Yeni Üyelik
11.
Bölüm
@selinsafak

 

 

Yer: Dinleti Club

Saat: 02:30

 

Partiye katılan elli kişilik gruptan gidenler gitmiş, kalanlar ayakta zil zurna sallanarak DJ'in çaldığı elektro müzikte eğlenceye devam ediyordu. İçkinin su gibi aktığı doğum günü partisi, genç kızların ve delikanlıların son moda güzel giysiler ve ellerinde karton bardaklarla su gibi tükettiği bira ile mekanın işletmecisi için karlı bir gece oluyordu, barmenleri ve DJ'i, gençleri tempoda tutması ve dansa devam ettirmesi için sürekli ihtar ediyordu. Liselilerin fütursuzca içip eğlendiği parti, gece yarısından sonra polis mekanı basmasın diye bazı gençlerin kodaman velileri tarafından koruma altına alınmış, emniyete 'ilişmeyin eğlensinler' diye talimat verilmişti.

 

Saat 03'e doğru Meyil, tuvalete girmiş fakat on beş dakika geçmesine rağmen içeriden çıkmamıştı. İçeride erkek arkadaşlarıyla oturduğu yuvarlak masada, biraz kokain ve viski eşliğinde dans eden kızları izleyen Batuhan, arkadaşlarının kızların fizikleri hakkında yaptığı açık saçık yorumlara gülüyordu.

 

Biri onu dürterek, "Seninki gelmedi?" Deyince güçlükle açık tutmaya çalıştığı göz kapaklarını ağır ağır kaldırdı.

 

"Haa, nerde o ya? Gidiyim bakayım, klozete düştü galiba." Deyip gülerek kalktı. Yan masada bir kolonun ardında baş başa oturmuş gece yarısından beri cayır cayır yiyişen çiftin üstüne yanlarından geçerken elindeki çakmağı fırlatıp sataştı.

 

"Kızııım! Çıktın herifin üstüne yavaaağşşş..."

 

Gülerek tuvaletlerin olduğu yere seyirtti, tek kişilik kızlar tuvaletinin kapısında iki kız sıra bekliyordu. Batuhan'ı görünce kırıtarak selam verdiler.

 

"Benimki içerde." Dedi.

 

Kızlardan sınıf arkadaşı olan Gözde, "Kızı çok içirdin hayvan! Eve nasıl gidicek ayakta zor duruyordu." Dedi.

 

Batuhan güldü, "Yok be topuklu ayakkabı giymiş ondan öyle." Dedi ve kapıyı yumrukladı. Bir kez, iki kez, üç kez...

 

Kapı bir türlü açılmazken Gözde, en yakın arkadaşı İpek'i çekiştirerek masasına döndü.

"Bunlar bir şeyler çekti." Diye fısıldadı.

 

Epey sarhoş olan öteki anlamadı, gözlerini kırpıştırdı.

"Ney, çekti?"

 

"Anlasana, şu köşe masada bizim çocuklar işte... Toz moz çektiler. Meyil'e de verdiyse... Tırsmaya başladım ben aşko, tüyelim burdan. İşin boku çıkacak."

 

"Eje nerde? Mutlu yıllar diyelim?"

 

"Siktir et, köşe masada Tuna ile üstüste yiyişiyorlar."

 

"Ağzıyla içseymiş salak ergenler. Kızlara söyle uzayalım biz. Pazartesi okulda dedikoduları öğreniriz."

 

Gözde ve İpek akıllıca davranıp iki yakın arkadaşlarını daha toparlayıp eve gitmek üzere Gözde'nin abisini çağırdılar fakat fısıldaşmaları duyan Öyküm, kaşlarını çatmış kıpırdamadan duvara bakarak kaskatı kesilmişti.

"Kızım yürüsene hadi gidiyoruz. Hadi Tolga abi almaya geliyor." Dediler.

 

Öyküm de hafif sarhoştu, bir an midesi kasıldı, kusacağını zannetti, aniden ayağa fırladı.

 

"Ben kalıyorum, siz gidin." Dedi. Diğerleri ısrar etmediler hatta Öyküm'ün Batuhan'ı kıskandığını düşündüler.

