Yeni Üyelik
18.
Bölüm
@selinsafak

 

Kıza vurduğu elinin parmaklarına baktı, hayatta asla yapmam dediği bir şeyi nasıl yapmıştı anlamıyordu, beyninin içinde çekirge sürüleri adeta halay çekiyordu. Kavga etmek istiyordu, her yeri kırıp geçirmek istiyordu. Gördüklerinin hıncını almak, hesap sormak, emin olmak istiyordu. Kızı bu kadar çok sevmese doya doya becerdikten sonra siktir eder başından savardı ama ondan vazgeçmemek istiyordu.

 

Meyil duştan çıkınca yatak odasında sessizce gezindi, odaya bitişikte bulunan giyinme odasına yürüdü ve Arca'nın dolaplarını açtı, hepsi siyah ve koyu renklerde takım elbiseler muntazam bir düzende ütülü halde açıktan koyuya doğru asılıydı. Odanın ortasında bir kümbet gibi duran ada tezgahın en üst kattaki camekanında ithal kol saatleri ve güneş gözlükleri diziliydi. Vay be, diye içinden ıslık öttürdü, aynanın önünde duran deodorantı kullandı ve koyu kahverengi şişedeki altın yaldızlı yazısıyla göz kırpan Tom Ford- Tuscan Leather parfümden iki fıs sıkındı, kapağın içini koklayıp genzini gıcıklayan o tanıdık, sert, erkeksi, çarpıcı deri notalarını burnuna hapsetti. Oda ve eşyalar işte şimdi tam olarak Arca gibi kokuyordu.

 

Başka bir kapağı açıp raflarda katlı duran çamaşırlara göz attı, günlük olduğunu tahmin ettiği eşyalar arasından üzerine bir tişört ve boxer giyip mutfağa geçti, dolapları açıp ne var ne yok diye göz attı ve kendi evindeymiş gibi sakince kahvaltı hazırlamaya başladı. Evin modern dizaynını ve düzenli oluşunu beğenmişti, mobilyalar sade ve çok şıktı, temizliği ise ev hanımlarına taş çıkartırdı. Mutfakta bulduğu malzemelerle basit bir kahvaltı hazırladı ve masanın üzerine dizdi, iki kupaya sallama çay doldurdu ve Arca'ya seslendi.

 

"Gelsene."

 

Arca cevap vermedi, uykusuzluktan ve düşünmekten iyice bitkin düşmüştü, kızla tek kelime etmiyordu. Meyil bu küskünlüğe dayanamadı ve yanına gidip kucağına oturdu, boynuna sarıldı, kedi gibi sırnaştı ve adamın yüzünü gözünü, dudaklarını tatlı tatlı öptü, kokladı. Her öpücüğün arasında derin bir fısıltıyla ateşli aşk sözcükleri mırıldandı.

 

Arca akşamdan kalan yorgunluğu, teri, sarhoşluğu, yoğun şehveti ve arzusuyla kıza bir kez daha karşı koyamadı, kulu köpeği olduğunu, aklından ne fenalıklar geçirse de yapamayacağını, ona kıyamayacağını, onu bırakamayacağını, onu bırakırsa nefessiz kalacağını, mahvolduğunu anladı. Bu iyi bir sevda değildi, yakıcı yıkıcı kahredici bir ateşe düşmüştü.

 

Onu kollarında sarıp öptü. Sıcak ve tatlı dudaklarının yumuşak kıvrımlarını hemen oracıkta tüketmek ister gibi yumuldu. Salondaki tek kanepede uzun uzun öpüşmeye daldılar. Arca, Meyil'i kucaklayıp yatağa götürmeyi ve belki hıncını öyle almayı düşünürken Meyil onu durdurdu. Gözünün içine bakarak, ellerini yüzünün iki yanına sardı.

 

"Çok aşığım sana. Çok! Yemin ederim sandığın gibi değil. Her şeyi anlatıcam." dedi.

 

"Ne anlatacaksın?"

 

"Acıktım, bir şeyler yiyelim mi? Hadi..."

Elinden tutup çekiştirdi.

 

Arca onun peşinden giderken sayıklar gibi homurdandı.

"Camı çerçeveyi indirsen iyiydi! Belamı siktin. Anlat bakalım neymiş meselen?"

