Yeni Üyelik
152.
Bölüm
@selinayeda_x

Yavaş yavaş sürünün diğer üyeleri de girişe toplandığında daha gençler gelmişti. Benim öğretmenliğini yaptığım sürü üyeleri de vardı içlerinde. Chris de öyle.

Chris ile bakışlarımız kesiştiğinde Tyler elimi biraz daha kuvvetlice sıktı ve söze girdi.

Artık açıklama yapma vakti gelmişti.

 

Tyler, ellerimi sımsıkı tutarken bir an durdu ve gözlerini bana dikti. Kalabalığın arasında hafif bir sessizlik oluştu. Herkesin bakışları üzerimizdeydi. İçimdeki heyecanla karışık bir korku, Tyler’ın omuzlarımdan bana aktarılan güvenle bir nebze azaldı. Derin bir nefes alıp etrafıma baktım. Sürüye katıldığım günden bu yana onların desteği hep yanımdaydı, ama şimdi bu haberi vermek, başka bir sorumluluktu.

Tyler, nihayet sessizliği bozdu. Sesi derin ve ciddi, ama aynı zamanda mutluydu. "Adelia ve ben," dedi ve kısa bir duraksamayla bana döndü, ‘’Bir bebek bekliyoruz.’’ Etrafta bir sessizlik oluşurken Tyler son sözlerini de ekledi cümlesine. ‘’Doğru duydunuz... Adelia hamile."

Sözleri havada asılı kaldıktan sonra etrafımdaki herkesin yüzünde aynı anda beliren şaşkınlığı fark ettim.

Değil mi?

Kim düşünebilirdi melezlerin melez bebek bekleyeceğini?

Herkes birbiri ile bakışırken Tyler’ Kaygıyla baktım. Kalp çarpıntım artarken eli belimi sardı ve kendine çekti beni.

‘’Sakin ol, hiçbir sorun yok.’’

Bakışlarım tekrardan kurt sürüsüne kayarken Lydia, bir an bile beklemeden bana sarıldı. O her zaman yanımdaydı, en zor anlarımda bile. Sarılışı, bir ablanın kardeşine duyduğu sevgi dolu bir kucaklaşma gibiydi. "Bunu nasıl sakladın?" diye fısıldadı, sesinde hafif bir şaşkınlık vardı ama çoktan bir anaçlık hissetmiştim.

"Henüz yeni öğrendik," diye cevapladım. "Ama şimdi sizinle paylaşmak istedik."

Jonas da yanımıza gelerek Tyler’a sarıldı. O ve Lydia her zaman Tyler için farklı bir yere sahipti. Onlar, bu sürünün en eski üyeleriydi ve Tyler’la derin bir dostlukları vardı. Jonas, sırtına bir tokat atıp hafifçe güldü. "Bunu nasıl başardın, adamım? Umarım sıkı bir baba olursun."

Tyler, Jonas’a karşılık verirken hafifçe gülümsedi. "Bu da bir kurt içgüdüsü, sanırım," dedi alayla.

Tebrikler, sarılmalar, mutlu fısıltılar arasında zaman nasıl geçti fark etmemiştik. Herkes, sürü üyelerimiz, dostlarımız, yavaş yavaş bizi çepeçevre sardı. İçimde derin bir huzur ve aidiyet hissi oluştu. Tam bu esnada Alfred’in yüksek ve şakacı sesi duyuldu.

"Bu akşam bir kamp ateşi var!" diye bağırdı, sesi neşeli ve coşkuluydu. "Böyle güzel haberler varken kutlama yapılmazsa olmaz! Herkes hazır olsun. Adelia’nın onuruna!"

Herkes bu haberi neşe içinde karşıladı. Kutlama, kamp ateşi, birlikte olmanın verdiği o sıcaklık... Bir an için her şeyi unutmuş gibi hissediyordum.

Bakışlarım Chris’e döndüğünde afalladım.

Tüm sürüyü baştan aşağı süzerken herkeste ya şaşkınlık ya da mutluluk vardı.

Chris’te ise…

Pişmanlık!

Yanımıza ağır ağır gelirken Tyler fark ederek hafiften öne doğru bir adım attı.

Chris’in tek ilgi odağı ise bendim.

Yanıma gelip tam karşımda durduktan sonra vakit kaybetmeden söze girdi.

‘’Üzgünüm, ben dövüşümüzü fazla ciddiye aldım, size zarar verdim. Melezsin sonuçta boş yere kolayca yorulmayacağını bilmeliydim. Bir an gaflete düştüm işte kusura bakma.’’

Chris’in başı öne eğilirken benden beklenen hareket Tyler’dan geldi. Tyler elini Chris’in omzuna koyduktan sonra ona anlayışla baktı.

‘’Sorun yok, geçmiş geçmişte kaldı ve biz iyiyiz.’’ Chris olumluca başını sallayarak güldüğünde Tyler’a elini uzatarak tebrik etti.

Chris, gözlerinde sıcak bir ifadeyle bize bakıyordu. O kadar genç olmasına rağmen ne kadar olgunlaştığını fark ettim. "Tebrikler," dedi usulca, gülümseyerek. Tyler’ın elimi bırakıp omzuna dokunduğunu gördüm. Chris'in gözlerinde Tyler’a duyduğu saygı belirgindi.

Akşam büyük bir parti bizler içindi.

Kamp ateşi bizler için kurulacaktı.

En önemlisi de nihayet kavuşmuştuk.

Ana binada güzel bir odaya kavuşmuştuk tabii ki de!

Yumuşak ışıklar, sıcak bir ortam ve huzur veren bir atmosfer yaratılmıştı. Sürünün bu kadar özenli bir şekilde bizi karşılaması, adeta onların bizlere olan sevgisinin ve bağlılıklarının bir yansıması gibiydi.

Odanın kapısını açtığımızda, gözlerim hemen büyük ve güzel bir odayla karşılaştı. Thomas’ın özverisiyle, bize tahsis edilen bu oda geniş ve zarif bir şekilde döşenmişti. Odanın büyük pencerelerinden gün ışığı süzülüyordu ve içeriye yumuşak bir aydınlık yayıyordu.

Tyler, odayı gösterirken yüzündeki tatmin ifadesi dikkatimi çekti. “Thomas bu konuda gerçekten cömert davrandı,” dedi, ellerini odanın etrafında gezdirerek. “Senin rahatın için her şeyi yaptı.”

