@selinayeda_x
|
Başkanlık köşkü, her zamankinden daha sessizdi. İçerideki karanlık, duvarlardaki ağır perdeler tarafından daha da yoğunlaştırılmıştı. Oda, içindeki gergin havayı adeta emiyordu. Dışarıdan bakıldığında, burası herhangi bir şehrin başkanlık köşkü gibi görünebilirdi; ancak içeride, insani olan hiçbir şey kalmamıştı. Nina Wayne, uzun bir masanın başında, taht misali büyük bir sandalyesine kurulmuş oturuyordu. Etrafındaki meclis üyeleri, soğukkanlılıkla onu izliyorlardı. Erkek meclis üyelerinin kucaklarında hipnoz edilmiş genç kızlar sessizce oturuyordu. Bu kızlar, ne yaptıklarının, ne de başlarına geleceklerin farkındaydılar. Sadece birer kukla gibi, vampirlerin iradesine boyun eğmişlerdi. Masanın ortasında, birkaç şarap bardağı duruyordu; ancak içlerinde kan vardı. Kanın koyu kırmızı rengi, odadaki ışıklar altında korkunç bir parlaklıkla yanıyordu. Nina, bir süre sessiz kaldı. Gözlerini etrafındakilerin üzerinde gezdirirken, sakin ama ürkütücü bir gülümseme belirdi yüzünde. Bu sessizlik, herkesin üzerine ağır bir yük gibi çökmüştü. Sonunda, Nina’nın sesi, odadaki sessizliği kesti. “Bildiğiniz gibi,” diye başladı, “şehir üzerindeki kontrolümüz artık sağlamlaşmış durumda. İnsanların direnişini tamamen kırdık ve onları boyun eğdirdik. Ancak bu, yalnızca bir başlangıç.” Meclis üyeleri, Nina’nın her kelimesini dikkatle dinliyorlardı. Onun güç ve hırs dolu sözleri, bu vampirlerin zaten karanlık olan ruhlarını daha da derin bir karanlığa çekiyordu. “Şimdi,” diye devam etti Nina, “bir sonraki adımımız, bu şehri bir model olarak kullanmak. Diğer şehirlerdeki vampirler, burada yaptıklarımızı görecekler ve aynı şeyi kendi bölgelerinde uygulamak isteyecekler. Biz, yalnızca bu şehri kontrol etmiyoruz; aynı zamanda geleceğin düzenini de şekillendiriyoruz.” Bu sözler üzerine, meclis üyelerinin gözlerinde bir parıltı belirdi. Nina’nın vizyonu, onların açgözlü kalplerine hitap ediyordu. Ancak, Nina’nın planı sadece şehri kontrol etmekle sınırlı değildi. O, çok daha büyük bir hedefin peşindeydi. “İlk olarak,” dedi Nina, “şehirdeki direnişin son izlerini de silmek zorundayız. Bu yüzden, vampirlerimizin sayısını artıracağız. Her biriniz, yanınızda daha fazla insan getirecek, onları dönüştürecek ve ordumuzu güçlendireceksiniz. Bu şehri tamamen bizim kılacağız.” Masadaki vampirler, bu emri memnuniyetle kabul ettiler. Her biri, kendi gücünü ve nüfuzunu artırmak için bu fırsatı değerlendirecekti. Ancak, Nina’nın planı burada da bitmiyordu. O, vampir topluluğunu bir arada tutmak için çok daha fazla şiddet ve korku kullanmayı planlıyordu. “Bir diğer mesele,” dedi Nina, sesini biraz daha alçaltarak, “bu şehri güvende tutmak için diğer bölgelerdeki vampirlerle ittifaklar kurmamız gerekiyor. Ancak, bu ittifaklar yalnızca güç ve korku üzerine inşa edilmeli. Bizim amacımız, yalnızca bu şehri değil, tüm bölgeyi kontrol etmek. Bu yüzden, en güçlü vampirlerle anlaşmalar yapacağız. Onların sadakatini kazanmak için gerekirse, onlara şehirdeki insanlardan kurbanlar sunacağız.” Bu sözler, odadaki gerilimi daha da artırdı. Vampirler, Nina’nın bu kadar acımasız planlarını duyduklarında bile ürperdiler. Ancak, kimse onun otoritesine meydan okuyamazdı. Onun gözlerinde, bir an bile tereddüt ya da zayıflık belirtisi yoktu. O, amacına ulaşmak için her yolu mubah gören bir liderdi. O sırada, Nina’nın sağında oturan Sky, sessizce olan biteni izliyordu. Yüzündeki ifadesizlik, hipnoz edilmiş bir insanın ifadesine benziyordu. Ancak, onun içindeki fırtınalar hiç dinmiyordu. Nina’nın elindeki şarap bardağı, Sky’ın bileklerinden akan kanla doluyordu. Nina, her seferinde Sky’ın damarlarına küçük kesikler atarak bardağa kan akıtıyor, ardından bu kanı büyük bir zevkle içiyordu. Sky, acıyı hissetse de yüzüne yansıtmamayı başardı. O, Nina’nın eline geçmemek için içindeki direnişi bastırmak zorundaydı. Onun için bu, bir hayatta kalma savaşıydı. Nina’nın gözlerinde ise, Sky yalnızca birer oyuncağa dönüşmüş bir insandan ibaretti. “Sky,” dedi Nina, onun gözlerine bakarak, “senin kanın, diğerlerinden çok daha güçlü. Bu yüzden seni yanıma aldım. Senin kanını içmek, bana daha fazla güç veriyor. Ama sakın unutma, benim için yalnızca bir besin kaynağısın. Seni yaşatmak ya da öldürmek benim elimde.” Sky, bu sözler karşısında başını eğdi. Nina’nın kontrolü altında gibi görünmek zorundaydı. Ama içten içe, bu karanlık kraliçenin sonunu getirmek için doğru zamanı bekliyordu. Nina, konuşmasına devam etmek için masadaki diğer vampirlere döndü. “Bu şehri tamamen ele geçirmek için daha fazla kan akıtacağız. Ancak unutmayın, bu savaşta zayıflara yer yok. Sadece en güçlüler ayakta kalacak. Eğer herhangi biri benim emrimden çıkarsa, onu anında yok edeceğim.” Bu sözler, odadaki gerilimi daha da artırdı. Meclis üyeleri, Nina’nın bu kadar acımasız olduğunu bilseler de, onun gözlerindeki kararlılık her seferinde onları korkutuyordu. Bu arada, odanın başka bir köşesinde, Astrid, Dimitri ve Vesper, Nina’nın planlarını dikkatle dinliyorlardı. Onlar, Tyler’ın emrindeki gizli casuslar olarak hareket ediyorlardı. Nina’nın karanlık planlarını öğrenip Tyler’a rapor etmek zorundaydılar. Ancak bu görev, her geçen gün daha da tehlikeli hale geliyordu. Nina, en ufak bir ihanet belirtisini fark ederse, onları anında öldürecekti. Astrid, sessizce cebindeki telefonu kontrol