Yeni Üyelik
12.
Bölüm
@selinsafak

Selamlar canlar,

Upuzun bir bölümle geldik bakalım The Gulf'ün açılışında bizi neler bekliyor. Profilimde bölüme ait bir youtube dinleme listesi var, okurken dinleyebilirsiniz. Beş bin küsür kelime yazdım, yorum sınırı koymak istemiyorum, herhalde bu kadar uzun bir bölümde paragraflara pek çok yorum gelir;)

Keyifli okumalar ve dinlemeler olsun. :*

 

...

The Gulf'ün açılış gecesi için tüm çalışanlar ve orkestra öğlende mesaiye başladı. Yoğun bir tempoda herkes bir yerlere koşturuyor, mutfak harıl harıl hazırlık yapıyor, garsonlar masa düzenini hazırlıyorlardı. Kapıya tebrik için sürekli çelenkler ve çiçekler geliyordu. Ferman Tanrıöver başta olmak üzere, Yasin Tanrıöver, Arca'nın mekanı kurarken tanıştığı bazı iş insanları ve belediye başkanı adayı olarak Mehmet Karadeniz çelenk göndermişti. Çelenklerin en büyük ve gösterişli olanı ise mekanın camlarını yapan cam balkon sistemi firmasının sahibinden gelmişti. Arca adamla önce kavga etmiş sonra birbirlerine gide gele kanları ısınınca ise ahbap olmuştu. Adam ailesi ve esnaf arkadaşlarıyla 16 kişilik masa rezerve ettirmişti.

 

Çelenklerin arasında Arzu Mercan ismini görünce yüzünü kırıştırdı. Ayrıca aynı isimle ofisi için şık bir tropik bitki gönderilmişti. Gelen nota kısaca bakıp cebine attı.

"Vay vay, hanfendi teşrif edeceğine çiçek göndermiş!" Diye söylendi.

 

Nedim beyaz zambaklardan oluşan güzel çelengi başıyla işaret ederek "Kaldıralım mı?" Diye sordu.

 

Arca şöyle bir baktı. "Kalsın, kalabalık yapıyür." Dedi.

 

Orkestra ses sistemiyle son provayı almak için hazırdı. Repertuvarı, Özgür hazırlamıştı fakat Meyil kendisinin solo okuyacağı şarkıları çok demode bulduğu için aslen pek beğenmemişti. Arca'nın talimatıyla hazırlanan listeler herkesin ezbere eşlik edebileceği, yıllara meydan okuyan çok bilindik hafif pop eserlerden oluşuyordu.

 

Meyil'e verilen beş şarkı da, klasikleşmiş birbirinden efsane olmuş şarkılardı fakat sanki istediği çıkış için yeterli güçlü etkiyi veremeyeceğini düşünüyordu. Yine de provalarda elinden geleni yapıp her sözü ve notayı ezber etmişti. Belki birini değiştirmesine izin verselerdi daha iyi olurdu ancak Arca, birkaç gündür ortalarda görünmediği için onunla konuşamamıştı. Nedim, onun Adana'ya gittiğini söylemişti. Özgür zaten dediğim dedik birisiydi ve Meyil'in önerilerini hiç dikkate almıyor, ona sürekli sen acemisin diyordu.

 

İki gün önce Nedim, Meyil'i alışverişe götürmüştü, annesiyle birlikte lüks mağazalarda dolaşıp birkaç elbise ve ayakkabı satın almıştı. Sahne giysileri elbette satın alınmadan önce fotoğraflanıp patrona iletilmiş, onun onay verdikleri seçilmişti.

 

Meyil ilk gece için Arca'nın seçtiği çok şık ve çok pahalı bir beyaz elbise giydi. Dizlerinin üstünde, kalın askılı, V yakalı elbise; ince bedenine tam oturuyordu. Kalın kumaştan dikilmiş elbisenin jakarlı kumaşı kendinden inci beyazı parlak ipliklerle hafifçe parıldıyordu. Alışveriş merkezindeki en pahalı mağazadan alınan elbisenin kalıbı, kumaşı ve dikişinden kalite akıyordu, şık ve elegan bir stili vardı. Kalıp olarak çok sade ve klasik hatta genç kıza göre kırk yaş işiydi ancak üzerine giyince kendisini Avrupalı bir prenses gibi asil ve şık hissetti. Açık renk ve hafif ışıltılı dokusu yaşının tüm duruluğunu ortaya çıkardığı için memnun oldu.

 

Diz üstü kalem elbisesinin altına inci beyazı yüksek topuklu bilek bantlı yine çok pahalı marka ayakkabılar giydi. Provası bitince kuliste annesine saçlarını yaptırdı. Saçlarının maşalanıp ensesinde at kuyruğu toplanmasına da Arca karar vermişti. Kuliste tepelerine dikilip şurası şöyle burası böyle diye talimat veren Arca'ya, Meyil gözlerini devirip dururken Sibel,

 

"Siz merak etmeyin, ben şimdi çok güzel bir model sarıcam. Şuraya bir balıksırtı örgü koyayım, yüzüne yakışıyor. Sarışın olduğu için örgülü modeller güzel oluyor."

 

"Çok spreyleme Sibel Hanım, biraz salaş olsun. Uğraşılmamış gibi."

 

"Tamam."

 

Meyil, patronun her şeye karıştığını, çok bilmiş ve ukala olduğunu düşünüp sinir olduysa da sesini çıkarmadı. Koltukta yayılıp saçı ve makyajı yapılırken keyif çattı. Kendisine kahve getirtti ve ilk sahne tecrübesinin hayallerine daldı. Tabii karnını kıvrandıran ağrıdan, heyecandan sürekli çişinin geldiğinden ve diilinin damağının kuruduğundan kimseye söz etmedi.

 

Müşterilerin içeri alınmaya başladığı saat gelene kadar Meyil için her şey yolundaydı. Fakat masaların dolmaya başladığını görünce panikledi. Bütün biletlerin satıldığını biliyordu elbette fakat insanları kanlı canlı karşısında görmek başkaydı.

 

Nedim ve Arca gelenleri karşılıyor, tanıdıklarıyla sohbet ediyordu. Garsonlar etrafta pervane oluyor, şef garson saygılı yönlendirmesiyle alkol siparişlerine yardımcı olurken sahnede ve sahne arkasında da hummalı bir hazırlık sürüyordu. Işık ve ses sistemlerindeki son kontroller ile orkestradaki tüm sazların bağlantıları kontrol ediliyordu. Bu esnada DJ, hafif bir klasik müzik çalıyordu.