 

Öyküm, Batuhan'ın ortaokulda ve lisenin ilk yılındaki eski sevgilisi, ilk çıktığı kızdı. Batuhan lise ikinci sınıfta Meyil'i görüp vurulduğunda ve ikisi çıkmaya başladığında Öyküm kıskançlık krizleri geçirmişti, koridorlarda Meyil'e yapmadığı zorbalık kalmamıştı. O zamanlar Meyil'in sürekli ağlayarak okula gitmek istememesi üzerine Sibel okula gelip kızı idareye şikayet etmiş ve okul aile birliği bile işe dahil olmuştu, Sibel, Öyküm'ü ailesine şikayet etmişti. Meyil okula burslu girdiği için idare onu kollamıştı. Sonra ailelerin araya girmesi ile iki kız barışmıştı ancak araları hiçbir zaman iyi olmamıştı.

 

Saat 03:30 gibi Batuhan, Meyil'i belinden sıkıca kavrayarak neredeyse kucaklayıp kapının önüne sürüklüyordu. Öyküm gidip Ece'ye bir şeyler söyledi, Ece ayağındaki topuklu ayakkabılarıyla koşup yetişemeyeceği için ayakkabılarını ayağından çıkarmaya uğraştı, zar zor bilek bantlarını söküp ayakkabılarını eline alarak Batuhan, Meyil'i arabasına bindirmek üzereyken Ece ve Öyküm yetişti.

 

"Batu nooldu janım ya? Ayy, kaymış buu." Dedi Ece olduğu yerde sallanarak.

 

"Batuhan!" Diye dişlerinin arasından tıslayarak düzeltti genç adam. 'Bana sadece annem ve Meyil, Batu diyebilir!' Diye yüz kere söylemişti halbuki.

 

Ece, ayakkabıları elinde, "Ee bizi annem bizi almaya geliyor." Dedi.

 

Batuhan, Meyil'i arka koltuğa yatırıp Ece'ye döndü.

"Mal mısın Ece? Annen onu bu halde görürse kıyameti koparır."

 

"Ama bizde kalıjaktıı?"

 

"Sen bari ayaktasın, eve git bi yalan uydur annene. Ben Meyil'i ayıltırım."

 

"Haağyıır yeaa! Bize gidijez. Bıraağk kankimi."

 

"Ece git başımdan."

 

Batuhan ve Ece tartışırken Öyküm, arabanın içine atılıp Meyil'i öyle bir tokatladı ki kızın çığlığını herkes duydu. Kolundan tutup arabanın dışına çekiştirdi.

 

"Kalksana salak! Meyil kendine geeeeel!" Diye bağırarak kızı Batuhan'ın arabasından delice bir kuvvetle dışarı çıkarırken ikisi birden yere düştüler.

 

Öyküm, yerde Meyil'e sıkıca sarılıp kulağına,

"Beni dinlemezsen çok pişman olursun. Meyil, kalk!" Diyordu.

...

 

 

Meyil uyandığında başında feci bir ağrı, ağzında acı bir tat ve mide bulantısıyla hala başının üstünde dönüp duran tavanların altında tüm benliği çalkalanarak kendini yataktan attı. Öğürerek dizlerinin üstüne düştüğünde azıcık sarı su kustu, midesindeki zehiri akşam boşaltmıştı fakat mide bulantısından daha feci bir şey onu anında ayıltıp kendine getirdi. Korku, telaş, panik! Ellerinin ve dizlerinin üstünde kesik kesik soluklanmaya çalıştı.

 

Başını kaldırıp etrafa bakındı, nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Hiçbir şey hatırlamıyordu, nereye gelmişti, nasıl gelmişti. Küçük, basit döşenmiş bir oda, bir sandalye, bir komidin, halı kaplı yerler, bir abajur ve kalın perdeler hiç tanıdık gelmiyordu. Üzerinde hiç tanıdık gelmeyen bol pijamalar vardı ve saçları sırılsıklamdı. Onun uyandığını duyan ev sakinleri bakmak için geldiler.

 

Betül, başını kapıdan içeri uzatmış, "Uyandın mı Meyil?" Diyordu.

 

"Betül Teyze?" Diye inledi ve Ecelerin evindeki misafir yatak odasında olduğunu anladı.

 

Betül içeriye seslendi.

"Kızlar gelin, arkadaşınız uyandı."

 

Ece ve Öyküm, akşamdan kalma feci baş ağrıları, mide bulantısı ve halsizlikten bitkin halleriyle yanına gelip yatağın ucuna oturdular. İkisinin de yüzü sapsarı olmuş, saçları dağılmış, akşamki makyajları hala yüzlerinde fakat akmış olduğu halde berbat görünüyordular.