etti. Tyler’a birkaç mesaj göndermişti, ancak henüz bir yanıt alamamıştı. Bu durum, onu daha da endişelendiriyordu. Eğer Nina, onların Tyler’ın casusu olduğunu fark ederse, ne olacağını düşünmek bile istemiyordu. Dimitri, gözlerini masadaki vampirlerden ayırmadan, Astrid’e bir bakış attı. Tyler’a ulaşmanın ne kadar zorlaştığını biliyordu, ama başka şansları yoktu. Bu şehir, yavaş yavaş bir cehenneme dönüşüyordu ve Nina’nın planları daha da karanlık bir geleceğe işaret ediyordu. Vesper ise sessizce oturduğu yerden, Nina’nın her hareketini izliyordu. Tyler’ın emriyle burada olduklarını hatırlıyor, ancak her geçen gün, bu görev daha da zorlaşıyordu. Nina’nın planlarını engellemek için bir şeyler yapmak zorundaydılar, ama nasıl? Toplantı sona erdiğinde, Nina’nın sözleri odada yankılanmaya devam ediyordu. Vampirler, yanlarındaki insan köleleriyle birlikte odadan çıkarken, Nina, Sky’a döndü. Onun yüzündeki ifadeyi okudu, ama hiçbir şey söylemedi. Sky, yüzündeki acıyı gizlemek için büyük bir çaba sarf etmişti. Ancak, Nina onun içindeki fırtınayı hissetmiş gibi göründü. “Unutma, Sky,” dedi Nina, onun gözlerine bakarak, “bu dünyada sadece güçlüler ayakta kalır. Eğer benim sadık hizmetkarım olarak kalmak istiyorsan, zayıflık göstermekten kaçınmalısın.” Sky, başını sallayarak Nina’ya itaat etti. Ama içten içe, bu karanlık kraliçenin sonunu getirmek için doğru zamanı bekliyordu. O zaman geldiğinde, Nina’nın bu kadar kolay galip gelemeyeceğini biliyordu. Ancak, o güne kadar sabırla beklemek zorundaydı. Nina, diğer vampirlerle birlikte odadan çıkarken, geride kalanlar bir süre daha sessizce oturdular. Astrid, Dimitri ve Vesper, birbirlerine kısa bir bakış attılar. Tyler’a gönderdikleri mesajların yanıtını beklemek zorundaydılar. Astrid, Dimitri, ve Vesper odanın kasvetli sessizliğinde bir süre daha oturup düşündüler. Nina’nın planlarını adım adım dinlemişler ve içlerinde bu karanlık kraliçenin oyununu bozmak için güçlü bir arzu doğmuştu. Ancak, bu arzu kadar yoğun olan başka bir duygu daha vardı: korku. Tyler’a sadık kalmak zorundaydılar, ama aynı zamanda bu dehşet verici şehrin içinde hayatta kalmayı da başarmalıydılar. Astrid, Nina’nın arkasından kapıdan çıkarken, Tyler’a son bir mesaj gönderdi. “Nina’nın planları netleşiyor. Şehri tamamen ele geçirme aşamasına geçti. Yardım gerekli. Durum ciddileşiyor.” Mesajı gönderdikten sonra, derin bir nefes aldı ve başını kaldırdı. İçerideki ağır hava, onun omuzlarına bir yük gibi biniyordu. Dimitri, sessizce Vesper’a döndü. “Tyler, yanıt vermezse ne yapacağız?” diye sordu. Sesinde belirgin bir endişe vardı. Bu şehirde işler kötüye giderse, onlar için kaçacak bir yer yoktu. Vesper ise Dimitri’ye, her zamanki soğukkanlılığıyla cevap verdi. “Tyler’ın bir planı var. Bizi burada yalnız bırakmaz. Ama biz de elimizden geleni yapmalıyız. Nina’nın bir sonraki hamlesini tahmin etmeliyiz ve ona göre hareket etmeliyiz.” Nina’nın bir sonraki adımını anlamak, onların hayatta kalması için hayati öneme sahipti. Vesper ve Dimitri, Nina’nın masada otururken söylediklerini zihinsel olarak tekrar gözden geçirdiler. Şehirdeki insanları tamamen boyun eğdirmek, onları vampirlerin iradesine tabi kılmak—bu, yalnızca bir güç gösterisi değil, aynı zamanda vampir topluluğunu daha da güçlendirecek bir stratejiydi. Nina’nın planlarına göre, vampirler şehirdeki her insana bir "sahip" bulacak, onları kendi köleleri haline getirecekti. Bu insanlar, yalnızca birer “ayaklı kan torbası” olmayacak, aynı zamanda vampirlerin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak, onların hizmetkarları olarak çalışacaktı. Vampirler için bir besin kaynağı olmakla sınırlı kalmayacaklar, aynı zamanda fiziksel olarak da onlara hizmet edeceklerdi. Dimitri, Tyler’a göndermek için bir mesaj daha yazdı: “Nina, her bir vampire bir insan kölesi vermeyi planlıyor. Her biri tamamen itaat edecek. Şehirdeki insanları tamamen köleleştirecekler. Müdahale edebilir miyiz?” Bu arada, Astrid, Nina’nın şehir üzerindeki hâkimiyetini artırmak için ne gibi yöntemler kullanacağını düşündü. Nina, vampir ordusunu güçlendirmek için diğer şehirlerdeki vampirlerle ittifaklar kurmayı planlıyordu. Bu ittifaklar, ona daha fazla güç kazandıracaktı, ancak aynı zamanda şehri daha da tehlikeli hale getirecekti. Nina’nın bir sonraki hamlesi, meclis üyeleriyle yaptığı özel bir toplantıda netleşti. O, başkanlık köşkünün büyük salonunda, meclis üyeleriyle bir araya gelmişti. Bu toplantı, şehri tamamen ele geçirme planlarını tartışmak için düzenlenmişti. Meclis üyeleri, ellerindeki insan kölelerle birlikte toplantıya katılmışlardı. Genç kızlar, vampirlerin kucağında sessizce oturuyor, gözleri boş bir şekilde uzaklara bakıyordu. Bu sahne, Nina’nın ne kadar acımasız ve soğukkanlı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu. Nina, masanın başında oturmuş, sakin bir şekilde konuşmasına başladı. “Bu şehri tamamen ele geçirmek için, yalnızca insanları boyun eğdirmek yetmez,” dedi. “Onları aynı zamanda kullanmamız gerekiyor. Meclis üyelerimiz, şehri yönetmek için gerekli her türlü gücü elinde tutacak. Ancak bu gücü korumak için, ittifaklarımızı güçlendirmemiz şart.” Bu sözler üzerine, meclis üyeleri başlarını sallayarak onayladılar. Onların gözlerinde, güç ve kontrol arzusu vardı. Bu toplantıda konuşulanlar, şehri daha da derin bir