Yeni Üyelik
158.
Bölüm

S6B8

@selinayeda_x

GÜÇ OYUNLARI

...

Nina Wayne, şehrin karanlık ve puslu sokaklarında ağır adımlarla ilerlerken, içindeki öfke ve hırs her zamankinden daha yoğundu. Tyler’ın oyunu, onun en değerli planını altüst etmişti. Kazıklar artık yoktu, ama bu Nina’yı durduracak bir şey değildi. O, hiçbir zaman kolayca pes eden biri olmamıştı. Aksine, her kayıp onu daha da hırslı ve tehlikeli hale getiriyordu.

Ağacın küllerinin bulunduğu yere yaklaştığında, etrafındaki vampirlerin sessizce geri çekildiğini fark etti. Karanlık, sabahın ilk ışıklarıyla yarışıyordu; hava hâlâ soğuk ve nemliydi. Küller, yere yayılmış ve sanki bir tür mezarlığı andıran geniş bir alanı kaplamıştı. Bu küllerde hâlâ bir güç olduğunu hissediyordu. Nina için bu küller, Tyler’ın kazandığını sandığı bir zaferin ardından gelen yeni bir fırsattı.

Kendini toparladı ve etrafındaki vampirlere soğuk bir bakış attı. “Külleri toplayın,” dedi, sesi bir emirden çok ölümcül bir fısıltı gibiydi. Vampirler, Nina’nın isteğini hemen yerine getirmek için harekete geçti. Her biri, dikkatle yerdeki külleri toplamak için eğildi. Nina’nın gözleri, toplanan her bir kül parçasında potansiyel bir silahın parıltısını görüyordu. Eğer kazıklar melezleri ve kurt adamları öldürebiliyorsa, belki de bu küller de benzer bir güce sahipti.

Nina, topladıkları külleri bir araya getiren vampirlerin işlerini bitirmesini beklerken, kendi planlarını düşünmeye başladı. Tyler’ın onu nasıl bu noktaya getirdiğini, ama onun bu durumdan nasıl zaferle çıkacağını planlıyordu. Etrafındaki vampirler, külleri derin bir dikkatle topluyordu. Onların elleri bile küllerin soğukluğunu hissediyordu; her parça, bir zamanlar güçlü bir ağacın parçası olan bu maddelerin artık birer ölüm aracı olabileceğini ima ediyordu.

“Külleri bir araya getirin ve dikkatlice taşıyın,” dedi Nina, gözlerini bir an bile ayırmadan. Küllerin gücünü hissetmek, onu daha da kararlı hale getiriyordu. Tyler’ın kazıklarını yok etmiş olabilirdi, ama Nina bu külleri bir silaha dönüştürecekti. Onları kullanarak, vampirler ve melezler üzerinde korkunç bir etki yaratabilirdi.

Vampirler, Nina’nın emriyle hareket ederek külleri büyük bir çuvala doldurdular. Bu çuval, sıradan bir ağırlığa sahip gibi görünse de, içinde barındırdığı potansiyel, Nina’yı derin bir tatminle dolduruyordu. Bu küllerden yapabileceklerinin sınırı yoktu; onları belki de bir tür zehir, bir tür ölümcül tuzak olarak kullanabilirdi.

Küllerle dolu çuval, Nina’nın önüne getirildiğinde, o anın ağırlığını hissetti. Her zaman kontrolü elinde tutmayı bilen Nina, bu defa çok daha dikkatli davranmalıydı. Çünkü bu küller, en az kazıklar kadar tehlikeli ve ölümcül olabilirdi. Bu güçle oynarken, kendisi de bir tehlikeye düşebilirdi. Ancak, Nina’nın hırsı ve öfkesi, bu riski almaktan çekinmeyecek kadar büyüktü.

Nina, külleri sakince inceledi. Gözleri, her bir kül parçasının içinde barındırdığı karanlığı ve gücü görüyordu. Ardından vampirlerine döndü. “Bu külleri kullanacağız,” dedi, sesi alçak ama kesin bir kararlılıkla doluydu. “Bu küller, düşmanlarımızı yok etmek için kullanacağımız en güçlü silah olacak. Kazıklar onları öldürebiliyorsa, bu küller de onlara zarar verebilir.”

Vampirler, Nina’nın emriyle külleri çeşitli şekillerde kullanmak için çalışmaya başladılar. Külleri zehirli silahlara, tuzaklara ve hatta bazılarına karıştırarak ölümcül iksirler yapmaya çalıştılar. Nina, her adımı yakından izledi, her deneyi bizzat kontrol etti. Küllerin nasıl bir etki yaratacağını görmek için sabırsızlanıyordu.

İlk denemeler, Nina’nın düşündüğünden çok daha etkileyici sonuçlar verdi. Küller, vampire özgü tuhaf bir enerji taşıyordu. Onları vücutlarına süren vampirler, anında acı dolu çığlıklar atarak geri çekiliyordu. Nina, bu etkileri görmekten memnundu. Bu demek oluyordu ki, bu küller, kazıklardan daha ince bir iş yapıyordu. Ancak yine de tam anlamıyla tatmin olmamıştı. Daha fazlasını istiyordu; bu küllerin tam potansiyelini görmek istiyordu.

Nina, külleri bir tür toza dönüştürdü ve bu tozu dikkatlice çeşitli silahlara sürdü. Bu küller, ona ihtiyacı olan gücü vermişti.

Ancak bir sorun vardı. Küllerin gücü, sadece kısa bir süre etkili oluyordu. Bu, Nina için kabul edilemezdi. O, tam bir yok oluş, geri dönüşü olmayan bir ölüm istiyordu. Küllerin bu geçici etkisi, onun beklediği gibi değildi.

Nina, dişlerini sıkarak vampirlerine döndü. “Bu yetmez,” diye fısıldadı, öfkesi yeniden alevlenmişti. “Bu külleri daha da güçlendirmeliyiz. Onları daha ölümcül hale getirmek zorundayız. Aksi takdirde, bu işe yaramaz.”

