Yeni Üyelik
19.
Bölüm
@selinsafak

 

 

Arca altı tane çekçekli valizi ve bir o kadar da irili ufaklı çanta ile koliyi görünce az daha küçük dilini yutacaktı. Bahçeli evin verandasının altında Meyil'in tüm maddi varlığı üst üste dizili duruyordu. Elleri belinde bir eşyalara baktı, bir dönüp arabasına baktı.

 

"Bilseydim kamyonetle gelirdim." dedi.

 

Meyil çekçeklilerden birini kapıp yerde vız vız sürüyerek "Hadi çabuk taşıyalım mahalleli görmesin." diyerek arabaya yürüdü.

 

Arca kapıları açıp eşyaları yüklenirken ağzında sigarasıyla söylendi.

 

"Ne bu çeyizin mi? Çıkarma parası ödüyoz mu yoksa ağaya beleş mi?"

 

"Boomerlar gibi konuşma. Telli duvaklı gelmiyorum canım, sana kaçıyorum! Beş yıllık bonservisim de sende zaten bir de üstüne beni alıyorsun,0" ooh paşam! Şunda makyaj malzemelerim var, dikkat et kırılmasın."

 

"Boomer ne la?"

 

Meyil ona şımarıkça dil çıkardı. Arca en büyük valizi bagaja yüklerken söylendi, en az seksen kilo vardı. Valizler arabaya ancak sığdı, kolilere yer kalmadı. Arca, şoförünü arayıp kalan eşyaları başka bir arabayla almasını söyledi ve Meyil'i evine taşıdı. Yolda teypten hoş bir şarkı açıp kızın elini tutarak dudaklarına bastırdı.

 

"Hayatıma meteor gibi düştün deli kız! Ne yapacam ben seninle..."

 

Meyil alt dudağını ısırarak cilveli cilveli kırıttı. "Akşamkinden biraz, sabahkinden biraz... Yaşar gideriz be aşko!"

 

"Hele edepsize bak!"

 

"Bana diyene bak! Valla ben romantik şeyler hayal etmiştim ama sen dark romansta iddialıymışsın be Adana'nın Elli Tonu! Ahh, her yerim ağrıyor! Bu akşam salonda yat, bana ilişme!"

 

Arca ona kahkahalarla güldü ve trafik ışıklarında beklerken uzanıp öptü.

 

"O valizlere ceset mi koydun naptıysan belim kırıldı zaten benden hayır bekleme!"

 

Meyil kıs kıs gülerek "İyi fikirmiş aslında niye düşünemedim? Muarrem'i zehirleyip sonra parçalara ayırsaydım, sonra seninle ormanlık alana gömerdik."

 

Arca tek kaşını kaldırarak "Bence uyumlu bir çift olduk." dedi. "Zehir tamam da yalnız bir adamı parçalamak öyle kız işi değil, testere lazım sonra kol kuvveti lazım. Bide çok kan oluyür yav, en iyisi baraj kenarı, aklında olsun."

 

Meyil çığlık attı. "Aaayy kusucam! Sus! Şuna bak herife şaka da yapılmıyor, Adanalı Dexter çıktı başımıza!"

 

...

 

Meyil böylece Arca'nın evine yerleşti. Gece kulübünde çalışmasının önünde en büyük engel olan okulu aradan kaldırmıştı. Sabah, okul müdürüyle yaptığı görüşmede kolejden kaydını sildirip yüz bin liralık son sınıf ödemesini geri aldı. Sandığından kolay ve sorunsuz geçen kısacık görüşmeden çıkarken kendisini istenmeyen bir sokak kedisi misali memnuniyetle kapının önüne konulmuş gibi hissetti ve okul bahçesinde durup geriye baktı. Birkaç damla gözyaşı süzüldü.

 

Okulu bıraktığından haberdar olup o gün onu görmeye gelen rehber öğretmeni ve müzik öğretmeni, müdürle konuşup kararından vazgeçmesi için aracı olmaya çalışmışlardı. En çok onların iyi niyetle söylediği sözler Meyil'in kalbini kırmıştı. Onun durumundaki insanlar için bazen karşılıksız yapılan bir iyilik zerresi, dağlar kadar saf kötülükten daha ağır gelebiliyordu.