karanlığa sürükleyecekti. Nina, toplantının devamında, meclis üyelerinin şehirdeki direnişi tamamen bitirmeleri gerektiğini vurguladı. “Herhangi bir direniş belirtisi gördüğünüzde,” dedi soğukkanlı bir şekilde, “onu anında yok etmelisiniz. Bu şehirde, bizim kurallarımıza uymayan tek bir kişi bile kalmamalı.” Meclis üyeleri, bu emri hemen kabul ettiler. Onlar, Nina’nın liderliği altında güçlerini daha da artıracaklarını biliyorlardı. Ancak, bu güç, onların da boyun eğmek zorunda oldukları bir gücün altındaydı—Nina’nın. Sky ise tüm bu konuşmalar boyunca sessizce Nina’nın yanında oturuyordu. Onun gözlerindeki boş ifade, Nina’nın üzerinde bir etki bırakmamıştı. Sky, bir kukla gibi orada duruyor, ama içindeki düşünceler fırtına gibi dönüp duruyordu. O, Nina’nın yanında, ondan habersiz bir şekilde direniyordu. Toplantının ortasında, Nina elindeki bıçağı Sky’ın koluna yaklaştırdı. Keskin metal, Sky’ın derisine temas ettiğinde, acı hafif bir titremeye yol açtı, ama Sky bunu belli etmemek için büyük bir çaba sarf etti. Nina, bıçağı yavaşça koluna bastırarak, derin bir kesik açtı. Kan, hemen akmaya başladı ve Nina, bu kanı bir şarap bardağına doldurdu. Sky, bu işlem sırasında dişlerini sıkarak acıya dayanmak zorunda kaldı. Onun için bu, yalnızca fiziksel bir acı değil, aynı zamanda bir güç mücadelesiydi. Nina’nın onu tamamen kontrol edemediğini biliyordu, ama bu durumu lehine çevirmek için sabırlı olmak zorundaydı. Nina, kan dolu bardağı eline aldı ve büyük bir zevkle içti. Onun yüzündeki tatmin ifadesi, Sky’ın içinde bir öfke dalgası yarattı, ama bunu belli etmedi. Sky, içten içe Nina’nın sonunu getirmek için doğru anı bekliyordu. Bu sırada, Astrid, Dimitri, ve Vesper, Tyler’a durumu bildirmek için bir araya geldiler. Onların gözlerinde, Nina’nın bu karanlık planlarını engellemek için bir umutsuzluk vardı, ama aynı zamanda Tyler’a duydukları güven de onları ayakta tutuyordu. Astrid, Tyler’a son bir mesaj daha yazdı: “Nina, meclis üyelerini tamamen kontrol altında tutuyor. Her biri bir insan kölesi alacak ve bu şehirdeki direnişi tamamen bitirecekler. Bizim bir şey yapmamız gerekiyor.” Dimitri ise bu duruma bir çözüm bulmak için düşünmeye başladı. “Tyler’a ulaşamazsak,” dedi, “kendi başımıza bir şeyler yapmak zorunda kalabiliriz. Nina’nın planlarını sabote etmeliyiz. Ama bunu nasıl yapacağımızı henüz bilmiyorum.” Vesper, Dimitri’ye dönerek, “Sabırlı olmalıyız,” dedi. “Tyler, bize bir işaret gönderecektir. Ama o ana kadar, Nina’nın bizi fark etmemesi için elimizden geleni yapmalıyız.” Nina, toplantının sonunda meclis üyelerine son talimatlarını verdi. “Bu şehri tamamen ele geçirdiğimizde,” dedi soğukkanlı bir şekilde, “hiçbir insan, hiçbir vampir bizim kurallarımızdan kaçamayacak. Bu şehir, bizim krallığımız olacak ve ben, bu krallığın kraliçesi olacağım.” Meclis üyeleri, Nina’nın bu sözleriyle coşkulu bir şekilde ayağa kalktılar. Onlar, bu karanlık liderin peşinden gitmeye kararlıydılar. Ancak, Nina’nın göremediği şey, Tyler’ın sadık casuslarının, onun planlarını sabote etmek için sabırsızlıkla bekledikleriydi. Toplantı sona erdiğinde, vampirler ve onların köleleri odayı terk etti. Sky, sessizce Nina’nın yanında durmaya devam etti. Onun içindeki fırtınalar, yüzünde herhangi bir iz bırakmadan dinmiş gibi görünüyordu. Ancak, Sky, bu karanlık liderin sonunu getirmek için doğru anı bekliyordu. Astrid, Dimitri, ve Vesper, Tyler’a gönderdikleri mesajların yanıtını beklemek zorundaydılar. Ancak, bu sırada da kendi planlarını yapmaya başladılar, Nina’nın planlarını bozmak için. Astrid, Dimitri ve Vesper odadan çıkar çıkmaz, bir arka sokakta buluştular. Şehrin sokakları her zamanki gibi karanlık ve tehlikeli olsa da, onların burada olma amacı, bu tehditleri hiçe sayacak kadar ciddiydi. Vesper, hala Tyler’dan bir yanıt beklerken, diğerleri ellerindeki bilgileri paylaşarak strateji geliştirmeye çalışıyordu. "Bu böyle gitmez," dedi Dimitri, öfkeyle ellerini yumruk yaparak. "Nina'nın bu kadar güçlenmesine izin veremeyiz. Eğer bu hızla devam ederse, Tyler bile durumu kontrol altına almakta zorlanabilir." Astrid, Dimitri’nin sözlerini onaylarcasına başını salladı. "Ama elimizde yeterince bilgi yok. Nina'nın tam olarak neyi hedeflediğini bilmiyoruz. Sadece şehirdeki insanların köleleştirilmesi ve vampir ittifaklarının güçlendirilmesi değil, başka bir şeyler de var." Vesper, daha önce Tyler'a gönderdiği mesajları düşündü. Nina'nın planlarını çözmeye çalışmak, onlar için bir ölüm kalım meselesiydi. Ama Tyler'ın sessizliği, onlar için işleri daha da zorlaştırıyordu. "Tyler'ın ne planladığını bilmiyoruz," dedi sonunda. "Ama bir şey yapmazsak, Nina bizi fark edecek ve o zaman iş işten geçmiş olacak." Astrid, Vesper'ın yüzündeki tereddüdü gördü ve cesaret vermeye çalıştı. "Bu yüzden burada birlikteyiz. Tyler'ın planını bekleyebiliriz, ama bu arada biz de kendi hamlelerimizi yapmalıyız." Dimitri'nin yüzünde bir kararlılık belirdi. "Nina'nın ittifak kurduğu vampirlerden bazılarını kendi tarafımıza çekebiliriz. Onların arasında da memnuniyetsizlik olabilir. Eğer doğru zamanda doğru kişilere ulaşabilirsek, Nina'ya karşı bir direniş başlatabiliriz." Vesper, Dimitri’nin önerisine düşünceli bir şekilde baktı. "Eğer bu direnişi örgütlersek, Nina'nın dikkatini çekeriz. Bu hem avantaj hem de dezavantaj olabilir. Ama riske