 

Solistlerin kıdem sıralamasına göre ilk önce Meyil sahne alacaktı ve açılış konuşması yapması gerekiyordu. Bunun için de prova yapmışlardı fakat Meyil, ben konuşamam utanırım, diye kıyameti koparmıştı. Şarkı söylemekle sorunu yoktu ama iş kelam etmeye gelince kekeliyor, ne söyleyeceğini unutuyordu. Özgürle bu konuda tartıştılar. Özgür "Ben senin altında çıkmam, ben kıdemliyim." Diyerek sıralamayı değiştirmeyi kabul etmiyordu.

 

Arca ve Nedim, kızın heyecanını atması için bir seferlik yer değiştirmelerini rica ettilerse de Özgür, katiyen razı olmadı. Uzun tartışmalar sonucunda açılış konuşmasını Özgür'ün yapmasına ve Meyil'i seyirciye takdim ettikten sonra yine ilk sahne performansını Meyil'in göstermesine karar verildi.

 

Meyil de mikrofonu eline alınca kısaca 'hoş geldiniz iyi eğlenceler' deyip hemen şarkısına başlayacaktı. Tüm bu çekişmeler sırasında Arca'yı strese sokup sinir krizi yaşatmışlardı. Bir ara Nedim'e "İkisine de sıkacam amına koyayım, sanatçı kaprisini sikeyim ben bunların!" Diye saydırıyordu.

 

Canlı müziğin başlamasına bir saat kala Meyil kuliste titreyerek volta atmaya başladı, "Ben yapamicam! Çok kötüyüm, çarpıntı tuttu, tansiyonum düştü, şekerim çıktı, karnım ağrıyor, ishal oldum galiba!" Diyordu.

 

Orkestra Şefi Fahir Yeşil onunla babacan bir tavırla konuşup sakinleştirmeye çalıştı.

"Sahneye çıktığında heyecanın diner, şarkı söylerken telaşın geçer, sen kulağını bize ver, şarkını oku kızım. Heyecansız olur mu hem, heyecan sanatçının benzinidir, tabii heyecanlanacaksın." Dedi.

 

Meyil ikna olmadı, çantasını toplayıp kaçmaya çalıştı, onu Nedim durdurdu. Arca, salonda önemli misafirlerini masalarına yerleştirirken sohbet etmekle meşguldü. Ferman Tanrıöver eşi, baldızı ve bacanağı ile iki yakın arkadaşlarıyla birlikte gelmişti, en ön masaya yerleşip Arca'yı tebrik etti.

 

Başka bir masada Muarrem ve Sibel çok şık giyinmiş ve yerlerini almışlardı. Az sonra Ece, kuzeni ve Batuhan ile Doruk gelip yerlerine oturdular.

 

Saz ekibinden birileri daha Meyil'e sen başarırsın, kendine güven, sen çok yeteneklisin diye gaz verdiler. Nafile! Meyil yerinde duramıyor, kaytarmak için saçma bahaneler öne sürüp sahneye çıkmayacağını söylüyordu. Nedim kapıda dikilmiş geçit vermezken kızı ikna etmek için diller döküyordu. Özgür'ü onu sakinleştirmesi için çağırdılar.

 

Özgür gelip kulisteki mini buzdolabını açtı ve bir şişe viski ile iki kadeh çıkardı. Kadehlere ikişer parmak içki döktü, birini kıza uzattı.

"Bakma öyle iç." Dedi.

 

Meyil gözleri dehşetle yuvalarından fırlayacak gibi adama baktı. "Be-be-ben hiç içmedim."

 

"Bir şey olmaz iç dedim. Heyecanını alır. Kızım bu iş ayık kafayla yapılmaz, sen o hayranı olduğun ünlüler sahneye sağlam kafayla mı çıkıyor sanıyorsun? Kolay mı onca insanın önüne çıkmak? Sahne öyle bir şey ki kafan kıyak olursa cesaretin kanatlanır, uçarsın! Hadi iç."

 

Meyil bir yudum alıp yüzünü kırıştırdı. "Uuu çok acı!"

 

"Yalnız, bu sözümü unutma abisi: Bu mereti abartmayacaksın! Sarhoş olmayacaksın. Ayarı iki parmak viski! Başka içkiler yok, karıştırmak yok! Eğer bu işi uzun yıllar yapmak istiyorsan, bir ailen olsun istiyorsan sadece ve kesinlikle iki parmak viski. Bu kadar. Sahne korkumu yenecem diye alkolik olursun yoksa! Hele uyuşturucu, sakın ha! Sakın! Demedi deme."

 

Meyil acı acı yutkunarak kadehteki açık çay rengi sıvıyı içti. Özgür kulisten çıkınca sanki abartma diye özellikle tembihlememiş gibi şişeyi eline aldı ve kadehin dibine bir parmak daha döküp başına dikti. Bir sigara yakıp kuliste alkolün etki etmesini beklerken aşağı yukarı volta atmaya, volta atarken ilk şarkısını mırıldanmaya başladı. Az sonra tekrar kafası attı ve kaşla göz arasında kimseye çaktırmadan kendini kulisin tuvaletine kilitledi, heyecandan ve korkudan kafayı yemiş haldeydi, dışarı çıkmayı reddediyordu. Herkes sırayla kapısına gelip dil döktü fakat çıkmadı. Artık sahne saatine çok az zaman kalmıştı.

 

Sonunda Nedim, Arca'ya durumu anlattı. Arca söve söve kulise geldi, Özgür kıza içki verdiğini anlarsa beni kovar diye korkarak bir yerlere saklanmıştı. Arca kilidi tornavida ile söküp açtı. İçeriye bir göz attı, Meyil elbisesi ve ayakkabılarıyla yere oturup sırtını duvara yaslamış uyur gibi gözleri kapalı halde bir şarkı mırıldanarak ağlıyordu.

 

Arca dışarıdakilere, "Kimse girmeyecek!" Diye buyurdu.

 

İçeri girip oradaki ağır vazoyu kapının arkasına dayadı. Meyil'in yanına yere oturdu, sırtlarını aynı duvara yaslamış ve ayaklarını fayans zemine uzatmış halde yan yana oturdular. Arca bir sigara yakıp peş peşe hızlı nefesler çekti, üfledi, çekti, üfledi. Meyil ondan sigara aldı. Arca onun ellerinin titrediğini görüp bir elini avcuna alıp sıktı, hızlı hızlı soluklandı.

 

"İlk büyük işim. Batırma şansım yok. Burayı borç parayla kurdum. Ensemde belalı bir komser, imansız bir savcı, aşiret reisi bir Adana Beyi, bir de onun kardeşi belediye başkan adayı var. Ensemde boza pişiyor, anlayacağın. Üç gündür uyuyamıyorum, mide ağrılarından acillik oldum, ülser var bende, kudurdu, rahat vermiyor." Dedi.

 

Meyil, gözlerinden süzülen iki damlayı parmaklarının tersiyle silip attı.