 

"Hocam yapmayın Allah aşkına? 17 yaşında bir genç kızın olması gereken yer okul sıraları, evi değil. Liseyi örgün olarak bitirmesi lazım, yaşıtlarıyla birlikte olması lazım, öğretmenlerini görmesi lazım. Yarı zamanlı çalışsa ne fark eder, bir sürü öğrencimiz bir yerlerde çalışıyor, hayat şartları malum. Konu Meyil olunca neden bu kadar acımasızsınız?"

 

Vesair vesair...

 

Meyil, kararından dönmeyen okul yönetimine yalvaracak değildi, liseye devam edemiyorsa da diplomasını alacaktı nasılsa. Başka bir liseye kaydolup aynı sorunları baştan yaşamayı da göze alamazdı. Çalışmak zorunda olduğunu, böyle bir sese sahipken gidip garsonluk falan yapamayacağını ve kazandığı paranın hayattaki tek gerçek olduğunu anlıyordu. Anlamasını sağlamışlardı. Bunun ayağına takılmış bir çelme yerine sırtına takılmış bir kanat olabileceğini ise henüz tam olarak kavrayamıyorsa da içgüdüsel olarak durumunda yani yaşıtı olan kızlara nazaran kendisinde bir iyilik hali sezinliyordu.

 

O küçük bir kızken ve büyürken el bebek gül bebek bir Sindirella olmamış, anne baba korumasıyla hep kollanmamış, iyi kız olma sorumluluğu veya bir açıdan prangası, ayaklarına takılmamıştı. Belki Sindirella olmak mayasında yoktu. Sonuç olarak kesinlikle kendi kendine yetebilen bağımsız bir kadın olmayı öğrenmeye, çoğu kızdan daha yatkındı.

 

Okuldan sonra sıra adliyeye gitmeye gelmişti. Asliye Hukuk Mahkemesine, yaş tahsisi davası için başvuru yaptılar. Sibel, avukat eşliğinde dilekçe doldurup Meyil'i nüfusa kaydettirdikleri yıldan bir yıl önce köyde ebe olan kayınvalidesinin evinde normal doğumla dünyaya getirdiğini ancak o yıl kendi yaşı tutmadığı için kızını nüfusa bildirmeyip bir sonraki yıl kimlik çıkarttıklarını ifade etti. Meyil'in halasını tanık olarak gösterdi, kadın zaten durumdan haberdardı ve Şevket'in isteğiyle tanıklık etmeyi kabul etmişti.

 

Avukat ayrıca mahkeme sürecinde genç kızın yaşından dolayı sigortasız çalışmak ve alkollü mekanda sahneye çıkmasına engel olan durumunun, hak kaybına uğramasına neden olduğunu dava dilekçesine eklemişti. Davanın hızlıca görülmesi için Arca, üst mercilerden tanıdığı bir bürokrata ulaşmıştı.

 

Meyil, vakti gelmeden büyümenin neden ve nasıl olduğunu idrak etmişti, son iki ayda yaşadığı baş döndürücü gelişmelere memnuniyetle bakıyordu. Reşit olmaması, kendi başına ev kiralamasının, bir evin faturalarını üstlenmesinin, ehliyet almasının, araba kullanmasının, kendi parasını bankaya yatırıp kendisinin yönetmesinin, velisinin izni olmadan çalışmasının önünde engeldi. Olması gerektiği gibi velileri olsaydı elbette bunların hepsi için yaşıtları gibi bir yıl da beklerdi hatta keyfine bakıp beş yıl da beklerdi ve anne babasının güvenli kanatları altında yaşardı. Ona göre zor olan kendisinin seçimiydi!

 

Mesela yaptığı şey, Ece'ye çılgınca gelmişti ve anlamasını beklemiyordu. Onun için saçmalama demesi kolaydı, ekmek elden su gölden yaşıyordu. Muhtemelen üniversitesi bitene kadar hatta yurtdışında master yaparken dahi, babası tarafından her ay başında şişirilen banka hesaplarıyla yarınını tek başına düşünmek zorunda olmadan yaşayacaktı.