değer." Astrid, iki vampirle de göz göze geldi. "Öyleyse, ittifakları zayıflatmak ve Nina'nın planlarını bozmak için çalışmalıyız. Öncelikle kimleri tarafımıza çekebileceğimize karar vermeliyiz." Bu esnada, Tyler'dan hala bir yanıt gelmemişti. Ancak, Astrid'in zihninde bir plan şekillenmeye başladı. "Şehrin çeşitli yerlerine yerleştirdiğimiz casuslarla temasa geçmeliyiz," dedi. "Onlardan alacağımız bilgiler, Nina'nın hareketlerini izlememize ve doğru zamanda saldırmamıza yardımcı olabilir." Dimitri, bu fikri hemen benimsedi. "Herkes kendi casuslarıyla temas kurup bilgi toplasın. Nina'nın hangi ittifaklarla ne zaman buluşacağını, şehrin hangi bölgelerini kontrol ettiğini ve hangi vampirlerin hoşnutsuz olduğunu öğrenmeliyiz. Bu bilgileri birleştirip Tyler'a sunabiliriz." Vesper, bir an için sessiz kaldı. "Eğer bu bilgileri toplarsak, bir sonraki hamlemizi daha iyi planlayabiliriz," dedi. "Ama dikkatli olmalıyız. Nina'nın her şeyi fark etmesi an meselesi." Bu sırada, Sky, Nina'nın yanında olmaya devam ediyordu. Her geçen saniye, içindeki öfke biraz daha büyüyordu. Ancak, bu öfkeyi kontrol altında tutarak, Nina'nın zaaflarını izlemeye devam etti. Sky, Nina'nın planlarını öğrenmek için bir fırsat arıyordu, ama her adımda dikkatli olmalıydı. Nina, her zamanki gibi soğukkanlı bir şekilde, yeni ittifaklar kurmak için harekete geçmişti. Meclis üyeleriyle yaptığı toplantıdan sonra, vampir ittifaklarının liderleriyle gizli görüşmeler yapmaya başladı. Ancak, bu görüşmelerin detayları henüz Astrid, Dimitri ve Vesper'ın eline geçmemişti. Tyler'dan hala bir yanıt gelmemişti, ama Astrid, Dimitri ve Vesper'ın planı şekillenmeye başlamıştı. Üçü de bu karanlık şehirde hayatta kalmanın ve Tyler'a sadık kalmanın ne kadar zor olduğunu biliyorlardı. … Nina, siyah deri koltuğuna yayılmış, önündeki şarap kadehini parmaklarının arasında döndürüyordu. Kadehin içinde parlayan koyu kırmızı sıvı, ona her zaman haz vermişti. Ancak bu gece, gözlerinde başka bir ateş yanıyordu. Kadehi dudaklarına götürüp yudumladı, tadını alırken yüzüne sinsice bir gülümseme yayıldı. Salonda derin bir sessizlik hâkimdi; sadece fısıltılar, ufak kıkırdamalar ve derin nefes alışları duyuluyordu. Etrafındaki vampirler, Nina'nın her hareketini pür dikkat izliyorlardı. Onun en ufak bir işaretini bile kaçırmamak için öylesine odaklanmışlardı ki, gözlerini bile kırpmıyorlardı. Meclis üyeleri, Nina'nın etrafında saygıyla diz çökmüş, kucaklarındaki hipnoz edilmiş genç kızların sıcak tenlerinden besleniyorlardı. Nina'nın onları güçlendirmek ve uysallaştırmak için uyguladığı bu yönteme hayranlık duyuyorlardı. Kızların boş bakışları, vampirlerin beslenirken duyduğu hazla bir araya geldiğinde, odada bir tür karnaval havası oluşuyordu. Fakat bu huzur anı, Nina'nın sesiyle bozuldu. "Şehri ele geçirdik ama... ben doymadım," dedi Nina, sesi salonun her köşesinde yankılanırken. Vampirler başlarını ona doğru çevirdiler, dikkat kesildiler. "Bu sadece başlangıç. Bir fetih planının ilk adımı. Fakat, bana sadece bir şehir yetmez. Bu dünyada bizim gibi güçlülerin hüküm sürmesi gerek. Biz vampirlerin!" Sky, Nina'nın yanında oturuyordu. O kadar hareketsizdi ki, biri ona uzaktan baktığında bir heykel zannedebilirdi. Fakat Sky'ın içinde kopan fırtınalar, yüzündeki sükûnetle çelişiyordu. Nina'nın söyledikleri, kalbinin derinliklerinde bir titreme yaratmıştı. Ama o, bu titremeyi dışarı vurmamak için kendini zorluyordu. Nina, salonun ortasına doğru yürüdü. Adımları kararlı ve sessizdi. Meclis üyeleri onun bu ilerleyişini büyük bir saygıyla izlediler. Nina, tam odanın ortasına geldiğinde durdu ve kollarını iki yana açtı. "Beni durdurmak isteyecekler, biliyorum," diye ekledi. Gözleri tek tek tüm meclis üyelerinin gözlerine değdi. "Ama biz hazırlıklı olmalıyız. Biz, vampirler, zayıf olanları yok edeceğiz. Melezler… Kurt adamlar… Hepsini tek tek avlayacağız!" Bir uğultu yayıldı salonda. Vampirler birbirlerine bakmaya başladılar; bazıları öfkeyle dişlerini sıktı, bazılarıysa kan içeren kadehlerini daha sıkı tuttu. Nina'nın sözleri, içlerindeki vahşi arzuları körüklemişti. Nina, vampirlerin tepkisini gözlemledi. Bu hazzı ve güç arzusunu hissetmek ona tarifsiz bir mutluluk veriyordu. Onların öfkelerini doğru yöne kanalize etmek, onu zafere götürecek en büyük silahtı. "Öncelikle melezlerden kurtulacağız," dedi. "Onlar her iki dünyanın en güçlü özelliklerini taşıyorlar. Tehlikeli olabilirler ama onların gücü bizimkine denk değil. Biz vampirler, melezleri avlamayı iyi biliriz. Onların en zayıf noktalarını keşfettik; bu yüzden, melezleri ortadan kaldırmak bizim için çocuk oyuncağı olacak." Salondaki vampirler başlarını sallayarak onayladılar. Nina'nın her cümlesi, onları daha da kışkırtıyor, içlerindeki kana susamışlık duygusunu besliyordu. "Ve sonra kurt adamlar," diye devam etti Nina. Gözlerinde vahşi bir parıltı belirdi. "Onlar bizim kadim düşmanlarımız. Güçlü ve hızlılar, evet. Ama bir vampirin zekasına, stratejisine ve acımasızlığına sahip değiller. Onları da avlayacağız. Her birini tek tek avlayıp ortadan kaldıracağız. Artık bu dünyada sadece biz vampirler hüküm süreceğiz!" Sky, sessizce Nina'yı dinlemeye devam etti. Nina'nın, vampirlerin egemenliğini ilan etme arzusunun bu denli ileriye gideceğini tahmin etmişti, ancak bu kadarını beklemiyordu. Sky, Nina'nın acımasız planlarını