Vampirler, Nina’nın emriyle daha fazla denemeye başladılar. Külleri başka zehirlerle karıştırdılar, onları daha da yoğun hale getirmeye çalıştılar. Ancak her deneme, bir öncekinden daha da başarısız oluyordu. Nina’nın sabrı tükenmek üzereydi. İçindeki öfke, tekrar alevlenmişti.

Sonunda Nina, külleri silaha dönüştürme işleminde tamamen pes etti. Bu küller, onun beklediği gibi bir silah olamamıştı. Ancak, onları yok etmek bile aptallık olurdu. En azından ufak da olsa bir kozu vardı elinde çünkü.

Küllerle oynadığı bu tehlikeli oyun, onun istediği gibi sonuçlanmamıştı. Ancak Nina’nın içindeki karanlık, hâlâ pes etmemişti. O, her zaman bir çıkış yolu bulur, her zaman bir plan yapardı. Tyler’ın zaferini uzun süre sürdüremeyeceğinden emindi. Bu defa küllerle değil, başka bir yöntemle saldıracaktı. Çünkü Nina, asla vazgeçmeyen, asla durdurulamayan bir güçtü.

Nina, yeni planlarını kafasında şekillendirmeye başladı. Tyler, bu defa daha büyük bir bedel ödeyecekti. Ve Nina, bu bedeli ondan kendi elleriyle alacaktı. Dünyaya yeniden hükmedene kadar, karanlık oyunlarına devam edecekti.

 

Kamp alanında Tyler ve savaşçılar yola çıktıktan sonra, sessizlik aniden üzerimize çökmüş gibiydi. İçimde bir huzursuzluk ve endişe vardı; her şeyin yolunda gitmesini umarak, geride kalanlarla birlikte kampı düzenlemek ve korumak zorundaydım. Tyler’ın ayrılması, hepimiz için zorlu bir süreçti, ama aynı zamanda bu sürecin üstesinden gelmek için hep birlikte daha sıkı çalışmamız gerekiyordu.

Ertesi sabah, kamp alanında hızlıca toparlanıp, Tyler’ın geride bıraktığı talimatları uygulamaya başladık. Eira ve Elena ile birlikte

Kampın çevresindeki güvenliği sağlamak ve gerekli düzenlemeleri yapmakla meşguldük. Eira, genellikle sessiz ve dikkatliydi, ama her zaman bilgi dolu bir gözle etrafı tarıyordu. Lilith ise enerjik ve kararlıydı; bize moral vermek için elinden geleni yapıyordu.

Eira, sağlık kontrolü yaparken, bana öncelik veriyordu.

"Hamilelik sürecinde sağlığını korumak her zamankinden daha önemli," dedi. "Her şeyin yolunda gitmesi için, düzenli olarak dinlenmeli ve iyi beslenmelisin."

Emily bize bu süreçte moral vermek için çeşitli aktiviteler düzenlemeyi önerdi. Birlikte küçük bir yemek hazırlığı yaptık ve kampın etrafında yürüyüşler düzenleyerek birbirimize destek olduk. Kafamızda Tyler’ın dönüşüyle ilgili umutlar vardı, ama savaşın ne zaman sonlanacağı ve sonuçları hakkında belirsizlik içindeydik.

Bir akşam, kamp ateşinin etrafında otururken Lydia, Jonas ve bebek Martina da yanımdaydı.

Tyler onların ailecek bir arada kalması gerektiğini düşünmüş ve Thomas ise bunu onaylamıştı.

Lydia, Martina’nın büyüme süreci hakkında heyecanla konuştu. “Bebeğimiz, tüm gelişim aşamalarında sağlıklı ve mutlu. Sizin bebek de çok yakında size kavuşacak,” dedi. Onun gözlerinde, geleceğe dair umut ve güven vardı.

Konuşmalar sırasında, Nina’nın planları ve Tyler’ın karşı karşıya olduğu tehlikeler hakkında bilgi aldım.

Kamp alanında konuşulanlara göre, Nina’nın karanlık planları Tyler’ın zaferini uzun sürdürmeyecekti.

Tyler ve savaşçıların geri dönmesini dört gözle beklerken, her geçen gün kampın düzenini ve güvenliğini artırmak için çalıştık. İçimde bir umut ışığı vardı; Tyler’ın bu zorlu süreçte başarılı olacağına ve birlikte döneceğimize inanıyordum. Geride kalanlarla birlikte, savaşın getireceği zorluklara karşı dayanışma içinde olmaya devam ettik. Tyler ve savaşçıların dönüşüyle ilgili umutlarımız, bu sürecin her anında bize güç verdi.

Bu süreçte aynı zamanda kamp alanında kalanlarla birlikte güzel bir akşam yemeği hazırlamıştık. Herkes oldukça titiz ve özenli davranmış, akşam yemeği için hazırlıklar tamamlanmıştı. Alfred, Lydia, Jonas, Emily, bebek Martina, Eira, Elena, Gordan ve birkaç sürü üyesi ile birlikte, bir araya gelip bu anın tadını çıkarmak istiyorduk.

Akşam güneşi yavaşça ufukta kaybolurken, kamp ateşi etrafında bir araya geldik. Gözlerimizin önündeki yemek masası, çeşitli lezzetlerle dolu, yemyeşil sebzeler, taze ekmekler ve tatlılar ile süslenmişti. Herkesin yüzünde bir gülümseme vardı ve bu anın kıymetini biliyorduk.

Alfred, masanın başında yerini almış ve herkesin rahat etmesi için titizlikle düzenlemişti. “Şu güzel yemeği hazırlamak için hepinizin emeğine sağlık,” dedi ve büyük bir gururla tabakları ortaya koydu.

‘’Umarım Tyler ve diğerleri döndüğünde, onlara bu güzel akşam yemeğini de sunabiliriz.”