 

"Ağla diye anlatmadım. Hepimiz zorlanıyoruz. Başka şeyler de var. Aklımı fikrimi alan. Sen! Beni çıldırtıyorsun! Seni o sahneye çıkaracağım için deliriyorum! Sendeki cevheri herkes görmeden önce... Benim olmalıydın. Herkesten önce... Benim!"

 

Meyil, bu tuhaf itirafın karşısında kibirli çarpık bir gülüş attı. "Hı?" Dedi. Kedi gibi tekinsiz bakışlarını adamın profiline dikti. "Sözleşmemiz var." Seninim, elindeyim demenin formalite haliydi.

 

Arca yüzünü Meyil'e döndü, elinden tutup kendine çekti, sokuldu, yüzünün hemen bitişiğinde durup gözlerini, kızın dudaklarına dikip bakmaya başladı. Kızın çenesini hiç nazik olmayan bir şekilde kavrayıp yüzüne eğildi.

 

"Hiç yapmadığın bir şey... Korkutur. Ben de korkuyorum. Ama yaptım. Hep yaparım. Kafama koyduğumu yaparım."

 

Meyil, onun avcundaki elini yavaşça çekip adamın bir soluk ötesindeki yüzüne uzandı, hayranlıkla gözlerine, kaşlarına, yüz hatlarına dalgın dalgın bakarken kirli sakallı yanağını usul usul okşadı.

 

"Öyleyse... Ben de sadece senin için söylerim. Tüm şarkılarımı... Sadece senin gözlerine bakarak. Bakışların... Bana cesaret veriyor. Ve her şeyi yapabilirim güveni. Bana çok şey vaat ediyor gibisin."

 

Arca onun elini tutup avucunu kor gibi yanan dudaklarına bastırdı, koklayarak öptü. "Çok, her şeyden biraz az. Sana istediğin her şeyi vaat ediyorum."

 

Kesik kesik, soluk soluğa duman altı cümleler kızın nefesini kesiyordu, bir eliyle Arca'nın göğsüne tutundu. Birbirleriyle ilk karşılaştıkları ve bakışlarının kesiştiği ilk dakika hissettiklerinden beri aralarında yükselen arzuyla karışık o keskin merak, tüm anı zaptetti.

 

Dudakları aniden birleşti. Arca onu kucağına çekti, kolları birbirine sarmaşık dalları gibi dolandı, hiddetle öpüşmeye başladılar. Meyil onun üzerinden ceketini sıyırdı, vücudunu okşayarak kendisine bastırdı. Kızın müthiş öpüştüğünü, bu işte iyi ve çok istekli olduğunu memnuniyetle keşfeden Arca, onu soymak ister gibi vücudunu kaba ellerle kavrayıp elbisesinin üzerinden okşadı, göğüslerinden birini kavrayıp sıktı. Elleri elbisenin kumaşı üzerinde belinde, sırtında, kalçalarında sıkı tutuşlarla dolaştı.

 

Soluk soluğa bir tutkuyla birbirlerine susuzluktan ölür gibi yumuldukları öpüşmeleri iyice hararetlendi. Arca elini kızın eteğinin altına soktu ve bacaklarının arasını usul usul okşadı, kulağına gevşemesini fısıldadı ve boynundan öptü, sıcak nefesler vererek boynunu, yüzünü, dudaklarını ateşli öpücüklere boğdu. Meyil'in arzusu yakıcı, tutkulu ve vaat doluydu, kendini tamamen teslim etmeye gözü kapalı hazır ve istekliydi. Çamaşırını aralayıp parmağıyla zevk noktasını bulup yavaş yavaş uyararak onu ihtiyaç duyduğu tatmin için hazırladı. Meyil'i sımsıkı kucağında tutup dudaklarını cayır cayır öperek parmaklarıyla tatmin etti.

 

Meyil çok yoğun zevk anının doruk noktasında ince, ıslığa benzeyen boğuk bir iniltiyle Arca'nın omzuna yaslanıp sıkıca sarıldı, tüm vücudu az öncekinden besbeter halde titriyordu, bacak arasındaki yoğun zevk dalgasıyla sarsılarak hızla nefes alıp veriyor, göğüs kafesi bir körük gibi inip kalkıyordu. Olan şeyin nasıl biranda olduğunu nasıl teslim olduğunu ve ne çabuk o zirveye ulaştığını anlamamıştı ama pişman değildi, hafifçe kıkırdadı.

 

Bir deliliği başka bir delilik sıvasıyla sıvamak tam onluk hareketti. Hayatının en büyük cesaret gösterisinden önce bir erkekle bir tuvaletin zemininde sevişmek, tüm zincirlerini kırması için gereken delilik alameti değilse neydi? İyi bir sevişme sonrası kadınların salgıladığı serotonin hormonunun, ruh halini antidepresan gibi dengeleyip dopamin gibi mutluluk verdiğini biyoloji derslerinden biliyordu.

 

"Gevşedin mi?"

 

Meyil gözlerini kapattı ve başını geriye attı. "İlginç bir yöntemin var, evet."

 

Arca, kahkaha attı ve gözlerini kızın gözlerine dikip Meyil'e dokunduğu iki parmağının ucunu ağzına soktu ve çok ağır, çok ağdalı ve keyif alan tavrıyla göz süzerek parmaklarını dudaklarının arasında tutup şak sesiyle emdi, ardından belli belirsiz bir iniltiyle dudaklarını yaladı ve "Çok eğleneceğiz." Deyip güldü.

 

Meyil ona ağzı açık bakakaldı, hayatında bu kadar sapıkça bir sahne daha görmemişti fakat en derinlerinde kamaşmaya benzeyen tatlı bir sızı duydu. Sertçe yutkundu. Hiç utanmadığını belli eder gibi alt dudağını dişleyerek Arca'nın yüzüne baktı.

 

"Patronumla oynaşmam çok klişe, değil mi?"

 

"Klişeler zevklidir o yüzden zaten klişe olmuştur, herkes yaptığı için."

 

Eteğini toplayarak adamın kucağından indi, kendini yana devirip tekrar duvara yaslandı, baldırına dek sıvanan eteğini umursamadan dizlerini havaya dikerek bacaklarını birbirine bastırdı. "Immmh." Diye inledi.

 

Gözlerini yumup biraz daha soluklandı. Az sonra dizleri üstünde emekleyerek, bu arada poposunu adama doğru diktiğinin ve bu sahnenin onda yarattığı etkinin hiç farkında olmaksızın Arca'nın az önce üzerinden soyup yere fırlattığı ceketine uzandı ve cebinden sigarasını aldı. Hala heyecanla sık sık soluyordu, bir sigara yaktı. Dudaklarını büzerek dumanı hızla üfledi.