Odaya adım attım ve Tyler’ın bu dikkatli seçimi karşısında minnettarlık duydum. “Gerçekten harika,” dedim, etrafı dikkatle inceleyerek. “Bu odayla birlikte kendimi gerçekten özel ve rahatlamış hissediyorum.”

Odanın büyük yatağı, oldukça konforlu görünüyordu ve köşedeki oturma alanı, dinlenmek için mükemmel bir yer gibi duruyordu. Odanın her köşesinde zarif mobilyalar ve rahatlatıcı renkler vardı. Tyler, bu güzelliklerin tadını çıkarmamı sağlamak için sabırsızlanıyordu.

Yatağa oturup derin bir nefes aldıktan sonra Tyler’ın gözleri dikkatle odanın kapısına yöneldi. “Bir dakika bekle,” dedi, odadan ayrılarak hızla dışarı çıktı. Merakla ne yapacağını düşündüm ama birkaç dakika sonra Tyler, yanında bir adamla geri döndü. Adam, biraz gergin görünüyordu ama Tyler’ın kendine güvenen tavırları, onu rahatlatmış gibi görünüyordu.

Tyler, adama yaklaşırken, “Bu, senin ihtiyacın olan sağlıklı kişi,” dedi. “Onu hipnoz ederek, ihtiyaç duyduğun kanı sağlayacağız. Senin sağlığın her şeyden önemli.”

Tyler ne ara bu kadar hızlı davranabilmiş ve nasıl bu kadar hızlı dönebilmişti bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa o da bu adam benim besin kaynağım olacak ve tıpkı Elliot’un da bana karşı ettiği hakaret gibi bir işlem görecekti.

Daha naziğinden şöyle de denebilirdi:

‘’Ayaklı kan torbası!’’

Tıpkı Wilhelm’in de bana karşı dediği gibi.

Bu adam burada sürü içerisinde kalacak ve ben de ondan beslenecektim. Adam her daim Tyler hipnozunda kalacak ve ben ne zaman ihtiyaç duyarsam ondan beslenecektim.

Biraz gaddarca olsa da bunu yapmalıydık, bebeğimiz için!

Ayrıca o kendini kötü hissettiği an yenisi ile yer değiştirebilirdi değil mi?

Yeni ayaklı kan torbası ile?

Bence öyle!

Tyler adamın arkasına geçip onu tutarken yavaşça kalkarak yanlarına ilerledim.

Ufak bir kan alımı sonrası her şey bitecekti.

Şu an midem fazla bulanmıyordu ve sanki ihtiyacım yok gibi hissediyordum.

Bu yüzden yavaş ve de nazik olacak süreyi de kısa tutacaktım. Ardındansa ihtiyacım olduğu zaman tekrardan beslenebilirdim kendisinden.

Evet kesinlikle öyle!

Tyler, gözlerini benim üzerimde sabit tutmuştu. Kanın sıcaklığı ve tatlılığı, beni rahatlatıyordu; ama aynı zamanda Tyler’ın dikkatini üzerime çekmişti. İçimden geçen duygular, Tyler’ın gözlerindeki karışık ifadeleri net bir şekilde görmemi sağladı.

Ben burada odadaki hazırlıklara bakarken o gitmiş ve bana kan ihtiyacım için kasabadan birisini getirmişti, sağlıklı birisi!

Beslenmemin ardından sırada ise kamp ateşi vardı.

Çünkü… Zamanı gelmek üzereydi!

Sürünün üyeleri, hazırlıklara hızla girişti.

Ateşin etrafında toplanan Gordan, Elena ve Emily kaynar çaylar ve tatlılar hazırlamaya başladılar. Herkesin üzerinde neşeli bir kıyafet vardı ve ateşin etrafında dönen danslar ve müzik, havaya renk kattı. Ateşin etrafında bir araya gelerek kötü günlerin üzerine bir çizik daha atacaktık.

Ateşin sıcak ışığı, geceyi aydınlatırken, sürü üyeleri etrafında dans ediyorlardı. Dans edenlerin aralarına katılarak, Tyler ve ben de onlara eşlik ettik. Çeşitli enstrümanlardan çıkan neşeli melodiler, geceyi adeta bir festival havasına sokmuştu. Herkesin yüzündeki mutluluk ifadesi, atmosferi daha da canlı kılıyordu.

Tyler, elinde bir kadeh şarapla yanımda dururken, bana gülümsedi ve "Bu gece senin ve bebeğimizin şerefine," dedi. Kadehimi kaldırarak, çevremdeki herkese nazik bir şekilde bakarak "Şerefe," dedim. Hep birlikte, bebeğimizin geleceği için kutlama yaptık.

Ateşin çevresinde, sürünün bazı üyeleri geleneksel şarkılar söylediler, diğerleri ise coşkuyla dans etti. Bu kutlama, sürünün ne kadar bağlı ve destekleyici olduklarını bir kez daha gösterdi. Gözlerimdeki mutluluk, içimdeki tüm endişe ve stresin yerini almıştı. Artık bu yolculukta yalnız olmadığımı biliyordum ve sürünün desteği, bana büyük bir huzur ve güven verdi.

Gece boyunca ateşin etrafında toplanmış, birlikte zaman geçirmenin keyfini çıkardık. Her bir an, bu özel haberi paylaşmanın ve bu süreci birlikte atlatmanın verdiği mutluluğu yansıtıyordu.

 

Gece, kamp alanının üzerine ağır bir örtü gibi çökmüştü. Ay, gökyüzünde asılı duran bir kor gibi parlarken, etrafımızı saran karanlık, sürünün enerjisini daha da yoğunlaştırıyordu. Birkaç adım ötemde yanan kamp ateşi, etrafındaki yüzlere sıcak bir parıltı katıyordu. Ateşin çıtırtıları, ritüelin öncesinde bizi sessizce beklemeye davet eden bir çağrı gibiydi.

Alfred, diğer sürü üyeleriyle birlikte ateşin etrafında toplanmıştı. Sürünün büyüklerinin bulunduğu daire, içime bir güven duygusu yerleştiriyordu. Onların yanında olmak, bu zor dönemde kendimi daha güçlü hissetmemi sağlıyordu. Alfred’in yüzündeki sakin ifade, bu gece benim için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya yetiyordu.