 

Mutfağa geçip kahvaltı ettiler. Meyil çok sakin ve sessiz, Arca'nın onu ilk gördüğü günkü kadar solgundu. Telefonunu ele geçireceğini hiç tahmin etmemiş ve neler gördüğünü, gördüklerinin adama neler düşündürdüğünü tahmin ettiği için epey üzülmüştü. Gerçeği kendisi biliyordu, artık sadece onu seviyordu ama yanlış anlamakta da haklıydı. Anlamazsa, hak vermezse diye ödü kopuyordu. Gerçi az evvelki öpücükleri güven vericiydi ama daha çok taze bir çifttiler ve henüz dumanları üzerlerindeydi, buna pek güvenmemeliydi...

 

Arca bir şeyler atıştırdıktan sonra kupadaki çayını alıp mutfağın havuzlu bahçeye bakan sürgülü kapısına doğru yürürken

"Hadi ne diyeceksen de! Gözümü bile kırpmadım, başım çatlıyor." dedi.

 

"Her şeyi en başından anlatıcam ama benden soğumayacaksan, ileride kafama kakmayacaksan anlatayım... Seni kaybetmeye dayanamam."

 

"Bakarık ona. Gel bakayım." derken Arca biraz daha sakinleşmiş ve tavrını değiştirmişti. Kolunu kızın omzuna sarıp göğsüne çekti ve saçlarının üstünden koklayarak öptü.

 

"Parfümümden mi sıktın?"

 

"Hıı."

 

Birlikte boş havuzun kenarında oturdular. Meyil ondan sigara istedi ve gözlerinden dökülen irice iki üç damlayı parmaklarının tersiyle silerken söylendi.

 

"Üff iyice başladım şu merete!"

 

"Başlama sesine yazık."

 

"Bak... İyi değilim. Deli gibi davrandığımı biliyorum, tamam ben biraz deliyimdir ama... Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Kafam çok bozuk be Adanalı! Yine de! Bana bir daha el kaldırırsan seni öldürürüm! Hem de seni kendi silahınla vururum ki kurşunlarının tadına bakarsın!"

 

Arca başıyla onayladı. "Ne oldu, anlat."

 

"Sana, iş görüşmesine geldiğim gün... Hatırlıyor musun? Tipim kayıktı, ruh gibiydim."

 

Arca elbette çok iyi hatırlıyordu, kızın bağımlı olduğunu zannetmişti.

 

"O gece evde annemle Muarrem kavga etmişti, baya küfür kıyamet, tekme tokat kavga çıktı. Ben araya girdim, iki tokat da ben yedim. Yani seninki ilk değildi, merak etme!" deyip burnunu çekti.

 

Arca efkarla başını salladı. "Kızım derdin neyse adam gibi anlatsana bam telime basmak için Batuhan'ı ne karıştırıyorsun? Seninki de erkek adama söylenecek laf mı? Bana hiç yapmayacağım bir şey ettirdin ki ölene kadar pişman olacağım! Sakın bir daha duymayayım!"

 

'Batuhan beni asla reddetmezdi, ya şimdi benimle ol ya da yarın gidip Batu'ya veririm!'

 

Meyil tam olarak hatırlamıyordu herhalde böyle söylemişti. Anımsayınca mahcup bir ifadeyle kirpiklerini eğerek dudaklarını ısırdı.

 

"Pişman olma sen haklıydın. Ama beni o sözü söyleme noktasına getiren şeyleri bilmiyorsun." dedi ve anlattı.

 

O kavga gününden beri eşyalarını toplayıp ikinci katta yaşayan Fındık Ninenin yanında kaldığını söyledi. Annesiyle Muarrem boşanma aşamasındaydı ve o eve girmek istemiyordu. Muarrem, boşanmaya ayak direrken bir yandan Sibel'e eziyet ediyor ve kendisini aldattığını söyleyerek iftira atıyordu. Meyil'in kulüpten kazandığı paraya da göz dikmişti ve bu evde bedavaya yaşayamaz, diyordu. Sonra Ece'nin doğum gününde yaşanan bazı olaylar vardı, Arca'ya bütün detayları anlatamazdı, bilse Batuhan'ı vururdu, kendi salaklığıydı ve Öyküm sayesinde başı büyük bir beladan kurtulmuştu. Sonra kıza Batuhan'ı sınava kadar oyalayıp idare edeceğine dair söz vermişti, Öyküm'e borçluydu. Batuhan ile aralarındaki her şey bitmişti ve bir daha geri dönüşü olamazdı, o Arca'ya aşıktı, çok aşıktı, belli olmuyor muydu?