 

Dışarıdan bangır bangır müzik sesi ve insanların uğultusu geliyordu fakat kulaklarındaki uğultu susmuştu. Dışarıda sevgilisi, annesi, üvey babası, birkaç arkadaşı ve tanıdığı bir sürü başka insan vardı. Onun şimdiye kadar hiç görmedikleri yüzünü göreceklerdi. Odasının kapısı kilitliyken elinde bir saç fırçasına şarkılar söyleyip ayna karşısında deliler gibi dans ettiği o halini, kendine sakladığı o diğer yüzünü...

 

Ayna karşısında büyüttüğü o yıldızı parlatmakla en derin arzularını açığa çıkarmak arasındaki o kaos hissiyle yavaş yavaş gevşediğini, daha önce hiç olmadığı kadar özgür hissettiğini fark etti. Batuhan'a boynuz takarak intikam almanın eğlencesi de cabasıydı! Güldü. Sigaradan derin bir nefes çekti.

 

"Bunu ilk kez yapıyorum. Bakireyim." Dedi.

 

Arca onu dikkatle ve keyifle izliyordu. Genç kızın yanakları ve elmacık kemiklerinin üstü taze bir pembelikle renklenmiş, nefis görünüyordu.

 

"Anladım onu. Parmağım tam olması gereken yerdeydi." güzel dişlerini göstererek fevkalede seksi bir ifadeyle sırıttı.

 

Şiddetle göğüs kafesine çarpan nabız atışı ancak yavaş yavaş sakinleşiyor, damarlarında şehvetten köpüren yoğun kan basıncı, usul usul geri çekiliyordu.

Bir sigara yakıp dumanı üflerken serseri bir gülüş atıp sigaranın ucunu kızın göğsüne doğrulttu. "Ve bu işi bitirecez." Deyip kalktı.

 

Meyil bu cümledeki tevriye sanatını anladı fakat anlamazlıktan geldi. Bu adamın hiç göründüğü gibi olmadığını fakat tam da hissettiği gibi olduğunu, pervasız bakışlarının vadettiği üzere dışarıdan görünen yüzünden, suretinden öte bir buzdağına benzediğine artık emindi.

 

Arca, sigarayı dudaklarının arasında tutarak gömleğini düzeltti, ceketini giydi, kıza elini uzattı ve yerden kaldırdı. İç geçirerek keyifle süzdü,

 

"İçinde büyük bir fırtına var. Onu çıkarıcam."

 

Meyil topuklu ayakkabılarının üzerinde tıkır tıkır iki adımla sokuldu, gömleğin yanlış iliklenmiş iki düğmesini çözüp yeniden ilikledi. Adamın feleği şaşmıştı, buna emindi, gözlerindeki bakış, avının üzerine atılmaya hazırlanan yırtıcı bir hayvan gibi tekinsizdi. En az kendisi kadar şaşmış bir felek ve tepetaklak olmuş tekinsiz bir yürekten başka ne isterdi?

 

"Anlıyorum." Dedi, fettan bir gülüşle dudaklarını ısırdı.

 

Arca onu belinden kavrayıp kendine çekti, derin bir nefesle kokladı, burnunun ucunu yanağının köşesine hafifçe sürttü.

 

"Hadi şu sahnenin tozunu al bakalım assolistim."

...

 

 

"Efendim hoş geldiniz! Sefalar getirdiniz! Sizleri aramızda görmek çok güzel; hanımefendiler, beyefendiler, çok güzel görünüyorsunuz efendim, bu ne enerji böyle? Harikasınız! The Gulf Körfez halkına hepimize hayırlı olsun, birlikte nice keyifli geceler geçirelim sizlerle. Efendim sizler için çok özel bir program hazırladık. Çok değerli saz ekibimiz, müzisyen arkadaşlarımız bizlerle birlikte, solistlerimiz bendeniz Özgür Mutlu ve Meyil Akyüz sizleri saygıyla selamlıyoruz. Çok ünlü ve değerli iki sanatçımız, sevgili Semicenk ve sevgili Melek Mosso da ilerleyen saatlerde bizlere müthiş bir konser yaşatacaklar. Değerli işletmecimiz, genç işadamı sevgili Arca Giray Kızılkan beyefendiye bizlere bu şahane mekanı sunduğu ve bu geceyi hazırladığı için çok teşekkür ediyorum. Vee sözü daha fazla uzatmadan Körfez'in en genç yeteneği, güzeller güzeli, sesiyle kulaklarınızın pasını silmek için sabırsızlanan genç solistimiz Meyil Akyüz'ü huzurlarınıza davet ediyorum!

Herkese iyi eğlenceler!"

 

Özgür, çok etkileyici bir açılış konuşması yaparak kendi arasında konuşmaya ve yemek yemeye dalmış olan insanların dikkatini sahneye çekti ve uğultu bir anda son buldu. Alkış seslerinin arasından Meyil sahneye çıktı. Sahnenin en önüne kadar ürkek adımlarla gelip başıyla selam verdi, mikrofonu dudaklarına yaklaştırıp,

 

"Merhabalar. Ben Meyil Akyüz, şarkılarımı sizler için söyleyeceğim. Herkese iyi akşamlar diliyorum." Dedi ve bir kez daha zarifçe reverans yaparak selam verdi.

 

Orkestra çalmaya başladı. Piyano ve flütün giriş müziğinin ardından gözlerini yumarak güfteyi okumaya başladı.

 

<Ne söylesen, ne beklesen

Yaradan'dan ya da kaderinden

Ele geçmez istediğin

Uğruna savaş vermediysen>

 

Meyil sahnede gözlerini açtığında kendisine yönelen bakışlar ensesindeki en küçük tüylerin bile ürpermesine neden oldu. Yoksa beğenmemişler miydi? Detone olmamıştı oysa, gayet iyi girmişti. Hiç kıpırdayamıyordu, olduğu yere çakılıp kalmıştı. Mikrofonu tutan eli uyuşmuş, kaskatı kesilmişti. Nasıl hareket edecekti? Gözlerini seyiricinin üstünde tam karşıda sabit bir noktaya dikmiş, kimsenin yüzüne bakamıyordu. İkinci kıtaya geçerken bir ayağını yana koydu, sol elini kaldırdı ve melodiyle hafifçe sallanmaya başladı.

 

<Sevilmeden de sevmeyi

Neyi özlediğini bilmeyi

Acı da olsa yine gerçeği

Görüp de söylemeyi bilmediysen>

 

Şarkının en zor ve en tize çıkması gereken kıtasında derin bir diyafram nefesi alıp evindeki odasında mikrofonuyla baş başaymış gibi söyledi.

 

<Sanki seni boğar gibi

Sanki yeniden doğar gibi

Sanki zaman zaman ölür gibi

Acısını, çilesini çekmediysen>

 

Kız okurken adeta put kesilen ve tık sesi duyulmayan koca üç yüz kişilik mekanda yoğun bir alkış tufanı patladı.