 

The Gulf'te akşam yemeği yerken tüm günün koşturmacasından yorulmuş ve suskunluğa bürünmüştü. Arca onun yarım saatten fazla susmasına alışkın olmadığı için keyifsiz olduğunu anlayıp neşelendirmek için sataştı.

 

"Seni bir yerlere kaçırayım mı?"

 

"Yorgunum."

 

"Nereye diye sormadın."

 

Meyil omuz silkti. "Beni kendimden başka bir yere kaçırabilir misin?"

 

Arca, "Deme öyle. En iyisi buydu."

 

"Anladım ki hayattaki iyi ve kötü kavramları kişiye göre değişiyor. Benim için iyi olan başkası için skandal. Ece anormal tepki verdi. Annem kazanacağım paraya bakıyor. Babam razı değil, mecbur kaldığı için imza vermeyi kabul etti. Okul müdürü o Mehmet Karadeniz denen domuz herifin baskısıyla beni atmaya dünden hevesli ama diğer öğretmenlerime göre bu benim için en kötüsü. Şimdi olanların iyi mi kötü mü olduğuna kim karar verecek?"

 

"İyisini kötüsünü ben bilemem, onu Allah bilir, biz de zamanla yaşayıp görürüz ama sana neyin iyi geleceğini bilirim. Gel benimle."

 

Kızı elinden tutup peşinden sürükledi. Kulise gidip orada orkestraya ait sazlardan birini aldı ve kıza göstererek göz kırptı.

 

"Bam teli nedir bilir misin?"

 

Meyil onun kendisine saz çalacağını anlayıp keyifle kocaman gülümserken az önce nemli olan gözlerinin içi parladı ve Arca'yı takip etti.

...

 

Gönül gurbet ele varma

Gönül gurbet ele varma

Ya gelinir ya gelinmez

Her güzele Meyil verme

Ya sevilir ya sevilmez

Gel ey, gel ey, hey

Her güzele meyil verme

Her güzele meyil verme

Ya sevilir ya sevilmez

Gel güllüm, gel

Gel tellim, gel

Gel nazlım, gel

Gel ey, gel ey

Gel ey gel ey, hey

Has bahçanın gül ağacı

Has bahçanın gül ağacı

Kimi tatlı kimi acı

Benim derdimin ilacı

Ya bulunur ya bulunmaz

Gel ey, gel ey, hey

 

Pürüzsüz, bas ve derinden yanık bir ses okuyor, hızlı ve bastığı teli titreten parmaklar bağlamayı söyletiyordu. Meyil, bu kadarını beklememişti. Arca'nın, neredeyse Özgürden bile iyi çalıp söylediğini görünce oturduğu yerden ayağa fırladı ve çığlık atmamak için elleriyle ağzını kapattı. Adamın bağlamayı sağ eliyle tutup tellerine sol eliyle vurduğunu yani solak olduğunu ise o an ilk kez farketti.

 

Bir şeyin de ters olmasın be Adanalı, diye içinden söylenip güldü. Şarkının sözlerinde kendi adı da geçiyordu ve ensesindeki en küçük tüylere kadar ürperip titredi. Ağlamaya başladı. Arca türküyü bitirdiğinde genç kız hala kendine gelememişti.

 

Arca onun ağladığını ve şokta olduğunu görünce hafifçe gülümsedi ve eliyle eşlik etmesini işaret edip hemen yeni bir türküye geçti. Meyil, Arca türküyü bağlamayla açarken duyduğu notaları mırıldanarak sözleri çıkarmaya çalıştı. Neyseki sözlerinin çoğunu bildiği bir türküydü, Arca çaldı o söyledi.