 

Son günlerde annesinin tuhaf davrandığını, bazı günler eve gelmediğini, başını telefonundan kaldırmadığını söyledi. Muarrem'in aldatma tezinin haklılığından şüpheleniyordu. Caner diye bir kuaför arkadaşı vardı, acaba Sibel onunla mı birlikteydi? Gerçi Caner nişanlıydı, ailecek görüşüyorlardı ama acaba nişanlısından ayrılmış mıydı, sanki fazla yakındılar, belki de Caner'in ortağı ile annesinin arasında yeni bir ilişki başlıyordu? Bilmiyordu ve bilmek istemiyordu! 17 yaşında bir genç kız olarak kendi başında esen kavak yellerinin, yarış yapar halde ebeveyninde estiğini kabullenemiyordu! Hata yapacak yaşta olan kendisiydi, akıl verecek olan ise annesiydi...

 

Sibel'in bir şeyler gizlediğine emindi. Zaten eskisi gibi Meyille de ilgilenmiyordu, sen zaten kendini kurtardın ya ben ne olacağım, diyordu. Seksen yaşında bir kadının evine sığınması bile sanki annesinin umurunda değildi. Sibel, Muarremden boşansa bile başkasıyla birlikte olursa artık onunla yaşamak istemiyordu. Başka bir üvey baba zulmünü daha kaldıramazdı. Üniversiteyi kazanana kadar gidecek bir yeri yoktu, bir evi ve ailesi yoktu. Babasıyla küsmüştü, okuldan da atılıyordu. Yoksulluktan da ezilmekten de itilip kakılmaktan da bıkmıştı. Başına gelen tek güzel şey, onun aşkıydı.

 

Arca anlattıkça ağlayan, ağladıkça açılan kızı kollarına alıp sıkı sıkı sarıldı. Meyil onun göğsüne sokuldu.

 

İçtenlikle, "Beni bırakma. Başka kimsem yok. Gidecek kimsem yok. Sana güvendim, kendimi sana teslim ettim, hayatımı senin avucuna bıraktım." dedi.

 

Arca bunca çaresizlikle hırpalanmış genç kızın anlattıklarına çok öfkelendiyse de kendi hayatından tanıdık gelen birçok sahneye karşı ne yapılacağını bilmiyor değildi. Kendisi de varlık içinde yoksulluk çekmiş, sokakta ve barakalarda yatmış, çok genç yaşında anasız babasız kalmıştı. Bazı çocukların kendi kendini besleyip büyütmeye mecbur kalışı ona göre yoksulluktan daha beter bir yoksunluktu. Yoksulluk etin, ekmeğin, ayakkabının, sıcak bir damın olmayışı ise yoksunluk; kendine acımamak, vicdanını ve haysiyetini kaybetmekti. İnsan haysiyetini kaybettiği zaman asıl insanlıktan çıkıyordu. O zaman insan hiç varolmamış gibi hiçlikte bir yokoluşa sürükleniyordu. Birlikte gecelediği, karnını doyurmak için hırsızlık yaptığı, adam yaraladığı o yoksul ve yoksun çocukların çoğu uyuşturucu batağında can vermişti.

 

Gençliğin gururla dolu coşkulu baharında bu denli çaresiz kalışı, ona göre haysiyetini yitirmenin son dönemeciydi. Meyil'in ısrarla kendisine gelişindeki pervasızlığı anladı, genç kız yolun sonunu görmediği halde gözü kapalı yürüyecek kadar çaresizdi, bir uçurumun kıyısındaydı.

 

Uçurumdan düşmüş kızlar görmüştü Arca, Türkan Teyzesinin evindeki kızların hepsi yerden bitmemişti ama bir ayrık otu kadar kimsesiz ve istenmemişlerdi. Düştüğü toprakta ayaklar altında ezile ezile, paramparça edilip yağmalanana ve insanlık onurunu kaybedene kadar kimse öyle bir hayatı seçmiyordu. Kadınların düşmüşlüğüne üzülenler ise henüz çocukları görmemiş demekti, bir de o kadınların o batakhanelerde doğan çocukları vardı ki... Kerhane cehennemse, orospuların piçleri cehennemin dibinde biten ayrık otlarıydı.