 

<Hani büklüm büklüm boynunda

Hani paramparça ruhunda

Hani soran gözlerle kapında

Bekleyen dargın anıların gibi...>

 

Şarkının ilk kuplesi nakaratla sona erdiğinde yeniden bir alkış sesi duydu ve genç kız yavaşça insanlara bakmaya başladı. Annesini ve Ece'yi es geçti, onlara bakmaya hiç hazır değildi, bakışları Arca'yı buldu. Fon müziği çalarken yutkundu. Dili damağı kupkuru olmuş ağzının içinde taş kesilmişti. Hani viski iyi gelecekti?

 

Arca alev alev bakışlarıyla onu yine kendi eksenine hapsetti, başını onaylar şekilde sallayarak hafifçe gülümsedi. O bakışlardaki büyülenmişlik hissi öyle güçlüydü ki, koca bir salon dolusu insan kendisini alkışlıyor olsa ancak o kadar gururlanabilirdi. İkinci kuple için daha rahat tavırlarla, sahnede biraz biraz hareket etmeyi ve seyircinin gözüne bakmayı başararak şarkısını icraa etti. Kendisini beğenmişlerdi, özgüveni yavaş yavaş yerine geliyordu üstelik dakikalar geçtikçe titremesi ve paniği azalıyordu.

 

İlk şarkısı sona erdiğinde insanlar dakikalarca alkışlayıp ona hayranlık sözleriyle seslendiler. Alkışlara teşekkür edip hemen ikinci şarkıya geçti. İlkinden daha zor değildi ve neyseki yine klasikleşmiş çok sevilen bir eserdi. Böyle risksiz ve herkesçe saygılı bir beğeniyle sevilen şarkıları seçtiği için Özgür ve Arca'ya minnet duydu. Salon, sakin sakin eğleniyor ve insanların yüzleri gülüyordu. İkinci şarkının daha ilk notaları orkestra tarafından çalınmaya başlanınca bazı eller havaya kalktı ve ooo diye bir uğultu yükseldi. Nefis bir Nilüfer şarkısı...

 

<Ta Uzak Yollardan...

Koştum geldim senin kollarına

İçimde yanan hasretinle ben

Baktım durdum senin yollarına

Sensizlik bir ölüm sanki>

 

Arca ona kadeh kaldırdı, rakıyı başına dikti ve tatlı bir gülümsemeyle, şaşırmış, büyülenmiş hatta dehşete düşmüş gibi başını iki yana sallayarak deli deli güldü.

 

Meyil ona söz verdiği gibi tüm şarkıyı onun gözlerine bakarak, hafifçe dans ederek ve sesinin verdiği tüm imkanları pürüzsüz bir şekilde kullanarak ta yürekten söyledi. İkinci şarkısında da seyircilerden kuvvetli bir alkış alınca iyiden iyiye rahatlayan Meyil, orkestrayı işaret edip saz ekibini alkışlattı ve selam vererek üçüncü şarkısını söylemeye başladı.

 

Sezen Aksudan Kaçın Kurası şarkısına Gönül Gözün Kapalı, Bilerek Sana Yazılıyorum sözleriyle vücudunu hafifçe sallayarak giriş yaptı. Yüzünde kocaman tatlı bir gülümsemeyle mikrofonuyla tempo tutturdu ve sahnenin arkasına yürüyüp merdivenlerden aşağı indi, sahnenin etrafını dolaşıp masaların önüne geldi.

 

Başta Arca olmak üzere önce tanıdıkları, hayretle onun ne yaptığını ağzı açık izlerken Meyil ellerini kaldırıp kıvıra kıvıra oynayarak hareketli şarkısını söyledi. Masaların arasında küçük kıvrak adımlarla yürüdü, gerdan kırdı, seyirciye cilveli gülüşler attı, ince belini ve kalçasını kıvırdı. Adım adım tüm mekanı dolaşıp güçlü sesiyle kulakları, güzelliği ve kıvraklığıyla gözleri ve tatlı gülüşüyle gönülleri mest etti.

 

O, aralarda gezip dans ederken bunun planda olmadığına hayıflanan Arca, rakı kadehlerini peş peşe başına dikti ve dişlerini sıkarak kızın ayağının takılıp düşmemesi veya bir falso vermemesi için gergince beklemeye başladı.

 

Sibel kızını ağlayarak izliyor ve elindeki mendilini burnuna kapatıp etrafındaki insanlara "Benim kızım! Ben annesiyim!" Diye işaret ediyordu.

 

Ece elinde telefonuyla sürekli videolar çekiyor ve instagramından canlı yayın yapıyordu. Annesi içki içmesini yasakladığı için önündeki kola bardağını arkadaşına kaldırarak neşeli çığlıklarla

"Heeey! Helal sana helaaal! Meyiiil!" Diye bağırarak kıza tezahürat ediyordu.

 

Mekana girdiği ilk dakikadan beri asık yüzünde kıskanç ve hoşnutsuz bir ifadeyle sağa sola aksi bakışlar atan Batuhan kıskançlıktan delirmek üzereydi. Gözlerini sevgilisinin güzelliğinden alamadığı gibi yan gözlerle genç patronun genç kıza bakışlarını da markajı altına almıştı. Arca kıza bakıp içtikçe Batuhan da kadehleri peş peşe deviriyordu. Hele Meyil oynamaya başladığında acı biber yutmuş yüz ifadesini toparlayamadı.

 

Meyil şarkısını seyircinin arasında tamamlayıp alkışlarını toplayarak neşeyle sahneye döndü. Artık iyiden iyiye eğlenceye kapılmış olan seyirci dördüncü şarkısında elleri havada sözlere eşlik ediyor ve tempo tutarak oturdukları yerde oynuyordu. Oya & Bora ikilisinin Sevmek Zamanı şarkısını da aynı pozitif enerjisiyle gülücükler saçarak okudu. Son solo şarkısı slow tarzda bir Yıldız Tilbe klasiğiydi. İş görüşmesinde kendisini Arca'ya beğendirdiği Buz Kırağı şarkısını repertuarına eklemesini Arca istemişti. Şarkıyı direkt ve sadece onun gözlerine bakarak söyledi. Nakaratında gözlerini yumdu ve güzel boynunu gererek güçlü sesiyle tüm mekanı hüzünlü bir aşk tınısıyla doldurdu.

 

Meyil, solo söylediği beş şarkının hepsinde sahnede fırtına gibi esti geçti, sular seller gibi aktı coştu, güneş gibi parlayıp ısıttı. Hele o son şarkıyı söylemeye başladığı an, salondaki herkes elinden çatalı bıçağı bıraktı, yemekler masada kaldı, içkiler unutuldu, garsonlar ona bakarken birbiriyle çarpıştı. O gece Meyil'in sesinde ve tavrında adeta Nilüfer, Sezen Aksu, Yıldız Tilbe gibi yıldızlar geçit töreni yaptılar. Seyirci çılgına döndü ve ayakta alkışlayıp "Bir daha! Bir daha! Bir daha!" Tezahüratlarıyla şarkıyı ikinci kez söyletti.

