedalaşmadan içeriye doğru yöneldim. Odaya girdiğimde, huzurlu bir sessizlikle karşılaştım. İçerisi, dışarıdaki enerji dolu atmosferin aksine sakin ve huzurlu bir yerdi. Damien’ı yavaşça emzirme sandalyesine oturttum. Küçücük bedeni, kollarımda ağırlaşmış, yüzündeki huzur ifadesiyle bana güvenle bakıyordu.

Damien’ı emzirmek her seferinde içimde tarifsiz bir duygu uyandırıyordu. Ona hem fiziksel hem de duygusal olarak bu kadar yakın olmak, aramızdaki bağı daha da güçlendiriyordu. Minik dudakları göğsüme yapıştığında, içimde bir rahatlama hissi yayıldı. Küçük bedeni yavaşça nefes alıp verirken, onun her şeyden habersiz ama tamamen güvende olduğunu bilmek, içimde büyük bir huzur yaratıyordu.

Damien, gözlerini bir an için açıp bana baktı. O tatlı bakışları, her şeyin yolunda olduğuna dair bana sessiz bir mesaj gönderiyordu. Gözlerimin içine bir an bakıp tekrar gözlerini kapattı ve beslenmeye devam etti. Onun huzurlu hali, dışarıda yaşanan tüm kaostan bağımsızdı. Sanki dünya onun için yalnızca bizden ibaretti.

Damien’ın bu sakin haliyle içimdeki tüm yorgunluk ve endişe eriyip gitti. Her şeyin ne kadar hızlı değiştiğini düşündüm. Sadece birkaç ay önce, bu küçük varlık dünyamıza katılmadan önce, hayatımız çok daha farklıydı. Şimdi ise, her şey onun etrafında dönüyordu. O her şeyin merkezindeydi ve bu bana tarifsiz bir güç veriyordu.

Biraz sonra, Damien yavaşça göğsümden ayrıldı. Karnı doymuş, uykusu gelmiş gibi görünüyordu. Onu yavaşça omzuma yatırıp sırtını okşadım. Küçük bir hıçkırık sesi duyduğumda gülümsedim. Sonra, onu yavaşça beşiğine yatırıp üzerini örttüm. O an, her şeyin yolunda olduğunu, en azından bir süreliğine huzurun bizimle olduğunu hissettim. Dışarıdaki hayat ne kadar karmaşık ve yoğun olursa olsun, Damien’ın huzuru her şeyi dengeliyordu.

Ona son bir kez bakıp, yavaşça odadan çıktım. Dışarıda sohbet hala devam ediyordu. Emery’nin sesi, diğerlerine katılmıştı, onların kahkahaları içeriye kadar yankılanıyordu. Onların keyfi, benim de keyfimi yerine getirdi. Kucağımda Damien ile tekrar dışarı çıktığımda, bu küçük aile anının bir parçası olduğum için derin bir şükran duydum.

Yanlarına ilerlerken ilk duyduğum şey beni büyük bir şaşkınlığa götürmüştü.

"Sanırım bir süreliğine ailemle vakit geçirmek istiyorum," dedi sakin bir ses tonuyla Emery. "Onlarla birlikte olmayı çok özledim ve bir süre yanlarında kalmanın bana iyi geleceğini düşünüyorum."

Sözleri havada asılı kaldı. Brad, hemen arkasında sessizce duruyordu. Bakışlarını onun üzerinden ayırmayan bir adamın kararlılığıyla, ona bir süre bakış attı ve sonra gülümseyerek başını salladı. Emery’nin kararını çoktan anlamıştı.

"Tabii ki," dedi Brad, onu onaylayıcı bir ses tonuyla. "Sana ihtiyacın olan her desteği vereceğim. Ailenle vakit geçirmen senin için çok önemli, bunu biliyorum."

Bu sözü üzerine Emery, hafif bir rahatlama nefesi verdi. Seraphina ve Thomas’ın yüzlerinde sıcak bir sevinç belirdi. Kızlarının bir süreliğine de olsa yanlarında kalacak olması onları memnun etmişti.

"Emery," dedim, ona doğru bir adım atarak. "Bu kararın seni mutlu ediyorsa, biz de senin adına mutluyuz. Ama şunu bil ki, her zaman burada bir ailen var. Ne zaman dönmek istersen, kapımız sana sonuna kadar açık."

Emery, gözleri dolu dolu bana baktı. Sonra bana yaklaşıp sarıldı, bu sarılmada bir minnet, sevgi ve dostluk vardı. "Teşekkür ederim, Adelia. Siz benim için gerçekten ikinci bir ailesiniz. Sizi çok özleyeceğim."

Tyler, yanıma gelerek bana ve Emery’ye baktı. "Emery, ne zaman istersen dön. Burada her zaman senin yerin var."

"Bir süreliğine gidiyorum, ama bu kalıcı bir veda değil," dedi Emery, elimi sıkıca kavrayarak.