 

Onun gururunu ve haysiyetini kaybetmesine engel olacaktı, bunu yapabilirdi. Öyle güzel, zeki, yetenekli ve hayat dolu bir kız, daha fazla ezilmemeliydi, ziyan olmamalıydı. Henüz dün açılmış bir çiçeğin bugün solmasına göz yummayacaktı. Bir günlüğüne açan kaktüs çiçekleri, dikenlerin içinde filizlenen çarpıcı güzellikleri bir yana ona hep çok hüzünlü gelmişti. Elinden tutulmalı, ayağa kaldırılmalı hatta tüm dikenlerinden intikam almalıydı.

 

"Bırakmam gülüm, bırakır mıyım? Sen ağlama, ben yanındayım. Senin kimseye ihtiyacın yok, ben varım. Sen beni kendine seçtiysen kalbim de senin olsun ömrüm de! Sen benim başımın tacı, gözümün nurusun, ilk aşkımsın, kara sevdamsın. Sil gözünün yaşını, bir daha da abuk sabuk kelimelerle üstüme gelme. Derdin neyse açık ol, çözelim. Bakele? Bak bana? Gül bakayım?"

 

Meyil gözyaşlarının arasından gülümsedi, gülerken gözlerinin içi parladı. Arca'nın öfke ve kırgınlıktan şefkate dönen derin sevgisiyle iyileştiğini hissetti. Onun ellerini tutup öptü, "Söz ver Adanalı!"

 

"Söz, gülüm. Ben hep yanındayım. Seni kimsenin üzmesine izin vermem. Yalnız sen de söz ver, sözümden çıkmayacaksın. Biri bir delilik yapacaksa o benim, bir ipte iki cambaz oynamaz. Beni dinleyeceksin, ben de seni el üstünde tutacağım. Seni kıran herkese inat seni bu ülkeye yıldız hatta güneş yapacağım. Anlaştık mı?"

 

"Tamam."

 

"Gidecek yerin yok diye koynuma girmen gerekmezdi. Söyleseydin sana ev bulurdum ya da nerde nasıl istersen öyle yaşamanı sağlardım."

 

"O yüzden koynuna girmedim sersem! O yüzden o edepsiz lafı ettim evet ama o başka! Sen demedin mi ateşle barut gibiyiz diye? Sen yaniyürsün de biz yanmıyür müyüz ha Adanalı? Valla şimdi çakacam tokadı ha!"

 

Arca gülerek yanağını ona çevirdi, "Vur." dedi,

 

Meyil elini kaldırdı ama ona vurmaya kıyamadı. Arca onu kollarında sıkıştırarak ısrar etti. "Vur ulan göreyim elin ne kadar ağır? Biz de ayağımızı ona göre denk alak dimi? Vur hadi ödeşek?"

 

"Ha sen bana ayağını denk al mı demek istiyorsun?" deyip çat diye tokadı yapıştırdı.

 

Arca onun vurduğu yeri ovaladı,

"Uh, iyiydi! Aşkım senin vurduğun yerde gül biter." deyip kızın elini tutup koklayarak dudaklarına bastırdı.

 

Meyil istediği sevgi kırıntılarını böylelikle görmeye başladığı için sevinçten deliye dönecekti. Deli fişek Adanalısı demek sevgisini gösterdiğinde güzel sevecek hatta aklını başından alacaktı. Bir kahkaha attı.

 

"Büyük aşklar kavgayla başlar derler. Sence bu da çok klişe değil mi aşkım?"

 

"Kavgana da eyvallah klişene de gülüm."

 

Meyil cevap olarak adamın kucağına atladı ve yüzünü gözünü öpücüklere boğdu. Konu tekrar yatağa taşınmak üzereyken kulağına orasının çok ağrıdığını söyledi ve ağrısı dinene kadar sevişmeye mola verip birlikte uyumaya karar verdiler. Üst kata çıkıp yatağa sarmaş dolaş uzanıp fısıldaşıp gülüşe gülüşe uykuya daldılar.