 

Dakikalarca alkışlanırken gözlerinden yaşlar süzüldü ve hayatı boyunca olmak istediği tek yerin sahne olduğunu anladı. Hayatının en güzel dakikalarında, derin bir gurur ve mutlulukla göğsü şişmiş patlamak üzereydi. Dinmeyen alkışlara selam vermeye yoruldu ve kendini nefes nefese kulise attı. Hıçkırarak bir duvara kapandı ve yüksek sesle ağladı.

 

Meyil moladayken sahneye kendi sololarını söylemek için Özgür çıktı. Arca ise kızın hemen ardından kulise geldi.

 

Meyil titreyerek "Nasıldım?" Diye sordu.

 

"Nasıl mıydın? Senin Allah'ını seveyim, sen harika bir şeysin!" Deyip kızın başını ellerinin arasına aldı ve alnından öptü. Ceketinin cebinden bir kırmızı gül çıkarıp verdi. "Sen harikasın!"

 

"Ah, çok mersi!"

 

"İyi misin? Gel otur, soluklan. Yemek getirteyim? Ne içersin?"

 

"Su." Dedi Meyil soluk soluğa.

 

Annesi geldi ve sarılıp yanaklarından öptü.

"Benim bebeğim, bitanem! Yetenekli kızım, benim Emel Sayınım! Ahh çiçeğim seninle gurur duyuyorum. Neler yaptın öyle? Herkes sana bayıldı bayıldı, aşkım! Aferin sana!"

 

Meyil bir kaç dakika annesinin göğsünde soluklandıktan sonra annesinden masasına dönmesini istedi. Arca ona atıştırması için bir şeyler getirtti, Meyil sadece birkaç dilim elma yiyip su içti. Hızlı hızlı konuşmaya başladı.

 

"Başta çok heyecanlıydım, sesim çıkmicak sandım. Sonra açıldım. Allah'ım çok mutluyum, teşekkür ederim! Sana da teşekkür ederim ya inanamıyorum! Bu, oldu dimi? Rüya değildi dimi?"

 

"Oldu gülüm oldu. Yıktın sahneyi, arkandan kim toparlar bilmem. Milletin ciğerini eline verdin deli kız."

 

Meyil ona hayran hayran bakıp kuliste yaşadıklarını anımsayınca kıs kıs güldü.

 

"Ferman Bey bir şarkı istiyor senden." Dedi Arca sıkıntıyla.

 

"İstek almayacaktık?"

 

"Kızım idare et, büyük baş. Kıramam! Bergen hastası adam, şarkılarını biliyor musun?"

 

Meyil çığlık attı, "Ne Bergen'i ya, ben arabesk dinlemem!"

 

Arca onu telaşla omuzlarından tuttu, "Yapma! Şunu bilirsin yav!" gözlerine bakarak bir Bergen şarkısını mırıldanmaya başladı,

Bundan sonra adını

Kırk yılda bir anarım

Sende kaybettiğimi

Başkasında ararım...

Benim için üzülme...

 

Meyil aptal bir sırıtışla gözlerini kocaman açtı.

"Aaa sesin güzel!" Dedi.

 

"Konumuz o değil! Çabuk internetten aç şu şarkıyı, sözleri eline yaz, oku işte..."

 

"Vaay Adanalı vay, matruşka gibisin ha! Etkilendim."

 

"Etkileyecem ben seni, daha dur... Prova prova, çabuk ol! Orkestra çalar zaten top sende, haydi!" Deyip gitti.

 

Meyil arkasından gözlerini kırpıştırarak bakakaldı. "Aa utandı mı ne? Deli şey? Sesi güzel ha! Yok artık! Neydi bu şarkı... Benim için üzülmee, nınını nınını nım, benim için üzülmeee... Kolay ya... Hallederiz."

 

Telefonundan şarkıyı açıp dinlerken mırıldanmaya, mırıldanırken sözleri pilot kalemle eline yazmaya başladı, nağmeleri çalıştı. Fahir usta ona şarkının solfejini gösterdi. Bu arada Özgür'ün sahnesini izleyemediği için biraz üzüldü ama kulağı ondaydı.

 

Özgür'ün sesi de oldukça etkileyiciydi ve çok iyi saz çalıyordu, sahneye Müslüm Gürses'in artık stadyumlarda bağıra bağıra söylenen marş haline gelmiş Hangimiz Sevmedik şarkısı ile çıkmış ve kulübü tamamen coşturmuştu. Meyil'in estirdiği hafif pop rüzgarının ardından neşeli Türk Halk Müziği şarkılarıyla insanları tam kıvamına getirdi.

 

Özgür ile düetlerine geçmeden önce Meyil kuliste dinlenirken biraz oynadı ve bira içti. Arca ona prova yapması için ısrar ederken o topuklu ayakkabılarını çıkarmış, bir elinde birası bir elinde sigarasıyla kendi kendine oynayıp zıplıyor, Arca "Kızım bi dursana! Şu Bergen'e çalışsana!" Dedikçe Meyil gülerek omuz silkip Özgür'ün türküsüne lililililili diye zılgıt çekerek eşlik ediyordu.

 

Arca bir eliyle başının üstünü ovuşturup tekli koltuğun arkasına başını yasladı.

"Öldürecen sen beni!"

 

"Gelsene oyna benimle! Öldüm, bittim, eriiiiğğğ-diiiim, kül oldum amaaaağğğğnnn! O senin aşkın elinden bayıl-dım am-maağn! Hobaa! Çıkı çık- çıkı çık... Sende de ses var ha patron, benden kaçmaz bak söyliyceksin sonra yoksa Bergen mergen söylemem! Sen de o kodaman kimse kendin hesap verirsin!"

 

"Bana bak, benim tellerimi attırma!"

 

"Atarsa nolur?"

 

"Ya sabır!"

 

"Nolcak bana bir türkü okusan? Valla sesin güzel. Bir şarkıcık? Nolur? Kırma beni?"

 

"Hayır."

 

"Bergen'i unut!"

 

"Lan!"

 

"Bir türkü? Söz ver, istediğin zaman oku. Şimdi değil canım yani..."

 

"Tamam başka zaman. Oku bakiyim şu dediğim şarkıyı?"

...

 

Meyil, Özgür'üm performansının ardından tekrar sahneye çıkıp Bergen şarkısını söyledi ve kulise döndüğünde Fermandan, onun adına kocaman bir buket çiçek ve bir hediye paketi geldi. Meyil şaşkınca hediyeyi açmaya girişirken Arca kaşlarını çatarak üzerindeki nota baktı. Küçük kartın üzerinde Ferman ve eşi adına imzalanmış teşekkür notu vardı ve kıza zarif bir altın kolye hediye etmişlerdi. Adamın karısıyla birlikte adını görünce Arca rahatladı.