 

"Noldu?"

 

Ece boynuna atılıp ağlamaya başladı, Meyil iyice afalladı. Kız içini çeke çeke ağlayıp hıçkırıyordu.

 

"Ece noldu? Birine bir şey mi oldu? Be-ben... Hatırlamıyorum..."

 

"Kankim Öyküm'ün sana anlatacakları var..."

 

Öyküm'ün hala orada onlarla birlikte ne işi olduğunu anlamayan ve geceye dair hiçbir şey hatırlamayan Meyil, rezil olduğunu, o gıcık havalı kızın kendisini o halde gördüğü için okulda mahvolacağını düşünüyordu.

 

Öyküm biraz mahcup biraz öfkeli bir halde sesi titreyerek onun eline uzandı.

"Meyil... Seninle iyi bir arkadaş değiliz biliyorum. Ama seni öyle görünce, dayanamadım. Akşam iyi değildin. Ben... Ben, Batuhan ile gitmene izin veremezdim."

 

"Ben, çok mu içtim ya?"

 

"İçtiğin şey bira değildi, muhtemelen. Onlar, yani bizim oğlanlar sigara filan sardılar. İçinde esrar olduğundan şüphelendim. Bak, benden hoşlanmadığını ve sana hiç iyi davranmadığımı biliyorum. Ama yemin ederim Batuhan ile aramda hiçbir şey kalmadı, kalamaz da! Ben sadece üniversite sınavını düşünüyorum. Sana istemediğin bir şey yapmasından..." dedi sustu.

 

Ece hala sessiz sessiz ağlıyor ve yorganın ucuyla oynuyordu. Meyil henüz pek bir şey anlamamıştı.

 

Öyküm güçlükle yutkunarak anlattı. "Aramızda kalacağına yemin edin! Ben, akşam ilk kez birine anlattım. Betül Teyzenin de haberi var. Benim doğru söylediğime inandı çünkü o hemşire yani sonuçta, görmüş, akşamki halinizin neye benzediğini... İki üç birayla olacak şey değil. Oğlanlar, sizi yatağa atmak için iddiaya tutuştular. Dertleri hep bu zaten, skor peşindeler. Şunu götürdüm, bunu ayıkladım! Sınıfta hep konuştukları şey... Batuhan seni seviyor bunu biliyorum ama bu kadarı... Bilmiyorum... Bana doğru gelmiyor. O kafadayken bunun olmasını istemezsin. Yani ben... İstemezdim!"

 

Kız soluklanırken uzun tırnaklarını boğazında bir noktayı delmek ister gibi derisine geçirdi.

 

"Ahh, Öyküm iyi misin?"

 

Öyküm'ün gözünden birkaç damla süzüldü fakat dişlerini sıkarak başını sallayıp anlatmaya devam etti.

 

"Bizim Batuhanla üç sene önce yazlıkta, bir olayımız oldu. Ne olduğunu, oraya nasıl gittiğimi hatırlamıyorum. Barda eğlenmiştik, sonra sabah bilmediğim bir evde onun yanında uyandım. İkimiz de, çıplaktık. Ama hiçbir şey hatırlamıyordum. Çok kötüydü. O da hatırlamadığını söyledi, o gece aramızda ne oldu, hala bilmiyorum. Aramızda bir şey olduysa herhalde zorla yapmadığını söyleyip işin içinden sıyrıldı, kimseye söylememem için tehdit etti. Salak gibi ondan ayrılmadım, konuyu aramızda kapattık. Ama ben, sürekli kabuslar gördüm. Onunla birlikte olup olmadığımı bile bilmiyorum, piç kurusu belki sızmıştır, bilmiyorum. Ama işte, sabahki halim... Korkunçtu, aklımı oynatacaktım. Bir daha o hale gelmemek için ben pek içmem. Bir daha herhalde hiç kimseye güvenmem. Benim için büyük bir travma oldu."

 

"Uyuşturucu mu kullanıyorlar?"

 

Öyküm başıyla onayladı. "Fark etmezsiniz bile, insanın aklına gelmiyor işte. Tuna, Doruk, İlkay, Batuhan bu dördüne güven olmaz kızlar."

 

"Öyküm, teşekkür ederim." Deyip kıza sarıldı Meyil, Ece de ikisine sarıldı, bir süre sessizce ağlayarak birbirlerine kenetli kaldılar. Meyil, ilk toparlanan oldu, Öyküm'ün ellerini tuttu.