 

...

 

Meyil, gece birkaç saat uyuyup dinlendiği için Arca'dan önce uyandı. Bedenine dolanan yabancısı olduğu kollar, sımsıcak ve sert bir erkek bedeni, kulağına çalınan nefes hışırtısı ve hemen her yerinde bir erkeğin eli, kolu, bacağı, ağzı, burnu teni yani toptan varlığı, uykusunda rahatını bozan şeylerdi. Daha önce kimseyle birlikte uyumadığı için rahatsız olmuştu ama bu yakınlıktan çok da hoşlanmıştı. Sevişmek bir yana, birlikte uyumak, en savunmasız halinle bir örtünün altında sarmaş dolaş uzanmak bambaşka hislerdi.

 

Yastığında hafifçe doğrulup genç adamın yumulu gözlerine ve yakışıklı yüzüne baktı, hayranlıkla iç geçirdi, omzuna bir öpücük kondurdu ve kirli sakallarını hafifçe okşadı.

 

"Arca?"

 

"Hı?"

 

"Kalksana."

 

"Uykum var."

 

"İyi." deyip yanağına da bir öpücük bıraktı ve yataktan kalktı.

 

Odanın içinde gerinip aynaya baktı, saçı başı darmadağın olmuştu, elleriyle çeki düzen vermeye çalıştı, biraz makyaj yapsa iyi olurdu ama çantasını kulüpte unuttuğunu farketti. Yine de güzelliğinden emin ve halinden memnundu. Kıyaslama yapmak istemiyordu ama Batu da ona her haliyle çok güzel olduğunu söylerdi. Arca ise söylemeden sıcaklığı ile belli ediyordu. Kızı öpmeye doyamıyor gibi bir hali vardı, derin uykusunda bile ellerini üstünden hiç ayırmadan onu sımsıkı kollarında tutmayı sürdürmüştü.

 

Evin içinde gezinmeye başladı, ikinci katta geniş bir yatak odası, banyo ve giyinme odasından başka bölüm yoktu. Aynı genişlikteki birinci kata inip üzerinde Arca'ya ait boxer ve tişörtle mutfağa gitti. Kendine kahve yapıp kanepeye uzandı. Artık bir sim kartı olmadığı için işe yaramaz hale gelen telefonuna da bakamadı, televizyonu açıp kanalları karıştırdı ve eski bir dizinin tekrar bölümünü izlemeye başladı. Biraz sonra Arca'nın uyandığını duydu.

 

"Tünaydın aşko!" diye seslendi.

 

Arca merdivenlerden aşağıya doğru cevap verdi.

"Günaydın güzelim. Duş alıcam sonra çıkacaz, sen de hazırlan."

 

"Olur."

 

Biraz sonra Meyil üzerinde akşamki altın rengi pul payetli sahne elbisesi ve ayağında yüksek topuklu ayakkabılarıyla dağınık yatağın ucunda çapraz vaziyette yatağa uzanmış, dirseği üzerinde hafifçe doğrulmuş halde Arca'nın giyinmesini seyrediyordu. Ne baba ne erkek kardeş ne de adam yerine koyabileceği bir üvey babaya sahip olduğu için bir erkeğin ev hali ona çok enteresan ve iç gıcıklayıcı görünüyordu. Gömleğini giyinişinde, düğmelerini ilikleyişinde, kemerini bağlayışında, saçlarını tarayıp spreyleyişinde, parfüm sıkışında bile buram buram erkeksi bir karizma buluyor ve ona daha da aşık oluyordu. Laf olsun diye sordu.

 

"Ev güzelmiş, sen yalnız mı yaşıyorsun?"

 

"Evet."

 

"Nedim abi?"

 

"Nedimle birlikte yaşadığımızı sana düşündüren ne?"

 

Meyil güldü. "Ne bileyim eküri gibisiniz ya! Sahi, Nedim neyin oluyor?"

 

"Sağ kolum."

 

"Hımm, akraba değilsiniz yani. Nereden tanışıyorsunuz?"

 

"Babamla hapisten tanışıyorlar."

 

"Aa ilginç! Babanın arkadaşı yani? Kimsesi yok mu?"

 

"Yok."

 

"Ev işlerine biri mi geliyor, her yer çok temiz maşallah!"