Ateşin alevleri gölgelerimizi dans ettirirken, Alfred, elinde ince bir deri kayışa bağlı gümüş bir kurt pençesi kolyesiyle bana doğru yaklaştı. Kolyeyi ilk gördüğümde içimde tarifsiz bir huzur hissettim; bu, sadece bir süs eşyası değil, aynı zamanda bir koruyucuydu. Kurt pençesi, sürünün gücünü ve sadakatini temsil ediyordu. Bu kolyenin, hem bebeğimi hem de beni koruyacağına dair derin bir inanç besliyordum.

"Adelia," dedi Alfred, sesi ateşin çıtırtılarına karışarak, "bu kolye, sürümüzün en eski geleneklerinden biri. Her bir pençe, sürümüzün gücünü ve dayanıklılığını simgeler. Bu zorlu süreçte sana güç verecek ve seni koruyacak. Onu gururla taşı."

Sözleri içimi ısıttı. Alfred’in sesi her zamanki gibi sakindi, ama bu gece, söyledikleri çok daha derindi. Gözlerime baktığında, onun da bu ritüelin önemini ne kadar ciddiye aldığını görebiliyordum. Sürünün lideri olarak, bana sunduğu bu armağanla birlikte yalnız olmadığımı hissettiriyordu.

Alfred, kolyeyi boynuma nazikçe astığında, soğuk metal tenime değdi. Kurt pençesi tam kalbimin üzerine denk geliyordu. Bu küçük ama güçlü sembol, beni sürümle ve atalarımızla bağlayan bir köprü gibiydi. Alfred, kolyeyi yerleştirdikten sonra elini omzuma koydu ve gözlerimin içine bakarak derin bir nefes aldı.

"Artık sadece senin değil, bu kolyeyle birlikte taşıdığın sorumluluk da bizim," dedi. "Bu yolculukta yalnız değilsin, Adelia. Sürünün gücü ve koruması seninle olacak."

O an, içimde bir titreme hissettim. Hem fiziksel hem de ruhsal olarak bu ritüelin ağırlığını taşıyabileceğimi biliyordum. Kurt pençesi, bedenime ve ruhuma güç katıyordu. Sürünün koruması altında olduğumu bilmek, bana büyük bir huzur verdi.

Ateşin etrafında toplanan diğer sürü üyeleri, Alfred’in ardından sessizce başlarını sallayarak onay verdiler. Her birinin yüzünde ciddi bir ifade vardı; bu ritüel, sürünün sadece bir geleneği değil, aynı zamanda onların bana olan sadakatinin bir ifadesiydi.

Alfred elini omzumdan çektiğinde, ateşin sıcaklığı yüzüme vurdu. Kamp ateşinin etrafında toplanan herkes, bu ritüeli izlerken bir nevi sessiz bir dua ediyordu. Ateşin alevleri gökyüzüne doğru yükselirken, içimde bir güç dalgası hissettim. Kurt pençesi, bedenime ve ruhuma bir enerji akışı sağlıyordu.

Ritüelin sonuna yaklaşırken, Alfred bir adım geri çekildi ve herkesin duyabileceği bir sesle, "Bu gece, Adelia'nın ve gelecekteki bebeğinin güvende olması için tüm sürü olarak bir aradayız. Ateşin ve ay ışığının altında, ona güç, koruma ve bilgelik diliyoruz," dedi.

Sözleri havada asılı kalırken, diğer sürü üyeleri de Alfred’e katıldılar. Her biri, birer birer, ellerini kalplerine götürerek bana doğru saygıyla eğildiler. Bu an, benim için sürünün bir parçası olduğumun ve onların koruması altında olduğumun en büyük kanıtıydı.

Bu ritüel, sadece bir sembol değildi; aynı zamanda sürünün bana olan inancının ve bağlılığının bir yansımasıydı. O an, kamp ateşinin etrafında, sürümle birlikte durduğumda, artık her zamankinden daha güçlü ve kararlı hissediyordum.

Kurt pençesi, kalbimin tam üzerinde, bana sürünün gücünü ve korumasını hatırlatacak bir tılsım olarak kaldı. Bu gece, sadece bir ritüel değil, aynı zamanda yeni bir başlangıcın da işaretiydi. Sürünün bana olan bağlılığı ve sevgisi, bu zorlu yolculukta bana rehberlik edecekti.

O gece, kamp ateşi etrafında geçirdiğimiz ritüelin ardından yeni bir hediyeye adım atmıştım.

Tyler tarafından kollarım arasına bırakılan bir kutu ile.

Tyler, oldukça dikkatli bir şekilde hazırlanmış olan bu kutuyu kollarım arasına koydu.

Üzerinde hafifçe parlayan, zarif bir kurdeleyle kaplanmış bu kutu, adeta içindeki gizemi saklıyormuş gibi duruyordu. Tyler’ın yüzündeki mutlu ifade, bu hediyenin benim için ne kadar özel olduğunu vurguluyordu.

Tyler, kutuyu yavaşça fısıldayarak açmaya başladı.

Önce kurdelesi sökülmüştü.

“Adel…” dedi Tyler, sesindeki titremeyle birlikte, “Bu kutu sana özel. İçinde hamileliğin ve bebeğimizin sağlığı için kullanabileceğin doğal taşlar var. Her birinin kendine has bir enerjisi ve anlamı var. Umarım bunlar, bu dönemde sana yardımcı olur ve kendini daha iyi hissetmeni sağlar.”

Kutusunu açtığımda, içi renkli ve çeşitli doğal taşlarla dolu bir hazine gibi görünüyordu. Her bir taş, farklı renkleri ve dokusuyla dikkatimi çekti. Tyler, her bir taşın anlamını ve nasıl kullanılacağını açıklamak için dikkatlice hazırlamıştı. İçimi heyecan ve merak kapladı; bu taşların her birinin bir hikayesi ve enerjisi vardı.

İlk olarak, elime aldığım taş, hafif yeşil renkte ve pürüzsüz bir dokusu olan bir aventurindi. Tyler, bu taşın stresi azaltma ve ruhsal denge sağlama konusunda güçlü bir etkisi olduğunu söyledi. Hamilelik döneminde yaşadığım duygusal dalgalanmalar için bu taşın iyi geleceğini belirtti.