duydukça içindeki huzursuzluk daha da büyüdü. Ancak hiçbir şey göstermedi, sadece başını eğip Nina’nın konuşmasını izledi. Nina, salonun ortasında durup vampirlere seslenmeye devam etti. "Dünyayı vampirler için bir cennet haline getireceğiz. Bu yolda bizimle olanlar ödüllendirilecek, karşımızda duranlar ise yok edilecek. Bize ihanet edenleri affetmeyeceğim. Onları bulup, cezalarını vereceğim. Bu şehirde, bu dünyada, sadece vampirlerin kuralları geçerli olacak. Şimdiye kadar bizi durdurabileceklerini sananlar oldu. Ama biz, hiçbir şeyden korkmuyoruz. Bu şehir, sadece bir başlangıç. Bizim gücümüz, bu dünyadaki en büyük güç olacak. Vampirler, sonsuza dek hüküm sürecek!" Vampirlerin birçoğu Nina'nın sözleriyle coşmuş, hırs ve öfke dolu bir biçimde ona bakıyorlardı. Vampirler, içlerinde uyuyan canavarı serbest bırakmak için sabırsızlanıyorlardı. Bu odadaki herkes, Nina'nın planlarının bir parçası olmaktan gurur duyuyordu. Onun liderliğinde, dünyayı fethetme hayalleri kurmaya başlamışlardı bile. Sky, Nina'nın hemen yanında otururken, bu vampirlerin içinde bir tehdit unsuru olduğunu biliyordu. Onların bu hırsı, sonunda kendi sonlarını getirebilirdi. Fakat Sky, hiçbir şey söylemedi. Gözlerini Nina'ya dikti ve onun ne yapacağını izledi. Sky’ın tek amacı, bu planları öğrenmek ve Tyler’a iletmekti. Nina, konuşmasını bitirdikten sonra vampirlerin önünde durup, onların coşkusunu izledi. İçinde tarifsiz bir zafer duygusu vardı. Şimdiye kadar bu kadar güçlü hissetmemişti. Ancak, bu gücün sonsuza kadar sürmesi için her şeyin mükemmel gitmesi gerektiğini biliyordu. Herhangi bir hata, her şeyi mahvedebilirdi. "Bu gece, zaferimizi kutlayacağız," dedi Nina, kadehini havaya kaldırarak. "Ama yarın, planlarımızı uygulamaya başlayacağız. Hazırlıklı olun, çünkü büyük bir savaş bizi bekliyor. Ve bu savaşı biz kazanacağız!" Vampirler hep bir ağızdan kadehlerini kaldırdılar ve Nina'nın zaferine içtiler. Sky, sadece sessizce izledi. Ancak, içinde fırtınalar kopuyordu. Nina'nın bu hırsı ve vahşiliği, sonunda onu ve diğer vampirleri yok edecek miydi? Yoksa gerçekten de Nina'nın bu planları başarılı mı olacaktı? Sky'ın içinde bu sorular dönüp dururken, gözleri yavaşça kadehin içindeki kanla dolu bardağa kaydı. Nina, yüzünde sinsice bir gülümsemeyle vampirlerin arasına karıştı. Onlara, dünya üzerinde hüküm sürecek bir imparatorluk vaat ediyordu. Ancak, bu imparatorluğun temelleri kanla ve ihanetle atılacaktı. Ve Sky, Nina'nın yanında otururken, bu ihanetin ne zaman ve nasıl gerçekleşeceğini görmek için sabırsızlanıyordu. Tyler’a bu gece olanları anlatmak için sabırsızlanıyordu. Ama ne olursa olsun, her şeyin bir bedeli vardı ve bu bedel, belki de onun yaşamı olacaktı. … Karanlık, şehri bir örtü gibi sarmıştı. Ay, bulutların arkasına saklanmış, gökyüzü yıldızsız bir denize dönüşmüştü. Vampirlerin hükmettiği bu şehirde her şey zifiri karanlık ve ölüm sessizliğindeydi. Ancak, bu gece farklıydı. Bu gece, o sessizliğin içinde, derinlerde bir yerlerde bir şeyler kıpırdanıyordu. Dimitri ve Vesper, Nina'nın verdiği görevi yerine getirmek için şehrin dışındaki ormana doğru yola çıkmışlardı. Yanlarında birkaç vampir daha vardı; hepsi de güçlü ve becerikliydi. Nina, onlara bu görevin ne kadar önemli olduğunu defalarca tekrarlamıştı. Onlar için sıradan bir ağaç gibi görünen bu ağaç, aslında bir silahın ham maddesiydi. O ağaçtan yapılacak kazıklar, melezlerin ve diğer vampir avcılarının en korktuğu silahlardı. Bu yüzden, bu görevi başarmak, Nina'nın egemenliği için hayati bir öneme sahipti. Ormanın derinliklerine vardıklarında, gözlerine kestirdikleri devasa bir meşe ağacının etrafında toplandılar. Ağaç, yüzyıllardır burada duruyor gibi görünüyordu. Dallarından çıkan keskin kokular, bu ağacın sıradan olmadığını hemen belli ediyordu. Dimitri, etrafında dolaşırken ağaçtaki kabukları inceledi. "İşte bu," dedi, sesinde bir memnuniyetle. "Nina'nın bahsettiği ağaç bu olmalı." Vesper, gözlerini Dimitri'ye çevirdi. "Bu ağaçtan yapılacak kazıklar, Nina'nın planlarını hızlandıracak," diye mırıldandı. "Ama bu kadar güçlü bir ağaçtan kazık yapmak hiç de kolay olmayacak." Diğer vampirler de onlara katılarak, ağacın etrafını sardılar. Hepsi de görevlerinin bilincindeydi. Nina, bu ağacın yok edilmemesi gerektiğini açıkça belirtmişti. Ancak, Tyler'ın gözünden kaçan bir detay, onların sonunu hazırlayacaktı. Tyler, Nina'nın planlarını çoktan öğrenmişti. Ona bilgi veren, hipnozu altındaki Vesper ve Dimitri’nin ta kendisiydi. Dimitri ve Vesper'ın bu görevi üstlendiğini, onların ağaçtan kazık yapmaya başladığını öğrendiğinde hemen Tyler harekete geçti. Tyler, bu bilgiyi aldığında içindeki öfke kabarmıştı. Nina'nın bu denli ileri gitmesi, ona karşı yapılmış bir hakaretti. Ağaçtan kazık yapmak, Tyler'ın kontrolündeki melezler ve vampir avcıları için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Tyler, bu tehdidi ortadan kaldırmak için hemen harekete geçti. Şehre vardığında, vampirlerin ormana doğru ilerlediğini fark etti. Onların peşinden sessizce ilerledi; gölgeler arasında hareket ederken iz bırakmıyordu. Ormana girdiğinde, Dimitri ve Vesper'ı ağacın etrafında gördü. Nina'nın planlarını bozmak, ona büyük bir zevk verecekti. Tyler, vampirleri izlerken gözlerinde soğuk bir parıltı belirdi. "Bu oyun burada sona eriyor," diye mırıldandı kendi kendine. Ellerini