 

"Teşekkür ederim. Akşam sen olmasaydın muhtemelen bu sabah ben de korkunç bir durumda olacaktım. Ahh ne aptalım! Bana biramı açık getirdi, bir sigara verdi ve tadı tuhaftı, sonrasını zaten hatırlamıyorum, sanki hafızamı kaybettim. Anlattıkların aramızda kalacak Öyküm yemin ederim. Sana borçlandım."

 

"Ne borcu saçmalama. Yalnız Batuhan'a dikkat et, benden duyduklarını öğrenirse beni mahveder. Sana çok aşık, benim yüzümden onu terkedersen bana yapmadığını bırakmaz. Sınava kadar sakin bir şekilde hayatıma devam etmek istiyorum. Beni satmayacaksın Meyil bana söz ver."

 

"Anladım, tamam. Söz! Çok sağ ol. İyi ki varsın."

 

Toparlanıp mutfağa indiler. Betül çok öfkeliydi, kızları karşısına oturtup uzun uzun nasihat etti, bundan sonra dikkatli olmalarını söyledi ve

"Siz aramızda kalacak diyorsunuz diye susuyorum ama aslında şikayetçi olmamız gerekiyor. Size kan tahlili yaptırsaydım, şimdi o piç kuruları gözaltına alınırdı! Yanlarına bırakmazdım! Hepsi iyi aile çocukları diye güvenip sizi eğlenmeniz için serbest bıraktığıma pişman oldum. Bunlar nasıl gençler, aileleri nerde, nasıl hayatlar yaşıyorlar? Bundan sonra Tuna ve Batuhan ismini ağzınızdan duyarsam bu gece olanları okul aile birliğine taşırım kızlar? Meyil, annenle konuşacağım. Arar mısın, bize gelsin?"

 

Meyil biraz düşündü, omuz silkti. Sibel'in ortalığı ayağa kaldırıp Batuhan'ı parçalayacağından emindi.

 

"Öyküm'ü karıştırmadan nasıl çözebilirim bilmiyorum, annem Batuhan'ı gebertir."

 

"Ben konuşurum, sen korkma. Öyküm sen de korkma kızım, bu işi büyükler halledecek. Hadi kahvaltınızı edin bakalım, bir daha da size parti ve içki içmek filan yok! Bir musibet bin nasihatten iyidir, biz söyleyince geri kafalı oluyoruz. Felaketten döndük, verilmiş sadakamız varmış..."

...

 

 

Ferman, Arca'nın, Serkan'ın kanlısı ile otoyolda bir çatışma yaşadığını öğrenip onu geceyarısı apar topar tersaneye çağırtmıştı. Hesap sordu.

 

"Ulan sen kimsin?"

 

"Aco."

 

"Sen kimsin oğluum?"

 

"Allahın adamıyık"

 

"Ulan sen benim adamımsın hırto, küçük adamlardan paçanı silk yoksa geldiğin yere dönersin. Ama eli boş dönersin, buradaki kulübünü de elinden alırım, Kozandaki kumarhanelerini de. Eli kuru götü yaş, seni büyüten orospu deyzenin yanına peçete tutmaya dönersin, anlıyürsün? Benim işimi batıranı ben de batırırım. Yasin, senin gibi hayvana çok yüz vermiş ama ben gardaşıma benzemem bunu bilesin."

 

Arca başını eğdi, dişlerinin arasından "Tamam Beyim. Nasıl diyürsan." Dedi.

 

"Kan davasıymış! Hangi devirde yaşıyoruz hayvan herif. Çok mu dert oldu, sık kafasına at bi çukura! Şehir eşkıyalığı ne demek? Bana bak, Aco Efendi buralar senin kasabana benzemez. Ben nelerle uğraşıyorum! Şu Mehmet Karadenizle ilgili hala bir şey getirmedin? Ben sana kulüp mulüp işleriyle eğlen diye eşşek yüküyle para vermiyorum. Yasal işini yap ama benim hesabımı da çöz. Bu hafta belediye meclisi açıklanacak. Listeye bak, kimin ne yamuğu kırığı döküğü varsa bul, bana getir! Anlaşıldı mı?"

 

"Emrin olur Beyim."