“Aventurin,” dedi Tyler, “sana huzur ve dinginlik getirecek. Bu taşın enerjisi, kalbini ve ruhunu dengelemene yardımcı olacak.”

Bir sonraki taş, parlak mavi bir lapis lazuliydi. Mavi rengin derinliği, içindeki altın damarlarıyla birleşerek etkileyici bir görünüm sunuyordu. Tyler, bu taşın, kendini ifade etme ve içsel sezgiyi güçlendirme konusunda faydalı olduğunu açıkladı. Ayrıca, bu taşın hamileliğin getirdiği karmaşık duygularla başa çıkmaya yardımcı olabileceğini belirtti.

“Lapis lazuli,” dedi Tyler, “özellikle içsel bilgelik ve netlik sağlama konusunda etkilidir. Senin gibi derin düşüncelere sahip biri için bu taş, kendini ifade etme ve içsel huzuru bulma konusunda büyük bir yardımcın olacak.”

Üçüncü taş, hafif pembe bir kuvars parçasıydı. Tyler, bu taşın sevgi ve şefkat getirdiğini ve kalp merkezini güçlendirdiğini söyledi. Hamilelik döneminde, kendimi daha sevecen ve bağlı hissetmeme yardımcı olacağını ifade etti. Pembe kuvarsın, bebeğimizle aramda bir bağ oluşturmasına yardımcı olacağına inandığını belirtti.

“Pembe kuvars,” dedi Tyler, “sana derin bir sevgi ve şefkat hissi verecek. Hem senin hem de bebeğimizin kalplerini besleyecek.”

Dördüncü taş, ay taşı. Doğum sancısını dinginlemekle bilinen bir taş, opalit.

‘’Ay taşı.’’ Dedi Tyler. Ardından özelliklerini bir bir tıpkı diğerleri gibi saymaya başladı. ‘’Özellikle hamilelik sürecinde dengeyi sağlamasıyla bilinir. Ruh halini dengelemeye, stresi azaltmaya ve doğum sürecini kolaylaştırmaya yardımcı olabilir. Ayrıca, ay taşının kadınsı enerjileri dengelediği ve doğum sırasında sakinlik getirdiği söylenir.’’

Beşinci taş Unakit.

‘’Unakit taşı,’’ diyerek söze girdikten hemen sonra devam etti. ‘’Hamilelik süresince hem fiziksel hem de duygusal dengeyi korumaya yardımcı olabilir. Bebeğin sağlıklı bir şekilde gelişmesini desteklerken, anneye de rahatlatıcı bir enerji verir.’’

Altıncı taş Rodonit.

‘’Rodonit, annelik duygularını ve bebeğe olan bağı güçlendirdiği söylenen bir taştır. Aynı zamanda, hamilelik sırasında yaşanan duygusal dalgalanmaları dengelemeye yardımcı olur.’’ Diyerek taş hakkındaki bilgisini konuşturdu bir kez daha Tyler.

Yedinci taş Jade.

‘’Yeşim taşı’’ diyerek bir kez daha söze girdi Tyler. Onu derinden sevgi ve bağlılıkla aynı zamanda şaşırmış bir ifade ile izlerken.

‘’Vücudun iyileşme sürecini destekleyen bir taş olarak bilinir. Hamilelik süresince annenin enerji seviyelerini dengeler ve doğum sürecini kolaylaştırabilir.’’

Son olarak, kutunun içinden çıkardığım taş, yoğun kırmızı renkte bir jasper parçasıydı. Jasper’ın koyu kırmızı rengi, bana güç ve dayanıklılık hissi verdi. Tyler, bu taşın enerjisinin, fiziksel iyileşmeyi teşvik ettiğini ve enerjinizi artırdığını söyledi. Özellikle hamilelikte enerjiyi desteklemek ve zindelik kazandırmak için bu taşın çok yararlı olacağını ifade etti.

“Jasper,” dedi Tyler, “sana güç ve dayanıklılık sağlayacak. Hamilelik sürecindeki zorluklarla başa çıkmana yardımcı olacak.”

Tyler, her bir taşı elimde tutarken, taşların üzerindeki doğal enerji akışını hissetmeye başladım. Onların her birinin kendine özgü bir titreşimi ve etkisi vardı. Tyler’ın bana sunduğu bu hediyeler, sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da bu dönemi daha kolay atlatmamı sağlayacak birer destek gibi görünüyordu.

“Bu taşların sana yardımcı olmasını umuyorum,” dedi Tyler, “ve her zaman yanında olacaklar. Senin ve bebeğimizin sağlığı ve huzuru benim için her şeyden daha önemli.”

Bu sözler, içimde bir sıcaklık ve minnettarlık duygusu uyandırdı. Tyler’ın bu kadar düşünceli ve sevgi dolu bir hediyeyle bana destek olmasının ne kadar değerli olduğunu anladım. Doğal taşlar, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir destek sunarak bu dönemde kendimi daha güçlü ve dengede hissetmeme yardımcı olacaktı.

Tyler, kutuyu kapatırken elimi tuttu. Onun dokunuşu, güven ve sevgiyle doluydu. Bu özel an, hamileliğimde karşılaştığım zorlukların yanında, bana gerçek bir güç ve destek sağlayacak olan şeyleri anımsatıyordu. Hem taşların enerjisi hem de Tyler’ın sevgisi, bu yolculuğun her anında benimle olacaktı.

Ve hayır! Hala bitmemişti!

Bu bir gelenekti!

Sıradakiler ise Emily ve Elena kardeşler olmuştu.

Ritüelin tamamlanmasının ardından kamp ateşinin etrafında toplanmıştık; Alfred’in nazikçe boynuma astığı Kurt Pençesi Kolyesi, gece karanlığında hafifçe parlıyordu. Çiçeklerin ve doğal taşların etrafındaki ışık oyunları, geceyi daha da özel kılmıştı. Tyler, Alfred’in liderliğinde gerçekleştirilen bu büyülü anın ardından yanıma oturdu ve yüzündeki tatmin edici gülümsemeyle yanımıza ağır adımlarla gelen Emily ve Elena’yı işaret etti.