Lydia, bebek Martina’yı kucaklayarak yanımıza oturdu ve “Martina’nın biraz huzur bulduğu bir akşam oldu,” dedi. “Yemek için biraz zaman ayırmak gerçekten iyi geldi. Hem bu güzel yemek, hem de hep birlikte olabilmek çok değerli.”

Jonas o sırada boğazını temizledi.

‘’O halde başlayalım mı Adelia?’’

Başımı salladığımda bir kez daha gelenek usulü ile tabağım sürü üyelerinin verdikleri ile dolup taşmıştı.

Elim karnımı okşarken konuşmaya başladım.

‘’Böyle olmak mı zoruna hep? Birlikte yemeyi tercih ederdim?’’

Bu sorumla birlikte sürü üyeleri birbirlerine bakarak olup biteni süzerken Lydia gülümsedi.

‘’Pekala ama önce fazlasıyla lokma aldığını göreceğiz!’’ dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

Tabağımdan dört koca lokma aldıktan sonra nihayet onlar da yavaşça hep bir taraftan yemeye başladığında daha da mutlu ve huzurlu bir şekilde tabağımı yemeye devam ettim.

Bu yemeğin ardından aynı zamanda kan içmem gerektiğini de biliyordum.

Bu süreçte ise bana yardım eden kişi Jonas olmuştu.

Lydia bebekleri ile ilgilenirken Jonas da beslenmem konusunda bana yardım etti.

‘’Rahatsız olmaz mısın?’’ diye sorduğumda içtenlikle gülümsemişti.

‘’Hamilesin sen Adelia. Bundan neden rahatsız olayım. Doğanız gereği kan gerekli. Bunu yargılamak haddime olmaz. Hadi ben buradayım, rahatına bak.’’

Jonas’a başıma salladıktan sonra hala Tyler hipnozundaki adama yöneldim. Bakışlarım boynuna kayarken Jonas adamı arkasından sakince tutmuş ve bana yardımcı olmuştu.

Adamdan beslenemeye başlarken Jonas da bir yandan konuşmaktaydı.

‘’Eira’nın söylediklerine göre damardan kan içimini azaltabilir ve Tyler’ın bıraktığı kan torbalarından beslenebilirmişsin.’’

Başımı Jonas’a doğru sallarken kısa sürede adamın boynundan ayrılarak dişlerimi serbest bıraktım.

‘’Dinlen biraz.’’ Diyerek Jonas adamı kollarından tutup odanın kapısına yönelirken bir kez daha başımı sallayarak söylediklerini kabul ettim.

‘’Teşekkür ederim Jonas.’’

Başını sallayarak kapıyı açtıktan sonra bir kez daha gülümsedi.

‘’Ne demek, memnuniyet duydum Adelia, sonra görüşürüz, sen dinlendikten sonra.’’

Jonas, kapıyı açarak odadan çıkarken, ben de geride kalıp dinlenmeye başladım. Kendimi rahatlatmak için birkaç derin nefes aldım ve bu kısa süreliğine yalnız kalmanın keyfini çıkardım. Tyler’ın önerisi ve Eira’nın tavsiyeleri doğrultusunda kan torbalarından beslenmek, daha güvenli ve kontrollü bir seçenek olarak görünüyordu. Bu durumun bana nasıl hissettireceğini görmek için sabırsızlanıyordum.

Yavaşça, hazırlanan kan torbalarından birini aldım ve Eira’nın gösterdiği şekilde kullanmaya başladım. Damardan beslenme gereksinimim azalırken, bu yeni yöntemin benim için ne kadar uygun olduğunu anladım. İlk başta alışması biraz zaman almış olsa da, bu yöntemle beslenmek, beni hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha iyi hissettirdi.

Eira’nın rehberliği ve Jonas’ın yardımı sayesinde bu süreci daha kolay bir şekilde geçirdim. Her şeyin yolunda gitmesi, benim için büyük bir rahatlama kaynağı olmuştu. Jonas’ın söylediklerini düşünerek, bu yeni yöntemle ilgili duygularımı toparladım ve kendimi daha iyi hissetmeye başladım.

Bir süre sonra, odanın kapısı tekrar açıldı ve Jonas içeri girdi. Yüzünde sıcak bir gülümseme vardı. “Nasıl gidiyor?” diye sordu. Yavaşça başımı sallayarak, “Daha iyi hissediyorum. Kan torbaları gerçekten daha rahatlatıcı bir seçenek oldu,” dedim.

Jonas, bu yanıtı duyduğunda rahat bir nefes aldı. “Bunu duyduğuma sevindim. Her şeyin yolunda olduğunu görmek gerçekten güzel. Şimdi dinlenmeye devam et ve kendine iyi bak,” dedi.

Ondan sonra, odada tek başıma kaldım ve kendimi huzurlu bir şekilde dinlenmeye bıraktım. Tyler’ın geri dönmesini ve her şeyin normale dönmesini dört gözle beklerken, bu süre zarfında kendime ve bebeğime en iyi şekilde bakmak için çabalayacaktım. Her şeyin yolunda gitmesi ve sürünün güvenliği, benim için en önemli şeylerdi.

Üç Ekim!

Tyler ve diğerlerinin gidişleri üstünden iki güne yakın bir süre geçmişti.

Bugün ikinci günü iken ve de tam dolmamışken Eira odamdaydı. Ellerinde muayene eşyaları varken merakla bakınmaktaydım kendisine.

Eira, elindeki muayene eşyalarını dikkatlice düzenlerken, ben de büyük bir heyecan içinde ona bakıyordum.

‘’Evet bakalım küçük kurdumuzun cinsiyetini öğrenmeye hazır mısın?’’

Şaşkınlıkla Eira’ya dönmüşken o yavaşça yanıma ilerledi.

‘’Zamanı geldi Adelia, artık öğrenme vakti.’’