 

Kirpiğin kaşına da değdiği zaman

Kirpiğin kaşına da değdiği zaman

Bekletme sevdiğim de vur beni beni

Bekletme sevdiğim de vur beni beni

Sevdanın şafağı da söktüğü zaman

Sevdanın şafağı da söktüğü zaman

Diyardan diyara da sür beni beni

Diyardan diyara da sür beni beni

 

Arca, duyar duymaz tınısıyla büyülendiği kızın sesini mest olmuş vaziyette dinlerken gaza geldi, tellere daha bir aşkla vurdu. Meyil'in bir çağlayan kadar berrak sesinde dalıp gitti. Kuzeni Serkan'ın da yanlarında olup bu anı görmesini ne çok isterdi, aşık olduğunu duysa ne çok sevinirdi, hele kızın sesini duysa kesin deliye dönerdi! Kanı yerde kalmadığı için yine ve yeniden sırf onun hatırına, sazının yüzüne bakabiliyordu. Çaldığı tüm türküleri ilk ve en candan dinleyicisinin ruhuna armağan ediyordu.

 

Türkü bitince Arca telleri öylesine tıngırdatarak oyalandı. Meyil nihayet dilinin bağı çözülmüş halde

"E yuh!" dedi.

 

"Ne yuh?"

 

"Ama sen düpedüz bağlama çalıyorsun ve sesin de inanılmaz iyi! Sen beni kandırdın!"

 

"Neye kandırmışım?"

 

"Söylemedin?"

 

"Bak işte söylememişim, kandırmak denmez."

 

"Ama yuh yani! Çok, çok iyiydi. İnanamıyorum sana. Valla şoktayım."

 

"Orası belli."

 

"E nerde nasıl öğrendin?"

 

"Aleviyim ben, ailede herkes saz çalıyür. Biraz köyde büyükbabamdan, amcamdan, biraz hapiste öğrendim."

 

Meyil, onun Alevi olduğunu duyunca bir yutkundu, babası bundan hiç hoşlanmayacaktı. Koyu milliyetçi ve muhafazakar bir adam olan Şevket'in nedense Kürtlerden ve Alevilerden hoşlanmadığını biliyordu. Karadeniz damarı tuttuğu zaman iki dünya bir araya gelse de Şevket'i kendi saplantılı fikirlerinden caydıramazdı.

 

Onunla birlikte geçirdiği zamanları pek hatırlamasa da görüş günlerinde uzun uzun konuşurlardı. Şevket, kızının giyim kuşamına dikkat etmesi, iyi arkadaşlar edinmesi, gece gezmemesi, erkeklerle konuşmaması, Kur'an kursuna gitmesi için nasihatler verirdi. Hapiste geçirdiği yıllarda gençliğinde olduğundan daha da dindar ve muhafazakar bir ruh haline bürünmüş hatta içeride tanıdığı bazı tarikat alimleriyle sıkı fıkı olmuştu.

 

Meyil, öyle babaya böyle bir kız! diye düşünerek hayatın ironilerine için için şaştı. 'Al sana Alevi damat Şevket Akyüz! Hah, bana uyar... Çok tatlı! Amaan sene olmuş 2500, millet Mars'ta su arıyor, bizimkiler hala yok Alevi yok Sünni, yok Seküler yok İslamcı, yok solcu yok sağcı, yok kapalı yok açık... Bölüne bölüne mayoz bölündük, halbuki biz daha genç hücreyiz, bölünecek olgunluğumuz yok! Öf be!'

 

"Ee kimleri seversin?"

 

"Soru mu bu? Arif Sağ, Erdal Erzincan, Hasret Gültekin, Neşet Ertaş, Yavuz Top, Musa Eroğlu..."

 

Meyil parmaklarını ısırdı. "Sen bu ustaları dinleyip çalabiliyorken bizi beğenmen lutüfmuş yani patroncum. Şuan etkilendim ve biraz da gerildim. Ben pop takılayım artık türküler senden."

 

"Estağfurullah güzel assolistim, sen varken benim neyime gerek. Madem etkilendin ben sana çalarım, sen bana söylersin. Bende repertuvar sağlam ha!"

 

"Tamam ama bir tane daha söyle. Sesini dinlemek istiyorum."

 

"Bir şartla."

 

"Ne?"

 

"Beni sevdiğini söyle ve bir öpücük ver."

 

Meyil gülerek gidip Arca'nın boynuna sarıldı ve onu uzun uzun öptü, yüzüne ve gözlerine hayranlıkla bakıp

"Çok aşığım be adam!" dedi.