 

"Mehmet, her gece seçim çalışmaları için mahalleleri gezip bizi kötülüyor. Bir şey bul bana? Sokağa çıkamasın? İnsanların yüzüne bakamasın."

 

"Mehmet Karadeniz'in bir alacaklısı var. Adam, Bursa'da kumaş üretiyor, büyük ihracatçı, Mehmet'in fabrikası bundan yüklü mal çekmiş ama ödemeyi yapmıyor."

 

"Haberim var o mevzudan, parti kanalıyla çöktüler kumaşçıya, herife seçimden sonra kupon bir arsanın sözünü verdiler, o iş şimdilik kapandı. Ordan bize bir şey çıkmaz."

 

"Bunun bir de mimar dostu var, yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor, bu mimar önceki belediyelerde de rüşvetle imar vermiş, Mehmet'in de inşaatlarında imzası var. Oradan yürür imar yolsuzluğunu..." derken Ferman sözünü kesti.

 

"O işlere hiç girme Aco kardeş, imar işlerinde bizim de tırangelimiz var, kimin yok ki! Bal tutan parmağını yalar!"

 

"Daha önceki depremde yıkılan toplu konutların dere yatağında olduğu bilirkişi raporlarıyla belirlenmiş, bir daha konut yapılmaması kararı çıkmış. Orayı tekrar imara açmak istiyorlar çünkü Mehmet'in annesinin arsalarıyla bitişik. O da oraya alışveriş merkezi yapacakmış. İstanbullu bir şirketle görüşüyor."

 

"Bunları kahvede oturan adam bile biliyor oğlum, kes tıraşı! İmar da imar, bu konuyu kapat dedim! Başka bir şey?"

 

Arca, konut inşaatına uygun olmayan arsaların rüşvetle imara açılıp belli kişiler arasında rant amaçlı çok yüksek binalar dikilerek paylaşılması işinde Ferman'ın da payı olduğunu anladı ve bu işten tiksindi. Siyaset ve belediyeciliğin bu imar rantıyla kol kola girmiş halay çekiyor olduğunu üstelik ülkenin her yerinde, özellikle fay hattı üzerindeki riskli olduğu bilinen bölgelerde süregeldiğini görmek onu siyaset ve çıkar denen şeyin kendi bildiği yeraltı dünyasının da altında, cehennemin en dibinde bir yerlerde olduğuna ikna etti. Cinayet işlemekten daha beter bir şey varsa o da bir toplu katliama göz yummaktı. Bir de kendisi gibi kasaba kabadayılarına katil, canavar derlerdi. On altı yaşındayken adam yaralamaktan ona yirmi yıl ceza vermeye çalışan savcılar acaba neredeydi? Kör veya sağır mı olmuşlardı?

 

İçinden 'Bana ne, ben mi düzeltecem?' dedi. Birgün en büyüklerden biri olmak istiyordu, çok güçlü olmak, en sözü geçen olmak, hükmetmek... Çocukluğundan beri gangster olmayı düşlemişti, ona göre sıradan işlerde emir altında çalışmak, ay sonunu hesaplamak, taksitle evine beyaz eşya almak, bir ev alabilmek için senelerce kredi ödemek falan enayilikti. Ancak en büyük olmak, en tepeye çıkmak için gözü kara olmaktan öte, cani olmak gerekiyorsa işte bu yolda ne kadar ileri gidebileceğine emin değildi.

 

'Bu adamlarda hiç mide yok, vicdan yok, Allah korkusu yok, kul hakkı bilmek yok, bizi çiğnerler' diye düşündü.

 

Konuyu değiştirdi. "İthalat işleri var ama gümrükte çevirdiği bir yolsuzluk varsa ben oraya kafa sokamadım beyim. Beni aştı. İzmir gümrüğünde Resul diye bir adamları var, tırların çıkış işlemlerini bu adam yapıyor. Bir bakın."

 

"Ona ben bakarım ama ucu başka yerlere dokunur. Bakarız. Şu Mehmet'in bir kırığı, metresi falan yok mu yav?"

 

"Didik didik ettim, yok beyim. Olsa bulurduk, herif evden işe, işten seçim bürosuna..."

 

"Karısına aşık demek pezevenk! Şu oğlan noldu, takip ediyordun? Batuhan mıydı neydi?"

 

"Oğlan itin serserinin teki, alemci takılıyor. İşine yaramaz diye getirmedim sana. Ondan ancak magazin çıkar. İstersen?"