Eira, bir yandan malzemeleri hazırlarken, “Bu geleneksel yöntemlerimizle bebeğinin cinsiyetini öğrenmek üzere hazırlıkları yapıyoruz, Adelia,” dedi. Gözlerimdeki heyecanı görünce, nazikçe gülümsedi. “Kurt adamlık geleneklerine göre, bu tür ritüeller, bebeğin cinsiyetini belirlemede oldukça etkilidir.”

Eira, önce karnımın üzerinde bazı belirli noktaları işaretleyerek, elindeki kristal kalemi dikkatle gezdirdi. Ardından, geleneksel olarak kullanılan bir tür doğal toprak karışımını hazırladı. Bu karışım, hem fiziksel hem de enerjik olarak bebeğin cinsiyetini belirlemek için kullanılıyordu.

“Bu karışımı karın üzerinde uygulayacağız,” dedi Eira, “ve özel sembollerle bebeğin cinsiyetini belirleyeceğiz.” Eira, karın çevresinde bazı semboller çizerek bu karışımı nazikçe uygulamaya başladı. Semboller, kurt adamların eski geleneklerine göre belirli enerjileri ve anlamları temsil ediyordu. Eira, bu sırada mutlu bir şekilde, “Bu ritüel, bebekle aramızdaki enerjiyi ortaya çıkarır ve bize cinsiyeti hakkında bilgi verir,” diye açıkladı.

Semboller tamamlandıktan sonra, Eira bir süre sessizce bekleyip karışımı inceledi. Yüzünde hafif bir odaklanmışlık vardı, bu da onun bu ritüelin önemini ne kadar ciddiye aldığını gösteriyordu. Ardından, gözlerinde bir parıltı belirdi. “Ritüel tamamlandı,” dedi. “Bebeğinin cinsiyeti hakkında belirli işaretler aldım.”

“Ne oldu?” diye sordum, heyecanımı bastırmakta zorlanarak.

Eira gülümseyerek, “Ritüelin sonuçlarına göre, bu sevimli küçük yaşam cinsiyetini gösterdi” dedi.

‘’Ama yine de emin olmak ya da kendisiyle yakından tanışmak istersen diye bir de şöyle bir şeyim var.’’

Eira sözlerinden sonra kapının dışına çıkıp sonrasında bir makine ile geri döndüğünde gözlerim pür dikkat açıldı.

‘’Tyler’dan ufak bir cömertlik diyelim. Bakalım küçük kurt içeride ne yapıyor!?’’

Eira makineyi kurarken heyecanla yatağa uzandım.

Bu sözleri duyduğum anda içimi tarifsiz bir mutluluk kapladı.

Eira, bu haberi sevinçle ve zarif bir şekilde verdikten sonra, ben de derin bir nefes aldım. Bu an, Tyler ile yaşadığımız zorlu süreçlerin ardından bizlere büyük bir mutluluk ve umut getirdi. Eira’ya teşekkür ederek, bu güzel haberi Tyler’a ve diğerlerine ulaştırmak için sabırsızlandım.

Eira’nın yardımları ve geleneksel yöntemleri sayesinde, bebeğimizin cinsiyetini öğrenmek, hayatımızda yeni bir dönemin başlangıcını müjdelemişti. Artık, bu haberi sevdiklerimizle paylaşmak ve onlara bu mutlu anı yaşatmak için can atıyordum.

Oda, gün ışığının nazikçe içeri girmesiyle aydınlanmıştı. Eira, ellerinde modern tıbbi ekipmanlarıyla odadaydı. Gözlerim, merakla ona ve hazırladığı aletlere yönelmişti.

Eira, laptopunu açarak ekranda birkaç tıklama yaptıktan sonra, bir ultrason cihazını hazırladı.

“Ultrason, bebeğin cinsiyetini belirlemenin en güvenilir ve yaygın yollarından biridir.”

Eira, karnıma jel sürdü ve ardından ultrason probunu dikkatlice yerleştirdi. Ekranda bebekle ilgili ilk görüntüler belirginleşmeye başladı. Eira’nın yüzündeki odaklanmış ifade, her şeyi ne kadar ciddiye aldığını gösteriyordu.

“Bebeğimizin pozisyonu oldukça iyi görünüyor,” dedi Eira, ekrana bakarak. “Biraz sabır göstereceğiz, ama eminim ki cinsiyeti belirleyebileceğiz.”

Bir süre ekranda bebekle ilgili görüntüler arasında gezinirken, Eira, “Burada, bu görüntülerde bebeğin cinsiyetine dair bazı belirgin işaretler görebiliyoruz,” dedi. “Ama kesin sonuç için birkaç dakika daha gözlemlememiz gerekecek.”

Sonunda, Eira ekranı inceledikten sonra başını kaldırarak bana bakışlarını odakladı. “Sonuçlar açık ve net,” dedi. ‘’Taşlar da gerçek sonuca ulaştırmıştı. Artık emin olduğuma göre açıklayabilirim Adelia, hazır mısın?’’

Başımı mutlulukla Eira’ya sallarken Eira gülümseyerek boğazını temizledi ve ardından söze girdi.

"Adelia, sana müjde verebilirim," dedi. "Bebeğiniz bir erkek olacak!"

Bu haberle birlikte kalbimde bir sevinç patlaması yaşadım. Tyler’ın erkek bir bebek istemesi aklımda hala taze, ve şimdi bu dileğin gerçek olduğunu öğrenmek beni mutlu etmişti.

"Bunu Tyler'a haber vermek için sabırsızlanıyorum!" dedim, gözlerim parlayarak.

Eira, "Bunu öğrenmek güzel. Şimdi, bu sürecin geri kalanına odaklanalım ve senin ve bebeğin için en iyi şekilde devam edelim," dedi, pozitif bir şekilde.