 

"Bir kadın geliyor."

 

"Aa haftada kaç gün? Yemek de yapıyor mu? Genç mi, yaşlı mı?"

 

Arca ona gözlerini devirerek baktı, "Yaşlı!" dedi.

 

Meyil birkaç dakika sustu, Arca'ya sorduğu sorulara tek kelimelik keskin cevaplar almak, pek sohbet anlayışına uymuyordu bu yüzden ona soru sormak yerine kendisi aldığı kararları anlatmaya başladı. Anladığı üzere aralarındaki en mühim konu kendisiydi, kendi dertleriydi. Arca hiçbir şey anlatmıyordu. Belki de anlatacak bir şeyi yoktu, üstünde durmadı.

 

"Ben okuldan kaydımı almaya karar verdim. Açık öğretime geçicem, birkaç arkadaşla konuştum, devlet okullarındaki çoğu lise son sınıf öğrencisi artık böyle yapıyor zaten. Hem ben istenmediğim yerde durmam, hem çalışmaya devam ederim hem de yüz bin nakiti geri almış olurum! Bir taşla üç kuş!"

 

"En mantıklısı bu."

 

"Peki bana küçük bir eşyalı daire bulalım, olur mu? Okuldan alacağım ücret iadesini dershaneye yatırır, çalıştığımla da kendime bakarım. Ehliyet falan alırım, matematikten özel ders alırım. Sayende iyi kazanıyorum patroncum, bence idare ederim."

 

Arca düşünceli bir ifadeyle kıza döndü, kulübe gitmek için acelesi olmadığından gelip yatağın ucuna ilişti. Meyil'in bacaklarını kucağına alarak yanına oturdu. Kızın sabah çiği gibi taze güzelliğini derin bakışlarla seyretti, pembe beyaz gül yaprağı teni biraz serindi, sıcak avcunu güzel bacaklarında dolaştırdı. İncecik, zarif, asil, hüzünlü ve aksini söylese de yüksek duvarların arkasında erişilmezdi. Tamamen teslim olmuş gibi gösterse de haklı bir kibirle mağrurdu. Dudağının hafif kalkık üst çizgisindeki çekici üçgenin üzerine minik bir öpücük kondurdu. Meyil hemen kızardı. Parlak menekşe gözlerine, yüzüne, tatlı bir tebessümle bakmaya başladı. Meyil ona gülümseyerek burnunun ucuna dokundu.

 

"Bir şey sordum!"

 

Arca parmaklarını onun dağınık sarı saçlarının arasından geçirerek okşadı, ince telleri yumuşacıktı, saçını boyayan kızların bu kadar yumuşak telleri olmuyordu ve parmakları o teller arasında dipten uca böyle ipeksi bir his bırakarak kaymıyordu. Az daha seyrederse ya sarhoş olacaktı ya onu öpücüklere boğacaktı.

 

"Şimdi şöyle yapıyoruz assolist hanım, sen eşyalarını toplayıp buraya geliyorsun, ben sana bir araba ve şoför ayarlıyorum, yeni bir telefon alıyorum ve seni gözümün önünden ayırmıyorum. Dershane işini de hafta içi çözüyoruz ve hem çalışıp hem sınava hazırlık yapıyorsun. Üniversite işini sallamak yok!"

 

"Yok ya sallar mıyım? Üniversite tek kurtuluşum. Hem ben düşündüm, işe devam etmemin sorun olmaması için yaşımı büyütme davasını açıcam. Sence ne zaman çözülür?"

 

"Adli tatil girmeden çözecek bir avukat lazım. Bakarık ona. O Batuhan denen piçle ve onun arkadaşlarıyla görüşmeyi keseceğini hiç söylemiyorum bile! Senden ona tek kelime bile gitmeyecek, yoksa fena olur."

 

"Zaten görüşmeyeceğim. Sonra belki evleniriz."

 

Arca buna yüksek sesle güldü ve dudaklarını ısırdı.

"Evlenemeyiz." dedi.

 

Meyil yattığı yerden doğrulup onun kucağına tırmandı ve parmaklarını onu boğmak ister gibi boğazına sardı, gözlerinden feci şimşekler fırlatarak yüzüne eğildi,

 

"Nedenmiş o? Bana bak sen evli falan olmayasın? Hii! Eğer evliysen seni geberticem!"