 

"Getir ne biliyorsan bakalım, biraz mide bulandırsa yeter. Bu imar meselesi, rüşvet, gümrük ihlalleri artık herkesin dilinde, savcı bir şey yapmadıktan sonra uyuştu millet, tınmıyor. Biz de magazinle oynarız. Ha! Sen bir şey yapma, bir dosya yap bana getir, ben bizim muhabirlere paslayacam onlar nasıl skandal patlatacağını bilir."

 

"Emredersin."

 

"Eyvallah, Adana'ya git, o pisliğini halletmeden dönme."

 

Arca o gün sakince itaat etti fakat ölüm listesindeki ilk sıraya Ferman Tanrıöver'in adını yazdı. The Gulf'ün açılışından önce iki günlüğüne Adana'ya gitmek için uçak bileti aldı ve evine gidip hazırlandı.

 

Yol boyunca düşünmeye devam etti. Babası ve amcası çok suça karışmıştı ama siyasete hiç yaklaşmamışlardı. Kendi alemlerinde mert adamlar olarak bilinirlerdi çünkü gözlerini karartmakta bir düsturları vardı. 'Uyuşturucu satma, kadın satma, devlet malına çökme, garibanı koru, yetime el uzat, polise askere sakın ola kurşun sıkma!' Diye öğütlerlerdi. Onların yani eski usül kabadayıların, racon bilenlerin, delikanlı geçinenlerin, mertlik gözetenlerin devri kapanmıştı.

...

 

 

Doğum günü partisinin ertesi günü partide olanlar hakkında Betül ve Sibel oturup uzun uzun konuştular. Betül, kızlara esrarlı sigara veya kokain verilmiş olabileceğini ve geceki hallerinin ne kadar berbat olduğunu, onları lise son sınıftan Öyküm isimli kız arkadaşlarının toparlayıp kendisini aradığını anlattı. Sibel, The Gulf'te olanlar yüzünden ceza verdiği halde bir de bu başına gelenleri duyunca Meyil'e çok kızdıysa da onu Betül yatıştırdı.

 

"Ne deseniz haklısınız Sibel Hanım, ben ısrar ettim, siz izin vermemekte çok haklıydınız, size ben güvence verdim. Çok mahcubum. Ucuz atlattık."

 

"İçki içmek, sigara içmek hele oğlanların elinden ne olduğunu bilip bilmeden, ahh be kızım! Ben sana evde ne anlatıyorum, sen ne halt yiyorsun! Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin! Ya başına bir iş gelseydi? O Batuhan serserisini paramparça etmez miyim? Betül Hanım beni hemen arasaydınız, o dakika yetişip o soysuzları mahvederdim!"

 

"Haklısınız ama ben de durumu anlayana kadar saatler geçti. Öyküm sağ olsun. Aralarında husumet olmasına rağmen iyilik etti. Bu bana da çok önemli bir şeyi hatırlattı Sibel Hanım, kadının kadından başka dostu yoktur. Erkeklere güven olmaz. Bundan sonra birbirimizle sık sık irtibatta olalım."

 

Sibel şaşırdı. "Olalım, tabii. Ben bu meseleyi nasıl sineye çekeceğim onu bilmiyorum da!"

 

"Olmuş bir şey yok çok şükür. Hepimize ders olsun. Bundan sonra kızlarımızı gözümüzün önünden ayırmayalım, hele böyle partiymiş gece gezmesiymiş, asla! Okuldan eve, evden okula!"

 

Sibel, kaşlarının altından Meyil'e dik dik bakıp yutkundu. Belli ki Betül'ün, Meyil'in yeni çalışma ortamından haberi yok, diye düşündü. Teşekkür edip kızını toparlayarak eve götürdü. Yolda nasihat etti, sarıldı, öpüp kokladı ve şükretti. Batuhan'ı arayıp buluşmaya çağırmasını istedi. Meyil, sevgilisini aradı fakat ulaşamadı. Batuhan'ın telefonu kapalıydı. Pazartesi gününe kadar genç adamdan hiç ses seda çıkmadı, telefonunu da açmadı.

 

Pazartesi günü Öyküm okula gelmedi, Betül'den rica edip hastaneden bir ay rapor ayarlamıştı ve üniversite sınavına kadar okula gelmeyecekti. Böylece o gece yaptığı şeyle ilgili kimseyle yüzleşmesi gerekmeyecekti. Meyil, Batuhanla yüzleşmek konusunda Öyküm'ü kollayacak bir yol izlemek konusunda kararlıydı.