Bu bir veda değil…

Vedalaşma vakti gelmişti. Bir an için, Damien’ın odasından gelen huzurlu nefes alışlarını duydum. Her şeyin bir döngüde olduğunu, herkesin hayatında bir şekilde dengeyi bulması gerektiğini fark ettim. Emery, ailesiyle bu dengeyi bulmaya gidiyordu ve biz burada, onu bekleyecektik.

Emery’in silüeti yavaşça gözden kaybolurken, derin bir nefes aldım. Gökyüzüne baktım, gün batımının kızıllığı ufku boyarken, bu anın bir dönüm noktası olduğunu hissettim. Her birimiz, hayatımızda yeni bir sayfa açıyorduk. Emery ailesine dönüyordu, bizler ise burada, onun dönüşünü bekleyerek kendi hayatlarımızı sürdürüyorduk. Herkes kendi yolculuğunda bir şeyler öğreniyor, güçleniyor ve değişiyordu.

Damien, kucağımda tatlı bir mırıltı çıkardı. O da bu döngünün bir parçasıydı, bizim geleceğimizin bir sembolüydü. Ona bakarken, hayatın önümüzde uzanan, bilinmezliklerle dolu ama bir o kadar da umut verici yollarını düşündüm. Tyler, yanımda sessizce duruyordu, gözleri ufka dalmış, ama elini benimkine kenetlemişti. Her adımda birlikte olduğumuzu bilmek, içimde derin bir huzur yaratıyordu.

Hayat her zaman düz bir çizgide gitmiyordu; bazen fırtınalar, bazen beklenmedik döngüler oluyordu. Ama bizler, bu yolculukta birbirimize tutunarak ilerliyorduk. Aile, dostluk, sevgi ve bağlılık… Bunlar, en güçlü dayanaklarımızdı.

Zamanın içindeki her adımımız, bizi yeni bir başlangıca doğru taşıyordu. Ve bu başlangıçların ardında, geçmişin izleri her zaman bizimle kalacaktı. Wilhelm ve Nina’nın hırsı ve intikamı, hayatımızı bir dönüm noktasına getirmişti. Onlar kaybolmuştu, ama biz yaşamaya devam ediyorduk, çünkü sevgi her şeyden güçlüydü.

Her şey Wilhelm ile başlamış ve yine onunla bitmişti.

Gün batımının kızıllığı evin penceresinden süzülürken, oturma odasındaki sessizlik huzur vericiydi.

Damien, kucağımda yavaşça nefes alıp veriyor, arada bir küçük ellerini havaya kaldırıyordu. Onun bu küçük hareketleri bile içimi mutlulukla dolduruyordu. Yanımda Tyler, sessizce bana bakıyor, gözlerinde derin bir sevgi ve minnettarlık vardı. Elini nazikçe omzuma koyduğunda, aramızdaki bağın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha hissettim.

"Onu kucağına aldığın her an, bana mucize gibi geliyor," dedi Tyler, yumuşak bir sesle. "Bizim için verdiğin onca mücadele… Hepsi buna değerdi."

Gülümsedim, gözlerimi Damien'dan ayırmadan. "Her zorluğu, her anı seninle ve onunla birlikte geçirmek… Bunu başka bir şeyle değiştiremem."

Tyler’ın eli, yavaşça Damien’ın küçük kafasına dokundu. "O bizim gücümüz, geleceğimiz."

Tam o sırada kapı nazikçe tıklatıldı ve Lilith, elinde birkaç kitapla içeri girdi. "Beni özlemişsinizdir, değil mi?" dedi gülerek.

“Lilith!” diye sevinçle karşıladım. “Damien’e bir masal mı okuyacaksın?”

Lilith, yatağın ucuna oturdu ve kitaplardan birini açtı. “Bu kitapta çok güzel bir hikaye var. Tam Damien’ın seveceği türden.”

Lilith okumaya başladığında, odadaki her şey bir masalın içine çekilmiş gibi hissettirdi. Sanki dünya dışarıda kalmış, yalnızca biz ve bu küçük ailemiz kalmıştık. Kitabın sayfaları arasında kaybolurken, Damien’ın huzur dolu nefesi odada yankılanıyordu. Onun varlığı, her şeyin ötesindeydi—geçmişin acıları, geleceğin belirsizlikleri. Şu an, sadece bu an, bizimdi.

Tyler ve ben göz göze geldik. "Bizim hikayemiz henüz bitmedi," dedi hafifçe gülümseyerek.

"Hayır," diye fısıldadım. "Bizim hikayemiz, yeni başlıyor."

Lilith masalı bitirdiğinde, odadaki sessizlik adeta sihirli bir yankı gibi sürüyordu. Damien usulca gülümseyerek uykuya daldığında, hayatın bize sunduğu bu hediyenin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım.

Belki dışarıdaki dünya karmaşık ve zorlayıcıydı. Ama burada, bu küçük odada, hayatın en saf, en güzel şekli vardı: sevgi ve umut.

Ve işte bu, bizim hikayemizin gerçek gücüydü.

Loading...
0%