 

"Kızım ne alaka? Bu yaşta ne evlenmesi."

 

"Çabuk kimliğini göster! Sen benim telefonumu kurcalarken iyiydi! Ben sana niye inanayım?"

 

Arca cüzdanından kimliğini verdi ama Meyil bununla yetinmedi. Adamın cep telefonuna uzanıp

"E-devletini aç bakayım!" diye tutturdu.

 

"E-devleti mi? Aboo, gülüm dellendin iyice kalk hadi gidek şurdan, bak benim şalterimi attıracan ha!"

 

"Ölümü gör açmazsan! Bakıcam! Şifreni gir şuraya... Aç aç aç, hadi bakıcam dedim."

 

Arca söylene söylene dediğini yaptı ve Meyil onun vatandaşlık bilgilerini inceleyip rahatladı. Whatsappına ve mesajlarına da hızlıca göz attı, Arca sosyal medya kullanmıyordu, fotoğraf galerisine baktı, bir şey bulamayınca rahatladı.

 

Arca yüzünde hayret dolu çocuksu bir ifadeyle, "Bakmışken e-nabızdan sağlık geçmişime de bakaydın!" diye takıldı.

 

"Niye hasta mısın? Bulaşıcı hastalık taşımıyorsundur inşallah? Ayy ben ne halt ettim? Aids misin yoksa? Aşkından ölürüm dediysek o kadar da değil!"

 

"Tövbe estağfurullah tövbee! Başına bela olacam derken vallaha yalan söylemiyormuşsun."

 

"Hpv taşıyıcısı da değilsindir inşallah? Erkek milletine güven olmaz vallahi, sen de kim bilir kimlerle..."

 

"Ooof ulan, neler saçmalıyorsun! Yok kızım bir şeyim,

hem onu akşam düşünecektin."

 

"Sahi hamile kalmamışımdır dimi? O şey, dalgametre şeyapar mı? Korur mu? Yüzde yüz mü yani?"

 

Arca kaşlarını kaldırarak hayretle baktı ve bu kez kahkahalarla güldü. Bu kızın kendisini daha ne kadar şaşırtacağını artık kestiremiyordu ama pervasızlığı hoşuna gidiyordu. Hayatı boyunca ketum biri olmuştu, ancak alay etmek ve kendisini korumak istediği zamanlarda çenesi düşüyordu fakat yakınlarıyla beraberken pek öyle geveze olduğu söylenemezdi. Zıtların birbirini çektiğini ve tamamladığını düşündü.

 

Gülmekten boğulurcasına öksürmeye başladı. "Korur merak etme." dedi.

 

"İyi. Niye evlenemeyiz dedin?"

 

"Ulan yaşın tutmuyür yaşın! Çocuk gelin diye haberlere mi çıkalım istiyürsün başımın tatlı belası?"

 

"Geçtin yine 01 kanalından nağmelere!"

 

"Gülüm benim, sana benim hayatım karanlık demedim mi? Ben seni kendi belama nasıl ortak edeyim güzeller güzelim? Bakele! Benim kanlılarım var, evlenemem. Sen şarkıcı olacaksın. Saklanarak yaşamak mı istersin yoksa ünlü olmak, işini yapmak mı?"

 

"Hem ünlü olmak hem seninle olmak? Sevgili olarak takılsak kanlıların bana bulaşmaz mı?"

 

"Çok soru soruyorsun. Ne bu acelen daha dün tanıştık. Sorun sen değilsin benim, anlasana! Ve bu klişe değil, gerçek! Daha kiminle birlikte olduğunu bilmiyorsun bile! Hadi prova saatin geldi. Anan da meraktan ölmüştür, bir uğrayalım."

 

Birlikte Arca'nın evinden çıktılar ve Meyil annesiyle yüzleşmeyi hiç istemese de kuaför salonuna gittiler. Sibel, onların birlikte olduğunu tahmin ettiği için ikisini karşısında görünce hiç tepki vermedi. Yalnız Meyil'i üzerinde hala akşamki elbisesiyle görünce şöyle bir süzdü.

 

"Telefonun niye kapalı kaç saattir? İnsan bir mesaj atar."

 

"Telefonum bozuldu, bugün yeni hat ve telefon alıcam."