Emily ve Elena, ellerinde büyükçe bir sepet tutuyorlardı. Sepet, çeşitli şifalı bitkilerle ve göz alıcı renklerdeki poşet çaylarla doluydu. Üzerinde, hem yeşil hem de mor renkte şeritlerle süslenmiş olan bu sepet, adeta doğanın sunduğu mucizeleri taşıyormuş gibiydi. İkili, titizlikle hazırladıkları bu hediyeleri bana sunmak için sabırsızlanıyorlardı.

“Adelia,” dedi Emily, sesindeki sıcaklık ve samimiyetle, “Ritüelin sonunda senin için hazırladığımız bu şifalı bitkileri ve çayları getirdik. Hamileliğin boyunca sana yardımcı olacağını düşündük. İçlerinde çeşitli doğal karışımlar ve rahatlatıcı çaylar var. Umarız bu hediyeler sana ve bebeğimize faydalı olur.”

Emily’nin sesi, içimi ısıtan bir dostluk ve destek duygusuyla doluydu. Elena, yanındaki sepeti nazikçe açarak, bitkileri ve çayları gösterdi. Her biri, özel olarak seçilmiş ve doğal yollarla hazırlanmıştı. İkili, bu hediyeleri verirken, yüzlerinde gerçek bir sevinç ve şefkat vardı.

“Bu bitkiler,” dedi Elena, “rahatsızlıklarını hafifletmeye ve sana rahatlama sağlamaya yardımcı olacak. Hamileliğin zorlu süreçlerinde sana destek olabilir.”

İçerideki poşet çaylardan birkaçını hemen elime aldım. İçlerinde çeşitli bitkiler, kurutulmuş çiçekler ve doğal özler vardı. Her birinin kendine has kokusu, odayı hafifçe sarmaladı. Emily ve Elena, her bir çayın ve bitkinin ne işe yaradığını ayrıntılı bir şekilde açıkladılar. Çaylar arasında, özellikle zencefil ve papatya karışımı dikkatimi çekti; Emily, bu karışımın mide bulantılarını hafifletebileceğini belirtti. Nane ve melisa ise rahatlatıcı özellikleriyle öne çıkıyordu ve bu çayın, uykusuzluk veya stresli anlarda bana iyi geleceğini söyledi.

“Zencefil ve papatya,” dedi Emily, “mide bulantılarını hafifletir ve sindirim sistemine yardımcı olur. Özellikle hamilelikte yaşadığın rahatsızlıklar için faydalı olabilir.”

Elena, elimde tuttuğum bitkilerden birini gösterdi. Bu, küçük bir torbada yer alan lavantaydı. Kokusu, hafif ve rahatlatıcıydı. Lavantanın, uyku düzenini iyileştirmeye ve genel huzuru artırmaya yardımcı olduğunu söyledi.

“Lavanta,” dedi Elena, “hem gevşetici hem de uykusuzluk karşıtı özellikleriyle bilinir. Yatmadan önce bir fincan lavanta çayı içmek, seni rahatlatabilir.”

Emily ve Elena’nın hediyeleri, hem estetik olarak göz alıcı hem de işlevsel olarak oldukça değerliydi. Sepetin içindeki her bir ürün, titizlikle seçilmiş ve hamileliğin zorlu dönemlerinde bana yardımcı olabilecek şekilde hazırlanmıştı. Onların bu düşünceli hediyeleri, hem fiziksel hem de ruhsal olarak bu dönemde destek bulmamı sağlayacaktı.

Emily, sepetin alt kısmından küçük bir kart çıkardı ve bana uzattı. Kartın üzerinde, hazırladıkları çaylar ve bitkilerle ilgili notlar vardı. Bu notlar, hangi bitkinin ne zaman ve nasıl kullanılacağını ayrıntılı bir şekilde açıklıyordu. Emily ve Elena’nın bu kadar özenli ve düşünceli olması, kendimi değerli ve özel hissettiriyordu.

“Bu kartı,” dedi Emily, “bitkilerin ve çayların nasıl kullanılacağıyla ilgili bilgi vermek için hazırladık. Her şeyin daha etkili olması için bu talimatları takip etmeni öneririm.”

Hediyeleri ve notları elime aldım. Emily ve Elena’nın bu içten desteği, hamileliğim boyunca karşılaşacağım zorluklarla başa çıkmada bana büyük bir yardım sağlayacaktı.

Alfred’in, Tyler’ın, Emily ve Elena’nın ardından diğer sürü üyeleri de teker teker ritüele katılmaya ve bana hediyelerini sunmaya başladılar. Her biri, bu önemli dönemde bana ve bebeğime destek olmak için özenle seçilmiş, anlamlı hediyeler getirmişti. Kamp ateşinin etrafında toplanmış olan sürü, hem gücünü hem de bağlılığını bana gösteriyordu. Hediyeler, yalnızca fiziksel nesneler değil, aynı zamanda sürünün sevgisini ve koruyuculuğunu da taşıyordu.

İlk olarak Maya geldi. Elinde küçük, ahşap bir kutu taşıyordu. Kutunun üzerine kazınmış ince desenler, onun sürü geleneklerine ne kadar bağlı olduğunu gösteriyordu.

Maya biraz utangaç bir tavır ama kararlı bir gülümseme ile kutuyu bana uzattı.

Ardındansa söze girmede gecikmedi.

“Adelia,” dedi, “bu kutunun içinde bebeğin için el yapımı bir tılsım var. Annem bunu özellikle senin ve bebeğin için yaptı. Tılsım, hem kötü enerjilerden korunmanızı sağlayacak hem de iyi şans getirecek. Annemin dediğine göre, bu tılsım bebek doğduğunda beşiğine asılmalı, böylece onu hep koruyacak.”

Kutuyu açtığımda, içinde ince bir iplikten dokunmuş nazar boncukları ve küçük kristallerle süslenmiş bir tılsım vardı.

Maya’nın annesinin el emeğiyle yaptığı bu tılsım, sade ama bir o kadar da etkileyiciydi. Onun düşünceli hediyesi, bebeğimizin korunacağına dair içime huzur verdi.

Sıra, sürünün daha yaşlı üyelerinden biri olan Gordan’a geldi. Gordan, uzun yıllardır sürünün en bilge üyelerinden biriydi ve şifalı otlar konusunda uzman olarak biliniyordu. Yanıma yaklaştığında, elinde büyükçe bir deri torba taşıyordu. Torbanın içinden çeşitli bitkiler ve otlar görünüyordu.