 

"İyi, kibarlık etmişler." Dedi fakat onun neden rahatsız olduğunu anlamayan Meyil yüzüne boş boş bakıp

 

"Yani çiçek tamam da... Altın kolye falan? Yuh! Böyle mi olacak?"

 

Arca kaşlarını kaldırıp indirdi. "Daha neler neler serilecek önüne. Alışırsın." Dedi ve sertçe yutkundu.

 

Meyil hüzünlenmiş gibi bir sandalyeye oturup kolyeye bakmaya başladı.

"İade etmek olmaz dimi?"

 

"Niye edecen?"

 

"Tuhaf oldum."

 

"Yok, iade edilmez. Eşiyle birlikte teşekkür notu yollamış. Yoksa tuhaf olurdu, evet."

 

"Evet." Deyip gülümseyerek genç adamın verdiği kırmızı gonca gülünü kulağının arkasına takıp ona göz kırptı.

 

"Bu daha değerli. Patroncum."

 

Arca ona güldü. "Klişene de eyvallah, cilvene de..." deyip gitti.

 

Meyil onun ardından gülün sapını hırsla dişledi.

"Aayy! Laflara bak! Allah'ım ölüyorum! Ahh kalbim!"

 

Gecenin ortalarında Özgür ve Meyil sahneye birlikte çıktılar ve dört şarkıda düet yaptılar. Müşteriler artık karınlarını doyurmuş, yemeklerden ve mezelerden çok memnun kalmış ve kaliteli canlı müzik sunumunun etkisiyle alkolün su gibi akmaya başladığı saatlerde çakır keyif eğlencenin dibine vurmaya başlamıştı.

 

İlyas Yalçıntaş & Feride Hilal Akın- Şehrin Yolu

Murat Boz & Ebru Gündeş- Gün Ağardı

Rubato & Ziynet Sali- Bir Gönül Sayfası

Sertap Erener & Demir Demirkan -Aşk

 

Şarkılarını iki solist muhteşem bir uyum içinde seslendirdi. Saat 22:00'de başlayacak olan Semicenk konserine on dakika kala The Gulf'ün daimi solistleri olan Özgür ve Meyil ilk geceki sahnesini büyük bir başarıyla tamamladı. Hele Sertap Erener'in Aşk şarkısında düet yaparken şarkının senfonik kısmını Meyil'in solosunda, aldığı tek nefesle, bir soprano edasıyla çıktığı oktava, Sertap Erenerden sonra ülkede çıkabilecek başka bir ses daha yoktu. Tüm şarkıları beğenilmişti fakat geceye imzasını attığı o anlar bambaşkaydı.

 

Ünlü sanatçıların menejerleri solistleri ilgiyle dinlemişti, iki menejer hemen kulise gitti, Meyil'i tebrik edip genç kızla ayak üstü tanıştılar, kartlarını verdiler. Elbette Arca yanıbaşlarındaydı. Meyil ile üç gün önce iki avukat eşliğinde, tüm albüm, sahne, halk konserleri, turne, festival, single, internet yayını, dizi/film/reklam anlaşmalarını kapsayan yirmi sayfalık bir sözleşme imzalamışlardı ve kızın beş yıl süreyle tüm sahne haklarını Arca'nın prodüksiyon şirketi devralmıştı.

 

Müzik piyasasının en kurt isimlerinden ve tam bir yetenek avcısı olan kadın menajer Arca ile ofisinde özel olarak görüşmek istedi.

 

"Bravo size, müthiş bir yetenek keşfetmişsiniz, o ne güzellik, o ne cilve, o ne asalet öyle, sahneyi doldurdu! En son kimi izlediğimde bu kadar etkilendim hatırlamıyorum. Türkiye'nin yeni Emel Sayın'ı, sesi harikulade zaten ama bu kızda fazlası var, dans ediyor Arca Bey. Single çıkarmak için anlaşmak istiyorum küçük hanımla."

 

"Teşekkür ederiz, yapımcısı benim. Tekliflerinizi değerlendirmek için bir toplantı ayarlarız."

 

"Arca Bey, siz de çok gençsiniz, yapım şirketiniz var mı, sözleşmeniz var mı, piyasayı tanıyor musunuz bilmiyorum ama bakın! Bu kızı size bırakmazlar."

 

Arca buz gibi bir karizmayla kibirle gülümsedi. Konuşmanın bittiğini belirtir keskin bir ifadeyle ayağa kalktı. Bu tehditvari konuşmaya karşı gayet kendinden emin bir blöfle karşılık verdi.

"Klasik bir soru olacak ama siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?"

 

Kadın başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Tanışırız. İleride. Memnun oldum Nurhan Hanım. Semicenk'i izleyelim. Buyrun." Deyip yol gösterdi.

 

Bir saat süren ilk konserde yeni neslin en güçlü erkek vokallerinden Semicenk şarkılarıyla o gece Körfezi tabiri cizse yıktı geçti. Beş dakikalık özel izinle içeriye alınan yerel gazete ve televizyon muhabirleri Semicenk'in sahnesinden görüntüler aldı, böylece Körfezdeki en iyi haber değeriyle The Gulf'ün açılışı ertesi gün tüm haber kanallarında hatta bazı ulusal medya organlarında yer alacaktı.

 

Meyil, sahneden inince annesinin yanına oturdu ve hayranlıkla Semicenk'i izledi. Genç solistin yakışıklılığı ve karizması bir yana Ahmet Kaya ile Müslüm Gürses'i andıran güçlü sesine eridi, bitti, hayranlıktan gözünü kırpmadan her halini ve tavrını ayıla bayıla seyretti. Şarkılarını bitirince kulise gidip genç sanatçı ile fotoğraf çekildi ve imzasını aldı.

 

Saat geceyarısına gelirken son konser için yine muhteşem sesi, coverladığı güçlü arabesk şarkıları ve güzelliği ile insanları büyüleyen Melek Mosso sahneye çıktı. Seyirciler gecenin en son sahne performansını zevk ve eğlencenin zirvesinde mest olmuş ifadelerle dinlediler. Meyil bu kez genç sanatçıyı bir idol olarak izleyip kendine notlar aldı. İnsanların içindeki fırtınalı sessizliği dile getiren puslu sesine ve yorumuna dalıp gitti, hayaller kurdu, Yıllar Affetmez şarkısında içli içli ağladı.