yumruk yaparak ileri atıldı. Hızla Dimitri'nin arkasına geçti ve onun arkasındaki vampirin boynuna keskin bir bıçak sapladı. Dimitri, ne olduğunu anlamadan yere yığılırken, Tyler'ın gözleri artık tamamen öfkeyle parlıyordu. Diğer vampirler, bir anda oluşan bu saldırı karşısında şaşkına döndüler. Tyler, hızını ve gücünü kullanarak bir bir hepsini etkisiz hale getirdi. Dimitri ve Vesper bile, Tyler'ın bu kadar hızlı ve acımasız olacağını tahmin edememişlerdi. Tyler vampirlerin hamlesini kolayca savuşturdu ve onları birbir yere serdi. Nina’nın bir planı varsa onun da bir planı vardı! Hepsini basit bir şekilde öldürebilecekken bunu yapmadı. Bunun yerine Vesper ve Dimitri’den de yardım alarak hepsini teker teker etki altına almıştı. Nina’nın vampirleri güçsüzleştirilmeliydi, ama aynı zamanda bu bilgi ondan gizlenmeliydi. Bu yüzden, hepsini öldürmek yerine başka bir yol denemeye karar verdi. Tyler, onların üzerinde kendi kontrolünü kurarak onları Nina’ya karşı kullanmayı planlıyordu. Aniden, bir vampir arkasında bir varlık hissetti ve hızla döndü. Ancak, göz göze geldiği anda, Tyler’ın hipnotik etkisine kapıldı. Tyler’ın gözleri, onun zihnini tamamen ele geçirdi ve onu dondurdu, bedeni istemsizce rahatladı, bakışları boşaldı ve Tyler’ın emirlerine hazır hale geldi. Vesper’den adını öğrendiği vampire ismi ile seslendi, ‘’Trevor!” dedi Tyler, sesi alçak ama buyurgandı. “Beni tanıyorsun, beni hisset. Artık benim kontrolümdesin. Burada olup bitenleri unuttun. Ağaç yanarken Dimitri’yi kurtarmak için savaştığını hatırlıyorsun. Ama ağaç tamamen yandı ve artık yok. Bunu gidip Nina’ya anlatacaksın.” Trevor sessizce başını salladı. Tyler, Trevor’un zihninde bu anıyı yerleştirdikten sonra, ona dönmesini ve görevi yerine getirmesini emretti. Trevor, emirleri doğrultusunda hızla Tyler’ın yanından ayrıldı ve ormanın diğer köşesine doğru ilerledi. Artık bir sonraki hedefine odaklanmanın zamanı gelmişti. Vampirler birlikte ağacı kesmeye başlamıştı. Ağacın kabukları kesildiğinde, ondan yayılan tuhaf bir koku etrafı sardı. Bu, ağacın özel gücünü gösteren bir işaretti. Dimitri ve diğer vampirler, kazıkların bu ağaçtan yapılması gerektiğini biliyordu; bu nedenle tüm dikkatleri işlerinde yoğunlaşmıştı. Ancak, Tyler dikkatleri dağıtmayı başardı. “Alex” diye fısıldadı Tyler, Dimitri’den öğrendiği isim ile; onun ensesine doğru eğilerek. Dimitri’nin gözleri hemen dondu ve Tyler’ın gözlerine kilitlendi. Tyler, tıpkı Trevor’da yaptığı gibi, Alex’in zihnine de sızdı. Bu defa daha sert ve otoriterdi. “Bu ağaç yanıp kül oldu. Her şey yok oldu. Bunu unutmayacaksın. Şimdi git ve bu hikayeyi Nina’ya anlat.” Alex de Trevor gibi hipnotize olmuştu. Tyler’ın emirlerini sessizce yerine getirmek üzere hızla oradan ayrıldı. Tyler, aynı işlemi diğer vampirlerde de tekrarladı. Her birini teker teker bulup, onları kontrolü altına alarak, hepsine aynı hikayeyi yerleştirdi. Bu vampirlerin hiçbiri, Tyler’ın varlığını hatırlamayacak ve yalnızca ağacın yandığı anı iletmek için Nina’ya geri döneceklerdi. Son vampiri de hipnoz ettikten sonra, Tyler ormanın içindeki ağaca geri döndü. Hipnoz altındaki vampirlerden birini çağırarak, ağacı yakmaları için emretti. Vampir, hiçbir tereddüt göstermeden ateş için hazırlık yapmaya başladı. Odunları, dalları ve kuru yaprakları bir araya getirip, büyük bir ateş yaktı. Tyler, alevlerin yükselmesini izlerken, içindeki memnuniyet duygusunu bastırmaya çalıştı. Vampirler, tereddüt etmeden itaat ettiler. Odunları ve dalları toplayarak ağacın etrafına yığdılar. Tyler, ağaçtan birkaç dal kopardı ve onları da ateşe attı. Ağaç, yavaşça alev aldı. Alevler büyüdükçe, ağacın üzerindeki sihirli güçler erimeye başladı. Ağaç, bir daha asla kazıklara dönüşemeyecek kadar yandı ve kül oldu. Tyler, alevlerin yükselişini izlerken içindeki öfke yavaş yavaş sönüyordu. Nina'nın planlarını bozmuş, ona büyük bir darbe indirmişti. Ancak, bunun sadece bir başlangıç olduğunu biliyordu. Bu şehirde, daha çok kan dökülecekti. Nina'nın egemenliği uzun sürmeyecekti. Tyler, bunu garantileyecekti. Alevler yavaşça sönmeye başladığında, Tyler'ın yüzünde karanlık bir memnuniyet belirdi. Hipnoz altındaki vampirler, görevlerini yerine getirmenin huzuruyla Tyler'ın emrini bekliyorlardı. Tyler, soğukkanlı bir şekilde oradan uzaklaşırken, ormanın derinliklerinde yankılanan son alev sesleri, Nina'nın başlattığı bu kanlı savaşın ilk çığlıklarıydı. Tyler, şehrin karanlık sokaklarında sessizce ilerlerken, Nina’nın planlarını ne kadar bozduğunu düşündü. Hipnoz altındaki vampirler, Nina’ya dönüp yalanı anlatacak ve ona yanlış bilgi vereceklerdi. Bu bilgiyle Nina, kazıkların yapılmadığını, ancak ağacın yok olduğunu düşünecekti. Böylece, Tyler hem kendini hem de müttefiklerini güvende tutmayı başarmıştı. Ancak bu zaferin geçici olduğunu biliyordu. Nina’nın öfkesi büyüyecek, tehlike daha da artacaktı. Ama Tyler, her zamanki soğukkanlılığıyla mücadeleye hazırdı. Şehrin kurtuluşu için daha büyük planları vardı ve bu daha başlangıçtı. Gün doğumu yeni bir günün habercisi iken Tyler hala şehirde tempo tutup izlemekteydi. Bir süre sonra saatin öğlene vuruşu ile geniş çaplı bir büyük güneş tutulması olduğunda daha en başından hissetmişti bu günün bir dönüm noktası olduğunu. Güneş tutulması gökyüzünde yükselirken yola çıktı, Kanada’ya geri dönme vaktiydi