 

Arca da onu kırmayıp bir türkü daha okudu.

 

Meylim yoktur aşikâra

Sır olana bağlanmışım

Karanlığı yâra yâra

Nur olana bağlanmışım

Karanlığı yâra yâra

Nur olana bağlanmışım

 

Ne açlığa ne tokluğa

Istikametim yokluğa

Sırtımı dönüp çokluğa

Bir olana bağlanmışım

Bir olana bağlanmışım

 

Fuzulidir aşk-ı beyan

Sevilene her şey ayan

Sevdiğini unutmayan

Yar olana bağlanmışım

Maşuğunu unutmayan

Yar olana bağlanmışım...

 

Genç aşıklar bundan böyle her zaman yapacakları gibi onları buluşturan müzik aleminde türkülere ve notalara daldılar. Sevdikleri sanatçılardan, en etkilendikleri türkülerden, bağlamayı çalma üslubundan, notalarından, tezenesine kadar söyleşirken Arca'nın telefonu çaldı. Nedim ikinci kez arıyordu. İlkinde meşgule çevirmişti fakat üstelediğini görünce cevapladı.

 

"Aco'm, polis geliyor. Savcıdan arama izni çıkartmışlar, kulübü aradılar şimdi senin eve geliyorlar. Hazırlıklı ol koçum." dedi.

 

Arca telefonu kapattığında yüzünün rengi atmıştı, Meyil bir aksilik olduğunu anladı.

 

"Ne oldu?"

 

"Polis geliyor, senin derhal çıkman lazım."

 

"Ne? Ne oldu ki?"

 

"Bir soruşturma var, beni alacaklar. Seni benimle görmesinler yoksa defalarca ifadeye çağırılırsın. Çabuk, arka kapıdan çık, sitenin aşağısına doğru yürü, Nedim geliyor, seni alıp başka bir eve götürecek. Soru sorma, çık dedim!"

 

"Sana ne olacak?"

 

"Gelecem ben."

 

"Ne zaman?"

 

"Sorma hadi çık dedim Meyil!"

 

Kızı kolundan tutup hırkasını giymesi için çekiştirirken durup bir an gözlerine karanlık bir hüzünle baktı.

 

"Hayatıma hoş geldin." dedi.

...

 

 

Arca, evinde arama yapan polislerle birlikte ifade vermek için karakola gitti. Karakolda avukatını beklerken onu Ferman aradı.

 

"O gün benimle birlikte bağ evinde olduğunu söyle. Beni tanık olarak göster, beni çağırsınlar, ifadeni doğrulayacam. Yasin kardaşım seni yetiştirmek için çok emek vermiş, bize lazımsın Aco." dedi.

 

Görkem Yapacı cinayetiyle ilgili soruşturmada Adana savcısı, İstanbul Kartal adliyesindeki savcıya onun adını vermişti. Ayrıca maktulün bir yakını da Serkan Kızılkan'ın ölümü dolayısıyla, kuzeni Arca Giray Kızılkan ile Görkem Yapacı arasında husumet olduğu yönünde ifade vermişti. Arca avukatıyla görüştükten sonra ifade verdi. Cinayetle alakası olmadığını, şahsı tanımadığını, o gün o saatte başka bir yerde olduğunu ve şahidi olduğunu söyledi. Savcı, şahit dinlenene ve Arca'nın ifadesini destekleyecek delil bulunana kadar gözaltı talebiyle onu tutuklattı.

 

Aynı gün içinde emniyete gelip Arca lehinde ifade veren Ferman Tanrıöver, bağ evinden sorumlu kahyası ile şoförüyle Arca'nın cinayet saatinde tüm gün kendileriyle birlikte olduğunu söylediler. Ferman o gün Arca'nın şirketi için Çin'den deniz yoluyla getirtilen malların gümrüklemesi hakkında konuştuklarını ve elinde Arca'nın ıslak imzasını taşıyan o güne tarihli çekler bulunduğunu anlattı. Savcı, çeklerin kontrolü için iki iş insanının da muhasebecileriyle görüştü ve bilgiyi teyit etti.