“Adelia,” dedi Gordan, sesi yaşının getirdiği bilgelikle doluydu, “bu bitkiler, hamilelik sürecinde ve doğumdan sonra kullanman için. Hepsini özenle seçtim ve kuruttum. Doğum sancılarını hafifletmek, enerjini yükseltmek ve seni korumak için özel karışımlar hazırladım. Ayrıca, bebeğin doğduktan sonra süt artırıcı otlar da var. Doğanın şifası her zaman seninle olacak.”

Gordan’ın bana verdiği torbanın içinden çıkan bitkiler, çeşitli kokularla etrafı doldurdu. Her biri özenle seçilmiş olan bu bitkiler, bana doğanın gücünü ve koruyucu enerjisini hatırlattı. Gordan’ın bilgeliği ve düşünceliliği, hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımı destekleyecek kadar güçlüydü.

Bir sonraki sürü üyesi, sessiz ama güçlü yapısıyla bilinen Seraphina idi.

Seraphina, savaşçı ruhunu her zaman taşırdı ve koruyuculuğuyla öne çıkardı. Yanıma geldiğinde, elinde parlak metalden yapılmış bir hançer tutuyordu. Hançer, üzerinde eski sürü sembollerini taşıyordu.

“Bu hançer,” dedi Seraphina, sesi derin ve kararlıydı, “sadece bir silah değil. Sürü geleneklerine göre, bu hançer aileyi korur. Her zaman yanında tutmalısın, çünkü bu sadece fiziksel bir koruma değil, aynı zamanda ruhsal bir sembol. Sürü, her zaman seninle olacak ve seni koruyacak.”

Seraphina’nın verdiği hançer, ağır ama dengeliydi. Onun verdiği bu hediyeyi elime aldığımda, içinde taşıdığı anlamı hissettim. Bu hançer, sadece bir silah değil, aynı zamanda sürünün bana olan koruma ve bağlılık sözünün sembolüydü.

Sıra, sürünün en genç üyelerinden biri olan Liam’a geldi. Liam, henüz yetişkinliğe yeni adım atmış, enerjik bir gençti. Yanıma heyecanla gelerek, elinde küçük bir keseyi uzattı. Keseyi açtığımda, içinde ince, parlak taşlar ve minik ahşap figürler olduğunu gördüm.

“Adelia,” dedi Liam, yüzündeki masum gülümsemeyle, “bunlar, şans getiren taşlar. Babam bunları bana her zaman verdi, ne zaman ihtiyacım olsa bana iyi gelir. Artık bunları sana veriyorum, çünkü senin için de şans ve mutluluk getireceklerine inanıyorum.”

Liam’ın bu içten hediyesi, onun genç yaşına rağmen ne kadar saf ve dürüst bir kalbe sahip olduğunu gösteriyordu. Şans getiren taşlar ve figürler, onun bana olan iyi niyetini ve desteğini simgeliyordu.

Lydia ve Jonas çiftinin ritüelde bana sunduğu hediyeler, onların içtenlikle düşündükleri bir sevgi ve koruma ifadesiydi. Kamp ateşinin alevleri altında, Lydia, zarif bir gülümsemeyle bana doğru yürüdü. Yanında Jonas da vardı, yüzünde her zamanki sakin ve güven verici ifade. Onların bu gece bana sunduğu hediyeler, sadece fiziksel bir armağan değil, aynı zamanda derin bir anlam taşıyordu.

Lydia, ellerinde büyükçe bir örtüyle yanıma yaklaştı. Bu, sürünün tarihinden gelen bir gelenekti. Örtü, sürüdeki anneler tarafından yıllardır dokunan özel bir bebek battaniyesiydi. Her ilmek, sevgi, şefkat ve koruma doluydu. Lydia, battaniyeyi bana uzatırken, yüzünde tarifsiz bir gurur ve sıcaklık vardı.

"Adelia," dedi Lydia, "bu battaniye, sürümüzün nesiller boyunca süregelen bir geleneği. Her anne bu battaniyeyi dokur ve kendi sevgisini ilmek ilmek işler. Bu battaniye, bebeğini koruyacak ve ona sürümüzün sevgisini hissettirecek."

Battaniyenin dokusu o kadar yumuşak ve rahattı ki, onunla bebeğimi sarmayı hayal edebiliyordum. Lydia’nın bana sunduğu bu hediyenin, sadece bir örtüden fazlası olduğunu biliyordum. Bu, sürünün bir parçası olarak benim ve bebeğimin korunacağına dair bir semboldü.

Jonas ise bana küçük, işlemeli bir kutu uzattı. Kutunun içinde bir bebek nazarlığı vardı. Gümüşten yapılmış bu nazarlık, sürünün bebeklerine sunulan koruma tılsımlarından biriydi. Nazarlık, bebeğin doğumundan itibaren kötü ruhlardan korunmasını sağlayacak güçlü bir semboldü. Jonas, nazarlığı bana verirken derin bir bakış attı.

"Bu nazarlık," dedi Jonas, "bebeğin doğduğunda onu kötü enerjilerden ve nazardan koruyacak. Sürümüzün en eski koruma sembollerinden biri olarak, ona bir kalkan görevi görecek."

Lydia ve Jonas’ın hediyeleri, hem fiziksel hem de manevi bir koruma anlamı taşıyordu. Onların bu düşünceli ve geleneksel hediyeleri beni daha da güçlü hissettirdi.

Sağlıkçı Eira'nın kızı Lilith ve kocası Ryan da bu özel gecede hediyelerini sunmak için sıralarını beklediler. Lilith, annesi Eira gibi güçlü bir şifacıydı, Ryan ise her zaman nazik ve sevgi doluydu. İkili bana doğru yaklaştığında ellerinde özenle hazırlanmış bir kutu vardı. Lilith’in yüzünde sıcak bir gülümseme, Ryan’ın ise derin bir bağlılık ifadesi vardı.

Lilith, kutuyu açarken içindeki doğal yağlarla dolu küçük şişeleri gösterdi. Bu yağlar, hamileliğim boyunca beni rahatlatacak ve bedenime şifa verecek özlerle hazırlanmıştı. Lavanta, sandal ağacı, nane ve yasemin gibi bitkilerden elde edilen bu yağlar, fiziksel ve ruhsal denge sağlayacaktı.