artık. … Tyler, Kanada’nın geniş ormanlarının üzerindeki gökyüzünü izlerken, içini garip bir huzur kapladı. Bu topraklar onun evi, doğasının bir parçasıydı. Ormanın derinliklerine yayılan güçlü kokular, serin rüzgarın ağaçlar arasındaki hışırtısı, ayaklarının altında ezilen yaprakların sesi; hepsi ona tanıdıktı, ona aitti. Ancak bu sefer geri dönmesi sadece bu tanıdık manzaralardan ibaret değildi. Aklı, onu burada bekleyen kişide, Adelia’daydı. Son birkaç günün gerginliği hâlâ omuzlarında bir ağırlık gibi duruyordu. Nina ve vampirleri alt etmek, ağaç kazıklarının peşinden koşmak ve ardından her şeyi yok etmek zorunda kalmak, onu zihinsel ve fiziksel olarak yormuştu. Ancak tüm bu zorlukların arasında tek bir düşünce onu ayakta tutmuştu: Adelia’ya geri dönmek. Kanada’nın topraklarına adım atar atmaz, Tyler’ın içindeki endişeler kaynamaya başladı. Adelia’nın güvende olup olmadığını, onu koruyup koruyamadığını düşünüyordu. Onu bir kez daha görebilecek miydi? Nina’nın planları, Sky’a olan tehditler ve diğer vampirlerin oyunları yüzünden Adelia’ya verdiği sözü tutamayacağı korkusu, içini kemiriyordu. Ancak, içindeki bu endişeyi bastırması gerekiyordu. Çünkü Adelia onun zayıf tarafını gördüğünde, ondan endişelenmesini istemiyordu. Kasabanın sınırlarına yaklaştığında, Tyler’ın kalbi hızlanmaya başladı. Ormanın kokusu yerini kasabanın daha taze, insan kokularına bıraktığında, Tyler’ın adımları hızlandı. Her bir adım onu Adelia’ya daha da yaklaştırıyordu, fakat aynı zamanda içindeki gerginlik de artıyordu. Adelia’yı koruyabilmek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı, ama ya tüm bu uğraşlar bir işe yaramadıysa? Kısa bir süre sonra Tyler, Adelia’nın olduğu eve yaklaştı. Gözleri, onun siluetini ararken, içinde bir yerlerde tüm bu endişelerin yersiz olduğunu fısıldayan bir ses vardı. Sonunda, Adelia’yı gördü. Adelia evin kapısının önünde durmuş, Tyler’ın gelişini bekliyordu. Onu görünce, Tyler’ın kalbindeki tüm endişeler bir anda dağıldı. Adelia’nın yüzündeki sıcak gülümseme, Tyler’ın ruhunu ısıtan bir güneş gibiydi. O an, bütün dünyanın yükü omuzlarından kalkmış gibi hissetti. Adelia da Tyler’ı gördüğünde derin bir nefes aldı. O da Tyler gibi endişeliydi; Tyler’ın geri dönüp dönmeyeceğini, güvenli olup olmadığını merak etmişti. Ama şimdi, Tyler’ın güçlü ve kararlı adımlarla ona doğru geldiğini görünce, tüm bu kaygılar bir anda silindi. İkisi de sadece birbirlerinin yanında olmak istiyordu ve bu, dünyadaki en güvenli yerdi. Tyler, Adelia’ya yaklaştıkça, adımlarını yavaşlattı. Gözleri onun gözlerinde kilitlendi. Aralarındaki bağ, sözcüklere gerek bırakmayan bir anlayışla doluydu. Adelia’nın gözlerinde onun için ne kadar önemli olduğunu görebiliyordu, ve bu ona tüm endişelerinin boşuna olduğunu bir kez daha hatırlattı. Adelia da aynı duyguları hissediyordu. Tyler’ın varlığı, onun için bir güvenlik kalkanı gibiydi. Ne kadar güçlü olursa olsun, Tyler’ın yanında olduğunda daha da güçlü hissediyordu. O an, her ikisi de birbirlerine bir adım daha yaklaştı. Birbirlerine sarılmaları, sadece fiziksel bir temas değildi; ruhlarının da birleşmesiydi. “Geri döndün,” dedi Adelia, sesi neredeyse bir fısıltı kadar yumuşaktı. “Evet,” dedi Tyler, Adelia’nın saçlarına dokunarak. “Geri döndüm.” Tyler, Adelia’nın saçlarının kokusunu içine çekerken, tüm dünyanın sorunları bir an için yok oldu. Sadece o ve Adelia vardı. Ne Nina’nın tehdidi, ne de vampirlerin oyunları… Sadece bu anın huzuru. Adelia, Tyler’ın kollarında kendini tamamen güvende hissediyordu. Onun güçlü kolları etrafını sardığında, dünya ne kadar tehlikeli olursa olsun, hiçbir şeyin ona zarar veremeyeceğini biliyordu. Tyler da aynı şekilde hissediyordu; Adelia’nın varlığı, onun için bir nevi sığınak gibiydi. İkisi de bu anın ne kadar değerli olduğunu biliyordu, ve bu huzuru mümkün olduğunca uzun süre yaşamak istiyorlardı. O an, ikisi de birbirleri için ne kadar önemli olduklarını bir kez daha anladılar. Dünyanın her türlü tehlikesine karşı birlikte duracaklardı, ve bu onlara her şeyden daha fazla güç veriyordu. Tyler, Adelia’yı biraz daha sıkıca sardı. Adelia başını onun omzuna yasladı ve derin bir nefes aldı. O an, tüm dünyanın yükü onlardan uzaklaştı. Tyler Adelia’ya geri dönmüş, Adelia Tyler’ı göresiye bütün kırgınlıklarını unutmuştu. Yirmi Bir Ağustos gecesi onlar için yeni bir dönüm noktası olmuştu. … Nina Wayne, üç katlı binanın en üst katındaki geniş, karanlık odasında bir ileri bir geri yürüyordu. Odanın her köşesi, gerginliğini yansıtan gölgelerle doluydu. Perdeler sıkıca kapatılmış, içerideki ışık yalnızca birkaç titrek mumdan geliyordu. Nina’nın yüzü karanlıkta parıldayan, buz gibi soğuk bir öfkeyle kaplanmıştı. Saniyeler boyunca odanın sessizliği, yalnızca onun ağır nefes alışverişiyle kesiliyordu. Tyler’ın oyunlarıyla karşı karşıya kalmak, onu derin bir öfke çukuruna itmişti. Ağaç, onun planlarının merkezindeydi; o ağaçtan yapılacak kazıklar, melezler ve kurt adamlar için sonun başlangıcı olacaktı. Ancak şimdi, bu kazıkların hayalini bile kuramayacaklardı. Vampirlerin bu kadar beceriksizce davranması, Nina’nın içindeki karanlığı daha da yoğunlaştırdı. Meclis üyeleri, Nina’nın öfkesini hissederek, odanın karanlık köşelerinde beklemeye başladılar. Her biri kendini korumak için silik gölgelere karışıyordu, ama Nina’nın kızıl gözlerinden