 

"Eve git, benim çekmecemden mor kredi kartımı al, hallet."

 

"Benim param var. Eve dönmicem."

 

"Anlamadım, ne?"

 

"Muarrem'in evine dönmicem dedim. Fındık Ninede de kalamam, kadın çok hasta, gördükçe üzülüyorum hem bakıcısı yatılı kalmaya başladı, bana yer yok. Sen tabi görmüyorsun."

 

"Ee nereye Meyil Hanım?" derken Sibel'in imalı bakışları Arca'ya kaydı.

 

Genç adam Meyil'in arkasında elleri cebinde sakince dikilip duruyordu. Meyil başıyla onu işaret etti.

 

Sibel bezgin ve sesli bir soluk verdi. "Ne? Onunla mı kalacaksın? Okul ne olacak?"

 

"Evet. Okula açıktan devam edeceğim. Pazartesi günü ücret iadesini alıp o parayla dershaneye yazılıcam."

 

"Her şeye tek başına karar vermişsin maşallah! Beni terkediyorsun? Tamam kızım. Besle büyüt bu yaşa kadar getir, ilk bulduğu adamla evden kaçsın! Hah, tam da annenin kızısın. Şaşırmadım, bekliyordum doğrusu."

 

"Terk ettiğim sen değilsin, o şerefsiz üvey babam, bana ajitasyon yapma! Muarrem yokken haber ver de, gelip eşyalarımı toplayayım. O şeytan seni yıllarca sömürdü, beni de sömürmesine izin vermeyeceğim! Boşanırsanız ve eğer sen de hayatına başka birini almazsan yanına dönerim anne. Birlikte bir ev tutarız. Ayrıca senin de hayatında başka biri olabilir, sana ayak bağı olmayayım. Körfezde son senem, sen de bu sürede ne yapacağına karar ver. Ve evet, ilk bulduğum adamla senden kaçacak kadar Muarremle senin mutsuzluğunuzdan yoruldum. Çok yoruldum anne."

 

Sibel soğuk bir ifadeyle omuz silkti ve bakışlarını Arca'dan ayırmadan dişlerini sıkarak son bir tembihte bulundu,

 

"Ben buradayım. Kendini ezdirme. Seni üzerse çık gel veya neredeysen ara, gelip seni alayım."

 

"Tamam."

 

Sibel, Arca'nın karşısına dikildi ve biraz fazla yaklaşıp tıslar gibi konuştu, "Bak Adanalı benim kaybedecek hiçbir şeyim yok. Kızımın saçının teline zarar gelirse, onu üzersen ağlatırsan seni paramparça ederim. Gider paşa paşa yatarım! Ayrıca daha çok toy, cahil, aklı beş karış havada... Bu yaşta körpe bir kızı koynuna alıyorsan her nazına niyazına, toyluğuna katlanacaksan al? İlk kavgada havlu atacaksan, kapıyı göstereceksen alma? Anladın mı beni?"

 

"Çok iyi anladım Sibel Hanım. Aklın kalmasın, önce Allah'a sonra bana emanet." dedi Arca.

 

Bütün bunları düşünmüştü. Sibel'i anlıyordu ve hak veriyordu sadece kızın aklı beş karış havada değildi, Arca'ya göre kız annesinden daha zeki ve daha mantıklıydı. Olgun bir kadın ile toy bir genç kız arasında sağduyu, sabır, tahammül gibi farklar olduğunu biliyordu. Meyil olgunluğa erene kadar git gelleri olacaktı, sabrını ve sevgisini sınayacak, üzerinde tahakküm kurmaya çalışacak, küçük oyunlar oynayarak adamı zorlayacaktı. Ama buna değerdi. Bir çok erkek gibi o da dünya güzeli, tazecik bir çiçeğin ilk erkeği olmayı önemsiyordu. Onun hayatında tek ve son olarak kalabilmek için ne yapması gerekiyorsa hepsine razıydı.

 

Meyil bu konuşmanın sonunda ağlamaya başlamıştı, annesine sarılıp küs olmadıklarını ve her gün geleceğini söyledi. Pazartesi sabahı okul kaydını hallettikten sonra yaş büyütme davası için birlikte adliyeye gitmeye karar verip ayrıldılar.

 

*****

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%