‘’Fotoğrafını da çektim. Artık her şey tamam’’ diyerek ultrason cihazını kapatırken ve ekipmanları toplarken, içimdeki mutluluğun ve heyecanın daha da arttığını hissettim. Tyler ve benim bu özel anı paylaşmamıza sadece birkaç saat kalmıştı ve bu anı dört gözle bekliyordum.

Eira'nın profesyonelliği ve desteği sayesinde, bu sürecin ne kadar özel ve anlamlı olduğunu daha iyi anlıyordum. Bebeğimizin cinsiyetini öğrenmiş olmanın yanı sıra, bu yolculuğun bir parçası olarak kendimi her geçen gün daha güçlü hissediyordum.

Bebeğimizin cinsiyeti belli olmuştu çoktan, bir erkek bebeği!

Küçük kurdumuz bir erkekti!

Ve bu da şu demekti:

İddiayı ben kazanmıştım.

Büyük mutluluk kalbimi eritirken yatakta pozisyonumu bozarak rahatça yattım.

Bugünün mutlu, neşeli, heyecan dolu ve de sakin ve rahat geçeceğini düşünürken gözlerimi yavaşça kapadım.

Belki de uyandığımda yeni bir gün beni beklerdi kim bilir?

Başkan binasında, koridorlar karanlık bir sessizlikle kaplıydı. Binada ihanetin izlerinin kokusu yankılanırken Nina harekete geçti.

Tyler’ın ondan her daim bir adım önde oluşuna katlanamamıştı ve çareyi gözlerini dört açmakta buldu.

Dim bir ışığın altında, gölgeler titrek bir şekilde dans ediyordu. Vampirlerin arasındaki gerginlik ihanetin kokusunu daha da artırıyordu.

Başkan binasının soğuk, karanlık odalarından birinde, Nina, gözlerini dikkatle ekranın üzerindeki verileri tarıyordu. Ekranın köşesinde yanıp sönen mesajlar ve iletişim notları, Nina'nın dikkatini çekti. Astrid’in Tyler’a casusluk yaparak bilgi sızdırma girişimleri hakkında birkaç sinyal almıştı. Vampirlerin arasındaki ihanetin çığlığı, Nina’nın karanlık planlarının bir parçası olarak dikkatini çekmişti.

Astrid’in mesajları, Tyler’a yönelik bilgi akışını sağlamak üzere düzenlenmişti. Nina, bu mesajların içeriğini çözmeye ve Astrid’in kimliği hakkında kesin bilgi edinmeye odaklanmıştı. Ekrandaki kodları ve iletişim trafiğini incelediğinde, Astrid’in Tyler’a gönderdiği önemli bilgilerin içeriğini açığa çıkardı. Ancak bu mesajlar, Nina’nın dikkatini çekmiş ve onu harekete geçirmişti.

Nina, toplantılar ve rutin denetimlerin arasında bir fırsat bulduğunda, gölgelerin içinde sessizce ilerleyerek Astrid’in bulunduğu odaya yöneldi. Odanın kapısına yaklaştığında, içeriye girmeden önce etrafı dikkatlice süzdü. Astrid’in çalıştığı bilgisayarın ekranı, Tyler’a gönderilen mesajların detaylarıyla doluydu.

Odanın kapısını yavaşça araladı ve içeri girdi. Astrid, ekranda yazılı olanları gözleriyle tararken, Nina’nın sessiz adımlarını duymamıştı. Nina, yanına yaklaşıp Astrid’in arkasında belirdi. Gözlerinde keskin bir tehdit ve öfke vardı.

“Merhaba Astrid,” dedi Nina, sesi karanlık bir tonda yankılandı. Astrid, aniden arkasındaki sesi duyduğunda panikledi ve bilgisayar ekranına baktı. Nina, ekranın içeriğini hızlıca inceledi ve Tyler’a yönelik gönderilen bilgileri gördü.

Astrid, Nina’nın kendisini fark ettiğini görünce, korku içinde döndü. “Nina, ben... Ben sadece görevimi yapıyordum,” diye mırıldandı. Ancak Nina, ciddiyetini koruyarak, “Görevini yaparken kimseyi ihanet etmek hakkını kendinde bulmamalısın,” dedi. Astrid’in yüzünde paniğin izleri belirirken, Nina’nın sert bakışları onu etkisi altına aldı.

Nina, mesajları incelemeye devam etti ve Astrid’in gönderdiği bilgilere dair notları dikkatle okudu. Bu bilgiler, Tyler’ın zayıf noktalarını hedef alarak onun stratejilerini bozma çabası içeriyordu. Nina, bu bilgilerin ne kadar değerli olduğunu ve bu bilgileri nasıl kullanabileceğini anladı.

Astrid’in nefes alışverişi hızlandı. Nina, kararlı bir şekilde “Artık bu oyunun bir parçasısın ve ne yapman gerektiğini biliyorsun,” dedi. Astrid, korku içinde başını eğdi ve Nina’nın emirlerine uymak zorunda kaldı.

Nina, Astrid’i sessizce izleyerek, “Bu bilgileri nasıl kullanacağımızı planlamalıyız,” dedi. Ardından, odadan ayrılarak, planlarını geliştirmek ve Tyler’a karşı stratejilerini güçlendirmek üzere karanlık köşelere geri döndü.

Astrid, Nina’nın tehditkar bakışlarından sonra eylemlerinin bedelini ödemekten başka şansı olmadığını anladı. Nina, Tyler’a karşı daha büyük ve karmaşık bir oyun oynamaya karar vermişti ve bu süreçte, Astrid’in bilgilerini kendi avantajına kullanacaktı.

‘’Sorgu odasına sakince geç Astrid, beni uğraştırma!’’ Astrid olduğu yerde titrerken ağır adımlarla dışarıya çıktı.

Koridorda etrafa bakınırken kaçmanın yollarını arasa da nafile olmuştu. İki vampirin etrafını sarması ile sakince mahzen adı verilen soğuk duvarların bulunduğu bölüme gitti.

Ardından kısa süre içerisinde Nina da geldiğinde sorgu başlamıştı.