 

Melek Mosso, Vazgeç Gönlüm şarkısında seyirciye seslenip çiftlerin dans etmesini istedi fakat saniyeler geçmesine rağmen kimse kalkmadı. Herkes eşiyle sevgilisiyle kararsızca bakışıp duruyor, kimse kalkmaya cesaret edemiyordu. Arca, başını sağ tarafına çevirip hemen yan masasında annesiyle oturan Meyil'e baktı, göz göze geldiler. Arca kalkıp onun yanına gitti ve elini uzattı. Meyil onunla dansa kalkınca insanlar alkışlamaya başladı.

 

Onların sahnenin önüne çıkışının ardından Ferman eşiyle, Sibel Muarremle dansa kalktı sonra seyirciler de kalkmaya başladı.

 

Arca, Meyil'i elinden tutup aralarındaki resmi mesafeyi koruyarak sahnenin önüne çekti, bir eliyle elini avcunda tutup diğer elini sırtının ortasına koydu. Meyil, onunla herkesin içinde dans etmeyi hem anı kurtarmak hem insanları gazlamak için kabul ettiyse de biraz tuhaf karşılamıştı. Batuhan dişlerini kıracak gibi kendilerine bakıyordu. Oysa Arca'nın yüzüne bakamıyordu. Sağa sola gülücükler atıp el salladı, insanlara dans etmelerini işaret etti.

 

"Bana bak." Dedi genç adam.

 

"Hı?" Derken yorgunca başını ona çevirdi Meyil.

 

"Muhteşem bir geceydi, teşekkür ederim, sesine sağlık."

 

"Rica ederim. Çok... Çok iyiydi, benim için de. Hala rüyada gibiyim."

 

"Her şey iyi gitti şükür. Ama en iyi yanı sensin. Benim için! Başkasını bilemem."

 

Meyil gülümsedi. "Sus şimdi."

 

"Valla kafam kıyak, keyfim gıcır. Susacak zaman mı?"

 

Meyil cevap vermediği gibi bakışlarını yeniden Arca'nın yüzünden öte yana kaçırdı. Ona bu kadar yakınken daima hissettiği o akıl almaz kimyasal çekim yine dinamit gibi aralarındaydı. Cinsel gerilimin karşılıklı olarak aşırı yüksek olduğu bu durumda asla düzgün iletişim kuramayacağının farkındaydı. Nabzı öyle yükseliyordu ki ya sevişecek ya da kavga edeceklerdi, başka bir yolu yoktu. Teninden kendisine doğru alev alev tüten bu genç adamın varlığını dostane kabul edip onunla sıradan bir sohbete koyulması hiç mümkün gözükmüyordu.

 

Arca, "Erkek arkadaşın izliyor diye mi bu kadar huzursuzsun?" Derken sırtındaki elini birkaç santim aşağıya beline kaydırıp kızı biraz daha yakınına çekti.

 

Meyil ona yaklaşınca nefesini tutup elini tutmayı bıraktı ve iki elini omuzlarına koydu. Dik dik gözlerine baktı.

"Benimki burada. Seninki nerdedir acaba?" Diye sordu.

 

"Ben yalnızım."

 

"Yemin et."

 

Arca bir kahkaha attı. "İkili oynamam ben. Sen de şu muhallebi çocuğundan ayrıl."

 

"Emredersin patron!" Diye terslendi Meyil ve Batuhan'dan yana bir bakış attı. Oğlanın yüzü çok bozuktu ve yerinde duramaz gibi bir hali vardı. Gecenin sonunda kavga çıkmasa bari diye dua etti. Arca, onu çevirip Batuhan'a sırtını döndürdü.

 

"Ayrılırsın diye düşünmüştüm. Amacın ne senin?"

 

"Ne bu şimdi, teklif mi?"

 

"Benimle oynaşıyorsun. Sevgilin benim mekanımda en ön masada oturuyor, sana şampanya açtırıyor, çiçekler yolluyor? Sen bide teklif mi bekliyorsun? Garantici misin yoksa biraz zilli misin, anlamadım?"

 

"Ayrıldım zaten."

 

"O öyle düşünmüyor. Ben de!"

 

"Ne düşündüğü umurumda değil. Göt!"

 

"Ne yaptı sana?"

 

"Arca lütfen?"

 

"Ayrıldın yani?"

 

"Evet!"

 

"Öyle olsun."

 

Şarkı sona ererken Meyil dansı bırakıp terleyen ellerini eteğine bastırdı. "Sonra konuşuruz olur mu?"

 

"Konuşalım."

 

Meyil sigara içmek için açık havaya çıktı. Batuhan arkasından geldi, güvenlikler ikisinin arasına girdi. Meyil tedirgin bir tavırla,

"Batu şimdi olmaz. Müşteriyle konuşmam yasak." Dedi.

 

"Ne saçma şey bu be? Meyil o neydi öyle? Sen beni delirtmek mi istiyorsun dans etmeler falan? Kızım sen beni bu gece yerin dibine soktun farkında mısın!"

 

"Gelmeseydin!"

 

Güvenlik görevlisi Batuhan'ın önüne dikildi,

"Beyefendi lütfen Meyil Hanımdan uzaklaşın."

 

Meyil "Tamam ben gidiyorum." Deyip hızlıca kulise gitti. Batuhan arkasından bağırıp çağırdı. Dönüp bakmadı.

 

Son şarkısını söyleyen Melek Mosso ile fotoğraf çekilmek ve imza almak için kuliste onu bekledi. Fotoğrafını çekildikten sonra ekibiyle hızlıca ayrılan sanatçının arkasından gecenin sona ermesinin rahatlığı ile kendini kanepeye bıraktı. Çok yorulmuştu ve ayakları acıyla zonkluyordu. Ayakkabısının bantlarını çıkarınca bantların derisini birçok yerden kesip kanattığını, tabanını vurduğunu ve derilerinin yüzüldüğünü gördü. Acıyla inleyerek ayakkabıları güçlükle sıyırdı. Kanlar içindeydi. Alışık değildi ve saatlerdir hareket halinde olduğu için yüksek topuklu ayakkabı fena halde vurmuştu.

 

Dışardan kapanış anonsunun yapıldığını duydu ve müzik sona erdi. Toparlanıp giden insanların uğultusunda Meyil başını kanepenin kolçağına yaslayıp uyuklamaya başladı. Ne kadar süreyle uykuya dalmıştı bilmiyordu ama dışarıdan Batuhan'ın bağırışlarını duydu.

 

"Çekilin ulan ben sevgilimi görücem! Siz kimsiniz ulan bana engel oluyorsunuz! Meyiiil! Çık dışarı! Meyiiiiil! Ulan ben onun sevgilisiyim kıro sen kimsin, çekil önümden!" Bağırışlarına Arca'nın cevap verdiğini ve ortalığın karıştığını anlayıp yavaşça doğruldu. Başını ellerinin arasına alıp olacakları beklemeye başladı.

 

*****

 

 

 

 

 

Loading...
0%