 

Arca böylece ertesi öğlende serbest kaldı. Üç kişinin lehte ifadesiyle savcı, kuvvetli suç şüphesinin bulunmamasına ek olarak kaçma, delil karartma şüphesinin de ortadan kalktığına kanaat edip Arca Giray Kızılkan hakkında kovuşturmaya yer olmadığı ve adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına vardı ve onu re'sen serbest bıraktı.

 

Emniyetten çıkınca Arca, Nedimle birlikte Ferman'ın evine gitti ve Yasin'den gelecek kararı beklediler. Yasin o sırada Amerikadan Türkiye'ye uçuşta olduğu için telefonu saatlerdir kapalıydı. Ona ulaşmaları gece yarısını buldu. Yasin Sabiha Gökçen Havaalanına iner inmez haberi alınca yüz yüze konuşmak için Körfez'e geldi.

 

Yasin, işin buraya varacağını biliyordu ve savcının elinde Arca'yı direkt suçlayacak geçerli delil olmadığı için memnundu. Cinayet elbette ruhsatsız silahla işlenmişti ve cinayet silahı yok edilmişti. Olayın olduğu yol üzerinde hiçbir kamera bulunmuyordu ve dört arabanın peş peşe dizili olduğu koridor ile bariyerler arasında geçen üç dakikalık çatışmayı kimse görmemişti. Kullanılan arabalar, Arca'nın üzerine kayıtlı değildi ve hemen sanayi sitesine çekilip tanıdık bir oto kaçakçısına parçalattırılmıştı. Elbette o saatte Arca'nın başka bir yerde olduğuna işaret edecek bir çok karşı delil ve şahit de önceden ayarlanmıştı.

 

Yasin, "Adana'ya geç, kovuşturma tamamlanana kadar çiftlikte saklan. Git, mahalleden suçu üstlenecek, yakalaması olan ağzı sıkı birini bul. Ne gerekiyorsa öde, teslim olsun. Biraz dinlen, sonra geri gel." dedi.

 

"Emredersin Beyim."

 

"Geçmiş olsun koçum. Kozan'da görüşürüz."

 

"Eyvallah Beyim, Allah razı olsun. Eyvallah Ferman Beyim, sana borçlandım."

 

Ferman, genç adamın elini sıkıp yolcu ederken

"Ben sana borçluydum, ödeştik diyelim. Paçanı sıyır, dön gel, bana daha çok lazımsın." dedi.

...

 

 

Arca yorgun ve stresten bitkin halde evine dönerken Meyil'i ancak anımsadı. Arabasını kullanan Nedim'e sordu.

"Kızı nereye götürdün?"

 

"Diğer evde."

 

"İyi beni de oraya bırak. Akşama araba ayarla, Adana'ya gidiyürüz. Eve de yiyecek bir şeyler gönder, geberdim acımdan."

 

"Evde yemek ney var. Küçük hanım Adana'ya geliyor mu?"

 

"Bilmem, sorarım... Keyfi isterse."

 

Nedim ona inanmaz bir bakışla baktı. Arca hiç gülesi olmadığı halde hin bir gülüş attı.

 

"Bakma la öyle, tamam, ikna ederik herhalde. Küçük hanım değil, gelin hanım diyeceksin bundan böyle ha! Çocuklara da bellet. Saygısızlık edeni hele ona yan bakanı deşerim."

 

Hızlı düşünüp karar vermesi gereken zamanlarda olduğu gibi kafası zehir gibi çalışıyordu, Meyil için hemen bir organizasyon tasarladı. Nedim'i sıkı sıkıya tembihledi.

 

"Ben Kozandayken sen de Meyil'e güvenli düzgün bir ev ayarla, kapıya sabah akşam adam koyacaksın, bir araba ve şoför de bul. Sağlam biri olsun, çok genç olmasın, boş gezmesin. Ali iyi, namuslu çocuk, Meyil'i Ali getirip götürsün. Sen de göz kulak ol. Benim kıymetlim senin de kıymetlin bundan böyle."

 

Nedim ağır ağır başını sallayarak onayladı ve kendileri için yeni bir dönemin başladığını anladı.

 

...