"Adelia," dedi Lilith, "bu yağlar annem Eira’nın uzun yıllardır kullandığı özel karışımlar. Hamileliğin boyunca rahatlamana, stresi azaltmana ve doğum sırasında daha huzurlu hissetmene yardımcı olacaklar."

Lilith’in şifacılık yetenekleri, annesi Eira’dan geliyordu ve onun bu hediyesini almak, içimde bir huzur duygusu yarattı. Ryan ise bana içinde çeşitli bitki çayları olan bir torba uzattı. Bu çaylar, hamilelikte sıkça yaşanan rahatsızlıkları hafifletecek özel karışımlardı.

Ryan, hafifçe gülümseyerek, "Bu çaylar, Lilith’in özel tarifleridir. Hamilelik sırasında sıkıntı yaşadığında bu çaylar sana rahatlık verecek," dedi.

Lilith ve Ryan’ın sunduğu hediyeler, sadece bedenimi değil, ruhumu da dinlendirecek güçteydi.

Brad ise daha eğlenceli bir hediyeyle yaklaştı. Gülümsemesi yüzünden eksik olmayan Brad elinde küçük bir kutu taşıyordu. Kutuyu açtığında, içinde üzerinde esprili mesajlar olan bebek tulumları gördüm. Her bir tulumda farklı bir mizahi ifade vardı. "Babamın Küçük Canavarı", "Anneme Benzeyen Bir Mucize", "Uykusuzluk Şampiyonu" gibi yazılar taşıyan tulumlar, kesinlikle gülümsetti.

Brad kahkahasını zor tutarak, "Bu tulumlar, bebeğin henüz konuşamasa bile karakterini gösterecek! Umarım beğenirsin," dedi.

Bu eğlenceli tulumlar, hem beni hem de bebeğimi neşelendirecek ve anılarımıza tatlı bir dokunuş katacaktı. Brad’in getirdiği bu hediye, onun her zamanki neşeli ve enerjik kişiliğini yansıtıyordu.

‘’Nereden buldun sen bunları, ne ara!?’’

Brad şaşkınlığıma kahkaha atarken göz kıptı.

‘’Kasabaya indim diyelim.’’

Brad kasabaya inmiş ve tulum satın almıştı öyle mi?

Çok şaşırtıcı ama tatmin edici.

Brad’e gülümserken sıradakilere baktım.

Sürüdeki diğer üyelerin hediyelerini de aldıktan sonra sona doğru yaklaşmıştık.

Lucas ve Elliot, antika bir beşik sandığı sunmuşlardı. Bu sandık, aile yadigârı gibi özenle saklanabilecek, bebeğin eşyalarını ve anılarını muhafaza etmek için ideal bir obje. Sandığın dış kısmı ahşap ve üzerinde geleneksel el oymaları bulunuyordu. Ancak iç kısmı modern dokunuşlarla yenilenmiş. İç astar, Lucas'ın antika ahşap işleme yeteneklerine, Elliot'un ise modern, zarif kumaş zevkine uygun olarak yapılmış.

Lucas, sandığı hediye ederken şu sözlerle duygularını paylaşmıştı. "Bu sandık, her bir anıyı saklayacak kadar güçlü ve her zaman kalıcı olacak kadar değerli. Zaman geçtikçe bu sandıkta bebeğin ilk kıyafetleri, ilk oyuncakları ve özel anıları birikecek. Aile bağlarımız kadar sağlam."

Elliot ise hafif bir gülümsemeyle ekledi: "Ve tabii ki, gelecekte küçük sırrımız da bu sandıkta saklanabilir; belki bir gün onu açıp, 'Bu hediyeyi kim verdi?’ diye sorarlar. Anıların sandığı, sadece eşyalar değil, duygular da saklar."

İkisine de gülümsedikten sonra yavaşça geri çekildiler.

Ve son olarak…

Son olarak, sürünün lideri, alfası olan Thomas yanıma geldi. Thomas, Alfred’in en yakın müttefikiydi ve sürünün güvenliği konusunda büyük bir rol oynardı. Yanıma geldiğinde, elinde büyük bir deri ceket tuttu. Ceket, sürü sembolleriyle işlenmişti ve oldukça kalın ve koruyucu görünüyordu.

“Bu ceket,” dedi Thomas, sesi derinden gelen bir güvenle, “sürümüzün savaşçılarının giydiği özel bir cekettir. Seni soğuktan, tehlikelerden ve kötülüklerden korur. Bu ceketi, sürümüzün onuruyla taşımalısın. Her zaman seni koruyacak.”

Thomas’ın verdiği bu ceket, sürünün gücünü ve koruyuculuğunu simgeliyordu. Üzerimde taşırken, hem fiziksel hem de ruhsal olarak korunacağımı hissettim. Ceket, sürünün bana olan bağlılığının en somut göstergelerinden biriydi.

Her bir sürü üyesi, bana ve bebeğimize olan sevgilerini ve bağlılıklarını bu özel hediyelerle göstermişti. Bu ritüel, sadece bir gelenek değil, aynı zamanda sürüyle olan bağımızın ne kadar derin ve güçlü olduğunu gösteren bir anıydı. Her biri, bana hem fiziksel hem de ruhsal destek sağlayacak, bu zorlu yolculukta yalnız olmadığımı hissettiren hediyeler sundu.

Bordo işlemeli deri ceketi kollarımdan geçirip üstüme giydirdikten sonra dönerek ona gülümsedim.

Bu kamp ateşinde harika anlar ve nostaljiler yaşamıştım.

Sürünün içinde, yoğun bir enerji ve hareketlilik vardı. Herkes, normalde oldukça neşeli ve enerjik olan sürünün liderleriyle sohbet ederken, birden kendimi halsiz hissetmeye başladım. Gözlerim bulanıklaşıyor, başım dönüyordu. İster istemez, etraftaki sesler uzak ve boğuk bir hale gelmişti.

Mide bulantım arttıkça, bedenim üzerinde kontrolüm tamamen kayboluyordu. Hızla kendimi güçsüz ve yorgun hissetmeye başladım.

Kamp ateşinin sıcaklığı, ortamdaki yoğun ses hassasiyetimi daha da artırırken etrafıma bakınmaya başladım.

İçimden bir ses, ne kadar dayanabileceğimi sorgulamama neden oluyordu. Ardından, kendimi bir şekilde yere yığılmış buldum.