 

Ece, Tuna'ya daha ertesi gün ayrılık mesajı atıp bir daha kendisini aramamasını söyledi ve o defteri öylece kapattı. Sibel de Meyil'den aynısını yapmasını istemişti fakat Batuhan okulda ilk teneffüste kızın karşısına çıktı.

 

"Canım çok merak ettim. O gece babam çok kızdı, telefonumu aldı filan, iki gün oda cezası aldım arayamadım seni kusura bakma. Bir şey oldu mu? Betül Teyze arıza çıkarmamıştır inşallah?"

 

Meyil onu çok sert bir şekilde tokatladı. Göğsünden itti.

"Hayvan! Asıl arıza sensin piç kurusu! Sen bana o gece ne içirdin ulan? Senin amacın ne oğlum, sen beni ne zannediyorsun hayvanoğlu hayvan, seni parçalarım!"

 

Meyil, 1,90 boyundaki iri yarı, basketbolcu oğlana tekme tokat vurmaya başladı, kız öyle hiddetle girişmişti ki Batuhan onu durduramadı bile. Ellerini ikisi arasında siper edip -Meyil yapma, diyerek darbelerden kaçınmaya ve anlamaya çalışırken sevgilisinden epey bir dayak yedi.

 

"Aşkım ne diyorsun ya? Ah, acıttın."

 

"Ulan komalık olmuşum göt! İnsan sevdiği kızı o hale düşürür mü?"

 

"Aşkım ben ne bileyim öyle kötü olacağını. İki bira içtin sonra tuvalete girdin, çıkmadın. Ben o kadar dokunmaz sandım."

 

"Siktir göt! İki biradan insan öyle olur mu? Yemin et başka ne içtik biz o gece? Sen ne kullanıyorsun Batu?"

 

"Ne saçmalıyorsun Meyil? Ne kullanması Allah belamı versin ki... Hiç anlamıyorum seni... Aşkım valla her şeyim üstüne yemin ederim öyle olacağını hiç düşünmedim. Ben yoksa sana..."

 

"Yalancı şerefsiz bide beni kucaklayıp nereye götürmeye kalkıştın acaba?"

 

"Öyküm gerizekalısı ne söylediyse senin kafanı karıştırmış. Aşkım Allah aşkına şu malın gazıyla benim günahımı alma bak çok ayıp ediyorsun."

 

Meyil soluk soluğa durup biraz sakinleşti, Öyküm'ü ele vermemek için öfkesini yumuşattı. "Öyküm ne diyecek? Bir şey demedi! Ben aptal mıyım? Sen beni çocuk mu sanıyorsun? İki bira beni öyle komalık yapmazdı. Öyküm filan bir şey demedi."

 

"Bir şey demedi yani?"

 

"Ne diyecekti? Zaten kavga ettik. Seni kıskanmış pislik, kovdum gitti."

 

Batuhan bunu duyunca rahatladı, Meyil'e sarılmak istedi.

"Kıskanıyor zaten. Sürekli laf sokup duruyor, bizi birlikte gördükçe kuduruyor."

 

"Evet. Bak okula da gelmedi, seni bir daha Batu'nun etrafında görürsem fena yaparım dedim, bak korktu gelemedi! Öyküm kim ya? Bide beni eskilerinle uğraştırıyorsun, bıktım ben senden!"

 

Batuhan gülerek onayladı. "İyi yaptın aşkım. Evde bir sorun oldu mu?"

 

"Yok, gidip sızdık Eceyle. Bir şey olmadı."

 

"İyi, sevindim. Bizde babam arıza çıkardı işte. Çok içmişim! Harbiden göt olduk bir daha o kadar votka içmem. Bozdu beni. Bir de votkanın üstüne üç shot tekila içmişim ama hatırlamıyorum. Midem çok kötü oldu. Sabaha kadar kustum."

 

Batuhan, nasıl hastalandığını, bir daha o kadar çok içmeye tövbe ettiğini anlatıp dururken Meyil, devamını dinlemedi. İnanmış görünürken oğlanı da inandırdığına sevindi ve konuyu kapatmış numarası yaptı. İçinden 'seninle görüşeceğim!' Diye kendi kendine söz verip Batuhan defterini başka zaman dürmeye karar verdi.

 

*****

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%