kaçmak imkansızdı. Nina’nın öfkesi tüm odayı dolduruyordu; o kadar yoğun ki, neredeyse elle tutulur bir hale gelmişti. “Neler olduğunu söyleyin,” diye fısıldadı Nina, sesi tehditkar bir sessizlikte yankılandı. Fısıldaması bile bir emirdi, soğuk ve keskin bir bıçak gibi odanın havasını kesiyordu. Dimitri ve Vesper, bir adım öne çıkmaya cesaret edemedi. Onlar Tyler tarafından hipnozlanıp işaretlenmiş, casus seçilmişti ve ağacın yok edilişini durdurmamışlardı. Gözlerini yere diktiler, Nina’nın öfkesi onları hareketsiz kılacak kadar yoğundu. O an, Nina’nın yapacağı şeyin kaçınılmaz olduğunu biliyorlardı. “Beni hayal kırıklığına uğrattınız,” diye tısladı Nina, parmaklarını tehditkar bir şekilde oynatarak. “Kazıklar, zaferimizin anahtarıydı. Şimdi, hepsi kül oldu. Ve bunun bedelini ödeyeceksiniz.” Nina birden hareket etti, neredeyse bir gölge gibi. Bir an oradaydı, bir sonraki an ise Dimitri’nin yanında belirmişti. Dimitri, Nina’nın soğuk elinin boğazına sarıldığını hissettiğinde, her şeyin bittiğini anladı. Nina’nın gücü, onu yerden kesip havaya kaldıracak kadar büyüktü. Dimitri, gözlerini kapatarak son anını bekledi. “Bu hatayı affedemem,” dedi Nina, sesi ölümcül bir ciddiyetle doluydu. “Beni bu noktaya getirdiniz ve bunun cezasını çekeceksiniz.” Dimitri’nin boynunu bir hareketle kırdığında, odada yankılanan çıtırtı sesinden başka bir şey duyulmadı. Dimitri’nin cansız bedeni yere düşerken, diğer vampirler geriledi. Onun ölümünün soğukluğu, odadaki tüm varlıkların içine işledi. Nina, bir an bile tereddüt etmeden Vesper’a döndü. Vesper, Nina’nın bu kadar hızlı olabileceğini hiç düşünmemişti. Ancak, Nina’nın gözlerinde ölümün yansımasını gördüğünde, kaçışın imkansız olduğunu anladı. Nina, Vesper’ın yüzüne acımasız bir gülümsemeyle baktı ve ardından ona doğru atıldı. Bir an sonra, Vesper da yere yığıldı, boynu Nina’nın acımasız elleri tarafından kırılmıştı. Meclis üyeleri sessizce Nina’yı izliyorlardı. Onların vampir bedenleri bile, Nina’nın yanında ne kadar zayıf olduklarını fark ettiklerinde titremeye başlamıştı. Nina’nın öfkesi her birinin içine işlemişti, ama hiçbiri onu durdurmaya cüret edemedi. O, onların lideriydi; mutlak güç ve kontrolün sembolüydü. Ve bu gece, bunu bir kez daha kanıtlamıştı. Nina, elleriyle yaptığı bu katliamın ardından derin bir nefes aldı. Kendi içindeki öfkenin azaldığını hissediyordu, ama henüz tatmin olmamıştı. İçindeki vahşi doğa, daha fazla kan, daha fazla şiddet istiyordu. Öfkesini tamamen dindirmek için daha fazlasına ihtiyacı vardı. “Neden bu kadar zayıfsınız?” diye mırıldandı Nina, meclis üyelerine dönerek. “Beni hayal kırıklığına uğrattınız. Ama bu gece, hepsini temizleyeceğim.” Nina, odanın köşesinde duran genç bir insan köleye gözlerini dikti. Korkudan tir tir titreyen genç adam, Nina’nın gözlerinde bir av hayvanı gibi görünüyordu. Nina ona doğru adım attı, her adımı odada yankılanan bir ölüm çanını andırıyordu. “Gel buraya,” diye emir verdi Nina, sesi karşı konulamaz bir çekim gücüyle doluydu. Genç adam, istemsizce adım atarak Nina’ya yaklaştı. İçindeki korku, onu hareketsiz kılmıştı, ama Nina’nın çekimine karşı koyamıyordu. Nina, genç adamın yanına geldiğinde, parmaklarını onun boynunda gezdirdi. Adamın damarlarını, akan sıcak kanı hissedebiliyordu. O an, onun gücü tamamen Nina’nın elindeydi. Nina, adamın boynunu yavaşça eğdi ve dişlerini onun yumuşak etine geçirdi. Kan, Nina’nın dudaklarına ve dişlerine yayıldığında, içindeki öfke ve açlık bir nebze olsun dindi. Nina, adamın kanını içerken, odadaki diğer vampirler ona sessizce baktılar. Her biri kendi köşesine çekilmiş, Nina’nın bu törensel şiddetini izliyordu. Meclis üyeleri, Nina’nın elinde cansız bir şekilde duran genç adamın ölü bedenine bakarken, içlerinden birinin sıradaki kurban olup olmayacağını düşünmekten kendilerini alamadılar. Nina, genç adamın kanını son damlasına kadar içtikten sonra, onu bir kenara fırlattı. Adamın cansız bedeni yere düşerken, Nina derin bir nefes aldı. O an, içindeki tüm öfke dinmişti. Ancak, bu onun tatmin olduğu anlamına gelmiyordu. Nina’nın içindeki karanlık, her zaman daha fazlasını isteyen, doyumsuz bir açlığa sahipti. “Bu geceyi asla unutmayacaksınız,” dedi Nina, odadaki herkese bakarak. “Benim gücüm, sizin zaferinizin tek anahtarıdır. Ama benim hırsımı ve planlarımı engellemeye kalkarsanız, sonunuz böyle olur.” Nina seri adımlarla görevde başarısız olan bütün çömez vampirleri öldürdükten sonra Dimitri ve Vesper’e bakarak meclis üyeleri olan vampirlere döndü. ‘’Kendilerine gelince besleyin. Neyse ki onları affediyorum!’’ Nina, ağır adımlarla odadan çıkarken, geride bıraktığı vampirler sessizce onun gitmesini izlediler. Onun öfkesi ve gücü, onları hem korkutmuş hem de ona olan bağlılıklarını pekiştirmişti. Nina, binanın karanlık koridorlarında ilerlerken, içindeki karanlıkla bir kez daha barışmıştı. Planlarını gerçekleştirmek için her şeyi yapacak, bu uğurda her türden şiddeti ve kanı kullanacaktı. Ancak şimdi, Tyler’ın karşısında daha dikkatli olması gerektiğini biliyordu. Ağaç kazıkları yok olmuştu, ama bu onun için sadece bir başlangıçtı. Nina, gözlerini karanlığa dikerek, gelecekteki planlarını düşünmeye başladı. Tyler ve onun yanında olan herkes, er ya da geç onun öfkesiyle yüzleşecekti. Ve o zaman, Nina’nın içindeki karanlık, tüm dünyayı ele geçirecekti. … |
0% |