Hızla panikleyen sürü üyeleri, etrafımda toplandı. Tyler’ın endişeli sesini ve diğerlerinin telaşlı hareketlerini, sanki bir rüyadan çıkmış gibi fark edebildim. Maya, titreyen elleriyle saçlarımı okşayarak, başımı desteklemeye çalışıyordu. “Adelia, iyi misin? Ne oldu?” diyen sesi, paniğini gizlemeye çalışan bir ton taşıyordu.

Lucas ve Brad hemen yanımda belirdiler, yüzlerinde endişe ifadesiyle birbirlerine bakarak, bir çözüm bulmaya çalışıyor gibiydiler. Lucas, “Bir şeyler yapmalıyız! Hızla bir şeyler getiriyorum,” dedi.

Brad, nazikçe başımı kaldırıp desteklediğinde Seraphina ve Lilith, çevremde titreyen elleriyle beni izlerken, birbirlerine sessizce bakarak ne yapacaklarına karar vermeye çalışıyorlardı. Seraphina, “Sakin olmalıyız, Adelia’ya zarar vermemeliyiz,” diye fısıldadı. Lilith ise endişe dolu gözlerle bana bakarken, “Bu tür şeyler hamilelikte normal. Annem yardım edebilir.” dedi.

Tyler, hemen yanıma gelerek ellerini nazikçe belimden destekledi ve başımı karnına yasladı. Gözlerindeki endişe, endişenin tüm dünyaya yayılan bir görünümü gibiydi. “Güzelim, bu senin için zor bir dönem. Sakin ol, her şey yoluna girecek,” dedi. Sesindeki yumuşaklık, bir nebze olsun rahatlama sağlıyordu.

Yavaşça gözlerimi açıp, etrafımda oluşan bu endişeli kalabalığı fark ettim. Tyler’ın kollarında yavaşça kendime gelmeye başladım. Yüzümdeki ifadenin endişe dolu olduğunu görebiliyordum, ama Tyler’ın dokunuşları ve diğerlerinin yardımı, kendimi toparlamamda büyük bir yardımcı oldu.

Hızla iyileşmeye çalışırken, Tyler’ın ve diğerlerinin destekleyici bakışları, moralimi yükseltti. Endişe dolu bakışlarıyla çevremdeki sürü üyeleri, her şeyi düzeltebilmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Tyler’a doğru elim uzanırken Tyler elimi hızlıca havada yakalayarak okşadı.

Ardındansa beni yavaşça kolları arasına alarak yerden kucaklayarak kaldırdı.

Tyler'ın kollarında hafifçe titreyerek, Eira'nın revire dönüşen bungalovuna doğru taşındım. Göğsümdeki endişe, tüm bedeni etkileyen bir ağırlık halini almıştı. Eira'nın adını duyduğumda, içimde bir umut ışığı yanmıştı. Bu özel revire vardığımızda, bungalovun içindeki sakin ve düzenli ortam, bana biraz rahatlama sağlamıştı.

Eira, beyaz bir önlük giymişti ve yüzündeki dikkatli, profesyonel ifade, bana güven verdi. Tyler yavaşça beni Eira'nın muayene masasına yatırırken, gözleri endişeyle parlıyordu. “Adelia, biraz dinlenmen gerek. Eira seni kontrol edecek,” dedi. Sesindeki endişe, kendini ne kadar kötü hissettiğini yansıtıyordu.

Eira muayene masasına hafifçe yerleştikten sonra yanımıza geldi. Gözleri, tüm dikkatiyle bana odaklanmıştı. “Merhaba, Adelia. Nasıl hissettiğini öğrenmek istiyorum,” dedi, sesinde sakinleştirici bir ton vardı.

Başımı hafifçe kaldırdım ve onun gözlerine bakarak, “Başım dönüyor ve çok halsizim. Mide bulantım da var,” dedim. Eira, başımı nazikçe yerine yatırarak, ellerini karnımda gezdirmeye başladı. Bedenimdeki zayıf noktaları inceleyerek, elleriyle nazikçe muayeneye başladı. Bu dokunuşlar, beni rahatlatan bir şekilde ilerliyordu.

“Hamileliğin getirdiği bazı zorluklar olabilir,” dedi Eira, sakin bir tonla. “Ama bunu kontrol etmemiz gerek. Şimdi birkaç test yapacağım ve seni daha iyi hissettirecek tedavi yöntemleri uygulayacağım.”

Eira’nın dikkatli ve nazik elleri, karnımda gezindikçe, bana kendimi biraz daha rahatlamış hissettirdi. Tyler, bir köşede endişeyle bizi izlerken, Eira’nın elleri, bana olan bakımını sürdürüyordu. “Her şey yoluna girecek, Adel,” dedi Tyler, hafifçe gülümsedi.

Eira, muayene boyunca çok dikkatliydi. Ellerinin ince hareketleri, vücudumdaki her detayı anlamak için özenle çalışıyordu. "Bebeğinin sağlığı oldukça iyi görünüyor, Adelia," dedi Eira, dikkatle muayeneyi sürdürürken. "Ama senin şu anki durumun biraz daha dikkat gerektiriyor. Belki de fazla stres ve yorgunluk bu tür belirtilere yol açıyor."

Eira'nın açıklamaları biraz rahatlama sağladı. Onun nazik tavrı ve profesyonel yaklaşımı, kendimi güvende hissetmeme yardımcı oldu. Tyler, Eira'nın söylediklerini dikkatle dinlerken, endişeli bakışları yavaşça rahatlamış gibiydi. Eira, muayeneyi tamamladıktan sonra, Tyler’a dönerek, “Adelia’nın dinlenmesi ve yeterince kan alması gerekiyor. Yorgunluk ve stres, bu tür belirtilere neden olabilir. Şu an için rahatlaması önemli,” dedi.

Tyler, Eira’nın tavsiyelerine göre hareket ederek, beni kucaklayıp nazikçe yatak odamıza götürdü. Bu süreç boyunca, Eira’nın dikkatli muayenesi ve Tyler’ın destekleyici tavrı, bana büyük bir huzur ve rahatlama sağladı. Tyler’ın sıcak kucaklamasında, kendimi güvende ve huzurlu hissettim. Bu zorlu süreçte, çevremdeki bu destekleyici kişiler sayesinde kendimi toparlayabilirim diye düşündüm.

Loading...
0%