 

Meyil meraktan ve telaştan çıldırmak üzereydi. Arca'nın giderkenki halinden ve sonrasında Nedim'in put gibi ketumluğundan dolayı onu bir daha göreceğine hiç umudu yoktu. Gece ağlaya ağlaya kendini harap etmiş ve yalnız başına kapatıldığı bu yabancı evde bir koltuk köşesinde sızmıştı.

 

Arca'yı karşısında görünce çığlık atarak boynuna atladı.

 

"Ahhh yaa, geldin! Geldin! Arca öldüm meraktan! İyi misin, bakayım sana? Ahh ben... Ben sen dönmezsen diye..." derken hıçkırdı.

 

Onca yorgunluk ve gerilimin üzerine sadece varlığıyla bile güneş gibi doğan genç kızın karşılamasındaki telaş, sarılmasındaki sıcaklık ve gözlerinden akan yaşlar Arca için olağanüstüydü. Gerçekten sevildiğine kesin olarak inandı. Meyil'i sıkıca sarıp geçti bitti, diyerek avuttu fakat başka açıklama yapmadı. Tuhaftır ki Meyil de her konuda ahiret soruları soran ve kafasını şişiren biriyken, o gün o konu hakkında hiç yorum yapmadı. Sadece genç adama tekrar tekrar sarıldı.

 

Adana'ya gideceğini duyunca ise daha o teklif etmeden, "Ben de geliyorum!" diye atıldı.

 

Arca o an, kızı kalçasının altından kucakladı, uykuyu ve yemeği erteleyebilirdi ancak on üç saatlik gözaltı süresi sonrası ve dokuz saatlik araba yolculuğu öncesi sevgilisiyle hasret gidermeyi erteleyemezdi.

 

"Beni senden ayıracak dakikaya bile kurşun sıkasım var, değil ki aramızdan gün geçsin. Gelmesen de kaçırırdım deli kız! Ben nereye sen oraya. Daha balayındayık, yok aksi mümkün değil. Özledim gülümü..."

 

"Çok özledim aşkımı! Nefesim kesildi sandım."

 

Uzun uzun sarılıp öpüşerek kör bir yön buluşla sırtları yatakla, yolda soyunan bedenleri birbiriyle buluştu. Biri dün okulunu ve evini terk etmemiş diğeriyse az daha cinayetten tutuklanmıyormuş gibi şuursuzca sevişmeye daldılar. Ezelden beri birbirine kavuşan nehir ve deniz gibi, tatlı ve tuzlu su gibi karışıp aşk ateşinde tüm fırtınaları yaktılar.

 

Birlikte atlattıkları ilk badire, aşkları için caydırıcı değil aksine körükleyici bir sınavdı. Gecenin kör karanlığı gibi bir adamla şafak kadar parlak bir kadının, imkansızlıklardan filizlenip efsane olmaya yol alan sevdası derinlere kök saldı. Bundan sonra yılların, ayrılıkların, kavgaların, yasakların ve başkalarının sözünün geçmeyeceği, hiçbir kurşunun dahi üzerlerine işlemeyeceği bir çelik yelek gibi birbirlerine bağlayan katı sadakat giyindiler. Genç ve ateşli bedenleri doludizgin kaynaşıp dünyanın geri kalanına nanik yaparak meşkin türlü oyunlarına taklalar attırdı.

 

 

Meyil, doğan güneşe doğru yol aldığı arabanın arka koltuğunda uyku mahmurluğuyla esnerken sağ elini ağzına kapattı. Elindeki alışık olmadığı parlaklık camdan sızan sabah güneşinde gözünü alınca parmaklarını uzatıp bir daha baktı, bir daha güldü.

 

Arca sabaha karşı yatakta kan ter içinde oynaşırlarken parmağına bir yüzük geçirivermişti. Kocaman taşlı, şıkır şıkır gökkuşaklı bir şeydi. Nişan yüzüğü sayılır mıydı?

 

 

*****

 

 

 

 

 

(Sevgili okurlarım, bölümlerde yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın. Beni takip ederek güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

 

Ayrıca instagram adresim;

 

selinsafakkaleminden

 

Bekleriz♥️

Loading...
0%