Astrid, soğuk, karanlık mahzene adım attığında, derin bir nefes aldı. Mahzenin duvarları, eski taşlardan yapılmış ve uzun yılların karanlık izlerini taşırmıştı. İçerideki hava, soğuk ve nemliydi; Astrid’in kalbi bu ortamda hızla atıyordu. Etrafındaki sessizlik, her adımında yankılanıyordu. İki vampir, mahzene girişin her iki yanında nöbet tutuyordu. Astrid’in kaçma umudu, gözleri önünde yok oluyordu.

Nina, arkasında ağır adımlarla yaklaştı. Gözlerinde karanlık bir soğukluk ve kontrol arayışı vardı. Astrid’i inceleyen bakışları, onun ne kadar kararlı ve acımasız olabileceğini gösteriyordu. Nina, odanın ortasına kadar ilerledikten sonra, hafifçe bir gülümseme belirdi ama bu gülümseme, korkutucu bir tehdit hissi taşıyordu.

“Sorgu odasına hoş geldin, Astrid,” dedi Nina, sesi soğuk ve keskin bir şekilde yankılandı. “Burada her şey belirlenir. Kafanda ne varsa, buraya açıkça dökmen gerekecek.”

Astrid, gözleri dolu dolu Nina’ya bakarken, korku ve endişe içinde titriyordu. “Nina, lütfen... Ben sadece...”

Nina, Astrid’in sözlerini keserek soğuk bir şekilde devam etti. “Biliyorum, ne için çalıştığını biliyorum. Ama artık işler değişti. Şimdi her şeyi açıklamanın zamanı geldi.”

Sorgu odası, korkunç bir sessizliğe bürünmüştü. Mahzenin zemininde, birkaç eski aydınlatma ışığı titriyordu ve odanın kenarındaki demir sandalyeye Astrid’i oturttular. Nina, gözlerini ondan ayırmadan odanın merkezine doğru yürüdü. Yanında birkaç sorgu aleti getirilmişti; her biri, sorgu ve bilgi alma işlemlerinde kullanılan geleneksel ve etkili araçlardı.

Astrid’in gözleri bu aletlere takıldığında, korkusu daha da belirginleşti. Nina, odanın ortasında durarak Astrid’in karşısına geçti. “Bilgiler, Tyler’a karşı planlarımızı oluşturmak için önemli. Eğer gerekli bilgileri bize vermezsen, bunun bedelini ağır ödeyeceksin.”

Nina, soğukkanlı bir şekilde ilerlerken, Astrid’in her hareketini dikkatle izliyordu. Vampirler, odanın köşelerinde sessizce bekliyordu; görevleri Astrid’i izlemenin yanı sıra, Nina’nın talimatlarını uygulamaktı.

Astrid, ne yapacağını bilemez bir halde elindeki zincirleri izledi. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. “Tamam, tamam! Bilgileri vereceğim. Sadece, lütfen, bana zarar vermeyin!”

Nina, gözlerinde bir kıvılcım belirdi ve biraz daha yaklaşarak, “Sana zarar vermekten zevk alacak değilim. Ama bilmelisin ki, işbirliğin bizim için çok değerli,” dedi.

Astrid, titreyerek bilgiler vermeye başladı.

‘’Ben… Melez bizim asıl liderimiz. Casusluk yapmamızı istedi. Seni izliyor ve bilgi sızdırıyorduk. O da karşılığında güzel bir gelecek vadediyor yapmamız gerekeni söylüyordu. Tyler’ın planları seni devirmek ama bunun dışında bildiğim bir şey yok. Bize neden anlatsın ki zaten?’’

Nina, her bir kelimeyi dikkatle dinlerken, her kelime daha da mantıklı gelmeye başlamıştı.

Sorgu, uzun ve gerilimli geçti. Astrid’in gözleri yorgun ve korkmuş görünüyordu. Bilgiler tamamlandığında, Nina son bir kez daha Astrid’e baktı. “İyi iş çıkardın,” dedi, ama sesinde bir yumuşaklık yoktu. “Şimdi buradan gitmek üzere hazırlan. Ancak bilmelisin ki, bir kez daha böyle bir hata yaparsan, sonuçları çok daha ağır olur.”

Astrid, mahzenden çıkarken, yorgun ve başı önde, ama bir nebze de olsun rahatlamış görünüyordu. Nina, onun arkasından bakarken, yeni bilgileriyle planlarını oluşturma sürecine girmeye hazırdı. Tyler’a karşı savaş, daha önce görülmemiş bir düzeye taşınmıştı ve Nina, zafer için her türlü yola başvuracaktı.

Nina Tyler’ın Astrid’i hipnoz ettiğini kısa sürede fark etmişti. Ve eğer Astrid bunu yaşamışsa neden Tyler sadece Astrid’i hipnozla yetinsin ki?

Nina kolları sıvadı!

Başkan binasında yaşanan bu çalkantılı gece, diğer vampirler tarafından da hissediliyordu. Vesper ve Dimitri, Tyler’a bilgi verme amacıyla harekete geçtiler. Vesper, hızlı bir şekilde telefonunu çıkarıp, Tyler’a bilgi göndermeye karar verdi. “Başkan binasında bir şeyler oluyor, Astrid sorguya alındı açığa çıktık!’’ diye kısa bir mesaj yazdı. Mesajın hemen ardından Dimitri de ekledi, “Her şey kontrolden çıkmış durumda. Hızla bilgi sahibi olmamız gerekiyor.”

Mesajlar Tyler’ın eline geçtiğinde, sessiz bir derinlikte olduğu belli olan kısa ve öz bir yanıt aldı: “Ölmek ve yaşamak, bu düzeni değiştirmek istiyorsanız kaçın. Benle irtibatı kesmeyin.”

Tyler’ın yanıtı, kısa ve kesin bir şekilde vampirlerin mevcut düzenini değiştirmeye yönelik bir sinyal vermekteydi. Mesajın üzerinde sadece “Ölmek ve yaşamak, bu düzeni değiştirmek istiyorsanız kaçının. Benle irtibatı kesmeyin” yazılıydı. Tyler’ın bu kısa ve net mesajı, tüm vampirlerin ne kadar büyük bir tehlike altında olduğunu ve düzenin ne kadar köklü bir değişime ihtiyaç duyduğunu açıkça ortaya koyuyordu.

Bu yanıt, Vesper ve Dimitri’nin şehirdeki karışıklıkla baş etme sürecine dair Tyler’a olan bağlılıklarını pekiştirmişti. Şehirdeki olaylar, Tyler’ın liderliğinde bir değişim ve dönüşüm sürecine dair umudu artırmıştı. Vampirler, Tyler’ın talimatlarını takip ederek, hem kendilerini hem de Tyler’ı korumak için hazırlıklarını sürdürdü.

Başkan binasındaki kaosun ortasında, Tyler’ın verdiği mesaj, vampirlerin gelecekteki hareketlerini ve stratejilerini etkileyecek önemli bir sinyaldi. Her şey, hem Tyler’ın hem de diğer vampirlerin bu kaotik ortamda hayatta kalma mücadelesine bağlıydı.

Nina’nın hipnoz ettiği vampirler arasındaki kaosun ortasında, Vesper ve Dimitri’nin kaçışı sessiz bir kargaşanın parçası haline gelmişti. Başkan binasında, Nina’nın emirleri doğrultusunda iki vampir, Vesper ve Dimitri’nin peşine düşmüş ve onları yakalamak için harekete geçmişti. Bu iki vampir, hızla Vesper ve Dimitri’nin izini sürerek, şehrin derinliklerine doğru ilerlemekteydi.

Nina’nın gözleri, başkan binasındaki korku ve karanlıktan arta kalan bir soğuklukla parlıyordu. Hipnoz ettiği vampirlerin gözleri, neredeyse boş ve cansız bir şekilde ona bakıyordu. Birer birer sorgulama sürecine giren her vampir, her bir bilgi parçasını Nina’nın iradesine teslim ediyordu. Birçoğu, kendilerini korumaya yönelik savunmalarını bırakmıştı; bu, Nina’nın ne kadar etkili ve korkutucu bir figür olduğunu gösteriyordu.

Gözleri, yanındaki iki vampiri hedef almış ve hızlı bir şekilde karar vermişti. "Gidin ve Vesper ile Dimitri’yi bulun. Onları yakalayın ve işinizi bitirin,” diye emir verdi. İki vampir, hemen harekete geçerek şehri, karanlık köşeleri ve dar sokakları taramaya başladılar. Etraftaki diğer vampirler, Nina’nın emri doğrultusunda dikkatle izlemekteydi, her an her şeyin nasıl şekilleneceği merakla bekleniyordu.

Vesper ve Dimitri, Nina’nın saldırısının ardından hızla kaçışa geçmişti. Şehrin karanlık köşelerinde, hem nefes almakta hem de kaçmakta zorlanıyorlardı. Sık sık başlarını çevirip arka planda bir tehdit olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Koşarken, bir yandan da diğer vampirlerin hızlı adımlarını ve gözlerini hissediyorlardı.

İki vampir, gece boyunca şehri saran karanlıkların içinden geçerken, dinamik bir şekilde hareket ediyorlardı. Kafalarındaki tehdit algısı ve dikkatleri, onları saran karanlığı daha da korkutucu hale getiriyordu. Vesper, bir an olsun durmadan koşmaya devam ediyordu. Kendi hızını artırmış ve çevredeki tüm hareketleri yakından takip ediyordu. Dimitri, Vesper’in hemen arkasındaydı ve her ikisinin de içsel bir savaşta olduğunu bilerek, hızlarını koruyordu.

Nina’nın vampirlerle yaptığı hipnozun ardından sıra, insanlara gelmişti. Şehirdeki tüm bilgileri toplamış ve bu bilgilerin bir kısmını elde edebilmek için insanları hedef almıştı. Bir grup insan, birer birer Nina’nın karşısında dizilerek sıraya giriyordu. İnsanların gözleri, Nina’nın etkileyici karizması ve soğuk bakışları altında kayıtsız ve yorgun görünüyordu.

Nina, bir insanı hipnoz ederken, onun gözlerine derin bir şekilde bakıyordu. İnsanın gözleri, bir an için tüm iradesini bırakmış gibi göründü. Hipnoz işlemi, her bir bireyin içindeki en derin sırları ve korkuları ortaya çıkarıyordu. İnsanların her bir hareketi, Nina’nın etkisi altındaydı. Her birey, kendini savunma çabasını yitirmiş ve tamamen Nina’nın iradesine teslim olmuştu.

Sonunda sıra Sky’a gelmişti. Sky, Nina’nın karşısında dururken, yüzünde bir endişe ifadesi beliriyordu. Çevredeki insanlar gibi, Sky da gözlerini Nina’ya çevirmişti. Ancak Sky, Nina’nın etkisi altında nasıl davranacağını düşünmeye çalışıyordu. Gözlerini kapatarak, derin bir nefes aldı ve zihnini toplamak için kendini rahatlattı.

Sky, Nina’nın karşısında dururken, kendisini biraz daha sakinleştirmeye çalıştı. Bir süreliğine düşüncelerini ve duygularını toparladıktan sonra, Nina’nın önünde durmanın verdiği gerilimi hafifletmeye çalıştı. Ancak, Nina’nın yaklaşımı, Sky’ın içindeki tüm endişeleri tekrar su yüzüne çıkarmıştı. Sky, zihninde bu anı nasıl geçireceğini düşünürken, bir yandan da çevresindeki tehlikeyi hissediyordu.

Nina, Sky’ın gözlerinin içine bakarak yaklaşmıştı. Gözleri, derin bir şekilde Sky’ın gözlerine daldı. “Seninle özel olarak konuşmam gereken şeyler var,” dedi Nina, sesinde bir kararlılık ve soğukluk vardı. Sky, Nina’nın etkisi altına girmekten kaçınmaya çalışsa da, hissettiği tehdit ve korku, her şeyin nasıl sonuçlanacağına dair belirsizlik yaratıyordu.

Sky, Nina’nın karşısında dururken, korkusunu yenmeye ve bu anı yönetmeye çalışıyordu. Her şey, Nina’nın bu süreci nasıl yöneteceğine ve Sky’ın bu hipnoz durumundan nasıl çıkacağına bağlıydı.

Nina, Sky’ın gözlerinin derinliklerine baktığında, tüm dikkati ve enerjisiyle onun içsel dünyasını açığa çıkarmaya çalışıyordu. Sorgulamanın bu aşamasına gelindiğinde, Nina, Tyler hakkında daha derin ve kişisel bilgiler edinmek istiyordu. Elinde bu sorunun cevabını alması için bir fırsat vardı ve bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Yüzündeki soğukkanlı ifadeyi koruyarak, Sky’a en son sorusunu yöneltti.

“Nihayetinde,” dedi Nina, sesi daha da derinleşmiş ve belirgin bir şekilde artmıştı. “Tyler’ın en büyük zaafı nedir? Onu gerçekten etkileyen, kendisini en zayıf hissettiren şey nedir?”

Sky, Nina’nın sorusunu duyduğunda, içsel bir denge kurma gerekliliği hissetti. Tyler’ın kendisine verdiği talimatları hatırladı ve onun için en önemli zaafı en doğru şekilde ifade etmeye çalıştı. Sky’ın yüzünde, hipnoz altındaymış gibi görünecek bir ifade vardı, ama gerçekte Tyler’ın verdiği emirlere sadık kalıyordu.

Sky, derin bir nefes alarak, sakin ve kontrollü bir şekilde konuştu. “Tyler’ın en büyük zaafı… Adelia’dır,” dedi. Sesindeki ton, duygusal bir derinlik taşıyor, fakat yüzündeki ifade, duygusal bir yük taşımadan tamamen nötürdü. “Tyler’ın tek bir tehlikede olan düşüncesi bile Adelia’dır. Onun için, Adelia’nın hayatı, kendisinin varlığından daha önemlidir. Tehlike anında, Tyler’ın aklına sadece Adelia gelir. Diğerleri için endişelenmez bile. Onun için o an sadece Adelia vardır. Bu, onu savunmasız ve dikkatini dağıtan bir zaaf haline getirir.”

Nina, Sky’ın bu yanıtını duyduğunda, yüzündeki ifadenin ne kadar etkileyici ve gerçeğe uygun olduğunu anlamıştı. Tyler’ın Adelia’ya olan bağlılığını bir kez daha hatırladı, Tyler’ın sürekli bahsettiği avcı kızı. Bu bilgi, Tyler’ı daha da zayıflatabilecekti. Nina’nın gözleri, Sky’ın üzerine yoğun bir şekilde odaklanmıştı, bir an için sessizliğin içinde sadece bu bilgiye odaklanmıştı.

Nina, bu bilgiyi aldıktan sonra, Sky’ın gözlerine bir kez daha bakarak, kendini bu bilginin ağırlığı altında bir süre bıraktı. Tyler’ın Adelia’ya olan derin bağlılığı, onun savunma mekanizmasında büyük bir gedik açmıştı ve bu bilgi, Nina için değerli bir stratejik avantaj sağlamıştı.

Sky, Tyler’ın en büyük zaafı hakkında konuşurken, içsel olarak büyük bir huzur ve sakinlik hissetti. Tyler’ın emrini yerine getirmek ve ona olan bağlılığını korumak, Sky için bir yükümlülüktü ve bu yükümlülüğü yerine getirmenin getirdiği güven duygusunu yaşıyordu. Tyler’ın Adelia’ya olan bağlılığının, Nina’nın planlarını nasıl etkileyebileceğini düşündüğünde, gerçekte bu bilgi, Tyler’ın içsel dünyasındaki kırılganlığı ve insanlığı yansıtıyordu.

Sky’ın cevabı verdikten sonra, Nina’nın etrafındaki diğer vampirler de gözlemlerini yaparak, Sky’ın bu bilgiyi nasıl elde ettiğini anlamaya çalışıyordu. Ancak, Sky’ın soğukkanlı ve kontrollü tavrı, Nina’nın onun üzerindeki etkisini daha da belirginleştirmişti.

Nina, Sky’ın yanıtlarını aldığında, bu bilgileri stratejik olarak kullanmak üzere planlar yapmaya başladı. Tyler’ın Adelia’ya olan bu derin bağlılığı, Nina’nın Tyler’ı etkilemek ve planlarını uygulamak için elinde büyük bir koz olmuştu. Tyler’ın zayıf noktasını bilmek, Nina’nın ona karşı olan stratejilerini şekillendirmesine olanak tanıyordu.

Sky, sorgulamanın ardından kendini serbest bıraktı ve Nina’nın gözlerinin içindeki derinliği hissetti. Tyler’ın bu zaafı, hem Sky için hem de Nina için önemli bir bilgi haline gelmişti. Sky, Nina’nın bu bilgiyi aldıktan sonra, içsel olarak bir rahatlama hissetti, çünkü Tyler’ın kendisine verdiği talimatları yerine getirebilmişti.

Nina, Sky’ın yanıtlarından sonra, gözlerini uzaklara dikerken, stratejik olarak nasıl bir hamle yapacağına dair planlarını düşündü. Tyler’ın Adelia’ya olan bu derin bağlılığı, gelecekteki hareketlerinde ona büyük bir avantaj sağlamıştı ve bu avantajı kullanarak, Nina’nın planlarını daha etkili bir şekilde uygulayabilecekti.

Loading...
0%